• Sonuç bulunamadı

Mütercim Mehmed Rüşdi Paşa

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Mütercim Mehmed Rüşdi Paşa"

Copied!
217
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANA BİLİM DALI

TARİH BİLİM DALI

MÜTERCİM MEHMED RÜŞDİ PAŞA

Mustafa DURDU

DOKTORA TEZİ

Danışman

Yrd. Doç. Dr. Dursun GÖK

(2)
(3)
(4)

ÖN SÖZ

Biyografi çalışmaları zor ve ayrıntılı çalışmalardır. Biyografisi yazılan kişi, her yönü ile irdelenmeli, detaylar gözden kaçırılmamalıdır. Tarihî şahsiyetlerin biyografilerini hazırlamak ise daha müşkil bir durumdur. Çünkü çalışmaya konu olan tarihî şahsiyeti, günümüze doğru ve nesnel bir şekilde tanıtmaya daha fazla dikkât etmek gerekir. Doğru ve nesnel tanıtılmadığı takdirde, tarihe olduğu kadar geleceğe de ihanet edilmiş olur. Zira geçmişin her devresi, geleceğin bir çehresini oluşturur.

Tarihî biyografilerle ilgili çalışmalarda en büyük zorluk, kaynakların yeterli olup olmaması ile ilgili noktadadır. Bundan dolayı, araştırılacak şahsiyetin iyi seçilmesi icap eder. Tarihî biyografiler, salt şahısların hayat hikâyelerinin doğrudan aktarılması değildir. Çalışma konusu olan şahsın etrafında dönen olayların mahiyeti ve onunla etkileşimi, bütünleşmesi, bunların yorumsal bakış açısı ile detaylandırılması gözden ırak tutulmamalıdır. Hele tarihimizin bir döneminde önemli görevler üstlenen bir devlet adamı bahis konusu yapılmışsa, işin önemi daha da artar. Araştırmacı bütün bunları dikkâte almalı, çalışmasını ince eleyip sık dokumalıdır.

Çalışmamızda yer alan dipnotlarda Osmanlı arşiv kayıtları, malum kısaltmalarla verilerek sağlamasının kolay yapılması amaçlanmıştır. Birinci el kaynakların kullanılmasına özen gösterilmiştir. Birinci el kaynaklarda bulunmayan bazı konular için, ikinci el kaynaklara müracaat ettiğimiz olmuştur. Bununla birlikte bir ana kaynağın yeni harflerle çevirisine fazla itibar edilmemiş, mümkün olduğunca orijinaline müracaat edilmiştir. Çağdaş kaynaklar, genellikle ana kaynakların hatta ikinci el kaynakların takipçisi ve nakli olduğundan bunlara fazla itibar edilmemekle birlikte bazı yorumsal ifadeler dikkâte alınmıştır.

Hazırlamış olduğumuz bu çalışmada, özellikle Rüşdi Paşa'nın kişiliği ile ilgili bölümde, Rüşdi Paşa'yı tanıyanlar tarafından yazılmış eserlerde yer alan bazı ifadeleri, günümüz Türkçesi'ne çevirmeden aynen yazdık. Çünkü bazı Farsça ve Arapça kelime ve tamlamaların çevirisi, meselenin özünü kaybetmesine sebebiyet vereceğinden, en azından dipnotlarda, bunu aynen kullandık.

(5)

Hazırlamış olduğumuz bu çalışmada, imlâ ve noktalama işaretlerinin kullanımında TDK'nın Yazım Kılavuzu esas alınmıştırs. Bununla birlikte, tarihçilerin ortak kullanımı olan bazı tipik kelime ve ibarelerin yazımında genel kanaat temel alınmıştır. Osmanlı Tükçesi'nden aynen yapılan alıntılarda "ayın, hemze ve uzun sesler" vurgulanmış, devrin dil özellikleri korunmuştur.

Dönemin tipik özelliği olarak Tanzimat devrinde Hicrî ve Rumî tarihlerin çoğu zaman birlikte kullanıldığı, herkesin malumudur. Bu çalışmada Milâdî tarih esas alınmakla birlikte, bazı önemli olayların Hicrî veya Rûmî tarihleri de yer yer belirtilmiştir. Hicrî ve Rûmî tarihlerin Milâdî'ye çevrilmesinde, TTK'nın resmî internet sayfasındaki Tarih Çevirme Kılavuzu'ndan faydalanılmıştır.

Çalışmamızda bize yardımlarını esirgemeyen danışmanımız Yrd. Doç. Dr. Dursun Gök, tez konusunda bizi yönlendiren ve her konuda desteklerini esirgemeyen ilk danışmanımız Prof. Dr. Muhittin Tuş, TİK üyelerimiz Prof. Dr. Hüseyin Muşmal, Prof. Dr. Bünyamin Ayhan ve Selçuk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Alaattin Aköz başta olmak üzere bana her konuda yardımcı olan Tarih Bölümünün bütün hocalarına ve Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi Müdürü Bekir Şahin'e teşekkürlerimi arz ederim.

Mustafa DURDU

(6)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö

ğr

enc

ini

n

Adı Soyadı Mustafa DURDU Numarası 114102001002

Ana Bilim/ Bilim Dalı

Tarih Ana Bilim Dalı/ Tarih Bilim Dalı

Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Dursun GÖK

Tezin Adı Mütercim Mehmed Rüşdi Paşa

ÖZET

MÜTERCİM MEHMED RÜŞDİ PAŞA

Mehmed Rüşdi Paşa, 1811 (Hicrî 1226) - 1882 (Hicrî 1299) yılları arasında yaşamış, önemli bir devlet adamıdır. Sultan Abdülmecid ve Abdülaziz devirlerinde toplamda beş defa Seraskerlik görevine getirilmiştir. Sultan Abdülmecid, Abdülaziz, V. Murad ve II. Abdülhamid zamanlarında da toplam beş kez Sadrazamlık vazifelerinde bulunmuştur. Rüşdi Paşa'nın en bariz özelliği, Sultan Abdülaziz'i tahttan indiren grubun içerisinde yer almış olmasıdır.

Mehmed Rüşdi Paşa, uzun yıllar devlet görevlerinde bulunduğundan bürokraside tecrübe sahibi olmuş, Yeni Osmanlılar ile Saray arasında denge unsuru kabul edilmiştir. Doğru bildiği konularda taviz vermeyen, rüşvet almayan bir portre çizen Rüşdi Paşa, her kesimle iyi ilişkiler kurabilen bir devlet adamıdır. Rüşdi Paşa, Âli ve Fuad Paşaların seviyesine ulaşamasa da özellikle 1876'daki duruşu ile kendisine tarihte önemli bir yer edinmiştir. Sultan Abdülaziz'in hal edilmesinde rolü olsa da katil olayına iştiraki söz konusu değildir.

Anahtar Kelimeler: Sadaret, Seraskerlik, Meclis-i Vükelâ, azil, hal', infisal, cülûs, Bâbıâlî, Mabeyn-i Hümayun, Meşrutiyet.

(7)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö

ğr

enc

ini

n

Adı Soyadı Mustafa DURDU Numarası 114102001002

Ana Bilim/ Bilim Dalı

Tarih Ana Bilim Dalı Tarih Bilim Dalı

Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Dursun GÖK

Tezin İngilizce Adı Interpreter Mehmed Rushdi Pasha

ABSTRACT

INTERPRETER MEHMED RUSHDI PASHA

Mehmed Rushdi Pasha is an important statesman who lived between 1811 (Hijri 1226) and 1882 (Hijri 1299). Sultan Abdul Mecid and Abdul Aziz were appointed him to Seraskerat (army commander) five times in total. Has been in Grand Vizier-ship for a total of five times during the reigns of Sultan Abdul Mecid, Abdul-Aziz, V Murad and II Abdul Hamid. The most obvious feature of Rushdi Pasha is that he was included in the group that sent Sultan Abdul Aziz from the throne.

Mehmed Rushdi Pasha had been experienced in the bureaucracy when he was in charge of the state for many years and he was accepted as a balance between the New Ottomans and the Palace. Rushdie Pasha, who does not compromise on what he knows correctly and does not take bribes, is a state man who can establish good relations with every segment. Although Rushdie Pasha did not reach the level of Âli and Fuad Pashas, he had an important place in history with his stance in 1876. Although he has a role to dethrone Sultan Abdulaziz , it is not a matter of participating in the murder case.

(8)

Key words: Grand vizier-ship, Seraskerat (army commander), Meclis-i Vukelâ (assembly of deputies), azil (discharge), hal ', infisal (dismiss), Sublime portre, Mabeyn-i Humayun (private secretary), Constitutional Monarchy.

(9)

İÇİNDEKİLER

Sayfa No ÖN SÖZ...ii ÖZET...iv ABSTRACT...v İÇİNDEKİLER...vii KISALTMALAR...x

GİRİŞ...1

BİRİNCİ BÖLÜM

MEHMET RÜŞDİ PAŞA, AİLESİ, EĞİTİMİ,

ASKERÎ VE MÜLKÎ VAZİFELERİ

I. AİLESİ VE EĞİTİMİ...8

A. Ailesi ve Çocukluğu...8

B. Eğitimi ve Asâkir-i Mansûre'ye İntisabı...9

C. Hüsrev Paşa’nın Himayesi ve Mütercim Unvanını Alışı...11

II. ASKERÎ VE MÜLKÎ VAZİFELERİ...13

A. Askerî Bürokraside İlerlemesi... 13

B. Seraskerliği ve Mülkî Vazifeleri...18

(10)

İKİNCİ BÖLÜM

SADARETTEKİ FAALİYETLERİ VE DAHİL OLDUĞU BAZI

OLAYLAR

I. SADARETTEKİ FAALİYETLERİ...44

A. 1876'daki İcraatları... 44

B. II. Abdülhamid Devrindeki İcraatları ...67

C. Son Sadareti ve İcraatları ...82

II. DAHİL OLDUĞU BAZI OLAYLAR...90

A. Belgrad Kalesi'nin Teslimi...90

B. Sultan Abdülaziz'in Hal'i ...94

C. Çerkes Hasan Vak'ası...109

D. Manisa'ya Gidişi ve İzmir'de Sorgulanması...111

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

FİKİRLERİ, ŞAHSİYETİ, DEVLET ERKÂNI İLE MÜNASEBETİ,

MALİ DURUMU VE ÇOCUKLARI

I. FİKİRLERİ VE ŞAHSİYETİ...128

A. Meşrutiyet Düşüncesi... 128

B. Devlet Yönetimindeki Tecrübesi ...133

C. Kişiliği...146

D. Hazırcevaplığı ve Nüktedanlığı ...162

II. DEVLET ERKÂNI İLE MÜNASEBETİ...165

(11)

