• Sonuç bulunamadı

Fantazya ve fantastik Türk sinemasının kökenleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Fantazya ve fantastik Türk sinemasının kökenleri"

Copied!
192
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

RADYO TELEVİZYON VE SİNEMA ANABİLİM DALI

RADYO TELEVİZYON VE SİNEMA BİLİM DALI

FANTAZYA VE FANTASTİK TÜRK SİNEMASININ

KÖKENLERİ

Merve AKIN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Aytekin CAN

(2)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Merve AKIN Öğ renci ni n

Adı Soyadı Merve AKIN

Numarası 114223002003

Ana Bilim / Bilim Dalı Radyo Televizyon ve Sinema / Radyo Televizyon ve Sinema

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

(3)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Merve AKIN tarafından hazırlanan “Fantazya ve Fantastik Türk Sinemasının Kökenleri” başlıklı bu çalışma ……/……/…… tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği /oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jüriniz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Prof. Dr. Aytekin CAN Danışman İmza

Prof. Dr. Meral SERARSLAN Üye İmza

(4)

ÖNSÖZ / TEŞEKKÜR

Fantastik filmler ve tarihi fantazya filmleri, döneminde gösterildiğinde toplum tarafından çok ilgi görse de, bu filmler eleştirmenler tarafından beklediği ilgiyi görememiştir. Ancak son yıllarda fantastik filmler ve tarihi fantazya filmleri de araştırmacıların ilgisini çekmeye başlamıştır. Bu filmler zengin ve özgün anlatı yapılarıyla, toplumu temsil eden, toplumun ruhunu, iç dünyasını yansıtan, kahramanlık duygularını harekete geçiren, Türk sinemasını temsilen, önümüze çarpıcı bilgiler sunan filmlerdir. Bu çalışmada Fantastik sinemanın köklerine inilmiş, fantastiğin kökeni fantazya kavramından başlanarak çeşitli araştırmalar yapılmış, fantastiğin bilinmeyen yönleri incelenmiştir. Ülkemizdeki fantastik filmler geçmişten günümüze araştırılmış, dönemin toplumsal arka planı incelenmiştir. Çalışmada epik fanteziye örnek teşkil eden Battal Gazi filmleri serisi araştırılmış, serinin tüm filmlerinin betimsel analizi yapılmış ve bilgiler paylaşılmıştır.

Tez çalışmamın planlanmasında, araştırılmasında, yürütülmesinde ve oluşumunda değerli vaktini hiç esirgemeden ayıran, ilgi ve desteğiyle yol gösteren, engin bilgi ve tecrübeleriyle beni her konuda aydınlatan, örnek aldığım danışman hocam Sayın Prof. Dr. Aytekin CAN’a, yine değerli vaktini hiç esirgemeyen, sorularımı sabırla yanıtlayan, değerli sohbetleriyle bakış açımı hep olumlu yönde değiştirip ufkumu açan, akademisyen-öğrenci arasındaki profili, sevecenliğiyle çok yukarılara taşıyan hocam Sayın Prof. Dr. Meral SERARSLAN’a, farklı kitap önerileriyle başka dünyaları tanımamı sağlayan, o dünyalarda yeni fikir kazanımları edinmemi sağlayan hocam Sayın Prof. Dr. Enderhan KARAKOÇ’a, bu çalışmaya değerli vaktini ayıran, yaklaşımını hep yapıcı yönde tutarak motivasyon kazandıran hocam Sayın Dr. Öğr. Üyesi Erhan YILDIRIM’a, yine değerli vaktini ayıran, gerçekleştirdiğimiz söyleşiyle fantastik sinema alanında ufkumu açacak bilgileri benimle paylaşan, hayal etmenin sınırlarının olmadığını göstererek bu çalışmayı destekleyen fantastik düşlerin yönetmeni, SESAM Yönetim Kurulu Başkanı Yılmaz ATADENİZ’e, hayallerimi gerçeğe dönüştürmem hususunda araladığım cesaret kapılarını ardına dek açan ve her zaman yanımda olan, destek olan, hep daha güçlü olmamı sağlayan değerli eşim Ahmet AKIN’a, tüm destekleri için değerli annem ve değerli babama, sonsuz teşekkür ederim.

(5)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı Merve AKIN

Numarası 114223002003

Ana Bilim / Bilim Dalı Radyo Televizyon ve Sinema / Radyo Televizyon ve Sinema

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tezin Adı Fantazya ve Fantastik Türk Sinemasının Kökenleri

ÖZET

FANTAZYA VE FANTASTİK TÜRK SİNEMASININ KÖKENLERİ

Fantastik, sözlük anlamıyla “gerçekte var olmayan, hayal ürünü, hayali” demek olsa da fantastik sinema aracılığıyla karşımıza çıkan hayali kahramanlar, sinemanın gerçek dünyayla bütünleştirici bağlantısıyla ete kemiğe bürünmüştür. Fantastik olana ve fantastik sinemaya ilgi, toplumun kahramanlara inanma ve kurtarıcı olduklarını düşünmesiyle doğru orantılıdır.

Bu çalışmada fantazya kavramından başlanarak, edebiyatta fantazyanın içeriğini oluşturan efsaneler, destanlar, mitler ve masallar incelenmiş, fantazya kavramını desteklemesi için mitolojiye bakış irdelenmiştir. Eski zamanlardan günümüze ulaşmış mit ve efsaneler araştırılmış, fantastik sinemaya alt yapı oluşturan

(6)

masal ve destan kavramları üzerinde durulmuştur. Dünya’da fantastik hikayecilik araştırılmış ve öne çıkan bir kaç örnek verilmiştir. Fantastik kurgu ve bilim kurgu arasındaki farklar araştırılarak çalışma desteklenmiştir. “Bir birey ya da bir toplum, kahramanlara neden ihtiyaç duyar” sorusundan yola çıkılarak, fantastik filmlere neden ihtiyaç duyulduğu, bu filmlerin nasıl ortaya çıktığı araştırılmış, elde edilen bulgular çalışmayı desteklemiştir.

1950-1980 yılları arasında, dönemin sosyal ve siyasi yapısı araştırılmış, dönemin Türk sinemasına etkileri, sinemaya kattığı değerler ve dönemin sinemadan alıp götürdükleri aktarılmıştır. Toplumsal arka planı ile değerlendirilen, dönemin fantastik Türk sineması, masallardan bilim kurguya, fotoromanlardan korku unsurlarına, western esintilerinden tarihi kahramanlara ve süper kahramanlara derinlemesine incelenmiştir.

Betimsel analiz kavramı ele alınmış, Yeşilçam’ın aksiyon filmleri ve dönemin toplumsal yapısı araştırılmış, Battal Gazi serisi filmlerinin betimsel analizi yapılmış ve bulgular sunulmuştur.

Anahtar Kelimeler: Fantazya, Fantastik, Fantastik Sinema, Fantastik Türk Sineması, Mit, Destan, Masal.

(7)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı Merve AKIN

Numarası 114223002003

Ana Bilim / Bilim Dalı Radyo Televizyon ve Sinema / Radyo Televizyon ve Sinema

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tezin Adı The Roots Of Fantasia And Fantastic Turkish Cinema

SUMMARY

THE ROOTS OF FANTASIA AND FANTASTIC TURKISH CINEMA

Fantastic, even though by its dictionary meaning, is “does not exist in reality, fiction and imaginary, the imaginary heroes that come up through fantastic cinema have become fleshed out with the integration of cinema with the real world.The interest in fantasy and fantastic cinema is directly proportional to society's belief in heroes that they are rescuers.

In this study, starting with the concept of fantasy, legends, epics and myths which constitute the content of fantasy in literature were examined; mythology is scrutinized in order to support the concept of fantasy.The myths and legends that have reached the present from the ancient times have been researched, and the concepts of tales and epics that constitute the substructure of fantastic cinema have

(8)

been emphasized.The fantastic fictionsin the world researched and prominent exampleswere given . The differences between science fiction and fantastic fiction were revealed and the work was supported. “Why people or the society need Heroes ?”Based on this question that why we need of fantastic cinema and researched how Fantastic Vinema came out, study supported by the finding

The social and political structure of the period between 1950-1980 was evaluated, the effects of the period on Turkish cinema, the values they added to the cinema and the period they took away from the cinema showed up.. The Fantastic Turkish Cinema that evaluated by social backround was explored in depth from tales to science fiction, from photo novels to horror elements, from western feels to historical heroes and superheroes.

The Concept of descriptive analysis was reviewed, the action movies of Yeşilcam and the Social Structure of the period have been investigated . The Serial movies that called Battal Gazi have been analysed according to descriptive analysis and supported by findings.

Keywords: Fantasy, Fantastic, Fantastic Cinema, Fantastic Turkish Cinema, Myth, Tale, Semiotics.

