• Sonuç bulunamadı

Ziyad b Ebîh’i Kendi Nesebine Katması

2. MUÂVİYE BİN EBÎ SÜFYAN’A YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER

2.2. Muâviye b Ebî Süfyan’a Yöneltilen Eleştiriler

2.2.2. Ziyad b Ebîh’i Kendi Nesebine Katması

Muâviye b. Ebî Süfyan’a yöneltilen eleştirilerden biri de onun Ziyad b. Ebih’i “istilhâk” edip onu da Ebû Süfyan’ın evlatları arasına katmasıdır.

Ziyad, Faris’te Hz. Ali adına idarecilik yapmaktaydı. Hz. Muâviye onun yeteneklerini ve idarî kabiliyetini bildiği için kendisine mektup göndererek tarafına katılmayı teklif etmişti. Hz. Muâviye bu mektupta Ziyad’ın Ebû Süfyan’ın oğlu olduğunu belirtmişti.282 Bu teklifleri reddeden Ziyad’a daha sonra tehdit içeren mektup göndermişti. Hz. Muâviye’nin tehdidi üzerine Ziyad, ona “Şaşılacak şey, ciğer çiğneyen kadının oğlu beni tehdit ediyor. Rasûlüllah’ın amcasının oğlu, Muhâcirler ve Ensâr onunla benim aramdadır. Eğer Emiru’l- Mü’minin bana bu konuda izin verirse, ciğer çiğneyen kadının oğlunun hakkından gelirim.” diye cevap vermişti. Bu durumdan haberdâr olan Hz. Ali, Ziyad’a mektup yazarak şöyle demişti: “Ben seni asla onun akrabası olduğundan dolayı oraya tayin etmedim. Ebû Süfyan’ın ağzından kaçırdığı ve boş olan bu sözden dolayı sen ne ondan miras alabilirsin, ne de alacağın bu miras sana helal olur. Seni, onun nesebine ilhak etmek de caiz değildir. Muâviye önünden arkasından girip sağından solundan kuşatarak insanı kandırmaya çalışır. Allah’tan yardım dile ona karşı uyanık ol.” 283

Hz. Ali’nin vefatından sonra Ziyad muhalefetine devam etti. Hz. Muâviye ona hilâfet görevini devraldığını belirterek, beytülmâle ait malları kendisine göndermesini istedi yani kendisine biat etmesini istiyordu. Bu talebi reddedilince elindeki para ve mülkü kendisine bıraktığını belirtmiş ama yine muvaffak olamamıştı. Bunu üzerine Ziyad’ın Basra’daki ailesi üzerine baskı yoğunlaşmıştı. Busr b. Ebî Ertat, Hz. Muâviye’nin emriyle Ziyad’ın oğulları Ubeydullah ve Abbad’ı, bazı akrabalarını tutuklamış ve Ziyad’a da “Ya Emiru’l-Mü’minine gelirsin ya da çocuklarını öldürürüm.” diye mektup yazmıştı. Ziyad “Nasıl olsa gidiş Allah’adır ve aramızda hesap görülecek bir gün vardır.” diyerek bu ciddi tehdide aldırmamış ve Hz. Muâviye ile mücadeleyi göze almıştı. Ziyad’ın bu tehdide aldırmaması üzerine kardeşi Ebû Bekre duruma müdahale etme ihtiyacı hissetmişti. Busr, öldürüleceğini söylediği kişileri ancak Hz. Muâviye’den getirilecek bir yazıyla serbest bırakılabileceğini belirtmişti. Bu şart üzerine Ebû Bekre, Hz. Muâviye’den kardeşinin çocuklarının hapisten salıverilmesini emredici bir yazı istemiş, bu isteğin yerine getirilmesi sonucu hapiste olanlar serbest bırakılmıştı.284

282 Aycan, İrfan, a.g.e., 168.

283 İbn A’sem, a.g.e., II, 301; İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 415.

Görüldüğü üzere Ziyad her şartta Hz. Muâviye ile mücadeleyi göze almıştı. Ziyad’ın bu durumundan Hz. Muâviye rahatsızlık duymaktaydı. Muğîre’ye bu durumu “Ziyad’ı ve onun Fars illerine sığınmış olmasını hep hatırlayıp duruyorum da bütün gecemi uykusuz geçiriyorum.” diye açıklamıştı. Bunu üzerine Muğîre “Ziyad orada olursa ne olur?” diye sorunca da söyle karşılık vermişti: “Fars illeri gibi bir beldenin malları Arapların dâhîlerinden birinin elinde olursa, o her türlü hile ve tuzakları kurabilir. Onun ehl-i beytten birisine biat etmesinden korkuyor ve bu konuda bir türlü güvence duyamıyorum. Eğer ehl-i beytten birisine biat ederse tekrar savaşı başlatmış olacak demektir.” Onun bu sözleri üzerine Muğîre “Ey Mü’minlerin Emiri! Onu buraya getirmem konusunda bana izin verir misin?” diye sormuş, Hz. Muâviye de “Evet, onu getirirsen senin için mükâfatlar vardır.” şeklinde cevap vermişti.285