B. Midhat Paşa ile Münasebeti... ...169

III. MALİ DURUMU VE ÇOCUKLARI...173

A. Mal Varlığı...173 B. Haremi ve Çocukları...176

SONUÇ...179

KAYNAKLAR...182

EKLER...192

ÖZGEÇMİŞ...202

(12)

KISALTMALAR

A.} DVN. : Bab-ı Asafi Divan-ı Hümayun Kalemi

A.} DVN. : MHM. : Bab-ı Asafi Divan-ı Hümayun Mühimme Kalemi A.} M. : Sadaret Müteferrik Evrakı

A.} MKT. : Sadaret Mektubi Kalemi Evrakı

A.} MKT. NZD. : Sadaret Mektubi Kalemi Nezaret ve Deva'ir Evrakı A.} MKT.MHM. : Sadaret Mektubi Mühimme Kalemi Evrakı

A.} TŞF. : Sadaret Teşrifat Kalemi Evrakı Age. : Adı geçen eser

bk. : Bakınız C : Cilt

C. AS. : Cevdet Askeriye C. DH. : Cevdet Dahiliye C. ML. : Cevdet Maliye

C. MTZ. : Cevdet Eyalet-i Mümtaze

DH. SAİDd. : Dahiliye Nezareti Sicill-i Ahval Defterleri Fihristi HAT. : Hatt-ı Hümayun

Haz. : Hazırlayan

HSD. AFT. : Ali Fuat Türkgeldi Evrakı İ. DH. : İrade Dahiliye

(13)

İ. DUİT. : İrade Dosya Usulü İ. HR. : İrade Hariciye

İ. MMS. : İrade Meclis-i Mahsus

İ. MTZ. (04) : İrade Eyalet-i Mümtaze Bulgaristan İ. MVL. : İrade Meclis-i Vala

İ. ŞD. : İrade Şura-yı Devlet MVL. : Meclis-i Vala Evrakı s. : Sayfa

ŞD. : Şura-yı Devlet Evrakı

ŞD. SAİD. : Şura-yı Devlet Sicilleri TDK : Türk Dil Kurumu

TDVİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi TOEM : Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası TTEM : Türk Tarih Encümeni Mecmuası TTK : Türk Tarih Kurumu

v. : Varak

Y. A. HUS. : Yıldız Sadaret Hususi Maruzat Evrakı Y. EE. : Yıldız Esas Evrakı

Y. PRK. AZJ. : Yıldız Perakende Evrakı Arzuhal Jurnal

(14)

Y. PRK. EŞA. : Yıldız Perakende Evrakı Elçilik Şehbenderlik ve Ateşemiliterlik Y. PRK. HH. : Yıldız Perakende Evrakı Hazine-i Hassa

(15)

Mütercim Mehmed Rüşdi Paşa, Osmanlı İmparatorluğu'nun en buhranlı dönemi olan on dokuzuncu asırda yaşamış, Sultan Abdülmecid devrinden itibaren defalarca seraskerlik ve sadrazamlık görevlerinde bulunmuş bir devlet adamıdır. On dokuzuncu asır, Osmanlı Devleti'nin dağılma sürecine girdiği bir devredir. Dolayısıyla böyle bir inhitat devrindeki devlet adamalarını tanımak için öncelikle zikredilen yüzyılın özelliklerine bakmamız icap etmektedir.

"19. yüzyıl, bütün Osmanlı camiasının en hareketli, en sancılı, yorucu, uzun bir asrıdır; geleceği hazırlayan en önemli olaylar ve kurumlar, bu asrın tarihini oluşturur."1 Avrupa'da ise 1815 Viyana Kongresi ile başlayan 1848 isyanlarına kadar

devam eden dönem, Avusturya Başvekili Prens Klemens von Metternich'in siyaset vizyonu üzerinde şekillenmiştir. Fransız ihtilâline ve ihtilâlin getirdiği cumhuriyetçi ve milliyetçi fikirlere karşı olan Avrupa devletleri, kendi içerisinde çeşitli ittifaklar kurmuşlar ve monarşik yapıları koruma konusunda gayret sarf etmişlerdir. 1848 isyanlarından sonra Avrupa'da yeni yapılanmalar görülmüştür. 1853-1856 Kırım Harbi olarak bilinen savaşta Rusya'ya karşı Osmanlı ile birlikte İngiltere, Fransa ve Sardunya devletleri de savaşmıştır. Osmanlı Devleti'nin ilk dış borçlanması da bu savaş sırasında olmuştur. İmzalanan Paris Antlaşması ile Rusya'nın geçici olarak önü kesilmiştir. Daha sonraki yıllarda İtalya ve Almanya siyasî birliklerini kurarak Avrupa dengelerini değiştirmişlerdir. Paris Antlaşması ile Rusya'nın dizginlenmesi fazla sürmemiş, zamanla antlaşma hükmünü kaybetmiştir. Bir müddet sonra Rusya yeniden Balkanlar üzerinde müessir bir rol oynamaya başlamıştır.

Avrupa'da durum bu şekilde iken Osmanlı Devleti on dokuzuncu asra II. Mahmud ile girmiştir. II. Mahmud, 1826 yılında Yeniçerileri kaldırmış ve yeni ordu kurma çalışmalarına başlamıştır. II. Mahmud'un sosyal alanda yaptığı yenilikler daha çok şekilde kalmıştır. Kıyafet düzenlemesi, memurlara ve yeni kurulan orduya tatbik edilmiştir. II. Mahmud devrinde kurulan yeni ordu ile ilgili olarak Prens Metternich şöyle der: "Her ne kadar bugün Bâbıâlî'nin az çok Avrupalı gibi giyinmiş asker ve

(16)

zabitanı varsa da ordusu yoktur. Bâbıâlî, eski Türk ordusunu inhilâle sevk etmiş, fakat yenisini tesis eylemek iktidarını gösterememiştir." 2 Metternich'in 3

Kânunıevvel 1839 tarihinde İstanbul'daki Avusturya Sefiri Baron von Stürmer'e Viyana'dan gönderdiği mektuba göre, Sultan II. Mahmud'un ıslahat yaparken düştüğü en büyük hata, ıslahat metodudur. Sultan, yeniliği işin esasına uygulayacağı yerde şekline ehemmiyet vermiştir. Metternich, II. Mahmud'un bu şekilde şekilciliğe düşmesinde iki sebep olduğunu ifade etmektedir. Bunlardan biri Sultan'ın cahilliği diğeri de yenilik niyetini icra safhasına koyacak devlet adamlarının eksikliğidir. Metternich ıslahat yaparken faydalı ile faydasızın karıştırılmaması gerektiğini söyler. Ona göre önemli olan şey, ıslahat yapılacak sosyal bünyenin "kuruluş esaslarıdır." Buna ters olarak yapılacak her yenilik, kötü neticeler doğuracaktır. Dolayısıyla "Osmanlı İmparatorluğu yaşamak ve yükselmek için, dahilî idaresinin nizam ve tekâmül unsurlarını kendi öz mevcudiyetinin esaslarında aramalıdır. Bundan sonradır ki, ancak hariçten bulabileceği faydalı şeyleri ve fakat İslâmî şekilleri muhafaza ve bunların dahilinde kalmak şartıyla evvelki esaslarla birleştirebilir."3 Bu devirde, yani on dokuzuncu asrın son çeyreğine kadarki devrede, göze çarpan dört büyük devlet adamı vardır: Mustafa Reşid Paşa, Âli Paşa, Fuad Paşa ve Mütercim Rüşdi Paşa. Midhat Paşa'yı saymazsak, 1870'lere kadarki dönemde bu dört devlet adamından başka bugün kolayca hatırlanan başka şahsiyetler yoktur.

Tanzimat ile birlikte devlet yapısındaki köklü değişimlerden sonra yeni kurumlar oluşmuş, yeni unvanlar kendisine yer edinmiştir. Devlet tepeden tırnağa yenilenme yoluna girmiştir. "Tanzimat, yeni yönetici sınıfa, artık memur adı verilen bürokratlara dayalı merkezîleşmiş bir hükümet yaratmıştır. Bu sınıf, yüzyılın büyük bir bölümünde imparatorluğu etkileyen politik askerî bunalım dalgalarına aldırış etmeden hatta bunlara karşın, modernleştirme temposunu sürdüren modern bir Osmanlılar kuşağından oluşuyordu."4

2 Hıfzı Timur (Tercüme Eden), "Türkiye'de Abdülmecid'in Islahatı Hakkında" Tanzimat I, Maarif

Vekâleti, İstanbul 1940, s. 705.

3 Age. s. 704-705.

4 Stanford J. Shaw - Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, C 2, Çev. Mehmet

(17)

Ahmed Bedevi Kuran, Osmanlı İmparatorluğunu üç döneme ayırır. Buna göre, kuruluştan 857 (1453)ye kadarki dönem "istilâ dönemi", bu tarihten 986 (1578)ya kadar olan dönem "tevakkuf dönemi", geriye kalan dönem de "inhitat dönemi"dir.5

On dokuzuncu asır, Osmanlının inhitat devresidir. Asrın başlarında Yunanistan bağımsızlığını ilân etmiş, Kavalalı isyan ederek Kütahya'ya kadar ilerlemiş, Sırbistan ve Karadağ'a özerklik verilmiştir. On dokuzuncu asır Osmanlısında iki önemli olay vardır ki bunlar mühim neticeler doğurmuştur. Bu iki mühim olay, Tanzimat Fermanı'nın ilan edilmesi ve 93 Harbi sonunca imzalanan Berlin Antlaşması'dır. Bu iki devre arasında devlet iç ve dış gailelerle boğuşmaktadır. Dahilde Sultan Abdülaziz'in ve V. Murad'ın hal edilmesi gibi iki büyük hadise yaşanmış, ekonomi buhrana girmiştir. Borçlanma hat safhaya ulaşmıştır. Sultanlar kötü gidişatı durdurmak için çok sık sadrazam değişikliğine gitmiş, fakat kötüye gidiş düzeltilememiştir.

Bu devrin devlet adamları, işi oluruna bırakmış, hantal bürokrasiye boyun eğmiş ve esaslı bir düzenleme yapamamışlardır. Dış politikada da durum pek farklı değildir. Bâbıâlî, Avrupa devletleri arasındaki rekâbetten faydalanma yoluna giderek özellikle Rusya'nın yıkıcı emellerine karşı çareyi bir Avrupa devletine dayanmakta aramıştır. Tanzimat devrindeki zihniyetin niteliği ile ilgili Cemil Bilsel, şöyle demektedir: "Tanzimat zihniyeti tedriççi ve idare-i maslahatçıdır. İnkılâpçılık ve bunun neticesi olarak radikal tedbir alabilme, Tanzimat'ın düşüncesine girememiştir. Frenklerin kötü gayelerle uydurdukları Hasta Adam tavsifini kendisine yaraştırmış, kendisine güveni kaybettirmiş ve kendisinde olan düşüklüğü millete de izafe ederek günü gününe tedbirlerle yaşar olmuştur."6 Tanzimat ricalinin bu şekilde bir vizyon

çizmesi, statükoyu koruyup kollama düşüncesinden de kaynaklanmıştır. Her ne kadar Yeniçeriler yoksa da onun yeri hemen doldurulmuş, sosyal alanda olduğu gibi devlet adamları arasında da eskinin temsilcileri - yeninin mümessilleri şeklinde iki farklı grup oluşmuştur.

