• Sonuç bulunamadı

Din eğitimi açısından 0-12 yaş arası çocuklarda cinsel tutum ve davranış eğitimi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Din eğitimi açısından 0-12 yaş arası çocuklarda cinsel tutum ve davranış eğitimi"

Copied!
139
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

DİN EĞİTİMİ BİLİM DALI

DİN EĞİTİMİ AÇISINDAN

0–12 YAŞ ARASI ÇOCUKLARDA

CİNSEL TUTUM VE DAVRANIŞ EĞİTİMİ

Muammer BOZER

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Abdullah ÖZBEK

(2)
(3)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

DİN EĞİTİMİ BİLİM DALI

DİN EĞİTİMİ AÇISINDAN

0–12 YAŞ ARASI ÇOCUKLARDA

CİNSEL TUTUM VE DAVRANIŞ EĞİTİMİ

Muammer BOZER

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Abdullah ÖZBEK

(4)

i

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Muammer BOZER

 

 

 

 

 

 

(5)

ii

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Muammer BOZER tarafından hazırlanan Din Eğitim Açısından (0-12) Yaş Arası Çocuklarda Cinsel Tutum ve Davranış Eğitimi başlıklı bu çalışma 17 / 11 / 2009 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Ünvanı, Adı Soyadı İmza

Prof. Dr. Abdullah ÖZBEK Başkan ………

Prof. Dr. Mustafa TAVUKÇUOĞLU Üye .………

(6)

iii

İÇİNDEKİLER

Sayfa No

BİLİMSEL ETİK SAYFASI ... i

TEZ KABUL FORMU ... ii

İÇİNDEKİLER ... iii

ÖNSÖZ ... v

ÖZET ... vii

SUMMARY ... viii

GİRİŞ ... 1

1.1. ARAŞTIRMANIN KONUSU VE PROBLEMİ ... 5

1.2. ARAŞTIRMANIN AMACI VE ÖNEMİ ... 6

1.3. YÖNTEM ... 9 1.4. TANIMLAR ... 9 1.4.1. ÇOCUKLUK VE ERİNLİK ... 9 1.4.2. BÜYÜME VE GELİŞME ... 12 1.4.3. ERGENLİK ... 15 1.4.4. CİNSELLİK ... 18 1.4.5. CİNSEL TUTUM ... 20 1.4.6. CİNSEL DAVRANIŞ ... 22 1.4.7. CİNSEL YÖNELİM ... 25 1.4.8. CİNSEL EĞİTİM ... 26 1.4.9. CİNSEL KİMLİK ... 30 1.4.10. CİNSEL ROL ... 33 1.4.11. TOPLUMSAL CİNSİYET ... 36

BİRİNCİ BÖLÜM – ÇOCUK VE CİNSEL GELİŞİM ... 39

2.1. CİNSEL TUTUM VE DAVRANIŞ OLUŞUMUNU ETKİLEYEN FAKTÖRLER………41

2.1.1. BİYOLOJİK FAKTÖRLER ... 41

(7)

iv

2.1.3. SOSYOLOJİK FAKTÖRLER ... 45

2.2. DÖNEMLERE GÖRE CİNSEL TUTUM VE DAVRANIŞLAR ... 46

2.2.1. BEBEKLİK ÇAĞI (0-2) YAŞ ARASI ... 46

2.2.2. İLK ÇOCUKLUK ÇAĞI (2-4) YAŞ ARASI ... 48

2.2.3. ORTA ÇOCUKLUK ÇAĞI (4-6) YAŞ ARASI ... 51

2.2.4. SON ÇOCUKLUK ÇAĞI (6-12) YAŞ ARASI ... 53

İKİNCİ BÖLÜM – DİN EĞİTİMİ AÇISINDAN ÇOCUKLARDA CİNSEL TUTUM VE DAVRANIŞ EĞİTİMİ ... 58

3.1. TEMİZLİK ALIŞKANLIĞI ... 58

3.2. TUVALET ALIŞKANLIĞI ... 60

3.3. CİNSEL OYUNLAR ... 63

3.4. CİNSEL UZUVLARIN İSİMLERİNİN DOĞRU ÖĞRETİLMESİ ... 67

3.5. AİLE KAVRAMI VE ÖNEMİ ... 69

3.6. GİYİNME ADABI VE KIYAFET ... 75

3.7. GEBELİK VE DOĞUM GİBİ KONULAR HAKKINDA BİLGİLER ... 79

3.8. ERGENLİK DÖNEMİNE GİRİLİRKEN BEKLENEN DEĞİŞİKLİKLER .. 80

3.9. CİNSEL TEHLİKELER HAKKINDA TEMEL BİLGİLER ... 83

3.10. CİNSEL SAĞLIK ... 84

3.11. KIZ-ERKEK İLİŞKİLERİ ... 86

3.12. CİNSEL İÇERİKLİ SÖZLER, YAYINLAR ... 91

3.13. MASTÜRBASYON ... 93

3.14. CİNSEL İSTİSMAR ... 95

3.15. CİNSEL TACİZ ... 98

3.16. CİNSEL SAPKINLIKLAR ... 101

3.17. CİNSEL BİLGİNİN KAYNAKLARI ... 105

3.18. ÇOCUKLARIN SORULARINA VERİLEBİLECEK CEVAPLAR ... 110

SONUÇ ... 116

ÖNERİLER ... 120

KAYNAKÇA ... 121

 

(8)

v

ÖNSÖZ 

İslâm, insanın yaratılışına uygun bir şekilde dengeli ve uyumlu bir yapı kazanmasına, büyüyüp gelişmesine büyük önem vermiştir. Bu yüzden aşırılığa kaçmadan her şeyde ölçülü ve orta yollu davranmak, bu dinin en belirgin özelliklerindendir. İslâm dini, insanların hayatında önemli bir yer tutan cinsel hayat üzerinde bilinçli ve sistemli bir şekilde durmuştur. Cinsellik sosyal hayatta ciddi bir yer tutar. Bunlar için de çocuğun cinsel eğitimi önemli bir yer işgal etmektedir. Hayâyı (utanmayı) imanın bir parçası kabul ederek yücelten İslâm, cinsellikle ilgili konularda utanma sebebiyle cehaleti onaylamayarak öğretmeyi ve öğrenmeyi ilke edinmiştir.

Bireyin cinsel bilgisi, inançlarını, tutumlarını, değerlerini ve davranışlarından etkilenir. Başka bir deyişle cinselliğimizi şekillendiren yalnızca bedeniniz ve duygularınız değildir. Kültürel temelimiz, aile öykümüz, eğitimimiz, deneyimlerimiz ve dinimiz de cinselliğimizi şekillendirir.

Cinsel eğitimin amaçları içinde, çocuğun bazı gerekli sosyal kurallara uymasını sağlamakla birlikte, çocuğun sevgi içinde serbestçe gelişimini ve kendinde bulunan cinsel güçleri olabildiğince düzenlemesini, bunları bilinçli olarak elde tutmasını, yetişkinliğinde kendisinin ve başkalarının (özellikle eşi ve çocuklarının) mutluluğu için bunlardan yararlanmasını temin etmeyi de sayabiliriz. Cinsel eğitimin amaçlarından bir diğeri, yetişkinleri ailevi hayata hazırlamak olmakla beraber, cinsel eğitimin nihai amacı İslâm toplumunda cinsel yönden sağlıklı bireylere ve dolayısıyla sağlıklı bir topluma ulaşmaktır.

Çalışmamız, çocuklarda cinsel gelişimle birlikte başlayan cinsel algı, cinsel rol, cinsel tutum ve davranışın temel karakteristiklerini belirleyerek, din eğitimi açısından cinsel eğitim ilke ve yöntemlerini anlamak ve ortaya koymaktır. Çünkü yeterli ve doğru dini bilgi cinsel eğitim için şarttır. Aksi takdirde yanlış, yetersiz ve eksik cinsel eğitime sebep olur.

Çalışmamız bir giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde, çalışmanın konusu, amacı, yöntemi ve problemi ortaya konularak kavramsal bir çerçeve çizilmiştir.