Muğîre, Ziyad’ın yanına gitmiş ve ona şöyle demişti: “Hilâfet konusunda ortaya çıkıp bu işe elini atacak Hasan’dan başka bir kimse yoktur. O da bizzat kendisi gelip biat etmiştir. Senin burada bulunman Muâviye’yi endişeye sevk etmektedir. Bundan dolayı beni sana gönderdi. Sen de bu konuda çabuk davranırsan Muâviye seninle uğraşmaktan vazgeçer.” Muğîre’nin bu sözleri üzerine Ziyad: “O halde bana nasihat et, ne yapayım? En son gayeni ve maksadını söyle. Seninle istişare eden adam gerçekten samimîdir.”demişti. Muğîre de: “Bana kalırsa onunla bir araya gel. İplerinizi birleştirin. Yüce Allah sonunda hükmünü verecektir.”diye görüşünü belirtmişti.286

Muğîre’nin Fars illerinden gelmesinden sonra Hz. Muâviye, Ziyad’a bir emânname yazıp göndermişti. Bunun üzerine Ziyad, yanına el-Mincâb b. Râşid ed-Debbî’yi ve Hârise b. Bedr el-Ğudanî’yi alarak Fars illerinden hareketle Hz. Muâviye’nin yanına gelmek üzere yola koyulmuştu. 42/662 yılında Ziyad, Hz. Muâviye’nin yanına gelmişti. Hz. Muâviye ona Fars illerindeki malları ne yaptığını sormuş, Ziyad da bu mallardan bir kısmını Hz. Ali’ye gönderdiğini, bir kısmını gerekli yerlere harcadığını ve geriye kalanları da Müslümanlara emanet ettiğini söylemişti. Hz. Muâviye Ziyad’ın gerçekten infâk ettiğini ve yanında kalan mallar konusunda onu doğrulamış ve elinde bulunan malları ondan almıştı.287 Başka bir rivâyette ise Ziyad, kendisinde kalan mallardan Hz. Muâviye ile belli bir miktar vermek hususunda anlaşmış bu şekilde aralarında anlaşma meydana gelmişti.288

Ziyad, Hz. Muâviye’den Kûfe’de oturmak üzere izin istemiş, Hz. Muâviye de onun bu isteğini kabul etmişti. Ziyad Kûfe’de bulunduğu sürece vali Muğîre b. Şu’be’den izzet ve

285 İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 422.

286 Taberî, a.g.e., IV, 135; İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 423. 287 İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 24.

ikram görmüştü. Bu arada Hz. Muâviye, Muğîre’ye mektup yazarak Ziyad, Hucr b. Adiy, Süleyman b. Surâd, Şebes b. Rebî gibi Hz. Ali taraftarlarını göz önünde tutmasını ve cemaat namazlarına katılmalarını sağlamasını emretmişti.289

Buraya kadar anlattığımız olay Ziyad’la Hz. Muâviye arasında meydana gelen anlaşma ile ilgilidir. Aralarında meydana gelen bu anlaşmadan sonra 42/662 yılında Hz. Muâviye’nin yanına gelen Ziyad, 44/664 yılında Ebû Süfyan’ın nesebine ilhak olmuştur.290 Bu ilhak hadisesi de şu hadiseye dayandırılmıştır.

Ziyad’ın annesi Sümeyye İran’da Keker’e bağlı Zendeverd’in Dihkânı’nın bir cariyesi idi. Bu dihkân hastalanınca Sakîf kabilesine mensup meşhur tabib Hâris b. Kelede’yi tedavi için yanına çağırmıştı. Hâris, bu dihkânı iyileştirmesi sonucu, dihkân kendisine hediye olarak Sümeyye’yi vermişti. Sümeyye’nin ondan olma oğlu Ebû Bekre künyeli Nüfey, Rasûlüllah’a katılıp müslüman olmuştu.291 Hâris daha sonra Sümeyye’yi aslen Rum olan Ubeyd adındaki kölesi ile evlendirmişti. Ziyad’ın onun oğlu olduğu rivâyetleri vardır.292