Tanzimat devri ricalinin meziyetlerini de belirtmekte fayda bulunmaktadır. İlber Ortaylı Tanzimat devrindeki bürokratlar için şöyle bir değerlendirmede

5 Ahmed Bedevi Kuran, İnkılap Tarihimiz ve Jön Türkler, Tan Matbaası, İstanbul 1945, s. 5.

(18)

bulunmaktadır: "Osmanlı yöneticileri, reformları yürütürken şartlara göre davranmışlar, Avrupa'daki sistemlerden birini almışlardı. Üstelik Tanzimat dönemi bürokratları, bir değil birkaç Avrupa ülkesinin sistemini gözden geçiren bir örgüt projelerini, nizamnameleri karma olarak hazırlamayı bilen adamlardır."7

Tanzimat dönemi boyunca borç batağına saplanan devlet, bir yandan maliyeyi düze çıkarmak için uğraşı vermiş, diğer yandan da hat safhaya ulaşan israfı durdurmaya çalışmıştır. Bütün bu müzayakalara rağmen pahalı hediyeler verme alışkanlığı da devam etmiştir. Cemil Bilsel, "Bir asırlık tarihimiz, atıfetlerin tarihidir." der.8 Gerçekten de hediye kültürü bütün ihtişamıyla devam etmiştir. Mısır

valisi ve prenslerinin verdiği hediye kılıklı rüşvetler, devlet adamaları arasında revaç bulmuştur. Bernard Lewis, Tanzimat dönemi devlet adamları ile ilgili olarak şu değerlendirmede bulunur: "Mahmud'dan sonra Tanzimatçılar, onun o kadar sert ve yıkıcı, aceleyle tesviye ettiği zemin üzerinde yeni bir yapı dikmeye çabaladılar. Fakat âşina olmadıkları bir tarz ve malzeme, hünersiz ve kızgın işçi, yabancı ve dolayısıyla güvenilmeyen ustabaşılar ile - veya bunlarsız - çalışıyorlardı." 9 Bütün bu olumsuzluklara rağmen, şöhretleri bugün de devam eden önemli devlet adamlarının yetiştiği dönem, yine Tanzimat dönemidir. Genel olarak zihinlerimizde yerleşmiş olan Tanzimat reformlarının Batı'nın zoruyla veya en azından Avrupa'yla iyi geçinmek adına yapıldığı algısı bir büyük yanlış olmalıdır. Çünkü "...1800'deki Türkiye ile 1871'deki Türkiye'nin bir mukayesesi, bir çok derin değişiklikleri - iyi veya kötü, Tanzimat'ın Avrupa'nın ağzına çalınan bir parmak baldan veya saf reformcu taslaklarınca saygılı bir iyi niyet ifadesinden ibaret olmadığını hemen gösterecek kadar - gözler önüne serecektir."10

Devlet hazinesinin sıkıntıda olmasının yansıması, ekonomik hayatta ihracat - ithalat dengesini de bozmuştur. On sekizinci asırdan itibaren artan, on dokuzuncu asırda hat safhaya ulaşan ithalatta göze çarpan en önemli ülke İngiltere olmuştur. İngiliz malları ülkedeki üretimi sekteye uğratmış, pazarları istilâ etmiştir.11 Devrin en

7 İlber Ortaylı, s. 141. 8 Cemil Bilsel, s. 698.

9 Bernard Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu, Çev. Metin Kıratlı, TTK, Ankara 2007, s. 126. 10 Age. s. 124.

(19)

güçlü devleti olan "İngiltere, zayıf bir dönemini idrak etmekte olan Osmanlı İmparatorluğundan, ona sağlayacağı ufak tefek siyasî destekle büyük imtiyazlar koparabilecek, kendi tüccarı lehine önemli ayrıcalıklar elde edecektir."12 Bu durum,

Balta Limanı gibi antlaşmalardan sonra, Osmanlı maliyesinin sıkıntısını daha da artırmıştır.

Sultan Abdülmecid'in tahta çıktığında ilk işi, Mustafa Reşid Paşa tarafından hazırlanan Tanzimat Fermanı'nı ilân etmek olmuştur. Böylece ülkedeki Müslim ve Gayrimüslimler hukukî alanda eşit kabul edilmiştir. Tabiî ki bu fermanda ilân edilen düzenlemelerin hayata geçirilmesi hemen olmamış, uzun yıllara yayılmıştır. Abdülmecid devrine damgasını vuran devlet adamı Reşid Paşa olmuştur. Daha sonra Reşid Paşa, "kendi izini takip edecek" olan Âli ve Fuad Paşaları yetiştirmiştir.13 Sultan Abdülaziz devrinde Âli ve Fuad Paşaların etkili olduğunu görüyoruz.

Sultan Abdülaziz'in hal edilmesinden sonra doksan üç günlüğüne Padişah olan V. Murad devrinde Mütercim Rüşdi Paşa ve Midhat Paşa etkili isimler olmuştur. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, on dokuzuncu asırda iki hal olayı neticesinde iki iclâs vuku bulmuştur. Sultan Abdülaziz'in hal edilmesine giden süreçte, medrese talebelerinin kışkırtmalar neticesinde isyan etmeleri, önemli rol oynamıştır. Softaların isyanı üzerine Mütercim Rüşdi Paşa sadarete nasbedilmiştir. 1876 yılında vuku bulan hal olayında sadarette olan kişi Mütercim Rüşdi Paşa'dır. Sultan Murad'ın doksan üç günlük saltanatında sadarette yine Mütercim Rüşdi Paşa bulunmaktadır. Sultan Murad'ın hal edilmesinde ve Abdülhamid'in ilk aylarında da yine Rüşdi Paşa sadrazamlık makamındadır. Dolayısıyla Mütercim Mehmed Rüşdi Paşa, üzerinde durulması gereken önemli şahsiyetlerden biridir.

Doktora tezi olarak hazırlamış olduğumuz bu çalışmada, her türlü inceliğe dikkât edilmeye çalışılmıştır. Mütercim Mehmed Rüşdi Paşa gibi on dokuzuncu asırda önemli vazifeler üstlenmiş, adı hal ve iclâslara karışmış bir devlet adamını günümüze bütün detayları ile anlatmak ve tesir ettiği ve tesir altında kaldığı olayları

1940, s. 624.

12 Rifat Önsoy, Tanzimat Dönemi Osmanlı Sanayii ve Sanayileşme Politikası, Türkiye İş Bankası

Kültür Yayınları, Ankara 1988, s. 13.

(20)

incelemek, bizim için meşakkatli bir görev oldu. Çünkü Mehmet Rüşdi Paşa'nın belirli bir şöhrete ulaşması, özellikle 1876 yılındaki olaylarla ilgilidir. 1876 yılından önceki devirlerde, sıradan bir devlet adamı olan Rüşdi Paşa ile ilgili çok fazla kaynağın bulunduğunu söylemek hatalı olur. Rüşdi Paşa'dan bahseden eserlerin çoğunluğu, 1876 yılındaki olayları konu alan eserlerdir. Bundan dolayı, Osmanlı arşiv kayıtlarına ağırlık verdik. Arşiv kayıtlarında gördük ki Mehmed Rüşdi Paşa adının tam olarak zikredilmesi, daha çok askerî bürokraside belli bir mevkiye geldikten sonra, özellikle de seraskerlik görevine atandıktan sonraki döneme aitttir. Bundan önce, rütbelerine uygun olarak Mehmed Efendi, Mehmed Ağa, Mehmed Bey olarak anılmıştır. Vezarete geldikten sonra da bir süre Mehmed Paşa olarak zikredilmiştir. Bu da doğru kişiyi bulma konusunda, bazı sıkıntılar doğurmuştur. Çünkü aynı tertipte pek çok Mehmed Efendi, Mehmed Bey ve Mehmed Paşa vardır. Özellikle Mehmed Rüşdi Paşa ile Kıbrıslı Mehmed Paşa'nın aşağı yukarı aynı yıllar içinde, aynı rütbelerde bulunmaları, ikisini ayırt etmek noktasında bize çeşitli sıkıntılar vermiştir. Tabii ki devrinde yazılmış biyografiler, tercüme-i hâl kitapları bu konuda bize ışık tutmuştur. Fakat bunlarda yer almayan, ancak arşivlerin titizlikle incelenmesi neticesinde gün yüzüne çıkan görev ve hadiseler de bulunmaktadır. Dolayısıyla Osmanlı arşiv kayıtlarının etraflıca incelenmesi, diğer kronik ve tercüme-i hâllerle yerli ve yabancı hatıra kitaplarının karşılaştırılmasını zorunlu kılmıştır. Yerli ve yabancı süreli yayınlarla takip işi de bunlara ilâve edilebilir.

Şimdiye kadar Mehmed Rüşdi Paşa ile ilgili hazırlanmış derli toplu bir monografi bulunmamaktadır. İbnülemin Mahmud Kemal İnal'ın Son Sadrazamlar kitabı dışında Rüşdi Paşa'dan ayrıntılı bahseden çağdaş bir eser yoktur. Son Sadrazamlar kitabından faydalanılmıştır. Çünkü burada zikredilen bazı olaylar, yazılı belgeye dayanmasa da, İbnülemin'in özellikle Rüşdi Paşa'nın oğlu Süleyman Reşad Bey'den ve diğer bazı Rüşdi Paşa çağdaşlarından duyduğu hadiseler yer almaktadır. Bununla birlikte İbnülemin'in kullandığı bazı kaynaklar, bizim de müracaatımız olan kaynaklardır. Meselâ Başkâtip Muhammed Âtıf Bey'in İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesinde el yazması olarak bulunan kitabı bizim de faydalandığımız kaynaklardandır.

(21)

Bu çalışma, Mehmed Rüşdi Paşa'nın salt yaşam öyküsü değildir. Paşa'nın özellikle sadaret görevlerinde iken karıştığı olaylar ve yaptığı icraatların mahiyeti de bu çalışmada yer bulmuştur. Rüşdi Paşa ile dolaylı ya da doğrudan ilgili bütün hadiseler, etraflıca analiz edilmiştir. Hal ve iclâslarda en önde yer alan bir şahsiyetin karıştığı bu tür vakalar, her yönü ile inceleme konusu olmuştur. Bu çalışma, Mehmed Rüşdi Paşa etrafında devrin çok önemli hadiselerini de ihtiva eden bir içeriğe sahiptir. Bu yönü ile Tanzimat devrinin karakteristik özelliklerini de yansıtmaktadır.