(9)

vi

Eğitim ile ilgili bazı kavramlar ve konumuz olan cinsel eğitimle ilgili temel kavramlar açıklanılmaya çalışılmıştır.

Birinci bölümde, çocuk ve cinsel gelişim başlığı altında cinsel tutum ve davranışların oluşumunu etkileyen biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörler ile (0-12) yaş arası dönemdeki çocuklarda görülen cinsel tutum ve davranışlar ortaya konulmaya çalışılmıştır.

İkinci ve son bölümde ise konumuzun özünü oluşturan din eğitimi açısından çocuklarda cinsel tutum ve davranış eğitimi üzerinde durulmuştur. Temizlik ve tuvalet alışkanlığından, giyim adabına; verilen cinsel bilgilerin içeriğinden, verilme yöntem ve yaşına; cinsel bilginin kaynaklarından, cinsel tehlikeler ile cinsel sorulara verilebilecek cevaplara varıncaya kadar birçok başlık açıklanmaya çalışılmıştır.

Çalışmamı hazırlamamda yol gösterici tavsiyeleriyle destekleyen danışman hocam Prof. Dr. Abdullah ÖZBEK ’e, önerileriyle katkıda bulunan hocalarım Prof. Dr. Mustafa TAVUKÇUOĞLU ve Doç. Dr. Adil YAVUZ ‘a teşekkürlerimi sunarım.

Çalışmamda yardım ve teşviklerini esirgemeyen eşime ve aileme teşekkür ederim.

Muammer BOZER Konya, 2009

(10)

vii

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

ÖZET

İnsan; aile, sokak ve toplumsal çevresi; geçmişteki ve şimdiki yaşantılarıyla; beden, zihin, duygu ve ahlak gelişimiyle; bilgi, beceri ve tutumlarıyla; geçmişte yaptıkları ve gelecekte yapacakları ile bir bütündür. İnsanın kişiliği böyle bir bütünlük içinde anlamlıdır, değerlidir.

Toplumdaki en temel kategorilerden birisi kuşkusuz cinsiyettir. Cinsiyeti belirleyen biyolojik yapı da olsa, kendini algılama, güdüler, davranışlar ve roller açısından kadın ve erkek arasındaki farklılıkları yaratan sosyal normlardır.

Bu araştırmanın temel problemi (0–12) yaş aralığındaki çocuklarda cinsel gelişimle birlikte başlayan cinsel algı, cinsel rol, cinsel tutum ve davranışın temel karakteristiklerini belirleyerek, din eğitimi açısından cinsel eğitim ilke ve yöntemlerini anlamak ve ortaya koymaktır. Çünkü yeterli ve doğru dini bilgi cinsel eğitim için şarttır. Aksi takdirde yanlış ve eksik dini bilgi yanlış cinsel eğitime götürür.

Din eğitimi esnasında verilen bilgiler çocukta iman sevgisinin oluşması, kalbinde yer etmesi için dini ve ahlaki değerlerle irtibatlandırılmalı, çocuk dini duygularla donatılmalıdır. Allah inancı ve duygusu çocuğun gelişim ve ergenlik döneminde uygunsuz durumlara düşmemesinde önemli rol oynar, motivasyon oluşturur.

Her eğitim anlayışının ortaya çıkışında dayandığı bir takım unsurlar vardır. Din eğitiminin dayandığı ana unsurlar ise Kuran ve Sünnettir. Bunun içindir ki din eğitiminin yapısını, yöntemlerini ve hedefini anlamak için de Kuran’a ve sünnete bakmak gerekir.

İslam dininde cinsellik doğal yaşamın bir gereği olarak kabul edilmiş, ancak bireysel isteklerle toplumsal değerleri bir arada tutabilmek için, topluma ve bireylerin kendilerine yararlı olan kurallar konmuştur.

   

(11)

viii

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

SUMMARY

A human being is whole with family, neighborhood and social surroundings; with today’s and past’s experience; with development of body, emotion, intelligence and morality; with knowledge, skill and manner and with the things that he did in the past and the things that he will do in the future. Personality of man is meaningful and valuable in this integrity.

Beyond doubt, one of the basic categories in the society is sexuality. Even though the biological features determine the sexuality, the differences in terms of perceiving self, incentives, behaviors and roles are created by social norms. The main problem of this study is to explain and to understand principles and methods of sexual education in terms of religious education by determining the basic characteristics of sexual perception, sexual role, sexual manner and behavior that those start with sexual development in years between 0-12. Sufficient and true information about religion is needed in sexual education. On the contrary, wrong and insufficient knowledge directs to false sexual education.

Information that is given in religious education should be in connection with religious and moral values to create love to faith and to impress faith in children’s hearts. Children should be decked out with religious sensation. Sense and faith of Allah forms motivation and has an important role in not to come face to face with improper situations in development and adolescence of children.

Every education system depends upon some elements. Religious education depends upon Quran and Sunna. So to understand the method, aim and structure of religion education it is needed to look at Quran and sunna.

In Islam sexuality is accepted as a necessity of natural life, but the rules that are useful for society and man himself are set to hold the individual desires and the social values together.

(12)

1

GİRİŞ 

Din eğitimi bilimi, dinin mahiyetine uygun olarak insanın varlığının bütünü ile ilgilenir. İnsan hayatını, hayatın bütünlüğü içindeki yeri ile ele alır, yani insanla insan olarak ilgilenir. Bununla beraber din eğitiminin hareket noktasının da belirlenmesi gerekmektedir. İlk olarak da kendi metotlarımızla insan psikolojisi incelenmeli ve insan, bazı şartlar altında birtakım gözlemlerden geçirilmelidir. Burada en iyi tetkikin ve gözlemin bizzat insan fıtratına bakmamız ve buradan hareket etmemiz gerektiğini söylememiz mümkündür.

En üst eğitici Allah olduğuna göre, insan psikolojisini de en iyi bilen O’dur. İnsanın şahsiyetindeki temel özellikleri en iyi bilen, onu yaratandır. İnsanı, neyin, nasıl motive ettiğini en iyi bilen de O’dur ki; şu ayet bize bunu göstermektedir: “Andolsun,

insanı biz yarattık ve benliğinin ona ne telkin ettiğini biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız.” (Kuran, Kaf Suresi-50/16).

İnsanın eğitilmesinde onun özelliklerini bilmek ve bu özelliklere nüfuz etmek, onları tam olarak anlamak, anlamlandırmak mecburiyetindeyiz. Eğitim insanı şekillendirmek, halden hale geçirmek olduğuna göre insanı en mükemmel şekilde tanıma zorunluluğu hemen kendini ortaya çıkarmaktadır. İnsanı eğitime tabi tutarken de onda olan özellikleri bir bütün olarak ele alıp birini diğerine veya diğerlerine tercih etmemeli, hepsini eğitmeli veya eğitim sürecine almalıyız.

Eğitimin İslam açısından tanımlanmasında ayetlerden yola çıkıldığında veya İslam terbiyecilerinin görüşlerine başvurulduğunda ortak noktanın hep insanın Allah’a yaraşır bir kul olması için hazırlanması gerektiğini müşahede etmekteyiz. Bu eğitim içinde insanın fıtratına uygun olarak hayata hazırlanması, insanı fıtratını bozucu dış etkenlerden uzak tutmak da İslam eğitiminin gayeleri arasında sayılmaktadır. İnsanı olumsuz dış etkenlere karşı koruyucu donanımların temini de İslam eğitiminin görevleri arasındadır. Bunları da bilgi, iman, kötü arzularla mücadele vb. olarak saymamız mümkündür (Yalın, 2005: 11-13).

Mutlak manada alınınca fiili terbiye, insanın bedeni, ruhi ve akli kapasitelerini, dini idealler çerçevesinde, herhangi bir sınırla kayıtlı olmayan sonsuz mertebeler

(13)

2

içerisinde azami şekilde geliştirip yüceltmek maksadıyla, doğumdan ölüme bütün hayatını ihata eden mütemadi bir faaliyettir. Ancak, bu faaliyetlerin en kesafetlisi ve velinin sorumluluğu altında bulunan safhası buluğ çağına kadar olan terbiyedir. “Terbiye” denince nassen de, örfen de öncelikle bu anlaşılır (Canan, 1984: 126).

