• Sonuç bulunamadı

Onbeşinci Yüzyılda Yaşamış Hekimlerimizden Hekimbaşı Âhî Çelebi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Onbeşinci Yüzyılda Yaşamış Hekimlerimizden Hekimbaşı Âhî Çelebi"

Copied!
50
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ONBEŞINCI YÜZYILDA YAŞAMIŞ HEKİMLERİMİZDEN

HEKİMBAŞI ÂHÎ ÇELEBİ

ESİN KÂHYA*

O sm anlı İm p a rato rlu ğ u ’n u n sadece siyasi olarak değil, bilim sel yön­ den de en parlak dönem i diyebileceğimiz on beşinci yüzyılda yaşamış olan Sabuncuoğlu, M üm in b. Mukbil, A ltuncuzade gibi seçkin hekim ler ara­ sında yer alan b ir hekim im iz de  hî Çelebi ya da diğer adıyla M ehm ed b. Kem al’dir. Babası da kendisi gibi hekim dir. O, Fatih zam anında babası hekim Kemal Şirvanî ile birlikte A nadolu’ya gelmiş; daha sonra İstanbul’a geçmiştir.

İstanbul’da devrinin m eşhur h ek im lerin d en de yararlanarak m esle­ kî bilgisini ilerleten  hî Ç elebi’n in Fatih’in sarayında ilkin hassa hekim ­ liği, daha sonra da Fatih Darüşşifası’n d a görev yaptığı bilinm ektedir.

Fatih’ten sonra onun yerine başa geçen II. Bayezid zam anında Âhî Çe­ lebi’n in tek rar saraya hassa hekim i olarak atandığı görülm ektedir. II. Ba- yezid’in itim adını kazanarak hekim başılığa kadar yükselen Âhî Çelebi M ehm ed, p ad işah ın ölüm ü ile görevinden alınm ış, ancak, babasının yeri­ ne tahta geçen Yavuz Sultan Selim tarafınd an aynı göreve atanm ıştır. H er ne kadar o n un da itim adını kazanmışsa da, dûçar olduğu derdine (şirpen­ çe) şifa bulm akta başarılı olduğu söylenemez.

 hî Ç elebi’n in taşlarla ilgili ilginç b ir eseri vardır. D evrindeki b ir­ çok hekim gibi o da eserini Türkçe olarak kalem e almayı tercih etm iştir.

Böbrek ve Mesane Taşları Hakkında adını taşıyan bu e ser’in İstanbul Ü niver­

sitesi Yazma K ütüp han esi’n de T.Y. 7101 nu m arad a kayıtlı b ir nüshası ile Süleymaniye K ütüp han esi’n de H am idiye kısmı 1463/4 ve Bağdatlı Vehbi kısm ı 1491 ’de b ire r nüshası bulunm aktadır. Ayrıca eserin Bosna Müzesi 726 n u m arad a da b ir nüshası olduğu bilinm ekteyse de bu n ü sh an ın gü­ nüm üzdeki Bosna’n ın özel şartları gözönünde b u lu n d u ru lu rsa, hâlâ mev­ cut olup olm adığını söylemek pek m üm kün değildir.1

* Prof. Dr., A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe B ölüm ü Başkanı, A nkara. 1 Bedii Şehsuvaroğlu, A. D em irhan ve G.C. Güreşsever, Turk Tıp Tarihi, Bursa 1984, s. 51-52.

(2)

294 ESİN KÂHYA

Söz konusu yazma n ü sh aların dan İstanbul Üniversitesi Yazma K ütüp­ h a n e sin d e k i ve Süleymaniye K ütüphanesi nüshaları incelenm iş; bu ince­ leme sonunda eserin belli başlı şu bölüm lerden m eydana geldiği belirlenm iştir:

1. Taşın kim ierde o lduğunu ve sebebini açıklar; 2. Taş vücutta n erelerd e olur, onu anlatır;

3. Böbrek ve m esane taşların ın işaretlerin i an latır;

4. Böbrek ve m esanede m eydana gelen taşın ilâcının yollarını açıklar; 5. Kötü mizacın n eden olduğ u n u ve kaç tü rlü olduğunu, sebebini ve işaretlerini açıklar;

6. Taşın ilâcını b elirtir;

7. İlaçla tedavide bazı yanacak ilâçlar, tertip edilecek yağlar ve m acun­ lar anlatılır;

8. Taş id ra r yolundan çıkarken cerahat m eydana getirse veya id ra r yo­ lunda kalsa; bu o n u n ilâcını ve taşı çıkarm ak için alınacak tedbiri anlatır;

9. Taşın yarılıp, çıkarılm a ted b irin i anlatır;

10. Böbrek ve m esane taşının basit ilâçlarla nasıl tedavi edileceğini anlatır.

Eser, çeşitli yönlerden ilgim izi çekm ektedir. B unlardan birisi, genel­ likle hekim lerin genel tıp kitapları yazmayı tercih ettiği b ir dönem de, o belli b ir konuda, kısa da olsa, ayrıntılı b ir eser vererek, bizi aydınlatm aya çalışm ıştır; b ir başka ifade ile, bu eser, konusunda b ir m onografi olarak önem taşım aktadır.

Eser, ayrıca, h e r ne kadar böbrek taşlarının tedavisinde ilâçla tedavi üzerinde özellikle durm uş ve çeşitli drog önerilerinde bulunm uşsa da, bun ­ ların yanısıra, bizzat yazarının da ifade etm iş olduğu gibi, kısa da olsa, bazı cerrah i m üdahalelerd en de söz etm iştir, hatta bizzat yazarın taşı b u ­ lu nduğu yerden çıkaracak b ir alet önerisini de içerm ektedir.

O sm anlı İm ap arato rlu ğ u ’ndaki, dev rinden önce ve devrinde konuy­ la ilgili eserlerle karşılaştırılacak olursa, Şerefeddin Sabuncuoğlu gibi bazı istisnalar dışında taşla ilgili h astalıkların tedavisi genellikle ilâçla yü rü ­ tülm üştür; cerrah i m üdahale yapılm aktan kaçınılm ıştır. B unun belli baş­ lı sebepleri yeterince iyi anatom i bilgisine sahip olunm am ası, cerrahi m üdahalen in vazgeçilmez öğeleri olan antibiyotik, analjezik ve antisep ­ tik lerin henüz bilinip, k u llanılm am alarıdır denebilir.

 hî Çelebi, bu eserini kalem e alırken, eserde de görülebileceği gibi, Razî, İbn Sina ve İsm ail b. C ürcanî gibi, alanında otorite olan hekim lerin

(3)

çalışm alarından yararlanm ıştır, ve b u n lardan da eserinde söz etm iştir, an­ cak on u n verdiği droglar konuyla ilgili bilgi verm iş olan diğer hekimle- rinkiyle karşılaştırılacak olursa, b ilinen ve otoritelerce ö nerilen ilâçların yanısıra, on u n bizzat kendi çalışm alarının sonucunda elde etm iş olduğu bilgiye dayandırarak önerdiği farklı drog ları da içerdiği görülür.

Âhî Çelebi, ken d in d en önce bazı yazarların da ifade etm iş olduğu gi­ bi, sadece b öbrekler ve m esane değil, fakat diğer bazı organlarda da taş teşekkülüne rastlanabileceğini belirtm iştir. H atta Razî’den naklen, Galen’in b ir akciğer taşını nasıl tedavi ettiği konusunda b ir vakanın açıklam asını verir.

Âhî Çelebi tedavide temele, klasik tıbbın gereği olarak mizaçların özel­ liklerin i koymuştur. Meselâ hastan ın mizacı sıcaksa ya da soğuksa verile­ cek ilâçlar ve alınacak önlem ler hastanın bu özelliklerine göre belirlenip, yönlendirilecektir. O, soğuk kötü mizaçlılara, hastalığın sebebi balgam faz­ lalığı olm asından dolayı kusturucu ve m üsilaj m add eler önerm ektedir.2 Bu m ad d eler ağız yoluyla verildiği gibi, bazen de şırınga ile id ra rın atıl­ dığı yerin içine, d oğ ru d an zerkedilir.

G enellikle o ilâçla tedavide, ağızdan, şırınga ile organ içine zerk ve ilâçlı sularla yapılan sıcak banyolar şeklinde üç yol belirlem iştir. Eserde de görüleceği gibi, bu tedavilerde kullanılacak olan drogları, terk ip le ri­ ni, h azırlanışların ı ve dozlarını ayrıntılı olarak verm iştir.

Yine eserde görüleceği üzere, yazarım ız h er ne k adar tedavide genel­ likle bitkisel ilâçları tercih etm işse de, zam an zam an hayvansal m addeleri ve bazı m adenî kökenli ilâçları da kullanm aktan kaçınm am ıştır. Bu son kısım da verilen basit ilâçlarla ilgili açıklam alardan da anlaşılmaktadır. Me­ selâ elmas taşı b u n lard an biridir.

H er ne k adar yazarım ız taşların tedavisinde ilâçla tedaviyi tercih edi­ yorsa da eserinde de görüleceği gibi, gerektiğinde cerrah i tedaviye de baş­ vurulm ası ih tim alin d en de söz etm ektedir. O na göre, cerrahi m üdahale iki şekilde olabilir:

1. a. U reth ra yoluyla mesaneye sokulan m adenî b ir aletle b u n u yap­

m ak m üm kündür. Yazar, b u rad a güm üşten yapılmış meyilli, bo ru şeklin­ de, bir ucunda delikler bu lun an b ir aletin böyle b ir ameliyatta kullanılm ış olduğ un dan söz etm ektedir. Taşın akışını engellediği, hapis kalm ış id ra r bu alet vasıtasıyla dışarı atılabilm ekteydi.3

1 İstanbul Ü niversitesi K ütüphanesi 7101(T), s. 2/b-3/a.

(4)

296 ESlN KÂHYA

A slında bu tip aletler daha önce de aynı gaye ile kullanılm ıştı. Bu ko­ n u d a Celsus’tan itibaren çeşitli hekim de bilgi bulm ak m üm kündür. Âhî Çelebi ile çağdaş olan Şerefeddin Sabuncuoğlu da, aynı gaye ile bu aleti kullanm ıştır.

b. Ayrıca Âhî Çelebi, m esanede taşı k ıran b ir aletten söz etm ektedir. Bu aletin içeri sokulan ucu kıskaç gibidir. U reth ra yoluyla mesaneye so­ kulan bu aletle tu tulan taş, o rad a k ırılır ve daha sonra verilecek d iü retik özellikli m add eler vasıtasıyla da oradaki taş k ırık la rın ın dışarı atılm ası m üm kün olur.

