• Sonuç bulunamadı

1. HALİFELİĞİN ÖNCESİNDE VE SONRASINDA MUÂVİYE BİN EBÎ

1.3. Muâviye b Ebî Süfyan’ın Halifeliğe Gelişi ve İcraatına Genel Bakış

1.3.1. İç Siyaset

Hz. Peygamber ve ondan sonra yerine halife seçilen Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer zamanında Müslümanlar birlik ve beraberlik içinde yaşamışlardı. Bu iç istikrar büyük bir fetih hareketinin başlamasına yol açtı. İslâm dini Arap Yarımadası dışına hızla yayılmaya başladı. Farklı kültürlerle ve toplumlarla temas sağlandı. İki büyük komşu ülke Sasanî ve Bizans’a yapılan seferler bu sonucu doğurdu. Bu hızlı fetih hareketleri Hz. Osman’ın hilâfetinin ilk yıllarında da devam etti. Ama Hz. Osman’ın hilâfetinin son yılları Müslüman toplumun birlik ve beraberliğinin yok olduğu ve fitnelerin, ayrılığın ortaya çıktığı dönem oldu.

Müslüman toplumun bu şartlar altında din ve siyaset birlikteliği anlayışından, siyasetin dine nazaran ilk plana geçtiği anlayışına doğru yön değiştirdiğini, yani sosyal değişmeye maruz kaldığını görüyoruz. İslâm toplumundaki bu değişim sürecinde Hz. Ali’yi klasik dönemin son temsilcisi, Hz. Muâviye’yi de yeni dönemin ilk temsilcisi olarak görebiliriz. Çünkü Hz. Muâviye ve onun mensubu olduğu Emevî ailesi İslâm toplumundaki bu değişimi hızlandıran yegane faktör olmuştur. Bu değişmede hızlı fetih hareketlerinin getirdiği zenginlik

183 İbn A’sem, a.g.e., II, 292; İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 405.

184 İbn Abdirabbih, Kitabü’l-İkdi’l-Ferîd, thk.: Müfit Muhammed Gamîha, Beyrut, 1987, V, 109-111; İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 21.

ve refahı da göz ardı edemeyiz. Hz. Muâviye de bu değişimi kendisi şu şekilde ifade etmektedir: “Ben hükümdarların ilki, halifelerin sonuncusuyum.”185

Emevî devletinin kuruluş devrinde yani Hz. Muâviye’nin döneminde sosyal yapı ile siyasî yapı arasındaki ilişki asabiyet kavramı ile açıklanabilir. İbn Haldun’a göre asabiyetin gerçekleştirmek istediği hedef “mülk”tür. Kabilenin koruma, savunma ve sorumluluk gibi ortaklaşa gerçekleştirebileceği işler asabiyet sayesinde olur. Bu asabiyetle insanları otoritesine itaat ettiren birinin bulunması zorunludur. İşte bu itaat ettirme “mülk”tür. Mülk riyasetten daha ileri seviyededir. Çünkü riyaset bir liderliktir. Bunun sahibi itaat edilen biridir, ancak onun otoritesi kararlarını zorla uygulatacak güce sahip değildir. Mülk ise itaat ettirme ve kararları zorla uygulatmadır. Asabiyet sahibi, belli bir seviyeye geldikten sonra onun daha üstünü ister. Liderlik ve itaat edilme derecesine ulaşıp itaat ettirme ve kararlarını uygulatmaya yol bulursa bunu bırakmaz. Çünkü insan nefsi bunu arzulamaktadır, asabiyet bunda etkilidir. Mülk biçimindeki itaat ettirme asabiyetin gayesidir. Her ne kadar bir kabilenin bünyesinde başka aileler varsa da bütün bunların üstünde bir asabiyetin bulunması zorunludur, yoksa ayrılık ve çekişme olur. Bu asabiyetle kavmine tam hakim olması gerçekleşince, başka bir asabiyet ehline hakim olmak ister. Mülk asabiyetin gayesidir. Gayesine ulaşınca kabile için çağın durumuna göre tek başına hakimiyet kurmakta veya yardımcı unsur olmaktadır. Eğer bazı engeller bu gayeye erişmesini engellerse, uygun zamana kadar durumunu böylece sürdürmektedir.186

