• Sonuç bulunamadı

Bu bölümde, sosyal beceri alanıyla ilgili çalışmalara (yıl sırasına göre) yer verilmiştir.

Riggio (1986), temel sosyal becerileri belirlemek ve ölçmek için bir çalışma yapmıştır. Sosyal becerinin boyutları olan duyuşsal anlatımcılık, duyuşsal duyarlık, duyuşsal kontrol, sosyal anlatımcılık, sosyal duyarlık, sosyal kontrol “Sosyal Beceri Envanteri” (Social Skills Inventory) ile değerlendirilmiştir. Sosyal Beceri Envanteri, 270 gönüllü üniversite öğrencisine (105’i erkek, 165’i kız) uygulanmıştır. Dışa dönük ve sosyal olan kişilerin gözlemciler tarafından daha olumlu şekilde değerlendirildiği ortaya çıkmıştır. Empatik, sezgisel ve karizmatik olarak anılan insanlar bu özellikleri meydana getiren belirli temel sosyal becerilere sahip bulunmuştur. Duyuşsal anlatımcılığa sahip bireylerin dışa dönük, zeki, kendine güvenen, kaygısız, neşeli, atılgan, gruba bağlı ve gergin bireyler olduğu bulunmuştur. Duyuşsal olarak duyarlı bireylerin ise dışa dönük, neşeli, atılgan, hassas, kaygılı, açık fikirli ve gergin oldukları bulunmuştur. Duyuşsal kontrol ise duygusal kararlılık, kendine güvenme, açık fikirlilik, kontrollü olma ve rahatlıkla ilişkilendirilmiştir. Sosyal anlatımcılıkta ise duyuşsal anlatımcılıkta olduğu gibi bu özelliğe sahip bireylerin dışa dönük, kaygısız, atılgan ve gruba bağlı oldukları bulunmuştur. Sosyal beceriye sahip bireylerin arkadaşlarıyla, tanıştıkları kişilerle sosyal bağlarının güçlü olduğu tespit edilmiştir. Bu kişilerin duyuşsal ve sosyal anlatımcılıklarının ve sosyal kontrollerinin yüksek olduğu sonucu elde edilmiştir.

Halberstadt (1986), yaptığı araştırmada bireylerin duygusal ifadelerine sözsüz davranışları ve sosyal becerileri kadar aile yaklaşımlarının etkisinin olup olmadığını incelemiştir. 64’ü kız, 69 üniversite öğrencisi araştırmaya dâhil edilmiştir. Duygusal ifadelerde aile etkisini araştırmak için 40 maddelik “Aile Etkileyicilik Anketi”, ayrıca “Öz Etkileyicilik Ölçeği” ve “Utangaçlık Ölçeği” uygulanmıştır. Sonuçta; duygu ve düşüncelerini daha çok dışa vuran ebeveynlerin çocukları, duygu ve düşüncelerini daha az dışa vuran ebeveynlerin çocuklarına göre iletişim kurarlarken kendilerini ve duygularını daha iyi ve açık bir şekilde ifade edebilmişlerdir. Olumlu

konuşmalarda ise yüksek dışa vuruşa sahip, duygularını açık şekilde ifade eden ailelerin çocukları başarılı olmuşlardır. Kız denekler daha mutlu iletişimlerde bulunurlarken erkekler ise daha mutsuz iletişimlerde bulunmuşlardır. Bu durumun her iki aile ortamı için de geçerli olduğu görülmüştür. Düşük dışa vuruşa sahip aile çocuklarının aileleriyle daha çok olumsuz iletişimde bulundukları tespit edilmiştir. Ebeveynlerin yaklaşımlarının bireylerin duygusal ifadelerinin gelişmesi için kalıcı bir etkiye sahip olduğu görülmüştür. Yine ebeveyn yaklaşımlarının bireylerin sözsüz iletişim ve yargılamalı iletişim becerilerini etkilediği de görülmüştür.