B urada taşı kırm ak üzere kullanılabilecek b ir başka düzenekten söz edilm ektedir. Elmas taş kullanılarak yapılan bu düzenekle, taşın m esane içinde kırılm ası m üm kündür. Bir dam la elm as taş, d em ir b ir m ilin ucuna sarılıp, bu düzenek penisten içeri sokulur. Elmas taş m esane içindeki taşı kırar; ufalar. Bu k ırın tıla r da id ra r kanalıyla dışarı atılırlar.4

2. Taşların tedavisinde izlenecek b ir başka yol ise, organa yapılacak

cerrah i m üdahaledir, yani m esane ya da böbrek açılarak orada b u lunan taşın dışarı alınm asıdır. Âhî Çelebi, bu işlem lerin tehlikeli olduğundan söz eder. Bu gibi am eliyatlarda h astanın gücün ün ve yaşının göz ö nünde bulunduru lm ası konusunda m üdahaleyi yapacak olan doktoru uyarır.

Söz konusu eserin bugünki Türkçe’yle ifadesi aşağıda verilm iştir:

BÖBREK VE MESANE TAŞLARI HAKKINDA

İki Âlem in yaratıcısı A llah’a şükür ve ham d olsun ve M uham m ed, Ai­ lesi ve o n u n b ü tü n arkadaşların a duacıyız ve o n ların selâm ları bund an sonra ben fakir tabib Ahî b. K em aleddin gün lerin i bu tıp bilim i ile m eş­ gul edip, hastanede hizm et edip, zam anın tabipleriyle sohbet ederek, bi­ lim in birçok k an u n u n u öğrendim , tahsil ettim .

Faydası um um î diye bu Risale’yi Türk Dili’nde yazdım. Deneyle öğre­ nilm iş ve işitilm iş şeyleri de orada kaydettim . Daha sonra böbrek ve m e­ sanede b u lu n an taş h akkında bilgi verdim . Ç ünkü bu hastalık insanlar arasında çok görülür. Özellikle, ona asil kişiler arasında [rastlanır]. Bu sı­ nıftan [insanlarda] lüks yiyecek m addeleri yeme alışkanlığı vardır ve h a ­ yat çok rah a t olduğundan, bu hastalık ortaya çıkar.

Bu risaleyi on bölüm e ayırdım . İlk bölüm ü taşın kim lerde olduğunu ve sebeplerini açıklar; ikinci bölüm taşın vücutta nerelerd e o lduğunu an ­

(5)

latır; üçüncü bölüm böbrek ve m esane taşlarının b elirtilerin i anlatır; d ö r­ dü ncü bölüm böbrek ve m esanede ortaya çıkan taşın tedavi yollarını açıklar; beşinci bölüm , kötü mizacın n ed en olduğunu, sebeplerini ve araz­ larını anlatır; altıncı bölüm, taşın ilâcını (tedavisini) verir; yedinci bölümde, ilâçla tedavide bazı yanacak ilâçlar, tertip edilecek yağlar ve m acunlar an­ latılm ıştır; o n ların işlerin d en bahsedilir; sekizinci bölüm taşın id ra r yol­ ların d an çıkarken cerahat m eydana getird iğ in d e ve id ra r yollarında bu d u ru m u n tedavisi için kullanılacak ilâçları ve taşı çıkarm ak için alınacak tedb irleri anlatır; dokuzuncu bölüm taşın yarılıp, çıkarılm ası tedbirini an­ latır; on uncu bölüm , böbrek ve m esane taşının basit ilâçlarla nasıl tedavi edileceği hakkındadır.

Birinci Bölüm

Bu taşın d aha çok erkek çoçuklarda sıkıntı verdiği görülür. Buluğa erinceye kadarki dönem de ve ru tu b etli mizaca sahip olan kişilerde [bu şikayet ortaya] çıkar. Bu, zayıf kişilerde de görülür. Erkek çoçukların m e­ san elerind e olur. Zayıf kişilerin d am ar ve delikleri geniş olduğu için taş m eydana getirm eye uygun h ıltla r o ralard a (dam arlarda) tutulam az; m e­ saneye gelir. B unun aksine şişm an kişilerin d am ar ve geçitleri d ar olur. Taş m eydana getirm eye yatkın hıltlar olduğu zam an, bu böbreklerde ka­ lır; orada taş yapar. Kadın m esanelerinde n ad iren taş olur. O nlar onu bük­ m ek suretiyle bulurlar. K adınlarda n a d ire n taş olm asının sebebi, o nların m esanelerinin boğazı kısadır, ve ağız kısmı dışarıya yakındır. O n ların m e­ sanelerine dökülen b ü tü n hıltlar, dışarı [kolayca] çıkar. G enellikle kız ço­ cuklarda da bu böyledir. Ancak b üyüklerinde böyle olmaz; o nların bö b reklerin d e taş olup olm am ası tam am en doluluk ve ru tu b ete bağlıdır. Bazı yiyeceklerden veya bozuk, tam olgunlaşm am ış h ık la rd a n ve cerahat ve engeller m eydana getiren besin m ad d elerind en hasıl olur. Mesela, öküz eti ve iki sarm ısak, ve soğan ve katı yum urta, deve eti, ve büyük balık, ve de suda olan büyük kuşların eti ve kavrulm uş kalye (deniz bitk ilerin in ya­ kılmasıyla elde edilen tuz) ve ham ursuz ön aşları (ilk yem ekleri) ve sütlü pirinç, kuzu başı ve eti, paça, kadayıf, pelte, ham yem işler ve turunç, a r­ m ut ve elm a gibi ve bulanık su ve aynı zam anda içm ek için özellikle ağır şarap, eğer sind irim gücü zayıfsa ve böbrek sıcaksa, ciğer yemek, te rtip ­ siz, düzensiz yemek yemek, cinsî m ünasebete fevkalâde iştihalı olup, sık sık cinsi m ünasebette bulunm ak, şehveti teşvik edecek sözcükler kullanıp, m eniyi harekete getirm ek ve b u n u dışarı atm ak da [taş hasıl olm asının] sebeplerindendir. Yine, içilen inek sü tü n ü n bozukluğu da taşın hasıl ol­ m asının sebepleri arasındadır. B undan dolayı, eğer, süt safravî olursa, oğ­ lanın bağırsaklarını kurutur; idrarın yoğunlaşmasından dolayı taş teşekkül

(6)

eder. Eğer süt balgam m izacında olacak olursa, bu da oğlanın id ra rın ı yo­ ğu nlaştırır; m esanenin h arek etin den dolayı taş m eydana gelir. Besin m ad­ d e le rin in m idede pişip yoğunluk kazanm asından dolayı, bulan ık süt ve ağır şarap taş meydana gelmesine sebep olur, m esanede tortu teşekkül eder ve taş m eydana gelir.

ikinci Bölüm

ikinci bölüm o rganlardan hangisinde taş olduğu hakkındadır. Genel­ likle, taş bö breklerde ve m esanede olur, kolon bağırsağında da m eydana gelebilir. Seyyid İsm ail Cürcanî-Allah ona rah m et eylesin- M uham m ed ze- keriya’dan (Razi) naklen şöyle dem ektedir: “ Bir dostum vardı. O n u n id ­ ra rın d a n taş p arçaları gelirdi. Bir keresinde büyükçe b ir taş çıktı”. Eklem leri ağrıyan kişilerin eklem y erlerinde taş m eydana gelir (kireçlen­ me?). M uham m ed Zekeriya boynun ö n ü n d e sıraca illeti yerindeki ve ök­ sürünce belli olan katı taşlara kurbdud (endişe veren böcek) der, ve aynı canlılara tulbes de derler.

Galen (Calinus) şöyle rivayet eder: “ Bir kişinin akciğer iltihabı vardı; öksürdüğünde taşlar çıkıyordu, m esaneden çıkan taşlar gibi”. Allah ko ru­ yucudur.

Üçüncü Bölüm

Ü çüncü bölüm böbrek ve m esane taşların ın m evcudiyetinin arazları­ nı anlatır. Eğer id ra r ağır gelirken, ince ve saf gelmeğe başlarsa, taşın m ad­ desinin böbrekte süzülüp, taş h aline geldiğine işaret eder. Eğer bu id ra r kara ise, elemsiz ve zahm etsiz dışarı atılsa, yine taş olduğuna işaret eder. Bilhassa yaşlılıkta taş m eydana gelirse, belde ağrı ve ağırlık olup, çuvaldız ve iğne şeklinde ağrı olursa [taş olduğuna] işaret eder, ve çoğunlukla bu tip ağrı, belden aşağı bu tlara inecek olursa, taşın böbrekten çıkıp, id ra r yollarına d oğru in diğine işaret eder. H er ne zam an bu zikredilen zahm et­ ler ortaya çıkıp, sonra sakinleşse, [ağrı dinse,] taşın m esaneye inm iş o ldu­ ğunu gösterir. Sarıca, kırm ızıca, acıtan şeyler mesaneye gelir. B unlar taşın m evcudiyetinin işaretleridir, ve akça ve boz renkte acıtan m ad deler m esa­ n eden gelirse, o da taşın varlığına işaret eder. Böbrek taşının alam eti sü­ rekli olarak böbreklerde ağrı olm asıdır, ve h e r ne zam an çok yemek yerseniz, özellikle de ağır yiyecekler bağırsağa indiğinde ağrı belirir, çünkü bağırsak ağır yiyeceklerden k u rtu ld u ğ u n d a, ağrı geçer. İd ra rın d a taş gö­ rü len kimseler, h e r vakit bellerin d e ağrı hissederler. Taş olan tarafın tes­ tisi a ğ rır ve aynı zam anda o tarafın kalçasına gelir, ve k a rn ın d a kulunç arız olur. Bazen öyle olur ki, karaciğer hastalığındaki tortu olduğunda [his­

(7)

sedilen b ir kulunç hissedilir]. Kulunç hastalığı ile bu hastalık arasındaki fark kulunçta ağ rın ın göbek tarafına meyilli olmasıdır. Bazen bu ağrı gö­ beğin aşağısında olabileceği gibi, bazen de yukarısında olabilir. Ancak böb­ rek hastalığının ağrısı öd kesesi tarafına m eyleder ve b ir yerde durur. Kulunç ağrısında bu olmaz. [Taş] m esanede olduğu zaman, tortu beyaz olur ve bazen de kül ren g in d e olur; ağrı ve ağırlık penis d ibinden gelip, dağı­ lır. Kasığı ağrıdığı zaman, bu hastalığa yakalanm ış kişi, isteği dışında sık sık elini kasığına doğru götürür, ve zahm etli işer. İşem e tam am lanm asına rağm en tek rar işeme isteği duyar.

Mesane taşı p ü rtü k lü ve büyük olur, çünkü m esanenin içi geniştir, do­ layısıyla taş da p ü tü r p ü tü r olur. Böbrek taşı küçük ve elm ası olur, çünkü on u n b ulu nd u ğu (oluştuğu) yer dardır. M esanede teşekkül etm iş olan ta­ şın ağrısı olmaz, ancak taş m esanenin ağzına gelip, id ra rın geçm esine e n ­ gel olduğunda ağrı görülür. M esanesinde taş olan kişi yayan yürüdüğünde veya b ir nesneden rahatsız olsa, penisi uyuşur. M esanede iki taş b u lu n d u ­ ğu zaman, harek et dolayısıyla iki taş b irb irin e sürtünürse, bembeyaz kum gibi sidik kabın dibine çöker, ve bazen taş büyük o lur ve ağrı yapar, ve de tah aret vaktinde m akad zorlanır. Bazen de, öyle o lur ki bu zorlam a ma- kadı dışarı çıkarır.