Bizler insan olarak hangi varlığa, nasıl inanacağımızı, davranışlarımızı hangi kurallara göre ayarlayacağımızı, eğitim yolu ile öğreniriz. İnsanın yaratılış gayesini öğrenmesi, bu gayenin uğruna yola çıkması ve ona ulaşması için eğitime ihtiyacı vardır. Buradan hareketle de eğitimin özellikle din eğitiminin mahiyetini ve görevlerini din eğitiminin amaç ve gayeleri uğruna faaliyette bulunmak seklinde belirtmemiz gerekmektedir. Din eğitiminde insanlar çocukluk yıllarından itibaren fıtratındaki inanma eğilimini korumakla mükelleftir. Bu mükellefiyet çocukluk yıllarında anne-babanındır. Anne-baba hem kendisini hem de aile ve çocuklarını imanlarını bozucu etkilere karsı korumak zorundadır. Kuran-ı Kerim’de bu husus söyle belirtilmiştir: “Ey

iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olacak bir ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, çok güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğunda karşı gelmeyen ve emrolunduklarını yapan melekler vardır.” (Kuran, Tahrim Suresi-66/6)

(Yalın, 2005: 16).

İnsan, yaratılış özelliği olarak bilinçli bir biçimde etkilenmeye, davranış kazanmaya ve davranışlarını değiştirmeye müsaittir. Yine yaratılış özelliği olarak insan, hem çevresini ve çevresindeki diğer yaratıkları hem de kendi cinsinden olanları etkileyerek geliştirme kabiliyetindedir. İnsan, insana yeni davranışlar kazandırabilmekte ve onda mevcut davranışları yönlendirerek yeni davranışlar oluşturabilmektedir (Bilgin ve Selçuk, 2000: 25).

İnsan, aile, sokak ve toplumsal çevresi; geçmişteki ve şimdiki yaşantılarıyla; beden, zihin, duygu ve ahlak gelişimiyle; bilgi, beceri ve tutumlarıyla, geçmişte yaptıkları ve gelecekte yapacakları ile bir bütündür. İnsanın kişiliği böyle bir bütünlük içinde anlamlıdır, değerlidir (M. Selçuk, 2005: 25).

Diğer taraftan cinsel eğitimin bir takım ibadetlerle de yakından ilişkisi vardır. Zira bir kısım ibadetlerin sıhhati, bu bilgilerin bilinip yaşanmasına bağlıdır. Sözgelimi gusül abdestinin hangi hallerde zorunlu olduğunu kavramadan ibadet hayatı sağlık kazanamaz. İslam'ın emir ve yasaklarını öğrenmek, ergen çağından itibaren aklı

(14)

3

başında olan her Müslüman'a farz ve şart olduğuna göre, ibadet hayatıyla yakından ilişkili olan cinsel bilgilerin öğrenilmesi o derecede önem arz etmektedir (Koşum, 2004: 14).

Bugün çocuk, istesek de istemesek de sınırsız bir uzay çağında yaşamaktadır. Bilgiler ve çeşitli görüntüler her an ona saldırıya hazırdır. Merakı, zekâsı, duygusallığı ve arzuları her an daha fazlasını ister. Çocuğun bugün etkisi altında kaldığı etkenler, bilgi ve eğitimin eski kısıtlı ayırımını geçersiz kılar. Birçok ana baba bu durumu az ya da çok kavrar. Yine de, cinsellikte ve cinsel eğitimde bunu her zaman benimseyemezler ve yine eski yöntemlere, istek ya da kuşkularına göre sürdürmek isterler (Pernoud, 1977: 27).

Cinsel ahlak, insanların cinsel ihtiyaçlarıyla ilgili olarak yaptıkları davranışlara ait kaideleri ve değer yargılarını içine alır. Cinsel ahlak toplumun en fazla önem verdiği ve en çok düzenlemeye ihtiyaç gördüğü bir davranış sahasıdır. Toplumun cinsel davranışları bir düzene sokması, son derece gereklidir; aksi halde insanlar cinsel ihtiyaçlarını doğrudan doğruya tatmin etmeye kalkışacaklar ve cemiyet hayatının çekirdeği olan aile ortadan kalkacak, cinsel davranışlarla birlikte toplum hayatının öbür sahalarında da tam bir kargaşalık hüküm sürecektir (Güngör, 2000: 36-37).

Günümüzde TV, film ve internet gibi görüntü veren yayınların ve radyo, gazete ve dergi gibi iletişim araçların yaygınlaşmasının bir sonucu olarak dünyanın bir ucunda olan bir kültür olayı, belirli cinsel konular, objeler ve yaşantılar anında gözlenebilmekte ve yayılmaktadır. Bu durum, ulusal ve inanç temeline dayanan dar kültür anlayışını önemli şekilde zorlamış, günümüzde cinsellik ve cinsel davranışlara ilişkin bilgilerin yaygınlaşmasının da etkisiyle, cinsellik konuları bir ölçüde korku ve kaygı duyulmaksızın daha rahat olarak konuşulabilir hale gelmektedir. Artık insanlar cinsellik konularını iyisi ile kötüsü ile bedenine ve kendisine ilişkin boyutları ile her konuyu eskisine göre daha rahat dile getirebilmektedir.

Başkaları ile birlikte yaşanılan bir toplumda hiç kimse istediği gibi davranmakta tamamen serbest değildir. Bu kurallar cinsellikle ilgili konular için de doğal olarak söz konusudur. Bireyin cinsel yaşamının hem kendisi ve hem de bir başkasını zor duruma sokmaması gerekir. Ayrıca, her dinin ve kültürün cinsellik konusunda kendine özgü değer yargıları vardır ve kişi dini inançları çerçevesinde yaşamak istiyorsa dinin bu

(15)

4

konudaki uyarı ve değerlerini benimsemesi ve uyması gerekecektir (Özgüven, 1997: 12-13).

Yasamın ilk yıllarını içine alan temel eğitim dönemi, insanın gelişiminin en hızlı ve kapsamlı olduğu bir dönemdir. Doğumdan itibaren başlayan bu dönemde tüm gelişim alanları (fiziksel, zihinsel, dil, sosyal, duygusal ve cinsel gelişim) açısından son derece önemli bir dönemdir. Bu nedenle, bu döneme gereken önemin verilmesi ve bu dönemin sağlıklı, bilinçli ve anlamlı bir şekilde geçirilmesi gerekmektedir. Bu dönemde verilecek en önemli öğrenme aşaması olarak temel alışkanlıkların kazandırılması söylenebilir. Bu dönemde çocuğa kazandırılacak temel alışkanlıklar zamanla, yönlendirmeyle ve özellikle de tekrara bağlı olarak kazanılmış davranışlara dönüşmektedir. Kazandırılan bu temel alışkanlıklar; toplumun bireyi kabul etmesinde önemli bir yere sahiptir. Bu davranışlar bir defa kazanıldıktan sonra artık bireyin sürekli kullanacağı becerilere dönüşmektedir. Beceriler; yönlendirme, pratik yapma, tekrarlama ya da becerilerin uygulanması ile de geliştirilebilir. Özbakım becerileri, çocuğun gün içinde temel ihtiyaçlarını (yemek yeme, giyinme, kişisel bakım, tuvalet vb.) yetişkin desteği olmaksızın yapabilme becerisidir. Özbakım becerileri bir anlamda günlük yasam becerileridir. Günlük yasam becerileri evde, okulda ya da diğer ortamlarda bireyin bağımsız olarak yaşamını sürdürebilmek, kişisel bakım ve görünüşünü koruyabilmek için gerekli olan tüm becerilerdir. Özbakım becerileri kişinin yaşamını rahat bir şekilde sürdürebilmesi, kendi ihtiyaçlarını yardımsız bir şekilde karşılayabilmesi için öğrenmesi gereken becerilerdir. Bu beceriler şunlardır; tuvalet eğitimi, kendi basına giyinip-soyunma, yemek yeme alışkanlığı, vücut temizliğidir (El-yüz yıkama, tırnak kesimi, saç tarama ve bakımı, banyo alışkanlığı). Özbakım becerileri bu alanda yetersiz kalan bireyler için oldukça önemlidir. Çünkü bu becerileri gelişmeyen bir birey birçok olumsuz durumla karşılaşabilmektedir (Konya, 2007: 11-12).

