• Sonuç bulunamadı

Postmodernizm ve Feminizm

3.2. ULUSLARARASI İLİŞKİLER DİSİPLİNİNİYLE FEMİNİST

3.2.2. Pozitivizm Postpoizitivizm Tartışmasında Feminizm

3.2.2.3. Postmodernizm ve Feminizm

Postmodernizm öncelikle Modernizmin ana parametresi olan tüm üst

anlatıları sert bir dille reddederek yola koyulmuştur. Jean François Lyotard’a göre Postmodernizm kısaca “üst anlatılara inanmamaktır”.169 Postmodernizm belirli güç

odakları tarafından dikte edilen tüm söylemlere şüpheyle yaklaşmaktadır. Postmodernistler epistemolojiye karşı çıkarak, yorum bilimini (hermeneutic) benimsemişlerdir.170 Sahip olduğu edebi kökenlerden dolayı Postmodernizm

söylemlere (discourse) ve metinlere (text) büyük önem vermiştir. Metin ve söylem aslında yaşadığımız tüm olayları ve olguları kapsamaktadır. Bu noktada karşımıza metinlerarasılık (intertextual) kavramı çıkmaktadır. Mesela “ ABD, Irak’ı işgal etti, Irak halkı perişan durumda.” cümlesini ele alalım. Bu olayda ABD ‘fail’, Irak’ın işgal edilmesi ‘metin’ ve Irak halkı ise ‘özne’ konumundadır. Postmodernizme göre önemli olan ABD değil Irak’ın işgal edilmesidir. Yani artık failin bir önemi

167 Brigit Locher, Elisabeth Prügh, a.g.m. , s. 116. 168 Brigit Locher, Elisabeth Prügh, a.g.m. , ss. 120 – 124.

169David Harvey, Postmodernliğin Durumu:Kültürel Değişimin Kökenleri, İmge Kitabevi, 1997 s. 60. 170 İlhan Tekeli, Modernite Aşılırken Siyaset, Ankara: İmge Yay. , 1999, s. 29.

yoktur.171 Önemli olan yazarın (author) ne demek istediği değil bizim o metni nasıl yorumladığımızdır. Postmodernizme göre hiçbir metnin bir diğer metne üstünlüğü söz konusu değildir. İçinde bulunduğumuz dünya dahil her şey birer metindir. Dünyanın da bir yazarı yani bir Tanrısı yoktur. Dünyayı herkes farklı bir şekilde okur ve yorumlar. Yani hiçbir zaman tek bir dünya anlayışı yoktur. Postmodernistler Modernistlerin ‘tarih bir ilerlemedir’ düşüncesine de karşı çıkmaktadırlar. Tarih evrimsel bir yolculuk değildir.172

Modernizmle birlikte hep bir ‘öteki’ yaratılarak insanlar çeşitli sınıflara bölünmüştür. İnsanlar arası bölünmenin sonucu bir kesim her zaman ötekileştirilmiştir. Ötekileştirme peşinde dışlanmayı da getirmiştir. Ötekiye hep kuşkuyla yaklaşılmıştır. Modernitenin ürettiği söylemler bugünkü dünyamızda bile çeşitli kavramsallaştırmalara neden olan önemli güç kaynaklarıdır. Postmodernizmde ise önemli olan ötekidir. Postmodernistler söylemler tarafından dışlanan ve marjinalleştirilen kişilerin ve olayların altını çizmeye çalışmaktadırlar.173

Geleneksel teoriler tarafından yapılan tanımlar dışında kalarak ötekileştirilen en büyük kesim kuşkusuz ki kadınlardır. Modernizm her ne kadar kadını özgürleştirmeyi (emancipation) hedeflemiş görünüyorsa da aslında kadını bir başka şekilde hapsetmekten daha fazla bir katkıda bulunmamıştır. Postmodernizmin bütün yerine parçaları savunarak ötekilere ve marjinallere değer vermesi feminist araştırmacılarında ilgisini çekmiştir.

Feminist araştırmacıların başlıca hedefi Uİ disiplininin aslında cinsiyetlere karşı tarafsız bir bakış açısı sergilemediğini gözler önüne sermektir. Postmodern Feministler özellikle batılı beyaz erkeğin baskın olduğu disiplinlerin erkek egemen kimlikleri ve söylemleri yapısızlaştırmaya çalışmaktadırlar.174

171 Pauline Marie Rosenau, Post-modernizm ve Toplum Bilimleri, Ankara: Bilim ve Sanat Yay. , 1998, ss. 15 – 18.

Joshua S. Goldstein, Alternatives to Power Politics, Longman, 2001 , s. 140. 172 Jill Steans, Llyod Pettiford, Thomas Diez, a.g.e. , ss. 140 – 141.

173 Lincoln Williams, Vishanthie Sewpaul, “Modernism, Postmodernism and Global Standards Setting”, Social Work Education, Vol. 23, No. 5, Ekim 2004, ss. 556 – 560.

174 D. S. L. Jarvis, International Relations and the Challenge of Postmodernism: Defending the Disipline, Columbia: University of South Caroline Press, 2000, s. 142 – 143.

