• Sonuç bulunamadı

FARKLI EGİTİM PROGRAMLARINA DEVAM EDEN LİSE II. SINIF ÖGRENCİLERİNİN ALGILADIKLARI ANNE-BABA DAVRANISLARI İLE SOSYAL BECERİ DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİSKİNİN İNCELENMESİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "FARKLI EGİTİM PROGRAMLARINA DEVAM EDEN LİSE II. SINIF ÖGRENCİLERİNİN ALGILADIKLARI ANNE-BABA DAVRANISLARI İLE SOSYAL BECERİ DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİSKİNİN İNCELENMESİ"

Copied!
163
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TC

GAZİ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ ANABİLİM DALI

FARKLI EĞİTİM PROGRAMLARINA DEVAM EDEN LİSE II. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN ALGILADIKLARI ANNE-BABA DAVRANIŞLARI İLE

SOSYAL BECERİ DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan Ayşe Hicret GÜDÜK

Tez Danışmanı Doç. Dr. Ayşe B. AKSOY

(2)

ÖNSÖZ

Her şeyden önce yüksek lisans eğitimim ve tez araştırmam süresince geçen süreçte, yaşadığım her türlü zorluk karşısında yardımlarını esirgemeyen, beni her aşamada motive eden tez danışmanım Doç. Dr. Ayşe B. AKSOY’a bana verdiği destek, gösterdiği sabır ve anlayış için sonsuz teşekkür ederim.

Araştırmamı gerçekleştirmem için olanaklarından yararlandığım, Kırşehir Lisesi, Kızılırmak Lisesi, Mehmet Akif Ersoy Lisesi, Anadolu İmam Hatip Lisesi-İmam Hatip Lisesi, Anadolu Teknik Lisesi-Anadolu Meslek Lisesi-Teknik Lise ve Endüstri Meslek Lisesi, Fatma Muzaffer Mermer Anadolu Meslek Lisesi- Fatma Muzaffer Mermer Meslek Lisesi, Kırşehir Anadolu Öğretmen Lisesi, Hacı Fatma Erdemir Anadolu Lisesi, Prof. Dr. İlhan Kılıçözlü Fen Lisesi, Yusuf Sıddık Demir Anadolu Lisesi idareci ve eğitimcilerine çok teşekkür ederim.

Tezin her aşamasında ihtiyaç duyduğumda görüş ve önerilerini esirgemeyen, değerli katkılarıyla araştırmayı zenginleştiren, Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Halil İbrahim Yalın’a teşekkürlerimi sunarım.

Son olarak yüksek lisans eğitimim ve tez araştırmam boyunca yardım ve desteklerini esirgemeyip, onların üzerinde yarattığım her türlü maddi ve manevi sıkıntıya karşın beni her zaman destekleyen, her durumda yanımda olan sevgili anne ve babama, kardeşlerime, Göktuğ ve Gökalp’e teşekkürü bir borç bilirim.

Ayşe Hicret GÜDÜK Ankara, 2008

(3)

1. GİRİŞ

Kişi, kültürel değerler ve normları sosyalleşme denilen bir süreç yoluyla kazanır. Pek çok kültürde çocuk için ilk sosyalleşme kaynağı, toplumun temel davranış biçimlerini öğreten ailedir (Morgan, 1995:390). Sosyalleşme, toplumda geçerli olan kültürel değerleri öğrenerek, yetişkinlerin dünyasına hazırlanma, yetişkinlerin davranış biçimlerini yaşantısına uygulayabilir duruma gelme anlamına gelmektedir (Bilen, 1994:62). En geniş anlamıyla toplumsallaşma, çocuğun eğitimi demektir (Tezcan, 2005:10). Bu süreç aracılığıyla birey, bir kişilik kazanmaktadır (Tezcan, 1995:37).

Bir kişinin diğerinin duygu, düşünce ve davranışını etkileme süreci olarak kabul edilen “kişilerarası iletişimin”; bireyin güvenli, mutlu, üretken gibi özelliklere sahip olabilmesindeki fonksiyonu bakımından önemi her geçen gün artmaktadır (Öksüz, 2002:135). İletişimin toplumsal amacı; toplumu oluşturan bireylerin bazı ortak yaşantıları paylaşmaları, kültürel özelliklerin kuşaktan kuşağa aktarılması ve toplumsal rollerin öğretilmesidir. Bireysel amacı ise insanın kendisini anlatabilmesi, yeni bilgi ve beceriler kazanabilmesidir (Çağdaş, 2002:5). İletişim sadece konuşma değildir (Yavuzer, 2003:11). İletişim kurmayı öğrenmek ve empatik dinlemek ebeveynliğin en zor taraflarından biridir. Ergen ve ailesi arasındaki iletişimin net, açık ve karşılıklı olması gerekir (Onursal, 2006:23).

İnsanlar, bir grubun ve daha geniş bir toplumun üyesi olarak ve diğer üyelerle etkileşerek yaşamlarını sürdürürler (Ülgen ve Fidan, 2002:212). Toplu halde yaşamak, insanın sosyal bir varlık oluşundan kaynaklanır. İnsanlar başkalarının bulunduğu bir ortamda yaşamaktan hoşlanırlar. Bu nedenle toplu olarak yaşamak insanlar için sosyal bir ihtiyaçtır. Çocuk dünyaya geldiği andan itibaren toplumun en küçük birimi olan aile içinde yaşamaya başlar. Böylece çocuğun ilk sosyal etkileşimi, anne- babası ile başlar ve daha sonra aile çevresindeki diğer yakın kişilerle devam eder. Çocuğun diğer insanlarla olan sosyal ilişkilerinin nasıl olacağı hayatının ilk yıllarındaki öğrenmelerine bağlıdır. Çocuk, fiziksel, duygusal, zihinsel ve dil yönünden geliştikçe çevresi de genişler. Böylece aile içinde başlayan sosyal

(4)

etkileşim, arkadaş ilişkileri ve okuldaki yaşantılarla devam eder. Yetişkinlik döneminde ise iş yaşantısı ile daha farklı bir boyut kazanır (Çağdaş ve Şahin, 2002:4; Kulaksızoğlu, 1999:82).

Bir toplumdaki aile ve diğer gruplar, toplumun değer ve normlarını yeni bir bireye toplumsallaşma yoluyla aktarırlar (Morgan, 1995:399). Çocuk yetişkinlerin örgütlenmiş toplumuna bütün bütüne yabancıdır (Montessori, 1999:267). Ebeveynler okulöncesi çocuklarına yeterli seviyede ilgilerini göstererek, onların sosyal becerilerinin ilerlemesinde büyük destek olmaktadırlar. Onlarla oyun oynayarak, iletişimde bulunarak, onların okul ortamında benlik saygılarının yüksek, arkadaşlarıyla ilişkilerinin olumlu olmasını sağlayabilirler. Çocukların sosyal gelişiminde, ebeveynlerinin katkısının yanında onların mizaçları da büyük önem taşımaktadır. Aileleri tarafından az destek ve saygı gören çocuklar düşük seviyede özerkliğe yani gelişmemiş otonomiye sahip olurlar. Bunun sonucu olarak da ergen ailesi ile olan ilişkilerinde doyumsuz ve kendini istenmeyen biri olarak hissedebilir ve aile bireyleri ile iletişime ve etkinliklere girmeyi istemeyebilir. Aynı zamanda bu çocukların, öğretmenleri tarafından antisosyal olarak görüldükleri ve akranları tarafından en az hoşlanılanlar olarak belirtildikleri tespit edilmiştir (Schneider,1993:47; Temel ve Aksoy, 2005:114).

Gelişim psikolojisinin en önemli safhalarından biri anne- baba olma olgusudur. Bu, aynı zamanda bir çocuğun bireysel, sosyal, duygusal ve kavramsal gelişimi açısından da son derece önemlidir. Teoristler bu konuya farklı bakış açıları getirmişlerdir. Bu bakış açılarından bazıları sosyal öğrenme, destekleyici davranış biçimleri ve sosyal değerler gibi unsurlardır. Batıda yapılan çalışmalar, ailenin çocuklar üzerindeki destekleyici etkisinin son derece önemli olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca bu etki, çocuğun ilerde kazanacağı davranış özelliklerinin de belirleyicisi olacaktır. Kavramsal gelişim açısından, hem ebeveynin hem de çocukların uyumlu sosyal davranışlar sergilemeleri önemlidir. Araştırmacılar, ebeveynliğin bir izolasyon türünden ibaret olmadığını da vurgulamışlardır. Yani bu süreç, ailenin içinde bulunduğu sosyoekonomik ya da çevresel ilişkiler gibi başka faktörlerden de etkilenmektedir (He ve Liu, 2005:417-434).

(5)

İnsanlar sosyal becerilerini çocukluk yıllarında alır ve geliştirirler. Çocuklar sosyal becerilerini, evde ailelerinden öğrenirler ve okula başlayınca bu öğrenme süreci devam eder. Bu sayede gençler, tecrübelerine dayanarak toplumda uyulması gereken kuralları kavrarlar (Wolffe, Sacks ve Thomas,2000:2). Ebeveyn, çocuğa onun kendi dünyasındaki işini görüp bütünlemesini sağlayacak şekilde yardımcı olmalıdır (Montessori, 1999:272). Çocukların ve gençlerin sosyal ve kişilik özelliklerini anne-baba tutum ve davranışlarıyla ele alan araştırmalar, anne-babaların destekleyici tutum ve davranışlarıyla ikna yoluyla denetim kurmalarının olumlu etkilerini vurgulamışlardır. Bu araştırmalara göre, anne- babaların denetimde ikna etme yolunu kullanmaları ve aynı zamanda destekleyici tutum ve davranışlar göstermeleri ile çocukların sağlıklı psikososyal gelişimi, anne-babanın ahlak görüşlerini benimseyerek onlarla özdeşleşmeleri ve ebeveynlerinin beklentilerine cevap vermeleri arasında olumlu ilişkiler bulunmuştur (Yavuzer, 1998:27).

