• Sonuç bulunamadı

Yerel yönetim birliklerinin belediyelerin kardeş şehir ilişkilerine katkıları: Türk Dünyası Belediyeler Birliği örneği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yerel yönetim birliklerinin belediyelerin kardeş şehir ilişkilerine katkıları: Türk Dünyası Belediyeler Birliği örneği"

Copied!
219
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

YEREL YÖNETİM BİRLİKLERİNİN BELEDİYELERİN KARDEŞ ŞEHİR İLİŞKİLERİNE KATKILARI: TÜRK DÜNYASI BELEDİYELER BİRLİĞİ ÖRNEĞİ

(Yüksek Lisans Tezi)

Hüseyin CAN

(2)

T.C.

DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

Kamu Yönetimi Anabilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

YEREL YÖNETİM BİRLİKLERİNİN BELEDİYELERİN KARDEŞ

ŞEHİR İLİŞKİLERİNE KATKILARI:

TÜRK DÜNYASI BELEDİYELER BİRLİĞİ ÖRNEĞİ

Danışman

Doç. Dr. Yavuz BOZKURT

Hazırlayan Hüseyin CAN

(3)

Kabul ve Onay

Hüseyin CAN’ın hazırladığı “Yerel Yönetim Birliklerinin Belediyelerin Kardeş Şehir İlişkilerine Katkıları: Türk Dünyası Belediyeler Birliği Örneği” başlıklı Yüksek Lisans tez çalışması, jüri tarafından lisansüstü yönetmeliğinin ilgili maddelerine göre değerlendirilip oybirliği / oyçokluğu ile kabul edilmiştir.

.../.../2018

Tez Jürisi İmza

Kabul Red

Prof. Dr. Abdullah YILMAZ

Doç. Dr. Yavuz BOZKURT (Danışman)

Doç. Dr. Feyzullah ÜNAL

Doç. Dr. Ayhan KAHRAMAN Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü

(4)

Yemin Metni

Yüksek lisans tezi olarak sunduğum “Yerel Yönetim Birliklerinin Belediyelerin Kardeş Şehir İlişkilerine Katkıları: Türk Dünyası Belediyeler Birliği Örneği” adlı çalışmamın, tarafımdan bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı düşecek bir yardıma başvurmaksızın yazıldığını ve yararlandığım kaynakların kaynakçada gösterilenlerden oluştuğunu, bunlara atıf yapılarak yararlanılmış olduğunu belirtir ve bunu onurumla doğrularım.

.../.../2018 Hüseyin CAN

(5)

Özgeçmiş

08.12.1988 yılında İstanbul’da doğdu. İlköğretim ve Lise eğitimini İstanbul’da tamamladıktan sonra 2005 yılında Gaziosmanpaşa (Tokat) Üniversitesi / İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi / Kamu Yönetimi bölümünde lisans eğitimime başladı. 2010 yılında mezun oldu. 2012 yılında Dumlupınar Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Kamu Yönetimi Anabilim Dalı’nda Tezli Yüksek Lisans eğitimime başladı.

Bu tezin hazırlanmasında beni motive eden ve desteğini hiç esirgemeyen değerli hocam Doç. Dr. Yavuz BOZKURT’a teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıca bu süreçte hep yanımda olan ve desteğini sürekli hissettiğim değerli eşim Saliha CAN’a da anlayışı, sabrı ve fedakarlığı için teşekkür ederim.

Yine tezimi hazırlamam ve yüksek lisansı bitirebilmem için benden desteğini eksik etmeyen TDBB Genel Sekreteri Fahri Solak’a, TDBB çalışanlarına ve aileme de teşekkürü bir borç bilirim. Lisans döneminden arkadaşım olan Araştırma Görevlisi Burak Koçak’a ve değerli eşine de bu süreçteki desteklerinden dolayı müteşekkir olduğumu belirtmek isterim.

(6)

ÖZET

YEREL YÖNETİM BİRLİKLERİNİN BELEDİYELERİN KARDEŞ ŞEHİR İLİŞKİLERİNE KATKILARI: TÜRK DÜNYASI BELEDİYELER BİRLİĞİ

ÖRNEĞİ CAN, Hüseyin

Yüksek Lisans Tezi, Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı Tez Danışmanı: Doç. Dr. Yavuz BOZKURT

Mart, 2018, 204 sayfa

Küreselleşme ile birlikte tüm dünyada artan etkileşim her alanda olduğu gibi yerel yönetimler alanında da değişime ve dönüşüme yol açmıştır. Yerel sorunların sınır ötesi boyutları ve etkin hizmet üretme çabası yerel yönetimleri özellikle de belediyeleri gerek kendi çabaları gerekse de yerel yönetim birlikleri aracılığı ile işbirliği yapmaya yöneltmiştir. Bu işbirliği çeşitlerinden bir tanesi de kardeş şehir ilişkileridir. Sürdürülebilir ve verimli kardeş şehir partneri bulmak ise salt belediyelerin başarabileceği bir şey değildir. Dolayısı ile yerel idareler arasında kurulmuş en kapsamlı işbirliği biçimi olan yerel yönetim birlikleri kardeş şehir alanında üyelerine rehberlik ederek doğru kardeş şehrini bulmaya aracılık etmektedir. Bu tezde de konu ile ilgili temel bilgiler açıklanacak ve kardeş şehir ilişkileri detaylı bir şekilde incelenerek yerel yönetim birliklerinin bu alanda ne gibi katkılar sunduğu Türk Dünyası Belediyeler Birliği (TDBB) örneği ile ortaya koyulmaya çalışılacaktır.

(7)

ABSTRACT

CONTRIBUTIONS OF LOCAL GOVERNMENT ASSOCIATIONS TO SISTER CITY RELATIONS OF MUNICIPALITIES: UNION OF TURKISH WORLD

MUNICIPALITIES SAMPLE

CAN, Hüseyin

MA Thesis, Department of Public Administration Thesis Supervisor: Assoc. Doç. Dr. Yavuz BOZKURT

March, 2018, 204 pages

With the globalization, the increasing interaction around the world has caused change and transformation in every platform, like in local governments. Local problems’ international effects and effective service providing efforts led local governments specifically municipalities to cooperate by their own efforts or via unions of local governments. Sister city relation is one of the ways of this cooperation. However, for a municipality, to find a sustainable and effective sister city is not always possible with only their efforts. Therefore, local communities associations, which are the most comprehensive form of cooperation established between local authorities, mediate to find the right sister city by guiding their members in the area of sister cities. In this thesis, basic principles about the subject will be explained and the sister city relations will be examined in detail and the contribution of the local government associations to this field will be examined by using the example of the Union of Turkish World Municipalities (TDBB).

Keywords: Local Governments, Union of Local Governments, Sister City, Twin City,

(8)

İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET ... v ABSTRACT ... vi İÇİNDEKİLER ... vii TABLOLAR LİSTESİ ... x RESİMLER LİSTESİ ... xi KISALTMALAR ... xii GİRİŞ ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM KAVRAMSAL ÇERÇEVE 1.1. MERKEZİ YÖNETİM VE YEREL YÖNETİM ... 6

1.1.1. Merkezi Yönetim Kavramı ... 6

1.1.2. Yerel Yönetim Kavramı ... 12

1.2. YEREL YÖNETİMLER TEŞKİLATI ... 19

1.2.1. İl Özel İdareleri ... 20

1.2.2. Köyler ... 25

1.2.3. Belediyeler ... 26

1.2.4. Büyükşehir Belediyeleri ... 32

1.3. YEREL DİPLOMASİ VE BELEDİYELER ARASI İŞBİRLİĞİ GEREKSİNİMİ ... 36

1.3.1. Yerel Diplomasi ... 37

1.3.2. Belediyeler Arası İşbirliği Gereksinimi ... 42

İKİNCİ BÖLÜM YEREL YÖNETİM BİRLİKLERİ VE TÜRK DÜNYASI BELEDİYELER BİRLİĞİ (TDBB) 2.1. YEREL YÖNETİM BİRLİKLERİ ... 51

2.1.1. Birlik Türleri ... 58

2.1.1.1. Zorunlu Birlikler ... 59

2.1.1.2. Ülke Düzeyinde Kurulan Birlikler ... 59

2.1.1.3. İllerarası birlikler ... 60

2.1.1.4. Belediyeler Arası Birlikler ... 60

2.1.1.4.1. Marmara Belediyeler Birliği (Bölgesel Birlik)... 61

2.1.1.4.2. Türkiye Belediyeler Birliği (Ülke Düzeyinde Birlik) ... 62

(9)

2.1.1.6. Karma Birlikler ... 70

2.1.1.7. Uluslararası birlikler ... 71

2.1.1.7.1. Birleşmiş Kentler Örgütü (UTO – United Towns Organisation) ... 73

2.1.1.7.2. İslam Başkentleri Örgütü ... 73

2.1.1.7.3. Güneydoğu Avrupa Yerel Yönetim Birlikleri Ağı (NALAS) .. 74

2.1.1.7.4. Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler – Ortadoğu ve Batı Asya Teşkilatı (UCLG-MEWA) ... 74

2.1.2. Yerel Yönetim Birliklerinin Genel Yapısı ve İşleyişi ... 74

2.1.2.1. Birliklerin Kuruluşları ve Tüzükleri ... 74

2.1.2.2. Birliklere Üyelik ve Üyelikten Ayrılma ... 77

2.1.2.3. Birlik Teşkilatı ve Organları ... 77

2.1.2.4. Birliklerin Denetimi ... 81

2.1.2.5. Birliklerin Gelirleri ve Giderleri ... 82

2.2. TÜRK DÜNYASI BELEDİYELER BİRLİĞİ ... 83

2.2.1. Birliğin Kuruluşu ve Hukuki Statüsü ... 83

2.2.2. Misyon ve Vizyon ... 85

2.2.3. Birliğin Amacı ve Faaliyet Alanları ... 86

2.2.4. Birliğin Fiziksel ve Örgütsel Yapısı ... 89

2.2.5. Birlik Üyeliği ve Üyelikten Ayrılma ... 93

2.2.6. Birliğin Mali Yapısı ... 95

2.2.7. Birliğin Faaliyetleri ... 97

2.2.7.1. Eğitim Faaliyetleri ... 97

2.2.7.2. Sosyal ve Kültürel Faaliyetleri... 101

2.2.7.3. İşbirliği İle Gerçekleştirilen ve Destek Verilen Faaliyetler ... 103

2.2.7.4. Birlik Yayınları ... 106

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KARDEŞ ŞEHİRCİLİK VE TDBB’NİN KARDEŞ ŞEHİR FAALİYETLERİ 3.1. KARDEŞ ŞEHİR TANIMI ... 109