Rotheram (1987), kişiler arası problem çözme, kendine güven ve benlik saygısının sosyal beceri ve akademik başarı ile yine sosyal becerinin de akademik başarı ile olan ilişkisini araştırmıştır. Ayrıca akranlar ve öğretmenlerle olan iletişimin de bu etkileşimlerden nasıl etkilendiği incelenmiştir. Araştırma, üçüncü sınıftan altıncı sınıfa kadar olan, 128’i erkek, 113’ü kız; işçi ailesi çocukları olan toplam 241 öğrenci ile yapılmıştır. Araştırmada, “Kişilerarası Problem Çözme Testi”, “Çocuk Güven Kısa Testi”, “Coopersmith Benlik Saygısı Envanteri”, davranışsal gözlemler, akran değerlendirmeleri, öğretmen ölçümleri test ve teknikleri kullanılmıştır. Sonuçta, çocukların farklı sosyal becerilerinin akademik becerilerle olumlu ilişkisinin olduğu tespit edilmiştir. Ama her başarılı öğrencinin iyi sosyal beceriye, her sosyal becerinin de akademik başarıya öncülük etmeyeceği gözlenmiştir. Genel olarak sosyal becerili çocukların akademik olarak da başarılı oldukları sonucuna varılmıştır.

Riggio, Throckmorton ve DePaola (1990), sosyal becerinin çok boyutlu ölçümleriyle benlik saygısı, kontrol odağı ve sosyal kaygı ölçümleri arasındaki ilişkileri araştırmak için bir çalışma yapmışlardır. Araştırma, 38’i erkek, 83’ü kız, 121 gönüllü üniversite öğrencisine uygulanmıştır. Araştırmada, 90 maddeli, altı alt ölçeği olan “Sosyal Beceri Envanteri”, “Coopersmith Benlik Saygısı Envanteri”, “Janis- Field Gözden Geçirilmiş Benlik Saygısı Ölçeği”, “Rotter’ın İçsel- Dışsal Kontrol Odağı Ölçeği”, “Leary’nin Sosyal Kaygı Ölçeği”, “UCLA Gözden Geçirilmiş Yalnızlık Ölçeği”, “Rand Genel İyilik-Mutluluk Ölçeği” kullanılmıştır. Benlik saygısına sahip gençlerin iyilik, mutluluk ölçümlerinde yüksek puanlara sahip

olduğu tespit edilmiştir. Sosyal beceriye sahip olanların benlik saygısının yüksek, sosyal kaygı ve yalnızlık hislerinin ise az olduğu yapılan ölçümlerde bulunmuştur. Sosyal olarak becerikli bireylerin sosyal beceri boyutları olan duyuşsal duyarlık, anlatımcılık ve kontrol ile sosyal anlatımcılık, duyarlık ve kontrole sahip oldukları ve bunları orantılı bir şekilde dengede tuttukları tespit edilmiştir.

Parish ve Parish (1991), sosyal destek sisteminde aile biçimlerine göre (bir arada yaşayan aile, ayrılmış, eşlerden biri ölmüş vb) azalmanın olup olmadığı, destek sistemlerinin benlik algılaması ve sosyal beceri ifadelerini olumlu yönde etkileyip etkilemediğini tespit etmek amacıyla bir araştırma yapmışlardır. Araştırma, 78’i erkek, 178’i kız 256 üniversite öğrencisine (hemen hemen tüm öğrenciler Kafkasyalı ve orta sınıf ailelerden geliyor) uygulanmıştır. Bunlar, Kansas Eyalet Üniversitesinin Eğitim Psikolojisi dersine gönüllü olarak kayıt yaptırmış olan öğrencilerden seçilmiştir. Araştırmada “Kişilik Tarihi Envanteri”, “Benlik Kavramı Ölçeği”ni içeren “Kişilik Özellikleri Envanteri” ve “Sevgi/ Nefret Kontrol Listesi” kullanılmıştır. Bu araştırmada, anne ve babası birlikte yaşayan bireylerin, ebeveynlerini kaybedenlere göre sosyal beceri açısından daha iyi durumda oldukları görülmüştür. Anne-baba ya da evliliğe karşı olan düşmanca duyguların, ergenlerin sosyal beceri ve benlik algılamalarını olumsuz yönde etkilediği görülmüştür. Anne- babaları ayrılmış olan ergenlerin onlara karşı düşmanlıkları, anne- babaları bir arada olan veya anne- babaları ölen ergenlere göre daha fazla bulunmuştur. Anne- babaları bir arada yaşayan ergenlerin, anne- babaları ayrılmış ya da ölmüş olanlara göre daha çok ailesel sosyal destek gördükleri için sosyal becerilerinin ve benlik algılamalarının daha iyi olduğu tespit edilmiştir. Anne-baba desteğinin benlik algılamasını ve sosyal beceriyi etkilediği tespit edilmiştir. Anne- babaları tarafından düşmanca ya da önemsiz olarak davranılan ergenlerin de sosyal becerileri ve benlik algılamalarının kötü olduğu tespit edilmiştir.

