• Sonuç bulunamadı

Savaş, Barış ve Militarizm

Cynthia Enloe, Borislav Herak isimli işçi sınıfında yer alan Sırp vatandaşın hayat hikayesine dikkatimizi çekmektedir. Bu örnek sonucunda normal ve şiddete eğilimi olmadığı öne sürülen bir kişinin nasıl soykırımdan hüküm giyen ilk insan haline geldiğini görmekteyiz. Herak, 32 insanı öldürmekten ve 12 tanesinin öldüğü 16 kadına tecavüz etmekten dolayı suçlanmıştır. Savaş zamanına kadar hiçbir kadına karşı şiddet uygulamayan ve kendi ailesinin içerisinde de Bosnalı Müslüman kişilerin bulunduğu bir kişinin bu kadar ağır suçları nasıl işlediği merak konusudur. Herak kendini eril olarak hisseden bir düzenin egemen olduğu komünist bir devlet olan Yugoslavya’da yetişmiştir. Savaşa dahil olduğu anda diğerlerinin alay konusu olmaması için kanıtlaması gereken ilk şey kendi erkekliğiydi. Sırp ve eril kimliği orduya yazıldıktan sonra patlamaya hazır bir bomba şeklinde kendini göstermeye başlamıştı. Orduda ilk öğretilen şey ise Müslümanların kendi atalarına baskı uyguladığı ve şimdiye kadar sahip olduğu tüm başarısızlıkların kaynağının onlar olduğuydu. Erillik erkeğin savaşa katılma konusundaki isteksizliğini ortadan kaldırırken, savaş süresince sergiledikleri davranışları normalleştirmektedir. Bu aşamada toplumsal cinsiyet bir baskı aracı olarak kullanılmaktadır.

Kadınlara karşı uygulanan bu kitlesel şiddetin nedenini araştırmak için feminist analizler erilliğin cinsiyetlendirilmiş yapısını çözümlemeye çalışmışlardır. Feminizme göre savaş cinsiyetlendirilmiş söylem ve konularla şekillenmiş tarihsel ve kültürel kurumları içeren bir durumdur. Ayrıca Enloe’nun dile getirdiği gibi bir ülke istikrarı sağlamak için askeri kurumlara yatırım yapmayı çözüm olarak görüyorsa sonuç ciddi bir biçimde cinsiyetlendirilmiş olacaktır. Böylece devlet politikası olarak eril politikalar normalleştirilecek ve etkisi artacaktır.207

207 http://en.wikipedia.org/wiki/Borislav_Herak.

Cynthia Enloe, The Curious Feminist, London: University of California Press, 2004, ss. 99 – 110. Adam Jones, Gender Inclusive: Essays on Violence, Men and Feminist International Relations, Newyork: Routledge, 2009, s. 137.

Feministler kadınların savaştaki rollerinin artık daha fazla görmezden gelinemeyeceğini iddia etmektedirler. Geleneksel düşünürlerin çoğu kadının savaş zamanı tecavüze uğramalarını ve şiddet görmelerini normal olarak karşılamaktadırlar. Ama durum madalyonun görünen yüzünün çok ötesindedir. Her şeyden önemlisi kadının savaş zamanındaki durumu bir savaş stratejisidir ve siyasal sonuçları vardır. İlk olarak amaç karşı tarafı moral açısından çökertmektir. Bu noktada tecavüz bir savaş silahı olarak kullanılmaktadır. Erkeklerin kadınlarını koruyamadıkları düşüncesi onları güçsüzleştirmektedir. İkinci olarak kadınların bir ganimet olarak görülmesi erkekleri birbirine bağlamakta ve kendilerini ödül kazanmış gibi hissetmelerine sebep olmaktadır. 208

