• Sonuç bulunamadı

Uluslararası ilişkiler kuramında feminizm

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Uluslararası ilişkiler kuramında feminizm"

Copied!
121
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI

ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI

ULUSLARARASI İLİŞKİLER KURAMINDA FEMİNİZM

Yüksek Lisans Tezi

Danışman

Doç. Dr. Nezir AKYEŞİLMEN

Hazırlayan

Emine TÜRKOĞLU

074229001008

(2)
(3)
(4)
(5)
(6)
(7)

ÖNSÖZ

Öncelikle tez hazırlama sürecimde danışmanlığımı yapmış olan Doç. Dr. Nezir Akyeşilmen, Prof. Dr. Murat Çemrek ve Yrd. Doç. Dr. Vakur Sümer hocalarıma emeklerinden dolayı teşekkür ederim. Ayrıca tez savunması jüri üyelerimden olan Yrd. Doç. Dr. Zerrin Savaşan ve Yrd. Doç. Dr. Seraj Ahsan hocalarıma da ilgilerinden ve katkılarından dolayı teşekkür ederim.

Tezimin hazırlanması sırasında beni cesaretlendiren ve manevi destek sağlayan, hakkını hiçbir zaman ödeyemeyeceğim anneme teşekkürü bir borç bilirim.

Bu çalışmayı, yetiştirmemde emeği geçen ve benden maddi, manevi hiçbir desteği esirgemeyen sevgili eşim Emre ve oğullarım Mahmut Eymen ve Arda’ ya ithaf ederim.

(8)
(9)
(10)
(11)
(12)
(13)

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ... ii

ÖZET ... v

ABSTRACT ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış. GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM

FEMİNİZMİN TANIMLANMASI VE GELİŞİM SÜRECİ

1.1. FEMİNİZM KAVRAMI ... 5

1.2. FEMİNİST HAREKETİN TARİHSEL SÜRECİ ... 7

1.2.1. Birinci Dalga ... 7

1.2.2. İkinci Dalga ... 8

1.2.3. Üçüncü Dalga ... 12

1. 3. FEMİNİZM ÇEŞİTLERİ ... 14

1.3.1. Liberal Feminizm ... 14

1.3.2. Radikal ve Kültürel Feminizm ... 16

1.3.3. Sosyalist ve Marksist Feminizm ... 17

1.3.4. Postmodernist Feminizm ... 19

İKİNCİ BÖLÜM

KURAMSAL AÇIDAN FEMİNZİM

2.1. FEMİNİZMDE EPİSTEMOLOJİ ONTOLOJİ VE METODOLOJİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ... 21

2.1.1. Feminist Metodoloji ... 23

2.1.2. Feminist Ontoloji ... 29

2.1.3. Feminizmin Epistemolojik Bölünmesi ... 29

2.1.3.1. Ampirist Feminizm ... 29

2.1.3.2. Standpoint Feminizm ... 33

(14)
(15)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ULUSLARARASI İLİŞKİLER DİSİPLİNİNDE FEMİNİZM

3.1. FEMİNİZMİN DİSİPLİNE GİRİŞİ ... 39

3.1.1 Feminizmin Konusu ... 39

3.1.2. Feminizmin Disipline Giriş Süreci ... 42

3.2. ULUSLARARASI İLİŞKİLER DİSİPLİNİNİYLE FEMİNİST UZLAŞMA ... 44

3.2.1.Realizmin Feminist Eleştirisi ... 44

3.2.2. Pozitivizm Postpoizitivizm Tartışmasında Feminizm ... 46

3.2.2.1. Eleştirel Teori ve Feminizm ... 47

3.2.2.2. Konstrüktivizm ve Feminizm ... 48

3.2.2.3. Postmodernizm ve Feminizm ... 51

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

DİSİPLİNDEKİ TEMEL KAVRAMLARIN FEMİNİST

DEĞERLENDİRMESİ

4.1. Devlet ... 54

4.2. Milliyetçilik ... 57

4.3. Güvenlik ... 59

4.4. Savaş, Barış ve Militarizm ... 64

4.5. İnsan Hakları ... 71

BEŞİNCİ BÖLÜM

FEMİNİZME YÖNELİK ELEŞTİLER

5.1. Robert O. Keohane ve Feminist Epistemoloji Eleştirisi ... 73

5.2. Fukuyamanın Biyolojik Cinsiyet Savunusu ... 74

5.3. Adam Jones’un Feminizmi Genişletme Kaygısı ... 76

5.4. Diğer Eleştiriler ... 81

SONUÇ VE GENEL DEĞERLENDİRME ... 84

(16)
(17)

GİRİŞ

Feminist düşünce yapısı ortaya çıktığı andan itibaren geleneksel yapılarla ciddi bir mücadele vermek zorunda kalmıştır. Sosyal bilim disiplinleri içerisinde kendisine de yer edinmesi zor bir sürecin sonucunda meydana gelmiştir. Geleneksel teorilerin ağırlıklarını önemli ölçüde hissettirdikleri Uİ disiplininde ise bu süreç daha da zor bir hale gelmiştir. Feminizmin kendini bir teori olarak kabul ettirmesi için hala uzun bir yolculuğu tamamlaması gerekmektedir. Feminist düşünürlerin önde gelen isimlerinden Cynthia Enloe’nun da belirttiği gibi kadınlar her zaman Uİ disiplinin içinde yer almaktaydı. Bu noktada feminizmin amacı disipline kadını eklemek değil zaten var olan fakat görmezden gelinen kadını görünür hale getirmektir. 1

Çalışmanın ilk bölümü feminizmin tanımlanmasıyla başlamaktadır. Bu bölümde feminizm kavramındaki çelişki ve yanlış anlaşılmalar ortaya konmuştur. Toplumda feminizm biyolojik bir ayrımcılığa karşı kadının duruşu ve eşitlik mücadelesi olarak algılanmaktadır. Fakat cinsiyetler arasındaki bu ayrım aslında toplumsal boyuttadır. Feminizm toplumun kadın ve erkek olarak nasıl davranmamız gerektiği yönündeki dayatmasına karşı verilen bir mücadeledir. Dünyaya gelirken hepimiz sadece birer bebekken toplumun bize yüklediği kodlarla kadın ve erkeğe dönüşmekteyiz. Bu noktada toplumsal cinsiyet kavramı da feminizm çalışmalarına büyük katkılarda bulunmaktadır.2 Bölümün ilerleyen

aşamalarında feminizmin ortaya çıkmasını ve büyümesini anlatan tarihsel süreç anlatılmaktadır. Son olarak ise feminizm kavramının, teorisinin ve hareketinin zenginleşmesine ve çeşitlenmesine olanak sağlayan feminizmin temel çeşitleri açıklanmaya çalışılmıştır.

1 Jacqui True, “Feminism”, Theories of International Relations, ed. by Scott Burchill and Andrew Linklater, New York: St. Martin’s Pres, 1996, s. 216.

2 Sonya Andermahr, Terry Lovell, Carol Walkowitz, A Conclise Glossary of Feminist Theory, NewYork: Arnold, 1997, s. 159.

R. W. Connel, Toplumsal Cinsiyet ve İktidar, çev. Cem Soydemir, İstanbul: Ayrıntı Yay. , 1998, ss. 190 – 255.

Catharine A. Mackinnon, Feminist Bir Devlet Kuramına Doğru, çev. Türkan Yöney, Sabir Yücesoy, İstanbul: Metis Yay. , 2003, s. 131

(18)

İkinci bölümde, feminizmin sosyal bilimler içerisinde en çok zorlandığı disiplinin neden uluslararası ilişkiler olduğu konusuna değinilmiştir.3

disiplininde diğer disiplinlerden daha kökleşmiş eril bir düzen hâkimdir. Bu ataerkil düzen içinde kadınlara yer verilmemiştir. Diğer yandan Uluslararası İlişkiler teorisini kadınlar ve dişillik olmadan düşünmek de imkânsızdır. Kadınlar her zaman disiplinin içindeydiler. Fakat eril düzen kadınların varlığının görmezden gelinmesine yol açmıştır. Feminizmin disipline kadını veya dişilliği eklemek gibi bir kaygısı yoktur. Zaten varolan ama göz ardı edilip yok sayılan kadının varlığını açığa çıkarmaya çalışmaktadır.4 Bölümün ilk aşamasında yukarıda değindiğimiz

konulara yer verilirken, ikinci aşamasında ise pozitivizm-postpozitivizm tartışmasıyla beraber disiplinde kendini iyice hissettiren feminizmin diğer teorilerle olan ilişkisine yer verilmiştir. Öncelikle geleneksel teorilerin babası olarak kabul edilen realizme karşı feminist eleştiri ele alınmıştır. Realizmin temel kavramları ve disipline yön veren temel özellikleri feminist lenslerle yeniden yorumlandıktan sonra pozitivizm–postpozitivizm tartışmasında yer alan diğer teorilerle feminizmin ilişkisi ortaya koyulmuştur. Bu bağlamda eleştirel teori, konstrüktivizm ve postmodernizmle feminizm arasındaki çatışmalar ve ortak noktalar ele alınmıştır.

Çalışmanın üçüncü bölümünde Uİ disiplininin temelini oluşturan kavramlara yönelik feminist bir bakış sunulmaktadır. Bu kavramlardan biri olan devlet, geleneksel teoriler içinde önemli bir konumdadır. Çünkü devlet disiplinin temel öğesi olarak yer almaktadır. Feministler devletin kuruluş aşamasında kadınların dışlanmasının eril-dişil ayrımının oluşumuna neden olduğuna inandıkları halde devletin yeniden formüle edilmesi üzerinde yeterince durmamışlardır.5 İkinci

3 Cynthia Enloe, Muzlar, Plajlar ve Askeri Üsler: Feminist Bakış Açısından Uluslararası Siyaset, çev. Berna Kurt/Ece AYDIN, İstanbul: Çitlembik yay. , 2003, s. 32.