(9)

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1: Kral Oidipus………...13

Şekil 2: Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler Masalı’ndan………....…...17

Şekil 3: Şoför Nebahat Filminden Sezer Sezin………...42

Şekil 4: Yılanların Öcü, Metin Erksan-1962…...………....47

Şekil 5: Hababam Sınıfı………...………....50

Şekil 6: Göç Üçlemesi………...………...51

Şekil 7: Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler (1970)...……....57

Şekil 8: Sindirella Saraylar Meleği...………....59

Şekil 9: Keloğlan ile Aykız………...………...60

Şekil 10: Görünmeyen Adam İstanbul’da…...…………61

Şekil 11: Yılmayan Şeytan…………...………....62

Şekil 12: Turist Ömer Uzay Yolunda...63

Şekil 13: Şeytan (1974)...65

Şekil 14: Maskeli Beşler...67

Şekil 15: Zorro Kamçılı Süvari...67

Şekil 16: Çeko...68

Şekil 17: Küçük Kovboy...70

Şekil 18: İki Esir...73

Şekil 19: Savulun Battal Gazi Geliyor...74

Şekil 20: Kilink İstanbul’da...77

Şekil 21: Atını Seven Kovboy...79

Şekil 22: Malkoçoğlu (1966)...82

Şekil 23: Tarkan Gümüş Eyer...83

Şekil 24: Kara Murat Fatihin Fedaisi...84

Şekil 25: Battal Gazi Destanı, 1971...102

Şekil 26: Battal Gazi Destanı, Hüseyin Gazi, 1971...103

Şekil 27: Battal Gazi Destanı, Cafer-Elenora, 1971...108

Şekil 28: Battal Gazi’nin İntikamı, Rahibe Battal’a tuzak kuruyor, 1972...115

Şekil 29: Battal Gazinin İntikamı, Battal-Andrea, 1972...117

(10)

Şekil 31: Kutsal Şövalyeler Karması, Savulun Battal Gazi Geliyor, 1973...129

Şekil 32: Battal Gazi yaralanıyor, Battal Gazi’nin Oğlu, 1974...134

Şekil 33: Film Afişi, Battal Gazi’nin Oğlu, 1974...141

Şekil 34: Yılmaz Atadeniz...166

(11)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI... II YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU ... III ÖNSÖZ / TEŞEKKÜR ... IV ÖZET ... V SUMMARY ... VII GİRİŞ ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM ... 3 FANTAZYA VE SİNEMA ... 3

1.1. Fantazya Kavramı ve Kapsamı ... 3

1.1.1. Fantastik ve Psikanaliz ... 7

1.2. Edebiyatta Fantazya ... 7

1.2.1. Efsaneler, Destanlar ve Mitoloji ... 8

1.2.2. Mitolojiye Bakış ... 10

1.2.3. Mit-Efsane İlişkisi ... 14

1.2.4. Masal ... 15

1.2.5. Mit - Masal İlişkisi ... 17

1.2.6. Destan ... 18

1.2.7. Mit- Destan İlişkisi ... 19

1.3. Yeniden Üretim Sürecine Giren Mitler ... 20

1.3.1. Battalnameler ... 21

1.3.2. Dede Korkut Destanları ... 21

1.4. Fanteziye Neden İhtiyaç Duyulur? Fantastik Filmler Hangi İhtiyaçtan Doğdu? ... 23

1.4.1. Dünyada Fantastik Hikayecilik ve Sinema ... 27

(12)

İKİNCİ BÖLÜM – TOPLUMSAL ARKA PLANI İLE FANTASTİK TÜRK

SİNEMASI ... 32

2.1. 1950-1980 Yılları Arasında Türkiye’nin Sosyal ve Siyasi Yapısı ... 32

2.1.1. 1950- 1980 Yılları Arasındaki Siyasi Süreç ... 32

2.1.2. 1950 - 1980 Yılları Arasında Türkiye’nin Sosyal Yapısı ... 37

2.2. 1950-1980 Yılları Arasında Türk Sineması ... 40

2.3. Fantastik Türk Sineması ... 52

2.3.1. Masallar Diyarından Fantastik Türk Sinemasına ... 56

2.3.2. Bilim Kurgu Esintileri ... 60

2.3.3. Fantastik Bir Tür Olarak Korku ... 64

2.3.4. Yeşilçam Kovboyları ... 65

2.3.5. Tarihi Filmler ... 70

2.3.6. Yeşilçam’da Süper Kahramanlar ... 74

2.3.7. Çizgi Romanlardan Sinemaya ... 76

2.4. Tarihi Fantazya Filmleri Nasıl Ortaya Çıktı? ... 85

2.4.1. Kostüme Avantür: Tarihi Fantazya Filmleri ... 87

2.4.2. Türk Toplumunun Yapısı ve Kahramanlık Filmleri ... 88

2.4.3. Tarihi Fantazyada Öne Çıkanlar ... 89

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM – TARİHİ FANTAZYA FİLMLERİNDEN BATTAL GAZİ SERİSİNİN BETİMSEL ANALİZİ ... 91

3.1. Metodoloji ... 91 3.1.1. Problem ... 91 3.1.2. Amaç ... 92 3.1.3. Önem ... 92 3.1.4. Varsayımlar ... 93 3.1.5. Sınırlılıklar ... 94

(13)

3.1.6. Evren ve Örneklem ... 94

3.1.7. Yöntem ... 94

3.2. Bulgular ve Yorum ... 95

3.2.1. Battal Gazi Serisinin Betimsel Analizi ... 95

3.2.2. Serinin Temel Psikolojik Dinamiği ... 98

3.2.3. Ödipal Çatışma ... 98

3.2.4. Erkek Çocuk İçin Baba ... 99

3.2.5. Kahramanın Grup Kimliğinin Taşıyıcısı Olması ... 100

3.3. Battal Gazi Destanı Filminin Betimsel Analizi ... 100

3.3.1. Battal Gazi Destanı Filminin Özeti ... 101

3.3.2. Filmde Kullanılan Semboller ... 104

3.3.3. Erginlenme Süreci-Kahramanın Doğuşu ... 107

3.3.4. Düşmanı Yok Etme Ya da Düşmanla Uzlaşma ... 110

3.3.5. Battal Gazi Destanı Filminin Ana Fikri ... 111

3.4. Battal Gazi’nin İntikamı Fiminin Betimsel Analizi ... 111

3.4.1. Battal Gazi’nin İntikamı Filminin Özeti ... 112

3.4.2. Filmde Kullanılan Semboller ... 116

3.4.3. Erginlenme Süreci-Kahramanın Doğuşu ... 118

3.4.4. Düşmanı Yok Etme Ya da Düşmanla Uzlaşma ... 119

3.4.5. Battal Gazi’nin İntikamı Filminin Ana Fikri ... 120

3.5. Savulun Battal Gazi Geliyor Filminin Betimsel Analizi ... 121

3.5.1. Savulun Battal Gazi Geliyor Filminin Özeti ... 122

3.5.2. Filmde Kullanılan Semboller ... 127

3.5.3. Erginlenme Süreci-Kahramanın Doğuşu ... 129

3.5.4. Düşmanı Yok Etme Ya da Düşmanla Uzlaşma ... 132

(14)

3.6. Battal Gazi’nin Oğlu ... 133

3.6.1. Battal Gazi’nin Oğlu Filminin Özeti ... 134

3.6.2. Filmde Kullanılan Semboller ... 141

3.6.3. Erginlenme Süreci-Kahramanın Doğuşu ... 144

3.6.4. Düşmanı Yok Etme Ya da Düşmanla Uzlaşma ... 146

3.6.5. Battal Gazi’nin Oğlu Filminin Ana Fikri ... 147

SONUÇ ... 148

KAYNAKÇA ... 156

EK ... 164

(15)

GİRİŞ

Fantastik kavramını araştırmak, kavramın kadim zamanlardaki karşılıklarını incelemek, kavramı besleyen mit, masal, efsane, destan gibi unsurları araştırmak, çalışmanın yola çıkış serüveninde başlangıç olmuştur. Çalışmada; “Bir birey ya da bir toplum kahramana neden ihtiyaç duyar? Fantastik filmler hangi ihtiyaçtan ortaya çıkmıştır?” sorularına yanıt aranmıştır. Ayrıca fantastik Türk sinemasının 1950-1980 yılları arasındaki yolculuğunu değerlendirmek, bu sinemanın oluştuğu dönemlerdeki toplumsal arka planı ortaya çıkarmak ve çalışmayı desteklemesi için tarihi fantazya filmlerinden Battal Gazi serisini örneklem almak çalışmaya zenginlik kazandırmıştır.

Araştırmanın birinci bölümünde, fantastik sinemaya genel bir bakış gerçekleştirilmeden önce, fantazya kavramından yola çıkılarak edebiyatta fantazya ve sinemada fantazyanın çizgileri ortaya konulmuştur. Edebi kavramlar üzerinden efsanelerin, mitlerin, destanların, masalların fantastik kavramına nasıl zemin hazırladığı ve fantastik olanı nasıl beslediği araştırılarak alıntılarla sunulmuştur. Fantastik edebiyat akımı araştırılarak, türe kattıkları değerlendirilmiştir. Dünyada fantastik hikayecilik araştırılmış, türün popüler örnekleri aktarılmıştır. Edebiyattan sinemaya kurgusal bir geçiş yapılmış, fantastik kurgu açıklanmıştır. Uzak geçmişte yer alan, mitlerin içeriğinden tanıdığımız Battalnameler, Dede Korkut Destanları fantastik sinemaya katkıları açısından incelenmiştir.

Araştırmanın ikinci bölümünde, Fantastik Türk Sinemasına geçiş yapabilmek için, öncesinde 1950-1980 yılları arasında Türkiye’nin sosyal ve siyasi yapısı, dönemin toplumsal arka planı araştırılmıştır. 1950’ler, 1960’lar ve 1960’da yer alan bir darbe ve bu darbenin toplumsal ve siyasi yapıyı nasıl etkilediği, dönemin sinemasına ne gibi etkileri olduğu araştırılmış ve tezde sınırlandırdığımız, dönemin Fantastik Türk Sineması’na etkileri irdelenmiştir. Ardından 1970’li yılların siyasi ve sosyal yapısı değerlendirilmiş, dönemin sinemasına etkileri incelenmiştir. Tezde bu yıllarla sınırlandırılmış Türk Sineması, sektörel ve toplumsal bazda değerlendirilerek, dönemin öne çıkan, dikkat çeken filmleri belirlenmiştir. Bu bölümde çalışmamızı sınırlandırdığımız Fantastik Türk Sinemasına giriş yapılmış, türün içeriği incelenmiştir. Masallardan uyarlanan filmlerin, bilimkurguların, korku filmlerinin, western filmlerden uyarlanan kovboyların, tarihi fantazya filmlerinin,

(16)

süper kahramanların ve çizgi romanlardan aktarılan kahramanların Fantastik Türk Sinemasını nasıl beslediği, büyüttüğü ayrıntılarıyla açıklanmıştır.