3.2. KARDEŞ ŞEHİR TARİHÇESİ ... 111

3.2.1. Avrupa’da Kardeş Şehircilik ... 112

3.2.2. ABD’de Kardeş Şehircilik ... 116

3.2.3. Türkiye’de Kardeş Şehircilik ve Yasal Dayanakları ... 121

3.3. KARDEŞ ŞEHİRCİLİĞİ DOĞURAN NEDENLER İZLENECEK ADIMLAR VE KAZANIMLAR ... 136

3.4. DÜNYADAN KARDEŞ ŞEHİR ÖRNEKLERİ ... 148

3.5. TÜRKİYE’DEN KARDEŞ ŞEHİR ÖRNEKLERİ ... 151

(10)

3.5.2. Yurtdışı Kardeş Şehir Örnekleri ... 153

3.6. KARDEŞ ŞEHİR İLİŞKİLERİNDE YEREL YÖNETİM BİRLİKLERİNİN ROLÜ VE KATKISI ... 154

3.7. TDBB’NİN KARDEŞ ŞEHİR FAALİYETLERİ ... 162

3.7.1. Kardeş Şehir Olmak İsteyen Belediyeler Arasında Koordinasyon ... 162

3.7.2. Kardeş Şehir Faaliyet Alanının Geliştirilmesi ve İyileştirilmesi Amacıyla Üye Belediyeler ve Diğer Kurum ve Kuruluşlarla Yapılan Ortak Çalışmalar ... 165

3.7.3. TDBB Üye Belediyelerinin Kardeş Şehir Oldukları Belediyeler ile Ortak Proje Gerçekleştirilmesine Yönelik Faaliyetler ... 170

3.7.4. TDBB Kardeş Şehirler Web Platformu ... 175

SONUÇ VE ÖNERİLER ... 180

KAYNAKÇA... 185

DİZİN ... 204

(11)

TABLOLAR LİSTESİ

Sayfa

Tablo 2.1: Birlik Türleri ve Sayıları ... 58 Tablo 2.2: TDBB Kurucu Üyeleri ... 84 Tablo 2.3: 17.01.2018 Tarihi İtibari ile TDBB’ye Üyeliği Bulunan Ülkeler ve Üye

Sayıları ... 95

Tablo 2.4: TDBB Yayın Listesi ... 106 Tablo 3.1: Yıllara Göre Kardeş Şehir Sayıları ve Oranları ... 128 Tablo 3.2: TDBB Koordinasyonunda Kardeş Şehir Protokolü İmzalayan Belediyeler164 Tablo 3.3: TDBB Tarafından Koordine Edilen Kardeş Şehir İlişkileri ... 165

(12)

RESİMLER LİSTESİ

Sayfa

Resim 2.1: TBB Teşkilat Şeması ... 66

Resim 2.2: KHGB’nin Hizmetlerine Dair Bazı Örnekler ... 69

Resim 3.1: CEMR’e Üye Ülkeler ... 114

Resim 3.2: CEMR Kardeş Şehirler Listesi ... 115

Resim 3.3: SCI Üye Ülkeler ve Üyelik Sayıları ... 119

Resim 3.4: SCI Kardeş Şehir Tablosu ... 120

Resim 3.5: Kardeş Şehir İş Akış Süreci... 126

Resim 3.6: Yıllara Göre Yeni Kardeş Şehir Sayısı ve Artış Oranı ... 127

Resim 3.7: Yerel Yönetim Türlerine Göre Kardeş Şehirlerin sayısı... 129

Resim 3.8: Kardeş Şehirlerin Dağılımı ... 130

Resim 3.9: Türkiye’nin Bölgelerine Göre Kardeş Şehir Dağılımı ve Sayısı ... 131

Resim 3.10: Türkiye’nin Kardeş Şehirlerinin Dünyadaki Bölgesel Dağılımı ... 132

Resim 3.11: Avrupa Bölgesi’nde Ülkelere Göre Kardeş Şehir Sayısı ... 133

Resim 3.12: Balkanlar Bölgesi’nde Kardeş Şehir Sayısı ... 134

Resim 3.13: Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesi’nde Kardeş Şehir Sayısı ... 135

Resim 3.14: Orta Asya Bölgesi’nde Ülkelere Göre Kardeş Şehir Sayısı ... 136

Resim 3.15: Site Giriş Sayfası ... 177

Resim 3.16: Üyelik Sayfası ... 178

(13)

KISALTMALAR

ABD Amerika Birleşik Devletleri

AB Avrupa Birliği

BM Birleşmiş Milletler

CEM Avrupa Belediyeler Konseyi

CEMR Avrupa Belediyeler ve Bölgeler Konseyi

IULA Uluslararası Yerel Yönetimler Birliği İBB İstanbul Büyükşehir Belediyesi

KHGB Köylere Hizmet Götürme Birlikleri

KKTC Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti

MBB Marmara Belediyeler Birliği MİBK Mahalli İdare Birlikleri Kanunu

MİGM Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

NALAS Güneydoğu Avrupa Yerel Yönetim Birlikleri Ağı SCI Sister Cities International

TBB Türkiye Belediyeler Birliği

TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi

T.C. Türkiye Cumhuriyeti

TDBB Türk Dünyası Belediyeler Birliği

TDK Türk Dil Kurulu

TİKA T.C. Başbakanlık Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı

UCLG-MEWA Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler – Ortadoğu ve Batı

Asya Teşkilatı

UTO Birleşmiş Kentler Örgütü

UYEM Uluslararası Yerel Yönetimler Eğitim Merkezi VHB Vilayetler Hizmet Birliği

(14)
(15)

GİRİŞ

Günümüzde küreselleşme ile birlikte hizmetlerin sadece merkezden yürütülmesi imkansız hale gelmiş ve görev paylaşımı yapılması anlamında yerel yönetimlere verilen önem giderek artmıştır. Tüm dünyada adeta yeni bir çağ açan ve ülkeler arasındaki mesafelerin hiçbir öneme sahip olmamasına neden olan küreselleşme, yönetimde tek aktör olarak “devleti” gören klasik anlayışın etkisini kaybetmesine ve yönetişim anlayışının gelişmesine yol açmıştır. Bu güç devri ile birlikte merkezi yönetimin vesayetinden kurtulma çabası içerisine giren yerel idareler özerkliklerine önem vermiş ve bu düşünce ile birlikte yurt içindeki veya dışındaki idareler ile merkezi yönetimden kısmen bağımsız olarak doğrudan ilişki kurma çabasına girmişlerdir.

Küreselleşme neticesinde yerel idareler ortaya çıkan sorunlar karşısında diğer ülke ve bölgelerdeki benzer şehirlerle işbirliği yapmak durumunda kalmış ve söz konusu zorunluluk yerel yönetim birliklerinin önem kazanmasını sağlamıştır. Bunun yanı sıra yerel yönetimlerin gerek hizmet üretiminde gerekse de sunumunda karşılaştığı sorunlara çözüm üretebilmek amacı ile güçlerini birleştirdikleri ve işbirliği yaptıkları görülmektedir. Yerel yönetim birlikleri; yerel birimler arasında koordinasyonu sağlayan, dayanışma ve yardımlaşmayı sağlayarak sorunlara etkin ve hızlı çözümler bulan, farklı ülke ve bölgelerdeki yerel idareleri bir araya getirerek yeni çalışma ilişkileri ve alanları belirleyen, bilgi ve deneyim paylaşımı sağlayarak en güzel uygulamaların paylaşılmasını sağlayan bir işbirliği aracıdır.

Sorunların çok çeşitli olması, etkin hizmet üretimi, yerel kalkınma gibi alanlardan beslenen kardeş şehir ilişkileri de ilk olarak II. Dünya Savaşı’ndan sonra yani 20 yy. ortalarında Avrupa’da ve ABD’de gelişmeye başlamış ve günümüzde birçok ülkedeki yerel idareler tarafından yoğun bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. 2. Dünya Savaşı sonrasında kalıcı barışı sağlamak için ortaya çıkan kardeş şehir ilişkileri ile birçok yerel idare arasında işbirliği ilişkileri kurulmuştur. Yerel idareler arasında gelişen bu etkileşim ve iletişimler neticesinde bilgi ve kültür transferleri gerçekleşmekte, yerel kalkınmaya yönelik adımlar atılmaktadır. Kalıcı barışı sağlama çabaları, proje ortaklıkları ve merkezi yönetimin dış politika üretimine katkı sağlamak gibi çalışma

(16)

alanları bulunan yerel diplomasinin gelişmesi ile paralel olarak yerel yönetimlerin kardeş şehir ilişkisi kurma çabaları da gelişme göstermiştir.

Kardeş şehir ilişkilerinin popüler hale gelmesi, yaygın olarak kullanılması ve bu tip ilişkilerle elde edilebilecek kazanımların ortaya çıkması yerel yönetimleri bu ilişki biçimlerini kurarken daha dikkatli davranmaya yöneltmiş ve bu işbirliği biçimiyle elde edilecek kazanımlarını maksimize etme çabası içerisine sokmuştur. Üyelerine rehberlik eden yerel yönetim birliklerinin de yerel yönetimlerin kardeş şehir ilişkilerinde başarılı olabilmesinde ve sürdürülebilir partnerlik geliştirebilmesinde önemli katkıları vardır.

