• Sonuç bulunamadı

SADARETTEKİ FAALİYETLERİ A 1876'daki İcraatları

Belgede Mütercim Mehmed Rüşdi Paşa (sayfa 58-81)

SADARETTEKİ FAALİYETLERİ VE DAHİL OLDUĞU BAZI OLAYLAR

I. SADARETTEKİ FAALİYETLERİ A 1876'daki İcraatları

1876 (Hicrî 1293) tarihi, Balkanlarda isyanların arttığı bir tarih olması hasebiyle Bâbıâlî'nin en müşkil kaldığı bir devredir. 1293'ün ilk günlerinden itibaren Hersek isyanı yayılmıştı. Bosna ve Hersek bölgesi dahil, Hıristiyan tebanın yaşadığı yerlerde Devlet-i Aliyye'nin daha önce Avrupa'ya söz verdiği gibi ıslahatları yapması gerektiğini, hatta 1839 Tanzimat Fermanı'nın yenilenerek süratle hayata geçirilmesini, bunu ağırdan almaya devam etmesi hâlinde Avrupa devletlerinin itidali bırakarak daha ağır şartları öne süreceklerini tebliğ eden İngiltere, her ne kadar da Osmanlı'nın istiklal ve hukukunu savunsa da diğer beş devlet ile birlikte hareket ediyordu. 208 İsyan Hersek'ten Bosna bölgesine kadar yayılmıştı. Bosna bölgesinde bulunan Banaluka ve Behke bölgesinde eşkıyanın toplanması üzerine, 2 Nisan 1876'da, "Hersek Umûm Kumandanlığına" yazılan telgraf ile Yenipazar Fırkasından dört tabur askerin acilen Bosna cihetine gönderilmesi, Niş'ten de dört tabur askerin Yenipazar'a sevk edilmesi emrinin verilmesi Bosna'da da durumun riskli ve acil olduğunu göstermekteydi. 209 Hersek isyanını başlatan isyancılar mukavemet karşısında Sırbistan, Karadağ gibi yerlere kaçmışlardı. Bosna'dan gelen telgrafnamelere göre sadece Bosna'dan göç eden asi sayısı 26 bin 140 kişiyi buluyordu. Hersek'ten gidenler bu sayının dışında idi. Bununla birlikte dönenlerin sayısı onda biri bile bulmuyordu.210 İngiltere Hariciye Nazırı, İstanbul'daki elçisine

gönderdiği talimatnamede, isyanı başlatan milliyetçilerin memleketlerine dönmeleri hâlinde hoş karşılanması gerektiğini, buna uygun davranmayan memurların şiddetle

208 İ. DUİT. 138 / 8. 209 İ. MTZ. (04)5 / 136. 210 İ. DUİT. 138 / 18.

cezalandırılmasını istiyor ve Hıristiyan tebanın emniyet ve itimatlarının kazanılmasını talep ediyordu.211

Hersek isyanı sürerken Sırbistan ve Karadağ'daki fesat heyetleri başka isyanlar planlamaktaydı. 28 Ocak 1876 tarihinde Peşte Şehbenderliğinden gelen telgrafnamelere göre Sırbistan'daki bir fesat heyeti baharla birlikte isyanı Bulgaristan'a yayma hazırlıkları yapmaktaydı. Sırp Prensi Milan ise buna engel olamıyordu; güya bu fesat heyetlerinden rahatsız olmaktaydı. Sırbistan halkını asıl ifsat edenlerin Karadağlılar olduğu belirtilmekteydi. Sırbistan'daki bu fesat heyetinin, eğer emellerini gerçekleştirmede engel olursa, Milan'ı bir ihtilal ile devirecekleri söylentileri gelmekteydi. Bununla birlikte diğer Avrupa devletleri ile birlikte hareket eden Avusturya buna imkân vermemek ve güya Devlet-i Aliyye'yi uğraştıran Hersek asilerinin geçişini engellemek için gizliden gizliye Sırbistan ve Bosna sınırlarına asker yığmaktaydı.212 Rusya ve Avrupa devletlerinden ardı ardına telgraflar geliyor ve isyancıları desteklemediklerini ifade ederek Bâbıâlî'ye nasihatler ediyor, teminatlar istiyorlardı.213 22 Şubat 1876'da Petersburg'dan gelen ve Rusya'nın Karadağ ve Sırp Beylerine memurlar göndererek kesin talimatlar verdiğini, Avusturya sınırında Hersek isyancılarının tutuklandığını bunun karşılığında Bâbıâlî'nin önceden söz verdiği şekilde ıslahatları tamamlaması gerektiğini belirten ancak bu şekilde isyanın biteceğini öğütleyen telgrafnameler ile Devlet-i Aliyye müstakbel Sırp ve Karadağ savaşından kurtulduğunu zannetmekteydi.214 Oysa az bir zaman sonra Bulgar isyanı, Sırbistan ve Karadağ savaşları başlayacaktı.