M esanesinde taş olan [kişinin] id ra rı çok olursa, bu taşın ufak o ldu­ ğun u gösterir; çabucak m esanenin ağzına gelir; du rur, id ra rın dışarı atıl­ m asına engel olur. Sidik tası d ib in d e k u m u n çok olm ası taşın yum uşaklığına ve ezilm esine işarettir. Eğer [idrarla birlikte] kum gelm i­ yorsa veya az geliyorsa, bu taşın sertliğine işaret eder. Daima bu taşın sa­ h ib in in penisi dibindeki sin irler rahatsız olur; çalkantı bittiği zam an bu rahatsızlık da o rtadan kalkar. A llahın izniyle.

Dördüncü Bölüm

[Bu bölüm] böbrekte ve m esanede biten taşın hangi yoldan tedavi edi­ leceğini ifade eder. Taşın m eydana geldiği nesnelere karşı p erhiz yapm ak gerekir. B unlar b irinci bölüm de verilm iştir. İkinci olarak, taş olmaya kaa- biliyetli m add elerin vücuttan atılm ası gerekir; b u n d a n sonra taşın oluş­ turulm asına ve eğer taş varsa, yeni taşların meydana gelmesine engel olmak gerekir. Taşın m eydana gelm esine sebep olabilecek h e r tü rlü hareketten kaçınm ak gerekir. Ö rneğin , tok karın a riyazet dem ek, tıp ıstılahınca, tok k arına b ir işle m eşgul olm ak dem ektir. Bu öyle b ir n e sn ed ir ki vücudun ısısının artıp kızm asına ve dirilm esine, canlanm asına sebep olur. Buna ö r­ nek sinirlenm ektir. B unun tip ik ö rn ek le rin d e n b iri tok k arına ham am a girm ektir. [Aynı şekilde], tok k arına cinsî m ünasebetten de kaçınm ak ge­

(8)

300 ESlN KÂHYA

rekir. Eğer gücü korum aya ihtiyaç duyulursa, m ide ve karaciğerde çabuk sindirilecek yiyecekler yem elidir. Çil keklik eti, genç, yağlı tavuk eti, ve oğlak eti gibi yiyecekler ve kuvveti artıracak içecekler-ki b u n lar da piş­ miş olm alıdır-alınm alıdır. R afadan yum urta ve fırın d a pişm iş ham ursuz yum uşak ekm ek gibi [gıdaları] vücut kuvvetliyse yem elidir, ancak b u n la r­ dan elde edecek gıda az olur. [Yine] derisi soyulmuş baş, badem suyu ve badem yağıyla veya haşhaş yağı ile veya sığır yağı ile pişm iş etsiz çorbalar ve de m ide dolu iken ve ilk bölüm de söz konusu edilen yem eklerden ye­ m ek gerekir.

Taş yapabilecek m addelerin vücuttan dışarı atılması kusma ya da m üs­ hil içm ekle olur. Ancak kusm ak iki yönden daha üstündür. B unlardan bi­ risi, yem eğin hem en arkasından, o nu takiben olması gerekir. İki günde veya haftada bir defa kusmalıdır. Ancak bu düzende m üshil almak çok zor­ dur. İkinci şekildeki kusm ada m idedeki m addeler kökünden sökülüp, atılır. Aynı zam anda bu tip kusma, m addeyi özel organından çeker. H albuki m üs­ hil içm ek hıltları yukarıdan aşağıya indirir, yukarı organdaki artık lar yok olur. Böbreğe sıcak hakim olursa, o zaman mizaca göre hastaya m üshil ver­ m ek uygun olur. Bu h a fif yum uşak olması g erek ir ki, m adde bağırsaklar tarafın a d oğru gönderilebilsin. [Buna ilave olarak] mideye kuvvetlendiri­ ci m ad deler verm elidir. Böylece yiyecekler zam anında sindirilip, vücuda yararlı h ıltlar m eydana gelebilir. Aynı şekilde, yiyeceği yem eden önce, m i­ deyi biraz düzene sokmak, gerektir. El ve ayakları ovdurm ak gerekir ve zam anında ham am yapm ak ve sıcak suda d u rm ak yararlı olur. Böylece m addeyi böbrek ayırdeder, g örünüşte vücudu sağlam laştırır ve delikleri yum uşatır ve açar, ancak fazlalıkları artırır, b u n d a n dolayı da kuvvetten düşü rü r; böbreği zayıflatır. Bazı k itaplarda yaz sıcaklarında zaman zaman yemek o rtasında su içilirse veya acele su veya şarap içilirse böbrekte h e r­ hangi b ir rahatsızlık m eydana gelmez [yazar]. Ancak bu ted bir iyidir, diye daim a böyle yapm ak da tehlikelidir, zaman zaman yapm ak iyidir. Eğer m i­ zaca iyi gelirse, [bu ted b ir uygulanm alıdır], çünkü, bu ted b irin g ereğin­ den fazla uygulanm ası kötü m izacın doğm asına sebep olur. [Bu kişiler] sıcak yatakta y atm am alıdırlar ve o tu rm am alıdırlar; daim a keten (pam uk­ lu) yataklarda yatm alıdırlar, böylece böbreği kızdırm am ış olurlar.

Beşinci Bölüm

Beşinci bölüm , kötü mizaç n e d ir ve kaç tü rlü d ü r ve on u n sebeplerini ve alam etlerini anlatır. Kötü mizaç bir organ ya da bütün b ir vücudun kendi m izacından çıkm asına denir, ya keyfiyetten ya da m addeden dolayı mey­ dana gelir. Eğer keyfiyetten dolayı ortaya çıkmışsa ona mizac-ı sazec (basit bozuk mizaç) denir. Bu basit bozuk mizaç, b ir sebepten ortaya çıkar, eğer

(9)

hastalık b ird e n çok sebepten ortaya çıkmışsa, b un a m ürekkep basit mizaç d e n ir ya da tekil mizaç bozukluğu denir. B ir organ ya da b ü tü n vücut asıl m izacından çıkar ya da ılık veya soğuk olursa, ya da h ad derecede kuru ya da yaş olursa, [bu hastalık] ortaya çıkar. M ürekkep kötü m izaçta ise, bu d ö rt d u ru m d a n yoksun d eğildir; o da sıcak, ku ru ya da sıcak ve yaştır ya da soğuk ve yaştır. Bu d ö rt d u ru m d a n başka b ir d u ru m d a olması m üm ­ kün değildir. Ç ünkü aynı zam anda sıcak ve soğuk olm ak ya da ku ru ve yaş olm ak m üm kün değildir.

M addî mizaç bozukluğu, ya tekil ya da m ürekkeptir. Eğer tek b ir m ad­ denin m izacının bozukluğunda 4 h ılttan b iri b ir o rgand a ya da b ü tü n vü­ cutta ihtiyaç olduğundan daha fazla olursa bu durum ortaya çıkar. O halde tekil m adde bozukluğu d ö rt çeşit olur; ya yalnız balgam , ya yalnız kan ve­ ya yalnız safra veya yalnız kara safra (sevda) hakim olur. M ürekkep (komp­ leks) m addi mizaç bu d ö rt h ıltm ikisi b irlikte hakim olursa ortaya çıkar. Ancak üç ya da d ö rt h ıltın birlikte olup olm am ası d e rin b ir bahistir. Ko­ n u n u n daha ayrıntılı olarak ele alındığı kitaplarda ancak bu konudan bah­ setm ek uygun olur; bu kısa eserde o n d an bahsetm ek gerekm ez. O halde b ilindiği ve yaygın olduğu üzre, m addi mizaç bozukluğu sekiz tü rlü olur. B unlardan dö rdü tekil, d ördü m ürekkeptir. Nitekim etraflıca düşün üld ü­ ğünde, bu görülebilir. O h alde (toplam olarak) b ü tü n kötü mizaç çeşitleri on altıdır, ve 4 tekil basit mizaç bozukluğu ve d ö rt tekil m ürekkep mizaç bozukluğu ve d ö rt m ürekkep (basit) m addi mizaç bozukluğu ve d ö rt m ü­ rekkep m addi mizaç bozukluğu vardır. Bizim m aksadım ız bu rad a olan bo­ zuk mizacı bilip, ve o n u n giderilm esi, yok edilm esinin ne ile m üm kün oldu ğun u belirlem ektir. Ç ünkü, genellikle, taş m eydana gelm esinin sebe­ bi, böbrek ve m esanenin kötü m izaçlarıdır, ve b u n ların da kötü m izaçları­ n ın çeşitlerinin b ire r b ire r ilâçları zikredilecek olursa, söz uzar. Ancak bu d ö rt çeşit, yani basit, sıcak mizaç bozukluğu ve m addî [sıcak] mizaç bo­ zukluğu ve basit soğuk mizaç bozukluğu ve de m addî soğuk mizaç bozuk­ luğu bu hastalık için önem lidir. B unları zikrettik. G eri kalanların ilâçları da bunlarla karşılaştırılm ak [suretiyle belirlenebilir]. O halde bu kısa açık­ lam ada m izacın sadece d ö rt kısm ından söz edilm iştir.

Birinci Kısım: Böbrekte olan basit sıcak kötü m izacın sebeplerinden

ve arazların d an söz eder. Bu basit sıcak kötü mizaç, çok p erhiz ve sıcak şarap içm ek ve sıcak tu tan giysiler giym ekten de olur. H astalığın arazları id ra rın kızıllığı, safran ren g in d e ve fevkalâde kokulu olmasıdır. H astalık­ lı kişi, çok susar ve id ra rın ı çok tutarsa id ra r yollarında sıcaklık hissedi­ lir; o geçtiği yerleri yaka yaka aşağı iner. Bu kişiler cinsi m ünasebete düşkün olurlar. Bazen m esane üzerinde yağ gibi b ir nesne bulunur. Bu

(10)

böbreğin etrafın d a olan yağı eritm esin d en kaynaklanır. Eğer bazen, çok sıcaklık hissedilirse, ve eğer kötü m izacın sebebi çok p erhiz ve yorgunluk ise, o nu n tedavisi rahatlayıp dinlenm ektir, bu n a ilave olarak, 10 d irhem gül suyu, 10 d irh em gül yağı ve 10 d irh em sirke, hepsi birlikte, havanda karıştırılıp, böbreklerin üzerine b ir sargı bezi ile sarılmalıdır. Bir nevi bak­ ladan elde edilen su, ballı sirke (oxmel) ile birlikte içilm elidir. Hasta ko­ ru k ile beslenm elidir veya H in t hurm ası (dem irhindi) ekşisi ve a rp a ile beslenm elidir. Bu ekşi yiyecekleri ön aşı olarak verm elidir. Bu ekşi yiye­ ceklere hıyar suyu ve semiz otu ve it üzüm ü suyu ve de gül yağı karıştırıp, şırınga ederlerse yararlı olur. Eğer kötü m izacın sebebi sıcak yem ekler ye­ m ek ve sıcak şaraplar içm ek ve bu cins yiyecek ve içeceklerden kaynakla­ nıyorsa, b u n lardan sakınm ak gerekir, çünkü bu nesneler vücut tarafından tutuluyor dem ektir.