4Muhittin Ataman, “Feminizm: Geleneksel Uluslararası İlişkiler Teorilerine Alternatif Yaklaşımlar”,

Alternatif Politika, Cilt.1, Sayı.1, Nisan 2009,s. 8.

J. Ann Tickner, Gender in International Relations, NewYork: Columbia University Press, 1992, s. 5 – 6.

Cynthia Enloe, Muzlar, Plajlar ve Askeri Üsler: Feminist Bakış Açısından Uluslararası Siyaset, çev. Berna Kurt ve Ece Aydın, İstanbul: Çitlembik Yay. , 2003, s. 254.

5 Diana Thorburn, “Feminism Meets International Relations”, Sais Review, Vol.20, No.2, Summer-Fall 2000, s. 4.

(19)

temel kavram olarak devletlerin oluşmasını ve devam ettirilmesini sağlayan milliyetçilik kavramı ele alınmıştır. Milliyetçiliğin oluşturulmasında kadının rolü büyük olsa da toplumun bunu göz ardı ederek kadına yakıştırdığı nitelemeler eleştirilmiştir.6 Üçüncü sırada yer verilen güvenlik kavramında kimin güvenliğini,

kimin sağladığı üzerinde durulmuştur. Güvenlik kavramının tanımı ve kapsamı kadının ve dişilliğin bu sürece dahil edilmesiyle genişletilmiştir. Savaş, barış ve militarizm kavramlarına dördüncü sırada yer verilmiştir. Savaşta mağdur olan, darp edilen, yoksullaştırılan ve tecavüze uğrayan kesim olarak karşımıza kadınlar çıksa da savaşı sona erdiren barış dönemlerinin kadını yok sayarak oluşturulduğu üzerinde durulmuştur. Ordudan dışlanan kadının, sistematik askeri bir politika haline gelen tecavüzün baş mağduru konumunda olması tartışılmıştır. Geleneksel politikalar savaşın nedeni ve sonucu üzerinde dururken, feminist araştırmacılar savaş sürecinden uygulanan politikalar ve şiddet üzerinde durmaktadırlar.7 Bu

bölümde son temel kavram olarak insan hakları ele alınmıştır. Kadın haklarının ihlal edilmesi en önemli insan hakları istismarı olarak karşımıza çıkmaktadır. Birçok devlet ise kadın haklarının yok sayılmasını kendi içinde içselleştirmektedir.8 İnsan hakları bağlamında ele alınan göç konusunda ise kadın

ve çocuk mültecilerin sayısının erkeklerden daha çok olduğunu görmekteyiz. Kadın mültecilerin sayısının fazla olasına rağmen göç ve mülteci politikalarının erkeklere göre hazırlandığı üzerinde durulmaktadır.9

Dördüncü bölümde feminizmin bir teori olarak nasıl oluştuğu ele alınmıştır. Virgina Woolf başta olmak üzere feminist düşünürlere göre bilim erkek karakterleri üzerine oturtulmuş ve kadın bu süreçte tamamen yok sayılmıştır. Feministlerin amacı ise bilimde zaten var olan ama yok sayılan kadınları gün

6 Nira Yuval-Davis, Cinsiyet ve Millet, çev. Ayşin Bektaş, İstanbul: İletişim Yay. , 2003, s. 19 – 20. 7Krista Hunt, “The War on Terrorism”, Gender Matters in Global Politics: A Feminist Introduction

to International Relations, ed. by Laura J. Shepherd, NewYork: Routledge, 2010, ss. 117 – 118.

8 Marysia Zalewski, “Well, What is the Feminist Perspective on Bosnia”, International Affairs, Vol. 71, No. 2, April 1995, ss. 343 – 344.

9 Jindy Petman, “ Migration”, Gender Matters in Global Politics: A Feminist Introduction to

International Relations, ed. by Laura J. Shepherd, NewYork: Routledge, 2010, ss. 251 – 252. Nira Yuval-Davis, a.g.e. , s. 203.

(20)

yüzüne çıkarmaktır.10 Geleneksel yapı bir teorinin doğruluğunun muhakkak test

edilebilir olması gerektiğini dolayısıyla feminizmin bir teoriden ziyade düşünce akımı olduğunu belirtmişlerdir. Feministler ise kadın ve erkek tecrübelerinin bilginin en önemli kaynağı olduğu konusu üzerinde durmuşlardır. Bu bölümde feminizmin bilimsel kuramların temel aşamalarını oluşturan metodoloji, ontoloji ve epistemolojinin değerlendirmesini kadını merkeze koyarak yapması ve feminist kuramcıların kadın tecrübelerine verdikleri önem üzerinde durulmuştur.11

Beşinci ve son bölümde ise Uİ disiplinin önde gelen bazı düşünürlerinin feminizme getirdikleri eleştirilere ve feminist düşünürlerin bu eleştirilere verdikleri cevaplara yer verilmiştir. Feminizme getirilen en ciddi eleştirilerden biri de feminist düşüncelerin kuramsal derinliğe inemeyip yüzeyde kaldığına yöneliktir. Ayrıca feminizmin kuramsal bir içerikten yoksun olmasından dolayı sadece bir düşünce akımı olduğuda önemli tartışma konularından biridir.12

Sonuç bölümünde ise genel bir değerlendirme yapıldıktan sonra feminizmin Uİ disiplini içindeki yeri ve geleceği hakkında bir sonuca varılmaya çalışılacaktır. En önemli konu olarak ise feminizmin sadece bir başkaldırış mı yoksa bir teori mi olduğu konusu ele alınacaktır.

10 Sandra Harding, The Science Question in Feminism, fifth printing, New York: Cornell University Press, 1993, s. 135.

Ömer Demir, Bilim Felsefesi, 3. bsk. , Ankara: Vadi Yay. , 2007, ss. 156 – 158.

11 Sandra Harding, “Is There a Feminist Method?”, Feminism and Methodology: Social Science Issues, ed. Sandra Harding, Bloomington: Indiana University Press, 1987, ss. 1 – 7.

12Raluca Sorenau, David Hudson, “Feminist Scholarship in International Relations and the Politics of Disciplinary Emotion”, Millennium: Journal of International Studies, Vol.37, No.1, s. 124.

J. Ann Tickner, “You Just Understand: Troubled Engagements Between Feminists and IR Theorists”, International Studies Quarterly, Vol. 41, 1997, s. 612.

(21)

BİRİNCİ BÖLÜM

FEMİNİZMİN TANIMLANMASI VE GELİŞME SÜRECİ 1.1. FEMİNİZM KAVRAMI

Erkek veya kadın olalım feminizm kelimesini duyduğumuzda hep bir tepki aklımıza gelir. Bir konuda itiraz eden bir kadın arkadaşımıza veya eşimize “feminist misin?” türünden sorularla yaklaşırız. İnsanoğlu bilmediği, tanımadığı şeylere karşı korkuyla yaklaşır. Feminizm birçok toplumda tehlikeli bir kavram olarak algılanır. Bu da bizim feminizmden ne anladığımızla ilgilidir.13

Feminizm kelimesinin kökü Latinceden gelmektedir. Kadın anlamına gelen

femine kelimesinden türetilmiştir. Bu nedenle dar bir bakış açısıyla feminizm

kadınları ilgilendiren bir takım şeyler olarak karşımıza çıkmaktadır 14 Geniş açıdan

Feminizm ise kadınların genelde topluma, özelde erkeklere karşı siyasi, toplumsal, hukuki ve ekonomik eşitliği sağlamaya yönelik mücadeledir. Literatürde ‘cinsiyet çalışmaları’ ve ‘kadın çalışmaları’ birlikte yer almaktadır. Kadın çalışmaları cinsiyet çalışmalarında önemli bir yer kaplamasına rağmen ikisi eş anlamlı kavramlar olarak ele almak yanlıştır. Feministler içinde farklı fraksiyonlar bulunsa da ortak noktaları ataerkil kimliği merkez alan geleneksel teorilere yönelik eleştirilerdir.15

Feminizm kavramını ele alırken öncelikle cinsiyet (sex) ve toplumsal cinsiyet (gender) arasındaki farkın sağlam bir biçimde akıllara yerleşmesi gerekmektedir. Cinsiyet bilindiği üzere kadın ve erkekten meydana gelen iki kategoriden oluşmaktadır. Tek başına cinsiyet kavramı kadınlık ve erkeklikten kaynaklanan biyolojik farklılıkları ve benzerlikleri ele almaktadır. Feminist çalışmalarda biyolojik temelli bu cinsiyet kavramı yerine toplumsal cinsiyet kavramı ele alınarak değerlendirilmeler yapılmaktadır. Feminist araştırmacılar bu iki kavram arasındaki fark üzerinde önemle durmaktadırlar. Feminizm kadın hakları savunucusu bir teori

13 Karen Offen, “Defining Feminism: A Comparative Historical Approach”, Signs, vol. 14, no. 1, Autumn 1988, s. 119.

14 Özlem Tür, Çiğdem Aydın Koyuncu, “Feminist Uluslararası İlişkiler Yaklaşımı: Temelleri, Gelişimi, Katkı ve Sorunları”, Uluslararası İlişkiler, Cilt. 7, Sayı. 26, Yaz 2010, s. 5.

15 Gunhild Hoogensen, Svein Vigeland Rottem, “Gender Identity and the Subject of Security”, Security Dialogue, Vol. 35, No. 2, Haziran 2004, s. 164.