Türkiye açısından değerlendirildiğinde özellikle 2003 yılı sonrasında başlayan yerel yönetimler reformu ile birlikte dünyada değişim gösteren yönetim yapısına paralel olarak Türkiye’deki yerel yönetimlerin gelişmesi ve güçlenmesi için olumlu adımlar atıldığı söylenilebilir. Bu reformlarla birlikte yerel idareler yerel, bölgesel, ulusal ve de uluslararası alanda işbirliği yapabilme imkanına sahip hale gelmişlerdir. Türkiye’deki yerel idarelerin kardeş şehir ilişkilerine baktığımızda ise ilk olarak 1965 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Rio de Jenerio Büyükşehir Belediyesi arasında kardeş şehir ilişkisi kurulduğu görülmektedir. Sonraki süreçte özellikle yerel yönetim reformu ile birlikte kurulan kardeş şehir ilişkilerinde artış yaşanmıştır. Bugün gelinen noktada tüm mahalli idare türlerinin toplam kardeş şehir işbirliği sayısı İçişleri Bakanlığı MİGM tarafından 1632 olarak açıklanmıştır.

Yukarıda belirtilen bilgiler ışığında, tezimizin birinci bölümünde, konunun genel olarak kavramsal boyutu ele alınacak, merkezi ve yerel yönetim terimleri açıklanacak, yerel yönetimlerin uluslararası ilişkiler alanındaki faaliyetlerinin temelini oluşturan yerel diplomasi kavramı izah edilecek ve belediyeler arasında işbirliğinde gidilmesinin nedenleri belirtilmeye çalışılacaktır.

Tezimizin ikinci bölümünde, yerel yönetim birliklerinin tarihi gelişimi, örgütsel yapıları, kuruluş ve faaliyet süreçleri ele alınacak ve Türk Dünyası Belediyeler Birliği (TDBB) incelenecektir.

Üçüncü bölümde ise kardeş şehir kavramı üzerinde durulacak ve tanımı, tarihi, içeriği, Avrupa, ABD ve Türkiye’de nasıl gelişim gösterdiği ile etkili partnerlik

(17)

kurulabilmesi için dikkat edilmesi gereken adımlar açıklanarak dünyadan ve Türkiye’den bu alanda bazı kardeş şehir örnekleri incelenecektir. Belediyelerin kardeş şehir ilişkilerinde birliklerin önemi ve katkısı belediye başkanları ve bürokratları ile yapılan görüşmeler ışığında açıklanmaya çalışılacaktır. Bu bölümde son olarak TDBB’nin kardeş şehir alanı ile ilgili üyelerine sunduğu hizmetler ve projeler hakkında bilgiler verilecektir. Sonuç bölümünde ise, konuya ilişkin genel bir değerlendirme yapılıp bazı öneriler sunulacaktır.

(18)

BİRİNCİ BÖLÜM KAVRAMSAL ÇERÇEVE

(19)

Bir ülke toprakları içerisinde yaşayan halkın müşterek gereksinimlerinin giderilmesi, herkesin uymakla yükümlü olacağı kuralların belirlenmesi ve bu kuralların korunması amacıyla kurulan devletin, yapısal ve işlevsel özelliklerinin tümüne kamu yönetimi denilmektedir. Dolayısı ile kamu yönetiminin temel işlevi, toplumun ortak ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla örgütlenmek ve hizmet üretmektir. Devletin belirtilen görevleri yerine getirme süreci ve bu görevlerin yerine getirilmesi için oluşturulmuş örgüt biçimi olan kamu yönetimi, merkezden yönetim ve yerinden yönetim olmak üzere iki ana yapıdan oluşmaktadır (Kaya, 2003: 11).

En genel manası ile merkezi yönetim, bakanlıklar ve bu bakanlıkların yürütmekle görevli olduğu alt birimlerden; yerel yönetimler ise il özel idareleri, belediyeler ve köylerden oluşmaktadır. Bu iki yapı birbirlerinden ayrı yapılar değil aksine birbirini tamamlayan iki idari yapıdır. Bu yapılar, kurulma amacı ve üstlendikleri misyon ile idarenin bütününü meydana getirmektedirler (Urhan, 2008: 85).

Her ülke, kendi içerisindeki dinamikler –siyasal, toplumsal, kültürel vb.- neticesinde ya merkezi yönetim sistemine ya da yerinden yönetim sistemine ağırlık vererek yönetim şekillerini oluştururlar. Kimi ülkeler çeşitli nedenlerden dolayı geniş yetkilere sahip olan özerk yerel yönetim sistemini tercih edebildikleri gibi bazı ülkeler de karma bir sistem anlayışını tercih etmektedirler. Bu sebeple ülkelerin hiçbirinde tamamıyla merkezi bir sistem veya tamamıyla yerinden yönetim sistemi anlayışına dayanan bir model yer almamaktadır (Türkoğlu, 2009: 8-9). Örneğin Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Almanya ve İskandinav ülkelerinde yerinden yönetime daha fazla ağırlık verilirken Türkiye’de merkezi yönetim ağırlıklı sistem uygulanmaktadır (Kaya, 2003: 32). Ancak, hangi idari yapı ile yönetilirse yönetilsin her ülkede gerek merkezi yönetim teşkilatı gerekse de yerel yönetimler teşkilatı kamu çıkarlarının korunması, kaliteli hizmetlerin sunulması ve vatandaşların refah seviyesinin yükseltilmesi gibi ortak amaçlar doğrultusunda çaba gösterirler.

17. yüzyıla kadar olan süreçte merkezi yönetim sisteminin dünyada etkin olduğunu görmekteyiz. Ancak, özellikle 20. yüzyıla gelindiğinde dünya genelinde ortaya çıkan bir takım yenilikler, özellikle Avrupa’da şehirleşmenin ve sanayileşmenin hızla artması gibi nedenler ihtiyaçların değişmesine yol açmış, buna paralel olarak merkeziyetçi yapıya sahip ülkelerin kendini güncellemesi ve idari yapılarında

(20)

değişikliğe gitmesi zorunlu hale gelmiştir. Küreselleşme ve hızlı kentleşme ile birlikte şehirde yaşayan insanların sayısı giderek artmış ve artan nüfus karşısında ortaya çıkan ortak ihtiyaçlarının giderilmesinde şehir yönetimlerinin, yani yerel yönetimlerin önemi artmış bu da ülkelerin yerel yönetim teşkilatına daha çok önem vermesine neden olmuştur.

Yerel yönetimler alanında yaşanan değişim ve gelişim süreci ile birlikte yerelde hizmet üretmek ve vatandaşların yaşam kalitesini arttırmak için yerel yönetimler alanında, ulusal ve uluslararası işbirliği yapmak zorunlu hale gelmiştir. Dolayısı ile yerel idareciler, yerel diplomatik ilişkiler çerçevesinde gerek birlikler kurarak gerekse de kardeş şehir ilişkileri geliştirerek hem idaresi altındaki bölgenin ve bu bölgede yaşayan vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamak hem de dünyanın herhangi bir yerinde üretilen iyi hizmet ve değerlere ulaşmak adına bilgi ve deneyim paylaşımına önem vermek durumundadırlar.

1.1. MERKEZİ YÖNETİM VE YEREL YÖNETİM

Devlet yönetimlerinin genel olarak idari yapıları iki kısımdan oluşmaktadır. Bunlar; tüm yönetimin merkezden kontrol edildiği merkezi yönetim biçimi, diğeri ise halka en yakın yerden yani yerelden yönetimi kapsayan yerel yönetim biçimidir.

1.1.1. Merkezi Yönetim Kavramı

Merkezi yönetim, kamu otoritesi ve kamu hizmetlerinin, devlet tüzel kişiliği adına, merkezi yönetim ya da merkezi yönetimin hiyerarşisi içerisinde yer alan tek bir merkezden yerine getirilmesi olarak tanımlanabilir.

Merkezi yönetim yapısının, “siyasi” ve “idari” olmak üzere iki ayağı bulunmaktadır. Siyasi anlamda merkezi yönetim; siyasi gücün tamamının iktidarda toplandığı, yasama ve yürütmenin tek bir çatı altında birleştiği, yani ulusal meclis dışında başka bir yasama organının bulunmadığı ve hukuksal birliğin var olduğu bir yapı olarak tanımlanmaktadır (Yılmaz ve Yoluk, 2011). Merkezden yönetimi idari bakımdan değerlendirdiğimiz zaman daha dar bir anlama ulaşırız. Kamu otoritesinin merkezileştirilmediği bir yerde idari merkeziyetçilik gerçekleşemez. Çünkü idari merkeziyetçiliğin var olabilmesi, siyasi merkeziyetçiliğin bir sonucu olarak kendini

(21)

göstermektedir. Sonuç itibari ile siyasi açıdan merkezi bir yönetim anlayışı olmayan devlette, idari merkeziyetçiliğin gerçeklemesini beklemek mümkün değildir.

Merkezi yönetim sisteminde, karar mercileri kendi inisiyatifleri doğrultusunda değil merkezle koordineli hareket etmek zorundadır. Çünkü kararların merkez tarafından alınması esas olandır. Ayrıca, bu sistemde kaynakların tahsisi ve kullanılması, personel atamaları ve kamu hizmetlerinin yerine getirilmesi ile ilgili işlemler merkezi yönetim veya merkezi yönetime bağlı kurumlar tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu sistemde merkez çok güçlü bir yapıya sahiptir. Özellikle kamu hizmetlerinin yerine getirilmesi sürecinde merkezi yönetim, son ve kesin karar mercii olarak kendini gösterir (Çevik, 2004: 108).

Merkezi yönetim sisteminde, yasama, yürütme ve yargı erkleri merkezde toplanır. Bu sebeple devlet, başkent teşkilatı tarafından yönetilmektedir. Böyle bir örgütlenme modeli daha çok ulus devletlerde görülmektedir. Ancak, her ulus devletin, mutlak olarak merkeziyetçi olması söz konusu olmamaktadır. Çünkü ulus devletlerde de merkezi yönetim sisteminin yanı sıra mutlaka, sınırlı da olsa yerinden yönetim sistemine yer verilmektedir (Köse, 2004: 4).