(22)

BİRİNCİ BÖLÜM

MEHMET RÜŞDİ PAŞA, AİLESİ, EĞİTİMİ, ASKERÎ VE

MÜLKÎ VAZİFELERİ

I. AİLESİ VE EĞİTİMİ A. Ailesi ve Çocukluğu

Mehmed Rüşdi Paşa, Sinop sancağına bağlı Ayandon kazasında 1226 senesi Muharrem'inde doğmuştur. Bu tarih, Miladî Ocak veya Şubat 1811; Rumî Kanunısanî veya Şubat 1225'e tekabül etmektedir. Ayandon kazası bugünkü Sinop iline bağlı olan Ayancık ilçesidir. Babası Hacı Hasan Ağa adında biridir.14 Rüşdi Paşa'nın o günkü adıyla Ayandon'da doğduğu ve babasının adının Hasan Ağa olduğu kesindir.15 Abdurrahman Şeref, Rüşdi Paşa'nın "Sinop civarı ahalisinden" olduğunu belirtir.16 Verdü'l-Hadâik'te, Hacı Hasan Ağa'nın Ayandon kazası hanedanından olduğu zikredilir.17 Verdü'l-Hadâik'in yazılış tarihi Milâdî 1866 olduğuna göre, Rüşdi Paşa henüz hayattadır. Dolayısıyla henüz hayatta olan ve muhtemeldir ki eserin neşredildiği dönemde vükelâ meclisinde olan bir zatın babası da sıradan bir vatandaş olmasa gerektir. Bundan dolayı Hacı Hasan Ağa Ayandon kazası hanedanından gösterilmiş olmalıdır. Zira başka eserlerde, mesela İbnülemin'in Son Sadrazamlar'ında Rüşdi Paşa için, "Kayıkçı Hasan Ağa namında bir fakirin oğludur."18 ibaresi geçer. İ. Hakkı Uzunçarşılı, Rüşdi Paşa'nın "Ayandon kazasının Çanak köyünün Geriş mahallesinden ve Göbel oğullarından" olduğunu belirterek onun memleketini ve künyesini ayrıntılı bir şekilde ifade etmektedir.19 Rüşdi

14 Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmanî yahut Tezkire-i Meşâhîr-i Osmaniyye, C 2, Matbaa-i Âmire,

1311, s. 386.

15 İbnülemin Mahmud Kemal, "Abdülhamid-i Sânî'nin Notları" TTEM, Nu. 13(90), 1 Kanunisani

1926, s. 60-68.

16 Abdurrahman Şeref, Tarih Musâhabeleri, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1339, s. 202. 17 Ahmed Rifat, Verdü'l-Hadâik, İstanbul 1866, s. 63.

18 İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Son Sadrazamlar, C. 1, Dergâh Yayınları, İstanbul 1982, s. 101. 19 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Midhat ve Rüştü Paşaların Tevkiflerine Dâir Vesikalar, TTK, Ankara

(23)

Paşa'nın tevellüt tarihinde şüpheye yer yoktur. Ahmed Rifat da Hicrî 1226 Muharrem'ini gösterir.20 Mehmed Rüşdi Paşa'nın milliyeti Türk'tür.21 O tarihlerde

sadaret makamına gelenler içinde başka etnik unsurlar da bulunmaktadır.

İbnülemin, Rüşdi Paşa'nın babası Hasan Ağa ile ilgili olarak işittiklerini zikreder. Bu duyum zincirinin son halkası Rüşdi Paşa'nın kızıdır. İbnülemin, duyduklarını şöyle anlatır: "Hasan Ağa, safdil bir âdem olduğundan kayığına aldığı müşteriyi 'Hele namazı kılalım da öyle gidelim.' diyerek namazı bitirinceye kadar bekletirmiş."22 Hasan Ağa, ticaret için İstanbul'a gelip gitmeye başlamış ve nihayet

refikasını ve üç yaşındaki oğlunu da alarak İstanbul'da Tophane semtine yerleşmiştir.23 Bütün bunlardan anlaşılıyor ki Kayıkçı Hasan Ağa ailesi, fakir bir aile olup ister ticaret tarikiyle olsun ister iş bulmak bahanesiyle olsun Rüşdi Paşa üç yaşında iken yani 1813 veya 1814 yıllarında (Hicrî 1229) İstanbul'a taşınmışlar ve Tophane semtinde sakin olmuşlardır. Rüşdi Paşa'nın oğlu Süleyman Reşad Bey'in ifadesine göre Hasan Ağa yıllar sonra bir adamın yardımı ile Hacca gitmek için yola çıkmış. Fakat yolda ona delalet eden adam, parası için Hasan Ağa'yı katletmiş ve İstanbul'a geri dönmüş. Durum Paşa'ya arz edilince o, "Ben onu Allah'a havale ettim." diyerek davacı olmamıştır.24

B. Eğitimi ve Asâkir-i Mansûre'ye İntisabı

Hasan Ağa ailesi, Tophane'de sakin olduktan sonra Rüşdi Paşa bir müddet Sıbyan Mektebi'ne devam etmiştir. Bu arada camiye de müdavim olarak Kur'an okumayı öğrenmiştir.25 Mahalle mektebi dışında herhangi bir yerde tahsil gördüğü

veya medresede okuduğu kaynaklarda belirtilmemektedir.

20 Ahmed Rifat, s. 63.

21 İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C 5, Türkiye Yayınevi, İstanbul 1971,

s. 82.

22 İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Son Sadrazamlar, C. 1, s. 101.

23 Ahmed Rifat, s. 63. (Rüşdi Paşa üç yaşında iken ailenin İstanbul'da Tophane'ye yerleşmelerine dair

bilgi Sicill-i Osmanî'nin ikinci cildinde de mevcuttur: s. 386.)

24 İbnülemin, Son Sadazamlar, s. 101.

25 Ahmed Rifat, s. 63. (Bir müddet mahalle mektebinde okuduğunu İbnülemin de beyan ediyor: Son

(24)

1826 senesinde vuku bulan Vak'a-i Hayriyye'den bir hafta sonra nizamî bir ordu26 kurmak için faaliyetlere girişilmiş ve tertipler oluşturulmaya başlanmıştır.

Rüşdi Paşa o günlerde 15 yaşındadır ve istidadı askeriyeye meyletmektedir. Bundan dolayı şevk ve arzu ile Tophanede oluşturulan Yedinci Tertip Taburuna intisap etmiştir.27 Bu bilgiye göre Rüşdi Paşa'nın orduya intisap tarihi Milâdî 1826, Hicrî

1241'dir. Fakat bu yıllara ait resmî kayıt bulunamamaktadır. Bununla birlikte, "Tekâüd Nezareti Muhasebesi'nden tanzim olunan hesap pusulası"na göre, Rumî, Eylül 1242 tarihinde nefer olarak girdiği Asâkir-i Şâhâne'de iki yıl içinde Serçavuş, sonra Mülâzım-ı Evvel rütbelerine ulaşmıştır.28 Eylül 1242 tarihi ise Hicrî takvimde

Safer 1243'e Miladî takvimde Eylül 1827'ye tekabül etmektedir. Burada bir çelişki var gibi görünse de, Ahmed Rifat'ın verdiği tarih olan Hicri 1241 tarihi, Milâdî 1826'daki Vak'a-i Hayriyye"nin tarihidir. Mehmed Efendi'nin askeriyeye girdiği tarih olmayabilir. Bununla birlikte Vak'a-i Hayriyye'nin tarihi Miladî 16 Haziran 1826, Hicrî 10 Zilkade 1241, Rumî 4 Haziran 1241'dir. Dolayısıyla Vak'a-i Hayriyye Hicrî ve Rumî aynı yıla, yani 1241'e tekabül etmektedir. Ayrıca yukarıda da ifade edildiği gibi Mehmed Efendi'nin askeriyeye girişi ile ilgili Tekâüd Nezareti Muhasebesi'nin hazırladığı hesap pusulasından başka resmî kayıt yoktur. Bu kayıtlarda da, Mehmed Efendi'nin Rumî 1244'e kadar olan maaş cetvelinin olmadığı belirtilmektedir. Buna rağmen hesap pusulasında memuriyete başlangıç tarihi olarak 1242'nin verilmiş olması, kurulan yeni orduda gerekli düzenlemelerin yapılmasından ve her şeyin nizam ve intizama girmesinden sonraki tarihin resmî tarih olarak kabul edilmesinden kaynaklanmış olmalıdır. Bu arada Hicrî tarih ile Rumî tarih arasındaki farklılığın da dikkate alınması gerekir. Mesela Yeniçeri Ocağı'nın lağvedildiği tarih, hem Hicrî hem de Rumî 1241 tarihine rastlamaktadır.

26 Yeni kurulan ordu, 15-40 yaş aralığındadır. Subayları hariç, İstanbul merkezdeki toplamı on iki bin

kişidir. Sekiz tertibe ayrılmıştır. Subayları dahil her tertip 1526 kişiden oluşmaktadır. Bk. Ahmed Rasim, İstibdâddan Hâkimiyyet-i Milliyyeye, Vatan Matbaası, İstanbul 1342-1923, s. 165. Daha sonraları taşradaki vilâyetlere de tahriratlar gönderilerek eskiden "daire halkı" olarak isimlendirilen "tüfenkçi, hayta, sekbân, delil, iç ağaları" başta olmak üzere genç ve yetenekli olanlar, künyeleri defterlere yazılarak ve onlara İstanbul'dan palaska ve tüfek gönderilerek, maaşa bağlanmıştır. Böylece Asâkir-i Mansûre taburları 31 tertibe ulaşmıştır. Bk. Ahmed Lûtfî Efendi, Tarih-i Lûtfî, C 1, Matbaa-i Âmire, 1292, s. 252.

27 Ahmed Rifat, s. 63. 28 ŞD. 2460 / 24.

(25)

Bir şekilde Asâkir-i Mansûre'ye dahil olan Mehmed Efendi, Mülazım rütbesinde iken babasının fakir oluşunu da dikkâte alarak maaşının bir kısmı ile özel hocalar tutarak Arapça ve Farsça tahsil etmiştir. Hatta Tanaş Efendi adlı birinden Fransızca öğrenmiştir.29 Fransızca'dan imtihan ettirilen Mehmed Efendi, Tarabya

Karakolu'nda görevlendirilmiştir.30 Ahmed Rifat ise Mehmed Rüşdi Efendi'nin

Kolağalık rütbesini haiz olduktan sonra maaşının bir miktarı ile hocalar tutup "ulûm-ı nâfia ile lisân-ı Fransevî"yi tahsil eylediğini belirtmektedir.31 Bu bilgi, yani Mehmed

Efendi'nin Kolağası olduktan sonra Fransızca'yı ögrendiği bilgisi, Kâmûsu'l-A'lâm'da da tekrar edilmektedir.32 Şemseddin Sami de Ahmed Rifat'tan yararlanmış olmalıdır.