Ebeveynler, çocuklarının ergenlik çağı boyunca ihtiyaç duyduğu gerekli sosyal ortamı yeterince sağladıklarını düşünseler bile, aileye mensup her çocuğun kişilik gelişiminde mutlaka farklılıklar meydana gelecektir. Çocuğun ergenlik çağındaki gelişimine paralel olarak kazandığı kişilik özellikleri, içinde yaşadığı aile ortamı ile doğrudan ilişkilidir. (Loehlin, Neiderhiser ve Reiss, 2005:1104-1115)

Çocuğun yetiştiği fiziksel ve sosyal ortam, normlar ve gelenekler ile çocuğu yetiştiren kişinin özelliğiyle birlikte yetiştiği kültür eklenerek çocuğun sosyal becerisi şekillenmektedir. Ebeveynler, çocuklarını kendi yetiştikleri tarzda yetiştirerek, aynı kültürü çocuklarına aşılarlar (Schneider, 1993:119). Aile, çocuk üzerinde doğum öncesi dönemden başlayarak, yaşamı boyunca etkisini sürdüren bir kurumdur. Yaşamın ilk yıllarında, anne- baba- çocuk etkileşimi sonucu elde edilen bilgi, beceri ve tavır alışların yetişkinlik yıllarında oynadığı önemli rol, günümüzde daha iyi anlaşılmaya başlamıştır. Çağdaş toplumun; özgüveni olan, yapıcı, yaratıcı, sorumluluk duygusu gelişmiş, kendi kendini denetleyen, duygu ve düşüncelerini özgürce ifade edebilen, yardımlaşma, paylaşma, işbirliği gibi sosyal becerileri gelişmiş, başkaları ile olumlu sosyal ilişkiler kurabilen bireylere ihtiyacı vardır. Bu

(6)

da anne- babaların küçük yaştan itibaren çocukları ile kuracakları sağlıklı iletişime ve onlara karşı olumlu tutum ve yaklaşımlarına bağlıdır (Çağdaş, 2002).

1.1. Ergenlik Dönemi

Toplumun araç-gereç ve beceriler dünyası ile iyi bir ilişkinin kurulması ve ergenlik çağının gelmesi ile çocukluk dönemi sona erer (Öztürk, 1997:95). Gençlik dönemi, sadece çocukluk ile yetişkinlik arasında bir geçiş dönemi olmaktan çıkarak, kendi öz değerlerine sahip yaşamın belirli bir dönemi haline gelmiştir (Jager-Tezcan,1985:126). Gençlik, belirli yaşlarla sınırlı olmayan bir hayat dönemidir. Bununla beraber gençlik kelimesi ergenlik yerine kullanılabilir. Buluğ (erinlik, önergenlik) ergenliğin başlarındaki biyolojik- cinsel gelişme dönemidir (Kulaksızoğlu,1999:32).

İnsan yaşamı boyunca sürekli bir gelişim ve değişim içindedir. Gençlik (ergenlik) dönemi, belki de bu gelişim sürecinin en önemli evresini oluşturur (Yavuzer,1998:243). Ergenlik dönemi, değişme zamanıdır (Senemoğlu, 1997:84). Bu dönemde salgılanan çeşitli hormonlara bağlı olarak, vücutta önemli değişiklikler olmakta ve çocukluktan yetişkinliğe geçilmektedir. Çocuk vücudu yetişkin vücuduna dönüşürken, çocuk rollerinin de yetişkin rollerine dönüşmesi beklenmektedir (Selçuk, 2001:61;Quinn, 1993:255-258). Ayrıca ergenlerin biyolojik gelişimleriyle birlikte onların sosyal ilişkilerinin yapısı, kalitesi ve çeşidi de değişmektedir (Rose, 1998:109;Gökçe, 1985: 314).

11- 20 yaş dilimleri arasındaki ergenlik çağı, kişiliğin toplumsal nitelik kazandığı bir arayış dönemidir. Bu arayış içinde ergen, kim olduğunu, neye değer vereceğini, kime bağlanıp inanacağını, amacını bulmaya çalışır (Yavuzer, 1998:111; Kılıççı,1999:34). Sosyal değişme, ergenin içinde yaşadığı toplum tarafından kabul edilebilir tarzda davranmayı öğrenme sürecidir (Kurtuluş, Soydal, Ergüder,2002:79).

Ergenler, başkalarının onlar hakkında ne düşündükleriyle çok ilgilidirler (Bacanlı,2003:111). Ergen, arkadaşları tarafından kabul edilmeyi ister; kendi

(7)

kimliğini tanımaya çalışır; kuralları zorlamaya ve kafasında ahlaki değer yargıları oluşturmaya başlar; anne- babasından bağımsız olmanın anlamını öğrenmek ister; beden gücünü, aklının erdiği konuları ve becerilerini merak etmeye başlar (Lindenfield,1997:14). Ergenlik, kişinin benzerliğini arama, geleceğe yönelik kararlar verme ve seçimler yapma dönemidir (Hortaçsu, 2003:107). Aristo, gençlik çağını sürekli bir sarhoşluk olarak tanımlarken çok uygun bir tanı koymuştur. Sarhoş kişiden ne denli tutarlı ve uyumlu davranış beklenirse, gençten de o kadarı beklenebilir (Akt.,Yörükoğlu, 1998:128).

Bu dönemde ergen ne olduğu ile ilgilenmeye başlamıştır. Çünkü bir yanda büyümüştür, bedenen artık çocuk görünüşlü değildir, ancak henüz kendini yetişkin gibi de göremez. Bu nedenle yetişkin davranışı ile çocuksu davranışı çoğu kez karıştırır (Temel ve Aksoy, 2005:11). Ergen bir taraftan başkalarının görüş ve kanaatleri ile aşırı derecede ilgilenirken diğer taraftan da iç dünyasında ortaya çıkan değişmeleri takip eder (Bahadır, 2002:60).

Uyma isteği bu yıllarda zirveye ulaşır (Bacanlı,2003:111). Kendisini arkadaşlarıyla karşılaştırır, onların da bağımsızlık çabasında oluşları, sorunlarının benzerliği kümeleşmeye yol açar (Yörükoğlu, 1998:40). Ergenlik dönemi boyunca değişimler nedeniyle, ergenlerden uyumlarını sağlamaya yönelik olarak eksik becerilerini tamamlamaları istenmektedir (Langelier, 2006). Kendi kimliğine kavuşabilmesi için genç, önce anne- baba etkisinden sıyrılmaya çalışır. Çocuğun kişiliği, öncelikle aile içinde anne- babası ile etkileşimi sonucu gelişir. Çocuğun içinde bulunduğu toplumun beklentilerine, değer yargılarına uygun, uyumlu bir birey olarak yetişmesinde aile önemli rol oynar (Yörükoğlu, 1997:378; Çağdaş, 2002: 141).

Gencin ailesine karşı yabancılaşması gelişimin bir yüzüdür (Şemin,1992:152). Aile içindeki duygusal ve sosyal etkileşim açısından başarılı bir çocukluk dönemi geçiren birey, ergenlik dönemi sorunlarını daha kolaylıkla çözebilir. Çocukluk yıllarında, çocuklarıyla arkadaşça bir diyalog kurmayı

(8)

başarabilen anne- babalar, bu diyaloğu ergenlik döneminde de sürdürmekle, genç için gerekli olan rehberlik işlevini yerine getirmiş olurlar (Yavuzer, 1998:255).

1.2. Sosyal Yeterlik

Sosyal yeterlik, insan yeteneğinin temel özelliklerinden biri olarak kabul edilmektedir. Sosyal yeterlik kavramı 1941’li yıllarda Doll tarafından tekrar ele alınmış ve sosyal yeterliğin bireyin bağımsızlığını ve sosyal sorumluluklarını karşılamadaki etkililiğini gösteren önemli ölçütlerden biri olduğu vurgulanmıştır (Çiftçi ve Sucuoğlu, 2005:19).

Literatürde sosyal yeterliğin ortak bir tanımına rastlamak güçtür. Araştırmacıların getirdiği farklı tanımların bazıları şöyledir; sosyal başarı; farklı durumlarda amaçlanan sosyal amaçlara ulaşma, uygun yollar kullanarak olumlu sonuçlar elde etme; bireyin karşılaştığı sorunlarla baş etmedeki etkinliği; başarılı sosyal işlevi yansıtan davranışlar; kültürel olarak kabul gören davranışları sergileme becerisi; olumlu etkileşimi zaman içinde ve farklı durumlarda sürdürürken kişisel amaçları gerçekleştirme becerisi (Çetin, Bilba, Kaymak,2003:27).

Sosyal yeterlik kavramını, sosyal beceriden ayırt etmek güçtür; bazen bu iki kavramın birbiri yerine kullanıldığı, daha doğrusu aralarında ayrım gözetilmediği görülmektedir. Temelde yatan mantık, “kişinin sosyal becerisi varsa, sosyal açıdan yeterlidir” düşüncesidir. Hatta heterososyal yeterlik, kişilerarası yeterlik gibi kavramların sosyal yeterlikle yakın veya eş zamanlı olarak kullanıldığı da görülmektedir (Bacanlı, 1999:21).

Reschly ve Gresham (1981), sosyal yeterliğin iki boyuttan oluştuğunu belirtmişlerdir. Bunlar, uyumsal davranışlar ve sosyal becerilerdir. Grossman’a göre uyumsal davranış, bireyin kendi yaşının ve kültür grubunun ölçütlerine uygun olarak davranmasıdır. Uyumsal davranışlar, bağımsız yaşam için gerekli davranışlar ile bireyin fiziksel gelişimi, kendini yönetmesi, bireysel sorumluluklarını yerine getirmesi ve işlevsel akademik becerileri kazanmasını sağlayan pek çok beceriyi

(9)

içermektedir. Leland (1978), zekânın değerlendirilmesinde uyumsal davranışların bir ölçüt olarak ele alınması gerektiğini, zekâ ile uyumsal davranışlar arasında olumlu yönde bir ilişkinin olduğunu belirtmiş, zekâ bölümleri yüksek olan bireylerin, uyumsal davranışları çabuk öğrendiklerini ve sosyal uyumlarının yüksek olduğunu açıklamıştır (Akt.,Çiftçi ve Sucuoğlu, 2005:19).

Sosyal yeterlik verilen bir durumda bireyin performansının genel kalitesi ile ilgili sosyal yargıyı yansıtan özet terim olarak bilinir. Sosyal beceriyi değerlendirmek için iletişim becerileri, fiziksel yetenekler ve fiziksel görünüş gibi geniş davranış ve yeteneklerin göz önünde tutulması gerekmektedir. Sosyal beceriler, sosyal yeterliğin en biçimlendirilebilir parçalarıdır (Caldarella ve Merrell, 1997:264-278).

Sosyal yeterlik bireylere sosyal etkileşimlerinde başarılı olmalarını sağlayan davranışların, yargıların ve algıların sınırsız donanımını sağlar. Selamlama, sınıf arkadaşlarıyla konuşma, davranışlara olumlu ve olumsuz tepkiler verme, çevresindeki insanlardan övgü ve eleştiri kabul etme, kızdırmaya, takılmaya ya da küçültücü eleştirilere cevap verme, okul arkadaşlarının saldırgan davranışlarıyla başa çıkma davranışlarını gösteren bireyler sosyal yeterliğe sahiptirler (Avcıoğlu, 2005:10).