(16)

5

1.1. ARAŞTIRMANIN KONUSU VE PROBLEMİ 

Bu araştırmanın temel problemi (0–12) yaş aralığındaki çocuklarda cinsel gelişimle birlikte başlayan cinsel algı, cinsel rol, cinsel tutum ve davranışın temel karakteristiklerini belirleyerek, din eğitimi açısından cinsel eğitim ilke ve yöntemlerini anlamak ve ortaya koymaktır. Çünkü yeterli ve doğru dini bilgi cinsel eğitim için şarttır. Aksi takdirde yanlış ve eksik dini bilgi yanlış cinsel eğitime götürür.

Bu çalışmada, yukarıda ifade edilen problem doğrultusunda, aşağıdaki varsayımlar ortaya konulmuştur:

1) (0–12) yaş aralığındaki çocukların cinsel gelişimleri sırasındaki cinsellik algıları ile yetişkinlerin cinsellik algıları farklıdır.

2) (0–6) yaş aralığındaki çocukların cinsel bilgilere bakış açısı, yetişkinlerin cinsel algısından farklı olarak sadece bilimsel bilgi edinme merakından öte bir şey değildir.

3) Çocukların (6–12) yaş aralığında oluşan cinsel algı ve cinsel rol benimsemesi, yetişkinliğindeki cinsel algının ve cinsel rolün temelini oluşturmaktadır. 4) Çocuğa cinsel eğitimin en kolay, en doğal ve kalıcı bir şekilde öğretildiği

ortam ailedir.

5) Çocukların cinsellikle ilgili merakları ve ihtiyaç duydukları bilgiler, cinsel gelişimin doğal sürecinde ortaya çıkan ve çekinilecek, utanılacak ve korkulacak bir şey değildir. Aksine cinsellikle ilgili korkutucu, çelişkili ve yanlış bilgiler içeren cinsel eğitim, ailelerin aldığı yanlış cinsel eğitimin sonucudur.

6) Çocukluk çağında sağlıklı bir cinsel gelişim gösteren ve bu doğrultuda sağlıklı bir cinsel eğitim alan fertlerden oluşan bir ailede yetişen çocuklar, cinsel gelişimlerinden cinsel rollerine, cinsel tutum ve davranışlarından cinsel kimliklerine varıncaya kadar her yönden sağlıklı ve bilinçli bireyler olarak yetişirler.

(17)

6

7) Kuranı Kerim; cinsel gelişimi, çocuğun diğer gelişim özelliklerinin bir paçası ve tamamlayıcısı olarak görür.

8) Sünnet; cinsel gelişimi, çocuğun diğer gelişim özellikleriyle bir bütün içinde ele alarak sağlıklı bir cinsel kimlik kazanmış ve doğru cinsel rolünü benimsemiş bireylerin yetişmesi için çocuğa cinsel gelişim basmakları doğrultusunda, doğru zamanda, doğru bilgilerin doğru yöntemle verilmesini benimsemiştir.

9) Din eğitimi esnasında verilen bilgiler çocukta iman sevgisinin oluşması, kalbinde yer etmesi için dini ve ahlaki değerlerle irtibatlandırılmalı, çocuk dini duygularla donatılmalıdır. Allah inancı ve duygusu çocuğun gelişim ve ergenlik döneminde uygunsuz durumlara düşmemesinde önemli rol oynar, motivasyon oluşturur.

1.2. ARAŞTIRMANIN AMACI VE ÖNEMİ 

Toplumdaki en temel kategorilerden birisi kuşkusuz cinsiyettir. Cinsiyeti belirleyen biyolojik yapı da olsa, kendini algılama, güdüler, davranışlar ve roller açısından kadın ve erkek arasındaki farklılıkları yaratan sosyal normlardır.

Cinsellik bir kültürün ahlaki ve dinsel inançlarıyla, hukuk sistemiyle, çocuk yetiştirme uygulamalarıyla, aynı zamanda insanların başka biri ve kendi kendileri karşısında aldıkları tutumla çok yakından ilişkilidir. Cinsellik, estetik, ahlaki, dini, hukuki, pedagojik, sanatsal, kültürel yanı olan bir kavramdır

Bir insanın mutluluğu kişisel ve toplumsal yaşamdaki başarısı, onun cinsiyet rolüne, uyum sağlayıp sağlamadığına ve cinsel duygularını iyi yönetip yönetmediğine bağlıdır. Cinsellik hiçbir zaman yalnızca fizyolojik bir durum olarak görülmez ve yalnızca cinsel doyumdan ibaret sayılmaz. Bu, cinselliğin bir parçasını oluşturur ve bilinmesi de gerekir. Ancak bir kişinin cinsel kimliği, bunu aşan, aile ve toplum içindeki tüm davranışlarını içeren bir bütündür. Robert Havighurst, bir bireyin başarması gereken yaşam görevlerini şöyle sıralamaktadır:

(18)

7

1- Bedensel özelliklerini kabul etmek ve bedenini etkili biçimde kullanmak. 2- Eril ya da dişil bir toplumsal rolü gerçekleştirmek.

3- Her iki cinsten yaşıtlarıyla yeni ve daha olgun ilişkiler kurmak.

4- Ana baba ve diğer yetişkinlerden duygusal bağımsızlığı gerçekleştirmek. 5- Ekonomik bir mesleğe sahip olmak.

6- Evliliğe ve aile yaşamına hazırlanmak.

7- Toplumsal bakımdan sorumlu bir davranışı istemek ve gerçekleştirmek.

8- Davranış rehberi olarak bir dizi değer ve bir ahlak sistemi kazanmak, bir ideoloji geliştirmek (Gander ve Gardiner, 2001: 440).

Sayılan bu görevlerden 5. Sıradaki görev hariç diğerleri bir bireyin cinsel eğitimiyle doğrudan ilişkilidir.

Cinsel eğitim ile bireyin fiziksel-duygusal büyümesini kabul ederek, gelişmesini sağlıklı bir biçimde tamamlamasına; olumlu davranış ve değer yargıları geliştirerek ailesi, arkadaşları ve çevresiyle iyi-olumlu ilişkiler kurabilmesine, gerekli değerleri ve becerileri geliştirmesine yardım edilebilir. Ayrıca cinsel eğitim, bireyin temel gereksinimlerini aile ve toplum tarafından kabul edilebilir bir şekilde doyuma ulaşmasını sağlamak ve bireyin cinsel yaşam ve ilişkilerinde sorumluluk duygusu ile davranmasını sağlamak açısından oldukça önemlidir

İnsanın çocukluğunda aldığı telkinlerin, hayatı boyunca onda derin etkiler bıraktığı eskiden beri bilinmekte ve ifade edilmektedir. Bugün de çocuk psikolojisiyle ilgilenen uzmanlarca yapılan çeşitli araştırmalar, çocuğun kişiliğinin temel özelliklerinin ilk yıllarda oluştuğunu ortaya koymaktadır. Hayatın sonraki dönemlerinde etkisini bariz bir şekilde hissettiren bu özellikler, günümüzde eğitimcilerin ilgisini ilkokul öncesi döneme yöneltmiştir. Çünkü karakterin tohumları ilk çocukluk yıllarında atılmakta ve sonraki yıllarda gelişimini sürdürmektedir. Yine, bilindiği kadarıyla, karakterin 2/3'ü altı yaşına gelinceye kadar teşekkül etmektedir.

İlk yıllarda alınan din eğitiminin de çocuk üzerinde pek çok yönden olumlu etkiler bıraktığı bugün artık bilinen bir gerçektir. Ayrıca bu yaşlarda çocuğun dini duyguları uyandığından, ona verilen eğitim biçimi daha sonraki yıllarda çocuğun inanç, tutum ve davranışlarını da etkilemektedir. Çünkü bu yaşlar, insan hayatının en tehlikeli

(19)

8

zamanlarını ihtiva etmektedir ve çocuğun çocukluk dönemini geride bırakarak ergenlik çağıyla birlikte gençlik yıllarına adım attığında bütün dini inancını bir kenara bırakmasında ve ibadetlerini terk etmesinde, çocukluk yıllarında aldığı eğitim tarzı büyük rol oynamaktadır.