Rudolph, Hammen ve Burge (1995), çocukların ilişkilerinin bilişsel ifadelerini, çevrelerindeki diğer kişilerle (aile, akran vs) olan kişilerarası ilişkilerini ve bunların sosyal beceri ile olan ilişkilerini araştırmışlardır. Bu çalışmayla kişilerarası farklı ilişkiler ve davranışlar arası bağlantılar anlaşılmaya çalışılmıştır.

Toplam 1617 öğrenci araştırmaya dâhil edilmiştir. Araştırmada veri toplamak amacıyla “Benlik ve Akran Algılamaları Anketi”, “Anne- Baba Davranış Envanteri”, “Çocukların Sosyal Davranış Beklentileri Anketi”, görüşme yöntemi, hikâye anlatımı yöntemi, sosyometrik ölçümler kullanılmıştır. Sonuçta, sosyal algılamalar, kişilerarası beklentiler, şematik örgütleme, sosyal bilgi süreci dâhil olmak üzere bilişsel ifadelerin farklı bileşenleri arasında önemli bağlantılar bulunmuştur. Yani sosyal yönü güçlü olan gençler hakkında akranlarının olumlu düşüncelere sahip olduğu görülmüştür. Sosyal beceri yönünden zayıf olan çocukların kişilerarası becerileri ve atılganlıklarında da problem olduğu gözlenmiştir. Ebeveyn çocuk ilişkisinin, çocukların psikososyal gelişimlerini etkilediği de görülmüştür.

Luthar (1996), yaptığı çalışmada yoksul ergenlerin okuldaki sosyal becerilerini incelemiştir. Beceri ölçümleri (arkadaşların değerlendirmesi, okul notları), stres ölçümleri (içsel-dışsal belirtiler, depresyon, endişe) hazırlanan çeşitli formlarla yapılmıştır. Ölçekler, 138 dokuzuncu sınıf öğrencisine altı aylık sürede uygulanmıştır. Bu çalışma, yoksul mahalle ergenlerinin okul uyumlarının devamlılığı ya da uyumsuzluklarıyla ilgili birçok anlayış elde edilmesini sağlamıştır. Okula dayalı sosyal beceriler incelenmiştir. Ergenlerin önceki akademik başarıları ve akranları tarafından belirtilmiş olan liderlik özelliklerinin, onların sınıf içi sosyal becerilerinin ilerlemesinde etken olduğu tespit edilmiştir. Sosyal becerisi gelişmiş olan çocukların akademik başarılarının da daha iyi olduğu gözlenmiştir. Yoksul mahalle çocuklarının akademik başarı ve okula uyumları olumsuz akran gruplarının etkisiyle düşüş göstermiştir.

Caldarella ve Merrell (1997), çocuk ve ergenlerin sosyal beceri genel sınıflandırmalarını oluşturmak; çocuk psikopatolojisi-metodolojisi uygulayıp davranışsal boyut yaklaşımını oluşturmak ve geliştirmek için bir araştırma yapmışlardır. Bu araştırmada çocukların akran ilişkisi, özdenetim, akademik başarı, kendine güven ve itaat yönleri araştırılmıştır. Araştırmada üç-altı yaş, yedi-on bir yaş, 12–18 yaş grubu öğrenciler araştırmaya dahil edilmiştir. Araştırmada; “Okulöncesi ve Anaokulu Davranış Ölçeği”, “Okul Sosyal Davranış Ölçeği”, “Okulöncesi Sosyal Etkililik Profili”, “Okulöncesi Sosyal Davranış Anketi”,