1.3. Sosyal Beceri

Sosyal beceriler, geniş bir yapı olan sosyal yeterlik kavramının bir parçasıdır (Çiftçi ve Sucuoğlu, 2005:21). Sosyal beceriler, kişileri başkalarıyla olumlu etkileşimlere yönelten ve olumsuz tepkilerden kaçınmasını sağlayan, sosyal olarak öğrenilmiş davranışlardır (Gresham ve Elliott, 1984;Akt: Caldarella ve Merrell, 1997:264-278). Birey ve çevrenin etkileşimi ile gerekli kişilerarası ilişkileri başlatmak ve devam ettirmek için kullanılan araçlar olarak da tanımlanmaktadır (Philip,1978; Akt:Elliott ve Gresham 1987:96-98). Spence ve Donovan (1998), sosyal beceriyi “başkalarıyla etkileşimden başarılı sonuçlar elde etme yeteneğidir” diye tanımlar. Bierman ve Welsh (2000), ise “çocuğun farklı sosyal bağlamlar ve

(10)

taleplere esnek olarak uyum sağlaması için davranışsal, bilişsel ve etkili becerilerini kaynaştırma kapasitesidir” şeklinde tanımlamaktadırlar (Akt.,Spence, 2003:84-96).

Sosyal beceriler, bireyin sosyal ortamlarda olumlu sosyal sonuçlar elde etmesini sağlayan, öğrenilmiş davranışlardır. Bir sosyal becerinin sergilenmesi, birden fazla davranışta bulunmayı gerektirebilmekte, bu davranışlar sosyal davranışlar olarak adlandırılmaktadır. Sosyal davranışlar; bireysel, ayrılabilen, gözlenebilen davranışlardır ve sosyal becerilerin alt bileşenleridir. Sosyal davranış yakından incelendiğinde, kişinin doyurucu ilişkiler kurabilmesi ve sosyal amaçlarına ulaşabilmesi için bazı özel becerilere sahip olmasının gerektiği görülür (Avcıoğlu, 2005:11).

Sosyal beceri, kişilerarası ilişkilerde sosyal bilgiyi alma, çözümleme ve anlamanın yanı sıra uygun tepkilerde bulunma, hedefe yönelik ve sosyal bağlama göre değişen, hem gözlenebilir hem de gözlenemeyen bilişsel ve duyuşsal öğeleri içeren ve öğrenilebilir davranışlar olarak anlaşılmaktadır. Ses, sesin gücü, yüksekliği ve açıklığı gibi sözel özellikler bizim diğerleri üzerinde yaptığımız etkiyi ve bize karşı olan tepkilerini etkilemektedir. Kişilerarası problem çözme becerileri, doğru sosyal bilgi süreci, sosyal algılama ve görüş açısı, bilişsel bozulma ve uyumsuz düşünce biçimleri, sosyal bilgi, sosyal karşılık için çevresel olasılıklar, başkaları tarafından toplum yanlısı becerilerin örneklenmesi ve öğretilmesi ile sosyal fırsatlar, kaygı, öfke, depresyon gibi durumlar ve duygu düzenlemesi, özdenetim becerileri, sosyal becerileri gerçekleştirme yeteneği, uygun sosyal beceri davranışı ve sosyal beceriyi etkileyen; sosyal davranışın, davranışsal, bilişsel, duygusal ve çevresel belirleyicileridir (Yüksel, 2001; Spence, 2003:84-96).

Sosyal becerinin belli başlı özellikleri şu şekilde özetlenebilir:

• Öncelikli olarak öğrenme (örneğin, gözlemleme, örnek alma, canlandırma ve geribildirim) yoluyla kazanılır.

• Belirli sözel ve sözsüz davranışlardan oluşur. Etkin ve uygun tepkileri, örnek alınan davranışları içerir.

(11)

• Sosyal çevreden gelen olumlu tepkilerin artmasını sağlayarak, var olan becerilerin pekişmesine olanak tanır.

• Çevrenin (durum ve ortamın) özelliklerinden etkilenir.

• Sosyal başarıdaki yetersizlikler belirlenebilir ve duruma uygun eğitim programları hazırlanabilir (Çetin, Bilba, Kaymak,2003:29).

Her sosyal beceri ve sosyal etkililik arasındaki ilişki her zaman aynı düzeyde değildir. Diğer sosyal beceri unsurları ile bağlantılı olarak temel sosyal beceri unsurlarından sadece birine sahip olmanın herhangi bir işlevi olmayabilir. Örneğin; bazı bireyler anlatımcıdır, fakat düzenleme ve kontrol becerileri olmadığından dolayı, diğer bireylerin dikkatlerini çekseler ve olumlu tepkiler alsalar bile, çabuk kızabilirler ve son derece huysuz olabilirler (Yüksel, 2001).

Ergenlik döneminde sosyal uyum ve başarı, daha önceki dönemlerdeki sosyal deneyim ve kazanılan sosyal beceriler ile ilgilidir. Çocukluk yıllarında anne- babadan yeterince ilgi, sevgi ve şefkatin görülmesi, çocuğun kendisine olan güven duygusunun geliştirilmiş olması, anne- baba ve çocuk arasında sağlıklı bir iletişimin kurulmuş olması ve çocuğun sosyal beceriler kazanmasında etkili olan arkadaş grupları ile etkileşimine fırsat verilmesi ergenlik dönemindeki bireyin sosyal gelişimini ve başarısını artırmada önemli rol oynayacaktır (Çağdaş ve Şahin, 2002:44).

Anne-baba anlaşmazlıkları ve çocuğun mizacı gibi sebepler, ebeveyn çocuk ilişkilerinin olumlu yönde ilerlemesine mani olabilmektedir. Anne- babadan alınan genetik faktörler de çocuğun sosyal becerisinin seviyesini belirlemektedir. Yani genetik faktörler, anne- baba tutumları, aile ortamı gibi faktörler sosyal becerinin belirleyicilerindendir. Kardeşler “evdeki akranlar” olarak akran ilişkilerinin şekillenmesinde büyük rol oynamaktadırlar. Büyük kardeşler, küçük erkek ve kız kardeşlerine akran kültürüyle ilgili olarak bilgi sağlayabilir, rehberlik edebilir ve kardeşlerinin sosyal becerilerine katkıda bulunabilirler (Schneider, 1993:28-41). Arkadaş ilişkileri çocukların gelişiminde büyük rol oynar. Gelişimi sürecinde

(12)

akranlarıyla yaşadığı yoğum ilişkiler çocuğa, yeterli sosyal uyumu gösterebilmesi ve gerekli sosyal becerileri kazanması için birçok fırsat sağlar (Çetin, Bilbay, Kaymak,2003:19).

Okul çağındaki çocuklar, gerçek yaşam tecrübelerini, hayata katılarak öğrenirler. Çocuklara ne kadar fazla sorumluluk verilirse, olumlu karar vermeyi o kadar çok öğrenirler. Yetişkinler ve akranlarıyla sosyal ilişkide bulunurlar (Sacks ve Wolffe,2000:5). Ailenin ve aile ilişkilerinin en temel sosyal ortam olduğu hep hatırlanmalıdır. Çocuklar soru sorarken, kendilerini ifade ederken, tartışırken, onlara birçok kişisel ve sosyal beceriyi kazandırmak mümkün olabilmektedir. Önemli olan ev ortamı içinde çocukların kişisel ve sosyal yönlerini desteklemektir (Akkök, 2003: 24).

Wolffe ve Sacks (2000), Sosyal Beceri Gelişim Modellerini üç grupta ele almışlardır. Bunlar; Molekül veya Parça Modeli, Süreç Modeli ve Özellik (Kişisel Özellik) Modeli:

Molekül veya Parça Modeli: Molekül modele göre; sosyal beceriler ayrı, öğrenilmiş, sözlü (lütfen, teşekkür ederim ve önemli değil demek gibi) ve sözsüz davranışların (gülümseme, birinin başını sallaması, birinin omzunu silkmesi gibi) gözlemlenen parçalarıdır. Bu parçalar birleştirildiğinde büyür ve başarılı etkileşimi sürdürür. Diğer bir deyişle sosyal beceriler çocukların ailelerinden, kardeşlerinden, arkadaşlarından, öğretmenlerinden öğrendikleri beceriler ile diğer önemli davranışları kültürel olarak bağlamaktadır. Bu davranışlar, diğer kişilerden olumlu karşılıklar alarak kişilerarası ilişkileri geliştirmektedir (Wolffe ve Sacks, 2000:5).

Öğrenilmiş, sözlü ve sözsüz davranışların gerekli parçaları aşağıdaki sosyal becerileri içermektedir:

Göz teması; gözlerinin içine bakış ve gözleri kaçırma (kültür ve törelerle belirlendiği gibi).

Sosyal tavırlar veya kibar jestlerin farkında olma; örneğin, “özür dilerim” derken kullanılan tavırlar ve hapşırınca veya öksürünce birinin ağzını veya burnunu kapatması.

(13)

Rahat fakat dik bir vücut duruşu (iyi bir postür).

Olumlu sosyal girişimler; selamlaşma, gülümseme, diğerlerine el sallama ve tokalaşma.

Etkileşimli konuların yaygınlığı; etkili dinleme ve karşılık verme becerileri. Grup aktivitelerini paylaşma; diğerleriyle ortaklaşa davranışlarda bulunma. Konuşmalarda ve etkileşimlerde paylaşımcı olma.

Uygun elbise, ortama uygun giyinip kuşanmak (her aktiviteye, havaya, sosyal ortama ve yaşa uygun).

Yüz ifadeleri (Wolffe ve Sacks, 2000:5).

Süreç Modeli: Süreç modeli; sosyal becerileri, belirli hareketlerin veya sosyal karşılaşmaların sonucu oluşan, gülümseme el sallama gibi davranış dizinlerinin birleşimi olarak varsaymaktadır. Parça modelindeki ayrı davranışların aksine süreç modeli davranışları çift olarak, yani birleşik olarak düşünmektedir. Belirli sosyal ortamlardaki davranışlar; akranların, yetişkinlerin veya kişinin yaşadığı toplum tarafından konulan kurallara dayanmaktadır. Sıklıkla bu sosyal hareket ve davranış kuralları açık değildir. Davranış ve hareketler gözlemlenerek edinilmiş tecrübelerle öğrenilir ve uygun ortamda kullanılır.

Başka insanların ihtiyaçlarına ve isteklerine cevap verme, diğer insanların ne düşündüğü ve hissettiğini anlama ve tanıma kabiliyeti, kişilerin sosyal girişimlerini desteklemek kabul etmek gibi parçalar bu modeli oluşturur (Wolffe ve Sacks, 2000:8).