(22)

olarak tanımlanmaktadır. Bu teorinin en çok kullandığı terimlerden biride patriarşidir. Patriarşi kabilenin ya da ailenin yöneticisi ve babası anlamına gelmektedir. Sylvia Walby’e göre patriarşi erkeğin egemen olduğu ve kadını bastırıp, dışladığı toplumsal yapı ve uygulamalar sistemidir. 16

Son dönemde yapılan çalışmalar kadın erkek arasındaki farklılığın biyolojik olmaktan öte bir şey olduğunu ortaya koymaktadır. Dünyaya ilk geldiğimizde sahip olduğumuz kategori biyolojiktir. Gün geçtikçe bizi şekillendiren ve biz olmamızı sağlayan ise toplumsal cinsiyettir. Sahip olduğumuz kimlikler, içinde bulunduğumuz kültürel yapı ve toplum cinsiyetimizi yeniden inşa etmektedir. Bu açıdan toplumsal cinsiyet bir süreçtir. Klasik Feminizmin vazgeçilmezlerinden olan Simone de Beauvoir’e göre “Birey kadın olarak doğmaz, kadın olur.” Michel Foucault’ ya göre de toplumsal cinsiyetimiz içinde bulunduğumuz toplum tarafından inşa edilmektedir.

17

Feministler toplumsal cinsiyet kavramını üç şekilde kullanmaktadırlar. İlk olarak toplumsal cinsiyet cinsiyet eşitsizliğini ve kadınların eril düzene boyun eğişlerini açıklamaya yarayan bir değişken olarak ele alınır. İkincisi toplumsal cinsiyet toplumun inşa ettiği bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada toplumsal cinsiyet toplumun tüm katmanlarında ve kurumlarında yeniden üretilmektedir. Toplumsal cinsiyet kavramı son olarak analitik bir kategori olarak değerlendirilmektedir.18

Feministler özellikle özel alan ve kamusal alan ayrımının kadınları birçok haktan mahrum bıraktığını öne sürmektedirler. Platon ve Aristoteles de dahil olmak üzere bir çok siyaset bilimci kamusal alan ve özel alan arasındaki ayrıma vurgu yapmışlardır. Bu düşünürlere göre kamusal alanın içi akıl, mantık, güç ve kahramanlık gerektiren eylemlerle doludur. Özel alan ise bu ihtiyaçları

16Sonya Andermahr, Terry Lovell, Carol Walkowitz, a.g.e. , s. 159. 17 R. W. Connel, a.g.e. , ss. 190 – 255.

Catharine A. Mackinnon, a.g.e. , s. 131.

Sonya Andermahr, Terry Lovell, Carol Walkowitz, a.g.e. , s. 237.

18 Elisabeth Prügl, “Gender and War: Causes, Cınstruction and Critique”, Symposium(www.apsanet.org), Vol. 1, No. 2, Haziran 2003, s. 337.

(23)

karşılayabilecek özelliklere sahip değildir. Kadınlar da özel alanın içerisinde yer almalıdır çünkü kamusal alanın gerektirdiği niteliklere sahip değillerdir.19

Karen Offen’a göre bir kişinin feminist olduğunu anlamamız için üç kriteri göz önünde bulundurmamız gerekmektedir. İlk olarak feministler, kadınların kendi hayat tecrübelerinden yola çıkarak yapılan yorumları ve değerlendirmeleri kendilerine rehber olarak kabul etmelidirler. İkinci olarak erkeklerin grup olarak veya bireysel bir şekilde kadınlara karşı uyguladıkları adaletsizliklerden ve baskılardan rahatsız olmaları gerekmektedir. Feministlerde aradığı nihai özellik ise bu adaletsizliği ortadan kaldırmak için mücadele verme azmidir.20

1.2. FEMİNİST HAREKETİN TARİHSEL SÜRECİ 1.2.1. Birinci Dalga

Kadın hakları konusunda ilk olarak kabul edilen ve en çok bilinen eser 1792’da Mary Wallstonecraft tarafından yazılan ‘A Vindication of the Rights of Woman (Kadın Haklarının Savunusu)’ isimli eserdir. Virginia Woolf kadını ‘evdeki melek’ olarak tanımlarken, aynı çağda yaşayan bir diğer kadın hakları savunucusu olan Maria Deraismes ise “Bir melek olma onurunu reddediyorum” cevabını vererek tepkisini dile getirmiştir.21

Bu dönemde Avrupa ve Amerika’da gerçekleşen toplumsal devrimler kadın hareketleri içinde oldukça önemlidir. Bu devrimleri asıl olarak başlatan, yön veren ve sonlandıran erkekler olsa da kadınların etkisi de göz ardı edilemez.22 Bütün

insanlık tecrübesinin bir sonucu olan İnsan Hakları Bildirisi’nin ortak yönlerinden en önemlisi kişiler için vazgeçilemez olan doğal hakların varlığının kabul edilmesidir. Bu bildirilerin taşıdığı evrensellik iddiası kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olma konusundaki ümitlerini iyice arttırmıştır. Kadınlar da bu doğal

19Anne Phillips, Demokrasinin Cinsiyeti, çev. Alev Türker, İstanbul: Metis Yay. , 1995, ss. 12, 44. 20 Karen Offen, a.g.m. , s. 192.

21 Gisela Bock, a.g.e. , s. 109.

Sonyaahr Ander, Terry Lovell, Carol Walkowitz, a.g.e. , s. 75.

22 Josephine Donovan, Feminist Teori, çev. Aksu Bora, Meltem Ağduk Gevrek, Fevziye Sayılan, 6. bsk. , İstanbul: İletişim Yay. , 2010, s. 15.

Gisela Bock, Avrupa Tarihinde Kadınlar, çev. Zehra Aksu Yılmazer, İstanbul: Literatür Yay. , 2004, s. 41.

(24)

haklardan kendilerine düşen payı almak istiyorlardı. Doğal haklar ilkesinin babası olarak kabul edilen John Locke ve onu takip eden diğer kuramcılar da kadının vatandaşlık hakkına layık akıl ve mantığa sahip olmadığını öne sürmekteydiler. Kadınlar büyük bir heyecanla devrimlerin kendileri için getirecekleri yenilikleri ve hakları beklerken, devrimin kazanımlarından yine dışlanan taraf olmuşlardır. Napoleon’un “kadınlar hiçbir siyasal hakka sahip olmadığından vatandaş olarak tanımlanmaları doğru değildir.” yönündeki beyanı Fransız devriminin sonuçlarını da özetlemektedir. Napoleon’a göre erkeğin egemenliği ve otoritesi bir ailenin temel ilkesi olmalıydı.23

19. yüzyılda kadın toplumun temel yapılarından dışlanmaktaydı. Bu dönemde vatandaş tanımlamaları sadece erkeklerden oluşmaktaydı. Bu nedenle birinci dalga feministleri genel olarak yasal, sivil ve siyasal açıdan erkeklerle eşit haklara sahip olma uğraşı vermişlerdir. Bu dönemde kadınlar aileyi veya anne olma rollerine karşı değil bu yapı içinde erkeklere karşı boyun eğdirilmelerini ve hemen hemen toplumun her alanını işgal eden eril otoriteye karşı bir eşitlik mücadelesi vermekteydiler.24

Birinci Dalga Feministlerinin yoğun çalışmaları sayesinde en önemli vatandaşlık haklarından biri olan seçme hakkı aynı zamanlarda olmasa da birçok ülkede yaygınlaşmaya başladı. (Yeni Zelanda 1893, Avustralya 1890’lar boyunca devam etti, Amerika 1914 (eyalet) 1919 (ulusal), Danimarka 1915, Hollanda1919, İngiltere 1928 )25

1.2.2. İkinci Dalga

Feminizmin ikinci dalgası olarak adlandırdığımız süreç genel olarak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlamıştır. Bu dönemde vatandaşlık haklarının neredeyse tümüne sahip olan kadınlar artık kendi bedenleri üzerinde bir başkasının

23 Gisela Bock, a.g.e. , ss. 74 – 76. Josephine Donovan, a.g.e. , s. 16 – 22.

24Mary Evans, Introducing Contemporary Feminist Thought, Malden: Polity Press, 1997, s. 25. Sonya Andermahr, Terry Lovell, Carol Walkowitz, a.g.e. , s. 65.

Gisela Bock, a.g.e. , ss. 144 -145.

(25)

söz söylemesine izin vermek istemiyordu.26 Bu dönemin hatırda kalan

sloganlarından birisi ‘kişisel olan politiktir’, ilk olarak 1970’lerde popüler olmaya başlamıştır. Bu sloganla beraber tarihsel olarak kişisel alana dahil edilen kürtaj, işsizlik, hastalık, ölüm gibi konuların politik alana dahil olduğunu ortaya konulmaya çalışılmıştır.27

İkinci dalga feminizmi birincisinden ayıran söylemlerden bir diğeri de ‘kızkardeşlik (sisterhood)’ iddiasıdır.28 Her ne kadar bu dönem feministlerinde kız

kardeşlik esas olarak kabul edilse de batı dünyası feminizmiyle gelişmemiş ülkelerin feminizmi arasında bir çatışma söz konusudur. Batılı feministler diğer özgürlüklere sahip oldukları için tek amaçları kadının özgürleşmesidir. Üçüncü dünya ülkelerinin feministleri ise kendi ülkelerini saran bir çatışmanın içindeyken veya başka bir ülkenin işgali altındayken kısacası millet olarak özgür değilken nasıl olur da sadece kendi özgürlüklerini düşünmeleri gerektiğini anlamamakta ve buna karşı çıkmaktadırlar. Batılı feministler cinsiyet ayrımına dayalı eşitsizliklerle mücadele ederken üçüncü dünya kadınlarının sorunları çok farklıydı. Farklı kültürleri ve ırkları kapsayan feminizm söylemi Batılı, orta sınıf ve beyaz kadının dayatması olarak algılanmaktadır. Robin Morgan’ın “Kız kardeşlik küreseldir (Sisterhood is Global )” iddiası kendi içinde çelişkiye düşmektedir. Çünkü kadınların hepsinin evrensel bir küme içinde bulunduğunu iddia edemeyiz. Eğer kadın sorunlarının evrensel ve genel geçer olduğunu iddia edersek kadın – erkek ayrımının bu sefer kadınların kendi içindeki ayrıma dönüşmesine seyirci oluruz. Şüphesiz ki İngiliz bir kadının hayat tecrübesiyle Somalili bir kadının hayat tecrübesi birbirinden oldukça farklıdır. Somalili kadına batı feminizmini empoze etmek onu özgürleştirmek sayılamayacağı gibi başka bir söyleme hapsetmek anlamına gelmektedir.29

26 Margaret Walters, a.g.e. , ss. 136, 153.

27 Becky Thompson, “Multiracial Feminism: recasting the Chronology of Second wave Feminism”, Feminist Studies, Vol. 28, No. 2, Summer 2002, s. 347.