Mehmed Rüşdi Paşa, böyle bir ortamda sadarete tayin edildi. Göreve geldikten sonra, 12 Mayıs 1876'da Tuna vilâyetine çektiği telgrafnamede kendisinin sadarete tayin edildiğini bildirmiş ve bütün memurların görevlerini hakkıyla yerine getirmeleri gerektiğini, Devlet-i Aliyye'nin bütün teb'alarına adil davranarak memleketi müreffeh hâle getirmek için çalışmaları gerektiğini öğütlemektedir. Rüşdi Paşa'nın bu telgrafnamede de Sultan Abdülaziz'e huluskârlığı dikkat çekmektedir.215

211 İ. DUİT. 138 / 8. 212 İ. DUİT. 138 / 8. 213 İ. DUİT. 138 / 15. 214 İ. DUİT. 138 / 19. 215 C. DH. 167 / 8334.

Şurası da bir gerçektir ki, 1876 yılındaki malum olaylardan sonra sadarete getirilen Mehmed Rüşdi Paşa ve kurduğu kabine ilk iş olarak Rusya Sefiri General İgnatiyef'in Bâbıâlî'ye sunduğu layihası üzerine Sabık Sadrazam Mahmud Nedim Paşa'nın çıkardığı nahiyelerin teşkili ile ilgili kanunu feshederek durumu vilâyetlere tebliğ etmiştir. Çünkü nahiye teşkilâtının mahzurları vardı. Gayrimüslimlerin özellikle de Bulgarların çoğunlukta oldukları bölgeler için nahiye sistemi devletin bölünmez bütünlüğüne zarar verebilirdi. Zaten Rusya'nın maksadı da bu idi.216

Mehmed Rüşdi Paşa ve kabinesinin ikinci işi ise daha önce Mahmud Nedim Paşa'nın dış borçların birleştirilmesi amacıyla Londra'daki Palmer Bankası ile yaptığı borç mukavelesinin feshedilmesi olmuştur. Mahmud Nedim Paşa hükümeti zamanında dış borçların faizleri, yarıya indirilmesine rağmen, yedi buçuk milyon lira idi. Bunun dışında Galata sarraflarının istediği tutar ise on beş milyon lira civarındaydı. Mahmud Nedim Paşa devletin bütün borçlarını tesviye edip birleştirecek çareler ararken sarraflar vasıtasıyla Paris ve Londra'da görüşmeler yaptırmıştı. Nihayet Londra'da bulunan Palmer Bankası İstanbul'a vekiller göndererek bir tesviye plânı sunmuştu. O sırada duyûn-ı umûmiyyenin toplamı 196 milyon liradan fazlaydı. İşte bu duyûn-ı umûmiyye için yeniden "125 milyon liralık bir cins tahvilât çıkarılarak bunun duyûn-ı umûmiyye tahvilâtı tebdiline bırakılacak kısmının fazlasından 30 milyon 800 bu kadar bin liralığı duyûn-ı gayr-ı muntazama ve masârif-i fevkalâdenin tesviyesine ve yedi buçuk milyon liralığı Rumili demiryollarının ikmâl-i inşaâtına tahsîs kılınması ve bu tahvilât-ı cedîdeye beş senede yüzde beş ve ondan sonra yüzde altı faiz virilmesi ve tahsîs idilecek re'sülmâl ile senevî 270 bin liralık tahvilâtın kur'a ile kaldırılması ve bunların mevkûf-ı aleyhi olan te'mîn-i te'diyât içün bir şirket-i iltizâmiyye teşkîl olunarak gümrük ve tuz ve tütün ve emsâli vâridât-ı rusûmiyye ile Rumili ve Anadolu'da yedi sekiz vilâyetin a'şârı ve daha sâir irâdı bu şirkete otuz sene müddetle maktû'an ihâle kılınması esaslarından ibâret"ti. Mahmud Nedim Paşa, bu mukavelenin imzalanmasını istemiş fakat Maliye Nazırı Yusuf Paşa gibi bazı vekiller buna itiraz etmişlerdi. Sadrazam da, Sarraf Zarifî'den, Palmer Bankası ve diğer müteahitlerin bu işin yapılması karşılığında Sultan Abdülaziz'e bir milyon lira nakit veya bunun karşılığı hisse