Özellik Modeli: Özellik modeli, kişilerin belirli bireysel özelliklerle doğduğunu ve bu özelliklerin değişime ve düzeltmeye uygun olduğunu savunur. Bir kişinin sosyal ortamlardaki hareketleri kişilik yapısının içinde gizlenmiştir ve önceden belirlenmiştir. Böylece teoriciler bu modele bağlı kalarak, kişinin sosyal becerilerinin sabit kalmayacağını ama zaman ve ortama karşı tutarlı olacağını savunmaktadırlar. Bu durumda öğrencilerin sosyal becerilerini değerlendirirken; öğretmenlerin, aile üyelerinin ve bakıcıların kültürünü, çevresini ve kişilik özelliklerini dikkate almak gerekmektedir (Wolffe ve Sacks, 2000:9).

(14)

Sosyal becerilerin tanımlanmasındaki çeşitlilik, bu becerilerin sınıflandırılmasında da görülmektedir. Bunlardan birisi, Rinn ve Markle (1979), tarafından yapılan sınıflamadır. Bu sınıflamaya göre, sosyal beceriler dört gruba ayrılmaktadır:

1.Kendini Açıklama Becerileri: Üzüntü ve mutluluk gibi hissedilenlerin açıklanması, düşüncelerin açıklanması, övgüleri kabul etme, kendisi hakkında olumlu söz söyleme.

2. Destekleme Becerileri: Yakın bulduğu kişiler hakkında olumlu sözler söyleme ve övme.

3. Hakkını Savunma Becerileri: Basit isteklerde bulunma, başkalarının düşüncesi ile aynı fikirde olmama, uygun olmayan istekleri kabul etmeme.

4. İletişim Becerileri: Konuşma, problemleri konuşarak çözme (Akt.,Avcıoğlu, 2005: 12).

Calderalla ve Merrell (1997), sosyal becerileri ayrıntılı bir şekilde sınıflandırabilmek için, bu konuda yapılan araştırmaları meta analiziyle değerlendirmiş, çalışmanın sonunda çocuk ve ergen sosyal becerilerinde beş boyut olduğunu belirtmişlerdir. Bu boyutlar ve kapsadıkları beceriler şunlardır.

1. Akranlarla İlişkili Beceriler: Arkadaşlarını takdir etme, ihtiyaç duyduğu zaman arkadaşlarından yardım isteme veya onlara yardım etme, arkadaşlarını oyuna davet etme, kolaylıkla arkadaşlık kurma, arkadaşlarıyla konuşma, tartışmalara katılma gibi arkadaşlık ilişkilerini olumlu yönde geliştiren sosyal becerilerdir.

2. Kendini Kontrol Etme Becerileri: Kızgınlığını kontrol etme, kurallara uyma, problem ortaya çıktığında serinkanlı olma, başkalarıyla uzlaşma ve eleştirileri kabul etme gibi bireyin kendini kabul etmesini sağlayan beceriler bulunmaktadır.

3. Akademik Beceriler: Bağımsız olarak çalışma, verilen yönergeleri yerine getirme, boş zamanlarını uygun bir şekilde kullanma ve ihtiyaç duyduğunda yardım isteme gibi bireylerin başarılı olmalarını sağlayan becerilerdir.

4. Uyum Becerileri: Yönergelere Uyma, kurallara uyma, eşyalarını paylaşma, sorumluluklarını yerine getirme gibi başkalarının bireyden beklediklerini yerine getirme davranışları yer almaktadır.

(15)

5. Atılganlık Becerileri: Başkalarıyla konuşmak için girişimde bulunma, oyun oynamak için arkadaşlarını davet etme, yeni insanlara kendini tanıtma, duygularını ifade etme gibi beceriler yer almaktadır (Akt: Avcıoğlu, 2005:12).

Akkök (1999), ise sosyal becerileri altı başlık altında toplamıştır.

İlişkiyi başlatma ve sürdürme becerileri; dinleme, konuşmayı başlatma, konuşmayı sürdürme, soru sorma, teşekkür etme, kendini tanıtma, başkalarını tanıtma, iltifat etme, yardım isteme, bir gruba katılma, yönerge verme, yönergelere uyma, özür dileme, ikna etme.

Grupla bir işi yürütme becerileri; grupta iş bölümüne uyma, grupta sorumluluğunu yerine getirme, başkalarının görüşlerini anlamaya çalışma.

Duygulara yönelik beceriler; kendi duygularını anlama, duygularını ifade etme, başkalarının duygularını anlama, karşı tarafın kızgınlığı ile başa çıkma, sevgiyi, iyi duyguları ifade etme, korku ile başa çıkma, kendini ödüllendirme.

Saldırgan davranışlar ile başa çıkmaya yönelik beceriler; izin isteme, paylaşma, başkalarına yardım etme, uzlaşma, kızgınlığı kontrol etme, hakkını koruma, hakkını savunma, alay etmeyle başa çıkma, kavgadan uzak durma.

Stres durumlarıyla başa çıkma becerileri; başarısız olunan bir durumla başa çıkma, grup baskısıyla başa çıkma, utanılan bir durumla başa çıkma, yalnız bırakılma ile başa çıkma.

Plan yapma ve problem çözme becerileri; Ne yapacağına karar verme, problemin (sorunun) nedenlerini araştırma, amaç oluşturma, bilgi toplama, karar verme, bir işe yoğunlaşma (Akkök, 1999:22-24).

1.3.1. Ergenlik Döneminde Sosyal Beceri Gelişimi

Her geçen gün, çocuk ve ergenlerden, artan sosyal durumlarla başa çıkmaları istenir. Sosyal dünyanın başarılı olarak üstesinden gelmek ise sosyal beceri ve kişilerarası problem çözme kapasitesinin gelişmiş olmasını gerektirir.(Spence, 2003:84-96) Ergenler genellikle, isteklerini, gereksinmelerini, düşünce ve duygularını doğru ve sorumlu bir şekilde paylaşma becerisinden yoksundurlar. Bir kısmı pasif davranışları pekiştirildiği için veya kendilerini atılgan yapmayı

(16)

sağlayacak bilgi ve becerilere sahip olmadıklarından dolayı atılgan olmayan şekilde davranırlar. Diğer bir kısmı da, saldırganlığın isteklerini alabilmenin etkili bir yolu olduğunu düşünerek veya bu şekilde davranmak çevreleriyle baş edebilmek için bildikleri tek yol olduğundan saldırgan bir biçimde davranırlar. Her iki yaklaşımda; değersizlik, suçluluk, kendine ve diğerlerine yönelik öfke ve güçsüzlük gibi olumsuz duygularla sonuçlanır (Morganett, 2005:81).

Ergenlik çağında, çocuğun sosyal algı ve insan ilişkileriyle ilgili kavramlarında gelişmeler görülür (Hortaçsu, 2003:111). Ergenlik ile birlikte bireyin kişilerarası ilişkileri de gelişir, artar ve nitelik değiştirir. “Artık çocuk değildir”. Özellikle yaşıtlarıyla ilişkiler kurarak, sosyal ilişki kurma becerileri geliştirir. İlişki başlatma, sürdürme ve gerektiğinde bitirme becerileri bu dönemde edinilir. Her ne kadar karşı cinsle ilişkiler yoğunlukta ise de ilişki kurma becerileri her iki cins arkadaşlar için geçerlidir (Bacanlı,2003:50).

Aynı ve farklı grupla arkadaşlık yapma, flört etmeye başlama, ders dışı etkinliklere katılma, kendini akran grubunun parçası olarak görme gibi durumlar ergenlerin sosyal beceri gelişimlerinin bir bölümüdür. Bu beceriler kişilerarası etkileşimi ve etkili sosyal beceri kullanımını gerektirmektedir. Ergenler bu durumlarda zorluk çekerek benlik algılamalarını iyileştirmeleri gerektiğinden diğer ergenlerle etkileşim kurmaları önemli hale gelmektedir (Christoff, Scott, Kelley, Schlundt, Baer ve Kelly,1985:468-477).

Çocukların başkalarıyla iletişim kurmadaki yetenekleri sosyal olarak kabul edilmiştir ve bu iletişimler onların benlik saygısının, duygularının gelişimi ve toplumla bütünleşmesi için gereklidir (Wolffe ve Sacks,2000). Sosyal beceriler, gençler arasında kişilerarası iletişimlerinin gelişimi için gerekli olan arkadaşlıkları ilerletme ve sosyal ilişkiler için önemlidir. Bunun yanında eğitimin geleneksel amaçlarından olan akademik amaçları başarmak için de gereklidir. Sosyal becerisi yüksek çocuk ve ergenler karşılıklı ikili ilişkilerde hedeflerine ulaşma yönünde hareket ederler (Rose, 1998:106).

(17)

Çocukların öğrenme ve gelişim yöntemlerinde, örnek alarak ya da gözlem yoluyla öğrenmenin rolü çok büyüktür (Rein ve Rein, 2000:92). Gence bir davranış öğretmenin en iyi yolu ondan beklenilenleri ona vermektir (Bilen, ?:230). Anne-baba ilişkisi, babanın ve annenin sosyal becerileri, anne-çocuk bağlılığı, çocuğun mizacı, kardeşlerin etkisi, çocuk yetiştirme tarzı çocuğun sosyal becerisini belirleyen aile içi etmenlerdir. Bunlara ek olarak ailenin sosyoekonomik durumu, kültürel norm ve değerler ile ebeveynlerin almış oldukları sosyal destek örüntüleri ise aile dışı çocuğun sosyal becerisini belirleyen etmenlerdir (Schneider, 1993:28-41).

Ergen gelişimi alanındaki çalışmalar, popüler çocukların arkadaşça ve işbirlikçi davranışlarının yanında, dürüstçe iletişim kurma yeteneklerine de sahip olduğunu göstermektedir. Akranları tarafından daha az popüler olarak değerlendirilen ergenler ise ya saldırgan ya da oldukça utangaç davranırlar, uygunsuz davranışlar sergilerler, akran grubunun normlarına uymazlar ve yeterli iletişim becerilerine sahip değildirler. Çok az arkadaşa sahip ve iletişim becerileri yetersiz olan gençler çoğunlukla yalnız ve mutsuzdurlar (Morganett, 2005:45). Okul çağındaki çocukların ve gençlerin önemli sosyal beceri sonuçları; akranlar tarafından kabul, öğretmen ve ebeveynler tarafından önemli değerlendirmeler, akademik başarı, benlik saygısı ve uyumdur. Çocuklukta sosyal beceri eksikliği olmayanlar, ergenlik ve yetişkinlikte daha az sorun yaşarlar (Elliott ve Gresham 1987:287-313).