İkinci Kısım: Soğuk basit kötü mizacın sebeplerini, b elirtilerini ve ilâç­

larını açıklar. Soğuk kötü mizaç genellikle soğuk suyu çok içm ekten olur. Özellikle acele veya ham am ve perhiz sonunda ve soğuk yerlerde oturm ak­ tan ve soğuk yataklarda yatm aktan ve soğuk yiyecek ve yem işler yem ekten ve soğuk şerbetler içm ekten olur. İd ra rın ren g in in belirtisi beyaz ve so­ ğuk olması ve hasta kişinin cinsi m ünasebete karşı istekli olmamasıdır. Bu hastalığa yakalanm ış kişi erkek olsun kadın olsun cinsî m ünasebet gayet zararlıd ır; beli zayıflatır ve güçsüz kılar, ihtiyarlatır. Bu hastalğın ilâcı za­ m an zam an sindirim e yardım cı olan köm ür yemektir, ancak eczası katı, dökülm üş olm am alıdır. Kuzu başı ile güvercini kaynatıp, suyunu alıp, ce­ viz yağı ile ya h ab b ü ’l-hadra (pistacia tereb in th u s’un meyvası) yağı ile ve­ ya acı badem yağıyla veya fıstık yağı ile yahut da bu yağların hepsiyle karıştırılıp, şırınga yapılırsa, çok yararlı olur. Eğer sadece kuyruk yağını ısıtıp, şırınga ederlerse, böbreği kızdırıp, iyileştirir. [Ayrıca] sütleğen otu­ n u n yağı ile yağlamak da yararlıdır. Yiyecek n o h u t suyu olm alıdır. G üver­ cin yavrusuyla veya genç, semiz tavuk etiyle ve iki yaşında, semiz, erkek kara koyun etine ilave olarak kimyon, tarçın konup pişirilir. Serçe etiyle pişirilen yemek de çok yararlıdır.

Üçüncü Kısım: M addi mizaç b ozukluklarının sebeplerini, belirtilerin i

ve ilaçlarını anlatır. Bu hastalığın sebebi ya sıcaklığın ve kanın hakim ol­ ması veya safranın çokluğu ve kokululuğudur. Eğer hastalığın sebebi kan olacak olursa, belirtileri id ra rd a ortaya çıkar, ve eğer m addesi safra ola­ cak olursa, id ra rın yakıcılığı ve sarılığı ve id ra r yolunun daralm asıdır; ısı­ n ın fazlalığı ve id ra rın tutulm asıdır. Tedavisi ise şöyledir: Eğer hastalığın sebebi kan olacak olursa, basilik venden kan alm ak gerekir, ve eğer m ad­ desi çoğunlukla safra ise, ilkin kaynatılm ış m enekşe çiçeği ile yahut da yum uşatıcı şırınga ile, iç kısım ları yum uşatm ak gerekir. Böylece safra vü­

(11)

303

cuttan kısm en atılıp, eksilir. Daha sonra erik ve üzüm tanesind en 30 tane, hıyar-ı şenbe (Çin tarçını, cassia fistula) balın d an 7 dirhem , abanoz ağacı sü tü n d en 15 d irh em olm ak üzere alın ıp b u n lard a n otların h epsini 200 d irh em su ile su yarıya ininceye k adar kaynatıp, süzüp, Çin tarçını balı ve abanoz ağacı sütü içine katıp, ezip içm elidir. Şırınga için ise b ir tutam pazı yaprağı, 5 d irh em m enekşe, 5 d irh em hatm i tohum u, erik ve üzüm tanesinden otuzar tane olm ak üzere alınır, hepsi kaynatılır ve 15 dirhem Çin tarçını balı ile ve 10 d irh em badem yağı ile karıştırılıp, şırınga etm e­ lidir. Kan alın dık tan sonra, acı m arul suyu ve hıyar suyunu ve hıyar to h u ­ m unu pişirip, şekerle içm elidir. Yiyecek olarak, a rp a aşı, badem yağı ile şeker verilmelidir. Günde iki kez, şu lapayı sarm alıdır. Biraz pire otu, arpa, yaş kişniş otu suyu ve sirke karıştırılıp, bulam aç gibi edilip, b ir parça bez üzerine yayılır, böbrek üstüne yakı edilir. Eğer atılm ası gereken m adde çok olup geçmeyecek olursa bu m erhem li lapaya yum urta akı, gül yağı, semiz otu suyu, çoban değneği denen o tu n (poligonum aviculare) suyu [ilave edilm elidir], ve m enekşe, nilüfer, sandal o d u n u (santalum albüm), diğerleriyle birlikte om uzun kürek kem iği kısmı ü zerine konup, yakı ya­ pılır. O h astanın içeceği m enekşe suyu olm alıdır; yiyecekleri daha önceki kısım da anlatılm ıştır.

Dördüncü Kısım: Bu kısım soğuk m add en in kötü m izaçlarının sebep­

lerin d en ve ilâçların dan bahseder. Bu m ad delerin sebep olduğu rahatsız­ lığın sebebi balgam dır; rahatsızlığın belirtisi, id ra rın beyaz ve ağır olmasıdır. H astanın yiyeceğe ve içeceğe düşkünlüğü yoktur, iştihası yok­ tur. O n ların ilk tedavisi kusm adır (yediklerini dışarı atm adır). Böylece vü­ cut ve m idedeki balgam ın b ir kısmı atılm ış olur. Bundan sonra, hap verip, şırınga yapm alıdır; garikun (boletus igniarus-agaric) hapı gibi. Bu hap (ga- rikun) b ir d irhem agaric (bir nevi laksatif m adde; iyaric), b ir d irh em Çin rübabı (rheum palm atum ), yarım dirhem hanzel (cucumis colocynthis) ya­ ğ ın dan [m eydana gelir]. Bu agaric [terkibi] om urilik üstüne sürülm elidir. H astalık tam am en geçinceye kadar, ilâcın geri kalan kısm ı dökülüp, d ere­ otu suyu ile hap yapılıp, gece yatm adan önce yutturulm alıdır. Hasta, bu suretle rahatça uyur. Eğer ilâç ishal yaparsa hasta uyuyamaz, o zam an ona çorba verilm elidir. Böylece, o ertesi g ü n ü rahatlam ıştır; dinlenir. H asta­ ya, b ir süre zam an zam an ılık yağlarla şırınga yapılm alıdır. D ereotu, p ıra ­ sa, (allum porum ) suyu ellişer dirhem , çam fıstığı yağı onbeş dirhem , haşhaş yağı onbeş d irh em ve bal on d irhem olm ak üzere alınıp, hepsi ka­ rıştırılıp , bu terkip sıcak olarak şırınga edilm elidir. Kızarm ış besin m ad­ deleri, n o h u t suyu, tarçın, safran ve kimyonla pişm iş olm alıdır. Allah’ın izniyle [bütün bu terk ip le r hastaya] yararlı olur.

(12)

304 ESlN KÂHYA

Altıncı Bölüm

[Altıncı bölüm ] kötü m izacın çeşitlerinden arız olan ve ortaya çıkan taşın tedavisini anlatır. Eğer böbrek ve m esanede taş varsa ve mizaç sıcak kötü mizaçta olursa, tedavisi şu şekilde yapılm alıdır. H er b irin d e n onar d irh em olm ak üzere, hıyar tohum u, kavun çekirdeğinin içi, kabak çekir­ d eğinin içi, beş d irh em rezene (foeniculum dulce) ile birlikte karıştırıp, üç d irh em in i on d irh em sirkencebinle (ballı sirke) ve on d irh em gül suyu ve b ir m iktar da saf su ile ezip, gece ayaza koyup, sabah içm elidir. Daha sonra ilâç taşı parçalar. Hıyar toh u m u içi ve kabak çekirdeği ve kavun çe­ kirdeği içinden h e r b irin d e n beş d irhem olm ak üzere iki d irhem kereviz tohum u, üçer d irh em rezene, sünger taşı, yanmış serçe havanda dövülüp, ezilip, birbiriyle karıştırılır. Bu karışım ın üç d irhem i ballı sirke ile karış­ tırılıp m enekşe hapı ve Çin tarçını ile birlikte ve rezene suyu ile k arıştırıl­ dıktan sonra, hasta elde edilen karışım la yıkanıp, içine oturtulm alıdır. Bu banyonun özelliği dem ir dikeni, b ir nevi papatya (anthem is nobilis) ve me- lilot (m elilotus officinalis), lahana, m ercan köşk bitkisi, kereviz, dereotu, lahana gülü, dereotu tohum u, hatm i yaprağı, baldırı kara otu (turunç ka­ buğu lezzetinde b ir bitki) hepsi birlikte b ir kazanda kaynatılarak, uygun m iktarda pirişildik ten sonra, in d irip , hasta, henüz terk ip sıcakken içine sokup, beline kadar içine batacak şekilde suyun içine oturtm alıdır, öyle ki çıkacağına yakın şu şerbeti içm elidir: Hıyar suyu, İsrail zeytini, şekerli­ ce sünger taşı, h e r b irin d en b ire r buçuk dirhem ezilip, şıra yapılıp, zaman zaman bu terkip içilm elidir. Süsen b itkisinin kökü ve ejd erh a k anından beşer d irh em alınır, hatm i kökü ve ebegüm eci köklerinin h er b irin d e n ü çer dirhem , kereviz ve rezene tohum u ve d em ir d ikenin den ikişer d ir­ hem , kara in cirden on dirhem , erikten (bir nevi erik, cordia myxia) otuz tane alıp, hepsi 250 d irh em su içinde kaynatılır ve bu işlem suyun yarısı kalana k adar devam ettirilir; daha sonra bu terkip ikiye ayrılır; yarısına 15 d irhem ballı sirke k a rıştırılır ve hastaya içirilir. Diğer b ir ilâç; ebegü­ meci yaprağı iyice pişirilir; biraz balla ve biraz sığır yağı ile karıştırılıp, çokça içilir, öyle ki, taş y erinden çıkıp, suyla (idrarla) birlikte dışarı atıl­ sın. Diğer b ir ilâç; yedi d irh em Çin tarçını alınır, kırk dirhem rezene su­ yu ile ezilip, b ir m iktar badem yağı katılır ve hastaya içirilir.