Cinsel eğitimsizliğin bir takım cinsel sapkınlıklara yol açması mümkündür. a) Bazı sinir hastalıklarının kökeninde bu cinsel saplantılar yatmaktadır.

b) Çocuklarda cinsellik meselelerine karşı büyük bir merak vardır. Bu merak ve ilgiler bilimsel ve dini motiflerle bezenmiş açıklamalarla karşılanmadığı takdirde cinsel hayata dair çok yanlış düşünceler meydana gelir ki, bunlar fertlerin ruh sağlığı bakımından zararlı ve tehlikelidir.

c) Fuhşun yaygınlaşmasında da cinsellik konusundaki dini bilgi eksikliklerinin önemli rolü vardır.

d) Kadın erkek ilişkilerinde dinin koyduğu sınırların küçük yaşlardan itibaren öğretilmemesi, cinsellik konusundaki dini bilgi, duygu ve motivasyonların çocuklara yeterince yerleştirilememesi, gençlik çağında önemli sorunlara yol açmaktadır. Bunlardan en önemlisi gençler arasında dinin kesinlikle yasakladığı meşru olmayan ilişkilerdir. Genellikle çok kötü biten bu olaylarda gençler suçlu iseler de, asıl suçu çocuklarına yeterli derecede dini motiflerle bezenmiş cinsel eğitim verememiş, çocuklan üzerinde kontrol mekanizması kuramamış olan anne ve babalara yüklemek gerekir (Koşum, 2004: 15-16).

Çocuklukta başlayan cinsellik kavramı, ergenlik dönemi ile birlikte son şeklini alır. Ergenlik döneminden sonra çocuğun cinsel özellikleri kolay kolay değişmez. Önemli olan çocukluktan itibaren sağlam temelleri oluşturmaktır. Toplumdaki cinsel tutum ve düşüncelerin ortak oldukları nokta, cinselliğin insanlığı etkileyen önemli ve temel bir güç olduğu, “sınırlandırılmasının” veya “serbest bırakılmasının” tek başına bir çözüm olmadığı görülmektedir. Gerçek olan diğer bir husus cinsellik konusunda zannedildiği kadar çok şey bilinmediği, farklı durumlarda da bilgisizliğin bir sonucu olarak cinsel problemlerin önemli düzeyde artabileceğidir

(20)

9

1.3. YÖNTEM 

Bu araştırmada literatür tarama metodu kullanılmıştır. Konu ile ilgili tüm kaynaklar taranmış, özellikle din eğitimi, cinsel gelişim, çocuk gelişimi ve eğitimi üzerine yazılmış kitap ve tezler ile psikoloji ve sosyal psikoloji kitapları esere kaynaklık etmiştir. Tezde 100’ü aşkın kaynak kullanılmıştır.

1.4. TANIMLAR 

Tanım: Kelime, sözcük, kavram, hareket, duruş, oluş, gösteriş ya da gösterme unsurlarını kullanarak bir kelime ve kavramın açıklanmasıdır.

Kavram: Bir kelimeye yüklenen anlamdır. Konu olduğu olay, olgu, süreç veya nesnelerin ortak özelliklerini yansıtan, yahut bunlar arasındaki ilişkilerle ilgili genel bir fikir veren ve görüngülerin sınıflandırılmasını sağlayan, genellikle bir kelime yada kelime grubundan oluşan soyut ifadedir. Ayrıca kavram, belirli, özel anlamlar yüklenmiş sözcük, düşüncenin yapı taşı işlevini gören ve tanımlanmış, çerçeveleri belirlenmiş düşüncelerdir.

Aşağıda konunun anlaşılması için konunun özüyle alakalı kavramlar tanımlanmaya çalışılmıştır.

1.4.1. ÇOCUKLUK VE ERİNLİK 

Çocukluk kavramının tanımı ve yaş sınırlarının çizilmesi konusunda toplumlar arasında farklılıklar olabildiği gibi aynı toplumun çeşitli kesimlerinde de farklılıklar görülebilmektedir. Çünkü kalıtım, beslenme, sağlık durumu gibi faktörler nedeniyle büyüme ve olgunlaşma kişiden kişiye değişir (M. Selçuk, 2005: 26).

İslam hukukunda doğumla başlayan ve ergenlik çağına kadar devam eden döneme “çocukluk”, bu dönemi yaşayan kimseye de “çocuk” denir. Çocukluk

(21)

10

doğumdan temyiz çağına ve temyizden ergenliğe kadar olmak üzere ikiye ayrılır. Birinci dönemdeki çocuğa “gayri mümeyyiz”, temyiz çağındakine de “mümeyyiz” denir. Her iki dönemdeki çocuk farklı dini-hukuki hükümlere tabidir. Gayri mümeyyiz çocuğun cezai ehliyeti yoktur. Mümeyyiz çocuğun cezai sorumluluğu, esas olarak gayri mümeyyiz çocuğun sorumluluğu gibidir. Hz. Peygamber ergenlik çağına gelinceye kadar çocuktan sorumluluğun kaldırıldığını ifade etmektedir (Özüdoğru, 2005: 21).

İslâmî terbiyede çocukluk devresi başlıca şu bölümlere ayrılmaktadır: 1- Süt devresi: Doğum - 2 yaş sonu.

2- Konuşmaya başlama (müdahalenin başladığı devir). 3- Temyiz devresi.

4- Bulûğ devresi (Canan, 2001: 45).

Hz. Peygamber’in (s.a.v.) eğitim sisteminde en önemli safha temyiz yaşı ile başlayıp buluğa kadar devam eden çocukluk dönemidir. Günümüzde “temel eğitim safhası" denen bu devrede, Hz. Peygamber toplum fertlerinin inanç, duygu ve düşüncede birliğini sağlayacak esaslarla birlikte, özellikle, mesleki bir formasyonun verilmesinde de ısrar etmiştir. O'na göre, buluğ (ergenlik) çağından itibaren hayatı tek başına göğüsleyecek, kendi ailesinden başka, anne-baba gibi bakmakla yükümlü kimselerin sorumluluğunu üzerine alacak seviye kazandırılmalıdır (Koşum, 2004: 33).

Kuranı Kerim ve hadislerde de çocuğun doğum öncesi gelişim evrelerine dikkat çekilmektedir. “Sonra onu nutfe (sperm) olarak sağlam bir yere koyduk. Sonra o nutfeyi alaka (embriyo) ya çevirdik, o alaka (embriyo) yı bir çiğnemlik ete çevirdik, bir çiğnemlik eti kemiklere çevirdik, arkasından kemiklere et giydirdik; sonra da onu başka bir yaratık yaptık.

Yaratanların en güzeli Allah ne yücedir.” (Kuran, Mü’minun Suresi- 23/13-14).”(M. Selçuk,

2005: 27).

Doğuştan itibaren insanın geçirdiği gelişim bir takım aşamalara ayrılabilir: Bebeklik : Doğuştan 2 yaşına kadar

Yumurta veya tohum aşaması (0-2) hafta

Embriyo aşaması (2-8) hafta

(22)

11

İlk çocukluk : 2-6 yaş

Çocukluk : 6-11 yaş (kızlarda)

6-13 yaş (erkeklerde)(Uğurel Şemin, 1992: 21-22). Bilindiği gibi çocukluk, hayatın diğer safhalarının üzerine bina edildiği bir çağdır. İnce ayrıntıları çoğu kere hatırlanamasa bile kişilik oluşumunun lehinde ya da aleyhinde olan etkilerin temeli bu dönemde aranmaktadır (Konuk, 1994: 2).

Çocukluğun sonu ile ergenliğin başlangıcı arasındaki, bireyin cinsel olarak olgunlaşmaya başladığı görece kısa süre –bir ya da iki yıl- erinlik olarak bilinir (Gander ve Gardiner, 2001: 444).