Araştırmanın üçüncü bölümünde, betimsel analiz tanımlanmıştır. Fantastik tür içerisinde yer alan tarihi fantazya filmlerinin nasıl ortaya çıktığı araştırılmış, sinemasal olarak bu döneme bakış açıklanmıştır. Yeşilçam’ın tarihi aksiyon filmlerinin yer aldığı tarihi fantazya türünün incelikleri açıklanmıştır. Dönemin Türk toplumsal yapısı ve kahramanlık filmlerinin dönem seyircisine etkileri araştırılmış ve bu konuda birçok bulguya yer verilmiştir. Çalışmada, Battal Gazi serisinin tüm filmlerinin betimsel analizi yapılmadan önce, dönemi ve bu filmlerin etkilerini daha doğru bir bakış açısıyla verebilmek adına Battal Gazi filmleri genel bir bakış açısıyla sunulmuştur. Battal Gazi filmlerinin betimsel analizi yapılmış, filmdeki sembollerin ne ifade ettiği açıklanmıştır.

Bu içeriklerle sınırlandırılan çalışmada Fantastik Türk Sineması’nın en önemli yönetmenlerinden biri olan Yılmaz Atadeniz ile söyleşi yapılmış ve teze zenginlik kazandırılmıştır. Çalışma oluşturulurken literatür taraması yapılmış, farklı tezlerden kaynak gösterilerek alıntı yapılmış, betimsel analiz yöntemi uygulanmış, elektronik kaynaklardan yararlanılmıştır.

(17)

BİRİNCİ BÖLÜM

FANTAZYA VE SİNEMA

1.1. Fantazya Kavramı ve Kapsamı

Fantastik sinemayı ortaya koymadan önce fantastik olana değinmek gereklidir. Bu doğrultuda öncelikle fantastik sözcüğünün etimolojik kökenine inmek yararlı olacaktır.

Fantastik, sözlük anlamıyla “gerçekte var olmayan, hayal ürünü, hayali” demektir ve gerçek dünyada yaşanamayacak olayları konu eden sanat eserlerine de fantastik eserler denir.

Yunanca fantasein kelimesi bir illüzyon göstermek, olağanüstü bir fenomenin görüntüsü anlamına gelir. Bu durumda fantasein sözcüğü sözlüksel olarak phantasia ve phantasma sözcükleriyle bağlantılanır. Bu sözcüklere ise 1797’de ortaya çıkan ve karanlıkta özel bir tür fener yardımıyla yaratılan ışıklı figürler anlamına gelen fantasmagorie sözcüğü eşlik eder (Karabayraktar, 2010: 4-5).

1380’lere doğru Fransızcada fantastique sözcüğü ortaya çıkar. Latincede ise fantasticus, gerçeküstü hayal yetkinliği anlamında kullanılır. Orta Çağ’da fantastik kelimesi küçümseyici bir sıfat olarak akılsız, çılgın, saçma anlamına dönüşür. 18. yüzyıl’da Fransa’da fantastik kelimesi günümüzdeki kullanımına yaklaşır.

Fantezi, fantazi, fantazya, fantasma ve fantastik kelimelerinin Türkçe sözlükteki anlamları ise aşağıdaki gibidir:

Fantezi (Fr. Fantaisie): a. 1. Sonsuz, sınırsız hayal, fantazya. 2. Değişik heves, değişik beğeni, değişik düşünüş 3. sf. Süslü ve türü değişik olan 4. müz. Serbest biçimli beste veya alaturkada serbest biçimli şarkı.

Fantazi (Fr. Fantasie): Fantezi

Fantazya (Rum): 1. a. (fanta'zya) Arap atlılarının bayramlarda yaptıkları gösteri, atlı gösteri. 2. a. Fantezi

Fantasma: Fr. fantasme a. (fa'ntasma) Gerçekte olmadığı hâlde var gibi görünen hayal.

(18)

Fantastik, -ği (Fr. fantastique): İs. 1. ed. XVIII. yüzyıldan başlayarak Fransa’da gelişen bir edebî tür. 2. sf. Gerçekte var olmayan, gerçek olmayan, hayalî.

Görüldüğü gibi, sonsuz, sınırsız hayal anlamına gelen fantezi, fantazi ve fantazya kelimeleri eş anlamlıdır. Ancak fantezi kelimesinin gündelik kullanımda karşımıza çıkan diğer anlamları ve çağrışımları ilerleyen bölümlerde ele alınacak olan fantastiğin sinemadaki yansımasının dışına çıkmaktadır. Bu nedenle insanın saf hayal gücü aracılığı ile var ettiği her türlü yaratıyı tanımlarken fantazya kelimesini kullanmak daha doğru bir girişim olacaktır.

Hayal etmek, kabaca, bir şeyi zihinde tasarlayıp canlandırmak anlamına gelir. İnsanın bir nesneyi ya da olguyu, nesnenin kendisi karşısında olmaksızın ve olguya tanık olmaksızın zihninde tasarımlama yetisine ise hayal gücü ya da imgelem denir. “Batılı dillerin çoğunda -Latinceden gelme- imagination, bir nesneyi, o nesne karşımızda olmaksızın tasarımlama yetimizi dile getiriyor. Vaktiyle kullandığımız -Arapça kökenli- muhayyile de aynı anlamda; hayal ve düş dünyamızı belirtiyor. Nesnenin asıl kendisi gözlerimin önünde olmadığı halde, onunla ilgili şu zihnimde canlandırdığım imgeler de neyin nesi?” (Tanilli, 2000:103).

Bu sorusuyla Tanilli hayal gücü ile insan zihninde oluşan görüntülerin “ne” olduğunu sorgulayarak imgelemin açılımını yapıyor: “İmgelemde, önce iki türü birbirinden ayırmak gerekir: Vaktiyle görüp de karşımızda olmayan nesneleri hayalimizde canlandırmaya, tekrarlayıcı imgelem deniyor; gerçeklikte hiçbir şeye denk düşmeyen imgeler yaratma ise, yaratıcı imgelem oluyor” (Tanilli, 2000:104).

Bu ayrımdan yola çıkarak hayal etme eylemi ile birebir ilişkide olup, sınırsız dünyalar ve fantazyalar yaratmakta kullanılanın yaratıcı imgelem olduğunu söylemek mümkündür.

“İmgelem, bir "düşsel alan"ın varlığını gösterir: Bu alan, yalnız ütopyada, sekste ve ideolojide değil, mitoslardan bilime değin, dünyayla olan bütün ilişkilerimizdedir de. İmgelem, dünyada hiçbir şeyin mutlak olmadığını öğretir bize. Hepimizin "İspanya'da şatolar"ımız vardır: Gerçekliğin bilimiyle düşselin şiiri arasında bir yerde kuruludurlar...” (Tanilli, 2000:104).

Tarihin başlangıcından beri fantezi ve fantastik öğeler insanların hayal güçlerine kaynaklık eder. Mağara duvarlarındaki resimler, mısır piramitlerinde tanrıları betimleyen hiyeroglifler, insan hayal gücündeki fantastik öğeler sayesinde

(19)

var olmuşlardır. Hatta Mısır’da bulunan, mitolojik bir yaratık olarak kabul edilen insan başlı aslan vücutlu Sfenks’in kendisi bile bir fantastik kahraman sayılabilir. İnsanın ve hayal gücünün olduğu yerde fantastik kavramının da var olması kaçınılmazdır. Kelime anlamına bakarsak Lean Luc Steinmetz’e göre fantastik, mantığın karşısında durandır. Bu anlamda hayal ve yanılsamaya karşılık gelebilir. Tamamen insan zihninin üretimi olması bunu doğrulayan bir etkendir. Fantastik mantığın karşısında dursa da akla ve zihne karşı durmamaktadır. “Fantezi doğal bir insan etkinliğidir. Aklı kesinlikle yok etmez hatta ona hakaret bile etmez ve bilimsel gerçekliğe olan açlığı körleştirmez ya da bilimsel gerçekliğin algılanışını çarpıtmaz. Tam tersine akıl ne kadar keskin ve açıksa o kadar iyi fantezi yaratılabilir. İnsanlar gerçeği (olgular ya da kanıtlar) bilmek istemedikleri ya da gerçekleri algılayamadıkları bir duruma girseler, onlar iyileşene dek fantezi de zayıf kalırdı” (Tolkien, 1999: 77).

Üslup olarak fantastik, belli bir biçimle sınırlı değildir. Mağara resimleri, oyunlar, sözlü halk hikayeleri, edebi peri masalları ve film gibi bütün hikaye ve hikaye öncesi biçimlerini barındırır. Hatta fantezi üslubu, imgelem meseleleriyle, tahayyüle, imkansız olanla ilgilenen ve saklı veya görünmez olanı görünür kılan görsel, yazılı, sözlü herhangi bir eserde bulunabilir. Yani üslup olarak fantezi, zaman ve mekan içinde kavramsal olarak vardır. Fantezi bir düşünce biçimidir. Fantezi aynı zamanda bir ifade biçimi ve bir dildir. Üslup olarak fantezinin gerçekliğe karşı kendine özgü bir tavrı vardır, rasyonelliğin dışına çıkar. Kısıtlamalar ve sınırlar konusunda cömert davranır, onları ihlal eder ve hayal gücüne dayalı olayların dışsal gerçekliğe geçişine izin verir. Tarih boyunca vardır ve küreseldir, çünkü kültürler boyunca vardır (Furby ve Hines, 2014: 42).

Bir öyküde, romanda, şiirde veya filmde gerçekleşmesi yaşadığımız dünya şartlarında olanaksız görünen her şey fantastik diye nitelendirilmektedir. Çocuklara anlatılan masallardaki devler, bulutlara kadar uzanan bitkiler, tavşanların dahi konuşabildiği harikalar diyarları fantastik kavramının içini doldurur. Bu noktada fantastik denilince akla gelen kavramın içeriği kavranması zor bir genişliğe ulaşmaktadır.