Kamu hizmetlerinin tümünün merkezden yürütülmesi mümkün değildir. Bu bakımdan genel yönetim üstlendiği hizmetleri ülkenin coğrafi durumuna, ekonomik koşullara ve hizmetin gereklerine göre yürütmek ve hizmetleri halka kolayca götürmek için tüm yurt genelinde örgütlenmiştir. Vatandaşa sunulacak idari hizmetleri merkezi yönetim, başkent ve taşra birimleri vasıtası ile yerine getirmektedir (Türkoğlu, 2009: 9).

Merkezi yönetimin “taşra teşkilatı” olarak isimlendirilen bu teşkilat, mülki idare bölümleri ve bölge kuruluşları olarak iki ana grupta sınıflandırılır. Mülki idare bölümleri 5442 sayılı İl İdaresi Yasası ile düzenlenmiştir. Buna göre Türkiye illere, iller ilçelere ve ilçeler de bucaklara ayrılmıştır. Her birimin başında merkezi yönetimin temsilcisi olan ve adına mülki idare amiri denen bir kamu görevlisi vardır. Bunlardan il yönetimlerinin başında olana vali, ilçe yönetiminin başında olana ise kaymakam denir. Ayrıca her ilde bakanlıkların müdürlük şeklinde birer temsilciliği bulunur (Dönmez, 2009: 6-7). Merkezi yönetimin ana yapısı “hiyerarşi ilkesine”, merkez ile taşra örgütleri arasındaki ilişki ise “yetki genişliği” esasına göre şekil almaktadır. Taşra örgütleri arasındaki ilişki de (il ve ilçe) yine hiyerarşik bir yapıda şekillenmektedir.

(22)

Taşra örgütlenmesinin yönetim yapısı, il ve ilçe bazında, vali ve kaymakam idaresinde örgütlenmesinden oluşmaktadır. Bucaklar ise bu örgütlenme biçimi içerisinde ilçeden daha alt statüde yer almaktadırlar (Keskin, 2008: 2). Merkez yapılanmasında yer alan idari görevlilerin en alt kademeden en üst makama ast-üst bağı ile örgütlenmesine hiyerarşi denir. Böylece en üstteki teşkilat yöneticisi yapının tamamını yönlendirebilme imkanına sahip olmaktadır (Yücel ve Avcı, 2009: 62).

Merkezi yönetimin belli başlı özellikleri şu şekilde özetlenebilir (Gözler, 2003: 116-117):

 Merkezi yönetimdeki tek tüzel kişilik, merkezi idarede denilen “devletin tüzel kişiliği”dir. Kamu hizmetlerinin gerçekleştirilmesi bu tüzel kişi tarafından, diğer bir ifade ile “merkezi yapı sayesinde” yerine getirilmektedir.

 Devlet kamu hizmetlerini konularına göre sınıflandırmakta ve bu hizmetlerin yürütülmesi için bakanlıklar şeklinde örgütlenmektedir. Kendi görev sahalarında devlet tüzel kişiliğini temsil eden bu bakanlıklar, ayrı bir tüzel kişiliğe sahip değildirler. Çünkü bakanlıklar devletten aldıkları yetkiyle kamu faaliyetlerini yürütmektedirler.

 Kamusal alandaki hizmetlerin yürütülmesinde ortaya çıkan gelir ve gider kalemleri merkezde toplanmaktadır.

 Kamu hizmetleri başkentte planlanmaktadır. Merkezde planlanan hizmetler organize edilir ve düzenlenir. Karar alma ve alınan kararların sorumlulukları başkentte faaliyet gösteren ilgili merkezi yetkililere ait olmaktadır.

 Merkezi idarenin yani devletin taşra teşkilatı, merkezin bir uzantısı konumunda kendini göstermektedir. Taşrada görev yapan yetkililer, merkezden gelen emir ve talimatlara bağlı olarak hareket ederler. Yani taşra teşkilatı görevlilerinin kendilerine özel bir yetkileri yoktur ve atamaları da görevden alınmaları da merkez tarafından gerçekleştirilmektedir.

 Merkezi yapı her ne kadar merkez ve taşra teşkilatı şeklinde değişik birimlere ayrılsa da bu sistemin tamamı aslında bir bütündür. Bu yapı içerisindeki tüm görevliler arasında hiyerarşik bir ilişki ağı vardır ve bu hiyerarşik yapı devletin bütünlüğünü sağlamaktadır.

(23)

Merkezi yönetimin baskın olarak uygulanmasının bir takım faydaları vardır. Özellikle bölünme ve terör tehlikesi altında olan ülkelerde, ülkenin birliğini ve bütünlüğünü sağlamada ve bölgeler arasındaki dengesizliklerin ortadan kaldırılmasında önemli roller üstlenmektedir. Diğer taraftan merkezi yönetim, uluslararası alanda ülkenin daha sağlıklı bir şekilde temsil edilmesini ve daha iyi ilişkiler kurulmasını da sağlamaktadır (Çevik, 2004: 108-109).

Merkezden yönetimin bir diğer faydası da, kamu hizmetlerinin ülkenin her köşesine aynı şekilde ulaştırılması ve aynı biçimde uygulanabilmesidir. Ayrıca hizmetlerin yerine getirilmesinde görev alan kamu çalışanlarının, yerel etkilerden ve baskılardan kurtulmalarını da garantilemektedir (Gözübüyük, 1998: 36).

Merkezi yönetimin faydaları olduğu gibi yönetim yapısından doğan sorunları da vardır. Bütün kararların merkez tarafından alınması ve en küçük bir karar için dahi merkeze sorulması kırtasiyeciliği ve bürokrasiyi büyük oranda arttırmakta ve bu sebeple maliyetli olmaktadır. Bunun doğal bir sonucu olarak da kamu hizmetlerinin yerel ihtiyaçlara uygun olarak yerine getirilmesi zorlaşmakta, hizmetlerin yerine getirilmesinde büyük çaplı gecikmeler ve aksamalar oluşmaktadır. Merkezden yönetim sisteminde, kamu görevlileri başkent teşkilatı tarafından atandığı için kamu görevlileri, hizmetleri yerine getirmekten ziyade merkezi yönetimin emir ve talimatlarını uygulamaktadır (Gözübüyük, 1998: 37).

Kararların merkezi yönetim tarafından hızlı alınamaması ve gerekli olan yerel ihtiyaçların merkez tarafından bilinememesi gibi sorunlar sebebiyle etkin bir merkezi yönetim sisteminin uygulanamayacağı anlayışı gelişmiş ve bu kapsamda, ortaya çıkan sorunları en aza indirgemek ve daha etkin çözüm bulmak için “yetki genişliği” ilkesi kabul görmüştür (Çağdaş, 2011: 393). Daha açık bir ifade ile merkezi yönetim biçiminin neden olduğu kırtasiyeciliği ortadan kaldırmak, hizmetlerin zamanında ve gecikmeden taşrada yapılmasını sağlamak amacıyla yetki genişliği ilkesi geliştirilmiştir.

Yetki genişliği; merkezi yönetimin elinde bulunan yetkilerin bir kısmının aynı hiyerarşide yer alan alt kuruluşlara devredilmesi olarak tanımlanmaktadır. Taşra teşkilatı yapılanmasının en üst yöneticisi olan valilerin, merkez teşkilatına danışmaksızın yani merkezden gelecek emir ve talimatları beklemeksizin merkez adına karar alabilme yetkisine yetki genişliği denilmektedir (Arslan, 2005: 191).

(24)

Burada yetki genişliğinin bir faydası ortaya çıkmaktadır ki bir kısım yetkiler alt kademedeki yönetim birimlerine devredilirken bir kısmı da merkezi yönetim tarafından atanan memurlara devredilmekte ve bu memurlar merkez adına karar alma yetkisine sahip olmaktadırlar. Çünkü başkent kuruluşlarının birçok hizmeti üstlenmesinden doğan verimsizlik ve etkin olamama beraberinde iş yükünün daha da artmasını ve işlerin verimsiz olması sonucunu doğurur. İşlerin verimsiz hale gelmesi merkezi idarenin alt makamlara yetki ve görev aktarmasına neden olmuştur (Eryılmaz, 2003: 65). Bu kapsamda yetki genişliği ilkesi, merkezi yönetim sistemine esneklik kazandırmak için hiyerarşi yoluyla merkeze bağlı olan merkez ve taşra birimlerinin yönetim sürecine katılımına imkan da vermektedir.

Yetki genişliği, kararların daha çabuk, daha verimli, daha basite indirgenmiş ve daha az masraflı şekilde alınmasını sağlamaktadır. Bunun yanı sıra vatandaşla idarenin birbirine yaklaşmasını sağlamaktadır. Ayrıca idarenin düzgün bir şekilde çalışmasını, idarenin bütünlüğünü bozmadan sağladığı da söylenmektedir (Kaboğlu, 2005: 138).

Merkeze ait olan yetkinin vali tarafından ve merkez adına kullanılması, söz konusu yetkilerin kullanım amacının ulusal kamu hizmetlerinin ifası olması, valinin bu yetkiyi kullanırken merkezin ast-üst ilişkisine bağlı kalması ve bahse konu yetkinin kullanımı sonucunda doğan tüm gelir ve giderlerin merkeze ait olması yetki genişliği ilkesinin özellikleri arasında yer alır (Gözler, 2003: 120).

Yerel yönetimlerin etkin ve verimli hizmet üretimi için karar alma ve uygulama konusunda bağımsız bir yapıya yani özerkliğe sahip olması gerekir. Fakat bu özerkliğin sınırları merkezden bağımsız hareket etme anlamı taşımamalıdır. Çünkü iyi bir devlet yönetimi içerisinde bulunan tüm yapı mekanizmalarının ortak bir amaç için yani kamu yararı için bütüncül bir şekilde çalışmasını kapsamaktadır. Bu nedenle merkezi yönetim sistemine sahip olan ülkeler, yerel yönetim birimleri ile olan ilişkilerinde bir takım argümanlar geliştirmişlerdir. Merkez teşkilatı, idari vesayet denilen denetim mekanizması ile yerel yönetim birimlerini kontrol altında tutmak bir manada varlığını hissettirmek istemiştir.