Margaret Walters, a.g.e. , 185.

28 Özlem Tür, Çiğdem Aydın Koyuncu, a.g.m. , s. 6. Margaret Walters, a.g.e. , s. 161.

29 Nira Yuval-Davis, a.g.e. , ss. 215 – 218. Anne Phillips, a.g.e. , ss. 97 – 98. Margaret Walters, a.g.e. , s. 162.

(26)

Siyahi feministlerde 1960’ların sonunda feminist harekete dahil olmaya başladılar. Kendilerinin ikinci sınıf insan muamelesi gördüklerini iddia etmekteydiler. Ayrıca tek bir feminizmin kadınların tümünü savunmada başarısız olduğunu çünkü beyaz kadınların ve siyahi kadınların hayat tecrübelerinin tamamen farklı olduğunu iddia etmişlerdir.30

1970 ‘lerle batılı, beyaz ve orta sınıf kadınlara ek olarak siyah, Latin ve Asyalı gibi farklı etnisite ve kültüre sahip kadınlar da kendi örgütlerini kurmaya başladılar. 1973’ de kurulan National Black Feminist Organization (Ulusal Siyah Feminist Örgütü) bunun ilk örneklerinden biridir. Bu örgüt siyah kadınla ilgili genel klişeleri ortadan kaldırmak amacıyla kurulmuştur. Herkes kendi etnisite ve kültürüne ait olan kadın örgütlerini kurarken aynı zamanda değişik renge ve ırka sahip kadınlarda aynı örgütlerin altında toplanmaya başladılar. Beyaz kadın örgütleri de bu akımla beraber değişik ırktan feministleri kendi bünyelerine almaya başladılar. Bu hareketler ikinci dalga feminizm içinde yer alsa da bu süreçte kullanılan sloganlar çok ırklı feminizmi desteklemek için yeterli değildir.31

Kadınların yasal statüleriyle ilgili ilk çalışma Milletler Cemiyeti bünyesinde yapılmış ve başarısız olmuştur. Kadın erkek eşitliğine tarafsız bir açıdan yaklaşan ve bu konuyla ilgili yükümlülükler getiren ilk uluslararası örgüt Birleşmiş Milletler (BM) olmuştur. Kadınların uluslararası arenada görünür hale gelmesi çok uzun ve mücadele dolu yılları da beraberinde getirmiştir. Bu nedenle BM kuruluş yıllarında kadın erkek eşitliği mücadelesine yönelik herhangi bir atılım görememekteyiz. 1947’ de BM bünyesinde ‘The Comission on the Status of Women’ (Kadınların Konumları Komisyonu) isimli komisyon kurulmuştur. Fakat bu komisyonun eline verilen kaynaklar çok sınırlıydı. ‘The First World Conference on Women (1. Dünya Kadın Konferansı) 1975’ te Mexico City’ de toplanmıştır.32

Bu konferansta 1976 ve 1985 arasındaki on yıl ‘Kadın 10 Yılı’ olarak ilan edilmiştir. Erkek ve kadın arasındaki eşitliğin sağlanması için uluslararası standartlar ve yaptırımlar getirmiştir. Ayrıca BM içinde üye devletlerin kadın

30 Josephin Donovan, a.g.e. , ss. 295 – 297. 31 Becky Thompson, a.g.m. , ss. 339 – 346.

(27)

eşitliğini sağlamaya yönelik faaliyetlerini denetleyen uzmanlaşmış bir bölüm oluşturulmuştur.33

1979’ da ise daha geniş yetkilere sahip olan ‘The Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination Against Women (CEDAW)’ (Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi) sözleşmesi kabul edilmiştir.34 Bu sözleşmede toplumsal cinsiyet kavramına ilişkin değişen

düşünceler göz önüne alınmaktadır. Kadınlara karşı yapılan uygulanan ayrımcılık tanımlanmış ve bunların ortadan kaldırılması için ulusal ve uluslararası hedefler belirlenmiştir. 1993 yılında Viyana da düzenlenen Dünya İnsan Hakları Konferansı da kadın hakları açısından bir sıçrama taşı olmuştur. Bu konferansta “kadınların ve kız çocuklarının evrensel insan haklarının ayrılmaz, bölünmez ve vazgeçilmez bir parçası” olduğu ilan edilmiştir.35 Kadın haklarının gelişiminde

CEDAW’ı ilk önemli adım olarak kabul edersek bu yöndeki ikinci adım olarak Viyana konferansında kabul edilen ‘Declaration on the Elimination of Violence Against Women (Kadınlara Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması Deklarasyonu)’36 deklarasyonunu dikkate almamız gerekmektedir. Bu

deklarasyonla birlikte kadına karşı erkeğin uyguladığı ev içi şiddet tanınmıştır. Ev içini yani özel alanı ilgilendiren bir mesele böylece uluslararası bir konuya dönüşmüştür. Bu açıdan kadın hareketleri mücadelesi bize ‘özel’ ve ‘kamu’, ‘ulusal’ ve ‘uluslararası’ ayrımları arasındaki sınırların zamanla nasıl aşındığını göstermesi açısından güzel bir örnek oluşturmaktadır.37 1995 yılında Pekin’ de

düzenlenen Dördüncü Dünya Kadın Konferasında kabul edilen ‘Beijing Declaration and Platform of Action (Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu )’ sözleşmesinde kadın hareketleri daha ileri aşamaya geçerek ulusal politikalara yön

33 Jill Steans, Lloyd Pettiford, Thomas Diaz, Introduction to International Relations: Perspectives and Themes, Essex: Pearson Education Limited; Longman, 2005, ss. 172 – 173.

34 UN, The Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination Against Women (CEDAW), 1979.

35 UN, Vienna Declaration and Programme of Action, 1993.

36 UN, Declaration on the Elimination of Violence Against Women, 1993.

37 Laura Reanda, “Engendering the United Nations: The Changing International Agenda”, European Journal of Women’s Studies, 6;49, 1999, ss. 50 – 51.

Jill Steans, “Body Politics: Human Rights in International Relations”, Gender Matters in Global Politics: A Feminist Introduction to International Relations, ed. by Laura J. Shepherd, NewYork: Routledge, 2010, ss. 78, 84.

(28)

vermeye başlamıştır. Hükümetler ilk kez Pekin’ de ulusal politikalarda yapacakları değişikliklere ve uygulayacakları politikalara yönelik bağlayıcı taahhütlerde bulunmuşlardır.38

1992’ de Rio da düzenlenen ‘Environment and Development (Çevre ve Kalkınma)’ konferansta yayınlanan Rio deklarasyonuda39 kadınlar için büyük

önem taşımaktadır. Bu deklarasyona göre kadınlar çevresel yönetimde ve gelişimde vazgeçilmez bir role sahiplerdir. Sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması için tüm kadınların katılımının sağlanması önemlidir.40

Son yıllarda kadın çalışmalarının sayısının hızla artması ve feminist akedemisyenlerin çalışmalarına hız vermesi sonucunda çoğu üniversite kadın çalışmalarıyla ilgili bölümlerin açılmasının sağlamıştır. 41

1.2.3. Üçüncü Dalga

1990’ ın ilk yarısından itibaren üçüncü dalga veya postfeminizm olarak adlandırılan dönemin içinde bulunmaktayız. ‘Third Wave (Üçüncü Dalga)’ ifadesi ilk olarak Amerika Birleşik Devletleri’ nde yüksek mahkeme kararlarını protesto etmek için toplanan gençlerin kendilerini Üçüncü Dalga Feministler olarak adlandırmalarıyla ortaya çıkmıştır. Ulusal çapta feministleri toplayıp örgütlemeyi amaçlamışlardır. Farklı kültürlere, etnisitelere ve sınıflara bağlı genç ve yaşlı kadınları bir araya getirmeyi amaçlamışlardır. Üçüncü dalga feminizm dört farklı yaklaşımdan oluşmaktadır: interseksiyonalist teori, postmodernist ve postyapısalcı feminist kuramlar, postkolonyal feminist teori ve genç feministlerin yeni nesil gündemi.42

İkinci dalga feminizm birincisinin devamı niteliği taşırken üçüncü dalga feminizm kendinden önce gelenlerle önemli farklılıklar ortaya koymaktadır. Kendinden önceki feministlerin mücadele ettiği konular üçüncü dalga feministler

38 UN, Beijing Declaration and Platform of Action, 1995. 39 UN, Rio Declaration on Environment and Development, 1992. 40 Laura Reanda, a.g.m. , 6;49, 1999, s. 56.

41 Muhittin Ataman, a.g.m. , s. 5.

42 Jenny Colman, “An Introduction to Feminisms in Postfeminist Age”, Women’s Studies Journal, Vol. 23, No. 2, November 2009, ss. 3 – 9.