Bir başka rivâyet ki, bu rivâyet Ziyad’ın Ebû Süfyan’ın nesebine ilhak edilmesinin sebebini teşkil eder. Ebû Süfyan cahiliye döneminde Taif’e yaptığı seyahatler neticesinde Sümeyye’yi tanımıştı. O dönemde bu şehirde Ebû Meryem es-Selulî meyhanecilik yapmaktaydı. Bu kişi daha sonra müslüman olmuştu. Sümeyye de Ebû Meryem’in yanında çalışıyordu. Ebû Süfyan Sümeyye’yi işte burada tanımıştı. Ebû Süfyan’ın Sümeyye ile olan ilişkisi neticesinde Ziyad dünyaya gelmişti.293

Ziyad büyüyüp de delikanlılık çağına gelince Hz. Ömer’in halifeliği sırasında Basra valisi Ebû Musa el-Eşarî’ye kâtiplik ve yardımcılık yapmıştı. Sa’d b. Ebî Vakkas tarafından İranlılar ile yapılan savaşlardan birinin zaferini müjdelemek ve alınan ganimetlerin beşte birini götürmekle görevlendirilmişti. O, Medine’ye gelip Hz. Ömer’in de hazır bulunduğu topluluğa savaşı çok güzel bir şekilde anlatınca, orada bulunan Amr b. el-Âs şöyle demişti: “Vallahi eğer bu çocuğun babası Kureyş’den olsaydı bütün Arapları önüne katar, onları yönetirdi.” O sırada orada bulunan ve Amr b. el-Âs’ın bu sözünü duyan Ebû Süfyan da: “Vallahi ben onun babasını ve onu annesinin rahmine koyanı çok iyi biliyorum.” şeklinde konuşunca Hz. Ali “Sus ey Ebû Süfyan! Sen çok iyi biliyorsun ki eğer Ömer senin bu

289 Taberî, a.g.e., IV, 137; İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 424. 290 İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 28.

291 İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 443;

292 Çağatay, Neşet, Ziyad b. Ebîh, İstanbul, 1979, VIII, 617.

sözlerini işitecek olursa sana zina haddi uygulama hususunda hiç de tereddüt etmez.” diyerek Ebû Süfyan’ı uyarmıştı.294

Ziyad, Hz. Muâviye ile barış anlaşması yaptıktan sonra Maskala b. Hubeyre eş- Şeybanî’den Hz. Muâviye’nin yanında kendisinin Ebû Süfyan’ın oğlu olduğunu hatırlatmasını istediği rivâyet edilmektedir. Neticede Ziyad ve Hz. Muâviye bu konuda anlaşarak Ziyad’ın Ebû Süfyan’ın oğlu olduğuna şahitlik yapacak kişilerin çağrılmasına karar verdiler. Bu çağrılanlar arasında Ebû Meryem es-Selulî’de bulunuyordu. Bu şahitlerin ifadeleri neticesinde Hz. Muâviye, Ziyad’ı nesebine ilhak etti. Ziyad b. Ebîh artık Ziyad b. Ebî Süfyan olmuştu.295 Hasan el-Basrî bu tescil işini Hz. Peygamber’in “Çocuk kimin yatağında doğmuşsa onun nesebine aittir ve zina edenin cezası da recmdir.”296 hadisine dayanarak makbul saymamıştır.297

İmam Ahmed b. Hanbel, Ebû Osman’ın şöyle dediği rivâyet etmiştir: “Ziyad, Ebû Süfyan’ın oğlu olarak tescil edilince ben kardeşi Ebû Bekre’ye uğradım ve ona şöyle dedim: “Ne yaptınız siz? Ben Sa’d b. Ebî Vakkas’ın şöyle dediğini işitmiştim: “Bir kimse İslâmiyet döneminde babası olmayan bir kimseyi bilerek babası olarak iddia ederse, cennet ona haram olur.”298

Bu durum Müslümanları hepsini bir hayli üzmüş, özellikle Ümeyyeoğullarına çok ağır gelmişti. Hz. Muâviye’yi mazur görmek isteyenler ise şöyle demişlerdi: “Muâviye Ziyad’ı cahiliye dönemindeki bir sürü nikahtan birisine dayanarak ilhak etmiştir. Bunlardan biri şu idi. Bir sürü adam bir kadınla yatar ve bu kadın bir çocuk doğurduğunda o erkeklerden istediği birisini çocuğu ilhak ettirip onu baba olarak ilan ederdi. Bundan dolayı Muâviye cahiliye dönemindeki nikahlardan her hangi birisiyle, bir babaya nispet edilen bir çocuğun onun oğlu olduğunu kararlaştırmış ve bu nikah çeşitleri arasında bir fark görmemişti. Ama bu durumda şu gerekçeye dayanarak kabul görmemiştir. “Muâviye bunun caiz olduğu hususunda yanılmış, cahiliyenin kabul ettiği nikah ile İslâm’ın kabul ettiği nikah arasında bir fark gözetmemiştir. Bu ise bütün Müslümanların ittifakla reddettiği bir nikahtı. Aynı şekilde her hangi bir hususta buna benzer bir ilhak kesinlikle vaki olmuş değildi. Bundan dolayı da Muâviye’nin elinde bu hususta hiçbir delil yoktur.”299

Hz. Muâviye’nin bu konudaki düşüncelerini şu hadise ortaya koymaktadır. Basra valisi İbn Âmir kendi icraatlarına karşı eleştiriler yönelten Ziyad için “Sümeyye’nin oğlu benim

294 İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 443-444.