Hz. Osman’ın son dönemlerinde kabile asabiyetine yöneliş ile İslâmî yaşayışa yöneliş arasında ortaya çıkan mücadelede kabile asabiyetine yöneliş galip geldi. İslâm, Arapların cahiliye devrindeki asabiyetinin olumsuz yönlerini tanımadı. Ama nübüvvet nurundan uzaklaştıkça bu eski bağ her yönüyle yeniden gün ışığına çıktı. Emevî devleti işte bu bağ üzerine kuruldu. Devletin kurucusu Hz. Mûaviye Ümeyye ailesine mensuptu. İktidarını sürdürürken bu aile yanında kendilerinden kız aldığı Kelb kabilesine ve diğer Sûriyelilere dayandı.187

Hz. Muâviye, Yezîd’in annesi, Kelb kabilesinin Benî Behdel koluna mensup olan hanımı Meysûn vasıtasıyla Kelb kabilesi ile akrabalık bağı tesis etmişti. Hz. Osman’ın hanımı

185 İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 135; Koyuncu, Mevlüt, Emevîler Döneminde Saray Hayatı, İstanbul, 1997, s.72 186 İbn Haldun, Mukaddime, Çev.: Zakir Kadirî Ugan, İstanbul, 1991, s.353-354.

187 Üçok, Bahriye, Emevîler-Abbasîler, Ankara, 1983, s. 35 ; Akyüz, Vecdi, Hilâfetin Saltanata Dönüşmesi, İstanbul, 1991, s.24; Aydın, Mustafa, İlk Dönem İslâm Toplumunun Şekillenişi, İstanbul, 1991, s. 150; Cahen, Claude, a.g.e., 34; Wellhausen, Julius, Arap Devleti ve Sükûtu, ter.: Fikret Işıltan, Ankara, 1963, s.63.

Naile de aynı kabileye mensuptu. Hz. Ali ile giriştiği iktidar mücadelesinde Kelb kabilesi ve Şam’daki diğer kabileler onun mücadeleden başarı ile çıkmasına vesile oldular.188

Halife olduktan sonra da ona kesin bir itaat içinde olan Şam askerleri iç siyasetin şekillenmesinde önemli rol oynamışlardır. Hz. Muâviye gerek kendi iktidarını emniyet altına almak, gerekse İslâm devletinin sınırlarını genişletmek için Şam askerlerine güvenmişti. Hz. Muâviye gücünü Şam unsuruna dayandırırken orada ikamet eden Kays ve Kelb kabilelerinin arasında da tam bir denge politikası izlemiştir. Bu iki kabilede ona tam teslimiyet içinde olmuşlardır. Hz. Muâviye bu iki kabile arasında baş gösterecek bir çekişmenin kendi iktidarını sarsacağının bilincindeydi. Daha önce belirttiğimiz gibi Kelb kabilesine mensup bir kadınla evlenmesine rağmen Kaysîlerden de önemli mevkîlere getirdiği kişiler olmuştu. Akrabalık bağlarından dolayı kendilerine üstün bir konum atfeden Kelbîler, Kaysîleri Şam dışına süreceklerini dillendirmeye başlayınca, Hz. Muâviye dört bin Kayslıya bir defada maaş vermiş, dolayısıyla Kelbîlere, onlara kendisinden dolayı üstünlük kurmalarına izin vermeyeceğini göstermişti. Ayrıca Kayslıları kara seferinde görevlendirirken, ceza olarak Kelblileri daha tehlikeli olan deniz seferlerine göndermişti.189

Sûriye’deki kabileler için muntazam bir devlet müessesesi, askerî ve siyasî disiplin yeni uygulanan unsurlar değildi. Daha önce idaresi altında oldukları Bizans’ta bu devlet yapısına alışıktılar. Eski alışık oldukları itaati şimdi Hz. Muâviye’ye çevirmişlerdi. Hakimiyeti, itaati onlara zorla öğretmek icap etmedi. Emirlerinin onları götürdüğü yere itiraz etmeden gidiyor ve itaat ediyorlardı.190