[Dokuları] yum uşatıcı yağlarla ve de kuvvet verici yağlarla karıştırı­ lıp, hastanın beline ve kasığına sürülm elidir. Ö rn eğin dereo tu yağı gibi ve dem ir d ik en inin yağı gibi, susam yağı gibi yağlar sarım sak ve m enekşe yağı ile karıştırılıp, söz konusu bölgelere sürülür. Hastaya vücudu ısıtacak hareketler yaptırm ak ve ufak adım larla yürütm ek ve yorgun ata b in d ir­ mek de iyi gelecektir. M erdiven çıkıp, inm ek, taşı böbrekten mesaneye in ­

(13)

dirir. İlâç yapm ak üzere kaynatılm ış papatya, m elilot ve hatm i kepek suyuyla p işirilip suyu süzülüp m esane bölgesine azar azar dökülm elidir. Daha sonra, aynı bölgeye yum uşatıcı yağlar sürülm elidir ki taşın sebep ol­ d uğu ağrıyı hafifletsin, sakinleştirsin. Ö rn eğ in sedef otu yağı ve akrep ya­ ğı id ra r d eliğinden içeri doğru dam latılırsa veya pen isten içeri şırınga edilirse taşı yerinden oynatıp aşağıya in d irir. Şarabı ve m ercan köşkü b it­ kisini kaynatıp, suyundan alıp balsam yağı ile birlikte ve beyaz neftle ka­ rıştırılıp penis içine dam latılm alıdır. Eğer hastada ateş ve m esane ağrısı yoksa, ve eğer m izaçta kabızlık varsa, vücudu yum uşatıcı banyolar iyi ge­ lecektir. Ancak banyo [uzun sürm em em elidir]; çabuk olm alıdır. Bu gibi d u ru m la rd a m üshil verilm esi iyi değildir. Ç ünkü m üshiller m addeyi aşa­ ğıya d oğru çeker, ancak, kusm ak iyi gelebilir, çünkü o nlar m addeyi yuka­ rıya doğru çekerler, söz konusu o rganlara gitm esine engel olurlar. Ancak zorlam a söz konusu ise, kusm ak tehlikeli olabilir. Ç ünkü bu d u rum da, ta­ şı bulu n d u ğ u organ dan alıp, g ötürm ek daha da zorlaşabilir. P ratikten ve gerekli bilgiden yoksun olmamak gerekir. Tiryaktan ve yeni pişmiş ne olur­ sa olsun, ve belli bazı otlar taşları parçalar. U falanan taşların vücuttan n a ­ sıl atılacağı başka bir kısımda ele alınmıştır. İnşallah zikrolunur. Bu konuda M uham m ed Zekeriya el-Razî bilgi verm iştir. Kan aldıktan sonra, sıkıntı­ n ın geçip, hastan ın sakinleştiğini çoğu kez gördüm . Ayrıca, kan alındık­ tan sonra, taş daha kolay dışarı çıktı. Eğer taş, böbrekte b ir yerde durup, h arek et etm eyecek olursa, on u n ilâçı ılık ve hızla etki edecek ilaçlar ol­ m alıdır, ve katı h ıltla rın akışını a rtıra n otlarla, ve ısıtılm ış ılık ve hastaya iyi gelmeyecek derecede ısıtılmış yerlerde, hasta kısım yağlanıp, tedavi edil­ meye çalışılm am alıdır. M uhtem elen hastaya, yukarıda bahsedilen tohum sularıyla, ejd e rh a kanı suyuyla ve b u n u n gibi şeyler verilm elidir, kepeği ve darıyı ılıtıp, zam an zam an böbrek ü stüne koym alıdırlar. Eğer taş b u ­ lu ndu ğu yerden b ir başka yere doğru h arek et etmişse, bu bölüm de söz ko­ n usu edilen banyoların içine oturtm alıdır, ve [bu terkipleri] ılık su ve zeytinyağı ile karıştırm ak yararı olur. M esane için kullanılan o tların böb­ rek için kullanılan o tlardan daha ılık olması gerektiğini bilm ek gerekir, ancak yine de çok sıcak olm am alıdırlar.

B urada söz konusu edilen ilâçlar kötü sıcak mizaçlı olan kişilere uy­ gulanm alıdır. Soğuk mizacın kötülüğünden, bozukluğundan ortaya çıkan taş için kullanılacak ilâçlar, ısısı az olan veya m izacın soğukluğu sıcaklığı­ na baskın olan kişilerin ilâçlarına benzer olm alıdır. Eğer ishal olmaya ih ­ tiyacı varsa, mizaçta hakim olan balgam ı ishal yoluyla atabilm esi için hastaya aşağıdaki ilâçlar verilm elidir. Bu d u ru m d a hastanın rengi solar, beyazlaşır. B urada verilm esi gereken ilâçlardan birisi şudur; h abbu ’l-Nil d enen b ir nevi sarm aşık to hum ları. [Bunların] küçük sarı çiçekleri var­

(14)

306 ESİN KÂHYA

dır; bostanlarda sırıklara sarılıp d u rurlar. Bu bitkinin tohum u ya da çiçe­ ğinden birer dirhem , sarı sabırdan yarım dirhem olmak üzere alınıp, şerbet yapılır. [Burada söz konusu edilecek] diğer terkip böbrek taşları içindir. Bu kavun çekirdeği içi, kimyon, n an h ah (ekm eğin içine konup yenen bir nevi ot, bishop’s weed), m ercan köşkü otu, kereviz tohum u, tu rp tohum u ve acı badem hepsi birlikte alınır; karıştırılır, ve h er gün b ir m iktar baldı­ rı kara o tu n u n suyu ile ezilip hastaya verilir. Bir başka terkip, böbrek ve m esanedeki taşı ezip, balçık h alind e dışarı atar. Bu terkip şöyledir; kelem yakılıp külü alınır; yavrusu çıkm ış yu m u rtan ın kabuğu alınıp, yakılır ve külü alınır, yahudi taşı (lapis jud ais) ile birlikte yarım d irh em boğa dike­ ni (tribulus terrestis) suyu ile ve b ir m iktar ekşi şıra ile karıştırılıp içilm e­ lidir. Diğer b ir ilâç balsam , at tu rp u (m aringo pterigoserm a), malacca fasulyesi ki ona kuş d a n sı da d e n ir akça ve katı darıya benzer ve sünger taşı, kavun çekirdeği içi ile b ir araya konur, iyice birbiriyle karıştırılır, ova­ lanır, bu nlardan b ir kaşık alınıp, karışık şarap içinde ezilerek, içilmelidir.

Diğer b ir ilâç taşı yerin d en h areket e ttirip parçalar. B unun terkibi şöyledir: Hıyar tohum u içi, kereviz tohum u, anason, maydanoz tohum u, Çin tarçını, sünbül ve malacca fasulyesi b ir dirhem ve Ispanyol yapışkan otu (anthem is pyretram ), kunduz yağı (?) ve sütleğen o tu nd an b ire r denk olm ak üzere b ir araya konur, b u n lar on d irh em ballı sirke ve bald ırı kara o tu n u n suyu ile ezilip içilm elidir. Bir başka ilâç, kara kereviz tohum u, sa­ rı hıyar tohum u içine altışar dirhem , Çin tarçını, sünbül ve tarçından d ö r­ der dirhem birlikte iyice yoğrulur (karıştırılıp, ovulur); kırk dirhem dem ir dikeni suyu ile ezip, otuz gün süre ile içilmelidir. Sonuçta taş dökülür, böb­ rek ve m esane tem izlenir. Ancak bu ilâçın yararlı olabilm esi için bu otları k arıştırırk en p arm akta dem iryüzük, bıçak ve benzeri şeyler olm am alıdır. M uham m ed b. Zekeriya el-Razi de aynı şeyleri söyler. Ben bu açıklamayı o n u n kitabında5 buldum . Diğer b ir ilâç; güvercin pisliğinin beyaz şekerle k arıştırılıp büyük insana b ir d irh em ve küçük çocuklara yarım dirhem bu terk ip ten soğuk su ile içirm elidir. Bu terkip, böbrek ve mesaneyi taş­ tan temizler. Ancak, bazıları güvercin pisliği ile yelme toz bib erin i karış­ tırıp h e r gün Trayiş m iskinin suyu ile m uam ele edip içm elidirler. Diğer b ir ilaç da b ir dirhem yum uşak biberi tu rp suyuyla ya da dem ir dikeni suyu ile ezip içm elidir. Diğer b ir ilaç da yanmış akrepten, sabah iki yonca çekirdeği büyüklüğünde verilm elidir. Bu taşı bazen eritir. Bazı doktorlar, yanmış akrepten 2 kırattan (1/2 dirhem ) 2 denke kadar değişen dozlarda alanıbalir, dem işlerdir. 20 d irh em yaş, yabani selviden (inula helenium )

5 Razi’nin M akalafi’l-HasaJi’l-Kilye ve’l-Mesane adlı eserinde konuyla ilgili ayrıntılı bilgi bulm ak m üm kündür.

(15)

sıkılmış su ile veya b aldırı kara o tu n u n suyu ile Calinus (Galen) bu hasta­ lığı tedavi etmiştir. Bir kişinin taşı varmış; ondan kurtulm uş. O kişiye neyle tedavi ettin diye sordum . Bana şöyle cevap verdi: “ Kelem kaynatıp içine oturdum . O n u n yanısıra, on d irh em kavun çekirdiği içini on dirhem şe­ ker ile k arıştırıp yedim; b ir süre b u n ları yapmaya devam ettim , ve bu su­ retle hastalığım dan ku rtu ld u m ”. Ben ona “b u n d an başka ilâç kullanm a­ dın mı?” diye sordum . O “bu ilâç hem yararlı hem de gayet zararsızdı (yan etkileri yoktu)” diye cevap verdi. Eğer yetm iş tane bib eri döküp, karıştı­ rıp, yedi hap haline getirip, yedi gün hastaya verseler, bu terkip, onun böb­ rek ve m esanesindeki taşı temizler. Beş d irh em helva Bursa balıyla yoğurulup, tu rp suyu ile ezip içm elidir. Bu tertip, üç gün içinde m esane­ deki taşı temizler. A ncak beş d irh em boraksı b ir günde içm em elidir. Beş dirhem boraks üç gün süre içinde parça parça içilecek olursa, ve yarım miskal (1/2 dirahm i) ak Şam serçesi, 1 kaşık sıcak su ile ezilip, içilirse taş id ra rla birlikte çıkar. Allah’ın izniyle d ö rt yaşında teke kanı da taş hastalı­ ğına iyi gelir. O n un yararları yedinci bölüm de ele alınıp, anlatılmıştır. Bir- buçuk d irh em rezene ve yarım d irh em sünbül iyice ovalanıp, birb irin e karıştırılır, ve tatlı şarapla içilir. Bu terk ip de taşı döker. Tekeyi bu hastalı­ ğı olan kişinin ü zerinde boğazlam alıdır; böylece onun kanı hastanın kası­ ğı üzerine akar, bu kan pek yararlı olur. Bu hastalığa iyi gelen herşeyi yiyip içseler bile, eğer hastaya b ü tü n b u n lar ılık banyo ile birlikte ya da ılık su içinde verilirse, daha yararlı olur. Türkçe m eneviş d enen h ab b etü ’l-had (pistacia terebinthus; çitlenbik) yağı ile ve bal yardım ı ile şekerli helva p i­ şirip, hastaya verm ek yararlı olur. Yanmış serçe, yanm ış akrep ve yanmış kelem külü, yanm ış tavşan külü, sünger taşı ve kurum uş teke kanı ve yav­ ru çıkarmış tavuk yum urtası kabuğu külü, yahudi taşı ve çam ağacının zam­ kı olm ak üzere h e r b irin d e n ikişer d irh em , bal dam lası karıştırılıp ilâç yapılır ve d aha sonra, Traşi m iski ve erik ağacı zamkı, hatm i tohum u ve b iberden üçer d irhem b ir araya getirilir; iyice karıştırılır; ince elekten ge­ çirilip, birinci ilâçla karıştırılır; m acun h aline getirilir. Bir d irh em veya b ir miskal boğa d ik eninin suyu ile veya kara n o h u t suyu ile ezilip, hastaya içirilm elidir. Bu ilâç mesaneyi taştan temizler.