Fantastik film türünün yüz yılı henüz aşmış kısa bir geçmişi olsa da, fantastik hikayecilik geleneği oldukça zengindir ve kökleri çok eskilere dayanır. Şüphe

(20)

götürmeyen bu köklülüğü, popülerliği ve önemine rağmen eleştirmenler fantastikten pek de övgüyle bahsetmezler. Fantastik, genellikle entelektüellikten uzak, popüler, bayağı, çocuksu olmakla ve yetişkinlere yönelik gerçekçi (mimetik) sanatlara dayanan, entellektüel ve ciddi türlere mesafeli kalmakla eleştirilir. Fantezi konusunun film üretim ve tüketiminde pek çok şekilde esas oluşturduğu düşünülürse bu durumun şaşırtıcı olduğu söylenebilir. Örneğin tematik açıdan, sinemada anlatılan hikayelerin büyük bir bölümünün merkezinde fantezi yer alır, üslup açısından fantezi filmin sembolik mizansenine hakimdir, ideolojik açıdansa, hem sinemacılar hem de izleyiciler için gerçek ve önemli toplumsal ve kültürel vazifeleri yerine getirir (Furby ve Hines, 2014: 15).

Fantastiğin kalbinde büyü vardır. Fantastik filmler büyülü olanı ve eşanlamlılarını -imkansız, olağanüstü, harikulade ve mucizevi olanı- hayal edip gerçekleştirir. Bu, büyülü bir yerde veya zamanda, büyülü olayların içinde, büyülü kahramanlar vasıtasıyla, büyülü bir dönüşüm ya da başkalaşımla ifade edilebilir. Fantastik filmler, konularını, temalarını, karakterlerini, olayları ve geçtiği ortamları mit, efsane ve peri masalı gibi geleneksel hikaye biçimlerinden alır. Fantastik filmler, hem mitolojik (tanrılar, yarı tanrılar, melekler, iblisler, süper kahramanlar, ölüm ve kış gibi doğa olaylarının kişileştirmeleri), hem efsane (korsanlar, haydutlar, gezgin şövalyeler, maceracılar ve kaşifler), hem de peri masalı kökenli (ruhlar, elfler, periler, goblinler, şekil değiştiriciler, cüceler, iyilik perileri, kurbağa prensler, teneke adamlar, korkuluklar, cadılar, büyücüler, sihirbazlar, hobbitler) büyülü karakterlerin faaliyetleriyle ilgilebilir (Furby ve Hines, 2014: 51-52).

Fantezi, sıradan insanların arzuları etrafında döndüğünden, çoğu fantastik hikayenin merkezinde, sıklıkla olağanüstü durumların içine yerleştirilmiş hem alelade (hizmetçiler, erkekler, kadınlar, çocuklar, kahramanlar) hem de soyluluğu temsil eden karakterler (krallar, kraliçeler, prensesler, prensler, şövalyeler, baronlar) bulunur. Fantezinin mekanında fantastik yaratıklar (tek boynuzlar, ejderhalar, uçan atlar, tepegözler, canavarlar, konuşan hayvanlar, minotorlar, troller ve devler) ya da sıradan yaratıklar (kurtlar, ayılar, atlar, sıçanlar, fareler, kediler) yaşam sürdürüyor olabilir. Fantastik maceralar iç ya da dış yolculuğa çıkmış bir kahraman figürünü ele alabilirler. İyiyle kötü, aydınlıkla karanlık, kanunla kanunsuzluk arasındaki mücadeleyle ilgilenirler (Furby ve Hines, 2014: 52).

(21)

1.1.1. Fantastik ve Psikanaliz

Fantezi terimi psikanalizde başka bir anlam kazanır; fantezi, hayat tecrübeleri, arzular, umutlar, korkular, endişeler ve tutkularla bağlantılı olan ve birey için özel bir değer ve işleve sahip psikolojik bir süreçtir. Psikanalitik kuram, pek çok nedenden dolayı fantastik sinema çalışmaları için önem arz eder. Birincisi, seyircinin zevkleriyle oynayan bir mecranın gücü üzerine düşünmemize olanak sağlar. İkincisi, rüyalarla karşılaştırması yapılabilecek fantastik senaryolar sunması açısından, fanteziyi zihinsel bir süreç olarak filmlere bağlar. Üçüncüsü, mitlerle fantastik filmler arasında ilişkiler kurmamıza izin verir, çünkü popüler hikaye biçimleri yoluyla hayatımıza giren evrensel fantezi fikrini pekiştirir (Furby ve Hines, 2014: 70).

Joseph Campbell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu adlı kitabında amacının geleneksel hikayelerin evrensel anlamları hakkında varsayımda bulunmak için farklı toplumlara ait geleneksel hikayelerin sembolizminin derinlerine inmek ve insanın yeryüzündeki binlerce yıllık ikameti boyunca yaşadığı temel gerçekleri psikanaliz amacıyla ortaya çıkarmak olduğunu yazmıştır. Campbell, mitlerin, efsanelerin ve dini pratiklerin farklılıkları yerine benzerliklerini bir araya getiren evrensel bir hikaye motifiyle ilgilenmiş ve hakim bir kalıp ya da yapı tespit etmenin mümkün olduğunu söylemiştir. Campbell’a göre mitlerin ve efsanelerin, insanların, gelişimi, ilerlemesi ve refahı için taşıdığı önem yadsınamaz, çünkü tüm fantastik temelli hikayeler, en küçük bir peri masalı bile, ruhun kendiliğinden oluşan ürünleri olan sembolleri içerir (Campbell, 2000: 9-10).

1.2. Edebiyatta Fantazya

Fantastik sinema, günümüzde hikayelerimizi birbirimize anlatmak için kullandığımız popüler bir araçtır. Hikaye anlatma geleneği, yazılı ilk Sümer fantezisi Gılgamış Destanı (MÖ 2000) ve öncesinden itibaren dünyanın dört bir yanında insanların birbiriyle paylaştığı sihirli efsanevi hikayelere, halk hikayeleri ve yazıtlara dayanır. Bu sebeple fantastik türün köklerinin roman, kısa öykü, epik ve lirik şiir,

(22)

edebi peri masalı, romans, sözlü halk hikayeleri, mit ve efsane gibi biçimlere uzandığı görülür (Furby ve Hines, 2014: 17).

Fantastik hikayeler, esrarengiz ve doğaüstü olayların gerçek mi yoksa hayal ürünü mü olduğu şüphesiyle inşa edilmiştir. Bu şüphe, fantastik hikayeye olan ilgiyi arttırır.

Neyin gerçek neyin hayal ürünü olarak düşünülebileceği ayrımı on altıncı ve on yedinci yüzyılda Batı Avrupa’daki bilimsel devrim esnasında anlam kazanmıştır. Batı edebiyatının büyük bölümü, yirminci yüzyıl okurunun hayal ürünü olarak niteleyeceği önemli miktarda materyal içeriyordu. Gelgelelim bilimin yükselişi öncesinde çeşitli erken dönem yazarlarının, bizim hayal ürünü veya gerçeğe uygun diyeceğimiz şeylerin ne derece ayırdına varabildiğini tayin etmek pek de kolay bir iş değil. Bu nedenle bizim bugün fantastik olarak bildiğimiz bu metinlerin, her zaman kasıtlı olarak gerçeğe karşı durduğunu ve onunla çeliştiğini düşünmek tartışmalı bir konudur. Fantastiğin 1600’den önce var olduğu açıktır. Fakat bugün algıladığımız haliyle fantezinin önceki çağlarda da aynı şekilde algılandığı peşin hükmünden uzak durmak gerekir. Her ne kadar on sekizinci yüzyılın ortalarından önce üretilmiş metinler fantastik olarak sınıflandırılmasa da modern fantastik türü sinemacılarının beslendiği bir hikaye okyanusunun varlığından söz edilebilir (Furby ve Hines, 2014: 18-19).

Edebiyatta fantazya başlığı altında efsaneler, destanlar, mitoloji, masal ve kahraman kavramlarına göz atmak yerinde bir girişim olacaktır.

1.2.1. Efsaneler, Destanlar ve Mitoloji

Fantastik edebiyat denildiğinde günümüzde ilk akla gelen fantastik kurgu adıyla türleşmiş olan yazındır. Ancak edebiyatta fantazya bundan çok daha öncelere dayanır.

“Fantezi, hayali edebiyatın en eski dalıdır - en az insanlığın kendisi kadar eskidir. Bundan tam on beş, yirmi hatta otuz bin yıl kadar önce Altamira'da ve Chauvet'deki mağara resimlerinin çizilmesine neden olan sanatsal dürtünün, postlara sarınmış şamanların Buzul Çağı Avrupası'nda kamp ateşlerinin etrafında heyecanla,

(23)

büyülenmişçesine kendilerini dinleyenlere anlattıkları tanrılar, iblisler, tılsımlar, büyüler, ejderhalar, kurt adamlar ve ufkun ötesindeki muhteşem diyarlarla ilgili müthiş hikâyeleri anlattıran dürtüyle aynı olduğuna inanmak pek de zor değildir” (Silverberg, 2002:1).

Fantazya, insanın hikâyeler anlatmaya başladığı zamandan itibaren edebiyatın sık sık karşımıza çıkan bir öğesi olarak kendisini gösterir. Sözlü edebiyatın ortaya çıkışının altında yatan birçok nedenden birisi de, insanın yaşadıklarını diğer insanlara aktarma ihtiyacıdır. İlkel insan konuşma yeteneğini geliştirdikten sonra kişisel deneyimlerini ya da gözlemlerini varlığını sürdürdüğü topluluk içerisinde ifade edebilmeye başlamıştır. İlkel insan sınırlı doğa bilgisiyle yaşadığı olayları aktarırken yaşadıklarını anlamlandırmak için hayal gücüne başvurur. Bu, erkeğin sıradan bir av gününde başından geçenleri gece ateşin etrafında toplanan diğerlerine anlatması ya da bir annenin çocuğuna büyük annesinden bahsetmesi gibi basit bir konu olsa bile deneyimlerini kişisel yorumlarını katarak anlatır. Bu noktada ilkel insanın yaptığı, günümüzde modern insanın anlatısına hayal gücünü katmasından oldukça farklıdır (Karabayraktar, 2010: 9).