(29)

için fazla cazip gelmemektedir. Kadın erkek eşitliğine yönelik faaliyetler yerine bireylerin tercihleri üzerine yoğunlaşmışlardır. İkinci dalga feministlerin önemli sloganı olan “personal is political” (özel olan politiktir), üçüncü dalgayla birlikte “political is personal” (siyasal olan özeldir) şekline dönüşmüştür. Üçüncü dalganın ana özelliklerini kendinden önce yer alan feminist iki dalganın postmodernist bir eleştirisi olarak değerlendirmek mümkündür. Daha önceki dalgalar ve kadın hareketlerinin amacı kadının özgürleşip, erkeklerle eşit haklara sahip olmasını sağlamaktı. Bu amacı gerçekleştirirken kadınların hepsi tek bir kategori içinde değerledirilmekteydi. Postmodernist eleştiriyle birlikte farklılıklar ön plana çıkarılmaya sağlanmıştır.43 Üçüncü Dalga feministleri ayrıca modernist akımdan

etkilenen feminist hareketin batılı, orta sınıf ve beyaz kadınların bir mücadelesi olarak anlaşılmasına da tepki göstermişlerdir. 44

Günümüzde kadın işleri halen yetenek gerektirmeyen, yarı zamanlı ve düşük ücretli işler olarak tanımlanmaktadır. Küreselleşmeyle birlikte kadınlar seslerini daha çok duyurmaya başlasalar da bu süreçte cinsiyetlendirilmiştir. Erkekler dünya genelinde güç ve otoriteye egemen olmaya devam etmektedirler. Eril düşünceler ekonomik yapıya da hakim olmaktadır. Kadınlar dünya genelinde erkeklerden yüzde olarak daha az kazanmaktadırlar. Üretime katkı sağlayan kadınlar yapısal koşulları kötü olan, fiziksel olarak kendilerine ağır gelen işlerde çalıştırılıyorlar. Genel olarak ise bu işler resmi nitelik taşımamaktadır. 45 Tarım sektörü kadınların

en çok bulunduğu sektör olmasının yanı sıra turizm sektörü, ihraç imalatları ve yiyecek hazırlama servisleri gibi hizmetlerde de kadınların oranı erkeklerden daha fazladır. Bu sektörler fazla saygın olmamasının yanında düşük ücretler içermektedir. 46

43 Jenny Colman, a.g.m. , ss. 4- 10. 44 Derya Özveri, a.g.m. , s. 209.

45 Spike V. Peterson , “International/Global Political Economy” , Gender Matters in Global Politics: A Feminist Introduction to International Relations, der. Laura J. Shepherd, NewYork: Routledge, 2010, ss. 205 – 212.

46 Juanita Elias, Lucy Ferguson, “Production, Employment and Consumption”, Gender Matters in Global Politics: A Feminist Introduction to International Relations, der Laura J. Shepherd, NewYork: Routledge, 2010, ss. 235 – 237.

(30)

1. 3. FEMİNİZM ÇEŞİTLERİ

1.3.1. Liberal Feminizm

Liberal düşünce toplumun her aşamasında ve her türlü yapısında bireyin

özerk bir varlık olarak kabul edilmesini temel almaktadır. Liberalizm katmanlı ve çok sınıflı bir toplum yapısı içerdiği için hiyerarşinin yokluğuda düşünülememektedir. Başarmak için kabiliyetli olan bireyler toplumun üst kademelerini oluşturmaktadır. Liberal feminizmde esas unsur kadının erkekle eşit haklara sahip olmasıdır. Bu eşitlik sağlanırsa feminizm amacına ulaşmış sayılmaktadır. 47

Liberal feminizmin kökenlerini 17. yüzyıla kadar dayandırmak mümkündür. Ayrıca günümüze kadar da devam eden bir akımdır. Liberal feministler bilimsel açıdan ampirist gelenekten gelmektedirler. Onlara göre kadının bilgisi ve kadının kendisi bilime katılmadığı için bilim önyargılıdır. Fakat bilimsel sürece kadını da dahil edersek bilimi daha az önyargılı ve daha nesnel bir konuma getirebiliriz. Liberaller ayrıca devlete de kadın ve erkek eşitliğinin sağlanması için büyük bir önem vermektedirler. Devlet yasalarla ve objektif tutumuyla eşitliği sağlayabilir. Bu noktada diğer feministler yasalarla kamu ve özel alan arasındaki ayrımın ortadan kalkmadığını öne sürerek liberal feministleri eleştirmektedir.48

Liberal feminizmin ilk ürününü Elisabeth Cady Stanton, 1848’ de yayınlanan ‘Declaration of Sentiments (Duygular Bildirisi)’ isimli çalışmasıyla ortaya koymuştur. Mary Wallstonecraft’ın Haklar Savunusu isimli çalışması da feminist teori açısından çok önemlidir. Wallstonecraft bu çalışmasında kadınların özel alanlarından çıkıp kamusal alana dahil olmaları gerektiğini vurgulamıştır.49 Bu

dönem liberal feministlerin ortak özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür. İlk olarak diğer tüm liberallerde olduğu gibi akla karşı mutlak inanç mevcuttur.

47 Johanna Brenner, “Feminist Political Discourses: Radical Versus Liberal approaches to the Feminization of Poverty and Comparable Worth”, Gender and Society, Vol. 1, No. 4, December 1987, ss. 448 – 449.

Muhittin Ataman, a.g.m. , s. 15 – 16.

48 J. Ann Tickner, Gendering World Politics: Issue and Approaches in the Post Cold War Era, New York: Columbia University Press, 2001, ss. 12 – 13.

(31)

İkincisi, kadınlarında erkeklerle aynı yeteneklere sahip olduğu düşüncesidir. Üçüncü özellikleri, değişimin eğitimle olacağı yönündeki düşünceleridir. Dördüncüsü, bireyin bağımsız bir aktör olarak kabul edilmiş olmasıdır. Sonuncu ortak özellikleri ise doğal haklar doktrini diğer liberaller gibi benimsemişlerdir. 50

Liberal feministler kadınların özel alana hapsedilip kamusal alandan dışlanmasını eleştirmişlerdir. Verdikleri en büyük mücadele ise kadınların oy hakkını elde etmelerine yönelik olmuştur. Kadınların da erkeklerle aynı akla ve yeteneğe sahip oldukları fikrini savunmuşlardır. Elisabeth Cady Stanton ve Susan B. Anthony bu fikre sahip önde gelen feministlerdendir.51

Liberal feministlere göre kadınlarında bir birey olarak özgürleşmesi için erkeklerle aynı haklara sahip olmaları gerekmektedir. Bu dönemde yazılan eserler genelde kadınların erkeğe olan bağımlılığından kurtulup kendi aklını kullanarak vatandaşlık haklarını elde etmesi yönündedir. Kadın hakları savunucusu olarak John Stuart Mill’in “Bir cinsin diğerinin üzerinde üstünlük kurması kendi içinde yanlış olmaktan öte insanlığın gelişimi önündeki en büyük engeldir.” şeklindeki sözü liberal feminist düşünceyi yansıtması açısından önemlidir. 52

Liberal feministlerin en büyük mücadelesi daha öncede değindiğimiz gibi kadınların oy haklarını elde etmeye yöneliktir. ABD’ li feministler bu amaçlarına 1920’de oy haklarını kazanarak ulaşmışlardır. Kadınların seçme ve seçilme haklarını kazanmalarında, boşanma konusunda haklar elde etmelerinde ve erkeklerle eşit eğitim koşullarına sahip olmaları konusunda liberal feministlerin verdiği mücadele göz ardı edilemez.53

Liberal feminizm kadınların verdiği mücadeleye ciddi katkılar sağlasa da eleştiri konusu olan birçok yönü de mevcuttur. Liberalizmde vatandaş olmak bağımsız olmayla tanımlanmaktadır. Bağımsız olan bireyler karar verme yetisine sahiptirler. Kadınlarda birçok toplumda bağımsız olarak görülmediği için bu

50 Josephin Donovan, a.g.e. , ss. 23 – 33. 51 Josephin Donovan, a.g.e. , ss. 37 – 43. 52 Josephin Donovan, a.g.e. , ss. 44 – 57. 53 Josephin Donovan, a.g.e. , ss. 59 - 61.

(32)

liberal görüşe göre vatandaş olarak da kabul edilmemektedir. Liberalizmin bu özelliği feminizmle çelişmektedir. Liberalizmde ayrıca ev içi emek göz ardı edilmiştir. Evin reisi olarak erkeğin kabul edilmesi ve cinsel iş bölümü ayrımının olması da liberalizm tarafından benimsenmiştir. Kadınların erkeğe bağımlılığı üzerine kurulu yapıyı değiştirmek için liberalizmin verdiği bir mücadele söz konusu değildir. Liberallerin kamusal ve özel alan arasındaki ayrımın üzerine fazla gitmediği ve bu ayrımı kabullenmeleri liberallere yönetilen en büyük eleştiri konusudur. Ayrıca liberal feminizmin tek bir kadın tecrübesinden tüm kadınları kapsayacak sonuçlar çıkararak genellemelere gitmesi de bir eleştiri konusu olmuştur.54

Geleneksel liberal epistemolojiye göre biyolojik açıdan farklı olan kadın ve erkeğin toplumsal statülerininin de farklı olacağı birçok liberal çalışmada kendini göstermiştir. Bu nedenle liberalizmin özünde yer alan toplumsal sözleşme oluşturulurken kadınların unutulmadığını, kasti olarak sürece dahil edilmediklerini görmekteyiz. Liberalizmin dayanak noktası olan bireyin özgürlüğü fikri bu açıdan sadece erkeğin özgürlüğünü yansıtmaktadır.55

1.3.2. Radikal ve Kültürel Feminizm

Radikal feministlerin öncüleri 1960’lı yıllarda Amerika’da başta savaş

karşıtı olmak üzere düzene yönelik protesto mitinglerine katılan kadınlardan oluşmaktadır. Radikal feministler kadının ikinci sınıf vatandaş olarak görülmesini eleştirirken ataerkil toplum düzeni yerine anaerkil bir düzen önermektedirler.56

Radikal feminizm isminden de anlaşılacağı üzere kadını ezen ve ikinci sınıf

vatandaş haline getiren tüm kurum ve yapıların radikal bir şekilde yıkılmasını savunmaktadır. Radikallere göre bastırılan sadece birey değil kadın gruplarıdır. Cinsiyet ayrımcılığı düzeltilebilecek bir olgu değil, tamamen ortadan kaldırılması gereken bir sistemdir. Bu açıdan radikal feministlerin post-marksist yöntemi

54 Catharine A. Mackinnon, a.g.e. , s. 60. Johanna Brenner, a.g.m. , ss. 449 – 450. Josephin Donovan, a.g.e. , ss. 61 – 66. 55 Anne Phillips, a.g.e. , s. 51 – 52. Catharine A.Mackinnon , a.g.e. , s. 250. 56 Josephin Donovan, a.g.e. , ss. 267 – 269.