1.3.2. Sosyal Becerilerin Değerlendirilmesi

Sosyal becerilerin oldukça karmaşık olması yüzünden, bu becerilerin değerlendirilmesi için çeşitli teknik ve ölçekler kullanılmaktadır. Farklı ve çok kaynaktan bilgi toplamak, sosyal becerilerin değerlendirilmesinde oldukça önemli görülmekte, değerlendirme sonuçları tanılama, sınıflama, öğretim ya da tedavi programları hazırlamada göz önüne alınmaktadır. Kullanılan bu teknik ve ölçekler; görüşme, kendi kendini değerlendirme, gözlem, davranış dereceleme ölçekleri ve sosyometrik teknik olmak üzere beş temel grup altında toplanmaktadır (Avcıoğlu, 2005:18; Çiftçi ve Sucuoğlu, 2005:24). Ayrıca sosyal becerilerin bireylere kazandırılması amacıyla çeşitli sosyal beceri eğitim programları geliştirilip

(18)

uygulamaları yapılmaktadır. Yapılan bu uygulamalardaki etkililiği saptamak amacıyla, klinik psikologlar, sosyal becerileri ölçmek için yine bu yöntemleri kullanmaktadırlar. Sosyal becerilerin ölçümü sosyal beceri eğitim programlarının temel unsurudur (Yüksel, 2004:5).

1.3.2.1. Görüşme

Sosyal becerileri değerlendirmede geleneksel bir teknik olan görüşme, bireyin kendi hakkında mümkün olan en iyi bilgi kaynağının yine kendisi olacağı varsayımına dayalıdır. Bireysel görüşme ve bu yolla kişinin geçmişi hakkında bilgi edinilmesini ifade eden bu yöntem için, klinik yöntem ve vaka incelemesi terimleri de kullanılmaktadır. Öğretmenler, danışmanlar, ilgili yetişkinler bu yöntemi uygulayabilirler. Görüşmenin asıl hedefi, sosyal taleplere karşılık, öğrencinin verdiği tipik yanıtları belirlemektir. Görüşme boyunca, görüşmeci çocuğun kendisi ve akranları hakkında ne hissettiğini de belirlemektedir. Görüşmelerde az soru sormak ve çocuğu konuşmaya cesaretlendirmek gerekmektedir. İncelemenin konusu her defasında tek bir birey olduğu için, genişliğine değil, derinliğine bilgi toplanır (Avcıoğlu, 2005:18; Bacanlı, 1999:59; Wolffe ve Sacks,2000; Yüksel, 2004:7).

1.3.2.2. Kendi Kendini Değerlendirme

Kendi kendini değerlendirme, kişinin kendini rapor ettiği bir değerlendirme tekniğidir. Sosyal becerileri ölçmek için geliştirilen çeşitli ölçekler bu gruba girer. Uygulanması, cevaplandırılması ve değerlendirilmesinin kolay olması nedeniyle yaygın olarak kullanılan bir tekniktir. Bu teknikte, bireyin kendi sosyal becerilerini değerlendirmesi beklenmektedir. Böylece, bireyin dışında yer alan kişilerden (anne, baba, öğretmen ve akran gibi) dolaylı yolardan bilgi toplanmasına gerek kalmamaktadır. Burada, bireyin sosyal amaçlarının ve algılarının belirlenmesinde standart ölçme araçları kullanılmakta, ancak bireyin bu araçları kendisinin doldurması gerekmektedir. Genelde öğrencilerin otobiyografi yazması istenir. Kendileri ve başkaları hakkında ne hissettikleri ortaya çıkarılır. Kendi kendini değerlendirme tekniği daha çok subjektif verilere dayalı olması nedeniyle, sosyal

(19)

becerilerin değerlendirilmesinde diğer teknikler kadar sıklıkla kullanılması önerilmemektedir (Wolffe ve Sacks,2000; Avcıoğlu, 2005:18; Bacanlı,1999:59; Çiftçi ve Sucuoğlu, 2005:26; Yüksel, 2004:7).

1.3.2.3. Gözlem

Gözlem tekniği; uzman, öğretmen, anne- baba, akran gibi değerlendirilecek olan kişiyi çeşitli ortam ve durumlarda gözleyebilen kişilerin, kişi hakkındaki rapor ve yargılarını ifade eder (Bacanlı, 1999:59). Bireyin sosyal becerilerdeki yetersizliği, doğal ortamlarda ya da gerçek ortamlara benzetilen ortamlar yaratılarak gözlenmesi sonucunda ortaya çıkarılmaktadır. Gözlem tekniği, bireyin içinde bulunduğu ortam ve durumlarda en çok hangi sosyal becerilere gereksinim duyduğunu, bireyin hangi sosyal becerilerde yetersiz olduğunu belirlemede ve uygulanan sosyal beceri öğretim programının sonuçlarını değerlendirmede etkili olduğundan sıklıkla kullanılmaktadır. Mesela, çocukları evlerinde izlemek onların sosyal becerileriyle ilgili önemli bilgiler sağlar. Kendi kendini değerlendirme türünde kişi kendi kendisini rapor ederken, davranışsal gözlemde kişiyi başkaları rapor eder(Tan,1995:177; Özgüven,1999:93; Avcıoğlu, 2005:18; Wolffe ve Sacks,2000, Çiftçi ve Sucuoğlu, 2005:25; Yüksel, 2004:7).

1.3.2.4. Davranış Dereceleme Ölçekleri

Davranış dereceleme ölçekleri, bireylerin algılayış biçimi ile başka bireylerin nitelik ve davranışları hakkındaki gözlem sonuçlarını ya da kanılarını farklı dereceler içinde saptanmasına olanak veren bir ölçme aracıdır. Derecelendirme, ya doğrudan gözlemin yapıldığı sırada ya da sonradan yapılabilir. Derecelendirme ölçekleri bireysel olarak kullanılmakla birlikte, kişilerin özelliklerini başka bireylerle de karşılaştırmaya olanak verdikleri ve hazırlanmaları bir ölçüde kolay olduğu için, her türlü gözleme dayalı davranışların ölçülmesinde ve özellikle kişilik ve tutumların ölçülmesinde çok kullanılmaktadır. Bireyi en iyi tanıyan anne, baba, kardeş, akran, öğretmen gibi kişiler tarafından önceden hazırlanmış olan derecelendirme

(20)

ölçeklerinin doldurulmasıyla, bireyin yetersiz sosyal becerileri belirlenebilmektedir (Baymur,1994:261; Selçuk,1999:77; Avcıoğlu, 2005:19).

Dereceleme ölçekleri, bir kimsenin birden fazla kişi hakkında gözlem sonucunda eriştiği kanıları en kısa yoldan rapor etmesine olanak verdiği için dereceleyiciler açısından; rapor sonuçlarını sayısal olarak değerlendirmeye olanak verdiği için de araştırıcı açısından pratik bir tekniktir (Kuzgun, 1992:48). Ayrıca, bireyin değerlendirilmesinde kullanılan bu teknikte puanların elde edilmiş olması sosyal becerilerin daha objektif olarak değerlendirilmesini sağlamaktadır (Çiftçi ve Sucuoğlu, 2005:25).

1.3.2.5. Sosyometri

Sosyometrik değerlendirmeler sınıf içinde ve akran gruplarında hangi çocukların popüler hangilerininse reddedilen çocuklar olduğunu belirlemektedirler. Bir gruptaki bireyler arasındaki ilişkilerin kalitesini değerlendirmenin tercihe, sıralamaya dayalı bir yoludur. Bu teknikte bir grubun üyeleri belirli bir yönden tercih sırasına konmakta veya derecelendirmektedir. Sosyometrik teknikler temelde gözlemsel tekniklerdir. Çünkü kişinin tercihleri başkaları hakkındaki gözlemlerine dayanmaktadır. Sosyometri, dolaylı bir yolla sunulan bir uyarıcı çerçevesinde bir gruptaki bireylerin tutum ve eğilimlerini, grup içindeki örgütlenme biçimini ortaya çıkarmaya yarayan bir yöntemdir. Bir grubu oluşturan üyelerin birbirlerine ilişkin tercihlerini belirlemek amacıyla uygulanmakta olan bu teknik gruptaki etkileşim örüntüsünün saptanmasını sağlamaktadır (Schneider, 1993; Dökmen,1995:56; Avcıoğlu, 2005:19; Çiftçi ve Sucuoğlu, 2005:26; Yüksel, 2004:7).

Wolffe ve Sacks (2000), bu yöntemlere ek olarak problem çözme senaryoları ve durumsal rol yapma tekniklerini de ele almıştır. Buna göre:

(21)

1.3.2.6. Durumsal Rol Yapmalar

Durumsal rol yapmalarda değerlendirici, çocuklar için durumu belirler. Başrol oyuncuların rol yapmalarını ister. Durumsal rol yapmaların iki amacı vardır: sosyal durumların zayıf ve güçlü yanlarını belirlemek. Değerlendirme yaparken davranış değişikliği üzerine olumlu bir etkinin olup olmadığı tespit edilmeye çalışılır. Çocuk kendini bir kişinin yerine koyarak, diğer kişilerin bakış açısıyla olaylara yaklaşır ve sorunların üstesinden nasıl geleceğini öğrenir. Bu sayede kendini farklı ifade etme yöntemlerini öğrenerek bunları geliştirir (Wolffe ve Sacks, 2000:16).

1.3.2.7. Problem Çözme Senaryoları

Problem Çözme senaryolarında ahlaki ikilem hikâyelerin içinde gizlidir. Biri ya bu ikilemi okur veya oynar. Problem genelde bir kişi ya yalan söylemiş, hırsızlık yapmış ya da yasa dışı ahlaksız bir şey yapmıştır. Çocukları problem çözme senaryolarının içine katarak, onların farklı seçenekler geliştirebilmesi ve bu şartlar içerisinde sesli kararlar alması sağlanabilir. Çocuk, sakin tavırlar sergilemeyi öğrenerek, duygularını dizginlemeyi, sağlıklı ilişkiler kurmayı ve bunları devam ettirmeyi öğrenebilir (Wolffe ve Sacks, 2000:17).