“İlkel zamanların dinsel mitleriyle, eski ve şimdinin ateş başı söylenceleri ortak kökenlerini ilkel insanın düşünce tarzından alırlar. Bunlar, bu insanların kendilerini içinde buldukları dünyayla ilgili kaydedilmiş ilk ifadeleridir. Modern insanda alışkanlık haline gelen usu temel alarak olaylara bakış, ilkel insanda yoktu. Bizler, teorimiz ne olursa olsun, olayları, eğer düzenli olarak ortaya çıkıyorlarsa, katı bir kurallar çerçevesi içersinde görmeye alışığız. Ancak ilkel atalarımız, doğa yasaları, fiziksel güçler, sebep sonuç ilişkileri ve nesnelerin zorunlu düzeni hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı. İnsanlık tarihinde bu kavramların belirli bir çerçeveye oturtulmadığı, sorgulanmadığı, test edilmediği ve temellendirilmediği bir dönem vardı. Doğa yasaları diye bir kavram olmadığı için doğa yasalarının dışında kalan olaylar diye bir şey de yoktu. Doğa yasalarının bozulması olarak görülen mucizelere inanılmazdı; ancak sıradan şeylerle açıklanamayan ve yüce kabul edilen olaylara inanılıyordu. İnanç ve hayal kurma sınırsızdı; çünkü bunlar henüz deney ve aklın etkisiyle çeşitli yönlere sürüklenmemişlerdi” (Fiske,2002: 22).

O zamanlar fantazya ve gerçek iç içeydi. Çünkü şu anda bizim neyin gerçek neyin hayal ürünü olduğunu ayırt etmemizi sağlayan bilgiye o zamanki insan sahip

(24)

değildi. İnanç ve hayal gücünün sınırsız olduğu zamanlardan bugüne gelen anlatılar, günümüzde fantastiğin temellerini oluştururlar. Bu nedenle destanlar, efsaneler ve mitoloji fantastik sinemanın yararlandığı en güçlü kaynaklardır. “Söylence ya da efsane yıllarca gerçekten olmuş gibi kuşaktan kuşağa aktarılan öykülerdir. Söylencelerde anlatılan olaylar bazen gerçeküstü olabilir; ama çoğunlukla gerçek olaylara ve gerçekten yaşamış kişilere dayanır. Bu öykülerin çoğu kahramanca işler yapmış kişilerle ilgilidir. Eski Yunanlı şair Homeros, İlyada ve Odysseia adlı destanlarında krallara ve kahramanlara ilişkin söylencelerden yararlanmıştır. Kral Arthur ve şövalyeleriyle ilgili birçok öykünün kaynağı söylencelerdir. Gerçek bir kişinin yaşamına dayanan Köroğlu adlı halk öyküsü de çeşitli söylencelere karışmıştır. Söylenceler bir bölge ya da halkın kültüründe önemli yer tutar bunun yanı sıra mitolojiyle de yakından ilişkilidir.”

Efsaneler, destanlar ve mitoloji sadece fantastik sinemanın değil genel olarak sinema sanatının ve hatta edebiyat, resim gibi diğer sanat dallarının da en önemli kaynaklarıdır çünkü bunlar insanın yarattığı ilk anlatılardır. Ortaya çıktıkları çağlardan günümüze kadar gelebilmesi ve modern insanın da bunlardan yola çıkarak yeni eserler yaratmasının nedeni, efsanelerin, destanların ve mitolojinin insan benliğinin geçmişten gelen inancı günümüze kadar taşımış olmasıdır.

1.2.2. Mitolojiye Bakış

Dünyanın ve insanın yaratılış hakkında çok eski dönemlere ait düşünceleri, sembolik bir dille günümüze kadar ulaştıran mitoloji ilk insan toplulukları için dinsel esaslar ve inançlar sistemi anlamı taşımaktaydı. İlkel insanlar mitler aracılığıyla varlık ve doğa sırlarını açıklıyor ve yorumluyordu. Fakat semavi dinlerin toplumsal kabul görmesiyle, ardından bilgi kaynaklarının çoğalması ve modern dönemin başlamasıyla mitler yavaş yavaş inanç boyutunu kaybetmiş sadece sembolik değeri olan birer hikâye halini almışlardır. İçinde modern bilim, modern edebiyat gibi birçok uygarlık öğesi barındıran bu modern dönem, felsefesini aldığı Yunan ve Latin kültürünün diğer öğesi olan mitleri de yeniden keşfetmiş, aklın ve bilimin kurucu rol üstlendiği modern dünyanın bütün alanlarında bu mitlerden yeni semboller üretilmiş

(25)

veya mitik semboller edebi türlerde, sanatın diğer alanlarında varlığını sürdürmüştür. İlk çağlarda başlı başına bir tür ve anlatı konusu olan mitler daha sonra sözlü veya yazılı diğer anlatı türleri ile karışmıştır. Mitler ve diğer türler arasında yapılan ayrıma işaret eden Samuel Henry Hooke öncelikle iki tür ayrımdan bahseder: Birincisi edebi ayrım, ikincisi tarihi ayrım. Türler arasında yapılan ayrım edebi ayrımdır. “Mitos (myth), efsane (legend), destan (Saga) ve halk öyküsü (folkstory) ile Marohen (masal) arasında genellikle yapıldığı görülen ayrım, edebi ölçüte dayanır.” İnandırıcılık açısından yapılan ayrım ise, tarihi gerçeklik açısından yapılan ayrımdır. Bu ayrıma göre “mitos niteliği taşıyan herhangi bir şeyin inanılmaya değer olup olmadığı gibi bir düşünceye dayanmaktadır” (Hooke’tan aktaran Çağlar, 2008: 51).

Mitler, evrenin oluşumunu ve işleyişini açıklayan, genellikle çok uzak geçmişte ve başlangıçta gerçekleşen olaylara yer veren sembolik, kutsal temel anlatılar olarak anlaşılır. Mit, (gerçek üstü) tanrılar ve onların eylemleriyle ve tanrıların müdahalesi sonucu insanın bugün olduğu şeyle, yani ölümlü, cinsiyetli, kültürel varlıkla ilgilenir (Eliade’den aktaran Furby ve Hines, 2014: 20). Mitler, davranışsal kanunları, inanç sistemlerini ve ahlak anlayışını belirler; eylemleri ve şeyleri gerçekleştirme yollarını gerekçelendirir ve toplumların istikrar ve işleyişini destekler (Furby ve Hines, 2014: 20).

İlkçağlarda oluşmakla birlikte mitler, bütün milletlerde var olan geleneksel anlatı türleri içinde varlığını devam ettirerek günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır. Çalışmamızın bu bölümünde mitlerle karışma ihtimali yüksek edebi türleri inceleyerek mit ile ilişkisini tespit etmeye çalışacağız.

1.2.2.1. Mit ve Düş

Joseph Campbell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu adlı kitabında miti şöyle tanımlar: “İster Kongolu, gözleri kan çanağı bir büyücü hekimin düş benzeri saçmalıklarını mesafeli bir keyifle dinleyelim, ister mistik Lao-tse’nin sonelerinin düz çevirilerini gelişmiş bir coşkuyla okuyalım, Aquinas’ın argümanlarından birinin sert kabuğunu birdenbire kıralım ya da ansızın ürkütücü bir Eskimo peri masalının görkemli anlamını yakalayalım; bulduğumuz şey, her zaman, bilinen ya da

(26)

anlatılandan daha fazlasının kaldığına dair kışkırtıcı, ısrarlı bir hisle birlikte, şekil değiştiren fakat olağanüstü biçimde aynı olan bir öyküdür” (Campbell, 2000: 13).

Campbell, mit ve düş için şu ifadeleri kullanır: “İnsanın mitleri, yeryüzüne yerleştirilmiş her yerde, bütün çağlarda ve her koşulda yeşermiş ve insan vücudu ve aklının eylemleriyle ortaya çıkan ne varsa hepsinin canlı esini olmuşlardır. Mitin, kozmosun sonu gelmez enerjilerini insani kültürel yaratıma akıtan gizli bir yarık olduğunu söylemek çok ileri gitmek olmayacaktır. Dinler, felsefeler, sanatlar, ilkel ve tarihsel insanın sosyal biçimleri, bilim ve teknolojideki başlıca buluşlar, uykuyu kaçırtan düşler, mitin temel, büyülü halkasında pişer.

Campbell’e göre; Mitoloji ne öğretir sorusuna bugün birçok bilim farklı şekillerde ışık tutmaktadır. Arkeologlar Irak, Honan, Girit ve Yukatan kalıntılarını incelerken, Etnologlar Ob Nehri Ostiyaglarını sorgular. Campbell bu çabaların en kayda değer olanının akıl hastanesinden çıkmış olduğuna inanır (Campbell, 2010: 16).