“Okulöncesi Davranış Anketi”, “Walker- McConnell Sosyal Beceri ve Sosyal Uyum Ölçeği (Ergen Versiyonu)”, “Sosyal Beceri Derecelemesi (öğretmen, ebeveyn, öğrenci versiyonu)”, “Sınıf Tavır Anketi”, “Walker- McConnell Sosyal Beceri ve Sosyal Uyum Ölçeği (İlkokul versiyonu)”, “Gözden Geçirilmiş Sosyal Beceri Değerlendirmesi”, “Öğretmen Sosyal Beceri Derecelemesi”, Öğretmen-Çocuk Dereceleme Ölçeği”, “Gözden Geçirilmiş Sınıf Oyunu”, “Matson Gençlerin Sosyal Beceri Değerlendirmesi”, “Iowa Okulöncesi Çocukların Sosyal Yeterlik Ölçeği”, “Toplum Yanlısı Davranış Anketi”, “Sağlık Kaynakları Envanteri” ve “Kohn Sosyal Beceri Ölçeği” kullanılmıştır. Hem öğretmenleri hem de akranlarıyla sosyal uyum sorunları olan çocukların yaşamlarında suç işlemeye neden olan akademik, sosyal ve duygusal problemler yaşamaya eğilimli oldukları tespit edilmiştir. Sosyal beceri yokluğu ve depresyon arasındaki ilişki belgelendirilmiş ve hem deneysel hem de teorik olarak kanıtlanmıştır. Ebeveynlerin antisosyal davranışlarının, çocukların da sosyal davranışlardan yoksun olmalarına neden olduğu tespit edilmiştir. Agresif çocukların, akademik, kişilerarası ve özdenetim becerileri konusunda yoksun oldukları bulunmuştur. Kendine güvenen çocukların dışa dönük oldukları ve iletişimi başlatıp, devam ettirebildikleri gözlenmiştir. Özdenetim ve akran ilişkileri arasında pozitif ilişki görülmüştür. Sosyal becerisi yüksek olan öğrencilerin daha otonom(bağımsız), işbirlikçi, daha verimli, akademik olarak daha başarılı, itaatli ve uyumlu oldukları tespit edilmiştir.

Yüksel (1999), 1997–98 öğretim yılında Gazi Üniversitesine bağlı çeşitli bölümlerde öğrenim gören 300 öğrenci üzerinde araştırma yapmıştır. Öğrencilerin sosyal beceri düzeyi, “Sosyal Beceri Envanteri” ile ölçülmüştür. Genel olarak elde edilen bulgulara göre, öğretmen adayı öğrencilerin sosyal beceri düzeyleri devam edilen fakülte ya da Öğretmenlik Meslek Bilgisi Sertifika Programı, cinsiyet ve yerleşim birimine göre farklılık göstermemiştir. Buna karşılık sosyal becerileri oluşturan alt özellikler yönünden yerleşim birimine göre üç alt ölçek puanında farklılık bulunmuştur. Yaşamlarının çoğunu farklı yerleşim birimlerinde geçirmiş bulunan öğrencilerin sosyal becerileri oluşturan sosyal anlatımcılık, sosyal duyarlık ve sosyal kontrol düzey puanları arasında bir farklılık bulunmuştur. Bu farklılık,

sosyal anlatımcılık alt ölçeğinde yaşamlarının çoğunu ana kentte geçirmiş bulunan öğrencilerin lehine olmuştur.