1.3.3. Sosyal Beceri Eksikliği

Büyüme aşamalarında başarılı olan çocuklar, iyi aile ilişkileri içinde yetişmiş kimselerdir. Aile içinde gerçekleşen başarılı ilişkiler, mutlu, arkadaşça, bunalımdan uzak ve yapıcı bireylerin oluşumunu sağlarlar. Bunun tersine olarak, uyum bozukluğu gösteren çocuklar, genellikle başarısız bir anne- baba- çocuk ilişkisinin ürünüdürler. Anne ve babanın sevgi ve ilgisinden yoksun olarak büyüyen çocuklar, büyük bir sevgi açlığı gösterirler. Bu açlık da bir takım davranış ve uyum bozukluklarına neden olabilir (Yavuzer, 1998:133). Çocuktaki özellikler, anne ve babaların tutumlarıyla büyük ölçüde çatışmıyorsa, çocuğun kişiliği farklı yönde gelişse de ruh sağlığı bozulmaz (Özgüven,2001:223). Sosyal beceri eksiklikleri başkalarıyla uygun etkileşimlerde bulunamama ve ilişkilerde uygun basamakları

(22)

öğrenememe durumudur. Sosyal beceri eksikliğinde, uygun seviyede davranış gösterememe durumu vardır. Bu durum davranışı uygulama için az motivasyon ve fırsattan da kaynaklanabilmektedir (Elliott ve Gresham 1987:96-98).

Çocuklar bir sosyal beceriyi çeşitli nedenlerle öğrenememiş olabilirler. Bunlardan biri, çocuğun bir beceriyi, davranışı göstermekten korkması veya kaygı duyarak yapmaması olabilir. Diğer bir neden ise, çocuğun o beceriyi öğrenmek için yeterince fırsata sahip olamaması olabilir (Akkök, 1999:21). Alanyazına bakıldığında, sosyal beceri yetersizliğinin iki şekilde olduğu görülmektedir. Bunlardan birincisi; bireylerin çeşitli sosyal becerilere sahip olmadıkları, ikincisi ise; sahip oldukları halde becerileri uygun ortam ya da durumlarda kullanamadıkları şeklindedir (Avcıoğlu, 2005:14). Sosyal becerilerin gelişimi, okul süresince en önemli sonuçlardan bir tanesidir. Sosyal etkileşim zorlukları yaşayan çocuklar, akranları tarafından kabul edilmeyen, sosyal, duygusal zorluklar yaşayan ve zayıf akademik başarısı olan çocuklardır. Öğrenme ve davranış güçlüğü çeken ve zihinsel engeli olan çocukların da sosyal becerilerinde zayıflıklar görülmüştür (Caldarella ve Merrell, 1997:264-278).

Birey bir beceriyi daha önce hiç sergileyememişse, yani uygun durum ve ortamda hiç kullanamıyorsa beceriyi kazanamamış olduğu düşünülebilir. Bu durumda birey uygun sosyal davranış kavramından yoksun olabilir. Bireyler, muhtemelen becerilere sahip olmalarına rağmen, bu becerileri uygun durumlarda ve ortamlarda ortaya koyamamaları sonucunda becerilerden yoksun olarak görülebilirler. Bireyin repertuarında sosyal beceriler olmasına rağmen, bu becerileri duygusal tepkilerindeki artış nedeniyle sergilemede zorluk çektiği zaman, bu yetersizlikten söz edilebilir. Birey beceriyi nasıl sergileyeceğini öğrenmiştir. Ancak birey sosyal beceriyi sergilerken duygusal tepkilerindeki artış nedeniyle becerinin bazı kritik alt basamaklarını atlar. Örneğin, birey başka kişiyle konuşmayı başlatır, ancak sürdüremez. Göz ilişkisi kurma, uygun bir şekilde yaklaşma gibi bu becerinin alt basamaklarını gerçekleştiremez. Kısaca yetersizlik, becerinin birey tarafından bilinmesine rağmen, beceriyi oluşturan alt basamakların sergilenememesi durumudur (Avcıoğlu, 2005:14). Zayıf sosyal beceriye sahip bireyler birçok ruhsal sorun yaşar.

(23)

Bu da insanlarla sorunlu ilişkiler yaşamasına neden olur. Bunlar psikososyal problemler olarak adlandırılır. Psikososyal problemler sosyal becerilerle ilişkilendirilerek geniş bir alanı içine almaktadır (Segrin ve Flora, 2000:489-514).

Gresham (1988), sosyal beceri yetersizliklerini dört grup içinde sınıflandırmıştır. Bunlar; beceri yetersizliği, performans yetersizliği, kendini kontrol yetersizliği ve beceriyi ortaya koyma yetersizliğidir (Akt.,Çiftçi ve Sucuoğlu, 2005:23).

1.3.3.1. Beceri Yetersizliği

Sosyal beceri yetersizliği, Bandura’nn kazanım ya da öğrenme eksikliği olarak belirttiği durumdur. Bireyin beceri yetersizliğini belirlemek için bireyin daha önce o beceriyi kullanıp kullanmadığının araştırılması gerekmektedir. Eğer birey beceriyi daha önce hiç kullanmamışsa ya da hiç kullanmıyorsa, bireyin beceriyi kazanmadığı sonucuna varılabilir. Örneğin, bir çocuk yaşıtlarıyla nasıl işbirliği yapacağını bilmiyorsa, birlikte oynayamıyorsa, bu davranış çocuğun repertuarında yoktur (Çiftçi ve Sucuoğlu, 2005:23). Çocuk, öğrenmediği davranışlarda başarı gösteremez (Navaro, 2000:181). Bilgi azlığı, yetersiz uygulama veya dönüt verme, toplum yanlısı davranışların uygulanması ve öğrenilmesi için ipuçlarının ve imkânların yokluğu, sosyal becerili davranışların pekiştirilmesinin azlığı, toplum yanlısı davranışların uygulanmasının engellenmesi veya bütün kazanımlarında problemli davranışların varlığı, sosyal beceri yokluğuna katkı sağlar (Caldarella ve Merrell, 1997:264-278).

1.3.3.2. Performans Yetersizliği

Performans yetersizliği olan birey bir beceriyi nasıl yapacağını bilir, bu beceri bireyin repertuarında vardır, ancak birey bu beceriyi yeterli sıklıkta ve uygun zamanlarda kullanmayabilir. Bir becerinin performans yetersizliği olup olmadığına karar verebilmek için bireyi gözlemlemek gerekmektedir. Eğer birey beceriyi bir ortamda sergilemiyor, ancak diğer bir ortamda kullanıyorsa ya da bireyin daha

(24)

önceden o beceriyi sergilediği gözlenmişse, bu performans yetersizliği olarak kabul edilir. Örneğin, öğrenci gerekli durumlarda yardım istemeyi biliyor, ancak yaşıtlarından istemiyorsa; bu beceriyi kazanmış olduğu ancak, her ortamda kullanamadığı söylenebilir. Performans yetersizliği, bireyin var olan sosyal becerisini kullanmaya ilişkin motivasyon eksikliğinden ya da o beceriyi ortaya koymak için gereken ortamlarla karşılaşma fırsatı bulamamasından ileri gelebilir (Çiftçi ve Sucuoğlu, 2005:23).

1.3.3.3. Kendini Kontrol Yetersizliği

Bazı çocuklar özellikle fobilerinden dolayı uygun davranışları sergileyememektedirler. Kendini kontrol edemeyenler toplumda sürekli çekinik davranışlar sergilerler (Elliott ve Gresham,1987:96-98). Birey duygusal tepkilerindeki artış yüzünden (emotional arousal response) herhangi bir sosyal beceriyi öğrenemeyebilir. Kaygı gibi yoğun duygusal tepkiler bireyin beceri öğrenmesini engeller. Örneğin, kaygı düzeyi yüksek bir öğrenci akranları arasında bulunmaktan kaçınır. Sosyal ortamlardan kaçınması onun var olan kaygı düzeyinin daha çok artmasına neden olur. Kızgınlık ve saldırganlık gibi duygusal tepkiler de bireyin akranları tarafından reddedilmesine neden olur. Akranları tarafından reddedilen bireylerin çeşitli sosyal ortamlara girmeleri sınırlanmakta, sosyal ortamlarda gözlem yapma ve model alma fırsatı bulamayan bireylerin sosyal beceri yetersizliği söz konusu olmaktadır (Çiftçi ve Sucuoğlu, 2005:24).

1.3.3.4. Beceriyi Ortaya Koymada Yetersizlik

Bazı durumlarda, sosyal beceri eksikliği, o beceriyi sosyal ortamlarda nasıl göstereceğini bilememekten kaynaklanabilmektedir. Aslında sosyal beceri yetenekleri vardır (Schwartz ve Gotman,1976; Arkowitz,1975; Akt.:Vitkus ve Horowitz 1987:1266-1273). Ancak bu becerileri duygusal tepkilerdeki artış nedeniyle sergilemede güçlük çekildiği zaman bu yetersizlikten söz edilebilir. Çocuk beceriyi nasıl sergileyeceğini öğrenmiştir, ancak birey sosyal beceriyi sergilerken duygusal tepkilerindeki artış nedeniyle becerinin bazı kritik alt basamaklarını atlar.

(25)

Örneğin, çocuk bir başka kişiyle konuşmayı başlatır, ancak sürdüremez. Göz kontağı kurma, uygun bir şekilde yaklaşma gibi bu becerinin alt basamaklarını gerçekleştirmez. Kısaca, bu durum becerinin öğrenci tarafından bilinmesine rağmen, beceriyi oluşturan alt basamakların birey tarafından yerine getirilememesidir. Kendini kontrol beceri yetersizliğinde birey duygularındaki fazlalık nedeniyle bir beceriyi öğrenemezken, burada birey öğrendiği sosyal beceriyi duygularındaki fazlalık nedeniyle istenilir düzeyde gerçekleştiremez (Çiftçi ve Sucuoğlu, 2005:24).

Sosyal beceriye sahip olmayan öğrenciler düşük benlik saygısı riski altındadırlar. Sosyal becerilerden yoksun olanlar okul dışında (toplumda, işte) bu becerilerin iyi ilişkiler kurmak için gerekli olduğunu bilmelidirler (Wolffe ve Sacks,2000:27).

Sosyal becerinin eksikliği, çocuklar ve ergenler için önemli bir engel olarak kabul edilmektedir. Çocukların ve ergenlerin sosyal beceri zorlukları, sosyal kaçınma, depresyona bağlı düşük motivasyon gibi faktörlerin birleşmesiyle ortaya çıkmaktadır. Kendine güvenen ve rahat çocuklar endişeli çocuklara göre daha popülerdirler. Yetersiz sosyal ve duygusal gelişime ve işleve sahip olanlar ile düşük sosyal beceriye sahip çocuk ve ergenler bu durumlarını yetişkinlikte de devam ettirmektedirler. Sosyal olarak izole çocuk ve ergenlerin okulu bırakmaları zihinsel sorunlarını arttırmaları, çocuk suçlu olarak tanınmaları daha muhtemel olaylardır. Düşük seviyedeki sosyal beceri, sorunlu aile ilişkilerini hem yansıtır hem de ona katkıda bulunur. Yani sorunun daha da artmasına sebep olur (Rose, 1998:106-108).