295 Taberî, a.g.e., IV, 163; İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 444.

296 Buharî, Sahîh-i Buharî, ter.: Mehmet Sofuoğlu, İstanbul, 1987, VI, s.2588. 297 İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 28.

298 İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 28. 299 İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 445.

yaptığım uygulamalara karşı çıkıyor ve görevlilerimi de kötüleyip duruyor. Ben Kureyş’ten öyle adamlar bulurum ki Ebû Süfyan’ın Sümeyye’yi asla görmediğine yemin etmelerini sağlayabilirim.” İbn Âmir’in bu sözlerini haber alan Muâviye onu çağırtarak şöyle demiştir: “Ey Âmir’in oğlu! Sen Ziyad hakkında bazı şeyler söylemişsin. Gerçekten bu sözleri sen mi söyledin? Araplar çok iyi bilir ki ben cahiliye döneminde bir hayli üstün ve şerefli bir kimse idim. İslâm’a girince İslâm benim bu izzet ve şerefimi daha da arttırdı. Ancak ben Ziyad ile adamlarımı çoğaltmak istemediğim gibi şerefimi de onunla arttırmak istiyor değilim. Ne var ki Ziyad’ın bir hakkı olduğunu öğrendim ve onun bu hakkını korumak istedim.” 300

Ya’kûbî’nin Tarih’inde geçen bir rivâyet bu konuda oldukça dikkat çekicidir. Yezîd’in veliahtlığı konusunda kendisinden Basra halkının biatını almasını isteyen Hz. Muâviye’ye Ziyad bu konuda olumlu bir cevap vermemişti. İnsanların buna hazır olmadıklarını ve Yezîd’in kötü alışkanlıklarını ileri sürmüştü. Bu duruma kızan Muâviye’nin onun hakkında şöyle söylemiştir: “Biri Ziyad’a benden sonra emir olacağını söylemiş olmalı. Onu annesi Sümeyye’ye, babası Ubeyd’e iade ederim.”301

Ziyad, Ebû Süfyan’ın nesebine dahil olduktan sonra Hz. Âişe’ye bir mektup yazıp ona: “Ziyad b. Ebî Süfyan’dan” diye hitapta bulunmuş ve bunu delil olarak kullanmak için Hz. Âişe’nin kendisine “Ziyad b. Ebî Süfyan’a” şeklinde başlayan bir mektup yazmasını beklemişti. Ancak Hz. Âişe ise ona bir mektup yazıp: “Mü’minlerin annesi Âişe’den oğlu Ziyad’a” şeklinde hitap etmişti.302

Bir başka rivâyette ise, Ziyad, Hz. Muâviye’nin kendisini ilhak etmesinden sonra hacca gitmek istemiş, onun hacca gitmek istediğini kardeşi Ebû Bekre işitmişti. Bunun üzerine onun evine gelmiş ve oğullarından birine şöyle demişti: “Yavrum! Babanın hacca gitmek istediğini duydum. Ona söyle, Medine’ye vardığında mutlaka Rasûlüllah’ın zevcesi ve Ebû Süfyan’ın kızı olan Ümmü Habibe’yi ziyaret etmek isteyecektir. Eğer Ümmü Habibe bu ziyaret için izin verirse bu Rasûlüllah’a karşı yapılabilecek en büyük saygısızlık olacaktır. Görüşmeyi kabul etmezse dünyada en büyük rezalet ve düşmanları için en büyük sevinç kaynağı olacaktır.” Onun bu sözleri Ziyad’a iletilince Ziyad haccetmekten vazgeçip ona: “Allah senden razı olsun. Nasihatlerin en büyüğünü yaptın.” demiştir.303

Bir çok kimse bu akrabalığın hakikî bir nesep ifade etmediğini belirtse de Ziyad b. Ebîh bu ilhak hadisesinden sonra Ziyad b. Ebî Süfyan olarak anılmaya başlamıştır.

300 Taberî, a.g.e., IV, 163;; İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 442. 301 Ya’kûbî, a.g.e., II, 220.

302 İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 445. 303 İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 445.