• Sonuç bulunamadı

Kadınlara yönelik uygulanan şiddet yeryüzünde uygulanan insan

hakları ihlallerinin belki de en şiddetli versiyonudur. Ayrıca insan haklarının bu şekilde ihlal edilmesi çoğu zaman devletin kendisi tarafından içselleştirilmektedir. Avrupa Komisyonu’nda bulunan Polonya temsilcisi Marcin Libicki’ nin yaptığı “kadına karşı ayrımcılıktan bahsetmek mümkün değildir. Doğa onlara erkeklerden daha farklı bir rol vermiştir. İdeal olan hamilelikle kutsanan kadın–anne şeklidir.” yönündeki açıklama devletin önde gelen kişilerinin kadınlar hakkındaki düşüncelerine güzel bir örnek teşkil etmektedir.220

Göç konusu aslında dış politika, güvenlik ve kimlik politikaları, vatandaşlık, insan hakları ve ekonomiyle doğrudan bağlantılıdır. Göç ve mültecilik konusunu bir hak olarak ele alırsak insan hakları başlığında değerlendirmek daha doğru olacaktır. Sanıldığının aksine mültecilerin çoğunluğunu kadın ve çocuklar oluşturmaktadır. Nira Yuval-Davis’in ifadesiyle “mülteci olmak cinsiyetlendirilmiş bir deneyimdir”. 221 Fakat göç üzerine yapılan çalışmalar çoğunlukla göçmeni erkek olarak kabul etmekte ve bu noktadan yola çıkmaktadır. Göç eden insanlar genellikle içinde yaşadıkları toplumdaki kötü koşullar nedeniyle göç etmektedirler. Devletler ise kimin ayrılacağına veya kalıp vatandaş hakkını elde edeceğine karar vermektedir.

İnsanın kendi topraklarından yabancı bir ülkeye geçmesinin birçok farklı nedeni olabilmektedir. Bazen daha iyi yaşam koşulları göçün sebebi olurken bazen de bir savaş veya çatışma sonucu göç etmek zorunda

219 J. Ann Tickner, “You Just Understand.. , s. 625. Jacqui True, a.g.m. , 238 - 239.

220 Marysia Zalewski, “Well, What is … , ss. 343 – 344. 221 Jindy Petman, a.g.m. , ss. 251 – 252.

kalınabilir. II. Dünya Savaşından sonra otuz milyon kişi göç etmek zorunda kalmıştır. Günümüzde ise göç etmek devletlerin yükselttiği duvarlar sonucunda gittikçe zorlaşmaktadır. 2003’ de yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre 175 milyon kişi uluslararası göçmen olarak nitelendirilmektedir. Bunların 85 milyonunu ise kadınlar oluşturmaktadır. 23 milyon mültecinin ise %80 gibi büyük bir oranını da kadınlar oluşturmaktadır. Kadınlar gittikleri ülkelerde genellikle ev işlerinde veya çocuk bakımı gibi düşük statülü işlerde çalıştırılmaktadır. Göçmen veya mülteci kadınlar arsında da milliyetlerine göre ayrım yapılmaktadır. Ayrıca kadınlar işverenleri tarafından cinsel istismar ve şiddete maruz kalmaktadırlar. Kanada kendi ülkelerindeki geleneklerinden kaçan kadınlar için mülteci koruma veren ilk ülkedir.222

1979’ da hazırlanan ‘Elimination of Discrimination against Women (CEDAW) (Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi)’ konvansiyonu kadın hakları açısında önemli bir niteliğe sahiptir. Bu konvansiyonda toplumsal cinsiyetle ilgili talepler ciddiye alınırken kadın tecrübelerine yer verilmektedir. Bu konudaki ikinci önemli adım ise ‘Elimination of Violence against Women (Kadınlara Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılmasına Dair Bildirge)’ bildirisidir. Bu bildiride aile içi şiddete karşı ulusal ve uluslararası kanunlar hazırlanmıştır. Böylece aile içinde erkeğin kadına karşı uyguladığı baskı ve şiddet resmen tanınmıştır. BM 1990’ dan itibaren on yılı ‘Kadın On Yılı’ olarak isimlendirilmiştir. Bu yıllar boyunca kadınlar çeşitli devlet adamlarına ve medya organlarına kendilerini ifade etme şansı buldular. Ayrıca BM kadına yönelik şiddetin uluslararası bir konu olarak yer edinmesini ve meşrulaşmasını sağladı. Kadın haklarının gelişimindeki diğer önemli nokta da 1995’ de Pekin’de düzenlenen Dördüncü Kadın Konferansıdır. 223

222Jacqui True, a.g.m. , s. 222. 223Jill Steans, “Body Politics… , s. 78. Jan Jindy Pettman, a.g.m. , s. 87.

BEŞİNCİ BÖLÜM

FEMİNİZME YÖNELİK ELEŞTİRİLER

5.1. Robert O. Keohane ve Feminist Epistemoloji Eleştirisi

Robert O. Keohane, Uİ disiplininde feminizmi değerlendirirken Tickner’ın çalışmalarının önemini vurgulamıştır. Tickner disiplinin merkezinde yer alan devletlerin cinsiyet hiyerarşileri tarafından oluşturulduğunu iddia etmektedir. Keohane’e göre Tickner’ın eşit olmayan toplumsal ilişkiler arasındaki bağlantıyı açıklamaya çalışması önemlidir. Keohane ayrıca Weber’in ‘Good Girls, Little Girls and Bad Girls: Male Paranoia in Robert Keohane’s Critique of Feminist International Relations (İyi Kızlar, Küçük Kızlar ve Kötü Kızlar: Robert Keohane’in Feminist Uluslararası İlişkiler Kuramı Eleştirisindeki Erkek Paranoyası)’ isimli makalesini eğlenceli fakat gerçeklik için yeterince ciddi olmayan bir çalışma olarak görmektedir. Keohane’e göre feminist araştırmacılar cinsiyet ayrımına dayalı zıtlıkları ortaya koymaktan ve tavsiyeler vermekten öteye gidememişlerdir. Disiplinin daha genel, ikna edici ve kapsamlı teorilere ihtiyacı vardır. Sadece soru sormak her şeye açıklık getirmemekte ve yeterli olmamaktadır. Keohane geleneksel teoriler ve feminizm arasındaki uzlaşmanın sağlanması için hakim teorilerin feminizmi görmezden gelmemesini ve feminizminde hipotezlerini kanıtlarla birlikte test edilebilir bir şekilde formüle etmesi gerektiğini öne sürmektedir.224

Keohane’e göre sosyal bilimin amacı bir anlamda bize genel epistemolojik araçlar sunmasıdır. Bir teorinin yeterli olup olmadığının kanıtlanabilmesi lazımdır. Bu da o teori üzerine uyguladığımız testlerle mümkün olacaktır. Feminist teoriyi de bu pozitif bakış açısına sahip olmadan değerlendirmemiz mümkün değildir.225

Keohane feminizm ve geleneksel teoriler arasında uzlaşmanın sağlanabileceğini fakat bunun bazı şartlara bağlı olduğunu iddia etmektedir. Öncelikle geleneksel teoriler feminist teorilere daha önyargısız yaklaşmalı ve

224Robert O. Keohane, “Beyond Dichotomy… , ss. 193 – 197. 225 Robert O. Keohane , “Beyond Dichotomy… , s. 250.

feminist sorulara kendini kapatmamalıdır. Feministler de test edilebilir ve yanlışlanabilir hipotezler ortaya koymalıdır.226