1994’ de Hutu ve Tutsi çatışmasında Ruanda’da en az iki yüz elli bin kadın tecavüze uğramıştır. Aynı şekilde Bosnalı Müslümanlara karşı yapılan Sırp katliamında binlerce kadın tecavüze uğramıştır. Ayrıca Sırp askerlerin tecavüzü sonucunda hamile kalan kadınlar kendi toplumlarından da dışlanmışlardır. Kadınlar bu şekilde savaş mağduru olmalarına rağmen toplumda suçlanan ve dışlanan kesimi de oluşturmaktadırlar. Bu tarz kitlesel tecavüzler çoğu zaman uluslararası topluluklar tarafından görmezden gelinmiştir. Cenevre sözleşmesinde tecavüz bir savaş suçundan ziyade şerefe karşı işlenmiş bir suç olarak alınmıştır. Bu şereften kastedilen kendi kadınını koruyamayan erkeğin şerefidir. Son dönemde yapılan çalışmalarla uluslararası hukuk kuralları değiştirilerek tecavüz bir savaş suçu olarak kabul edilmiştir. Savaş stratejisi olarak kullanılan tecavüz artık Cenevre savaş suçları arasında yer almaktadır.209

Christine Sylvester, “Tensions in Feminist Security Studies” , Security Dialogue, Vol. 41, No. 6, Aralık 2010, s. 609.

Anuradha M. Chenoy , “Gender and International Politics: The Intersections of Patriarchy and Militarisation”, Indian Journal of Gender Studies, 11:27, 2004, s. 30.

Elisabeth Prügl, a.g.m. , ss. 335 – 336. 208 Nira Yuval-Davis, a.g.e. , s. 204.

209 Dona Pankhurst, “Sexual Violence in War”, Gender Matters in Global Politics: A Feminist

Introduction to International Relations, ed. by Laura J. Shepherd, NewYork: Routledge, 2010, ss. 149 – 157.

Üniformaları içindeki erkek askerlerin çoğunluğu kadınları savaş ganimetleri olarak görmektedirler. Fuhuşun yasadışı olarak kabul edildiği Japonya’da bile devlet Amerikan üslerinin yakınlarında askerler için çeşitli kolaylıklar sağlamaktadır. Böylece askerlerin temel ihtiyaçları sağlanıyor ve moralleri yerine getiriliyor. Ayrıca askerin tecavüzü ve moralini yerine getirme eylemi birbirinden ayrı tutuluyor. Enloe’ya göre tecavüz ve askere sunulan fahişelik hizmeti birbirinden ayrılamaz. İkisi de aynı ölçüde utanç kaynağı ve kadına yönelik istismardır. Diğer tüm devletlerde olduğu gibi Amerikan dış politikası da askerileşmiştir. Feministler dış politikaların neden askerileştiği ve bunun sonuçlarının nelere yol açtığı konusu üzerinde çalışmalar yapmaktadır. 210

Savaş korkusu ve savaş hazırlıkları erillik ve dişillik kavramlarını şekillendirmektedir. Savaş toplumun belirlediği amaçlar doğrultusunda olursa öldürme ve ölme meşru birer eylemdir. Savaşın etkili ideolojileri vardır. Bu nedenle cinsiyet analizlerine açık bir kavramdır. Savaş tüm toplumlarda bazı dönemlerde olmamasına rağmen bir süreklilik arz etmektedir. Soğuk savaş sona ersede devlet bütçelerindeki askeri harcama oranlarının özellikle ABD gibi süper güç konumundaki bir ülkede yükselmeye devam etmesi savaşın sürekliliğine güzel bir örnektir.211

Günümüzde yaşanan savaşlarda kazanma–kaybetme olayı yerine uzun süreli şiddet ve çatışma söz konusudur. Mesela ABD Irak işgalini büyük oranda sonuçlandırmasına rağman ülkede istikrar sağlanamamıştır. Irak halkı her gün onlarca şiddet olayı içinde yaşamaktadırlar. Savaş öncesinde var olan ataerkil düzen savaş sonrasında yerini daha da sağlamlaştırmaktadır. Kadın ve erkek arasındaki ayrım ciddi bir biçimde derinleşmektedir. Savaş sonrasında mücadele eden feministlerin işleri zorlaşmaktadır. 212

210 Cynthia Enloe, The Curious Feminist, ss. 119 – 122.

211 “Millitary Expenditure of USA”, http://milexdata.sipri.org/result.php4

212 Cynthia Cockburn, “Militarism and War”, Gender Matters in Global Politics: A Feminist

Introduction to International Relations, der. Laura J. Shepherd, NewYork: Routledge, 2010, ss. 108 – 113.