Hamarta (2000), üniversite öğrencilerinin cinsiyet, sınıf, bölüm, yetişmiş olduğu yer, barınma türü gibi bazı özlük niteliklerinin, sosyal beceri ve yalnızlık düzeyleri üzerine etkilerini incelemiştir. Araştırmanın örneklemi, Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesinin çeşitli bölümlerinde öğrenim gören 523 öğrenciden oluşmuştur. Öğrencilerin sosyal beceri düzeyleri “Sosyal Beceri Envanteri”, yalnızlık düzeyleri ise “UCLA Yalnızlık Ölçeği” ile ölçülmüştür. Araştırma sonucunda; sosyal beceri düzeyinin cinsiyete göre farklılaşmadığı; bölüm değişkeninin öğrencilerin sosyal beceri düzeyleri üzerinde etkili olduğu; sınıf değişkeninin öğrencilerin sosyal beceri düzeyleri açısından önemli bir farklılaşma göstermediği; yetiştiği yer değişkeni açısından öğrencilerin sosyal beceri düzeylerinin önemli derecede farklılaşmadığı; barındığı yer değişkeni açısından öğrencilerin sosyal beceri düzeyleri üzerinde önemli derecede farklılaşmanın olduğu; sosyal beceri ile yalnızlık düzeyi arasında ters yönlü bir ilişkinin olduğu bulunmuştur.

Matsushima, Shiomi ve Kuhlman (2000), utangaç insanların hangi sosyal becerilerden yoksun olduğunu, hangi becerilerin kendini ifade etmeyle ilgili olduğunu araştırmışlardır. Bu sayede, kişiye özgü hangi bilgilerin utangaç insanları açıkladığını anlamaya çalışmışladır. Araştırma 168’i erkek, 265’i kadın 433 üniversite öğrencisi (yaş ortalamaları 18,9) ile yapılmıştır. Öğrencilere, “Utangaçlık Özelliği Ölçeği”, “Kendini İfade Etme Anketi”, “Sosyal Beceri Anketi” uygulanmıştır. Araştırmanın sonunda, utangaçlığın sosyal beceri ve kendini ifade etme ile olumsuz olarak ilişkili olduğu yani utangaç kişilerde sosyal beceri ve kendini ifade etme becerilerinin düşük seviyede olduğu tespit edilmiştir. Sosyal beceriye sahip olanların kendini ifade etmede sorun yaşamadıkları ortaya çıkartılmıştır.

Balcı ve Kalkan (2001), yaptıkları araştırmada, üniversite öğrencilerinin sosyal beceri düzeyleri ile utangaçlık düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Araştırmanın örneklemini toplam 294 öğrenci oluşturmuştur. Öğrencilerin sosyal

beceri düzeyleri, “Sosyal Beceri Envanteri”; utangaçlık düzeyleri, “Utangaçlık Ölçeği” ile ölçülmüştür. Genel olarak sosyal beceri düzeyi ve utangaçlık düzeyi arasında bir ilişki bulunmazken, sosyal becerinin alt boyutlarından olan duyuşsal duyarlık ve sosyal anlatımcılık düzeyleri ile utangaçlık düzeyleri arasında da ilişki bulunamamıştır. Ancak duyuşsal anlatımcılık, duyuşsal kontrol, sosyal duyarlık ve sosyal kontrol düzeyleri ile utangaçlık düzeyleri arasında bir ilişki bulunmuştur. Benzer şekilde düşük, orta ve yüksek utangaçlık düzeyine sahip öğrencilerin sosyal beceri düzeyleri arasında da bir fark görülmemiştir.

Eisenberg, Guthrie, Cumberland, Murphy, Shepard, Zhou ve Carlo (2002), ilk ergenlikte görülen olumlu sosyal davranışın temelinin çocukluğa dayandığını ortaya çıkartmak için bir araştırma yapmışlardır. Avrupa-Amerikalı 16’sı kadın, 16’sı erkek 32 kişiyi ilkokul öncesinden üniversiteye başlayıncaya kadar uzun vadede incelemişlerdir. Araştırmada “Olumlu Sosyal Davranış ve Oryantasyon”, “Empatiye İlişkin Karşılıklar”, “Sosyal Cazibe ve Ahlaki-Olumlu Sosyal Davranış”, “Akıl Yürütme” ölçekleri kullanılmıştır. Hem kişilerin kendi hem de arkadaşlarının raporlarında belirtilmiş olan yetişkinlikteki yardımlaşma, olumlu sosyal davranış değer ve tutumları ve empatinin çocukluktan beri kazanılmış durumlar olduğu ortaya çıkarılmıştır.