Son zamanlarda sosyal beceriyle ilgili yapılan araştırmalarda, çocukların akranlarına sorularak ortaya konulan sosyometrik beceri değerlendirme ölçeklerinde sevilmeyen çocukların belli bir farkla kabul edilmeyen veya görmezden gelinen çocuklar olarak değerlendirildikleri tespit edilmiştir (Schneider, 1993:23).

(26)

1.3.4. Sosyal Beceri Eğitimi

Sosyal beceri eğitimi çalışmalarının temelinde, sosyal anksiyetenin sosyal beceri eksikliğinden kaynaklandığı görüşü yatmaktadır. Bir başka deyişle, bireyler sosyal becerileri eksik olduğu için, sosyal ortamlara girmekten endişelenirler ve korkuya kapılırlar. Dolayısıyla, sosyal anksiyeteyi tedavi etmek için bireylere sosyal beceri eğitimi vermek gerekir. Sosyal beceriksizliği veya sosyal anksiyeteyi bir kişilik özelliği olarak gören anlayış, bunu giderebilmekle veya değiştirmekle değil, daha çok ölçmek ve tespit etmekle ilgilenmektedir. Bu yüzden, bu anlayışa göre bir sosyal beceri eğitimi vermek pek söz konusu edilmemektedir. Sosyal anksiyeteyi beceri eksikliği olarak değerlendiren görüş, sosyal beceri eğitimine (ve tabii ki davranışsal -davranışçı değil- teknik ve yaklaşımlara) ağırlık vermektedir. Sosyal beceri eğitimine ağırlık veren bir diğer yaklaşım da bilişsel kendini değerlendirme yaklaşımıdır ve adından da anlaşılacağı gibi, daha çok bilişsel teknikler kullanılmaktadır. Leary’nin geliştirmiş olduğu model şeklinde sosyal beceri eğitimi tüm teknikleri kapsayabilir niteliktedir (Bacanlı, 1999:73).

Sosyal beceri yetersizliklerinin türünü belirlemek öğretim programlarının hazırlanmasında oldukça önemlidir. Bireyde beceri yetersizliği varsa, birey beceriyi öğrenmemiştir. Bu durumda beceri, sosyal beceri öğretim programında model olma, davranışı prova etme ve yol gösterme tekniklerinden yararlanılarak öğretilir. Performans yetersizliği varsa, çocuğun öğrendiği beceriyi ortaya çıkarabilmek için, çevresel düzenlemeler yapılarak beceriyi öğrenme ve kullanma için motivasyonun arttırılması gerekmektedir. Kendini kontrol yetersizliği varsa, yani bireysel saldırganlık gibi zarar verici davranışları yüzünden bir sosyal beceriyi kazanamıyorsa ya da ortaya koyamıyorsa, bilişsel davranış değiştirme teknikleri arasında yer alan; rahatlama teknikleri, kendi kendine öğretim, kendini izleme ve kendini ödüllendirme tekniklerinden yararlanılabilir. Bireyin hangi sosyal becerilerde yetersiz olduğunu belirlemek ve hangi sosyal becerilerin öğretileceğine karar verebilmek için sosyal becerilerin değerlendirilmesi gerekmektedir (Çiftçi ve Sucuoğlu, 2005:24).

(27)

Arkadaşlık ilişkilerinin geliştirilmesi ve sürdürülmesine yönelik problemlerle ilgili birçok davranış, bilişsel davranışçı teknikler ve grupla psikolojik danışmanın kullanıldığı sosyal beceri eğitimine olumlu cevaplar vermektedir (Morganett, 2005:45). Bilişsel teknikler sorun çözmeyi ve özdenetim eğitimini kapsarken; davranışçı teknikler tartışma, örnek alma, canlandırma, geribildirim ve ev etkinliği gibi yöntemleri içerir (Çetin, Bilbay, Kaymak,2003:31).

Utangaçlık, farklı sosyal endişeler ve sosyal problem çözmede başarısızlık durumları birçok ergen için belirli problemler arasında yer almaktadır. Çocuklukta yaşanan yalnızlık, daha sonraki dönemlerdeki uyum sorunlarını doğuracağından ilk ergenlikteki çocukların sosyal becerilerini geliştirmek gerekmektedir (Christoff, Scott, Kelley, Schlundt, Baer ve Kelly,1985:468-477). Sosyal beceri yetersizliği olan çocukların akranlarıyla etkileşiminin geliştirilmesi için sosyal becerilerin geliştirilmesi gerekmektedir. Bunun için de kişilerarası ilişkilerde gerekli olan, sosyal becerilerin, olabildiği kadar erken öğretilmesi önerilmektedir (Avcıoğlu, 2005:20). Bu becerilerin geliştirilmesi, diğer bir deyişle, sosyal beceri eğitimi çok önemli ve gereklidir, çünkü birçok çocuğun bu temel becerileri kendiliğinden kazanamadığı görülür. Bu becerilerin kazanılamaması okul başarısında, sosyal ilişkilerde ve uyum güçlüklerinde etkili bir faktör olabilmektedir (Akkök, 1999:20).

1.4. Anne- Baba Tutumları

Bireyin içinde yer alan süreçlerden biri de tutumlardır. Tutumlar, oldukça organize olmuş, uzun süreli duygu, inanç ve davranış eğilimleridir. (Cüceloğlu,1997:521). Tutumlar, doğrudan doğruya gözlenemez, ancak bir bireyin yaptıklarından vardanabilir. Gözlenememelerine karşın, bireylerin tutumları sevgilerini, nefretlerini ve davranışlarını önemli ölçüde etkiler. (Morgan, 1995:363) Bireyin tutum ve davranışlarını, uzun ve kısa vadeli planlarını, hayat hedeflerini anlamak ve değerlendirebilmek için onun kendi hakkındaki değerlendirmelerini yakından bilmek gereklidir (Kuzgun, 1992: 37).

(28)

Toplumumuzda “disiplin” denince akla, korkutarak saygı elde eden, çatık kaşlı bir güç gelir. Oysa disiplin, çocuğun sözüne, fikrine güvendiği, korku nedeni ile değil de zor durumda başvurduğu kişi olmalıdır (Üstün,1994:27). Gerçekte disiplin, düzeltmedir (Tezcan, 2005:60), çocuk eğitiminin parçasıdır (Yavuzer, 2003:91), katı cezadan çok, akıl yürütmeyi ve açıklamayı içerir (Öksüz, 2002:136). Disiplinin özgürlük sağlayıcı yanı da vardır. (Nas, 1986:171) Bu anlamda kullanılınca disiplin tanımı, çocuk eğitimindeki sağlıklı tutum ve kuralları içine alır (Yörükoğlu, 1997:196).

Çocuk yetiştirme tutumu toplumdan topluma, kültürden kültüre farklılık gösterdiği gibi, o toplumdaki aileler arasında da farklılıklar gösterebilir. Bir toplumun, her sosyoekonomik grubun kendi kültürüne, hayat felsefesine ve kendi değerler sistemine sahip olduğu, farklı sosyal sınıflardaki ebeveynin farklı çocuk yetiştirme tutumu, farklı ödül ve ceza anlayışı ile çocuklarını yetiştirdikleri söylenebilir (Kulaksızoğlu, 1999:117). Aileler farklı kuşaklardan oluştuğu için, iletişim konusunun sık sık sorunlara neden olması kaçınılmazdır. Aynı zamanda farklı cinsiyetlerinde bir arada bulunması iletişimde sorunlar çıkması riskini daha da arttırır (Lindenfield,1997:63).

Anne- babanın çocuk yetiştirme tutumu, çocuğun sosyalleşmesini etkileyen önemli bir değişkendir. Çocuğun ya da ergenin gelişimini etkileyen çocuk yetiştirme konusu, çocuğun ailenin disiplin teknikleri ile ilgili bakış açısında yoğunlaşmaktadır. Ergenin ailesi ile ilişkilerinde anne- baba tutumunun önemli bir rolü vardır. Anne- babanın çocuklarına gösterdiği davranışlarda genellikle iki temel değişken vardır. Bunlar “sevgi” ve kontrol” değişkenleridir. Çocuk bir yandan özerkliği kazanma, başka bir deyişle, kendi benliğini bulup, anne- baba kontrolünden çıkma çabasındayken, öte yandan da anne- baba da çocuğun üzerindeki kontrollerini yitirmenin kaygısını yaşamaktadırlar (Kulaksızoğlu, 1999: 83; Temel ve Aksoy, 2005:108; Hortaçsu, 2002:120).

Çocuğa her an söyleneni yapması, yapmadığı takdirde cezalandırılacağı hatırlatılır. Bunun sonucunda da çocuk kendine güvensiz, kendi başına karar

(29)

veremeyen, her an başkalarından yardım bekleyen aşırı bağımlı bir kişilik geliştirecektir. Oysa önemli olan, çocukta öz denetimi kazandırmaktır (Üstün,1994:27). Yapılan araştırmalar incelendiğinde, anne- babanın çocuklarına karşı yaklaşım biçimlerinin, onların kişilik özelliklerinin biçimlenmesinde etkili olduğu sonucunu çıkarmıştır (Öksüz, 2002:137).

Ergenlik dönemindeki çocuklar, ebeveynlerini bir yandan çok kısıtlayıcı ve otoriter olarak algılarken, diğer yandan onların kendilerine sağlayacağı basit güven ve istikrar duygusunun, kendilerinin, onların bu dönemi stressiz ve problemsiz bir şekilde atlatmaları için gerekli olduğuna inanırlar. Aile içerisinde yeterli istikrarın sağlanmasına rağmen hem ergenlik çağındaki çocukların hem de anne- babaların otoriteyi kendi açılarından sağlaması demek aile ilişkilerinin tamamen kopması anlamına gelmez. Yani hem çocuklar, hem de anne- babaları sağlam aile temellerine ve kurallarına saygılı olmaları gerektiğini fark etmelidirler (Quinn, 1993:255-260).