(33)

benimsediklerini söyleyebiliriz.57 Radikal feministlerin bir kısmı kadınların

özgürlüğüyle cinsel özgürlüğün aynı şeyler ifade ettiğini dile getirmişlerdir. Ayrıca tecavüzün kadına karşı uygulanan bir terör türü olduğunu savunmuşlardır.58

Radikal feministlere göre tarihteki en büyük bastırma operasyonu kadınlara karşı yapılmıştır. Kadının bastırılmasının nedeni erkek ve kadın arasındaki eşitsizliğin kaynağının biyolojik olmasıdır. Liberaller erkeklerle eşit bir dünya arayışındayken radikaller eşitliği değil kadının farklılığını savunurlar.59

Kültürel feministler diğer feministlerin aksine siyasal alandan daha çok kültürel alana odaklanırlar. Margaret Fuller’in 1845’ de ortaya koyduğu ‘Woman in the Nineteenth Century (19. yy’da Kadın)’ isimli eseri kültürel feminizmin başlangıcı olarak kabul edilmektedir.60 Fuller kadın farklılığına değinen kişilerin

ilklerinden sayılmaktadır. Kültürel feministler radikal feministlerinde benimsediği gibi ataerkil düzenin yerine anaerkil düzeni koymayı hedeflemektedirler. Barışın egemen olduğu şiddetin yer almadığı bir kadın toplumu hayal etmektedirler.61

1.3.3. Sosyalist ve Marksist Feminizm

20. yüzyılın ilk çeyreğinde başta Almanya ve ABD olmak üzere birçok ülkede bulunan sosyalist partilerde kadın hareketleri başlamıştır. Cinsiyete dayalı işbölümü kavramı hakkında gündem oluşturmayı sosyalist feministler başarmıştır. Daha sonraki yıllarda ise sosyalist feministlerin çalışmalarının sonucu olarak ‘cinsiyet rolü’ gibi terimler yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.62

Sosyalist feministlere göre kapitalizmin yeniden üretimi kadınlar için bir sorun teşkil etmektedir. Bu aşamada dikkatler işçi sınıfındaki kadınlara yöneltilmiştir. Daha sonra ise aile kadının asıl olarak bastırıldığı yer olarak kabul

57 Muhittin Ataman, a.g.m. , s. 19.

Catharine A.Mackinnon , a.g.e. , ss. 60 – 66, 140. 58 Josephin Donovan, a.g.e. , ss. 270 – 277. 59 J. Ann Tickner, a.g.e. , ss. 13 – 14. 60 Josephin Donovan, a.g.e. , s. 71.

Ayrıntılı bilgi için bkz. Margaret Fuller, “Woman in The Nineteenth Century”, Greeley&McElrath, W. Osborn, printer, 1845.

61 Josephin Donovan, a.g.e. , ss. 69 – 77. 62 R. W. Connel, a.g.e. , ss. 55 – 56.

(34)

edilmiştir. Sosyalist feministler kadınlarında işçi sınıfı gibi ezildiğini bu nedenle kadınların içinde bulundukları durumdan kurtulmak için mücadele etmeleri gerektiğini savunmaktadırlar. 63

Sosyalist feministler ev içi emek konusu üzerinde durmuşlardır. Feministlerin bir kısmı ev içi emek için ücret talep etmektedirler. Üzerinde tartıştıkları diğer bir konu ise kadınların hangi sınıfa denk düştükleriyle ilgilidir. Sosyalist feministler bu yaklaşımları dolayısıyla diğer feminist gruplar tarafından eleştirilmektedirler. Çünkü kadınlar çok farklı gruplardan meydana gelmektedir ve kadınları bir sınıf olarak ele alırsak kadınlar içerisindeki farklılıkları da göz ardı etmiş oluruz.64

Çağdaş sosyalist feminizmin tartıştığı dört ana nokta vardır:

1) “Toplumda evin rolünü belirlemek(ev içi emek ve bunu kapitalizme katkısı)

2) Ücretliler olarak kadınların üretim tarzları ile doğrudan ilişkileri 3) Kadın ve sınıf arasındaki bağ

4) Teori ev ve ailenin ideolojik toplumsallaşmasındaki rolü sorunu etrafında gelişmiştir.”65

Marksist teorinin temelini oluşturan sınıf kavramının yerini feminizmde cinsiyet almaktadır. Marksizm de toplumsal ilişkilerin tümü sınıf temelli yorumla açıklanırken feminizmde tüm ilişkilerin özünde cinsiyet bulunmaktadır. Marksistlere göre feminizmin cinsiyeti sınıfın önüne koyması sınıfsal bölünmeyi önemsemediklerini göstermektedir. Feministlere göre ise Marksizm de diğer geleneksel teoriler gibi erkek tanımlı bir teoridir. Kadınların değil de işçi sınıfının temel alınması feminizm tarafından eleştirilmiştir.66

63 Josephin Donovan, a.g.e. , s. 133. R. W. Connel, a.g.e. , ss. 63 – 64. 64 Josephin Donovan, a.g.e. , ss. 159 – 160. 65 Josephin Donovan, a.g.e. , s. 148.

(35)

Marksizme yönelik birçok feminist eleştiri bulunmaktadır. Marksist kuramın en önemli isimleri olarak karşımıza Karl Marx ve Friedrich Engels çıkmaktadır. Marx kendi çalışmalarından kadının konumu ile ilgili liberal kuramdan farklı bir şey söylememiştir. Engels’in ‘Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni’ isimli çalışması feminist teoriyi destekler nitelikteki neredeyse tek Marksist çalışmadır.67

Engels’in kadınların ezilmişliği için çözümü kadınları evden kurtarıp toplumsal iş gücüne dahil etmek şeklindedir. Engels kadının durumunu toplumsal bir olay olarak değerlendirmesine rağmen bu durumu açıklamakta başarılı olamamıştır.68

Marksist kuram temelde, erkeklerin ağırlıkta olduğu şartlar içinde oluşturulmuştur. Bu nedenle marksizmin kadın hakları konusunda mücadele etmesi pek olağan değildir. Marksizm ayrıca kadınların kapitalizm öncesi ve sonrası toplumlarında ezilmelerini açıklayamamaktadır. Çünkü kadınların ezilmesi de işçilerin ezilmesi gibi doğrudan kapitalizmle ilgilidir.69

Aydınlanma geleneği içerisinde kadınlar birer nesne olarak ele alınmışlardır. Kadınlara fail veya özne rolü verilmemiştir. Marksizm işçi sınıfını da içine katarak bu geleneği yeniden formüle etmiştir. Fakat Aydınlanma sürecinde olduğu gibi Marksizm de tek bir sınıfa atıfta bulunmaktadır. Kadınlar burada da görmezden gelinmiştir. Marksist teoride de kadına fail ve özne rolleri verilmemiş toplumsal dönüşümü hedefleyen bu teoriden de kadınlar dışlanmışlardır.70

1.3.4. Postmodernist Feminizm

Modernizm, Rönesans ve Aydınlanma Projesi’yle paralel gelişen bir kavramdır. Modernizmde insan aklına, bilme ve üst anlatılara (meta narrative) özel önem verilmektedir. Meta anlatılarla oluşturulan iktidarın amacı öncelikle bilim sayesinde doğaya hükmetmek daha sonra da insanın kendi türünü yönetmesini sağlamaktır. Modernizmin meta anlatıları batılı, beyaz, heteroseksüel ve erkek

67 Friedrich Engels, “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni”, çev. Hasan İlhan, Ankara: Alter yay. , 2010.

68 Josephin Donovan, a.g.e. , ss. 142 – 145. Catharine A. Mackinnon , a.g.e. , s. 32. Muhittin Ataman, a.g.m. , s. 16. 69 Josephin Donovan, a.g.e. , s. 129 – 156.

70Sandra Harding, “The Instability of the Analytical Categories of Feminist Theory”, Signs, Vol. 11, No. 4, Summer 1986, ss. 654 – 655.

(36)

özneleri içselleştirerek merkezi konuma getirmiştir. Bu tanımın dışında kalan kesimi ise ötekileştirerek dışlamıştır. Ortaya çıktığı ilk dönemlerde bir kurtarıcı gibi algılanan modernizmin içinde de aykırı seslerin yükselmesi fazla zaman almamıştır. Aydınlanma Projesi’ ne ve Modernizme olan eleştireler faşizmin yükselmesi sonucunda doruk noktasına ulaşmıştır. Adolf Hitler’in dünyadaki tüm dengeleri altüst etmesiyle Modernitenin karanlık yüzü açığa çıkmıştır. Modernizme karşı en büyük eleştiri şüphesiz ki, Moderniteyi tümüyle reddeden Postmodernist düşünürler tarafından yapılmıştır. Bu nedenle Postmodernizmi Modernizmin bir eleştirisi olarak ele almak daha açıklayıcı olacaktır.71

Postmodernist akım ortaya çıktığı andan itibaren tüm fikir akımları içinde geniş yankılar uyandırmıştır. Bir karşı duruş hikayesi olan Feminizmde de etkileşime geçmesi çok uzun sürmemiştir. Bu açıdan bakarsak Postmodernizm ve Feminizm arasında birçok ortak nokta görmemiz mümkündür. Feminizm bir eleştiri olmasının yanı sıra toplumsal dönüşümü de hedefleyen bir akımdır. Toplumsal ilişkilerin ve kurumların temelinde ise toplumsal cinsiyet kavramı bulunmaktadır. Feminist düşünürler ataerkil düzende güç ilişkilerinin nasıl oluştuğunu ve evrenselleştiğini anlamaya çalışmaktadır. Bu düzende boyun eğen ve görünmez olan kadındır. Feminizm kendi içinde çeşitlense de asıl amaç toplumda kadının rolünü ortaya koymaktır. Bu çalışmalar yapılırkende ikili zıtlıklara dikkat çekilir.72

Postmodernist feministler Uİ disiplinindeki her türlü ikili yapıya karşı mücadele vermektedirler.73 Bu araştırmacılara göre toplumsal cinsiyet de diğer tüm

oluşumlar gibi toplum tarafından şekillendirilen bir süreç sonucunda ortaya çıkmıştır. Toplumsal cinsiyet iki çeşit insan yaratmaktadır: kadın ve erkek. Bu iki kategori birbirini dışlayıcı niteliktedir. Postmodernizmin de eleştiri odağında bulunan Aydınlanma düşünürleri kadınları toplumu şekillendiren grubun dışında tutmuşlardır. Feminizm de postmodernizm gibi beyaz, batılı, orta sınıf ve erkek olan bir zümre tarafından oluşturulan yapılara ve ideolojilere karşı şüpheyle yaklaşmaktadır.