Altunbaş (2002), üniversite öğrencilerinin cinsiyet, ikamet durumu, sosyal etkinliklere katılma durumu ve sosyal beceri düzeylerine göre sosyal destek algı düzeylerinde farklılaşma olup olmadığını araştırmıştır. Bu amaçla 2001- 2002 öğretim yılında Anadolu, Ankara, Hacettepe ve Uludağ Üniversitelerinde öğrenim gören 454 öğrenci, araştırma grubunu oluşturmuştur. Araştırmada; öğrencilerden aileden ve arkadaşlardan algılanan sosyal destek düzeyleri, “Aile ve Arkadaşlardan Algılanan Sosyal Destek Ölçeği”, sosyal beceri düzeyleri “Sosyal Beceri Envanteri” ile ölçülmüştür. Bulgular incelendiğinde; kız öğrencilerin ailelerinden ve arkadaşlarından algıladıkları sosyal destek düzeyi, erkek öğrencilere göre anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. Yüksek sosyal beceriye sahip olan öğrenciler, düşük ve orta derecede sosyal beceriye sahip olan öğrencilere göre daha fazla aileden ve arkadaşlardan sosyal destek algılamışlardır.

Deniz (2002), yaptığı araştırmada bazı değişkenlerin üniversite öğrencilerinin sosyal beceri düzeyleri ve karar verme stratejileri üzerindeki etkisini incelemiş ve “karar verme stratejileri ile sosyal beceri düzeyleri arasında ilişki var mıdır?” sorusuna cevap aramıştır. Araştırmanın bağımsız değişkenleri, baskın ben durumları, cinsiyet, sınıf ve üniversiteye giriş puan türü, bağımlı değişkenleri ise sosyal beceri ve karar verme stratejileri olarak belirlenmiştir. Araştırmanın örneklemini, Selçuk Üniversitesi’nin farklı fakültelerinde öğrenim görmekte olan öğrenciler arasından seçilen 486 öğrenci oluşturmuştur. Öğrencilerin ben durumları “Ben Durumları Ölçeği” ile sosyal beceri düzeyleri “Kendini Tanımlama Envanteri” ile ve karar verme stratejileri ise “Karar Stratejileri Ölçeği” ile ölçülmüştür. Araştırma bulguları, üniversite öğrencilerinin sosyal beceri duyuşsal anlatımcılık, duyuşsal duyarlık, duyuşsal kontrol, sosyal anlatımcılık, sosyal duyarlık ve sosyal kontrol alt ölçek puanlarının baskın ben durumlarına göre farklılaştığını göstermiştir. Bağımsız karar verme stratejisi ile sosyal beceri duyuşsal duyarlık, sosyal anlatımcılık, sosyal duyarlık ve toplam sosyal duyarlık alt ölçekleri ve toplam sosyal beceri düzeyi arasında aynı yönde, bağımsız karar verme ile sosyal kontrol alt ölçeği arasında ters yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur.

DiTommaso, Brannen- McNulty, Ross ve Burgess (2002), genç yetişkinlerin bağlanma biçimleri, sosyal becerileri ve psikososyal uyumları arasındaki ilişkiyi araştırmışlardır. Araştırmada, “İlişki Ölçekleri Anketi”, “Yetişkinler İçin Sosyal ve Duygusal Yalnızlık Ölçeği- Kısa Formu”, “Sosyal Beceri Envanteri” kullanılmıştır. New Brunswick Üniversitesindeki psikoloji kurslarına kayıt olan 118’ i kız, 65’i erkek öğrenci (yaş ortalamaları 19,4) örneklem olarak alınmıştır. Bu çalışmada duygusal kontrol ile güvenli bağlanma arasında hiçbir ilişki elde edilmemesine rağmen diğer beceriler güvenli bağlanma ile ilişkili bulunmuştur. Sosyal ve duyuşsal anlatımcılık ile güvenli bağlanmaya sahip bireyler düşüncelerini, inançlarını ve tavırlarını sözel olarak daha rahat ifade edebilmişlerdir. İlişkileri ve kendileriyle ilgili daha olumlu düşüncelere sahip bireylerin, kimlik kazanım sürecinde uyum kolaylığı yaşayıp daha çok sosyal beceriye sahip oldukları ortaya çıkarılmıştır. Ebeveynleriyle

güvenli bağlanma biçimlerinin sosyal becerilerini ve yalnızlıkla ilgili tutumlarını (yalnız olma durumlarını) etkilediği görülmüştür.