senedi vereceğini belirten bir taahhüt senedi alıp bunu, kendi el yazısı ile tercüme edip Sultan Abdülaziz'e takdim etmiş ve Sultan da mukavelenin imzalanması yönünde irade buyurmuş idi. Bu mukavelenin imzalanması için Meclis-i Vükelâ yeniden toplanıp müzakere ederlerken talebe olayı zuhûr etmiş ve Mahmud Nedim Paşa görevden alınmıştır. Yeni kurulan Mütercim Mehmed Rüşdi Paşa kabinesi bu mukavele layihalarını yeniden görüşmeye başladı, zira bu işten büyük menfaatler bekleyen ecnebiler Sadrazam Mehmed Rüşdi Paşa'ya müracaat ederek mukavelenin bir an önce imzalanmasını istemişlerdi. Fakat yeni Sadrazam Rüşdi Paşa ve diğer vekiller bunu feshetmişlerdir. Hatta mukavelenin imzalanmadığını duyan Sultan Abdülaziz, komisyon senedinin tercümesini Başkâtip Muhammed Âtıf Bey ile Bâbıâlî'ye Sadrazam Rüşdi Paşa'ya göndererek mukavelenin imzalanmasını ima edince Mütercim Rüşdi Paşa, Âtıf Bey'i sert sözlerle reddetmiştir.217 Hâlbuki o senedi Sadrazam Rüşdi Paşa'ya götüren Başkâtip Muhammed Âtıf Bey'in beyanı yukarıda anlatılanlardan çok farklıdır. Birincisi, Başkâtip Muhammed Âtıf Bey Sultan Abdülaziz'in verdiği senedi Bâbıâlî'ye değil Sadrazam Rüşdi Paşa'nın Vefa'daki konağına götürmüştür. İkincisi ise yüz elli bin kese alınacağına dair senedi alan Sadrazam Mütercim Mehmed Rüşdi Paşa, senedi itina ile alıp koynundan çıkardığı bir cüzdana koyarak "İşte ben bunı canım gibi hıfz iderim şâyed füc'eten vefât idersem mahalli malûmunuz olsun." şeklinde konuşmuştur. Oysa ihale kararı icraat safhasına geçmediğinden bu senedin hiç bir hükmü yoktur. Âtıf Bey'in sonradan yaptığı araştırmaya göre Rüşdi Paşa, bu senedi saklayarak Mahmud Nedim Paşa yönetiminin kötülüklerini etrafa yaymak için kullanmıştır.218

Yukarıda ifade edilen tek vakanın iki ayrı rivayetinde çelişkiler bulunmaktadır. Dönemin şahidi olan Mahmud Celâleddin Paşa'nın Mir'ât-ı Hakikât'i ile bizzat Sadrazam Rüşdi Paşa ile muhatap olan Başkâtip Âtıf Bey'in eserindeki farklı rivayetlerin odağında Rüşdi Paşa'nın tavrı vardır. Diğer olaylarda herhangi bir çelişki bulunmazken Sadrazam Rüşdi Paşa'nın Âtıf Bey ile olan mülâkatında farklılık mevcuttur. Bu durumun kaynağı Rüşdi Paşa'nın müttefik olduğu gruba olayı farklı yansıtmasından kaynaklanmış olmalıdır. Çünkü, Mahmud Celâleddin Paşa olayın

217 Mahmud Celâleddin Paşa, s. 97-99. (Bu olayı, Ahmed Rasim de Mahmud Celâleddin Paşa'dan

naklen ifade eder. Bk. İstibdâddan Hâkimiyyet-i Milliyyeye, İkinci Kitap, s. 130-131'deki dipnot.)