Akrep macunu: Uçbuçuk d irhem yanmış akrep, b irbuçuk d irh em citia-

na (gentiana lutea) b ir d irhem zencefil, ikibuçuk d irh em biber, beşbucuk dirhem kış b ö ğü rtleni (physalis alkekengi) kökü, d ö rt dirhem h in t yağı, h e r b iri ayrı ayrı alınıp, ince b ir elekten geçirildikten sonra, b irb irin e ka­ rıştırılıp, tekrar havanda öğütülüp, iki ilâç m iktarı köpüğü alınm ış balla m acun haline getirilip, b ir sırça kap içine konup, 6 ay sonra kullanılm alı­ dır. Yetişkinlere b ir denk, yetişkin olm ayanlara yarım denk verilm elidir. Kereviz suyu ile sevgi taşı (üzerlik tohum u) öğütülüp, özü çıkarılıp, am on­

(16)

308 ESİN KÂHYA

yum sakızı, biber, doğal sodyum karb o nattan b ire r m iskal (1/4 dirhem ), balsam to h u m u n d an iki miskal b ir araya konup, hepsi iyice karıştırılıp, tatlı şarapla yoğurulduktan sonra, n o h u t şeklinde hap haline getirilir; h er sabah üç hap hastaya verilm elidir. Ancak ilâçı ya ham am da ya da h am am ­ dan çıkarken verm ek yararlıdır, derler. Bu tedaviye 30 gün devam etm eli­ dir. Bu tedavi m esaneyi taş ve kum dan tem izler, ancak on un uygulanm ası belli kurallara bağlıdır, bu tedavi belli b ir şekilde uygulanm alıdır. O nu n açıklanm ası başka b ir bölüm de ele alınacaktır.

Yedinci Bölüm

Bu bölüm de, taş hastalığında alınm ası uygun olan ilâçlar ve ne şekil­ de alınacağı anlatılacaktır. Akrep yakma sanatı yuvarlak ravend (rhubarb, rh eu m palm atum ) ve g entiana şuada (cyperus rotundus) adlı bitki, kebe- re (capparis) kökü kabuğundan o n ar d irhem alınıp karıştırılır. Bu uyutu­ cu ilâcın etkisi ılım lı hale getirilm em elidir. Bir rıtl-ı Bağdadî acı badem yağı ile karıştırılm alıdır. Rıtl-ı Bağdadî dediğim iz 140 dirhem dir. Bu b ir şişeye konulm alı ve üstüne badem yağı ilâve edilm elidir.6 Bu terkip bir hafta güneşte bekletilm elidir. Daha sonra otları küspelerin den süzüp, on dirhem akrep yağı koyup, şişenin ağzını tek rar kapatm alıdır. İki hafta bu terkibi beklettikten sonra, yeniden süzüp, yağı alıp, akrebi dışarı atm alı­ dır. Bu terkip artık kullanılabilir durum dadır. Allah’ın elinin şifalı elinin becerisi, yani teke k an ın ın kurutulm ası şöyle olm alıdır: 4 yaşında b ir teke kurutulacağı zaman üzerine alaca düşünce, o boğazlanır. Biraz kanı ak­ tıktan sonra, bu kandan b ir parça alınır; bir tarafa konur, çünkü geri ka­ lan kan dışarı akar. O işlem in orta yerinde alm an kan b ir kaba konur; kan donunca p arçalan ır ve tek rar b ir tarafa bırakılır, üstüne b ir m endil örtül- m elidir ve güneşe bırakılm alıdır. O iyice kuruyunca, tozdan ve d u m an ­ dan saklanm alıdır, ve gereğinde kullanm alıdır. A krep yakma şöyle yapılm alıdır; sağlam ca b ir şişe alıp, akrebi içine koyup, şişeyi çam urla sı­ vayıp, sıcak fırına koymalıdır, ve 6 saat orada bırakm alıdır. Şişe soğutul­ duktan sonra, çamur, kırılıp şişenin ağzı açılır. Eğer kavrulmuş ise havanda dövm ek m üm kün olur, ancak bu kıvam da değilse, şişenin ağzı kapatılıp, tek rar fırın a koymak gerekir. Ancak burad a dikkat edilm esi gereken nok­ ta, terkibin çok fazla kavrulup gücünü kaybetm em esidir. Havanda dövme bile o nun bu özelliğinin kaybolmasına sebeb olm am alıdır. Sırça kapta h e r­ hangi bir şeyin yakılm asında belli b ir şekil vardır. Kaba konan şey tam a­ m en yanmış d u ru m d a olm am alıdır, ancak kızıllaşana kadar ateşte

6 M eşhur hekim İbn N efis’in b ir reçetesi b u rad a sayfa k en arın d a verilm iştir. Bu terkip yanmış akrep, halis zeytin yağından m eydana gelm iştir.

(17)

tutulm alıdır. Kavrulm uş olan şey çıkarıldıktan sonra d em ir b ir lenger içi­ ne konulm alı; daha sonra, soğuk su içine bırakm alıdır. Bu işleme söz ko­ nusu m adde havanda dövüldüğünde un h aline gelecek kıvam a erişene k ad ar devam etm elidir.

Sekizinci Bölüm

Bu bölüm taşın id ra r yollarından geçerken, eğer o kısım larda cera­ h a t m eydana getirirse, veya o yollarda kalırsa, bu d u ru m d a uygulanacak tedavi ve o n u n o rad an çıkarılm ası konusu n d a yapılacak işlem ve alınacak ted b irle ri anlatır. Taş id ra r kan alın dan geçerken, o organda veya kısım da cerah at m eydana getirdiğ inin işareti, taşın orad an çıkm asından sonra, id­ ra rla birlikte kan gelm esidir. Eğer kan id ra ra çok karışm ış olarak atılırsa cerah atin böbrekten geldiğini bilm ek g erek ir yahut da cerahat böbreğin aşağısında b u lu n an yoldadır (üreter). Eğer ilkin kan gelip, sonra id ra r ge­ lecek olursa cerahat m esan ed ed ir veya penis y o lundad ır (urethra). C era­ hatli olan organın ağrım asından da bu b elirlenir. D urum ne olursa olsun c erah atin b u lu n u p b u lun m adığını kesin olarak bilm ek gerekir. Bunu be­ lirlem ek için basilik venden kan alınır. O organın şişmemesi gerekir. Bun­ dan sonra, cerahat tedavisi yapılır. Bu konuda verilen ilaçlar yararlı olabilir, ve b ilin ir ki E rm eni külü, akasya, günlük yarım d irh em olm ak üzere, ve kavun çekirdeği içi b ir araya ko n u r k arıştırılır; sinirli o tu n u n yaprağının suyu ile yoğrulur, ve b ire r m iskallik tabletler haline g e tirilir ve h e r sabah b ir tableti soğuk su ile ezip içilirse [taşlara iyi gelir] veya [aynı] tableti si­ n irli o tu n u n yaprağın ın suyu ile içm elidir. O n saat geçtikten sonra, bir tablet d aha alınm alıdır. Ustübeç tozu ve terra sigillata (eskiden ilaç ola­ rak kullanılan b ir nevi toprak), kardeş kan ın dan , h e r b irin d e n ikibuçuk d irh em ve b ir denk afyonla birlikte karıştırılıp, kısım lara ayrılm alı ve hap halin e getirilm elidir. D ışarı çıkılacağı zam an kuzu dili bitkisi suyu veya gül suyu ile bu tabletleri ezip, id ra r yollarına tatbik etm elidir (dam latma- lıdır) veya m asatırla penise şırınga yapılmalıdır. Masatır penisin içine doğ­ r u b ir meyli olan b ir b o ru d u r; o b o ru n u n ucu n a b ir bez parçası sarılır ki alet penise daha rahatlıkla girebilsin. Penisin ucuna da ona benzer bir boru sokulm alıdır. Sokulan b o ru şekil olarak da penise uygun olm alıdır ve bu b o ru n u n dışarıda kalan ucu suya daldırılm alıdır; böylece ilacın içeriye doğ­ r u çekilm esi m üm kün olacaktır. A letin h arek et edebilm e kaabiliyeti ol­ m alıdır. Bu alet vasıtasıyla su mesaneye kad ar gönderilebilir. Bu alete su

atacak alet denir. Frengistan’dan gelir. C errah lar da bu aleti b ir yaranın

içinde cerahat olursa kullanılırlar. Bazı irin eritici, giderici otlar kayna­ tıp, o aletle o yarayı yıkarlar. Bu alet şu suretle çok kolay belirlenm iştir:

(18)

310 ESİN KÂHYA

O, b öb reklerden mesaneye gelen kanı ve m akaddan ve b ü tü n vücuttan ge­ len kanı em er ve toplanm asına engel olur. Kehribar, E rm eni gülü, gü ln ar ve k en d irin h e r b irin d e n b ir dirh em , d ö rt dirhem afyonla ve b ir miskal sum ak suyu ile veya kuzu dili suyuyla içilm elidir. Öyle b ir zam an gelir ki, kötü kan id ra r yolunda uyuşur (hareketsiz hale gelir); oran ın b ir yerinde kalır. O nu n da b ir ilacı vardır. Tıp kitab ların da bu ilaçtan söz edilm iştir, ancak bu kısa esere uygun olm adığı için b u rad a zikredilm em iştir. Bazen kanın kıvamı çok ağır o lu r ve on u da taşın çıkarılm asında olduğu gibi ya­ rıp çıkarm ak gerekir. Eğer taş id ra r kanalına (ürethra) gelip, oradan ge- çemeyip, orada kalacak olursa, bu durum taşın büyüklüğü dolayısıyla ortaya çıkmıştır. Bazen de taş enine gelir, arkaya doğru meyilli durur, [bu d u ru m ­ da taş] dışarı çıkamaz. Bu d u ru m la rın h erh an g i b irin d e olduğu gibi, taş id ra r yolundan çıkamayıp, kalacak olursa, penisin kökünde rahatsızlık, sıkıntı o lur ve id ra r tutulur, id ra rın dışarı atılm ası çok zorlaşır. O nu n ilâ­ cını Seyyid İsm ail C ürcanî şöyle ta rif etm iştir: “ Böyle b ir şikâyeti olan ki­ şiyi sarsın, iki ayağını yukarı kaldırıp, b ir kişi bu zahm eti çeken kişiyi kucağına alıp, iyice sallasın. Böylece taş gerisin geri arkaya doğru gider; o zam an mesaneye ulaşır. Eğer mesaneye gitm eyip de ileri doğru h areket edecek olursa, hasta banyolara gitm elidir. B unların yanısıra bazı yağların da penis yoluyla şırınga edilm esi lazımdır. B unlar hem taşı küçültür hem de kayganlaştırır. Bu arada penisi ovmalıdır, ancak bu yapılırken, nazik davranm alı, p enisin yaralanıp, cerahatlenm em esine dikkat edilm elidir. Hastaya yuvarlak nesneler verilmelidir. Böylece id ra r kuvvetlice çıkar, çün­ kü id ra rın kuvvetiyle taşın dışarı çıkması m üm kün o lu r”.