Yerel yönetimler, merkezi idarenin denetimindedirler. Dolayısı ile idari vesayet; “kanunla öngörülmüş durumlarda merkezi idarenin yerinden yönetim kuruluşlarının eylem ve işlemleri üzerinde sahip olduğu sınırlı bir denetim yetkisidir.”

(25)

(Özkal Sayan, 2017: 8). Başka bir ifade ile idari vesayet merkezi yönetimin, yerinden yönetim idarelerinin icrai (yürütme) kararları ile eylem ve işlemlerini denetleme ve gerektiğinde bozabilme yetkisidir (Dönmez, 2009: 1067).

Devletler merkezi yönetimin yukarıda sayılan sakıncalarını azaltmak için idari yapılarında yerinden yönetime de yer vermişlerdir. Geniş anlamda yerelleşme olarak ifade edilen desantralizasyon kavramı, yönetsel yapı içerisinde merkezi yönetimin yetki ve sorumluluklarını olabildiğince yerel yönetimlere bırakması anlamına gelmektedir (Danış, 2006: 278). Bunun doğal bir sonucu olarak yerelleşme kavramı ile yerel yönetimlerin yetkileri daha geniş olmakta ve böylece yerel yönetimler güçlenmektedir (Eryılmaz, 1995: 90).

Yerellik ilkesi kavramı, özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında merkeziyetçiliğin aşırı derecede güçlenmesini önlemek amacıyla yerinden yönetimi ve federalizmi savunanlar tarafından gündeme getirilmiştir. Türkçeye “yerellik” veya “hizmette halka yakınlık” olarak çevrilen “subsidiarity” kavramı, Latincede “yardım, destek” anlamına gelen “subsidium” sözcüğünden gelmektedir. Aslında askeri amaçla kullanılan ve “sadece ihtiyaç anında savaşa katılan ihtiyat birlikleri, yedek birlikler” anlamına gelen bu terim, toplumsal ya da siyasal işlemlerde önceliğin en alt yönetim birimlerine ait olması, üst düzeydeki yönetimlerin ise sadece yardımda bulunmak amacıyla ve alt düzeydeki yönetimlerin hizmeti gerçekleştirememesi durumunda ikincil olarak müdahale etmesi olarak tanımlanabilmektedir. Bir kamu hizmetinin, halka en yakın yönetim birimi tarafından, halk katılımı ve denetimi sağlanarak yerine getirilmesi, katılımcı yönetim anlayışının yerleşmesini ve gelişmesini de sağlamaktadır (Sevindik, 2010: 26-27).

Hizmette halka yakınlık veya yerellik ilkesi, bireylerin ortak kamusal ihtiyaçlarını ve farklı beklentilerini karşılamak amacıyla oluşturulan yönetim düzeyleri arasındaki yetki paylaşımını sağlayan bir ilkedir. Dünya üzerindeki birçok ülkede yerel ve bölgesel yönetimler, devlet yapısı içinde “ikincil” yani “yardımcı” konumunda görülmektedir. Oysa günümüzde özellikle yerellik ilkesinin gelişimine paralel olarak merkezi yönetimler “ikincil” durumda düşünülmeye başlanmıştır. Yani ortak yetki alanına giren hizmetlerde birincil sırada yerel yönetimler yer almakta, merkezi yönetimler sadece yerel yönetimlerin hizmeti yerine getirmekte güçlük çektiği ya da

(26)

yerine getiremediği durumlarda yetkili konuma gelmektedir. Ancak bu yetkileri de hizmeti direk olarak yerine getirmek şeklinde düşünülmemekte, yerel yönetim birimlerini hizmeti yerine getirebilecek seviyeye taşımakla görevli sayılmaktadırlar. Bir diğer ifadeyle bu ilke, üst düzeydeki yönetimin, alt düzeyde yer alan yönetimlere karışmalarını engellemekle kalmamakta aynı zamanda alt düzeyde yer alan yönetimlerin hizmetleri etkin bir şekilde yerine getirebilmesi için yeterli araç ve kaynak teminini de zorunlu kılmaktadır (Sevindik, 2010: 27).

1.1.2. Yerel Yönetim Kavramı

Çok eski dönemlerden günümüze kadar gerek antik dönemde var olan şehir devletleri gerekse daha sonra geniş topraklara sahip olan imparatorluklar da dünyanın gelişimi içerisinde belli bir düzen kurmaya çalışan aktörler daima var olmuş ve küreselleşme çağı olarak adlandırdığımız günümüzde de bu aktörler çeşitlenerek sistemdeki gelişmelere yön vermeye devam etmişlerdir. Ancak, çağlar boyunca bütün aktörler devlet ile özdeşleştirilmiş ve bütün ilişkiler devletlerarası ilişkiler olarak tanımlanmıştır. Küreselleşme süreci ile büyük değişim yaşayan dünyada ise bu algı zamanla değişmiş ve yeni aktörler ortaya çıkmıştır (Ünlü, 2011: 41).

Küreselleşme ile birlikte artık devletlerin dünyadaki gelişmelerden bağımsız bir şekilde hareket etmesi imkansız hale gelmiş ve devletin faaliyetlerine etki eden başka bir ifade ile devletin tek başına egemenliğini tehdit eden üç temel aktörden söz edilmeye başlanmıştır. Bu aktörler, uluslararası kuruluşlar, çok uluslu şirketler ve küresel sivil toplum örgütleri olarak sayılmaktadır (Ünlü, 2011: 42).

Tüm bu yeni aktörlerin yanında günümüz dünyasında yerel yönetimler de sahip oldukları büyük bütçeler ve etki alanları ile dünyada var olan problemlere karşı çözüm önerileri geliştirerek inisiyatif almaya çalışmaktadırlar. Günümüz yönetim anlayışında yerel yönetimlerin uluslararası rolü giderek artmaktadır. Dünya nüfusunun % 75’inin kentlerde yaşadığı günümüzde hiçbir küresel problem yerel yönetimlerin yardım ve katkıları olmadan çözülememektedir (Tunçer, 2012: 143). Örneğin yoksulluk, işsizlik, doğal afetler, çevre, güvenlik ve göç sorunları gibi küresel nitelikli sorunların tamamı, dünya kentlerinin sorunları olarak tüm dünyayı ilgilendirmekte ve bu meselelerde devletlerin yanında yerel yönetimler de inisiyatif almaktadırlar. İşte bu sebepledir ki

(27)

yerel yönetimler, günümüz küresel siyasetinde artan bir etkiye sahip olmakta, iddialarını ve vizyonlarını da büyütmektedirler (Ünlü, 2011: 42).

Yerel yönetim, “ademi merkeziyet” diye ifade edilen siyasal bir kavramdır (Keleş, 2000: 22). Ademi merkeziyet tanımlanırken ikili bir sınıflama esas alınır. Esas aldığı birime göre siyasal ve yönetsel olmak üzere iki anlam içermektedir. Siyasal ademi merkeziyet; üniter, federal, konfederal ya da bölgesel devleti ifade etmesine (Nadaroğlu, 2001: 23) karşın idari ademi merkeziyet ise decentralize edilmiş yerel yönetimleri ifade etmektedir (Keleş, 2000: 22).

Mahalli yerinden yönetimler ya da yerel yönetimler belirli bir bölgede yaşayan kişilerin ortak ihtiyaçlarını karşılayan, yerel halkın kendi seçtikleri organları tarafından yönetilen ve yine kendi örgütsel yapıları eliyle kamu hizmetlerini yerine getiren kamu kurumları olarak ifade edilebilir (Köse, 2004: 6).

Mahalli yerinden yönetim kurumları, kamu tüzel kişiliğine sahiptir. Yürütmeye ve karar alamaya dair belirli yetkileri vardır ve bu yetkileri yasalar çerçevesinde kullanabilmektedirler. Kendilerine ait bütçeleri ile sınırlıda olsa gelir kaynakları bulunmakta ve merkezi yönetime karşı yerel özerklikten yararlanmaktadırlar. Ancak, kaynaklarının büyük bir kısmının merkezden geliyor olması yerel özerkliği büyük ölçüde sınırlamakta ve yerel yönetimleri merkezi yönetime bağımlı yapmaktadır. Yine bu kurumlar yerel hizmetleri karşılamak amacıyla oluşturulmuş anayasal kurumlardır (Görmez, 1997: 43).

1982 Anayasasına göre yerel yönetimler ya da mahalli idareler, “il, belediye veya köy halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları yine kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzel kişileridir.” şeklinde tanımlanmaktadır (T. C. 1982 Anayasası, Md.127). Yapılan tanımlardan sonra yerel yönetimlerin tüzel kişiliğe sahip olduğunu, yerinden yönetim ilkesine göre kurulduklarını, karar organlarının seçimle iş başına geldiğini ve merkezi yönetim ile aralarında “vesayet” yetkisi bulunduğunu ifade edebiliriz (Gözübüyük, 2006: 157).

Yerel yönetimler devletle birlikte ortaya çıkmış ve adeta onun bir parçası olarak bir kısım hizmetleri gerçekleştirmek üzere görev üstlenmiş kurumlar olarak uzun

(28)

bir geçmişe sahiptir. Tarihi geçmişi devlet kavramı ile paralel bir gelişim sergileyen yerel yönetim birimlerinin ortaya çıkışı barınma ve beslenme gibi sosyal ihtiyaçların neticesinde vuku bulmuş, daha sonraki dönemlerde bu sosyal ihtiyaçlara, idari ihtiyaçlar da eklenmiştir. Böylece yerel yönetimler hukuki nitelik kazanmaya başlamış ve farklı

isimler altında çeşitli yerel yönetim birimleri ortaya çıkmıştır. Zamanla devlet anlayışında meydana gelen değişim ve siyasi-iktisadi konjonktürel yapıdaki

gelişmelerle birlikte, yerel yönetimlere atfedilen önem de değişmeye başlamıştır (Siverekli ve Kırcı Duman, 2015: 24-25).