Bazı kültürlerde cinsiyet ayrımı sadece savaş veya sonrası dönemle alakalı olmamaktadır.Mesela Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunda askeri ulus olarak kurulmuştur. Türk erkeği her şeyden öte bir asker olarak kurgulanmıştır. Ayşe Gül Altınay’a göre devletin uyguladığı mecburi askerlik politikası cinsiyet ayrımını derinleştirmektedir. Askerlik sadece savaş zamanında ülkenin korunmasından ibaret değildir. Aynı zamanda kadın ve erkeğin devletle olan ilişkisinin sınırlarını çizen bir yapıdır.213

Siyasi ve ekonomik alanlarda uygulanan cinsiyet ayrımı savaş zamanlarında ve orduda da kendini göstermektedir. Tüm toplumlarda erkekler savaşçı kahramanlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Jean Elshtain’in tanımlamasına göre erkekler savaşta ‘just warrior (hakllı bir dava uğruna savaşan savaşçı)’ olarak nitelendirilirken kadınlara ‘beautiful soul (güzel ruh)’ yakıştırması yapılmaktadır.214 Bir askerde olması gereken özellik cesaret ve güçtür. En ufak bir şefkat belirtisi kadınsı bir nitelik taşıdığından asker bu gibi duygularını bastırmalıdır. Çünkü tıpkı kadının kendisine olduğu gibi kadına ait özelliklere de savaş zamanı güvenemezsin. Savaşlarda erkekler kadınları ve çocuklarını korumak için kendilerini feda ederek ölürken, kadınlar daha çok doğal felaketlerden, tecavüzden, ev içi şiddetten, kötü beslenmekten ve kazalardan dolayı ölmektedirler. Nesiller boyu aktarılan savaş hikayeleri erkeğin kadını koruma mantığına dayalı cinsiyetlendirilmiş bir yapıya sahiptir. Geleneksel toplumda savaşın mantığı bu şekildeyken günümüzde de fazla bir değişime uğramamıştır. ABD’nin Afganistan müdahalesi bu konuya güzel bir örnek teşkil etmektedir. Dönemin ABD Başkanı’nın eşi Laura Bush Amerikan müdahalesinin Taliban yönetiminden ve el-Kaide’den Afgan kadınlarını kurtarmaya yönelik olduğunu iddia etmiştir. Böylece ABD, Afganistan savaşını kadını kurtarmak üzerine söylem geliştirerek meşrulaştırmaya çalışmışlardır. Ayrıca aynı dönemde Afgan kadınları özgürleştirme hayali dünya çapında birçok

213 Ayşe Gül Altınay, “Ordu-Millet-Kadınlar: Dünyanın İlk Kadın Savaş Pilotu Sabiha Gökçen”, Vatan Millet Kadınlar, der. Ayşe Gül Altınay, İstanbul: İletişim Yay. , 2000, ss. 270 – 271.

214 Jean B. Elshtain, ‘Sovereignty, Identity, Sacrifice’, Millennium: Journal of International Studies, Vol. 20, No. 3, 1991, ss. 395–406.