Deniz (2003), Selçuk Üniversitesi’nin farklı fakültelerinde öğrenim görmekte olan öğrenciler arasından seçilen 486 öğrencinin sosyal beceri düzeylerini bazı değişkenler açısından incelemiştir. Verilerin toplanmasında “Sosyal Beceri Envanteri” kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, kız öğrencilerin duyuşsal anlatımcılık, duyuşsal duyarlık, sosyal kontrol ve sosyal beceri alt puanları erkeklerden yüksek iken, erkeklerin duyuşsal kontrol puan ortalamaları kızların puan ortalamalarından önemli düzeyde yüksek bulunmuştur. Aynı zamanda sınıf değişkeni ve üniversiteye giriş puan türü ile sosyal beceri arasında da ilişki olduğu tespit edilmiştir.

Özlek (2003), lise öğrencilerinin sosyal beceri düzeylerini, utangaçlık, problem çözme, sınıf düzeyi ve sosyoekonomik değişkenler açısından incelemiştir. Araştırma, Ankara il merkezindeki dört resmi genel lisenin 9., 10. ve 11. sınıflarında eğitim gören 361 öğrenci üzerinde yürütülmüştür. Araştırmada öğrencilerin sosyal beceri düzeyleri “Kendini Tanımlama Envanteri”, utangaçlık düzeyleri “Utangaçlık Ölçeği” ve problem çözme düzeyleri “Problem Çözme Envanteri” kullanılarak belirlenmiştir. Sonuç olarak araştırma bulguları, sosyal beceri düzeyinin en önemli yordayıcısının problem çözme yeteneği olduğu bunu ikinci önemli yordayıcı olarak utangaçlık değişkeninin izlediği görülmüştür. Sosyoekonomik düzey ve sınıf düzeyi değişkenlerinin sosyal becerinin yordayıcıları olmadıkları bulunmuştur.

Dicle (2006), Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Samsun Eğitim Fakültesi’nde 2004- 2005 öğretim yılında birinci ve ikinci öğretim grubunda çeşitli bölümlere devam eden öğrencilerin sosyal beceri düzeyleri ile duygusal zekâ düzeyleri, cinsiyet, öğrenim gördükleri alan, öğretim türü, sınıf düzeyi, anne öğrenim düzeyi, baba öğrenim düzeyi, algılanan anne tutumu, algılanan baba tutumu, sigara kullanma durumu ve herhangi bir öğrenci kulübüne üye olma durumu gibi değişkenler arasındaki ilişkileri incelemiştir. Araştırmada, “Sosyal Beceri Envanteri” ve “Duygusal Zekâ Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemi Ondokuz Mayıs

Üniversitesi Samsun Eğitim Fakültesinde öğrenim görmekte olan 415 kız, 269 erkek toplam 684 öğrenciden oluşmuştur. İnceleme konusu yapılan bağımsız değişkenlerden; duyuşsal anlatımcılık, duyuşsal duyarlık, duyuşsal kontrol, sosyal anlatımcılık, sosyal duyarlık ve sosyal kontrol düzeylerine göre Duygusal Zekâ Değerlendirme Ölçeği puanları ile cinsiyet, alan türü, öğretim türü, sınıf düzeyi, anne- baba öğrenim düzeyi, düzenli sigara kullanma ve bir öğrenci kulübüne üye olma gibi değişkenlerle öğrencilerin Sosyal Beceri Envanteri puanları arasında anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır.

Özabacı (2006), yaptığı araştırmada ebeveynlerin sahip olduğu değişik demografik özellikleri ile sosyal beceri düzeylerinin çocukların sosyal beceri düzeyleri arasındaki ilişkiyi belirlemeyi amaçlamıştır. Araştırmada, sosyal beceri düzeylerini ölçmek amacıyla çocuklar için ayrı anne ve babalar için ayrı olmak üzere iki ayrı ölçme aracı kullanılmıştır. Ebeveynlerin sosyal beceri düzeylerini belirlemek