Yerel yönetimlerin gelişimi ile ortaçağda ortaya çıkan ve belli bir mahallede hemşerilik anlayışı içinde yaşayan insanlarca ortak ihtiyaçların giderilmesi amacıyla oluşturulan ve yerel özgürlüklerin temellerinin atıldığı komünler arasında yakın bir ilişki vardır (Kalabalık, 2005: 37). Belli bir bölgede yaşayan insanların ortak sorunlarının çözüme kavuşması amacıyla kurulan komünler, halkın ihtiyaçlarını karşılayan bir nevi yerel teşkilatlardır. Daha sonraki süreçte her ne kadar Avrupa’da merkezi idarelerin güçlenmesi ile komünler de güçlerini ve özerkliklerini kaybetmiş olsalar da çağdaş yerel yönetimlerin oluşmasında son derece katkıları olmuştur (Ertan, 2002: 24-25). 18. ve 19. yüzyıllarda gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan Sanayi Devrimi ile birlikte zamanın sorunlarına çözüm üretmek adına çağdaş bir yerel yönetim yapılanmasına ihtiyaç duyulmuş ve böylece yerel yönetimler yeniden önem kazanmıştır (Berk, 2003: 49-50).

Sanayi Devrimi’nin ortaya çıkardığı büyük dönüşümler neticesinde ortaya çıkan sosyal problemler ile birlikte merkezi ve yerel yönetimlerin sorumluluklarında artış yaşanmış ve müdahaleci devlet anlayışının gelişimine paralel olarak yerel yönetimlerin sosyal politika alanındaki etkinliği artmıştır. 1929 yılındaki Büyük Ekonomik Bunalım’ın ardından yeni devlet anlayışına duyulan gereksinim ve sanayileşme ile birlikte kentlerde yaşayan halkın kötü yaşam koşullarını gidermek amacıyla ortaya çıkan Refah Devleti döneminde ise merkezi devlettekine benzer bir gelişim yerel yönetimlerin sosyal politika fonksiyonlarında artan bir şekilde kendini göstermiştir. Nitekim Refah Devleti’nin geçirdiği değişim sürecinden yerel yönetimler doğrudan etkilenmiş ve yerel yönetim modeli anlayışlarında temelde bir farklılaşma yaşanmıştır (Aydın, 2012: 69).

(29)

20. yüzyılda yönetim anlayışının değişmeye başlamasıyla beraber yerel yönetimler, yerel halkın ortak ihtiyaçlarına cevap veren kurumlar olarak karşımıza çıkmaktadır (Baş, 2017: 4). Yerel yönetimlerin demokrasinin beşiği olduğu genel olarak kabul edilen bir görüştür (Zengin, 2014: 1). Gerçekten de yerel yönetimlerin ortaya çıkışının siyasal dayanağını demokrasi oluşturmaktadır (Görmez, 1997: 30-31).

Türkiye’de ise yerel yönetim hareketi değişik evrelerden geçerek kendine özgü yapısı ile günümüze ulaşmıştır. Batıdan farklı bir gelişimin ürünü olan Osmanlı İmparatorluğu’nun klasik yerel yönetim yapısı, 1850’li yıllara kadar önemli bir değişime uğramadan varlığını sürdürürken bu yapının temel ayaklarını ise kadı, vakıflar, loncalar ve mahalleler oluşturmuştur (Yıldırım, 1990: 25).

Türkiye’de tarihi çok eski zamanlara dayanmayan yerel yönetimler, hukuksal niteliklerine cumhuriyet döneminde kavuşmuştur (Ökmen, 2002: 104-105). Türkiye’de ilk olarak askeri alanda başlayan yenileşme çabaları, zamanla yönetimsel ve toplumsal alana da yansımıştır. En temel yerel yönetim birimi olan köylerin idari bakımdan teşkilatlandırılması, dönemin kendi iç dinamikleri gereğince olmuştur (Urhan, 2008: 86). Çağdaş belediyecilik anlayışına geçilmesi ise Kırım Harbi sırasında Osmanlı ile aynı safta çarpışan müttefik devletlerin etkisi ve 1854’te savaşın başkentte oluşturduğu tahribat ve karmaşıklığı bir nizama koyma isteği sonucunda gerçekleşmiştir (Toprak, 1990: 76).

Cumhuriyet döneminde, yerel yönetim kurumları siyasi birimler olarak değil “idari birimler” olarak benimsenmiş ise de dönemin koşulları nedeni ile ülke bütünlüğü tehlikeye girebilir düşüncesiyle yerel yönetimlerin güçlendirilmesine olanak sağlanmamıştır (Kalabalık, 2005: 61).

Türkiye’de kamu yönetiminin en önemli unsurlarından biri olan ve son dönemde yetki ve görevleri daha da arttırılan yerel yönetimlerle (Ünal, 2014: 1) ilgili en temel kanunlar, Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında oluşturulmaya başlanmış ve bu dönemde kabul edilmiştir. 1877 yılında çıkarılan “Dersaadet ve Vilayet Belediye Kanunu” ile belediyeler ülke geneline yayılmak istenmiş ve 1930 yılında çıkarılan 1580 Sayılı Belediye Kanunu’na kadar varlığını ve geçerliliğini korumuştur (Kaya, 2003: 45).

(30)

Cumhuriyet dönemindeki 1921 Anayasası belediyecilik ve yerel yönetimler açısından önem arz etmektedir. 1921 Anayasası, Türkiye’de yerel yönetimlerin gelişmesi ve güçlenmesi amacıyla eşi bulunmaz bir konum ortaya çıkarmıştır. 1921 Anayasası’nın idare bölümünü açıklayan 10. ve 14. maddeleri arasında; merkezi idarenin taşra teşkilatlarına ve yerel idarelere ayrıldığı, illerin yerel anlamda tüzel kişiliğe sahip olan ve özerkliği bulunan kuruluşlar olduğu, eğitim, sağlık, tarım ve bayındırlık gibi işleri görmede il meclislerinin yetkili olduğu, il meclislerinin seçimle göreve geldiği ve idare heyetlerinin oluşumu gibi konuların ifade edilmesi yerelleşme anlamında büyük önem taşımaktadır.

1921 Anayasası’nın ortaya koyduğu demokratik ve özerk yerel yönetimler anlayışının tersine 1924 Anayasası adem-i merkeziyetçilik anlayışı yerine merkeziyetçi

ve vesayetçi bir düşünce tarzıyla hazırlanmıştır. 105 maddeden oluşan 1924 Anayasası’nda yerel yönetimler ve yapısı, yalnızca üç madde ile açıklanmaya

çalışılmış ve yerel yönetimlerin görev ve yetkileri net bir şekilde belirtilmemiştir. 1924 Anayasası’nın 89. maddesinde, Türkiye’nin coğrafi ve ekonomik bakımdan illere, ilçelere, bucaklara, kasaba ve köylere ayrıldığı ifade edilmiş, 90. maddesinde illere, kasabalara ve köylere tüzel kişilik verildiği ve 91. maddesinde de il işlerinin yetki genişliği ve görev ayrımı esasına göre yürütüleceği belirtilmiştir. Yukarıda da belirtildiği üzere 1924 Anayasası’nda yerel yönetimlerle ilgili açıklanmaya çalışılan bütün düzenleme bunlarla sınırlıdır. Yerel yönetim birimlerinin nasıl kurulacağının yer almadığı 1924 Anayasası’nda daha çok 1876 Anayasası’ndaki ilkeler ön planda tutulmuştur (Kırılmaz ve Kırılmaz, 2014: 35). Bu dönemde yerel yönetimler alanında ilk olarak köy yönetimleri ile ilgili düzenleme yapılmış ve şu anda hala yürürlükte olan 442 Sayılı Köy Kanunu 1924 yılında çıkartılmıştır (Eryılmaz, 1997: 20). 1913 yılında İdare-i Umumiye-i Vilayet Kanun-u Muvakkatı ile kurulan il özel idarelerine önemli yetkiler verilmiş ise de sonraki süreçte işlevsiz hale gelmiştir (Kaya, 2003: 46).

Türkiye’deki yerel sistemin kurumsal çerçevesini oluşturan ve 1930-1945 yılları arasında çıkartılan kanunlarda tek parti yönetiminin yani merkezi yönetimin etkisi oldukça fazladır. Belirtilen dönemde, yerel idareler parti temsilciliği gibi benimsenmiş, merkezden ataması yapılan vali ve kaymakamlar görev yaptıkları

(31)

şehirlerde hem belediye reisi hem de parti başkanı olarak faaliyet göstermişlerdir (Kaya, 2003: 46).

1946 yılında çok partili döneme geçen Türkiye Cumhuriyeti’nde (T.C.) görülen siyasi rekabet ortamı, partilerin yerel yönetimlere daha duyarlı olmasını sağlamıştır. Böylece tek parti dönemine nazaran devletçilik ve merkeziyetçilik uygulamaları ön plana çıkmıştır. Ayrıca yerel yönetimlerle ilgili yasalarda demokratikleşme eğilimi gözlemlenmiş ve İstanbul, Ankara gibi şehirlerde belediye başkanlarının, belediye meclisi tarafından seçilmesi benimsenmeye başlamıştır (Kaya, 2003; 47-48). Özellikle 1945-1960 döneminde nüfusu yüzbinin üzerindeki kentlerde nüfus artışı meydana gelmiştir. Bunun doğal bir sonucu olarak belediye sayılarında da hızlı bir yükselme gözlemlenmiş, 1930 yılında 492 olan belediye sayısı 1945’te 583’e, 1960’da da 995’e yükselmiştir (Geray, 1990: 218).