makaleye ve kampanyaya önemli bir kaynak olmuştur. Fakat Mayıs 2001’ de George Bush Taliban’a afyon üretiminin yasaklanması için 43 milyon dolarlık yardımda bulunurken Afgan kadınının ezilmişliği hiç gündeme gelmemiştir. Afgan kadının durumu sadece askeri bir müdahaleyi meşrulaştırma aracı olarak ilgi çekmektedir. Günümüzde Taliban rejiminin yıkılmış olmasına rağmen kadınların durumunda pek fazla bir değişiklik olmamıştır. Çünkü barış süreci de cinsiyetlendirilmiştir. Savaştan en çok kadınlar mağdur olsa da barış görüşmelerini erkekler yürütmektedir. Irak’a yapılan müdahalede de aynı şey söz konusudur. İddiaya göre, Saddam rejimi altında ezilen kadın Amerikan işgaliyle özgürlüğüne kavuşacaktır. Ama açıkça görünen şekliyle Iraklı kadınların durumu Saddam döneminde şu anki durumunda çok daha iyiydi. Kadınlar özgürleşmediği gibi her an bir

çatışmanın ortasında kalma korkusundan evlerinden dahi

çıkamamaktadırlar.215

Günümüz dünyasında hemen hemen tüm ülkelerde kadınlar savaş karşıtı gösteriler içinde yer almaktadır. Fakat bu kadınların iktidara geldikleri zaman daha barışçıl olacakları veya daha az savaş olacağı anlamına gelmemektedir. Kadınların bu gösterilerde erkeklere oranla daha çok yer alma nedeni doğaları gereği barışçı olmalarından değil şiddet ve toplumsal cinsiyet kalıplarıyla daha çok karşılaşmalarından kaynaklanmaktadır. Ayrıca annelik rolleri de savaş karşıtı gösterilerde yer almalarını sağlamıştır. Mesela George W. Bush’un ulusal güvenlik danışmanı Condoleezza Rice Irak işgalinin önüne geçmek için hiçbir çaba sarf etmediği halde, Bush’un politikalarının en büyük destekçisi olmuş ve Bush’un gizli silahı olarak tarihte yerini almıştır. Ayrıca dünya tarihinin bilinen devlet liderlerinden Margaret Thatcher (İngiltere), Indra Gandhi (Hindistan) ve Golda Meir

215Cynthia Cockburn, a.g.m. , s. 105. Krista Hunt, a.g.m. , ss. 117 – 118.

Anuradha M. Chenoy, a.g.m. , ss. 37 – 39. Marysia Zalewski, “Well, What is .., , s. 354.

Jan Jindy Pettman, “Feminist International Relations After 9/11”, Brown Journal of World Affairs, Vol. X, Issue 2, winter/spring 2004, ss. 89 – 90.

(İsrail) gibi kadınlarda ulusal çıkarı korumak adına gerektiği zamanlarda savaşı bir çözüm olarak görmüştür. Kadının doğası gereği barışçıl olmadığına en iyi örnek olarak ortaya çıktığı dönemde tüm dünyada büyük yankı uyandıran Irak işgali sırasında Amerikan askerlerinin çekmiş olduğu işkence fotoğraflarını gösterebiliriz. Bu fotoğraflardaki en ilginç unsur ise bu askerlerden bazılarının kadın olmasıdır. Şüphesiz bunlardan en çok bilineni Lynndie England ismindeki kadın askerdir. Bir kadın olarak England’ın içinde bulunduğu şiddet görüntüleri diğerlerine oranla gözümüze daha çirkin gözükmüştür. England’ın bu fotoğrafların çekimi esnasında hamile olması da ilgi çekici diğer bir konudur. Bu örnek bize kadının doğası gereği erkekten çok da farklı olmadığını göstermektedir. Ayrıca bu işkence fotoğraflarına dikkat ettiğimizde Iraklı erkeklerin kadın gibi olmaya zorlandıklarını görürüz. Çünkü bir erkek için kadın gibi görünmek çok aşağılayıcıdır. Böylece erkeğin erilliğini kırmaya çalışmaktadırlar.216