İnsan ruhunun en kalıcı doğal eğilimleri, bütün canlılar arasında ana memesinde en uzun kalanın bizler olması gerçeğinden kaynaklananlardır. İnsanlar çok erken doğar; tamamlanmamışlardır, dünya ile karşılaşmaya henüz hazır değillerdir. Genellikle tehlikelerle dolu bir evrene karşı onları savunacak tek şey, koruması altında rahim döneminin geçirildiği annedir (Roheim, 1943: 178). Bu yüzden, bakıma muhtaç çocuk ileannesi doğum katastrofundan sonra, yalnız fiziksel olarak değil psikolojik olarak da aylarca ikili bir birim oluşturur. Ebeveynin uzun süre yok olması çocukta gerginliğe ve buna bağlı saldırganlık eğilimine yol açar; ayrıca anne çocuğun serbest hareketini engellemeye yöneldiğinde de saldırgan tepkiler belirir. Yani, çocuğun düşmanlığının ilk nesnesi ilk sevgi nesnesi ile aynıdır. Baba, rahim içindeki mükemmel durumun bu dünyevi yeniden ifadesinin güzelliğine, bir başka gerçeklik düzeninin yaptığı radikal ilk müdahaledir; bu yüzden, baba öncelikle bir düşman olarak tanınır. Başlangıçta “kötüye” ya da mevcut olmayan anneye bağlı olan saldırganlık yükü ona aktarılır, buna karşın “iyiye” ya da mevcut besleyen ve koruyan anneye bağlı olan arzuyu anne sahiplenir. Ölüm ve sevgi dürtülerinin bu sadık çocuksu dağılımı, Sigmund Freud’un elli yıl kadar önce akılcı varlıklar gibi davranmak konusundaki yetişkinlik başarısızlığımızın en büyük nedeni olarak belirttiği ve artık oldukça iyi bilinen Oidipus kompleksinin temelini oluşturur.

(27)

Doktor Freud’un dediği gibi: “Babası Laios’u katleden ve annesi İokaste ile evlenen kral Oidipus, çocukluk arzumuzun tatmininden başka bir şey değildir. Fakat biz, ondan daha şanslı olup artık psikonevrotik olmadığımız için, geçen zaman içinde, çocukluğumuzdaki cinsel eğilimlerimizi annelerimizden uzak tutmayı ve babalarımıza yönelik kıskançlığımızı unutmayı başardık (Freud’dan aktaran Campbell, 2010: 17).

(28)

1.2.3. Mit-Efsane İlişkisi

Efsane kelimesi dilimize Farsça’dan geçmiştir. Pek çok araştırmacı, halk anlatıları arasında en çok mitle karıştırılan ve masallarla ilişkisi sorgulanan efsanenin ve yapısının ne olduğu, diğer anlatı türleriyle olan ilişkisi üzerinde durmuştur.

Efsanenin bilim dilindeki karşılığı mythos’dur ve kelimenin aslı Yunanca olup, söz, öykü anlamlarına gelir. Efsanelerin tümünü içine alan ve onları sistemli bir biçimde inceleyen disipline de mitoloji denir (Örnek, 1971: 191).

Efsane: Eski çağlardan beri söylenegelen, olağanüstü varlıkları, olayları konu edinen imgesel öykü, söylence, gerçeğe dayanmayan asılsız söz ve hikâyelerdir (Türkçe Sözlük, 1983).

Mit ile efsanenin birbirine en yakın olan tarafları her ikisinin de inanma yönünden gerçek olarak kabul edilmesidir. Anlatıcı ve dinleyici mit ile efsaneyi gerçek olarak kabul eder (Sakaoğlu, 1992: 23).

Mit kelimesi yaygın olarak icat etme ve kurgu anlamlarını taşır fakat Donald Haase’ye göre; halk bilimciler, mitleri genellikle mevcut dünyanın köklerini tartışan, eski çağlardaki ihtişamlı olaylar hakkındaki hikayeler olarak görür. Bu yüzden mitler, ait oldukları kültürde gerçek gibi kabul edilirler. Mitlerin, tanrıların tarih öncesindeki eylemlerine dayandığı, efsanelerinde tarihte meydana gelmiş, gerçek, insan eylemleri hakkındaki hikayeler olduğu düşünülür. Efsaneler, insanların bu dünya üzerinde doğaüstü güçlerle karşılaşmalarını ele alır (Haase’den aktaran Furby ve Hines, 2014: 21).

Burada üzerinde durulacak husus mit ile efsane arasındaki farkın tam olarak ne olduğudur. Kimilerine göre mit ile efsane aynıdır, ikisi de anlatıdır, kurmacadır veya kutsal tarihin anlatımıdır. Kimilerine göre ise mit ile efsane anlatımlar; dinleyenler üzerindeki inanma etkisi ile ortak ancak cereyan ediş zamanı ve mekânı bakımından farklıdır. Efsanenin zamanı; mitteki hadiselerin cereyan ettiği zamana göre daha yakın bir geçmiştir. Günümüzde yeni efsaneler teşekkül edebilir, ama mit için böyle bir şey söz konusu olamaz (Sakaoğlu, 1992: 23).

Mit ile efsane arasındaki önemli bir fark da olayların cereyan ettiği zamandır. Mitler başlangıç zamanında oluşurlar, efsaneler için böyle bir şey geçerli değildir. Efsaneler tanrıların ve kahramanların söz konusu edildikleri olağanüstü, kutsal ve

(29)

değişik bir hayat alanında geçerler. Bu alanı dolduran yüce varlıkların ve kahramanların yaptıkları çoğu “akıl almaz işler” bütün ayrıntılarıyla anlatılır. Bu anlatımda epik ve dramatik bir dil kullanılır (Örnek, 1971: 191).

Celal Beydili’ne göre, kahramanlık efsanelerinin en önemli kaynağı mitlerdir. Efsanenin en eski tipi, ilk atalar ve kültürel kahramanlar hakkında yazılan mitolojik hikâyelerdir. Efsane, ilk aşamada, mitolojik zeminde oluştuğu için, içerik bakımından mitin bir şeklidir. Mitoloji üzerinde çalışan bilim insanlarının vardığı sonuca göre, kozmogonik ve etnogonik mitlerle kahramanlık efsaneleri arasında aynı denecek kadar yakınlık vardır. Şamanizm’le de bağlanan tören içerikli efsaneler de genellikle takvim mitleri üzerinde oluşmuştur (Beydili, 2005: 382).

Denilebilir ki efsane, tanrıların, kahramanların, kâinatın oluşumunun hikâyeleridir. Mitoloji ise, bütün efsaneleri içine alan ve onları belli bir tarzda inceleyen bir disiplindir. Efsane mitolojinin bir alt birimidir denilebilir. Mitolojinin bazı konularını ele alırlar. Mitoloji ise efsaneyi de içine alan daha başka konu ve durumları da inceler. Sadece efsanenin konularıyla yetinmez, insanlara modeller sunan başlangıçları ve onların gelişimini dikkate alır.

1.2.4. Masal

Masal, genellikle halkın yarattığı, ağızdan ağza, kuşaktan kuşağa sürüp gelen, olağandışı olayları anlatan öyküdür.

Türk Halk Edebiyatı araştırmalarının öncüsü Pertev Naili Boratav, en önemli özelliğinin hayal yaratması izlenimi vermesi ve bu yönüyle efsane, destan ve hikâyeden ayrılan masalı şöyle tanımlamaktadır: “Masal; nesirle söylenmiş, dinlik ve büyük inanışlardan, törelerden bağımsız, tamamıyla hayal ürünü, gerçekle ilgisiz ve anlattıklarına inandırmak iddiası olmayan kısa bir anlatıdır” (Boratav,1988: 75). Halk arasında yüzyıllardan beri anlatılmakta olan ve içinde doğaüstü kişilerin, olağanüstü olayların bulunduğu, bir varmış bir yokmuş gibi klişe bir anlatımla başlayan, belli bir uzunluğu olan, sonunda yedi, içti, muratlarına erdiler yahut onlar erdi muratlarına biz çıkalım kerevetine, gökten üç elma düştü, biri anlatana, biri dinleyene, biri de bana

(30)

gibi belirli sözlerle sona eren, zaman ve mekân kavramlarıyla kayıtlı olmayan bir sözlü anlatım türüdür (Seyidoğlu, 1985: 149).

Furby ve Hines’e göre, mitlerle efsanelerin bir zamanlar gerçek olduğu varsayılırken, peri masallarının genel olarak kurgulandığı kabul edilir. Peri masalı tanımı, folklora ait cadıların, goblinlerin, perilerin, devlerin ve elflerin büyülü veya efsunlu olayların yer aldığı edebi kısa öyküler için kullanılır. Bunlar anlatıcı ve dinleyenler tarafından gerçekdışı kabul edilen bir fantezi dünyasında geçen kurgu anlatılardır. Bütün peri masallarının geçmişi sözlü geleneklere kadar gitmese de, genellikle erken sözlü halk hikayelerinin yazılı veya edebi yorumları olduğu düşünülür (Furby ve Hines, 2014: 21).

Tolkien peri masallarını modern fantastik kurguların atası olarak görmektedir. Peri Masallarını çocuklara anlatılan masallardan ayırarak onların daha çok yetişkinlere hitap ettiğini savunmaktadır. Tolkien’e göre peri masalları insanlara iyileşme, kaçış, fantezi, teselli ve kural gibi çocukların yetişkinlere göre daha az ihtiyaç duydukları şeyleri sunmaktadır (Tolkien, 1999). Çocukların kendilerine ait hayal dünyalarının sınırı yoktur, fakat büyüdükçe eğitim, öğretim, sosyal çevre gibi etkenlerle zihin rasyonelleşmekte ve hayal dünyası denilen alanın sınırları dış etkenlerce çizilmektedir.

Halkbilimci Jack Zipes, çoğu peri masalının dayandığı sözlü hikayelerin binlerce yıllık olduğunu ve tam tarihlerini saptamanın ve nasıl ortaya çıktıklarını açıklamanın imkansız olduğunu söylerken, anlatıcıları ve dinleyicileri tarafından hayatta kalmak ve değişen çevreye uyum sağlamak için kullanılan araçlardan biri olduklarını savunur. Zipes’a göre; mağara resimleri, çömlekler, mezarlar, parşömenler, el yazmaları gibi arkeolojik kanıtlara bakıldığında, fantastik yaratıklar, büyüyle gelen dönüşümler ve şaşkınlık uyandıran olaylarla dolu hikayelerin kabileler, gruplar ve toplumlar arasında anlatılarak yayıldığını görürüz (Zipes’tan aktaran Furby ve Hines, 2014: 22).