Ebeveynlerin çocuklara yaklaşımı çocukların davranışlarını çok büyük bir şekilde etkilemektedir. Örneğin, güven verici ailede yetişen çocuklar sosyal ortamlarda kendine güvenen ve sosyal sorumluluğunun farkında olarak karşılıklı saygı ve olumlu iletişim içerisinde sosyal etkileşimlerde bulunurlar. Otoriter ailelerin çocukları ise sert bir kontrolle yetiştirildiğinden ve az oranda karşılıklı saygı gösterildiğinden olumsuz sosyal ilişkilere sahiptirler. Çekingen ve saldırgan ergenlere yapılan anketlerde aileleri tarafından yeterli sosyal destek almadıkları ortaya çıkarılarak, çekingen ve saldırganlıklarının sebebi olarak aile içi iletişimin eksikliğini göstermişlerdir. Problemli sosyal davranışa sahip ergenler kendi düşünceleriyle ebeveynlerinin düşüncelerinin çakışması sonucunda ılımlı bir uzlaşmaya varamadıkları için ergenler, eksik ebeveyn desteğini de ileri sürerek, farklı bir şekilde bu isyanlarını yansıtmaktadırlar (Schneider, 1993; Kulaksızoğlu, 1999:84).

Çocuk yetiştirme konusunda destekleyici davranışlar sergileyen ebeveynler, çocuğun sosyal gelişimi ve okul başarısı gibi konularda memnuniyet verici sonuçlar elde etmişlerdir (He ve Liu, 2005:417-434). Gençler, isteklerini ve sorunlarını bilen;

(30)

kendilerini eseri olarak değil de birey olarak görebilen, kısacası kendini anlayabilen, canlı, sıcak ilişkiler kurabilen ebeveyn isterler (Öksüz, 2002:138).

Yavuzer, anne- baba tutumlarını altı başlık altında toplamıştır: Baskılı ve otoriter tutum; gevşek tutum (çocuk merkezci aile); dengesiz ve kararsız tutum; koruyucu tutum; ilgisiz ve kayıtsız tutum ve güven verici, destekleyici ve hoşgörülü tutum (Yavuzer, 1998:28).

Whirter ve Voltan- Acar (1998) Anne Baba Tutumlarını sekiz grupta toplamıştır: etkili, düzenli anne- babalar; demokratik anne- babalar; katı kontrollü anne- babalar; aşırı koruyucu anne- babalar; hoşgörülü anne- babalar; ihmalkâr anne- babalar; otoriter, saldırgan, nörotik anne- babalar; kaygılı- nörotik anne babalar.

Çağdaş (2002), anne- baba tutumlarını itici tutum, yetkinci tutum, aşırı koruyucu tutum, aşırı hoşgörülü ve şımartıcı tutum, tutarsız tutum, otoriter (baskıcı) tutum, demokratik tutum olmak üzere yedi başlıkta ele almıştır.

1.4.1. İtici Tutum

İtici tutum, anne- babanın çocuğu çeşitli nedenlerden dolayı istememesi ve ona karşı düşmanca duygular beslemesi olarak tanımlanabilir. Anne- babaların çocuklarına karşı itici davranışları genellikle açık düşmanlık ve ilgisizlik, yetkincilik ve ödünleyici aşırı koruma şeklinde görülebilir. Anne- babanın çocuklarına karşı itici tutumları açıkça olabileceği gibi üstü kapalı bir biçimde de olabilir. Kimi anne- baba bu soğukluğu bilinçli olarak açığa vurur (Çağdaş, 2002:142; Yörükoğlu, 1997:188).

Anne- baba için bir çocuğa sahip olmak, mutluluk verici bir olaydır. Ancak çocuğun evlilik dışı bir ilişkinin sonucunda meydana gelmesi, çocuğun sonuçlandırılmak üzere olan bir evliliği kurtarmak amacı ile dünyaya getirilmesi ve istenilen sonucun elde edilememesi, istenilmeyen bir zamanda dünyaya gelmesi, aile çevresinden sevilmeyen bir kişiye benzemesi, cinsiyetinin beklenenin dışında olması,

(31)

özürlü olması, evliliğin sona erdirilmesinin düşünülüyor olması, anne- babaların kendi ailelerinde itici bir tutum ile yetiştirilmiş olmaları, üvey çocuk olması anne-babaların çocuklarına karşı itici bir tutum geliştirmelerine neden olabilir (Çağdaş ve Şahin, 2002:60; Bilen, 1994:73).

Annenin önemsememe tepkileri çocukların sosyal beceri ve kaçınmalı başa çıkma seviyelerinin düşük olmasına sebep olur (Eisenberg, Fabes, Murphy,1996:2227-2247). Çocuğu kabullenmeme, olumsuz duygular besleme yani, “reddetme” durumunda birey, sinirli, özellikle kendinden küçük ve zayıflara karşı düşmanca duygulara sahip, yardım etme duygusundan uzak (Öksüz, 2002:137), aileden ve yaşamdan kopuk, kendi halinde ve özgüveni eksik bir özellik kazanabilir. Hatta bu bireyler, çok uzun yıllar ergenliği bir türlü üzerinden atamaz ve yetişkinliğe geçişte büyük zorluklar yaşarlar (Onursal, 2006:93).

1.4.2. Yetkinci Tutum

Olumsuz anne- baba tutumlarından biri de anne- babaların çocuklarına karşı yetkinci bir tutum içinde yaklaşmalarıdır. Yetkinci anne- babalar, çocuktan başarılı olması için aşırı bir beklenti içindedirler. Çocuklarının diğer çocuklardan daha başarılı olmasını isterler ve sık sık başka çocuklarla kıyaslarlar. Çocuğun göstermiş olduğu başarılarla yetinmezler. Çocuğa sürekli olarak nasıl daha başarılı ya da daha yeterli duruma gelebileceğini anlatırlar. Çocuktan beklentileri genellikle onun yaşına, gelişim düzeyine, yeteneklerine uygun ve gerçekçi değildir (Çağdaş, 2002:144). Yetkinci ailelerde anne babalar - onlara inanılır, itaat edilir, saygı gösterilir- kuralları koyar, diğerlerinin de bunlara uymasını beklerler. Kurallara aykırı davranışlar sert bir disiplinle karşılaşır (Gander ve Gardiner, 2001:481).

Yetkinci tutum genellikle çocukluk yılları güç şartlar altında, maddi imkânsızlıklar içinde geçmiş anne- babalarda daha çok görülür (Çağdaş ve Şahin, 2002:67). Anne-baba, gençlik günlerinin beklenti, umut ve düşlerini, çocukları aracılığıyla gerçekleştirmek isterler (Gökçe,1985:316). Bu anne- babalar için okulda başarılı, sporda becerikli çocuklar yetiştirmek statü sembolü olur. Onlar çocuklarıyla

(32)

gururlanma gereksinimi duymaktadırlar. Çocuklarının, kendilerinin iyi anne/baba olduğunu gösterecek biçimde davranmalarını isterler (Gordon, 2003:247).

Yetkinci tutum, çocuğu ya aşırı hırslı ve atak ya da başarısız, çekingen ve yaşam sevincinden yoksun hale getirebilir. Anne- babaların çocuğun yeteneğini aşan bir beklenti içinde olmaları çocuğun itaatsiz, isyankâr olmasına da neden olabilir. Bu özelliklere sahip çocuklar, arkadaş grubuna girmekte, grup üyeleri tarafından kabul edilmekte zorluklarla karşılaşabilirler. Grup etkileşiminden yoksun çocuklar; yardımlaşma, paylaşma, işbirliği gibi prososyal davranışları geliştirmekte ve başkaları ile olumlu sosyal davranışlar kurmakta zorlanabilirler (Çağdaş, 2002:145).

1.4.3. Aşırı Koruyucu Tutum

Anne- babaların en önemli görevlerinden biri, çocuklarını dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korumak ve kontrol etmektir. Ancak koruma, çocuğun sağlıklı büyüyüp gelişmesine engel olabilecek düzeyde olmamalıdır (Çağdaş, 2002:147). Aşırı koruyucu tutum gösteren anne-babalar, düşman bir çevreye karşı çocuklarını koruyan anne ve babalar olarak tanımlanır (Whirter ve Acar,1998:88).

Aşırı korunan çocuklar, annelerine fazlaca bağımlı oldukları için her şeyi annelerinden beklerler. Daha çok anne- çocuk ilişkisinde ortaya çıkan bu aşırı koruyuculuğun ardında, annenin duygusal yalnızlığı yatmaktadır. Koruyucu davranışlarıyla çocuğuna olan sevgisini dile getirdiğini, ona yardım ettiğini sanır. Ama gerçekte kendi yalnızlığını ve mutsuzluğunu telafi etmektedir. Bu çocuklar, kendi başlarına karar vermekten aciz, sormadan bir şey yapamayan, girişim yeteneğinden yoksundurlar. İsteklerini ağlayarak belirtirler, mızmızlık ederler ve inatçı bir tutum geliştirmeye başlarlar. Bu çocuklar kendi kendilerini korumayı öğrenemedikleri için savunmasız, başkalarına bağımlı, çabuk uyum gösteren, utangaç, çekingen bir kimlik geliştirmeye yönelirler. Bazıları ise aşırı otoriter, etrafındaki kişileri kullanan, sorumsuz, şımarık, duygusal problemli bir kişilik geliştirebilirler (Yavuzer, 1998:32; Çağdaş, 2002:147; Öksüz, 2002:137).

Şekil

Tablo 2-1. Araştırmanın Evreni, Hedeflenen Örneklem, Çalışılan Örneklem
Tablo 2-2. Örneklem Grubuna Alınan Öğrencilerin, Okul ve Cinsiyete Göre Dağılımı

Referanslar

Benzer Belgeler

Aile içi şiddet aile üyelerinden birinin diğerini duygusal, fiziksel ve cinsel istismara maruz bırakması, sosyal olarak dışlaması ve maddi yoksun bırakması gibi davranışları

Ancak Çocuğun anneden sonra en çok iletişim kurduğu birey olan baba ile kurulan iletişim de aynı şekilde anne ile kurulan iletişim gibi çocuğun gelişimi açısından

Daha sonra Sevgili Peygamberimiz ile birlikte Hazreti Hatice’nin amcası ve âlim birisi olan Varaka bin Nevfel’e gittiler.. Her şeyi ona

Yaren ve Yusuf’un anne - babası, çok mutlu olmuşlardı. Bir parça kurban eti sayesinde, Yağızlarla tanışmışlar ve onlara

Hepsinden “daha fazla” ve “daha yakın” olarak planladığımız Nest Bornova; otobanın hemen yanında olma- sının avantajıyla, şehrin kalbinden çok kısa sürede

Korando Sports, her vücut tipine uyum sağlayan elektrikli, ısıtmalı ön koltuklar ve sınıfında tek, 29º açıya sahip arka koltuklarıyla rahat yolculuklar için

Bir gün Hazreti İbrahim, yanındaki insanlara ders vermek için önce uzaktan çok küçük görünen bu yıldıza baktı?. Amacı, o insanları inandıkları

Ancak Bilâl-i Habeşi Hazretleri, Peygamber Efendimizin vefatından sonra çok üzül- dü.. Mekke’de her şey ona, Peygamber