şahidi değil duyanıdır. Aldığı bilginin kaynağı da Rüşdi Paşa ve onun müttefik olduğu Midhat ve Avni Paşalar ile Hayrullah Efendi veya onlardan bunu rivayet eden şahıslar olmalıdır. Zaten hal olayında bu senet, Padişah Abdülaziz'in rüşvet aldığının kanıtı olarak kullanılmaya kalkışılmış ve Rüşdi Paşa ve diğer müttefikler, hal'in meşruiyetini bu ve buna benzer olaylar ile desteklemeye çalışmışlardır. Halbuki Rüşdi Paşa'ya komisyon senedini getiren Âtıf Bey'in bizzat kendisi gerçeği anlatıyor ve Rüşdi Paşa'nın senedi itina ile koynundaki cüzdana koyduğunu söylüyor. Bu durum şunu gösteriyor ki Rüşdi Paşa kendi safında yer alan vükelâya ve etrafındaki diğer insanlara olayı farklı göstererek kendisini özel bir konuma getirmeyi, şahsının itibarını yükseltmeyi ve hal olayında suçlanmamayı hedeflemektedir.

Sultan Abdülaziz'in hal'inden sonra tahta çıkarılan V. Murad'ın 2 Haziran 1876 tarihli cülûs hattı ile Sadrazam Rüşdi Paşa, sadarette ibka edilmiştir.219 Dolayısıyla Sultan V. Murad'ın doksan üç gün süren saltanatının tek sadrazamı Mehmed Rüşdi Paşa'dır.

Sadrazam, ilk iş olarak, cülus hattının yayınlandığı gün, yani 2 Haziran 1876'da, yeni Sultan'ın kılıç kuşanma merasiminin ilk Perşembe günü yapılmasının uygun olacağını Mabeyn'e gönderdiği tezkire ile ifade etmiştir. Bu tezkireye, teşrifatın kurallara uygun bir şekilde nasıl tertip edileceğini gösteren bir müzekkire ve pusulayı da eklemiştir.220

Talebe olaylarının üzerinden belirli bir zaman geçip de Beşinci Murad'ın tahta cülûsundan sonra, 12 Haziran 1876'da Fatih, Ayasofya, Süleymaniye, Sultan Ahmed, Bayezid ve civarlarındaki medrese talebelerinden bin beş yüzünden fazlasının mührünü havi on adet mahzar / arzuhal, bizzat talebeler ve hocaları tarafından sadarete sunularak son zamanlarda yayınlanan bazı makalelerde medrese talebelerinin devletin işlerine müdahale ederek "şunu bunu isteriz" tarzında beyanlarda bulunduklarına yönelik ifadelerin gerçeği yansıtmadığını ve medrese talebe ve hocalarının padişaha bağlı, devlete sadakat içinde bulunduklarını

219 İ. DUİT. 190 / 42, Osman Nuri, s. 31-32. 220 İ. DH. 725 / 50558.

belirtmişlerdir. Durumu beyan eden tezkire ve mahzarlar Sultan'a takdim için Mabeyn'e sunulmuştur.221

Sadrazam Rüşdi Paşa, Beşinci Murad'ın tahta cülusunu herkese duyurmak için Kâşgar Emiri Yakup Han'dan Bavyera Kralına, Saksonya Kralından Almanya Grandüklerine kadar pek çok yere Nâme-i Hümayunlar yazdırmıştır.222 Muhtemeldir

ki Sadrazam Rüşdi Paşa ve kabinesi, hal olayını meşrulaştırmak ve yaptıklarının normal olduğu konusunda kendilerini tatmin etmek için, gereğinden fazla tebligatta bulunmuşlardır.