Feminist Postmodernistler liberallerin savaş içinde erkekleri kahramanlaştırarak kadınlara anne, hemşire ve sevgili gibi rolleri vererek pasifleştirmesine karşı çıkmaktadırlar. Erkek her zaman savaşçı vasfıyla başrol oyuncusuyken kadın erkeğine destek olan pasifize edilmiş rollerde karşımıza çıkmaktadır. Feministler Realizmin özellikle cinsiyet söylemleri üzerinde etkin olan dilinin yapıbozumunu yapmışlardır. Mesela ilk hidrojen bombası bulunduğunda “it’s a boy” denmiştir. Ayrıca Feminist Postmodernistler bize mutlak doğru olarak sunulan tarih anlayışını da reddetmişlerdir. Çünkü yine erkek egemen ideolojilerin söylemlerinden oluşan tarih kadınları dışlamaktadır. Kadın ve erkek arasındaki farklılıklar bize toplumsal olarak öğretilmiş kalıplardan başka bir şey değildir.175

Feminizm ve postmodernizm aslında birçok konuda çelişki içine düşmektedir. Postmodernistler tüm üst anlatıları reddederken feminizmi de bir üst anları olarak kabul etmektedirler. Postmodernizm kuramlar arasında bir fark olmadığını iddia ettiği için feminizmi de diğer ataerkil kuramlarla aynı safta görmektedir. Feministlere göre ise anlatıları ve kuramları tamamen yok saymak çok doğru değildir.176

Feminist postmodernizm kendi içinde karmaşık bir ilişki barındırmaktadır. Bir sonuç veya çözüm önerisi sunmak yerine yapısızlaştırma ve eleştiri üretirler. Bu tür bir feminizm, feminizmin gücünü azaltabilmektedir. Mesela postmodernizm evrensel düşünceleri arkada bırakmamız gerektiğine inanmaktadır. Ama insan hakları gibi evrensel düşünceleri yok sayarsak kadının konumunu iyileştirmeye hizmet eden düşünceleri de yok saymış oluruz.177

175 Muhittin Ataman, a.g.m. , s. 20. Joshua S. Goldstein, a.g.e. , s. 142. 176 Josephin Donovan, a.g.e. , ss. 381 – 385.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

DİSİPLİNDEKİ TEMEL KAVRAMLARIN FEMİNİST

DEĞERLENDİRMESİ 4.1. Devlet

Uluslararası İlişkilerde devlet konusunu ele alırken egemenlik

kavramını da birlikte değerlendirmemiz gerekmektedir. Çünkü geleneksel teorilerde yegane egemen ulus devletlerdir. Bu temel görevi nedeniyle devlet feminizmin de önemli çalışma konularından biri olmuştur. Devlet ataerkil sistemin en güzel örneklerinden biridir. Devletin oluşumunda ve şekillenmesinde kadınlar neredeyse tamamen göz ardı edilmişlerdir. 178

John Hoffman’a göre feminist düşünürler Uluslararası İlişkiler kuramının temel kavramlarını yeniden yorumlama mücadelesi verirken egemenlik kavramının yeniden değerlendirilmesini göz ardı etmişlerdir. Egemenlik kavramı feminist düşünürler tarafından ataerkil düzeni tarif etmek için sıkça kullanılmıştır. Fakat egemenlik kavramının feminist bir bakış açısıyla yeniden yorumlanması yapılmamıştır. Hoffman’a göre bu feminist kuramın bir eksiğidir.179 Catharine MacKinnon da Hoffman’la aynı

konuya dikkat çekerek, feminizmin devlet ile ilgili bir kuramının olmadığını iddia etmiştir. Cinsiyetlendirilmiş kurumlar ve ilişkiler devletin temelini oluştursada feminizm devletle ilgili çalışmalarına özel bir önem göstermemiş, bu konuyla ilgili yaklaşımlara çok fazla ilgi duymamıştır.180

Ann Tickner’a göre uluslararası sistemin temel yapısı olarak kabul edilen devletler de cinsiyetlendirilmiş politikalardan ve kurumlardan oluşmaktadır. Devlet içerisindeki cinsiyetlendirilmiş yapılar da uluslararası ilişkileri oluşturmaktadır. Devlet verili bir kavramdır. Feminist

178 Diana Thorburn, a.g.m. , s. 4. 179 John Hoffman, a.g.e. , s. 21.

180 Deborah L.Rhode , “Feminism and State”, Harvard Law Review, Vol. 107, No. 6, Nisan 1994, s. 1181.

araştırmacıların cinsiyetlendirilmiş devleti kurucu öğeleri analiz etmeleri gerekmektedir. 181

Devlet, vatandaşların hayatını eril ve dişil olmak üzere iki farklı alana ayırmaktadır. Bu ayrımı yaparken de cinsiyeti manipüle etmektedir. Erkeğe üstünlük sağlayan tüm özellikleri yüklerken kadına korunmaya muhtaç olan muamelesi yaparak bunu destekleyen sıfatlarla etiketlemektedir. Böylece eril otorite devletle entegre olmaktadır. Her egemenin bir ‘ötekine’ duyduğu ihtiyaç devlette de mevcuttur. Devlet içinde öteki daha aşağı statü verilen kadınken, devlet dışında bu anarşik yapıya dönüşmektedir. 182