71 Jill Steans, Llyod Pettiford, Thomas Diez, a.g.e. , ss. 134 – 136.

72 L. Teresa Ebert, “The Difference of Postmodern Feminism”, College Enghlish, Vol. 53, No. 8, dec. 1991, ss. 888 – 890.

73Heidi Hudson, “ ‘Doing’ Security as Though Humans Matter: A Feminist Perspective on Gender and the Politics of Human Security”, Security Dialogue, Vol. 36, No. 2, June 2005, s. 156.

(37)

İKİNCİ BÖLÜM TEORİ OLARAK FEMİNİZM

2.1. FEMİNİZMDE EPİSTEMOLOJİ ONTOLOJİ VE METODOLOJİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Fen bilimlerinde olduğu kadar sosyal bilimlerde de araştırma programını oluşturmak için ontoloji, epistemoloji ve metodolojinin hangi yollarla uygulanacağı önemli bir konudur. 74

Sosyal bilimlerde içerisinde yer alan Uİ disiplininde de düşünürler kendi fikirlerini bir sıraya koymak için bir teorinin gerekliliğine vurgu yapmaktadırlar. Bir teoriden beklenen özellikler herkes tarafından anlaşılır olması, gerektiğinde doğrululuğunun ispatlanabilmesi, herkes için genel geçer olması ve uluslararası sistemdeki politikalara yön verebilmesidir.75

Pozitivizm son yıllarda yoğun eleştirilere maruz kalsa da hala etkin bir şekilde hükmünü sürdürmektedir. 76 Anaakım (mainstream) teoriler pozitivist

bilgiyi tek bilgi kaynağı olarak görmektedirler. Pozitivizm bilimi temel almaktadır ve bilginin kaynağı olarak duyularımızla algılayabileceğimiz verileri kabul etmektedir. 77

Epistemoloji bilginin üretimi çalışmasıyla ilgilidir. Epistemolojiyi bilgi anlayışımız olarak ele almaktayız. Epistemoloji, metotolojiyi uygulama şeklimizi belirlediği için önemlidir. Ontoloji ise dünya anlayışımız olarak tanımlanmaktadır. Metodoloji bilgiyi geliştirme yolumuzdur. Oluşturduğumuz bilgi sorduğumuz sorularla şekillenmektedir. Metodoloji bir çeşit araştırma veya analiz aracı olarak

74 Lene Hansen, “Ontologies, Epistemologies, Methodologies”, Gender Matters in Global Politics: A Feminist Introduction to International Relations, der. Laura J. Shepherd, NewYork: Routledge, 2010,

s. 17.

75 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri: Çatışma, Hegemonya, İşbirliği, İstanbul: Alfa yay. , 2006, ss. 30 – 31.

76Jill Steans, “Engaging From the Margins: Feminist Encounters with the Mainstream of International Relations”, British Journal of Politics and International Relations, Vol. 5, No. 3, Ağustos 2003, s. 430.

(38)

karşımıza çıkmaktadır. Metodoloji aynı zamanda benimsediğimiz epistemolojinin bir yansımasıdır. Kullandığımız metot ve ontoloji arasında da bir düşünce ilişkisi mevcuttur. 78

Kadın hareketinin öncüllerinden olan Virginia Woolf bilimin cinsiyetsiz göründüğünü ama bir erkek ve bir baba olduğunu ifade etmiştir.(Science it would seem is not sexless; he is a man, a father and infected too)79 Kadınlar neredeyse

bilimin tüm safhalarından dışlanmışlardır. Bilimin her bir dalı erkek tecrübelerinden oluşmaktadır. Bilimin temel kavramlarından olan nesnellik gibi özellikler de bilimde kadının dışlandığı ikili zıtlıklar yaratılmasına neden olmaktadır. Feminist araştırmacıların hakim metotlara yönelttiği en büyük eleştirilerinden biri uygulanan metotlarda hakim olan ataerkil bakış açısıdır. Erkeklerin egemen olduğu bu alanda kadın tecrübelerine yer verilmemiştir. 80

Feminist çalışmalarda toplumsal cinsiyet bir kavram olmaktan çok öte analitik bir araç olarak kullanılmaktadır. Feministler Uİ disiplinine toplumsal cinsiyeti eklemeye çalışmanın anlamsız bir uğraş olduğunu çünkü zaten disiplinin içinde mevcut olduğunu belirtmektedirler. Geleneksel teorilerin amacı devletin çıkarına yönelik bir bilgi oluşturmaya yöneliktir. Marysia Zalewski’ye göre geleneksel kuramlar, teoriyi genellikle kendi dünya görüşleri için bir araç olarak kullanmaktadırlar. Feministler ve diğer eleştirel kuramlara göre ise teori iki yönden ele alınır. İlk olarak teori bir eleştiri olarak kabul edilir. İkinci kullanım şekli ise uygulama yani günlük yaşantımızda meşgul olduğumuz şeyler açısından kullanımıdır. Feminist teorinin amacı ise ‘içinde bulunduğumuz toplumu nasıl daha iyi anlarız’a yönelik bir uğraştır. Cynthia Enloe’ya göre dünyayı anlayabilmek içinde sıradan kadın ve erkek tecrübelerini dikkate almamız gerekmektedir. Feministler bilgi oluşturulurken kadınların her zaman için bir nesne olarak

78Sonya Andermahr, Terry Lovell, Carol Walkowitz, a.g.e. , s. 62.

Brooke A. Ackerly , Maria Stern and Jacqui True, “Feminist Methodologies for International Relations”, Feminist Methodologies for International Relations, ed. by Brooke A. Ackerly, Maria Stern, Jacqui True, NewYork:Cambridge University Press, 2006, ss. 6,7.

S. Laurel Weldon, “Inclusion and Understanding:A Collective Methodology for Feminist International Relations”, Feminist Methodologies for International Relations, ed. by Brooke A. Ackerly, Maria Stern, Jacqui True, NewYork:Cambridge University Press, 2006, s. 63.

79 Sandra Harding, The Science Question in Feminism, s. 135. 80 Ömer Demir, a.g.e. , ss. 156 – 158.

(39)

kullanılmasından rahatsız olmaktadırlar. Onlara göre kadınlar da erkekler kadar toplumsal değişimlere yön veren faillerdir.81

Feminizm her şeyden önce toplumsal değişimi hedefleyen bir siyasal harekettir. Uluslararası İlişkiler dahil tüm bilim dallarında ve türlerinde feminizmin önceliği bu şekildedir. Fakat geleneksel öğretiye göre bilim siyasal olanı içine alamamalıdır. Bilim politikaya bulaşmadan objektif bir biçimde sunulmalıdır. Bu anlayışa göre feminizm hiçbir bilim dalında kendine yer bulamamaktadır. Bu açıdan olaya yaklaşırsak Feminizm ve bilim iki karşıt kavramı oluşturmaktadır. Bu soruna cevap daha sonra ayrıntılı bir biçimde ele alacağımız feminist ampiristlerden gelmiştir. Bunlara göre kadın hareketlerini bilimsel araştırmalara dahil etmek bilime zarar vermez. Aksine kadın hareketleri daha çok kadının bilimle uğraşmasını sağlamak için bir fırsattır. Böylece bilimsel araştırmaların alanı genişletilerek zenginleştirilebilir. Ayrıca kadınlar erkeklere göre daha az önyargıya sahip olmalarından dolayı bilimsel araştırmalar daha objektif bir biçimde gerçekleştirilebilir. Feminizmin geleneksel bilimle çatıştığı ikinci nokta ise feminist araştırmalarının sonuçlarının hiçbir bilimsel veri veya test olmadan nasıl meşrulaştırılacağı üzerinedir. Bu soruna cevap ise yine daha ileride değineceğimiz standpoint feministlerden gelmiştir. Feminist-duruşu (standpoint feminizm) savunanlara göre ne bileceğimizi yine biz şekillendiririz. Bilgi bizim tecrübelerimize ve yaşamımıza dayanmaktadır. Kadın tecrübeleri de feminist araştırmaların sonuçlarını meşrulaştırmaktadır. 82

2.1.1. Feminist Metodoloji

Bir araştırmanın metodundan kastedilen veriyi bir araya toplamak için kullanılan yöntemdir. Metodoloji ise araştırmanın hangi yönde ilerlemesi gerektiğine ilişkin bir teoridir. Feminist araştırmacıların bir çoğu metodoloji yerine ‘epistemolojik perspektif’ terimini kullanmayı tercih etmektedirler.83 Sosyal

81 J. Ann Tickner, Gendering World Politics… , ss. 134 – 138.

82 Sandra Harding, “Epistemological Questions”, Feminism and Methodology: Social Science Issues, ed. Sandra Harding, Bloomington: Indiana University Press, 1987, ss. 182 – 185.

83 J. Ann Tickner , “What is Your Research Program? Some Feminist Answers to International Relations Methodological Questions”, International Studies Quarterly, Vol. 49, No. 1, Mar. 2005, s. 4.