Fakat Mehmed Rüşdi Efendi'nin özel hocalar tutup Arapça ve Farsça'nın yanında Fransızca'yı da tahsil ettiği yıllar, Tarabya Karakolu'ndaki memuriyetinden önceki devreye ait olsa gerektir. Zira Mülâzım Mehmed Efendi'nin Tarabya Karakolu'na gönderilme sebebi Fransızca biliyor olmasıdır. Dolayısıyla Fransızca'yı önceki görevinde öğrenmiştir. Bu önceki görev de Sicill-i Osmanî'de belirtildiği üzere Arnavutköy Karakolu'ndaki Mülazımlık rütbesiyle ifa ettiği memuriyettir.33

C. Hüsrev Paşa’nın Himayesi ve Mütercim Unvanını Alışı

Meşhur Serasker Hüsrev Paşa, Mülazım Mehmed Efendi'yi Fransızca'dan imtihan yaptırıp onu Tarabya Karakolu'nda görevlendirmiştir. O dönemde Tarabya'da azınlıklar ve Avrupalılar yaşamakta olup orada görev yapmak Fransızca'yı iltizam ediyordu.34 O dönemde Fransızca bilene büyük ihtiyaç olduğu düşünüldüğünde az bir Fransızca bilgisiyle çok işlerin yapılabileceği daha iyi anlaşılmaktadır.

29 İbnülemin, Son Sadazamlar, s. 101. (Adı geçen eserin dipnotuna göre, Tanaş Efendi 1289'a kadar

yaşamıştır. Bu şahıs Rüşdi Paşa'nın Bebek'te kaim yalısına geldiğinde Paşa ona, hocası olmaklığından dolayı, saygıda kusur etmezmiş. s. 101.)

30 Age. s. 102. 31 Ahmed Rifat, s. 63.

32 Şemseddin Sami, Kâmûsu'l-A'lâm, C 6, Mihran Matbaası, İstanbul 1316, s. 4212. 33 Mehmed Süreyya, s. 386.

(26)

İbnülemin'in belirtildiğine göre, Sultan II. Mahmud, Beykoz Kasrı'nda Serasker Hüsrev Paşa ile birlikte yeni kurulan Asakir-i Mansûre'nin nizamnamesi konusunu görüşürken Hüsrev Paşa: "Tarabya'da Mülazım Mehmed Efendi namında bir kulunuz vardır. Fransızca'ya vakıftır. Epeyce malumat sahibidir." demesiyle birlikte hemen adam gönderilip Mehmed Efendi huzura getirilmiştir. "Rüşdi Paşa, nakledermiş: Huzura girmezden evvel Hüsrev Paşa, 'Eman, Fransızca'yı eyi biliyor musun?' diye sıkı sıkı sorardı. Ben de biraz bildiğimi söylerdim."35

Yine İbnülemin'in ifadesine göre, Mülazım Mehmed Efendi huzurda bazı sorulara muhatap olduktan sonra kendisinin Bâb-ı Seraskerî'ye gönderilmesi yönünde irade çıkmıştır. Neticede Namık Paşa ile birlikte Fransız askerî nizamnamelerinin çevirisine başlamışlardır. Fakat Namık Paşa bir ay sonra Londra'ya gidince Mehmed Efendi tek başına bu tercüme işini devam ettirmiş ve Mütercim unvanını almıştır.36 Mehmed Efendi'nin Bâb-ı Seraskerî'ye mütercim olarak görevlendirilmesi ile ilgili İbnülemin'in verdiği bu bilgilerde bazı hatalar bulunmaktadır. Çünkü Mehmed Efendi'nin Bâb-ı Seraskerî'de görevlendirilmesi ile ilgili Hatt-ı Hümayun'da Mehmed Efendi'nin o sırada Binbaşı rütbesinde olduğu belirtilmektedir. Serasker de Hüsrev Paşa değil Mehmed Said Paşa'dır. Serasker Esseyyid Mehmed Said Paşa'nın Hicrî Zilhicce 1252, Milâdî Mart / Nisan 1837 tarihli Arz'ı üzerine yazılan Hatt-ı Hümayun ile Piyade Asâkir-i Mansûre Mirlivalarından Reşid Paşa'nın Livasında İkinci Alay Üçüncü Taburu Binbaşısı Mehmed Ağa, Fransızca tercümede maharet sahibi37 olmasından dolayı, Bâb-ı Seraskerî'de olan Mütercim Odasına Alay Emini rütbesi ile tayin edilmiştir. Aynı belgede adı geçen askerin rütbesine uygun nişan ve kılıcının verilmesi gerektiği de ifade edilmiştir.38 İbnülemin'in verdiği bilgi ise duyuma

dayanmaktadır. Dolayısıyla nakil silsilesinde bazı hataların yapılmış olabileceğini düşünmekteyiz. Bahsedilen "huzura çıkma" olayı, Hüsrev Mehmed Paşa zamanında değil, Serasker Damad Mehmed Said Paşa zamanında olmalıdır. O sırada Mehmed

35 İbnülemin, Son Sadrazamlar, s. 102. 36 Age. s. 102.

37 Bu belgeye göre Mehmed Ağa (Mütercim Mehmed Rüşdi) Fransızca tercümede maharetlidir; fakat

Fransızca konuştuğu vaki değildir. Çünkü aynı Hatt-ı Hümayun ile Tercüme Odasına Kaymakam rütbesi ile nakledilen Ömer Bey'in "Nemçe lisanınca tekellüm ve tercümeye muktedir" olduğu beyan edilirken Mehmed Ağa (Mütercim Mehmed Rüşdi) için "tekellüm" tabiri değil sadece tercüme lafzı kullanılmıştır.

(27)

Efendi Mülazım rütbesinde değil, Binbaşı rütbesindedir. Yukarıda belirtilen arşiv belgesi bunu teyit etmektedir. Zaten Verdü'l-Hadâik'te de Mehmed Ağa'nın Alay Emini rütbesini haiz olarak bazı askerî kitapları Türkçe'ye çevirmek üzere geçici olarak Bâb-ı Serakerî'ye nakledildiği beyan edilmektedir. Buradaki görevi sırasında da terfi ederek Kaimmakam ve Miralay rütbelerini almıştır.39

O dönemin şartlarında yeni kurulan nizamiye askerleri arasında yabancı dile âşina kimselerin az bulunmasından dolayı Mehmed Ağa gibi "talîku'l-lisân"40birinin

tercüme işiyle görevlendirilmesi ve nihayetinde Mütercim lakabını alması şaşılacak bir durum olmasa gerektir. Mehmed Efendi, kendi isteği ile girdiği askeriyede dokuz sene içinde binbaşı rütbesini haiz olmuştur.41 Tabii ki bu Mütercim lakabını aldıktan sonra, Kâimmakam ve sonra Miralaylık rütbelerine kadar ulaşmıştır.42

II. ASKERÎ VE MÜLKÎ VAZİFELERİ A. Askerî Bürokraside İlerlemesi

Mehmed Rüşdi Paşa, daha önce de belirttiğimiz gibi, son zamanlara kadar genelde rütbesine göre Mehmed Efendi, Mehmed Bey, Mehmed Ağa veya Mehmed Paşa olarak anıldığıdan, Paşa'nın arşivlerde başka Mehmed Bey ve Mehmed Ağalar ile karıştırılmaması için özen gösterilmiştir. Her ne kadar tercüme-i hâllerde ve diğer kroniklerde onun biyografisini ve rütbelerinin tarihlerini arşivlerle paralel olarak takip etsek de bazı rütbelere atanma tarihleri, arşiv dışındaki belgelerde bulunmadığından, bu konuda arşiv kayıtlarında titiz bir çalışma yürütülmüştür. Bütün bu sebeplerden dolayı, başka kaynaklarda yer almayan bilgiler konusunda, eğer arşiv kayıtları dikkatli incelenmez ise konumuz olan Mehmed Bey, başka Mehmed Beyler ile karıştırılabilirdi. Meselâ, 21 Şubat 1837 tarihinde Davud Paşa Livası'ndan yazılan bir tahriratta aynı Liva'nın İkinci Alayı'nın Alay Emini olan Mehmed Bey'den söz

39 Ahmed Rifat, s. 64.

40 Mahmud Celâleddin Paşa, Mir'ât-ı Hakîkât, Tarih-i Mahmud Celâleddin Paşa, C 1, Matbaa-i

Osmaniyye, Dersaadet 1326, s. 94.

41 Mehmed Süreyya, s. 386. (İbnülemin, bu konuda tedricen mülazım oldu, kaydını düşer. Bk. Son

Sadrazamlar, s. 101.)

(28)

edilmektedir ki43 bu bizim Mehmed Rüşdi Paşa değildir. Çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi, Binbaşı Mehmed Ağa, Milâdî Mart / Nisan 1837, Hicrî Zilhicce 1252'de Alay Emini rütbesi ile Bâb-ı Seraskerî'ye mütercim olarak tayin edilmiştir. İşte aradaki yaklaşık bu bir aylık zaman dilimi, muhtemel bir hatayı önlemiştir. Buna göre; Milâdî, Mart / Nisan 1837; Hicrî, Zilhicce 1252'de Alay Emini olan Mehmed Efendi, Mülâzım-ı Evvel olduğu 13 Eylül 1829'dan 13 Eylül 1844'e kadar olan 15 sene içinde terfilerine devam etmiş ve nihayet Mirliva olmuştur.44

Ahmed Rifat, Mehmed Rüşdi Efendi'nin dokuz yıl boyunca İstanbul'da hizmet verdiğini ve nihayet Kolağası olduktan sonra ait olduğu taburu ile birlikte Rumeli, Anadolu ve Berruşşam taraflarına bir kaç defa gittiğini sonra İstanbul'a geri dönerek Binbaşı45 ve Alay Emini rütbelerini aldığını belirtmektedir.46 Mehmed Efendi, İstanbul'da hizmete devam ederek Kaimmakam ve Miralaylık47 rütbelerine ulaşmış ve nihayet Milâdî, Ağustos / Eylül 1843; Hicrî, Şaban 1259'da yeni oluşturulan tensikat-ı askerîyede Rumeli ordusuna Mirliva olarak atanmıştır.48 Bu bilgiyi Mehmed Süreyya da desteklemektedir.49 Rumeli Ordu-yı Hümayunu Meclisi Azası olarak görev yapan Mirliva Mehmed Paşa, Serasker Hasan Rıza Paşa'nın teklifi ve üzerine çıkan Hatt-ı Hümayun ile, kısa bir süre sonra yani Milâdî, Aralık / Ocak