Bu risaleyi yazan bu hastalığı O sm anlIlarda saltanat sahibi Liva-i Os- maniyye H azreti Em ir Givan (Civan) Bey hizm etlerindeyken, bö brek lerin­ den taş geldiğini ve id ra r k an allarınd a hastalık olduğunu, hastanın id ra r attığı sırada nasıl zahm et çektiğini görm üştür. Bu konuda birçok tıp kita­ b ın d a bilgi vardır. Zam anın hazık hekim leri birçok tedbir alıp, pen isinin u cunun biraz yukarısından yarıp, taşın bu yolla çıkarabileceğini söylemiş­ lerdir. Bunu takiben orada oluşacak veya oluşm uş cerahat için ilaç yap­ m ak gerektiğini belirttiler. Bazı bilginler ise, b ir kuvvetli kişi bulm ak ve taştan şikayeti olan hastayı sıkıca sarsm ak, sallam ak gerektiğini, böylece taşın çıkabileceğini söylediler. Bir m ü d d et bu tedavileri sü rd ü ren hekim ­ ler o devlet sahibi kişiye çok eziyet ettiler. B unların hiç b irin in yararı ol­ madı. Bazıları da ona bazı yuvarlak haplar verdiler, böylece idrar kuvvetiyle taşın dışarı atılabileceğini düşünm üşlerdir. Bu yol da sonuç verm edi, a n ­ cak h a p la rın d iuretik özelliğinden dolayı bu yol hastaya çok sıkıntı verdi. Eski doktorlar e serlerin de ne yazmışlarsa, zam anım ızın doktorları da o n ­ ları hasta üzerinde denediler, ancak sonuçta onun sıkıntısı gün geçtikçe

(19)

daha da arttı. B ütün bu sıkın tılard an sonra, ve bu k adar kişi aciz kaldık­ tan sonra, o devlet sahibi kişi, kendisi akıl ederek b ir âlet yapıp, onunla kendisini tedavi etti. O âlet güm üşten içi boş ve h a fif meyilli, b ir tarafı ince ve b ir tarafı kalınca b ir aletti. O ince tarafında ney delikleri gibi bazı delikler açtı. İd ra r atılacağı zam an meyilli tarafı taşa değinceye kadar p e ­ nise sokuldu, taşı onun la b ir parça ileri ittiler. Böylece id ra r taşın yan ta­ rafların d a n aletin delikleri yoluyla o n u n içine sızıp, dışarı atılabildi. Bu aleti pen isten çekip çıkardıklarında, taşın eski konum una gelm ediği be­ lirlendi. H er id ra r sıkıştırdığında bu yol kullanıldı. Daha sonra taşın da dışarı atılabilm esi için b ir başka alet düşündüler. Bu aleti m adenî kıskaç şeklinde gösterdiler. Kıçı açtığında o n u n ucu çok sıkıntı verm iyordu, ve de kıç çok açılm ıyordu. Sonuçta bu aletle taşı kıçın ucuna kadar aldılar ve sıkıca tu ttu lar; taşı o rad a parça parça ettiler. Böylece bu küçük taşlar dışarı çıktı, atıldı ve hasta da o n d an kurtu lm u ş oldu. O devletlu kişiye bu hastalık arız olduğu zam an, zam anın d o ktorları ne ted b ir aldılarsa, bu fa­ kire e m red erlerd i. M uhtem elen âlim ler bu fakir vasıtasıyla tedaviyi y ü rü ­ tü rle rd i. Ancak hiçbirisi bu tedavi şeklini düşünem ediler, b u n a rağm en bu aletler fevkalâde akla yatkın olup bu bölüm de gerekli olduğu için an­ latıldı. Eğer h erh an g i b irisin d e benzeri b ir rahatsızlık olsa, sıkıntı çek­ m eden, d u ru m u n a göre, bu aletlerd en biri kullanılıp, taş öğütülüp, ufalanıp, ond an kurtulm ak m üm kün olur. Allah bizi korusun.

Dokuzuncu Bölüm

Bu kısım m esanenin yarılarak, taşın çıkarılması hakkındadır. Eğer [taş] büyük olup, bu söz konusu edilen ilâçlar ve terk ip le r ile m esanede ufala­ nacak olursa, m esanenin yarılarak taşın çıkarılm asına gerek yoktur. Fa­ kat yarm ak çok tehlikelidir. İnsan ın b u am eliyattan sağ salim k u rtulduğ u n a d ire n görülür. Bazı eski dokto rlar d em işlerdir ki böbrek taşı arka taraf­ tan (sırtın bel bölgesine yakın kısm ının iki tarafından) yarılarak çıkarı­ lır.7 Şim dilerde böyle b ir ameliyatı yapan kimse yoktur. Bu ameliyat gereğ in d en fazla tehlikelidir. Belki m esaneyi yarm ak nisbeten daha kolay ve korkulacak b ir am eliyat değildir. Bu işi yapacak olan kişinin üç konu­

7 İbn Sina el-Kanun f i ’t-Tıbb adlı eserin d e böbrek ve m esane taşlarıyla ilgili olarak bilgi v erirken, özellikle böbrek taşları üzerin d e d u rm u ş ve eğer böbrekteki taş ilaçla tedavi edile- miyorsa am eliyatla alınm ası gerektiği ifade edilm iştir. O na göre böyle b ir uygulam a için anatom ik yapının çok iyi bilinm esi gerekir. B urada o ayrıca am eliyatta kullanılm ak üzere b ir de alet önerm ektedir. K asatır dediği bu alet vasıtasıyla b öbrek arkadan, sin ir ve dam ar ağına dikkat ed erek açılıp, b öbrekten taş çıkartılacaktır (Bkz. E. Kahya, “ Renal Calculi and T h e ir T reatm ent in İb n Sina”, XXVI I Congreso intemational de Historia de la Medicina, Barcela- no 1981, s. 734-738).

(20)

312 ESİN KÂHYA

da çok iyi düşünm esi gerekir. B unlardan birisi taşın büyük m ü küçük m ü olduğunu bilmesi gerekir. İkincisi taş uzunlam asına b ir şekle sahipse, onu uygun b ir şekilde döndürm eyi akıl etm esi gerekir. Üçüncüsü, hasta kişi­ n in sıkıntısı kuvvetli m idir, yoksa h afif m idir? Bu noktayı da dikkatinden uzak tutm am alıdır. B urada dikkat edilecek konu hasta 10 yaşından [bü­ yük olm alıdır] veya olgunluğa erişm iş olsun, yani 40 ila 60 yaş ortasında olm alıdır. O ğlanlık çağında yiğitlik zam anında, [böyle b ir ameliyat] ya­ pılm am alıdır, çünkü am eliyatı m üteakip balgam karakterind e şişler mey­ dana gelm e ihtim ali vardır. Eğer balgam k arakterinde [şişler] görülürse, onun ilâcı cerahat ilacına ters düşeceği [için am eliyatın yapılması uygun olam ayacaktır]. Yaşlılıkta da böyle b ir cerrah i m üdahale yapılm am alıdır, ancak [onlarda] cerahate dönüşm e görülm ez. Ancak olgunlukta, böyle bir am eliyatın uygun olduğu şöyle anlaşılır; o cerahate dayanıklı ve balgam lı karakterde şişler oluşm a k o rkusundan uzaktır. Eğer taşın büyüklüğü ve küçüklüğü vasat olup, şekli yuvarlak olacak olursa, o, kolayca çıkar. Eğer taş uzun olacak olursa, gayret edip uzunluğuna d ö n d ü rm ek gerekir. Böy­ lece taşın tepe kısm ından yarm a yapılır. H astanın çektiği sıkıntının çok fazla mı yoksa daha az mı olduğunu b ilm enin yararı şudur; eğer sıkıntısı çok ise, hasta yarm anın vereceği sıkıntılara da kolayca katlanacaktır, çü n­ kü çektiği sıkıntılar on u bezdirm iştir. Bu sıkıntıdan kurtulm ak için h er ne sıkıntı olursa katlanır. Eğer h astanın sıkıntısı az olacak olursa, ne am e­ liyatın sebep olacağı cerahate k atlanabilir ne de taşın kırılm ası sırasında­ ki sıkıntılara razı olur; k u ru n tu d a n h arap olur. Bu kısım da tabii duru m hakkında bilgi verm ek açısından ondan söz etm em iz gerekir. Kimse bu noktaları göz ö nü n d e bulundurm aksızm hareket etm em eli ve onları dik­ kate alm am ak gafletine düşm em elidir. Ayrıca taşın bulunduğu yeri açmak cerrahlara mahsus b ir iştir. Bu işi kitaba bakarak, oradan takip ederek yap­ m ak zor olduğundan, bu kısa eserde bu konuda bilgi verilm edi. Böbrek ve m esanede 31 tü rlü hastalık vardır. B unlardan biri taş hastalığıdır. Bu kısa eser de bu konuda yazılmıştır.

Onuncu Bölüm

Bu bölüm böbrek ve m esane taşlarının basit ilâçlarla tedavisi ile il­ gilidir!

Asle’l-Hamas, yani kuzu kulağını şarapla pişirip, o şurubu içerlerse, böb­

rek lerd e teşekkül etm iş taşları parçalar.

Helyon, Farsça’da marcube ve Türkçe’de merecev ve kuşkonmaz otu diye

(21)

HEKİMBAŞI ÂHÎ ÇELEBİ

hem alıp, balla m acun yapıp b ir denk balsam yağı ile b ir süre yerlerse böb­ rek taşını ezer.

Kara nohut, kaynatılıp suyu içilirse, ya da yemeği yenirse, böbrek taş­

ların ı parçalar, onları aşağıya d oğru h arek et ettirir.

Hatmi, kaynatılıp, h e r gün k ırk d irh em şekerle k arıştırıp içerlerse ve

yemeği yenirse, böbrekteki taşı parçalar, eğer kaynatılıp, suyunun içine o tu ru lu rsa o da yararlı olur.

Ravend-i Çini’nin (Çin ravendi, rheum, rhubarb) yarım d irh em d en iki d ir­

hem e kadar olan m iktarı yararlı olur. Eğer bu b itk id en h e r gün üç d ir­ hem yerlerse [hastaların] böbrek ve m esanelerdeki taşı döker, ağrısını din dirir.