1960’lı yılların başında hızlı bir şehirleşme hareketinin başlaması ile birlikte yerel yönetimler alanında bazı reformların yapılması gerektiği çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Yerel yönetimlerle ilgili yasalar Cumhuriyetin ilk yıllarından kalma ve yerel halkın beklentilerine cevap vermekten oldukça uzak yasalar olduğundan bu dönemde yerel yönetimlerin sorunlarını gidermek ve beklentileri karşılamak adına birçok düzenleme yapılmış, fakat yapılan düzenlemelerin hiçbiri tam olarak sorunun temeline inememiştir (Sevindik, 2010: 36). 1961 Anayasası, ilkesel olarak ‘özerk ve güçlü” yerel yönetim yapıları için anayasal çerçeveyi belirlemiş, uygulamaya yönelik kısmının yasalarla belirlenmesi gerektiğini vurgulamış ise de bu dönemde öngörülen güçlü ve özerk yapıya sahip mahalli idareler oluşturulamamıştır (Altaban, 1990: 318).

1970-1980 dönemi ülkede siyasal çalkantıların yoğun olduğu yıllardır. Bu on yıl içinde kent yönetimleri iki kez değişmiş, ülke iki genel seçim, bir askerler muhtırası ve 11 hükümet dönemi yaşamış, dönem bir darbe ile noktalanmıştır. Bu karışık dönemde yerel yönetimler de fazlasıyla etkilenmiş, yerel yönetimlerin etki alanları ve yetkileri kısıtlanmış, maddi yetersizlik ve kentleşme ile birlikte yerel hizmetler de yerine getirilemez bir hal almıştır (Erim, 1990: 382). Bu çıkmaz karşısında yerel yönetimlerin kapsamlı ve çağdaş anlamda kurulma girişimi ve yeni arayışların yoğun bir biçimde ortaya konması ilk kez bu yıllarda kendini göstermiştir (Yıldırım, 1990: 26).

(32)

Türkiye’de özellikle Avrupa Birliği (AB) süreciyle beraber, yerel yönetimlere verilen önem de artış göstermiştir. Türkiye’nin 1987 yılında, AB’ye tam üyelik başvurusunda bulunmasından sonraki dönemde, yerel yönetimler büyük önem kazanmış ve bu dönem içerisinde yerel yönetim alanında birçok düzenlemeye gidilmiştir. Ancak, yapılan düzenlemelerden bugüne kadar olumlu bir sonuç elde edilememiştir. Bu başarısızlığın birçok sebebi olması mümkündür. Ancak, en temel sebeplerden biri merkezi yönetimin yetkilerini ve gücünü, yerel yönetimlere aktarmak istememesinden kaynaklandığı söylenebilir (Keleş, 1994: 3).

1990’lı yıllara gelindiğinde, globalleşme gibi güncel kavramlar dikkate alınarak bazı yenileşme girişimleri olsa da bu dönemde de yapılan çalışmalar tam anlamıyla sorunlara çözüm olamamıştır. 25-26 Ekim 2003 tarihinde Ankara’da gerçekleştirilen Kamu Yönetimi Reformu ve Mahalli İdareler Yasa Tasarısı Sempozyumu’nda konuşan Mahalli İdareler Derneği Onursal Başkanı Osman Usta konu ile ilgili olarak (BEM-BİR-SEN, 2003: 214):

“Türkiye’de 1930 yılında hazırlanan 1580 sayılı Belediye Kanunu var. Gerçekten bazı şeylerini anlamak mümkün değil; ama o günün şartlarına göre hazırlanmış o kadar mükemmel bir kanun ki, hala günümüzde onun yerine konacak bir kanun yapamamışız. Ama buna rağmen 1930 senesinde belediyelere verilen bir takım yetki ve imkanlar 1994 sonrasında belediyelerin ellerinden teker teker alınmıştır. Örneğin, 3984 sayılı kanunla belediyelerin radyo ve televizyon kurmaları engellenmiş, 3986 sayılı kanunla ihdas edilen vergilerden belediyelere pay verilmesi ve kanunla merkezi idareye ek gelir sağlayan vergilerden belediyelere pay verilmemiştir. Yine 1994 sonrası Akaryakıt Tüketim Vergisi’nden belediyelere ayrılan paya bakıyoruz, önce 1.21’den 0.40’a, 05.08.1994’teyse 0.08’e kadar düşürülmüştür. Ayrıca belediye malları devlet malı statüsünden çıkarılarak “belediye malları haczedilebilir” ibaresi getirilmiştir. Şu anda birçok belediyemizin gayrimenkul hesaplarına haciz koyduruluyor, telefonları kesiliyor. Yani belediyeler çalışamaz hale gelmiştir.” şeklindeki ifadeleri ile bu dönemde yapılan çalışmaların ne denli yetersiz olduğunu ortaya koymaktadır.

2000’li yılların başında olumlu bir ivme yakalanması ve yerel yönetimlerdeki demokratikleşme anlayışının hızla yayılmaya başlaması, kamu yönetimi alanında köklü reform çalışmalarının yapılmasını kaçınılamaz bir zorunluluk haline dönüştürmüştür (Sevindik, 2010: 36).

(33)

Bu çerçevede 2005 yılında çıkarılan 5393 Belediye Kanunu, belediyeler alanında atılmış önemli bir gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır. İl Özel İdaresi alanında da yine 2005’te çıkarılan 5302 sayılı yeni kanun 1987 yılında çıkarılmış olan 3360 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nun yerini almıştır (Çiçek, 2014: 59). 6360 sayılı kanun ile üzerinde düzenlemeler yapılan 5216 Sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu ise 2004 yılında yürürlüğe girmiştir. İl özel idareleri, belediyeler ve büyükşehir belediyelerini düzenleyen kanunlar 2004 ve 2005 senelerinde güncellenmiş olmasına karşın 1924’te çıkartılan ve hala yürürlükte olan, köy yönetimlerini kapsayan 442 sayılı kanunda herhangi bir değişiklik yapılmamıştır (Bilgiç, 2007: 101-102).

Yerel yönetimler, devlet yönetiminde çok önemli bir yere sahiptir. Yerel yönetimler yerel ekonomik kalkınma stratejileri, yerel fırsatlar ve kaynaklar ile yerel paydaşları da (sivil toplum kuruluşları, kalkınma ajansları gibi) dahil eden kalkınma politikaları üretebilir ve yerelde istihdam oluşturabilirler (Baş, 2017: 35). Vatandaşların sunulan hizmetlerdeki memnuniyeti, yerel idarelerin ve dolayısıyla da devletin işlerliğini ve ona duyulan güveni temsil etmektedir. Bu bakımdan yerel yönetimlerin işlerlik kazanması ve etkin bir şekilde çalışması önemlidir (Gölçek, 2016: 68).

Yerel yönetimler, her türlü sorunlarına rağmen çok önemli bir sürecin içinde bulunmaktadırlar. Bu süreç, yerelliğin güçlendiği ve yerel kalkınma girişimlerinin önemli başarılar elde ettiği bir süreçtir. Özellikle belediyeler Türkiye’nin hemen her bölgesinde önemli projelere imza atmaktadırlar. Alt yapı projeleri, turizm ve kültür değerlerinin gün yüzüne çıkarılması ve küresel ortamlarda rekabet edebilirlikle ilgili etkinlikler, belediyelerin artık günlük işleri haline gelmiştir. Bütün sorunları merkezi yönetimin çözmesi gerektiği şeklindeki algı her geçen gün yerel yönetimlerin de birçok sorunu çözebileceği düşüncesiyle yer değiştirmektedir (Çukurçayır, 2009: 37).

1.2. YEREL YÖNETİMLER TEŞKİLATI

1982 Anayasası’nın 127. maddesinde yerel yönetimlerin kanuni çerçevesi çizilmiştir. Buna göre mahalli idareler: “il, belediye veya köy halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları yine kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzel kişileri” olarak tanımlanmıştır. Aynı maddenin devamında mahalli idarelerin, kuruluş ve

(34)

görevleri ile yetkilerinin yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenebileceği, yerel yönetim seçimlerinin beş yılda bir yapılacağı belirtilmiş ve yerel hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla merkezi idarelerin mahalli idareler üzerinde, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahip olduğu ifade edilmiştir (Çağatay, 2014: 16).

Anayasadaki ilgili maddeden de anlaşılacağı üzere yerel yönetimler Türkiye’de üç şekilde ortaya çıkmaktadır. Bunlar il özel idareleri, belediye ve köylerdir.

1.2.1. İl Özel İdareleri

Eski ifade ile “idare-i hususiye-i vilayet” ya da günümüzdeki kullanımı ile il özel idaresi, bir yerinden yönetim kuruluşudur. İl özel idareleri, il sınırları içerinde yaşayan insanların kamusal ihtiyaçlarına cevap vermek için kurulmuş kamu tüzel kişiliğine sahip kuruluşlardır. İl özel idaresini tanımlarken geçen il sınırları ile çevrili coğrafi alan içindeki yalnızca şehir, kasaba ve köyler gibi yerleşim alanları değil o coğrafi alan içerisinde bulunan her şey (bağ, bahçe, bostan, tarla, orman, dağ, akarsular) yer almaktadır. İl özel idareleri bu anlamda bölgesel birimler olarak ifade edilebilir (Gözler, 2003: 302-303).

Türkiye’deki il idari teşkilatına baktığımızda karşımıza iki ayrı birim çıkmaktadır. Bunlardan ilki, yetki genişliği ilkesine göre idare edilen ve 1982 Anayasası’nın 126. maddesinde merkezi idarenin bir kademesi olarak belirtilen il kavramıdır. Karşımıza çıkan ikinci birim olan il özel idaresi ise halkın müşterek sorunlarını gidermek üzere faaliyet gösteren kamu tüzel kişiliğidir. Buradan hareketle il yönetimlerini iki farklı yapı içerisinde belirtmek gerekir. İller, “genel idare” açısından merkezi idareye karşı sorumlu olup merkez taşra teşkilatının bir birimi olarak karşımıza çıkarken “özel idare” açısından ise seçimle iş başına gelen, karar organları bulunan, kamu tüzel kişiliği ile idari ve mali özerkliğe sahip olan mahalli idare birimleri olarak görülmektedir (Nadaroğlu, 2001: 176). Her iki yapının yani il genel ve özel idarelerinin ortak yanı ise faaliyetlerini il sınırları içerisinde yürütmeleridir.