43 C. AS. 459 / 1946. 44 ŞD. 2460 / 24.

45 Anadolu Seraskeri Mehmed Said Paşa'nın Zilhicce 1252 (Mart / Nisan 1837) tarihli Arz'ı üzerine

yazılan Hatt-ı Hümayun ile Piyâde Asâkir-i Hassa Birinci Alayı Dördüncü Taburu Sağkolağası Mehmed Ağa, aynı alayın Üçüncü Taburuna Binbaşı olarak nasbedilmiştir. Bk. HAT. 311 / 18360. Aynı şekilde Zilhicce 1252 tarihli ve Serasker Mehmed Said Paşa imzalı başka bir Arz'ın üzerine yazılan Hatt-ı Hümayun ile önceden muallimlikle Erzurum gönderilmiş olan Asâkir-i Mansûre On İkinci Alay Kolağalarından Mehmed Ağa'nın edepli, gayretli ve cesur olması ve ayrıca imtihan ile ehliyetli olduğu anlaşıldığından Kars ve Çıldır eyaletlerinden tertip edilen Asâkir-i Redîfe Alayının Birinci Taburuna Binbaşı olarak atandığı ve lazım gelen nişanın ve kılıcın kendisine verilmesi gerektiği ifade edilmektedir. Bk. HAT. 311 / 18362. Bu iki belgede adı geçen Mehmed Ağalardan ikincisinin bizim Mütercim Mehmed Rüşdi olduğunu düşünmüştük. Çünkü Paşa'nın sonraki görevlerinde redif askerleriyle ilgili vazifelerin, tecrübeli olduğu mülahazasıyla, kendisine verildiğini düşündüğümüzde redif alaylarına atandığı belirtilen ikinci belgedeki Mehmed Ağa'nın Rüşdi Paşa olduğuna kanaat getirmiştik. Fakat burada zikredilen her iki Mehmed Ağa'nın da bizim Mütercim Mehmed Rüşdi olmadığı açıklık kazanmıştır. Çünkü yukarıda da zikredilen ve aynı tarihi yani Zilhicce 1252 tarihini taşıyan ve diğer kaynaklardan da teyit edilen belgede adı geçen ve mütercim olarak Bâb-ı Seraskerî'ye atanan Mehmed Ağa'nın bizim Mütercim Mehmed Rüşdi olduğu kesindir.

46Ahmed Rifat, s. 63-64.

47 Zilhicce 1255'te Serasker Mustafa Nuri Paşa'nın sadarete gönderdiği Arz'a göre Ali Paşa Livası'nın

İkinci Alay Miralayı Mehmed Bey hastalığı dolayısıyla Ordu-yı Hümayun'dan Dersaadet'e nakledilmiştir. Bk. HAT. 1439 / 59155.

48 Ahmed Rifat, s. 63-64. 49 Mehmed Süreyya, s. 386.

(29)

1843 / 1844; Hicrî, Zilhicce 1259'da Dâr-ı Şûra-yı Askerî azalığına tayin edilmiştir.50 Buna göre Mehmed Paşa'nın Rumeli görevi kısa süreli olmuştur. Bununla birlikte Tarih-i Lûtfî'de şöyle bir kayıt da vardır: "...Mütercim Rüşdi Paşa daima İstanbul me'mûriyetlerinde bulunub ibtidâ-yı neş'etinden beri taşra me'mûriyetine gitmemişdir. Bari yerinde râhat turmuş olsa idi."51 Birbirine zıt gibi görünen bu iki

rivayet arasında aslında çelişki yoktur. Çünkü Mehmed Rüşdi Efendi'nin Rumeli, Anadolu ve Berruşşam görevleri, yeni askerî sistem dahilinde ve tabur ile birlikte yapılan geçici bir intikalden veya kısa süreli görevlendirmelerden ibarettir. Bu zıddiyet, Ahmed Lûtfî Efendi'nin geçici görevi aslî atama olarak kabul etmemesinden veya kısa süreli vazifeleri dikkate almamasından kaynaklanmış olmalıdır.

Mehmed Rüşdi Paşa, kısa süreli Rumeli görevinden dönüp Dâr-ı Şûrâ-yı Askerî'ye âza nasbedildikten iki yıl sonra, yani 1845 yılında, Feriklik rütbesine nail olmuştur.52 Dahiliye Kitabetine gönderilen 27 Ekim 1845 tarihli bir ilmuhabere göre Dâr-ı Şûrâ-yı Askerî azası olan Mehmed Rüşdi Paşa, Asâkir-i Hassa, Dersaadet ve Rumeli Ordu-yı Humâyunları ile Tophane-i Âmire'den ihraç ile Sınıf-ı Cedîd-i Redîf'e nakledilen askerî birliklerin işlerini düzenlemeye memur edilerek Feriklik nişanının imal ettirilip kendisine verilmesi istenmektedir. Aynı belgede uhdesinde bulunan Mirlivalık nişanının da Darphaneye teslim edilmesi gerektiği ifade edilmektedir.53 Buna göre, Rüşdi Paşa, Dâr-ı Şûrâ-yı Askerî azası olarak atandığı vakit, bir süre daha Mirliva rütbesiyle vazife yapmıştır. Mehmed Paşa'nın Feriklik rütbesi ile Redif askerleri işlerini düzenlemek için "Asâkir-i Redîfe Memuru" olması, Dâr-ı Şûra-yı Askerî azalığının baki kalması ve maaşının 7500 kuruşa çıkarılarak "32 nefer itibari ile tayinat" ve redif masraflarının maliyece ödenmesi şeklindeki 17 Ağustos 1845 tarihli Dâr-ı Şûra-yı Askerî mazbatası Seraskerliğe gönderilmiş ve neticede yazılan Hatt-ı Hümayun ile bu tayinin yapılmasına izin verilmiş ve Mehmed Paşa'ya Feriklik nişanı ile bir kabza kılıcın takdim edilmesi kararlaştırılmıştır.54

50 HAT. 1639 / 23.

51 Tarih-i Lûtfî, C. 8, Naşiri: Abdurrahman Şeref, Sabah Matbaası, Dersaadet 1328, s. 152. 52 Ahmed Rifat, s. 64.

53 A.} MKT. 29 / 64. 54 HAT. 1642 / 23.

(30)

29 Ocak 1846'da re'sen çıkan bir irade ile "Asakir-i Redife mesâlihinin rü'yetine" memur olan Ferik Mehmed Paşa, Mekteb-i Fünûn Nezaretine tayin kılınmış, uhdesinde olan Asakir-i Redife memurluğunun ya eskiden olduğu gibi kendisinde kalması veya Rıfat Paşa'ya havale kılınması seçeneklerinden hangisinin uygun olduğunun Serasker Paşa ve diğer vükelâ ile istişare edilip kararın Mabeyn'e bildirilmesi istenmiştir.55 Daha sonra konu, Sadaret makamı tarafından bir Tezkire-i

Aliyye ile Bâb-ı Seraskerî'ye bildirilerek Serasker Paşa'nın bu konudaki fikri sorulmuştur. Serasker Paşa 10 Şubat 1846'da, gelen tezkireye cevaben, Mekteb-i Fünûn-ı Harbiye Nezareti yeni nizamlarla kendini yenilediğinden ve bu işe ayrıca önem vermek gerektiğinden Ferik Mehmed Paşa'nın Mekteb-i Fünûn-ı Harbiye Nezaretine, Dâr-ı Şûra-yı Askerî Azası Rıfat Paşa'nın da Asakir-i Redife memurluğuna nasbedilmesi gerektiğini, fakat durumun yine de Meclis'te müzakere edilmesinin uygun olacağını belirtmiştir.56 Daha sonra yapılan müzakereler ve Serasker Paşa'nın da fikrini değiştirerek şifahen beyanı ile eskiden tecrübesi olması cihetiyle Asakir-i Redife işinin Ferik Mehmed Paşa'ya havalesi, Avrupa'yı tanıyan Rıfat Paşa'ya da Mekteb-i Fünûn-ı Harbiye Nezaretinin verilmesinin uygun olacağı Sadrazam Paşa tarafından 17 Şubat 1846'da Tezkire-i Ma'ruza ile Mabeyn'e teklif edilmiştir. 18 Şubat 1846 tarihinde çakan İrade-i Seniyye ile de atamalar kesinleşmiştir.57

Rüşdi Paşa, 3 Şubat 1847 tarihinde Müşirlik rütbesini haiz olarak "Hassa Ordu-yı Humayûnu Müşiri" olmuştur. Bu göreve ek olarak redif askerlerinin teşkil ve tanzimi vazifesi de tekraren kendisine tevdi edilmiştir.58 Bununla ilgili hazırlanan

Hüküm müsveddesinde "Dâr-ı Şûrâ-yı Askerî ve Meclis-i Maârif-i Umûmiyye a'zâsından olub bu def'a kendüsine rütbe-i vâlâ-yı vezâret ve müşîrî ihsânıyla kadr ve i'tibârı a'lâ ve terfî' ve Asâkir-i Hassa-i Şâhânem ordusı müşirliği uhde-i istîhâline

55 İ. DH. 116 / 5872. 56 İ. DH. 117 / 5937. 57 İ. DH. 117 / 5937.

58 Ahmed Rifat, s. 64. (Sicill-i Osmanî'de Mirliva Rüşdi Paşa'nın Rumeli'den döndükten sonra Dâr-ı

Şûra-yı Askerî üyeliği yanında Maarif-İ Umûmiyye'ye de üye nasbedildiğini bildirmektedir. Ayrıca Hassa Müşirliğine vezaretle birlikte tayin edilmiştir. s. 386.) Bununla birlikte Evâsıt-ı Zilka'de 1264 tarihli bir Hüküm'de "Tophâne-i Âmirem İhtiyât Alayı Mirlivâsı olub bu def'a uhdesine müceddeden ferîklik rütbe-i râfiası tevcîhiyle Tophâne-i Âmirem Meclisi a'zâsından ma'dûd olmak üzere kula'-ı hakâniyem teftîşi hıdmetine me'mûr ve ta'yîn kılınan Mehmed Paşa .." ibaresi vardır ki burada zikredilen Mehmed Paşa, Mehmed Rüşdi Paşa olmasa gerektir. A.} DVN. MHM. 6-A / 60.