Muklu’l-yahova (hyphaena thebaca, akgünlük) terletici b ir ilâçtır; b u ndan

dolayı alınacak m iktar b ir dirh em d ir. Eğer sıcak su ile k arıştırıp içilirse, böbrekteki taşı öğütüp, böbrek ve m esanenin gazını dağıtır.

Sud (suadi, kokulu bir bitki; cyperus rotundus) Türkçe’de toplak (topalak'?)

derler. O n dan alınacak m iktar b irbu çu k dirh em dir. Eğer balsam veya ha- sek (dem ir dikeni, tribulus, terrestris) b itk isin in tohum larıyla birlikte içi­ lirse, çok yararlı olur, ve birbuçuk dirhem topalak, defne ağacının kökünün kabuğu ile [kaynatılıp] birlik te içilirse, daha da etkili o lur denm iştir.

Esarun (asarabacca bitkisi, arasum europaeum) b ir köktür (kökü kullanı­

lır); on dan iki d irh em alınm alıdır, üç m iskale kad ar ballı su ile birlikte içilm elidir. Bu terk ip böbrek taşını parçalar; böbreğin ve m esanenin ağ­ rısını g id erir ve de böbrek ve m esane yollarında bu lu n an kötü hıltları yok eder.

Seke (Baldırgan zamkı) Türkçe kasnı (ya da kısnı) derler. O n d an b irb u ­

çuk d irh em alınır. O n d an bu dozdan d aha yükseği alınm am alıdır, eğer alınırsa, böbrek ve m esane taşını döker, am a sıcak m izaçlı kişilerin alması sakınca yaratır.

Hacerü’lbasr ya da hacerü’l-ikab (lapis actites) derler, Bazıları bu taşın ya­

ra rın d a uyuşam am ıştır. A ncak a raştırıcıların hepsi de bu taşa a n u t ve ma- n u t derler. A slında bu, taşın ufak b ir kısm ıdır. Birazı alınıp, çalkalanacak olursa, içinde b ir şey oynar, o zam an içinden beyaz b ir tane çıkar. Bu zey­ tin tanesi gibidir. O nu kişi bö brek ve m esane üzerine bağlarsa, böbrek ve m esane taşını indirir.

Teke kanı [yine kullanılan basit d ro glard an dır]. Teke kanının etkileri

hakkınd a Yedinci Bölüm’de bilgi verilm işti. O na ta n rın ın eli de derler. O ndan alınacak m iktar (ondan içilecek m iktar) 3 dirh em dir. O n u n böb­

(22)

314 e s i n k â h y a

rek taşı üzerinde şaşırtıcı b ir etkisi v ardır ancak ağrı yönünden h erh an g i b ir etkisi yoktur.

Süberü’l-Kibar, köknar içidir. O n u n suyu vücudu böbrek ve m esanede

taş haline dönüşebilecek h ık la rd a n tem izler. Soğuk su ya da sıcak su ile on u ezip içseler, aynı şekilde etkili olacaktır.

Kakule-i kibarin (amomurn cardamom’un meyvasıdır) böbrek taşlarına etki

ettiği ve bu hastalıkta kullanıldığı bilinir. Bu meyva kavun çekirdeği içi, hıyar çekirdeği içi ve de yeşil hıyar çekirdiği içi ile h ep birlikte iyice ka­ rıştırılıp, h e r sabah iki d irh em hıyar ve on d irh em şekerle ezip içm elidir, çok yararlı olur.

Usulu’s-Sin’den (Böğürtlen kökü) b ir m iktar kaynatılır ve suyundan üç

sabah aç k arn a üç kaşık içm elidir. Bu da böbrek taşını parçalar.

Kebebe’den (Hint biberi tohumu, cubeba officinalis) iki denk alıp, on d ir­

hem ballı sirke ile içinde ezilip içilirse, böbrek ve m esaneyi kum ve zarar­ lı m add elerd en temizler.

Karri’l-ayn ya da elji’l-ma (su teresi, nasturtium officinale veya veronica ana- gallis) derler, Türkçe su kerdem esi derler. O n u p işirip ya da çiğ olarak ye­

m ek böbrekten taşın atılm asını sağlar.

Fucul (raphanus sativus) ya da turp tan İbn Şerif de eserin d ek i8 m üfred

(basit) ilâçlar kısm ında bahseder. Bu tu rb u n içini oyup, içini çıkarıp, o ra­ ya şalgam tohum u koyup, kapağını gerisin geri kapatıp, b ü tü n olarak ha­ m urla kapatıp, ateşe göm m elidir ya da açığa bırakm alıdır. H am ur kızarıp, yandıktan sonra, soğutup, h a m u ru n içindeki tu rb u ve içindeki tohum u yaymalıdır. Uç gün arka arkaya bu işlemi yapm alıdır. Bu ilâç böbrek taşı­ nı ezip, o rad an in dirir. Bu terk ip gerçekten b u n ları çekm e bakım ından etkilidir. Eğer tu rp u döküp, suyu alıp, on d irh e m in i aç karın a sabah içer­ lerse, m esanedeki büyük ve küçük taşları in d irir. A ncak o nu n bu etkisi­ n in belli b ir önem i vardır.

Dumad-ı Akarib (Akrep külü) Yedinci Bölüm’de zikredilm işti.

Hacer-i Elmas (Elmas taşı) sah ip lerin i sakinleştirir. Bazı daha önceki ta­

rih le rd e yaşamış do k to rlar şöyle dem işlerdir: “ O m esanenin taşını şu şe­ kilde parçalam alıdır; b ir dam la bu söz konusu taşın benzerind en alm alıd ırlar ve b ir d em ir m ilin u cuna çokça sakız koyup, o meyilli çubu­ ğu penisin içine sokm alıdırlar, bu işlemi m esaneye varana k adar devam

8 İbn Ş e rifin söz konusu eseri, Yadigar olup, O sm anlı tıp dünyasında çok yaygın olarak kullanılm ıştır.

(23)

ettirm elid irler. Bu düzenek m esaneye ulaşınca orada b u lu n an taşı kesip, p a rç a la r”. Ancak bu tedavi şekli son derecede sakıncalıdır. Zım para taşı da aynı işlemi yapar.

Lahmü’l-Emeb tavşan etidir. O nu arkasından köpekle koşup, yorup, tu ­

tulur; etin den yapılmış olan çorbası böbrek ve m esane taşlarına yararlıdır.

Centiyana (Gentian, gentiana lutea) b ir köktür. D ört tiryakın b iri budur,

id ra rı dışarı atar, böbrek ve m esane taşının atılm asında yararlıdır; onları parçalar.

Toregaludis b ir kuştur. O na Türkçe Yunt Kuşu derler, serçe gibi rengi

bozdur, ve k an atların ın ucu n d a sarıca yükceğizleri vardır, kuyruğu uzun­ d u r ve sürekli olarak k uyruğunu oynatır. K itapta ona safragun da derler. İbn Sina on u n taşları ufaltıcı b ü tü n m ad d elerd en daha yararlı o lduğunu söyler. B ütün tıp k itap ların d a taşları parçalayıcı olarak verilm iştir. O nu n etini yarıp, tuzlarlarsa ve k u ru tu rla rsa ve öyle yerlerse yine de yararlıdır. Eğer taze tutulup, kebap yapılırsa da yararlıdır. Eğer kalye edilip, içine no h u tla biber ve havlican ve kereviz koyup yeseler çok yararlı olur. Bu di­ ğer ilaçlara nisbetle d aha yararlıdır, çünkü, o hem devadır hem de hoş b ir besindir; h e r tü rlü pişirip, yeseler taşı parçalar.

Fukahu’l-izhır (andropogon muricatus; çiçekleri özellikle parfüm yapmakta kul­ lanılan bir bitki) b ir ottur, ona Mekke ayrığı derler. O n u n tepesini (filizle­

rini) kaynatıp, h er gün sabah 3 kaşık suyunu gece ayazlattıktan sonra, sabah içerlerse, böbrek ve m esane taşını dışarı alm akta çok yararlı olur.

Şevkü’l-kunfuz (kirpi: erinaceus Eurpaeus) k irp i dikenidir. Eğer on u p e­

nis yoluyla id ra r yollarına soksalar ve o n u n tutan kısm ı penise nüfuz ede­ cek şekilde m esane ü stüne k adar bu işlem i devam ettirseler, özellikle m esane taşlarını parçalar. Eğer o nu yakıp, kü lü nü taşları ufalayan o tların suyuyla karıştırıp, mesaneye şırınga etseler çok yararlı olur. Mesela sedef otu suyu ve fare kulağı o tu n u n suyu ile b ir m iktar beyaz neftle k arıştırıp verirlerse, eğer [hastanın] ağrısı kesilmeyecek ve ateşi düşmeyecek o lur­ sa, çok yararlı olur.

Berzü’l-ricl sem izotu tohum udur. Eğer suyu çıkarılıp sabahları içirile-

cek olursa, m esane ve böbrek taşına yararlı olur.

Nahm b ir ottur, Türkçe’si ayrıktır. Eğer bu o tu n kökünden üç dirhem

kadarın ı kaynatıp suyu hastaya aç k arın a içirilirse, böbrek ve m esane taş­ ların ı parçalar.

Levzü’l-murr (levz: amygdalus communis) acı badem dir. Eğer h e r gün bir

tanesi aç karın a yenirse, taşın hem kendisini hem de onu m eydana geti­ re n m addeyi dışarı atar.

Referanslar

Benzer Belgeler

Diğer garajdan farklı olarak oto- mobillerin katlara çıkış ve inişi, kısa rampalar ve kademeli mütevassıt katlarla tertip edilmiştir.. Mütevassıt katlar arasındaki

İskenderun limanının geçen seneler zarfında kesbi ehemmiyet etmesi Devlet Limanları İşletmesi tarafından burada bir çok yeni tesisatın kurulmasını icabettirmiş ve bu

Sosyetenin Kozluda kendi kömür ocaklarının işçi- leri için yurtlandırmağa elverişli olan Kılıçta kurmağa başladığı sitenin ürbanik bakımından projesini düzenle-

Etilen elde&i için yapılan çalışmalar göstermiştir ki, özellikle artan petrol fiatları kar- şısında ekonomik olmaya yönelmiş hidrojenlemey- le yüksek ısı değerli

 Aldosteron antagonistleri, triamteren, amilorid gibi zayıf etkili olanlarda %2  Tiazidler gibi etki gücü orta derecede olanlarda %5-10.  Civalı

Iş.k ve tabiatın evi tamam- lamasına misal.. BrUnn'da bîr

Bizde her şey, henüz o kadar da- ğınık, o kadar yeni ve o kadar teşekkül ve te- kevvün halindedir ki, işleri plânlaştırmak esas- tır ve daha uzun zamanlar esas kalacaktır..

Güzellik zorla yapılabilen lüzumsuz bir şey değildir.. O; bir icat