Hz. Muâviye’nin yaklaşık yirmi yıl süren valiliği dolayısıyla oradaki halk kendisine çok bağlıydı. Bu bağlılık onun halifeliği döneminde de devam etti. Hz. Muâviye Sıffîn’de ordusunu denetlerken Amr b. el-Âs’a “Bunları nasıl görüyorsun.” diyerek Sûriyeliler’in durumunu sormuştu. Amr b. el-Âs ona şu cevabı verdi: “Ey Mü’minlerin Emiri! İnsanları din ve dünya esaslarına göre idare edenleri gördüm. Yönetenlerine bağlanışı açısından bunların sana gösterdiği bağlılığa muhatap olanı görmedim.”191 Bizzat Hz. Muâviye Sûriyeliler’in kendisine olan bağlılığını, Iraklılar’ın Hz. Ali’ye gösterdikleri bağlılıkla mukayese ederek şöyle demiştir: “Ali’ye karşı dört hususta daha öndeydim. O herşeyi açıktan yapan birisiydi; ben ise sırrını çok saklayan biriyim. O ihtilaf açısından en çetin ordunun başındaydı; ben ise en itaatkâr ve ihtilafın en az olduğu ordunun başındaydım. Cemel ashâbıyla karşılaştı, eğer onlara karşı zafer elde ederse, bunun onun gücünü zayıflatacağını, eğer Cemel ashâbı

188 Taberî, a.g.e., V, 329.

189 Apak, Adem, Asabiyet ve Erken Dönem İslâm Siyasî Tarihindeki Etkileri, İstanbul, 2004, s.204. 190 Akyüz, Vecdi, a.g.e., 27.

kazanırsa, onların bana karşı Ali’den daha güçsüz olduklarını düşündüm. Ben Kureyş’e Ali’den daha sevimli geliyordum. Ondan kaçıp da bana gelenlere ne mutlu!”192

Muâviye b. Ebî Süfyan iç siyasetinin bütün kabileleri kuşatıcı bir çizgide olmasına özen göstermişti. O, Emevî ailesinin bir mensubu olarak Hz. Osman’ın yaptığı gibi devlet yönetiminde, idarî kadroların tamamına Benî Ümeyye’yi getirme uygulamasını kesinlikle takip etmemişti.

Mervan b. Hakem 41/661 yılında Medine’ye tayin edilmiş,193 daha sonra 48/668 yılında azledilerek yerine Said b. el-Âs göreve getirilmiş,194 o da 54/674 yılında görevden alınmış, yerine tekrar Mervan tayin edilmişti.195 Mervan’da azledilerek yerine 57/667 yılında Velid b. Utbe b. Ebî Süfyan tayin olmuştu.196 Abdullah b. Âmir 41/661yılında Basra valisi olmuş197 45/665 yılında ise görevden alınmıştı198. Görüldüğü gibi Hz. Muâviye, Benî Ümeyye mensuplarını valiliklere getirmekle birlikte uzun süre bu görevlerde durmalarını engellemiş, idarede Emevî etkisini en alt düzeyde tutmaya özen göstermişti.199

Hz. Muâviye yönetimi süresince genel olarak Ümeyye ailesi fertlerini Hicaz (Mekke- Medine-Taif) idaresinde istihdam etmişti. Hz. Muâviye, Benî Ümeyye’den bir kimseyi yönetici olarak tayin edeceği zaman o kimseyi önce Taif’e, orada başarılı olursa Taif’le birlikte Mekke’ye, eğer bu ikisinin yönetiminde de başarılı olursa Taif, Mekke ve Medine’nin idaresini ona verirdi. Hz. Muâviye Taif’de yöneticiliği acemilik dönemi, Mekke ile birlikte kalfalık dönemi, Taif, Mekke ve Medine’de yöneticiliği ustalık dönemi olarak görüyordu.200 Bu şehirler Kûfe ve Basra gibi şehirlerin kurulmasıyla birlikte siyasî ağırlıklarını yitirmişler, kutsak ve sembolik merkezler haline gelmişlerdi. Bu sebeple Hz. Muâviye dinî bir merkez olan Hicaz’ın idaresini kendi ailesine bırakıyordu. Hz. Muâviye’nin bütün hac emirlerini kendi ailesinden seçmesi onun Benî Ümeyye’yi yönetimde sembolik olarak istihdam ettiği görüşünü teyid eder niteliktedir.201

Hz. Muâviye yönetime getirdiği Benî Ümeyye’den bir kimsenin Hicaz gibi siyasî etkinliği alt düzeyde olan eyalette dahi politik güç kazanmalarını istememiş, ailesinden bir şahsı uzun süre bir görevde tutmamıştı. Mesela Mervan’ı ilk olarak Medine’ye vali olarak