(31)

1.2.5. Mit - Masal İlişkisi

Mit gerçek olarak kabul edilmesine karşılık masal hayal mahsulü olarak kabul edilir. İlkinin inandırıcılığı yanında ikincisinin bu özelliğinden her zaman bahsedilemez (Sakaoğlu, 1992: 24).

Mitin zamanı, zamanın başlangıcı olarak kabul edilir. Tarihteki olağanüstü başarı ve dramlar mit içine girebilecek durumdadır. Masalın cereyan ettiği zaman ise belli değildir. Masaldaki olaylar herhangi bir yerde geçer. Bu yerlere biz “Masal ülkesi” adını veririz.

Şekil 2: Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler Masalı’ndan

Mitlerin ve efsanenin başlıca niteliği inanış konusu olmasıdır; onun anlattığı şeyler doğru, gerçekten olmuş diye kabul edilir. Bu niteliği ile efsane-mit masaldan ayrılır, hikâye ve destana yaklaşır. Başka bir niteliği de düz konuşma diliyle ve her türlü üslup kaygısından yoksun, hazır kalıplara yer vermeyen kısa bir anlatı oluşudur (Boratav, 1988: 98).

Efsaneler ve mitler, masallar gibi her zaman söylenmez. Ancak belli bir hadise veya olayın cereyan etmesi gerekir ya da bir varlığın öğrenilmesi gerekir. Bunun sonucunda bir açıklama ihtiyacı doğar ve efsaneler, mitler anlatılır.

(32)

Masallarda ise bir olayın veya durumun cereyan etmesi gerekmez. Masallar her zaman anlatılabilirler.

Fantezi bize mit, efsane ve peri masalı yoluyla, epik macera, romans, büyü ve dönüşüm hikayeleriyle ulaşır. Hatta fantezinin kökenlerinin, bir ihtimal Üst Paleolitik Çağ’a, yani 40 bin yıl öncesine kadar uzandığı iddia edilir. Bu iddia kesinlik taşımasa da, M.Ö 14.000’den kalma Fransa’daki Lascaux mağarasında bulunan resimlerde fantastik öğelere rastlanmıştır. Söz konusu resimlerde, avlara, ritüellere, törenlere ve muhtemelen mitolojiye ait sahneler yer almaktadır (Furby ve Hines, 2014: 23).

Fantezi bizleri modern çağdan, pragmatik ve bilimsel çağla ortaya çıkan kırılmadan, karanlık çağlardan ve hatta daha da ötesinden insanların hayatlarına ve gailelerine götüren kapıdır. Bu zamanda yolculuk dünyayı bilim ve mantıkla açıklanabilenden daha fazlasının olduğu mitik, büyülü ve romantik bir bakış açısıyla görerek mümkün hale gelir. Bu da fantastik türlerin insanlık tarihi boyunca var olduğunu akla getirebilir (Furby ve Hines, 2014: 23).

1.2.6. Destan

Destan, tarih öncesi Tanrı, Tanrıça, yarı Tanrı ve kahramanlarla ilgili olağanüstü olayları konu alan koşuktur (“Destan” mad., Türkçe Sözlük).

Destanlar, bir milletin bütün varlığını; elem ve kederleriyle sevinç ve coşkunluklarıyla bütün duygu ve düşüncelerini; millet olma yolundaki çabalarını ve bu çabalardan doğma canlı ve her zaman taze hatıralarını; geleceğe yöneltilmiş dinamik emellerini bir düşünce yumağı halinde derleyip toparlayan en zengin edebi hazinelerdir (Sepetçioğlu, 1972: 11).

Destanlar, ulusların yazı öncesi çağlarında oluşmuş, gelişmiş yapıtlardır. O çağlarda, hem yaradılış ve dönüşümlere, tanrılara ve çeşitli olağanüstü varlıklara, hem de toplumun geçmişine değin bilgileri destanlar verirlerdi. Böylece onların konuları iki kümede toplanır:

1- Kozmogoni ve mitoloji konuları, evrenin ve yeryüzündeki varlıkların yaradılışları; Tanrılar, tanrımsı varlıklar (tanrılarla insanların birleşmesinden doğmuş

(33)

varlıklar), dev ejder ve benzeri gibi şeytansı kötü güçleri cisimlendirmiş yaratıklar; bu çeşitli varlıkların kendi aralarında, ya da insanlarla alışverişleri, savaşları anlatılır.

2- Ulusun geçmişindeki önemli olaylar, büyük önderlerin dışta ve içte, toplumun düşmanları ile savaşları, toplumu daha rahat bir yaşama ulaştırma çabalarını kapsar1ar (Boratav, 1988: 36).

1.2.7. Mit- Destan İlişkisi

Mit-efsane ve destandaki hadiseler gerçekten cereyan etmiş olarak kabul edilir. Destanlardaki hadiseleri tarih sayfalarında bulmamız mümkündür. Ama bunu efsane için her zaman söyleyemeyiz. Efsane ile destanın cereyan ettiği zaman farklıdır. Bir hadisenin destan olabilmesi için eski bir devirde vuku bulması, aradan geçen zamanda meydana gelmesi gerekir. Yani destanın konusu olan hadise ile destanın teşekkülü arasında uzun zamanın geçmesi gerekir. Mitlerin ve efsanelerin benzerlerini başka milletlerde de bulabiliriz. Fakat destanlar milli oldukları için benzerleri olamaz; sadece bir millete aittir (Sakaoğlu, 1992: 24).

Destanların genellikle üç dönemde oluştuğu görülür:

Doğuş: Milletlerin ortak şuurunda ve hayal gücünde iz bırakan bir takım tarihi ve sosyal olaylar meydana gelir, bunlarda rol alan bazı kahramanlar yüceltilerek ön plana çıkarılır

Yayılış: Olay ve kahramanlarına yenileri eklenerek destan bölgeden bölgeye ve kuşaktan kuşağa geçer.

Yazılış: Bu dönemde sözlü geleneği bilen güçlü bir şair ortaya çıkar ve destanı bir şiirler bütünü halinde nazma alır. Eski Yunan’da Homeros’un İliada ve Odysseia destanları bu süreçten kalan eski örneklerdir (Çağlar, 2008: 56).

Destanların doğuş zamanı ile efsanenin birbirine yakın olduğunu söyleyebiliriz. Bir millete ait oluşumların başladığı anda o milletin tarih sahnesine çıkmaya başladığı zaman diliminde cereyan eden hadiseler bir nevi o milletin efsanesini oluşturur diyebiliriz. Bu noktada efsane ile destanın bir yakınlığı söz konusudur. Örneğin, Türklerin Yaratılış ve Türeyiş destanında olup bitenler bir efsaneyi andırır. Efsanenin konularını bu destanda çok rahat görebiliriz. Bu destanda

(34)

ilk maddenin su oluşu ve Tanrı Kara Han’ın bu sudan er kişiyi yaratması ve böylece yaratma faslının başlaması anlatılır. Efsane, masal ve destanın tanımlarından hareketle bunların birbirine geçmiş, birbirlerini beslemiş ve birbirlerinden etkilenmiş oldukları söylenebilir. Mitler, insanın var olan gerçekliğini olağanüstü bir alanda yeniden kurarlar. Onlar ait olduğu halkın ekonomik, sosyal ve psikolojik gerçekliğini yansıttıkları gibi, varlık içindeki birliğin duygusal sezilişini de yansıtırlar. Bütün bu edebi türler, içlerinde mitsel öğeler, imge ve semboller barındırırlar. İnsanlığın modern döneminin başlamasıyla, mitler inanış boyutunu kaybetmeye başlamış ve sadece birer sembolik değer olarak anlatı türlerinin içerisinde yerini almıştır.

Fantezi bize mit, efsane ve peri masalı yoluyla, epik macera, romans, büyü ve dönüşüm hikayeleriyle ulaşır. Hatta fantezinin kökenlerinin, bir ihtimal Üst Paleolitik Çağ’a, yani 40 bin yıl öncesine kadar uzandığı iddia edilir. Bu iddia kesinlik taşımasa da MÖ 14.000’den kalma Fransa’daki Lascaux mağarasında bulunan resimlerde fantastik öğelere rastlanmıştır. Söz konusu resimlerde avlara, ritüellere, törenlere ve muhtemelen mitolojiye ait sahneler yer almaktadır. Fantastik hikayeler üretme ve dinleme içgüdüsünü kanıtlama arzusunun evrensel olduğu görülmektedir (Furby ve Hines, 2014:23 ).

1.3. Yeniden Üretim Sürecine Giren Mitler

Tarihi fantazya filmlerinin yeniden üretim sürecine giren mitlerden oluştuğunu söylemek mümkündür. Bu filmler kendi zamanlarına kadar çeşitli formlarda tekrarlanarak gelen bazı mitlerin günün şartlarına uygun bir yorumla bu defa beyaz perdede yeniden ortaya çıkmıştır.

Bu filmlerde mitin doğasına ait kolektif bilinçdışının etkinliği görülür, çünkü bu eserler mitin değişken ve kendini sonsuza dek yenileyen doğasının bir uzantısıdır (Yıldırım, 2007: 93).

(35)

1.3.1. Battalnameler

Mitlerden bahsedince ilk olarak Battal Gazi Destanı karşımıza çıkıyor. Hemen ardından Abdullah Ziya Kozanoğlu’nun Kızıl Tuğ başta olmak üzere romanları, Ayhan Başoğlu’nun Malkoçoğlu çizgi romanı, Murat Sertoğlu’nun Battal Gazi çizgi romanı ve Kara Murat çizgi romanı öncelikli olarak akla geliyor (Cantek, 2003: 111). Bunların incelediğimiz türe ciddi katkıları vardır. Üç ayrı seri ve ara ara Kılıç Aslan, Korkusuz Cengâver, Hakanlar Çarpışıyor gibi başka isimlerle çıkan filmlerde de farklı kişilerin macerası anlatılıyormuş gibi olmasına karşılık genelde Arkın’lı tarihi fantazya filmlerine baktığımızda sanki hep aynı kahramanı izliyormuşuz hissine kapılırız. Şablon hep aynı olduğu gibi kahraman da hep aynıdır hatta giysileri ve girip çıktığı mekânlar da öyle (Scognamillo ve Demirhan, 1999: 145-146).