Erinlik sırasında, ergen dramatik biçimde boy ve kilo kazanırken, cinsel olgunlaşmanın başladığı işaretini veren aynı derecede önemli diğer değişimler ortaya çıkar. Bunlar, birincil cinsiyet özellikleri (erkeklerde penis ve testisler, kızlarda yumurtalıklar, klitoris, vajina ve rahim) ve ikincil cinsiyet özellikleri ’dir (kadınlarda göğüslerin gelişimi, erkeklerde ses değişimi ve yüz kılları, her iki cinste apış arası kılları) (Gander ve Gardiner, 2001: 448).

E.B. Hurlock erinlik dönemindeki beden değişimlerini dört açıdan incelemiştir: 1. Beden ölçülerinin değişmesi,

2. Beden oranlarının değişmesi, 3. Asıl cinsiyet özellikleri,

4. Ek cinsiyet özellikleri (Çakmak, 2006: 25-26).

İnsan, cinsel gelişiminin büyük bir kesimini erinlik evresinde kazanır. Erinlik evresi, son çocukluk evresinin bittiği yaştan ergenlik evresinin başladığı yaş arasındaki dört-beş yılı kapsar. Bu dört-beş yılın erinlik evresi adıyla anılması, bu yaşlarda insanın cinsel gelişiminin çok yoğun olması yüzündendir (Başaran, 2005: 216).

Cinsel duyguların ve buna bağlı hoşlanım kaynaklarının ergenlik dönemi öncesinde başladığı bugün için de kabul edilebilen bir gerçekliktir. Gelişim psikologları cinsel gelişimi, otoerotik, homoseksüel ve heteroseksüel olarak üç dönem içinde

(23)

12

incelemeye çalışırlar. Otoerotik dönem, bireyin cinsel uyanış ve duyguları kendine dönük olarak algıladığı, bedenini tanıma yolunda ilk cinsel deneylerde bulunduğu bir dönemi; homoseksüel dönem cinsel yönelimin henüz belirsizliğini ve kararsızlığını koruduğu, eş cinsel eğilimlerin ağır bastığı kısa süreli bir dönemi, heteroseksüel dönem ise karşı cinse yönelik ilgi ve uyanışın başladığı bir dönemi anlatan kavramlar olarak kabul edilir. Dolayısıyla da cinsel kimliğin oluşumu belirli bir süreç içinde ortaya çıkmakta, bireyin kendisini üreme organlarının gelişimine bağlı olarak erkek ya da dişi olarak algılamasıyla belirli bir alt yapı görevi görmektedir. Bireyin cinsel tercihi, bu alt yapının üzerinde yapılanır. Ergenin kendini eril ya da dişil olarak kabul etmesi, kendisine olan uyumunun, kendisiyle barışık olmasının ön koşulunu oluşturur (Şentürk, 2006: 14-15).

1.4.2. BÜYÜME VE GELİŞME 

Büyüme, canlı varlığın bedensel yönü ile ilgilidir. Bedenin boy ve ağırlık yönünden artışı, organların belli bir düzeye gelinceye kadar geçirdikleri biçim, ağırlıklarla ilgili değişmeleri kapsamaktadır. Gelişme, organizmanın büyüme, olgunlaşma ve öğrenmenin etkileşimiyle sürekli olarak ilerleme kaydetmesidir. Gelişmede organizmanın yapısının kendisinden beklenen görevleri yapabilecek şekilde değişmesi söz konusudur (Aktaran: Dinç, 2002: 7). Büyüme ve gelişme kalıtımın, hormonların ve beslenmenin etkisi altındadır. Sağlık durumu, coğrafi koşullar ve iklim de büyüme ve gelişmeyi etkilemektedir (Kulaksızoğlu, 1999: 38).

Büyüme (Growth): Gerek birebir organların, gerekse bir bütün olarak bedenin nicelikçe, yani boy, kilo ve ağırlıkça artmasıdır. Böylece yapısal artışı dile getiren “büyüme”, bedende gerçekleşen değişiklikleri ihtiva eder (Özyılmaz, 2003: 29).

Büyüme ve gelişmede (biyolojik ve cinsel olgunlaşmada) geciken, yani “geç olgunlaşan” gençlere bu tür bilgilerin grup içinde verilmesi, onların kendilerini başkaları ile kıyaslamalarına yol açabilir. Olgunlaşmada geç kalmış olmak, bireylerin olumsuz benlik algısı geliştirmelerine yol açabilir (Kulaksızoğlu, 1999: 58).

(24)

13

Büyüme ve gelişme geleceğe yönelen bir süreçtir. Gelişme sırasında meydana gelen değişmeler yalnızca bugünü değil, aynı zamanda yarını da ilgilendirmektedir. Çocuk, doğduğu andan başlayarak çeşitli davranışlar kazanarak yetişkinliğe hazırlanmaktadırlar. Çocuğun geleceğe yönelmesinde eğitimin önemli rolü vardır. Çağdaş eğitim anlayışının temelinde, çocuğa ve onun geleceğine ilişkin sorumlulukla birlikte, çocuğu tanımak, anlamak, gelişim özelliklerini bilmek ve ona birey olarak saygı duymak vardır (Aktaran: Dinç, 2002: 7).

Büyüme ve gelişim, yaşamın başlangıcından sonuna kadar devam eden dinamik bir süreçtir. Gelişimin bedensel, zihinsel, duygusal ve toplumsal yönleri vardır. Bu yönler birbirlerini sürekli etkilemektedir. Bedensel gelişim bütün bir gelişimin temelini oluşturduğu için, gelişimin öteki alanları üzerinde önemi bulunmaktadır. Birey, her gelişim döneminin kendine özgü gelişim ödevlerini yaparken bedenini kullanmak zorundadır. Bu nedenlerle öğretim ortamında karşılaşılabilecek bazı sorunların kaynağı, çocuğun bedensel büyüme ve gelişimine ilişkin başka sorunlar olabilir (Bilgin vd., 2005: 99).

Gelişim büyümeyle karıştırılmamalıdır. Büyüme daha çok fiziksel özellikler için kullanılırken, gelişim fiziksel özelliklerin yanı sıra diğer (psikolojik) özellikleri de kapsayacak şekilde kullanılır. Örnek için, kişilerin vücutları büyür (gelişir de!), zihinleri gelişir (ama büyümez!). gelişim büyüme, olgunlaşma ve öğrenmenin sonucunda gerçekleşir (Bacanlı, 2005: 41).

Gelişim görevi, kişinin içinde bulunduğu yaşam döneminde başarması gereken görevleri, kazanması gereken bazı özellikleri, geliştirmesi gereken davranışları ifade eder. Bu kavramı geliştiren Havighurst, onu şöyle tanımlamıştır: Bireyin yaşamındaki belli bir dönemde ortaya çıkan, başarıyla elde edildiğinde daha sonraki görevler de başarıya ve mutluluğa yol açan, başarılamadığı durumlarda ise kişide mutsuzluğa, toplumun hoş görmemesine, daha sonraki görevlerde zorluklara yol açan görevdir (Bacanlı, 2005: 44).

Gelişim görevleri kişinin onlara yüklediği anlamlar doğrultusunda yaşanır. Bu anlamda öznel ve kişisel olan gelişim görevi üç temel faktörün etkisi altında ortay çıkar. Bu faktörlerden birincisi bireyin fiziksel olgunlaşmasıdır. Kişi fiziksel açıdan olgunlaştıkça gelişim görevleri de kendilerini göstermeye başlar. İkinci faktör

(25)

14

toplumsal beklenti ve taleplerdir. İçinde bulunulan toplum, belli bir yaşam dönemindeki bireylerden bir takım beklentilere sahiptir. Bu beklentiler bireylerin hangi gelişim görevlerini nasıl yaşayacaklarını etkiler. Üçüncü olarak da kişisel değerler ve beklentiler gelişim görevleri üzerinde etkili olurlar, çünkü gelişim görevi kişinin yaşadığı görevlerdir. Kişi değer yargılarına, ilgilerine ve örneğin hayattan beklentilerine göre gelişim görevi seçer ve üstlenir.