(40)

bilimlerin genelinde kullanılan üç tür metot vardır. Birincisi bilgi edinilen kişileri dinlemektir. İkincisi araştırma konusu olan kişi veya toplumları gözlemlemektir. Üçüncüsü ise tarihsel izlerin ve kayıtların yeniden gözden geçirilmesidir. Sandra Harding’e göre bu konuda sorulması gereken en önemli soru; ayırt edici bir feminist metot mevcut mudur? Harding sorusunun cevabını yine kendi vererek feminist araştırmacıyı diğerlerinden farklı kılan özelliğin kadınların yine kendi hayat tecrübelerinden kendi sorunsallarını üretmeleridir. Kadın tecrübelerini bir kaynak olarak ele almak toplumsal yaşamın tüm katmanlarını ve kurumlarını doğrudan etkilemektedir.84

Geleneksel teoriler ve feministler arasındaki temel çatışma konularından biri de araştırma sürecinde kullanılacak olan yönteme ilişkindir. Robert Keohane’e göre feminist sorular Uİ disiplinine bir katkıda bulunabilir ama yöntem olarak toplum bilimlerinin geleneksel metotlarını kullanmalıdırlar. Araştırmacılar olabildikleri kadar objektif olmak zorundadırlar. Keohane’nin bu yöndeki düşünceleri Sandra Harding’in ilerleyen konularda değineceğimiz feminist ampirist tanımlamasıyla benzerlik göstermektedir. Fakat Keohane’in iddia ettiğinin aksine feminist ampirist araştırmalar geleneksel ampirist temelden oluşmamaktadır. Eleştirel, konstrüktivist ve postmodernist temellere dayanmaktadırlar.85

Feminist araştırmacıların çalışmalarında kullanacakları metotta aradıkları temel özellik merkezinde kadının olmasıdır. Metotlar aynı zamanda geleneksel düşüncelerle mücadele etme ve kadın hareketine yeni bir boyut kazandırma amacına sahip olmalıdır. Feminist düşünürler kadının lehine gelişecek olan bir toplumsal dönüşüme katkı sağlayacak bir metodolojiyi desteklemektedirler. Bilimde görmezden gelinen kadının görünür hale gelmesini sağlamaya çalışmaktadırlar.86 Feminist araştırmacıların kadını analizlerine eklemeleri ise üç

aşamada gerçekleşmektedir: bilimle uğraşan kadınların sayısının artması, bilim

84 Sandra Harding, “Is There a Feminist Method?”, ss. 1 – 7. 85 J. Ann Tickner , “What is Your Research Program?... , ss. 1 – 3.

86 Marjorie L. De Vault , “Talking Back to Sociology: Distinctive Contributions of Feminist Methodology”, Annual Review of Sociology, Vol. 12, 1996, ss. 30 – 33.

(41)

adamlarının kadınlar üzerindeki çalışmalarını arttırması ve eril baskının kurbanı olarak kadının ele alınmasıdır.87

Feminist düşünürler çoğunluk olarak postpozitivist metotlar olarak bilinen yapıya denk düşen metotlar kullanmaktadır. Feminizm diğer konularda olduğu gibi uygulanacak metot konusunda da tek bir doğru yolun olmadığını belirtmektedir. Tüm feminist araştırmacıları tek bir metotta birleştirme gibi bir amaçları da bulunmamaktadır. Çoğu feminist düşünür metot yerine epistemolojik bakış açısı fikrine daha sıcak bakmaktadırlar. Feminist metot bilginin inşa edildiğini ve bu nedenle bilginin kadınlar tarafında yeniden yorumlanmasında kullanılabileceğini vaat etmektedir. Feministler bir araştırma konusu oluştururken bunun kadın yaşamı için ne gibi bir önem arz edeceği üzerinde dururlar. Seçilen konu hem bugünkü yapıyı yansıtmalı hem de gelecek için bir yeni bir bakış açısı getirmelidir. Kısacası seçilen konu kadın yaşamını daha iyi bir noktaya getirmeyi hedeflemelidir. Feministler tarafından seçilen metotlarda nitel veriler kullanılırken kadın yaşam ve tecrübeleri de dikkate alınmaktadır. Cinsiyet inşa edilmiş hiyerarşileri ortaya çıkarmak için bir analiz birimi olarak kullanılmaktadır. 88

1990’ lı yıllar feminist metodolojinin kendinden söz ettirmeye başladığı dönemdir. Feminist araştırmacılar bir kısmı nitel araştırma metotları kullanırken diğer kısmı nicel araştırma metotları kullanmaktadır. Feministlerin çoğunluğu nicel araştırma yöntemlerinin feminist amaçlar için uygun olduğu fikrini benimsemişlerdir. Hatta daha ileri giderek nicel yöntemlerin daha feminist olduğunu iddia etmektedirler. Araştırmacılar nitel yöntem kullansalar da kendi feminist görüşleriyle bu yöntemi yeniden şekillendirmektedirler. Çoğu zaman da nitel ve nicel yöntemlerin kombinasyonları yapılarak araştırma metotları geliştirilmektedir.89

87 Sandra Harding, “Is There a Feminist Method?” , s. 4.

88 TICKNER J. Ann, “Feminism Meets International Relations: Some Methodological Issues”, Feminist Methodologies for International Relations, ed. by Brooke A. Ackerly, Maria Stern, Jacqui True, NewYork: Cambridge University Press, 2006, s. 19 – 28.

(42)

Feminist düşünürlerin kullandıkları en yaygın veri toplama yöntemlerinden biri röportajdır. Bunun sonucu olarak feministlerin tecrübeyi bilginin önemli bir parçası olarak gördükleri sonucunu çıkarabiliriz. Röportaj, yapılan kişilerin duygu, düşünce, korku ve ümitlerini görmemizi sağlamaktadır. Röportaj bir olayı üçüncü kişinin elinden başkaları tarafından oluşturulmuş bir gerçeklikle değil de o olayı yaşayan kişinin kendi ağzından ve yorumlamasından duymamızı sağlamaktadır. Fakat röportajdan üst düzeyde bir verim almak için röportajı yapan ve röpartajın yapıldığı kişilerin kendilerini rahat hissetmeleri, diken üstünde durmamaları gerekmektedir. Eğer röportajı yapan kişi tam bir baskı uygular ve kendi düşüncelerini de karşısındakiyle paylaşırsa röportaj yapılan kişi gerçeği kendine saklayabilmektedir.90

Empati, dinleme ve görüşme feministlerin kendi yöntemlerini tanımladıkları diğer metotlardır. Feministler aynı zamanda dünyayı ve toplumu anlama yolumuzu inşa eden söylemeleri analiz etme şeklinde de bir metodoloji uygulamaktadırlar. Hilary Charlesworth’a göre feminist metodoloji “arkeolojik bir kazı” şeklinde tanımlanmaktadır.91 Uİ disiplininde bulunan feminist araştırmacılar sosyal

bilimlerdeki metodolojilerin çözüm bulamadığı soruları ortaya koyarak geleneksel yöntemlerin nasıl yetersiz geldiğini göstermektedirler. Feministler sosyal bilimlerde çok az kullanılan etnografik saha çalışmaları ve dil bilimsel metin analizleri gibi yöntemlere de çalışmalarında yer vermişlerdir.92

Bu bölümde feminist saha çalışmalarına birkaç tane örnek vermek mümkündür. Bu çalışmalar arasından en yaygın olarından bir tanesi Katharine Moon’un ‘Sex Among Allies (Müttefikler Arasında Cinsiyet)’ isimli çalışmasıdır. Bu çalışmasında Moon 1970’li yıllarda Kore Cumhuriyeti’ndeki Amerikan askeri üsleri çevresinde Kore hükümeti tarafından oluşturulan fuhuş kamplarını ele

90 Tami Jacoby, “From the Trenches: Dilemmas of Feminist IR Fieldwork”, Feminist Methodologies for International Relations, ed. by Brooke A. Ackerly, Maria Stern, Jacqui True, NewYork:Cambridge University Press, 2006, ss. 160 – 167.

91 J. Ann Tickner, Gendering World Politics…, ss. 140 – 144.

92 Marysia Zalewski, Ann Tickner, Christine Slyvester, Marget Light, Vivienne Jabri, Kimberly Hutchings, Fred Halliday, “Roundtable Discussion: Reflections on the Post, Prospects for the Future in Gender and International Relations”, Millennium: Journal of International Studies, Vol. 37, No. 1, 2008, s. 160.

Referanslar

Benzer Belgeler

 Gündelik hayatta Feminist bir Müslüman terimi Müslüman feminizmi teriminden çok daha kabul edilir görülürken Diğer taraftan akademik bir kullanım için İslami Feminizm

This thesis examines the possibility of Feminist International Relations Theory that may reach women in the third world through Postcolonial Feminist criticism of

Feminist düşünce kapsamında kuramsallaştırılan cinsiyet, toplumsal cinsiyet, fetişizm, evliliğin ve ev içi mekânın sorunsallaştırılması, çocuk bakımı, tecavüz,

Butler, Cinsiyet Belası adlı eserini yazarken iki amacı olduğunu söyler. Bunlardan birincisi, feminist teoriye nüfuz etmiş olan heteroseksizmi göstermek, ikincisi ise cinsiyet

Sosyo-ekonomik nedenlerle ekonomik alandaki sınırları belli olan kadınların, savaşlarla ortaya çıkan iş gücü açığı ile zaman içerisinde erkeklerin

Uluslararası iliĢkiler içinde tek bir feminist duruĢun bulunduğunu savunmak Yalvaç‟a (2011, s.. 26) ise eserinde on farklı yaklaĢıma (liberal feminizm,

1800’lü yılların sonlarından 1960’lı yıllara dek tarihlenen birinci kuşak feminizm içinde geleneksel kadın temsillerinden ayrılan yeni kadın imgeleri, diğer

İstanbul ve Bursa kadifesi­ nin bir ziramdan ikisi bir kesim, tepesi negendelû bir kavuk iki yüz yirmi akçeye, ikisi bir kesim tepesi terekli kavuk iki yüz