Tarihteki Battal Gazi’ye bakıldığında beyaz perdedekiyle büyük karakter benzerliği görürüz. Fevri hareketleri, imparatorlara “ders” vermesi, kulelerden prenses kaçırmasıyla tarihteki Battal Gazi, Yeşilçam’ın kendine has kahraman romantizmiyle sinema perdelerine yansıyan Battal Gazi’siyle uyumludur. Gerçek Battal Gazi ve diğer kahramanların karakteristikleri genel bir şablon çizmiş ve bu şablon ufak değişikliklerle diğer kostüme avantür kahramanlarına da adapte edilmiştir. Kostüme avantür filmlerindeki her kahraman hem dinine bağlı olarak gösterilir, hem de Bizans dilberleriyle gönül eğlendirmeyi de ihmal etmemektedir. Kulelerden prenses kaçırırı, imparatorları tutsak eder, adeta bu kahraman tek kişilik bir ordudur. Tarihteki Battalnameler kostüme avantür filminde görülenleri tam olarak açıklamaya yetmez. Yeşilçam, Battalnamelerin de çok ötesinde zengin bir malzeme verir.

1.3.2. Dede Korkut Destanları

Türk sinemasının kostüme avantür filmlerinde “düşman” diye isimlendirilen grubun tanımı, pek çok karakter düşüklüğü ve bozukluğunun (zalimlik, korkaklık, din fanatizmi, cinsel sapkınlık, homoseksüellik, sadist ve psikopat kişilik

(36)

bozuklukları göstermesi vb.) üzerinde toplamasıyla yapılır. Türk sinemasında yabancılaştırmanın milli amaçlara hizmet eder hale gelmesi için son nokta olarak “düşmanın” tüm vahşilik ve ruh hastalıklarına ilaveten Türk düşmanı -düşman Bizans, Çin vb. olduğu durumlarda ayrıca İslam düşmanı olduğu da- listeye eklenir. Bu son ekleme sanki düşmanın tüm düşüklük ve hastalıklarının sebebi aslında bu Türk düşmanlığıymış izlenimi verecek şekilde yapılır. Bütün bu yakıştırmalar düşman diye tanımlanan her kim olursa olsun onu insanlığından sıyırarak demonize eder (şeytanlaştırır). Türk’ün tanımı için daha çok demonize edilmiş düşmanın, yani Türk olmayanın gösterilmesinin çok ciddi bir önemi vardır. Bahsi geçen filmlerde Türk’ün ne olmadığını ifade etmek, ötekileştirme ve düşmanı şeytanlaştırma hem yapımcılar tarafından kolay uygulanan hem de seyircinin kolaylıkla anlayıp hazmedebileceği bir formüldür. Türk’ün kim olduğunun tanımı büyük ölçüde Türk olmayanı teşhir etmek vasıtasıyla yapılır. Yeşilçam kalıpları içindeki tarihsel fantazya türü altında bulunan Battal Gazi, Malkoçoğlu ve Kara Murat serilerinde düşmanın tanımı çok net çok keskin sınırlar içindedir. “Tüm bu Yeşilçam damgalı filmlerde çökmüş, çürümüş, zorba, gaddar bir Bizans ile karşılaşıyoruz. Hatlar keskindir, alternatif sunulmaz (Scognamillo ve Demirhan, 1999: 142).

Bilgin Saydam, Dede Korkut destanlarının Tükler için çok kritik bir kültürel geçiş, kültürel kargaşa, bocalama döneminde ortaya çıktığına dikkat çeker. Animist-şamanist ve anacıl (ana erkil) bir kültürden süratle tek tanrıcı ve babacıl (ata erkil) islam kültürüne zorunlu geçiş söz konusuydu bu dönemde. Bu destanlarda ve bilhassa Deli Dumrul’un “şahsında İslamiyet ve İslami inanç sistemiyle yeni yeni tanışan Türklerin, bu yabancı değerler ve kurallar manzumesini benimsemede karşılaştığı zorluklar dile getirilmektedir” (Saydam, 1997: 113).

Animist-anacıl Türklerin babacıl İslam ile karşılaşmaları ve geçiş dönemi 7-14. yüzyıllara denk gelir. Bu dönemde eşyayı, dünyayı, insanı ve hayatı, tanrıyı ve insanı yeniden yorumlayan yepyeni bir dünya görüşü karşısında ne yapılacağını, nasıl davranıp nasıl yaşanılacağını bildiren popüler bir eser gerekiyordu. Türk edebiyatının başyapıtları arasındaki orijinal ismiyle Kitab-ı Dedem Korkut ala Lisan-ı Tarife-i Oğuzhan bu dönemde işte bu ihtiyacLisan-ı karşLisan-ıladLisan-ı (Saydam, 1997: 113).

Kitab-ı Dedem Korkut Ala Lisan-ı Tarife-i Oğuzhan hikâyeleri Yeşilçam için adeta bir kaynak teşkil etmiştir. Düşmanın kapkara olduğu, cehennemi ölçüler içinde

(37)

ejderleştiği ve “kefere” olarak tanımlandığı (dini inanışı yüzünden aşağılandığı) öyküler Dede Korkut anlatımlarıyla bire bir paralellik göstermektedir. Yeşilçam destanlarında da “kahramanımızın mücadele ettiği ‘düşman’ ister Viking olsun ister Çin’den gelmiş olsun, isterse Bizans’tan çıkmış olsun her defasında kapkaradır, barbardır, gözü dönmüştür ve kesinlikle, nedenli nedensiz ‘Türk düşmanıdır” (Scognamillo ve Demirhan, 1999: 135).

Destanlarda olduğu gibi, destanlardan etkilenen Yeşilçam’ın kostüme avantür filmlerinde birçok badire atlatılır. Örneğin karşılaştırıldığında Yeşilçam’da ölümcül yaraların iyileşmesi Dede Korkut Destanlarına oranla çok daha hızlı gerçekleşir. Boğaç Han’ın ölümcül yarası 40 günde iyileşir. Battal Gazi Destanı’nda ise kahramanın bütün kemikleri kırılmıştır. İyileşmesi ve eski gücünü kazanması ise üç gün sürer. Boğaç Han, yarasını Hızır’ın gelip tedavi etmesine karşın 40 gün ile Battal’ın iyileşme hızına yaklaşamamıştır bile.

Yeşilçam’ın tarihi fantazya türündeki filmler Dede Korkut Kitabı’ndaki destansı abartıyı daha da şişirerek kendi mitini yaratma noktasına getirmiştir.

1.4. Fanteziye Neden İhtiyaç Duyulur? Fantastik Filmler Hangi İhtiyaçtan Doğdu?

Tüm karizmatik liderler, kahramanlar ve kurtarıcılar bir umut sosyolojisinin uzantılarıdır. Herkese umut vaat ettiği sürece, varlıklarını öyle veya böyle devam ettirirler. Tüm kahramanların varlık sebebi, içlerinden coşku halinde dışarıya taşan, insanları ya da vatanı daim içinde bulundukları cehennemden/karanlıktan kurtarma güdüsüdür. İnsanlık tarihine bir kuşbakışı gezinti bile her toplumun kendine kahramanlar yarattığını gösterir (Işık, 2008, İnsan, Toplum).

Bertolt Brecht:“İhtiyacımız olan şey kahramanlar değil, kahramanlara ihtiyaç duymayan bir toplum olmalı” demiştir. Hikayeler ve kahramanlar toplumda aynı işlevi görür. Toplumsal buhran dönemlerinde, hikayelerin ve kahramanların varlığından beslenmek, toplumu rahatlatır.”

Ortalama bir yetişkin, uyanık geçirdiği sürenin yüzde 6'sını çeşitli biçimlerde tükettiği kurmaca hikayelere ayırıyor. Evrimsel açıdan baktığımızda bu, gerçeklerden

Şekil

Şekil 1: Kral Oidipus
Şekil 2: Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler Masalı’ndan
Şekil 3: Şoför Nebahat Filminden Sezer Sezin
Şekil 4: Yılanların Öcü, Metin Erksan-1962
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Millet, tabiatında var olan gerilimli diyalektiğe rağmen siyaset kurumundan, aynen bu gün olduğu gibi önemli projelerde uzlaşma ve çözüm dayanışması beklemektedir. Bu üç

aureus olarak identifiye edilen ı9 suştan 2 si (%ı0.2) tavşan plazması ile negatif koagulaz verirken, sığır plazması ile pozitif koagulaz ve klamping

The expressions of dioxin- responsive gene cytochrome P450 1A1 (CYP1A1), apoptotic gene Bax, and anti- apoptotic genes Bcl-2 and Bcl-xL were examined in rat liver and brains using

Her ikisi de Sevillalı (İşbîliye) olan İbn Haccâc’ın el-Mukni fî el-Filâha’sı (Ta- rımcılık Üzerine Görüşler) ve İbn el-Avvâm’ın Kitâb el-Filâha’sı

 Öğretmenlik mesleğini seçme nedeni değişkenine göre; duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve kişisel başarı alt boyutlarında,..  Gelir durumu değişkenine

â tatürk, değişik yerlerinde Söylevi gelecek kuşakların uyanıklık sağlamalarına yardım­ cı olmata İçin yazdığını söyler, Sait Molla Olayına değinirken

1258 tarihinde yaşadığı büyük yıkımdan sonra Abbâsî çağındaki parlak günlerini kaybeden Bağdad, Moğolların eline geçtikten sonra idârî anlamda yeni bir döneme