(31)

ihâle ve tevcîh kılınan vezîr-i fetânet-semîrim Mehmed Paşa iclâlehuya..." ifadesi bulunmaktadır. Evâsıt-ı Safer 1263 tarihli bu Hüküm'e göre Mehmed Rüşdi Paşa, Feriklik rütbesinde iken Hassa Müşirliği göreviyle vezirlik ve müşirlik rütbelerine terfi etmiştir.59 Mehmet Rüşdi Paşa'ya vezirlik payesinin 3 Şubat 1847 tarihinde

verildiğine dair bilgi, başka kaynaklarda da teyit edilmiştir.60 Bununla birlikte Hassa

Müşirliği memuriyetinin Emr-i Şerif'i ve Müşirlik (Vezaret) rütbesinin Menşûr-ı Âlî'si ancak 12 Şubat 1847 tarihinde Sadaret tarafından Mabeyn'e gönderilmiş ve 16 Şubat 1847'de Mabeyn'den Rıza Efendi tarafından adı geçen Emr-i Şerif ve Menşûr-ı Âlî bizzat Rüşdi Paşa'ya ulaştırılmıştır.61 Mehmed Rüşdi imzasını taşıyan ve

Sadarete yazılan, 31 Ekim 1847 tarihli bir belgeye göre Rüşdi Paşa bu tarihte Hassa Müşiri'dir.62

Mehmed Rüşdi Paşa, Hicrî "1264 senesi evâil-i Receb'inde Reisü'r-Rüesâ-yı Dâr-ı Şûrâ-yı Askerî" ile taltif edilmiştir.63 O dönemde Reisü'r-Rüesâ olarak adlandırılan Dâr-ı Şûrâ-yı Askerî Reisliğini yürüten Ferik Rifat Paşa Rumeli'ye görevlendirilince yerine Hassa Müşiri Mehmed Rüşdi Paşa Reisü'r-Rüesâ olmuştur.64 Rüşdi Paşa'nın Dâr-ı Şûrâ-yı Askerî Reisü'r-Rüesalığı görevine atanması ve yerine Mehmed Reşid Paşa'nın Hassa Müşiri olması ile ilgili Emr-i Âlî'ye göre atamayla ilgili Hatt-ı Hümayun 6 Haziran 1848 tarihlidir. Burada ve ilk zamanlarda Mehmed Rüşdi Paşa, sadece Mehmed Paşa olarak anılır.65 Rüşdi Paşa'ya Askerî Şûrâ Meclisinde başkanlık görevi verilmesi onun askerlikte ulaştığı mahareti de göstermektedir. Askerî işlerin görüşüldüğü bu meclis, askerliği birinci derecede önemseyen bir devlet yapısında en önemli bürokratik yapılardandı.

16 Haziran 1849 tarihine kadar Reisü'r-Rüesa Mehmed Rüşdi Paşa'ya memuriyetine mahsus nişân-ı âlişan verilmemiştir. Bu konuda çıkan ferman ile

59 A.} DVN. MHM. 3A / 63.

60 Salname-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye, İstanbul 1297, s. 60. 61 İ.DH. 136 / 6979.

62 A.} MKT. 100 / 41. 63 Ahmed Rifat, s. 64.

64 Tarih-i Lûtfî, C. 8, s. 164-165. 65 A.} DVN. 37 / 79.

(32)

Paşa'nın konumuna uygun bir nişanın imal ettirilip kendisine verilmesi babında Maliye Nazırı'na yazı yazılmıştır.66

Şubat 1849 tarihini taşıyan ve Hüdavendigar Müşiri Mustafa Nuri Paşa, Der-i Saadet Zaptiye Müşiri Mehmed Paşa ve Bursa Kadısı'na yazılan bir Hüküm müsveddesine göre Sarraf Artin, Reisü'r-Rüesâ Mehmed Paşa hakkında şikâyetçi olmuş. Durum Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Aliyye'de değerlendirilmiş, şikâyetçinin ifadesi alınmış ve neticede Mehmed Paşa'nın Artin'e karşı mugayir tavır içerisinde olduğu, layıksız hareketi vuku bulduğu anlaşıldığından ve ayrıca asrın icabına uygun olarak herkesin namus ve itibarının korunması gerektiğinden Mehmed Paşa'nın Bursa'ya sürgün edilmesine karar verildiği67 ifade edilse de hükmün uygulanıp uygulanmadığı hakkında elimizde veri bulunmamaktadır.

B. Seraskerliği ve Mülkî Vazifeleri

Mehmed Rüşdi Paşa, Mayıs 1851 tarihinde yazılan Hükm-i Şerif ile Dersaadet Ordu-yı Hümayunu Müşirliği ilavesiyle Seraskerliğe tayin edilmiştir.68 Bu atamanın Hatt-ı Hümayun'u 17 Mayıs 1851'de yayınlanmıştır. Bu Hat ile Seraskerlikten azledilen Mehmed Ali Paşa'nın yerine Reisü'r-Rüesâ-yı Askerî Mehmed Paşa Serasker tayin edilerek iktiza eden nişan Bâbıâlî'ye gönderilmiştir. 69 Hatt-ı Hümayun sureti, aynı gün, yani 17 Mayıs 1851'de Takvîm-i Vekâyî'de de yayınlanmıştır.70 Paşa'nın biyografisini içeren ve Rüşdi Paşa hayatta iken yazılan diğer kaynaklarda da Rüşdi Paşa'nın, 17 Mayıs 1851'de Cumartesi günü Seraskerlik makamına vasıl olduğu, daha sonra kendisine "Birinci Rütbeden Mecidiye Nişân-ı Humayûn"u takdim edildiği belirtilmektedir.71 Mecidiye Nişanı'nın Birinci Rütbesi,

Hicrî 1269 yılı Rebîülevvel'inin evâhirinde Milâdî, 1853 yılı Ocak ayının başlarında

66 A.} MKT. 206 / 85. 67 A.} DVN. MHM. 7 / 13. 68 C. AS. 323 / 13367. 69 İ. DH. 235 / 14175.

70 Takvîm-i Vekâyî, No: 448, 16 Receb 1267. 71 Ahmed Rifat, s. 64.

(33)

hazırlanan Berat ile ihsan edilmiştir.72 Mayıs 1851 tarihli bir Hüküm belgesi, Serasker Mehmed Rüşdi Paşa'ya hitaben yazılmıştır. Burada "Bilfi'il ve bil'umûm 'Asâkir-i Hassa ve Nizâmiyye-i Pâdişâhânem Seraskeri Vezîr-i Fetânet-semîrim Mehmed Rüşdi Paşa iclâlehuya..." ifadesi bulunmakta olup o tarihte Seraskerlik makamında olduğu kesindir.73 Yine aynı şekilde, Kasım 1852 tarihli bir Hüküm

belgesine göre, Rüşdi Paşa'nın bu tarihte de Seraskerliği devam etmektedir.74

Mehmed Rüşdi Paşa, yukarıda belirtilen tarihte Seraskerlik makamına tayin olunduktan sonra, bizzat Mehmed Rüşdi Paşa'nın teklifi ile 22 Mayıs 1851'de sadır olan Hatt-ı Hümayun ile yerine, Dâr-ı Şûrâ üyesi Ferik Muammer Paşa, Dâr-ı Şûrâ-yı Askerî Reisi tayin edilmiştir.75

Serasker Mehmed Rüşdi Paşa, 15 Mayıs 1853 Cuma günü76 yayınlanan Hatt-ı Humayûn ile görevden alınarak yerine Mehmed Ali Paşa Serasker ilan edilmiştir.77 Mehmed Rüşdi Paşa ise Hicrî 1269 yılının evâhir-i Şaban'ına, Milâdî 1853 yılı Haziran ayının başlarına tarihlenen bir yazı ile Hassa Ordu-yı Hümayunu Müşirliğine tayin edilmiştir.78

31 Ekim 1853 tarihli, tayinlerle ilgili bir belgede geçen "Hassa Ordu-yı Hümayunı Müşiri Devletlü Mehmed Paşa Hazretleri Anatolı Ordu-yı Hümayunı cânibine azîmet buyuracakları misüllü..." ifadesi ile Rüşdi Paşa'nın Hassa Müşirliğinden Anadolu Ordusu'na memur edilmiş olduğunu anlıyoruz.79 Daha sonra bu vazife ertelenmiş olmalı ki Anadolu ve Batum hudud bölgelerinde istihkâmları teftiş etmek ve orada bazı tedbirler almak için birkaç aylığına, harcırahla Hassa Müşiri Mehmed Paşa'nın görevlendirileceği, bu konunun kendisi ile müzakere edildiği ve yerine sudurdan birinin kaimmakam olarak bırakılacağını beyan eden Bâb-ı Seraskerî'nin Tezkire-i Aliyye'si ve Bâbıâlî'nin 15 Kasım 1853 tarihli Tezkire-i Ma'ruza'sı ve 16 Kasım 1853'de Padişah'ın İrade-i Seniyyesi ile Hassa Ordu-yı

72 A.} DVN. MHM. 10 / 8. 73 A.} DVN. MHM. 9 / 12. 74 A.} DVN. MHM. 10 / 1. 75 İ. DH. 235 / 14180.

76 Verdü'l Hadâik'te cumartesi olarak belirtilmiştir. s. 64. TTK Tarih Çevirme Kılavuzu'na göre 6

Şaban 1269 tarihi, Pazar gününe tekâbül etmektedir.

77 Hayreddin, Vesâik-i Tarihiyye ve Siyasiyye, Birinci Kitap, Ahmed İhsan ve Şürekâsı, 1326, s. 46. 78 C. AS. 117 / 5270.

(34)

Hümayunu Müşiri Mehmed Paşa, 125 bin kuruş harcırah ile birkaç aylığına adı geçen bölgelere vazifelendirilmiştir.80 Bazı kaynaklarda ise Hassa Müşiri Rüşdi

Paşa'nın, bazı sebeplere istinaden Milâdî 1853 yılının Aralık başlarında, Hicrî 1270 Rebiülevvel evâilinde81 görevinden istifa ettiği, fakat az bir süre sonra kendisine

Berr-i Şâm Ordu-yı Humayunu Müşirliği ve buna ilave olarak da Şam Valiliği verildiği; Rüşdi Paşa'nın ise bu görevleri kabul etmeyerek yaklaşık bir yıl boyunca memuriyetten uzak olarak hanesine çekildiği belirtilmektedir.82 Buradaki istifa etme

olayı, Hassa Müşirliği sırasında değil, Anadolu Ordusu'na memur edildikten sonra olmalıdır. Çünkü Paşa'nın asıl görevi olan Hassa Müşirliği uhdesinde saklıdır. Mehmed Paşa'nın, geçici olarak Anadolu ve Batum taraflarına görevlendirildikten sonra İstanbul dışında fazla kalmak istemediğinden istifa etmiş olduğu açıktır.