(35)

İl özel idarelerinin ilk kanunu 1913 tarihli İdare-i Ummiye-i Vilayet Kanun-u Muvakkatı olup bu kanun ile birlikte il özel idareleri ilk kez yasal dayanağa kavuşmuştur (Çağatay, 2014: 17). İl özel idaresinin yeniden düzenlenmesi ciddi bir biçimde 1948-1953 yıllarında, 1961 Anayasası’nda ve daha sonra 1972 yılında bazı tasarılarla el alınmışsa da Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) gündemine getirilememiştir. 1982 Anayasası’nda kesin bir biçimde yer alan il özel idaresi, 1985 mahalli idareler seçimleri sonucu yeniden önem ve etkinlik kazanmıştır. Günümüz şartlarına uygun hale gelebilmesi için de İdare-i Ummiye-i Vilayet Kanun-u Muvakkatı yerini 1987 yılında 3360 sayılı kanuna bırakmıştır (Dedeoğlu, 2008: 9). İl özel idareleri alanında yapılan son düzenleme ise 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5302 sayılı “İl Özel İdaresi Kanunu”dur (Sobacı, 2005: 32).

5302 sayılı kanunun 3. maddesi il özel idarelerini; “il halkının mahalli müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, il genel meclisi, il encümeni ve vali gibi organları bulunan, idari ve mali özerkliğe sahip kamu tüzel kişilikleri” olarak tanımlamaktadır.

5302 sayılı kanunun 4. ve 5. maddelerinde il özel idaresinin, ilin kurulmasıyla kurulduğu ve ilin kaldırılmasıyla da tüzel kişiliğinin sona ereceği belirtilmiş ve görev alanının il sınırları olduğu ifade edilmiştir. Bu açıklamalardan hareketle bir yerin il statüsüne kavuşturulması ile birlikte herhangi bir işleme gerek kalmaksızın orada il özel idaresi de kurulmuş sayılmaktadır. Bu kapsamda değerlendirildiğinde yerel yönetim birimi olan il özel idaresi ile merkezi idarenin taşra teşkilatı olan ilin görev alanı aynı olmaktadır.

İl özel idareleri çeşitli konularda görev yapmaktadır. 5302 sayılı kanunun 6. maddesinde il özel idarelerinin görev ve sorumlulukları şu şekilde ifade edilmiştir (Esen vd., 2014: 65):

İl özel idaresi mahalli müşterek nitelikte olmak şartıyla;

a) Sağlık, tarım, sanayi ve ticaret; ilin çevre düzeni planı, bayındırlık ve iskân, toprağın korunması, erozyonun önlenmesi, sosyal hizmet ve yardımlar, yoksullara mikro kredi verilmesi, çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtları; ilk ve orta öğretim

(36)

kurumlarının arsa temini, binalarının yapım, bakım ve onarımı ile diğer ihtiyaçlarının karşılanmasına ilişkin hizmetleri il sınırları içinde,

b) İmar, yol, su, kanalizasyon, katı atık, çevre, acil yardım ve kurtarma, kültür, turizm, gençlik ve spor; orman köylerinin desteklenmesi, ağaçlandırma, park ve bahçe tesisine ilişkin hizmetleri belediye sınırları dışında, yapmakla görevli ve yetkilidir.

Aynı kanunun 7. maddesinde ise il özel idaresinin yetkileri ve imtiyazları şu şekilde belirtilmiştir:

İl özel idaresinin yetkileri ve imtiyazları şunlardır:

a) Kanunlarla verilen görev ve hizmetleri yerine getirebilmek için her türlü faaliyette bulunmak, gerçek ve tüzel kişilerin faaliyetleri için kanunlarda belirtilen izin ve ruhsatları vermek ve denetlemek,

b) Kanunların il özel idaresine verdiği yetki çerçevesinde yönetmelik çıkarmak, emir vermek, yasak koymak ve uygulamak, kanunlarda belirtilen cezaları vermek,

c) Hizmetlerin yürütülmesi amacıyla, taşınır ve taşınmaz malları almak, satmak, kiralamak veya kiraya vermek, takas etmek, bunlar üzerinde sınırlı ayni hak tesis etmek,

d) Borç almak ve bağış kabul etmek,

e) Vergi, resim ve harçlar dışında kalan ve miktarı yirmibeşmilyar Türk Lirasına kadar olan dava konusu uyuşmazlıkların anlaşmayla tasfiyesine karar vermek,

f) Özel kanunları gereğince il özel idaresine ait vergi, resim ve harçların tarh, tahakkuk ve tahsilini yapmak,

g) Belediye sınırları dışındaki gayri sıhhî müesseseler ile umuma açık istirahat ve eğlence yerlerine ruhsat vermek ve denetlemek.

İl özel idarelerini yeniden düzenleyen 5302 sayılı yasada, bu idarelerin daha katılımcı ve saydam hale getirilmesine yönelik maddeler de yer almaktadır. Yasada, kamu hizmetlerinin halka en yakın kurumlar tarafından ve en uygun yöntemlerle sunulması öngörülerek il özel idarelerinin vatandaş odaklı bir anlayışı benimsemesi düşünülmektedir. Katılıma ilişkin yeniliklerin başında ise il genel meclislerine ve ihtisas

(37)

komisyonlarına katılma ve görüş bildirilmesine ilişkin düzenlemeler gelmektedir (Sevindik, 2010: 38-39).

İl özel idaresinin organları; il genel meclisi, il genel meclisi başkanı ve il encümenidir. İl genel meclisi, il özel idaresinin karar organıdır ve ildeki seçmenler tarafından seçilmiş üyelerden oluşmaktadır. Kanunun 10. maddesine göre il genel meclisinin görev ve yetkileri kısaca şunlardan oluşmaktadır: “Bütçe ve kesin hesabı kabul etmek, borçlanmaya karar vermek, gayrimenkul yatırım ortaklığı kurulmasına karar vermek, taşınmaz mal alım- satımına, şeklinin değiştirilmesine veya tahsisli bir taşınmazın akar haline getirilmesine izin; üç yıldan fazla kiralanmasına ve suresi yirmibeş yılı geçmemek kaydıyla bunlar üzerinde sınırlı ayni hak tesisine karar vermek, şartlı bağışları kabul etmek, imtiyaz verilmesine karar vermek, hizmetler için uygulanacak ücret tarifesini belirlemek” (Türkoğlu, 2009: 133-134).

Merkezi idarenin temsilcisi olan vali ilin hem genel idaresinin hem de özel idaresinin başıdır. Merkezi yönetim açısından vali ilin mülki idare amiri, yerel yönetim açısından da il özel idaresinin başıdır ve yerinden yönetim organı sıfatını taşır (Aydın, 2012: 70).

Vali il özel idaresinin başı ve tüzel kişiliğinin temsilcisidir. İl özel idaresi teşkilatını sevk ve idare eder. İl özel idaresinin yönetiminde stratejik planı temel alır. Faaliyetleri, personelin performans ölçütlerini hazırlar, uygular, izler, değerlendirir ve bunlarla ilgili raporları meclise sunar. 2005’ten önce il genel meclisine vali başkanlık ederken 2005 yılındaki düzenlemeyle meclis başkanı, üyelerce meclisin içinden seçilmeye başlanmıştır. Böylece vali, meclisin gündemini belirleme yetkisiyle doğrudan yönettiği meclis üzerindeki gücünü yitirmiştir. İl encümeni başkanlığı ise devam etmektedir (Özkal Sayan, 2017: 10).

İl genel meclisi, il özel idaresinin karar organıdır ve ilgili kanunda gösterilen esas ve usullere göre ildeki seçmenler tarafından seçilmiş üyelerden oluşur. İl genel meclis üyelikleri için beş yılda bir yapılan mahalli idareler seçimlerinde son genel nüfus sayımı sonuçları esas alınmak üzere; nüfusu 25.000’e kadar olan ilçelerde 2, nüfusu 25.001-50.000 arasında olan ilçelerde 3, nüfusu 50.001-75.000 arasında olan ilçelerde 4, nüfusu 75.001-100.000 arasında olan ilçelerde 5, nüfusu 100.000’den yukarı ilçelerde

Şekil

Tablo 2.1: Birlik Türleri ve Sayıları
Tablo 2.2: TDBB Kurucu Üyeleri
Tablo  2.3:  17.01.2018  Tarihi  İtibari  ile  TDBB’ye  Üyeliği  Bulunan  Ülkeler  ve  Üye  Sayıları
Tablo 2.4: TDBB Yayın Listesi
+4

Referanslar

Benzer Belgeler

Çalışmada 11 yıl ve üzeri olan kadınların 1-10 yıllık süreyle evli olanlara göre daha fazla oranda aileyi geleneksel olarak değerlendirdikleri, çocuk bakı-

Yukarıda da belirtildii gibi bu durum yalnızca Türkiye’nin üyeliini deil aynı zamanda Türkiye’nin var olan olumsuz imajını da daha olumsuz bir ekilde

Yerel kalkınma için bölgedeki veya kentteki tüm üretken güçleri etken hale getirmek gereksinimi, kentsel / yerel girişimcilik faaliyetlerinin desteklenmesini zorunlu

Anafartalar Kahramanı Mustafa Ke­ mal’in, büyük şairimizin ölümünün ikin­ ci yılında olduğu gibi üçüncü yıldönü­ münde de (18 Ağustos 1917 ve 19 Ağus­

It suggests academic performance will have a mediating effect on the relationship between online lecture fit and online lesson satisfaction.. Therefore, the

Bölgenin kalkınma gereksinimini doğuran faktörler aşağıdaki gibi özetlenebilir (Güreşci ve Yurttaş, 2008). 1.Bölge kırsal bir bölgedir: Đspir’in kırsal

Çalışmanın amacı: Yerinden yönetim, merkezi yönetim, yönetimler arası iş birliği ve kardeş şehir ilişkilerine değinilerek Türkiye’de yerel yönetimler arası iş

Bu çalışmada kültür, kültürel miras, belediye birlikleri gibi konuyla alakalı temel kavramlar tanımlanacak, daha sonra ise kültürel mirasın korunmasında