Beşinci Murad devrinde, özellikle Çerkes Hasan Vak'ası'ından sonra Padişah'ın hastalığının artmasından itibaren devletin kontrolü Sadrazam Rüşdi Paşa'nın elindedir. Bu dönemde Rüşdi Paşa, görünüşte sadrazam olsa da manen padişah idi. Cevdet Paşa'ya göre Midhat Paşa, Rüşdi Paşa'ya ortak gibi görünse de Sadrazam onu def edecek güce sahiptir. Bununla birlikte İngiliz Elçiliği Midhat Paşa'yı koruyup kolladığı için Rüşdi Paşa, Midhat Paşa ile iyi geçinmeyi maslahat icabı görmüştür.223

V. Murad devrinde, Mehmed Rüşdi Paşa'nın başkanlığındaki Osmanlı hükümetinin teşebbüs ettiği diğer bir icraat da, Avrupa'da Saltanat-ı Seniyye lehine kamuoyu oluşturmak için Paris'teki gazeteci Mösyö Jak Mayer ile yapılan sözleşmedir. Paris Sefiri Sadık Paşa ile Mösyö Jak Mayer ve müvekkilleri arasında yapılacak dört maddelik mukaveleye göre Hariciye Nezareti ve Sadık Paşa'nın bilgisi dahilinde olmak üzere, isimleri belirlenmiş olan İngiliz ve Fransız gazeteleri Osmanlı lehine haber ve yazı yazmaya sevk ve teşvik edilecek, Mösyö Jak, konu ile ilgili her işinde Sadık Paşa'ya haber verecektir. Yapılacak masraflara ve Mösyö Jak Mayer'in bu işine karşılık her ayın başında kendisine aylık üç yüz elli Osmanlı Lirası ödenecektir. İlk aylık istisna olarak dört yüz Lira olacak, elli Lirası 1876 Ağustos başında tediye edilecektir. Bu mukavelename, 1876 Temmuz başından 1877 Ağustos başına kadar devam edecek olup toplam bir yıldır. Bununla birlikte 1876 Eylül'ünün otuzunda Osmanlı hükümeti, bu anlaşmayı bitirebilecektir. Bu şekilde yapılacak olan

221 İ. DH. 724 / 50511. 222 İ. HR. 271 / 16299.

anlaşmanın masraflarının Bank-ı Osmanî tarafından finanse edilmesi ve Paris Sefareti tarafından ilgili tarafa ödenmesi kararlaştırılmıştır. Konu ile ilgili İrade-i Seniyye, 16 Temmuz 1876'da çıkmıştır. 224 Bununla birlikte Sadık Paşa,

kararlaştırılan mukaveleyi imzalamayıp çekincelerini Hariciye Nezareti'ne bildirmiştir. Fakat gelen telgrafta, mukaveleyi imzalaması emredilmiştir.225

Rüşdi Paşa'nın V. Murad devrindeki sadaretinde başka önemli olaylar vuku bulmuştur. Özellikle haricî konuların önemi daha da artarken Balkanlarda isyanlar yayılmış, Hersek bölgesinde de sıkıntılar çoğalmıştır. Sadrazam Rüşdi Paşa, Midhat Paşa, Serasker Hüseyin Avni Paşa, Namık Paşa ve Şeyhülislâm Hasan Hayrullah Efendi'nin Mahmud Nedim Paşa zamanında geçerli olan Rusya yanlısı politikayı bırakmaları, hatta Rusya'ya olan şiddetli karşı duruş neticesinde Rusya, Almanya ve Avusturya'yı ikna ederek Osmanlı Devleti'nin aleyhinde olacak şekilde şark işlerini görüşmek üzere Berlin'de bir toplantı tertip etmiştir. Yeni kabinenin Rusya ve General İgnatiyef'in aleyhinde olması, başka problemleri de beraberinde getirmiştir. Bunlardan en önemlisi ise Bulgar isyanının ilerlemesidir. İlk olarak Mahmud Nedim Paşa kabinesi zamanında başlayan fakat önemsenmeyen Bulgar isyanı, Rusya'nın tahrikleri neticesinde ilk olarak Filibe'de yaygınlaşmış, kısa sürede diğer vilâyetlere sıçramıştır.226

İsyan başlamadan önce Bulgaristan'ın çeşitli bölgelerine gelen casuslar, Panislavizm'in etkisini kullanarak Bulgarları devlete karşı isyana teşvik etmişlerdir. Bükreş'te bulunan fesat komitesi Tuna vilâyetine gönderdiği casusları sayesinde taraftarlının sayısını artırmıştır. Tuna vilâyetinin bazı bölgelerinde kurulan komitelere üye olarak papazlar ve mektep hocaları alınıyordu. Mektep hocaları Rusya'da eğitim almış ve kafaları Panislavizm düşüncesi ile dolu olan kişilerdir. Bunlar elbirliği ile halkı ifsada başlamışlardır. Kurulan bu komiteler, toplanan paralar ile silahlandılar. Her şey hazırlandıktan sonra, Bükreş'teki komitenin kararıyla 18 Nisan 1875'te başlatılması planlanan büyük Bulgar isyanı, bazı