Mehmed Rüşdi Paşa, Hassa Müşirliği görevinden ayrıldıktan sonra Batum Muhafızı Selim Paşa, Hassa Müşiri tayin edilmiştir. Bu arada Sabık Hassa Müşiri Rüşdi Paşa'ya maaş bağlanması gündeme gelmiştir. Bağlanacak maaşın tesviyesi ve kaynağının belirlenmesi için Maliye Nezareti tarafından Meclis-i Vâlâ'ya bir Takrir sunulmuştur. Meclis-i Vâlâ, durumu görüşerek 5 Şubat 1854'te hazırladığı mazbatada, Sabık Hassa Müşiri Mehmed Paşa'ya verilmesi gereken on beş bin kuruş maaşın yarısının Selim Paşa'nın eski mazuliyet maaşından tesviye edilmesi gerektiğine ve diğer yarısının da Maliye Nezareti tarafından bir karşılık bulunarak düzenlenmesine karar verilmiştir. Bunun üzerine durum Mabeyn'e bildirilmiştir. 21 Şubat 1854'te sadır olan irade ile maaş konusunun bu şekilde halledilmesine karar verilmiştir.83

Sabık Hassa Müşiri Mehmed Rüşdi Paşa için, 4 Temmuz 1854 tarihli Tezkire-i Samiye (Arz Tezkiresi) ile Şam Valiliği ilavesiyle Arabistan Ordusu Müşirliği teklif edilmiş ve 6 Temmuz 1854'te çıkan İrade-i Seniyye ile Paşa bu görevlere tayin edilmiştir.84 Bunun üzerine Rüşdi Paşa, bu vazifenin tebliği için Bâbıâlî'ye davet

edilmiştir. Fakat Rüşdi Paşa, bu davete icabet etmeyerek 9 Temmuz 1854'te Mehmed

80 İ. DH. 1288 / 101353.

81 Sicill-i Osmanî'de, Rebiülâhir, s. 386. 82 Ahmed Rifat, s. 64-65.

83 İ. MVL. 297 / 12075. 84 İ. DH. 303 / 19196.

(35)

Rüşdi imzasıyla Sadarete yazdığı bir Ariza ile sağlık durumunun iyi olmadığını, hatta dün ağrılarının şiddetlenerek sıkıntılar yaşadığını beyan ederek bu vazifelere gidemeyeceğini ifade etmiştir. Bâbıâlî ise Paşa'yı ikna etmek için Dâr-ı Şûrâ Reisini nezdine göndermiş fakat durum değişmemiş, Rüşdi Paşa bu hasta hâliyle değil taşrada, İstanbul'da bile görev yapamayacağını yoksa kusur işleyerek şimdiye kadar Padişah nezdinde kazandığı namusunu ihlal edeceğini belirtmiştir.85 Sadaret, durumu

19 Temmuz 1854'te Mabeyn'e bildirmiştir. Mabeyn'den gelen 25 Temmuz 1854 tarihli irade ile Şam Valiliği ve Arabistan Ordusu Müşirliğinin tekrar birbirinden ayrılarak Mehmed Rüşdi Paşa'ya sadece Arabistan Ordusu Müşirliğinin verildiği ifade edilerek durumun Paşa'ya sorulması eğer bunu da kabul etmezse o zaman başka suretlerin düşünülmesi gerektiği beyan edilmiştir. 86 Keyfiyet bizzat Mabeyn tarafından Rüşdi Paşa'ya bildirilmiş, fakat Paşa aynı şekilde hastalığını bahane ederek bu görevi de kabul etmemiştir. 87 Aslında Rüşdi Paşa'nın Arabistan'a gönderilmek istenmesi, vükela arasındaki rekabetten kaynaklanmıştır.88

26 Eylül 1854 tarihinde oluşturulan Meclis-i Tanzimat'ın reisliğine Âlî Paşa seçilirken, aza olarak atanan beş üyeden biri de Mehmed Rüşdi Paşa'dır.89 Meclis-i Âlî-i Tanzimat olarak da bilinen bu kuruma üye nasbedilen Mütercim Rüşdi Paşa, tanzim edilen nizamnameleri tahkik ve tahkim vazifelerinin yanısıra yeni

85 İ. DH. 304 / 19284. 86 İ. DH. 304 / 19284. 87 İ. DH. 306 / 19441.

88 Miâdî 1854, Hicrî 1270 yılında Kıbrıslı Mehmed Paşa'nın Damad Mehmed Ali Paşa'ya olan

muhalifliğini bilen Mustafa Reşid Paşa, Kıbrıslının sadarete getirilmesini temin etmiştir. Sadrazam olan Kıbrıslı Mehmed Paşa ise Rüşdi Paşa'ya düşmandır. Bundan dolayı Kıbrıslı, Rüşdi Paşa'yı İstanbul'dan uzaklaştırmak için Arabistan Ordusu Müşiriyetine tayin ettirmiştir. Sadrazam Mehmed Paşa ile müttefik durumda olan Reşid Paşa, Kıbrıslının Damad Mehmed Ali Paşa'yı nefyedeceği yerde Mecâlis-i Âliyye'ye memur yaptığını öğrenince aleyhine dönerek Kıbrıslının sadaretten düşmesi için çareler aramaya başlamıştır. Kıbrıslı Mehmed Paşa ile arası açılan Mustafa Reşid Paşa, Rüşdi Paşa'nın İstanbul'da kalmasını arzu etmeye başlamıştır. Zaten Mehmed Rüşdi Paşa da hastalığını bahane ederek Arabistan'a gitmek istememiştir. Cevdet Paşa, Rüşid Paşa'nın emri ile Rüşdi Paşa'ya gitmiş ve Reşid Paşa'nın Rüşdi Paşa'nın Arabistan görevine gitmesini istemediğini bildirmiştir. Rüşdi Paşa'nın Dersaadet'te kalmasının faydalı olacağı Mabeyn-i Hümayun'a bile duyurulmuştur. Bunun üzerine bizzat Padişah tarafından Rüşdi Paşa'ya gizlice "Arabistan'a gitmesin, cebrederlerse ben anı himâye ederim." diye haber gönderilmiştir. Rüşdi Paşa da özür bildirmeye devam edince Sadrazam Kıbrıslı Mehmed Paşa, Vükelâ Meclisi'nde "Eğer Rüşdi Paşa gitmez ise nefyolunmalıdır." dediği zaman Reşid Paşa, hemen söze karışarak "Yok, bir âdemin mücerred i'tizâr ü isti'fâsı üzerine nefyine kadar gidemem. Bâb-ı hürriyeti sedd edemem." demiştir. Bunun üzerine Mehmed Rüşdi Paşa, İstanbul'da kalmıştır. Bk. Cevdet Paşa, Tezâkir 40-Tetimme, Yayınlayan: Cavid Baysun, TTK, Ankara 1986, s. 69-70.

(36)

nizamnameler ve kanunlar ihdasında çeşitli çalışmalar yapmıştır.90 Burada aza iken aldığı maaşın miktarı otuz yedi bin beş yüz kuruştur.91 Tanzimat Meclisinin yeniden

düzenlenerek açılmasının temel amacı da yeni nizamnameler ve kanunlar ihdas etmek için çalışmalar yapmak idi.92 Yapılan nizamnameler ve kanunlar Takvim-i

Vekayî'de yayınlatılıyordu. 93 Meclis-i Tanzimat taşralardaki hapishanelerin

düzenlenip belli bir sisteme oturtulmasına varıncaya kadar pek çok konuda nizamnameler hazırlayarak bunları mazbata hâline getiriyordu. Bu yönüyle işlevsel bir kurum olmuştu.94

19 Aralık 1854 tarihinde Maliye Nezaretine yazılan imzasız bir yazıda Meclis-i Âlî-Meclis-i TanzMeclis-imat Azası Mehmed RüşdMeclis-i Paşa'nın müteveffa Yakup Paşa'nın konağını irade-i seniyye ile satın aldığı ifade edilmekte fakat Yakup Paşa'nın eşyalarının hâlâ konaktan çıkarılmadığından yakınılmaktadır.95 Adı geçen mevkide kısa bir süre görev yapan Rüşdi Paşa, 4 Haziran 1855 Cumartesi günü ikinci kez Serasker nasbedilmiştir.96 Yaklaşık bir buçuk yıl sonra, yani 20 Kasım 1856 97 Perşembe günü Seraskerlikten azledilmiştir. Görevi sırasında isabetli kararlar vermiş ve müşkil işleri yoluna koymaya gayret sarf etmiştir.98

Hicrî 1273 senesindeki Kurban Bayramı'ının birinci gününde, yani 1 Ağustos 1857'de, İngiliz ve Fransız elçilerinin rekabetinden Fransız elçisinin galip çıkması neticesinde Mustafa Reşid Paşa sadaretten azledilerek Giridli Mustafa Paşa Sadrazam, Âli Paşa Hariciye Nazırı, Kâmil Paşa Serasker, Mustafa Reşid Paşa da Meclis-i Âlî-i Tanzimat Reisi tayin edilmişlerdir. Fakat bu değişiklikler Reşid Paşa'nın onayı ile olduğundan Reşid Paşa manen yine Sadrazam idi. Mehmed Rüşdi Paşa'ya bu kabinede bir görev verilmemiştir. Fakat Kamil Paşa makamı dolduramamıştır.99 Rüşdi Paşa, 16 Ağustos 1857'de re'sen yayınlanan bir irade ile

90 Ahmed Rifat, s. 65. 91 A.} MKT. MHM. 71 / 22, İ. DH. 321 / 20863. 92 Ahmed Rifat, s. 65. 93 İ. DH. 315 / 20334. 94 İ. DH. 321 / 20811. 95 A.} MKT. NZD. 123 / 66. 96 Ahmed Rifat, s. 65.

97 Sicill-i Osmanî'de azil tarihi, 1273 senesi Rebiülevvel'inin evâili olarak kaydedilmiştir. s. 386. 98 Ahmed Rifat, s. 65.

Referanslar

Benzer Belgeler

保守療法 方   法 說   明 絕對臥床休息2~3週, 直到疼痛消失。 讓背部肌肉充分放鬆, 減少背部所承受的壓力。

This study was undertaken to investigate the effect of chronic treatment with fluoxetine, a selective serotonin uptake inhibitor used widely in the treatment of depression, on

It was noted in the course of excavations that a sec- tion measuring 70 cm at the eastern end of the south aisle was reserved. The separation was done with a thin plaque placed on

[r]

Memet Fuat, Nâzım Hikmet’in yaşa­ mında olup bitenlere yalnızca serinkanlılıkla bak­ mıyor; serinkanlılığı elden bırakmıyor olması yet­ mezmiş gibi, Nâzım

Reel sektörü temsilen kişi başına gelir, istihdam ve inşaat değişkenlerinin kullanıldığı Model I’e ilişkin elde edilen etki tepki analizi bulgularına

Öyleyken, Tazminat şairleri milletin uykusunu ölüm diye yazdılar, ve, milleti uyandır­ mak için, ona, «öldün» diye haykırdılar.. Vâkıa uyuyan milletleri ses

Kabak çekirdeği ve fıstık kabuk- arile dolan tiyatro binasında Na - ;it, tek başına otuz beş sene bu mü­ badele ile didişmiş bir kahraman - dır. Sabahlara