Feminist çalışmaları değerlendiren John Hoffman literatüre ‘momentum’ kavramını sokmuştur. Momentum kelime manası itibariyle ‘hız’ anlamına gelse de Hoffman bu kavramı eşitlikçi ve kendi içinde hiyerarşik bir yapıya sahip olmayan durumlar için kullanmıştır. Hoffman’a göre momentum kavramlar niteliği gereği eleştirel bir yapıya sahip olmalıdır. Bu kavramlarda hiçbir zaman bir son nokta mevcut değildir, sürekli bir değişim içerisindedirler. Tüm kavramlar bu özelliğe sahip değildir. Momentum kavramın karşısında ise statik kavramlar yer almaktadır. Statik ise dar anlamda hareketi olmayan, durağan anlamına gelmektedir. Mesela şiddet statik bir kavramdır. Çünkü her zaman için şiddet uygulayan, şiddeti uyguladığı kişiyi dışlamaktadır. Momentum kavramlar yeniden inşa sürecine açık olurken diğerlerini yeniden inşa edemeyiz. Hoffman’ a göre devlet de momentum kavram değildir, bu nedenle onu yeniden inşa edemeyiz. Devlet dışlayıcı kavramları da içinde barındırmaktadır. Devlet doğası gereği kendi içinde belli bir hiyerarşiyi zorunlu kılmaktadır. Hükmeden, boyun eğeni sürekli olarak dışlamakta ve ötekileştirmektedir. Devlet statik bir niteliğe sahip olduğundan dolayı bir kurum haline gelirken nasıl bir niteliğe sahipse o şekilde devam etmektedir. Devlet eril bir düzen içinde kurulmuştur ve

181 Robert O. Keohane , “Beyond Dichotomy: Conversations Between International Relations and Feminist Theory”, International Stıdies Quarterly,Vol. 42, 1998, s. 193.

J. Ann Tickner, “Feminism Meets International Relations… , s. 23. 182 Jacqui True, “Feminism”, a.g.m. , ss. 230 – 231.

varlığını bu şekillde devam ettirmektedir. İktidar erilken doğal olarak dışlanan kesim kadınlar olmuştur.183

Siyaset teorisinde ve Uİ disiplininde devlet tanımı olarak genelde Max Weber’in tanımı ele alınmaktadır. Weber, devleti, “Belirli bir toprakta, meşru fiziki güç kullanma tekelini elinde tuttuğunu iddia eden bir varlık” şeklinde tanımlamaktadır. Weber bu tanımlamasında dört unsur vardır: alan, meşruluk, güç ve tekel. Buna göre egemenlik devletten kaynaklanmaktadır. Devletin sahip olduğu egemenlik azalacağına gün geçtikçe artmıştır. Çünkü hiçbir devlet egemenliği başka bir kurum veya yapıyla paylaşmak istememektedir. Erkek egemenliği belki de devletin egemenliği altındaki ana sebep değildir. Fakat erkek baskısı ve şiddeti devlet tarafından izin verilen ve yine devletin bir parçası olan bir olgudur. Erkek baskısı ve otoritesi devlet içinde kurumsallaşmış bir nitelik kazanmıştır. Devletin oluşumunda ve kuruluşlarında ki kadın yokluğu da bunu kanıtlamaktadır.184

Devlet kavramını dönüştürmek isteyen çoğu feminist Marksist ve sosyalist gelenekten gelmektedir. Bu geleneğe göre kadının evde ücretsiz işe mecbur edilmesi, dışarıda da erkeğe tabi olması devlet politikalarının bir sonucudur. Devlet geleneksel cinsiyet rollerini desteklemekte ve meşrulaştırılmasına yardımcı olmaktadır. Fakat sınıf temelli yaklaşımlar devletin cinsiyet üzerindeki etkisini açıklama konusunda yetersizdir. Çünkü bu teorilerde kadın bir sınıf olarak ele alınmamaktadır. Cinsiyet eşitsizliklerini kapitalist devlet ve toplumlarla da sınırlamak mümkün değildir. Sosyalist devletlerde de kadın eril düşünceye boyun eğdirilmiştir. Heidi Hartmann’ a göre “Feminizm ve Marksizm birdir ve tek olan marksizmdir.”. 185

Liberal kuramcılara göre devlet vatandaşının bireysel özgürlüklerini ve temel haklarını güvence altına almakla yükümlüdür. Devlet tüm bireylerine eşit muamelede bulunmalıdır. Fakat devlet, özel alana müdahale etmemekte

183 John Hoffman, a.g.e. , ss. 24 – 27. 184 John Hoffman, a.g.e. , ss. 79 – 108.

ve bu alanda ezilen kadının haklarını korumamaktadır. Bu nedenle feministlere göre liberalizmin devlet tanımı yetersiz kalmaktadır. 186