224 İ. HR. 271 / 16320. 225 Y. EE. 44 / 40.

sebeplere istinaden Mayıs ayına ertelenmiştir. Bununla birlikte bazı isyan önderleri yakalanınca isyanın tarihi yeniden değişmiş ve erkene alınmıştır.227

Mahmud Nedim Paşa kabinesi zamanında bu Bulgar çetelerinin yasa dışı faaliyetleri haydutluk makamında değerlendirilmiş ve gerekli askerî tedbirlere itibar edilmemişti. Fakat gelinen noktada isyan yaygınlaşmış, asi Bulgar çeteleri Müslüman köylerini basıp büyük katliamlara girişmişlerdi.228 Demir yolları ve köprüler tahrip

edilmeye başlamış, Müslüman köyleri basılıp yakılmıştı. Karşı koyan Müslümanlar katledilmiş ve malları yağmalanmıştı. İsyana katılmak istemeyen Bulgarlar, iftiralarla Türkler aleyhine kışkırtılmıştı.229 Diğer iç gailelerle uğraşan Devlet-i

Aliyye, Bulgar isyanı ile başlangıçta yeterince ilgilenemediğinden Müslüman ahali kendilerini korumak için silâhlanmışlardı. Neticede Bulgar ve Müslüman ahali arasında kıtal olayları yaşanmaya başlamıştı.230 Bu arada Tuna bölgesinin çeşitli köy ve kasabalarında Gayrimüslim olduğu hâlde, özel olarak yetiştirilen ve Müslüman gibi görünen hocalar camilerde vaazlar vererek halkı Bulgar asilerine karşı savaşmaya çağırmışlar ve böylece Türkler ile Bulgarlar arasındaki husumetin daha da artmasını hedeflemişlerdi.231 İşte Bulgaristan'da bu elim hadiseler yaşanırken daha önce bahsetmiş olduğumuz medrese talebelerinin isyanı vuku bulmuştu. Medrese öğrencilerinin sokaklara çıkmasının bir başka sebebi de, Bulgaristan'da Müslümanlara yönelik yapılan katliamları Hükümetin önleyememesi idi. Böylece, İstanbul'da çoğunluğu Rumelili olan medrese talebeleri, memleketlerinden aldıkları bu haberlerin vehameti karşısında, sokaklara dökülmüşlerdi. Mahmud Nedim Paşa kabinesini düşüren meşhur Talebe-i Ulûm hadisesinin bir diğer sebebi de işte bu Bulgar isyanı idi. Mehmed Rüşdi Paşa Sadarete ve Hüseyin Avni Paşa da Seraskerliğe gelince Bulgar isyanı ve Bulgar çetelerinin katliamlarını süratle bitirmek için askerî tedbirlere müracaat edildi. İlk olarak Serdar-ı Ekrem Abdi Paşa, Edirne'ye gönderilmiş ve Filibe, Sofya ve Eslimiye'ye yeteri kadar asker sevkiyatı yapılmıştır. Hatta bu konuda aşırı gidilmiş, Bulgarların İslâm ahalisine yaptıkları

227 Y. PRK. EŞA. 1 / 1.

228 Mahmud Celâleddin Paşa, s. 131. 229 Y. PRK. EŞA. 1 / 1.

230 Mahmud Celâleddin Paşa, s. 131. 231 Y. PRK. EŞA. 1 / 1.

zulümler ve katliamlar yüzünden asilerin tenkilatında fazlaca cebir ve şiddet kullanılmıştır.232 Bulgaristan'da başlayan isyan, dalga dalga yayılmaya başlamıştı.