192 İbn Abdirabbih, a.g.e., V, 296. 193 İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 24; 194 İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 32; 195 İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 66; 196İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 80; 197 İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 22; 198 İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 29; 199 Apak, Adem, Asabiyet, 202. 200 Aycan, İrfan, a.g.e., 144. 201 Apak, Adem, Asabiyet, 202.

atamış, sekiz yıl sonra onu azlederek yerine Said b. el-Âs’ı tayin etmişti. Burada sekiz yıl görev yapan Said’i azlederek yerine tekrar Mervan’ı göreve getirmiş, dört yıl sonra da Mervan’ı ikinci kez azlederek yerine Velid b. Ukbe b. Ebî Süfyan’ı getirmişti. Hz. Muâviye kendi ailesinden Hicaz’a tayin ettiği valileri sık sık değiştirmekle kalmayı, ayrıca birbirlerine düşürerek onların yönetimde kendisine alternatif olmalarına izin vermemişti.202

Hz. Muâviye halifeliğin başlangıcında Mısır’ın idaresini Amr b. el-Âs’a, Hicaz’ı Benî Ümeyye’nin farklı kollarına, Şam bölgesini destekçileri olan Sûriyeli kabilelere, Irak’ı da Sakîfliler’in kontrolüne vermiş, böylece Araplar arasında kollektif bir idarî yapı oluşturmaya çalışmıştı. Hz. Muâviye’nin hilâfeti sırasında, yönetimde önemli görevlere getirdiği Sakîfliler203 onun gücünün ve idaresinin temsilcisi oldular.

Hz. Muâviye’nin kazandığı başarının büyük bir kısmı bizzat kendisi tarafından etrafında toplanan siyasî dehâlarla bağlantılıdır. İç siyasetin şekillenmesinde ve idaresinde bunlar büyük rol oynamışlardır. Bilhassa başından beri mücadelede yanından ayrılmayan Mısır valisi Amr b. el-Âs, çalkantılı bir şehir olan Kûfe’nin valisi Muğîre b. Şu’be ve durumlarından hiç de memnuniyet getirmeyen insanlarla dolu Basra idarecisi Ziyad b. Ebîh. Bu üç devlet adamı liderleri Muâviye ile birlikte İslâm-Arap iktidarının siyasî dehâsını teşkil ederler.204

Görüldüğü üzere Hz. Muâviye yönetiminin dinamiklerini işinin ehli ve siyasî dehalardan oluşturmaktaydı. Hicaz gibi çok zengin olmayan ve karışıklığı az olan ama dinî merkez olan bölgeleri kendi ailesine tahsis ederken, Kûfe ve Basra gibi karışıklıkların bol olduğu bölgelere Sakîf kabilesi mensuplarını görevlendirmişti. Mısır’da ise hilâfet mücadelesinde her zaman yanında olan Amr b. el-Âs hüküm sürmekteydi.

Hz. Muâviye’nin siyasî hayatını üzerine bina ettiği prensiplerinden birisi parasının iş gördüğü yerde konuşmaya, konuşmanın yettiği yerde kırbaca, kırbacın yettiği yerde kılıca gerek olmadığı, eğer çaresiz kalırsa kılıca başvurmak gerektiği idi.205 Hz. Muâviye’nin meseleye bu açıdan bakması, insanları yönetmede her yolu çare olarak görmesi, çevresinde menfaatkâr ama iş gören bir zümrenin oluşmasına sebep oldu. Öyle ki Hristiyan asıllı Sarcunî ailesinin iş sahasındaki tecrübelerinden faydalanarak mâli teşkilatı düzene koymuştu. Bu mâli ıslahat ona ordusunun bakımını, amme hizmetlerinin yerine getirilmesini ve takip ettiği iç siyasetin başarısına yarayacak gücü vermişti.206

202 Apak, Adem, Asabiyet, 202.

203 Daha geniş bilgi için bkz. Aycan, İrfan, “Emevî İktidarının Devamında Sakîf Kabilesinin Rolü,” AÜİFD, Ankara, 1997, c.XXXVI, s.119-171.

204 Lammens, H., “Muâviye”, İA, VIII, 438. 205 Lammens, H., “Muâviye”, İA, VIII, 440. 206 İbnü’l Esîr, a.g.e., IV, 11.