Yaşam dönemleri ve gelişim görevleri: A-Bebeklik ve ilk çocukluk (0-6 yaş)

a) Yürümeyi öğrenme.

b) Katı yiyecekleri yemeyi öğrenme. c) Konuşmayı öğrenme.

d) Beden artıklarının atılmasını kontrol etmeyi öğrenme.

e) Cinsiyet farklılıklarını ve cinsel gösterişsizliği (cinsiyetini teşhir etmemeyi) öğrenme. Çocuk üç yaşı civarında cinsiyetini öğrenir. Erkek ve kız kelimelerinin ne demek olduğunu anlar. Bu anlayış bedensel görünüş farklılıklarına dayalıdır: Kızlar uzun saçlı olur, erkekler bıyıklı olur gibi. Cinsiyetini fark eden çocuktan cinsiyetini gizli tutmayı başarması beklenir. “Ben erkeğim/kızım” dediğinde ne dediğini kavramasının yanı sıra, “ben erkeğim/kızım” diyerek cinsel organlarını teşhir etmemesi, herkesin önünde cinsiyetle ilgili davranış ve eylemlerde bulunmaması bu gelişim görevini oluşturur.

f) Sosyal ve fiziksel gerçekliği tanımlamak için kavramlar oluşturma ve dili öğrenme.

g) Okumaya hazır hale gelme.

h) Doğru ile yanlışı ayırma ve vicdan gelişimine başlama. B) Son çocukluk (6-12 yaş)

a) Gündelik oyunlar için gerekli fiziksel beceri

(26)

15

c) Yaşıtlarıyla geçinmeyi öğrenme.

d) Uygun erkeksi veya kadınsı sosyal rolü öğrenme.

Bir önceki dönemde cinsiyetini fark etmiş olan çocuk, cinsiyetine uygun davranmayı öğrenir. Cinsiyetine uygun davranma ilk çocuklukta fiziksel görünüş ağırlıklı iken, bu dönemde davranış ağırlıklıdır. “Erkekler/kızlar şöyle yapar.” cümlelerinde ifadesini bulan cinsiyet rolü bu dönemde kazanılır.

e) Okuma, yazma ve hesap ile ilgili temel becerileri geliştirme. f) Gündelik yaşam için gerekli kavramları geliştirme.

g) Vicdan, ahlak ve değerler sistemi geliştirme. h) Kişisel bağımsızlığa ulaşma.

i) Sosyal grup ve kurumlara karşı tutum geliştirme (Bacanlı, 2005: 45-49). Büyüme ve gelişme, döllenmeden başlayarak ergenlik dönemi sonuna kadar devam eder. Bu zaman boyunca büyüme ve gelişme hiç durmaz. Büyüme vücuttaki boy ve ağırlık artışı gibi ölçülebilen değerlerle ilgilidir. Gelişme ise vücuttaki yapı ve işleyişlerin olgunlaşması sonucu bazı biyolojik işlevlerin kazanılmasını ifade eder (Kulaksızoğlu, 1999: 37).

Büyüme ve gelişmede bazı temel kurallar gözlenir. Büyüme baştan ayağa doğrudur. Yani çocuklukta önce baş ve başa yakın organların gelişmesi olur, sonra gelişme sırt, bel ve kalçalarda devam eder. Büyümenin merkezden uç organlara doğru olması bize büyüme ve gelişmenin gözde ve ona yakın organlardan daha önce olduğunu anlatır. Örnek olarak el ve parmakların olgunlaşması kolun büyüyüp olgunlaşmasından sonra olur (Kulaksızoğlu, 1999: 37).

1.4.3. ERGENLİK 

İçinde insanın da bulunduğu bütün canlı varlıkların beka ve hayatiyeti Allah'ın insana bahşettiği cinselliğe bağlıdır. Allah, çocuk yapmaya imkân verecek bu güç ve

(27)

16

arzunun insanda bir işlev görebilmesi için belirli bir zaman koymuştur. Ve bu zaman mükellefiyet yaşı bir diğer adıyla bulûğ adını almıştır. İslâmiyet'te buluğ çocukluğun sona erdiği sınırdır. Bu, erkeklerde rüya veya uyanık halde olsun, cinsel ilişki veya başka surette olsun, suyun (meni) şiddetle fışkırması; kızlarda ise hayız halinin başlaması ile meydana gelir. Çocukta biyolojik-fizyolojik değişmelerin başladığı bulûğa, bu değişme ve gelişmeye bağlı olarak bir takım dini-hukukî sonuçlar bağlanmıştır. Bu aşamaya ulaşan kimse mükelleftir, bir başka ifadeyle dünyevi ve uhrevi sorumlulukları vardır. Artık çocuk bu yaştan sonraki davranışlarından sorumlu hale gelmekte ve işlediği fiillerden hesaba çekilmektedir. Çocukluk sebebiyle tanınmış olan bütün muafiyetler kalkar, normal bir kimseye yüklenen sorumlulukların hepsine muhatap olur. Fiillerinden de hukuken ve dinen sorumludur (Koşum, 2004: 79).

Ergenlik: İnsanda, bireyin yetişkine özgü ayrıcalıklarının kendisine verilmediğini hissettiği zaman başlayan ve yetişkinin tüm gücü ve toplumsal konumu toplum tarafından bireye verildiği zaman sona eren gelişim dönemidir (Gander ve Gardiner, 2001: 438). Çocuklukla yetişkinlik arasındaki bir dönemdir, anlamını kendisinden önce ve sonra gelen olaylardan alır. Ergenliği, belirli bir olaydan sonra meydana gelen bir fenomen olmaktan ziyade belirli bir döneme yayılan bir gelişme olarak ele almak daha uygundur (Uğurel Şemin, 1992: 22).

Ergenlik hormonal bir olaydır. Organizma genel bir olgunlaşma derecesine geldiğinde o zamana kadar dinlenme halinde olan salgı bezleri, beynin etkisiyle hormon çıkartmaya başlar. Bu hormonlar kanın içinde bütün vücuda yayılır. Salgıların ilk etkileri boy uzaması —az ya da çok— ve tüylerin çıkması olarak görülür (Pernoud, 1977: 132).

Çocukluk döneminde göreceli olarak yavaşlayan bedensel büyüme ve gelişme, ergenlik döneminde yeniden hızlanarak, bu dönem sonunda yetişkinlikteki yapısına ulaşır. Genç için hızlı bir gelişim sürecine girilen ergenlik dönemi, oldukça çalkantılı bir dönemdir. Gençler ne “yetişkin” ne de “çocuk” olarak kabul edildikleri bu geçiş dönemine uyum sağlamakta güçlük çekerler. 11-12 ile 17-18 yaşları arasını kapsayan ergenlik döneminde fizyolojik ve hormonal değişiklikler kendini gösterir ( Erden ve Akman, 1998: 50-51).

(28)

17

Psikoseksüel açıdan ergenlik dönemini sağlıklı geçiren bir ergen daha sonraki hayatında üretken, mutlu ve anlamlı insani ilişkiler kurabilen bir birey olabilir. Diğer yandan bu dönemi başarısız geçirenler saldırgan, yıkıcı ve bağnaz bir yapıya bürünürler. Ancak, bu özelliklerini çeşitli sosyal ve siyasal amaçlarla maskelerler. Bazı durumlarda çözümlenemeyen ergenlik çatışmaları, dinsel, politik gerekçelerle örtülebilir. Bu tür gençler şiddeti bir yaşam biçimi olarak seçebilirler (Z. Selçuk, 2005: 52).

Ergenlik, farklı kişilerde farklı yaşlarda görülür ve bir ile on yıl arasında değişir. Çoğunlukla kalıtımsal etmenler, beslenme, iklim, kültürel etkiler ve duygusal koşullara bağlıdır. Son yıllarda ergenlik yaşının her iki cinsiyet için de düştüğü görülür. Ancak her nasılsa dişinin bedensel olgunlaşması hala erkeğinkinden önce gerçekleşmektedir (Haeberle, 1997: 233).