Aslında Devlet-i Aliyye işi başlangıçta sıkı tutmuş Bulgar isyanını örgütleyen elebaşlarından yedi kişiye Filibe'de idam cezası verilmişti. Hatta Mehmed Rüşdi Paşa'nın sadarete gelmesinden bir kaç gün sonra, 20 Mayıs 1876'da Bulgar isyanı reislerinden olup da verilen idam cezasının infazı için gerekli belgelerin henüz tamamlanmamasından dolayı vükelâ heyetinin kararı üzerine çıkan irade ile hüküm hemen infaz edilmişti. 233 Bu hareket, isyana sempati duyanların fikirlerini

değiştirmelerine zemin hazırlamak için gerçekleştirilmiş bir eylem olsa da isyan yayılmaya devam etmişti.

Filibe bölgesinde isyanın bastırılması devam ederken Tuna bölgesinde Ferik Ahmed Paşa kumandasındaki birlikler pek çok muvaffakiyetler elde etmişlerdir. Nihayetinde binlerce asi, Filibe, Vidin, Sofya, Rusçuk, Edirne hapishanelerine konuldu. Diğer yandan Filibe ve Sofya gibi sancak merkezlerinde olağan üstü mahkemeler kurularak yargılamalar yapıldı ve suçlu bulunanlar günlük idam edilmeye başlandı. Böylece kırk günde isyan bastırıldı.234 Filibe sancağında kurulan Mahkeme-i Fevkalade'ye sevk edilen Bulgar asilerinin sayısı 1600 kişiyi geçmişti. Bu durum, yargılamaları tehir ediyor ve mahkeme heyetinin işini zorlaştırıyordu. O bölgede ele geçen asiler Filibe'de toparlanmaya başlayınca 21 Haziran 1876'da, vilâyet merkezi olan Edirne'de de bir Mahkeme-i Fevkalade'nin kurulmasına karar verildi. Edirne'de kurulan bu mahkemenin reisliğine de on beş bin kuruş harcırah ile Dersaadet Bidayet Mahkemesi Ceza Dairesi Reisi olan Reşad Efendi seçildi.235

Bölgede kurulan bütün mahkemeler olağanüstü bir gayret ile çalışmaktaydı. Mesela Rusçuk'ta kurulan Mahkeme-i Fevkalade'de Bulgar fesatçılarını iki ay gibi bir sürede sorgulayıp yargılayan mahkeme azası ve katiplerinden oluşan toplan on dokuz kişiye rütbe ve nişan verilmesi için Mahkeme Reisi İsmail Hakkı Paşa'nın takririyle Tuna vilayetinden sadarete gönderilen 16 Ağustos 1876 tarihli ariza236, Bulgar asilerini

232 Mahmud Celâleddin Paşa, s. 131-132. 233 İ. MTZ. (04)5 / 139.

234 Mahmud Celâleddin Paşa, s. 133-134. 235 İ. MTZ. (04)5 / 148.

yargılamak için kurulan olağanüstü mahkemelerin üstün gayret ile çalıştıklarının bir göstergesidir. Yine aynı şekilde olaylar sırasında göstermiş oldukları üstün gayret ve hizmetten dolayı Tuna vilayetinde bulunan Tırnova sancağındaki isimleri belirli bazı memur ve eşrafın da nişan ve rütbe ile taltif edilmelerini isteyen dilekçe de vilayetten sadarete sunulmuştur. 13 Temmuz 1876 tarihinde sadarete gönderilen tahriratta, daha önce Sofya sancağındaki bazı memurların Bulgar hadiseleri sırasında gördükleri güzel hizmetler için nasıl rütbe ve nişan ile sevindirildilerse Tırnova sancağındaki bu kişilerin de bu şekilde sevindirilmeleri istenmektedir.237

V. Murad devrinde, Rüşdi Paşa'nın sadaretinde Bulgar isyanının bu şekilde nizamî askerlerce bastırılması sırasında Ferik Fazlı Paşa'nın ibret olması için isyan edip katliam yapan Bulgar çetecilerinden bazılarını mahkemesiz idam ettirmesi ve arada bazı suçsuzların da telef olması nedeniyle Bulgarlar neşriyata başlamış ve seslerini her devlete duyurmaya muvaffak olmuşlardı. İstanbul'da bulunan Amerikan mektebinde Bulgarca bilen bir kişi, Bebek'te bulunan Londra Daily News gazetesi muhabirine Osmanlı askerlerinin Bulgar kadın ve çocuklarını dahi idam ettiklerini,

Belgede Mütercim Mehmed Rüşdi Paşa (sayfa 58-81)