Günümüzde çoğu ülkede ordu içindeki kadın asker sayısında önemli oranda bir artış olmaktadır. Sayısal olarak çoğalsalar da kadınlar yüksek komuta kademelerinde yer alamamaktadır. Erkek egemenliği halen ciddi ölçüde kendini hissettirmektedir. Emekli Amerikan Generallerinden biri olan Robert un 1991’ deki bir ifadesi kadının ordu içindeki konumunu açıklayıcı bir biçimde özetlemektedir. “Kadın hayat verir, hayatı destekler ve bakar. Eğer bir muharebe birliğini etkisiz hale getirmek istiyorsanız bir kadını atamanız yeterli olacaktır.” Bu ifade ordu içinde kadına bakışın güzel bir örneğidir. Ayrıca orduya katılan kadınlar düşman ordusundaki askerlerden ziyade kendi birliğindeki erkeklerden kaygı duymaktadır. Kadın ve erkeklerin aynı birlikte omuz omuza mücadele vermeleri, edindikleri

216Marysia Zalewski, “Well, What.. , s. 349. Kristina Hunt, a.g. m. , s. 120.

Marysia Zalewski, “Feminist International Relations: Making Sense…”, Gender Matters in Global Politics: A Feminist Introduction to International Relations, ed. by Laura J. Shepherd, NewYork: Routledge, 2010, s. 33.

J. Ann Tickner, “You Just Understand.. , ss.620 -621. Muhittin Ataman, a.g.m. , s. 26.

Anuradha M. Chenoy, a.g.m. , ss. 30, 40. Nira Yuval-Davis, a.g.e. , s. 207.

tecrübelerin de aynı olduğu anlamına gelmemektedir. Amerikan ordusunda yaşanan bir olayda kadın askerler geceleri tuvalete gitmekten korktukları için yeterli sıvı alamamalarından dolayı sıvı kaybından yaşamlarını kaybetmişlerdir. Kadın askerlerin kendi birliğindeki erkeklerin saldırısına uğrama korkusu hayatlarını kaybetmelerine neden olmuştur. Kayla Williams isimli Amerikalı kadın asker otobiyografisinde bu duruma bizzat kendisi açıklık getirmiştir. Williams’a göre kadınlar sadece düşmana karşı değil erkeklere karşı da mücadele vermek zorundadırlar. Çünkü birliğindeki erkeklerin çoğunun gözü kadın askerlerin üzerindedir.217

Feministlerin, kadınların orduya katılmasına ilişkin görüşleri de ikiye ayrılmaktadır. Birinci grup kadınların erkeklerle eşit sayıda ve olanaklarla orduya katılması gerektiğini savunmaktadır. İkinci grup ise kadının askere katılmak yerine barış politikalarına devam etmesi gerektiği konusunda ısrar etmektedir. Birinci grubu destekleyen Judith Stiehm’a göre eğer kadınlar orduya girerse geleneksel bir kalıp olan ‘savaşçı-vatansever asker’ kalıbı ‘savunmacı- vatansever asker’ kalıbıyla yer değiştirecektir. Yani saldırgan bir niteliğe sahip olan vatansever fikri sadece vatanını savunan bir karaktere bürünecektir.218

Feministler savaşın neden kaynaklandığıyla ilgilenmekten ziyade savaş boyunca meydana gelen olayların doğurdukları sonuçlarla ilgilenmeyi tercih etmişlerdir. Cynthia Enloe gibi feminist düşünürler çalışmalarında, duymaya alışık olduğumuz savaşçı erkek kahraman hikayeleri yerine kadınların hikayelerine ve tecrübelerine yer vermişlerdir. Enloe çalışmalarında Amerikan askerleri tarafından tecavüz edilen Iraklı kadınlara ve Körfez savaşı sırasında Iraklı askerler tarafından tecavüze uğrayan Kuveytli kadınlara yer vermiştir. Bu tür çalışmalar bize uluslararası politikanın alanını genişletme fırsatı ve geleneksel yollarla ulaştığımız bilgiyi sorgulama olanağı vermektedir. Böylece Uİ disiplini içinde kökleştirdiği geleneksel

217 J. Ann Tickner, a.g.e. , s. 44.

Marysia Zalewski, “Feminist International Relations.. , s. 34. Cynthia Cockburn, a.g.m. , s. 107.

kuramlar ve söylemlerin sorgulanmaya başlamasıyla radikal bir dönüşüme doğru yol almaktadır.219