Anne-baba ve diğer yetişkinler çocukların gelişmiş fiziksel yapısına bakarak onlara daha olgun şekilde davranırlar. Kendisine olgun, yetişkinmiş gibi davranılan ergen de çevresine yetişkinmiş gibi tepkiler verir. Genç bu dönemde anne-babası ve çevresindeki yetişkinler tarafından ne tam yetişkin ne de çocuk olarak algılanmaktadır. Anne-baba ile yetişkinler, gençlerin neler yapabilecekleri ve neleri yapamayacakları konusunda birbirinden farklı fikir ve yaklaşımlar ileri sürmektedir (Dinçel, 2006: 38-40).

Yaklaşık on yıllık bir geçiş devresi olan ergenlik dönemi, pek çok sorun ya da sorunları insanın karşısına çıkarır. Bu sorunların kaynağı üç grupta toplanabilir. Bunlardan birincisi, insanın 12-20 yaş arasını yaşamasından ve bu devreyi geçmesinden kaynaklanan sorunlardır. İkincisi, toplumsal problemlerin gence yansımasından doğan sorunlar; üçüncüsü de, ergene karşı, çevresinin gösterdiği davranışlardan kaynaklanan sorunlardır (Özyılmaz, 2003: 259).

Ergenlik döneminde gencin son uyumunu yaparak, cinsel kimliğini tümden benimsemesi, ancak çevreden göreceği destekle olur. Anneler kızlarına, babalar oğullarına bu konuda yardımcı olmalıdırlar. Ancak bu, ana-babanın, bu konularda kendi beslediği utanma duygularını yenmesine, gencin bu dönemdeki gereksinimlerini bilmesine bağlıdır (Özüdoğru, 2005: 134).

(29)

18

1- Aileye bağımlılıktan kurtulmak için hür olma ihtiyacı, 2- Karşı cinsle beraber bulunma, arkadaş olma ihtiyacı, 3- Kendi geçimini kazanma ihtiyacı,

4- Bir hayat felsefesi ihtiyacı. (Pinter vd., 1991: 72).

Kişinin bedenindeki değişiklikler, nasıl davrandığını ve neler hissettiğini etkilediği gibi, nasıl göründüğü de diğer insanların ona karşı davranışını etkiler. Ergenin vücudundaki değişiklikler ve bu değişikliklerin kendi alıştığı kontrolün dışına çıkması; bazen utanma, suçluluk duygusu, korkma ve hatta panik yaşamalarına neden olmaktadır. Çocukluktan yetişkinliğe başarılı bir geçiş, biyolojik, psikolojik ve sosyal gelişimin bir arada olması ile gerçekleşir. Gençlik döneminde biyolojik, psikolojik ve cinsel gelişimin dengeli gerçekleşmesi de bu anlamda pek çok faktöre bağlıdır. Bunlardan biri ve en önemlisi de ailedir. Gencin kendisinin, ailesinin ve toplumun cinsel konular karsısında takındığı tavır, onun sosyal gelişimini büyük ölçüde etkilemektedir (Dinçel, 2006: 38-40).

1.4.4. CİNSELLİK 

Cinsellik: Canlıların üremesini mümkün kılan ve erkek-dişi ayrımını ortaya çıkaran farklılaşmadır (Demir ve Acar; 2002: 86). Cinslik, biyolojik yönden kadınlığı ve erkekliği; toplumsal yönden kadının ve erkeğin rollerini belirleyen bir kavramdır. Cinsliğin, hem kalıtsal ve hem de öğrenmeye dayanan yönleri vardır (Başaran, 2005: 213). Cinsellik bir kültürün ahlaki ve dinsel inançlarıyla, hukuk sistemiyle, çocuk yetiştirme uygulamalarıyla, aynı zamanda insanların başka biri ve kendi kendileri karşısında aldıkları tutumla çok yakından ilişkilidir (Gander ve Gardiner, 2001: 454). Cinsellik, estetik, ahlaki, dini, hukuki, pedagojik, sanatsal, kültürel yanı olan bir kavramdır (Z. Selçuk, 2005: 43).

Cinsellik, insanın erilliğini ve dişilliğini gösteren, kalıtsal özelliklere dayalı olarak öğrenilmiş cinsel davranışlardan oluşur (Başaran, 2005: 214). Cinsellik denince de; erkeklik ve dişilik gereği canlı varlıkların gösterdikleri özelliklerin bütünü anlaşılır (Koloğlu, 2003: 13).

(30)

19

Cinsellik sadece içgüdülerle yönetilen istekler ve onların doyumu değildir. Cinsellik, özellikle duyguların, düşüncelerin isteklerle birlikte rol oynadığı önemli bir alandır (Atabek, 2002: 164). Çocuk cinselliği yetişkin cinselliğinden farklıdır. Miniklerin davranışları, üremeye ve bildiğimiz anlamda cinsel haz almaya yönelik değildir (Sevim, 2002: 11).

“Cinsiyet, kişinin kadın ya da erkek olarak gösterdiği genetik, fizyolojik ve biyolojik özellikleri” olarak tanımlanmaktadır. Cinsiyet temelde “erkek” ve “kadın” olarak iki tipe ayrılır. Biyolojik olarak kromozomlarımızdaki bu ayırımın fiziksel göstergesi de bu tipte olduğu için Kadın ve Erkek temel cinsel kimlikleri oluştururlar. Cinsellik bu cinsiyet kimliklerinin içinde ya da homoseksüellikte olduğu gibi bu kimliklerin dışında biyolojik olarak yaşanan, dürtü, haz ve arzularla ilişkili, bir yandan son derece çekici, diğer yandan ise korkutucu bir olay olarak görülen bir olgudur. Bu nedenle zaman ve mekâna, kültüre göre değişiklikler gösteren, norm ve değer yargılarıyla bağlantılı olan bir kavramdır (Yıldız, 2006: 24).

Cinsellik dolaylı yollardan, insanın yaşamını etkilemektedir. Kişinin cinsiyeti, kadın veya erkek olması, toplumun farklı cinsteki kişilerden beklediği sosyal roller, cinsel kimlik, pozitif-negatif beklentiler ve duygular, bireylerin cinsel güvenleri ve sosyal statüleri gibi durumlar toplumsallaşma süreci içinde çocukluktan olgunluğa insan yaşamını şekillendirmektedir (Özgüven, 1997: 2).

“Cinsellik” dişi ve erkek arasında karşıtlık ile ilgilidir ve kişinin “cinsel” gelişmesinin en az üç yanı vardır:

1- Vücudun erkek ya da dişi özellikleri (fiziksel cinsiyet) 2- Erkek ya da dişi olarak toplumsal rol (cinsel rol)

3- Erkek ya da dişi cinsel eşlerin yeğlenmesi (cinsel yönelim) (Haeberle, 1997: 208-209).

Cinsellik, bir insanın cinsel kimliğe sahip olması, üreme süreci ve zevk duyma özelliklerini içeren insan yaşamının çok önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Cinselliğin tam olarak gelişimi bireysel, kişiler arası ve toplumsal mutluluk için temel gereklerden biridir. Cinsellikle ilgili konularda bilgilenme, tutum ve davranışları bu bilgiler ışığında oluşturma her bireyin temel haklarındandır (Bulut, 2006: 10).

(31)

20

Dünya Sağlık Örgütü cinselliği “cinsel yasamın bedensel, ruhsal, zihinsel ve soysal açıdan bir bütün olarak ele alınmasıyla yoluyla kişilik iletişim ve sevginin olumlu yönde zenginleşmesi ve güçlenmesi” olarak tanımlanmaktadır. Cinsellik, sadece fizyolojik bir süreç olmayıp, kişiliğin en önemli yanını oluşturmaktadır (Alpua, 2006: 16).

Cinselliğin belirleyici olduğu tüm gelişim evrelerinde bir önceki dönemin bastırılan talepleri doyuma ulaşmadığım için bilinçaltında yaşamaya devam eder. Bunlar bireyin davranışlarını etkilemeyi yaşam boyu sürdürebilir (Z. Selçuk, 2005: 53).

1.4.5. CİNSEL TUTUM 

Çocuklukta başlayan cinsellik kavramı, ergenlik dönemi ile birlikte son şeklini alır. Ergenlik döneminden sonra çocuğun cinsel özellikleri kolay kolay değişmez. Önemli olan çocukluktan itibaren sağlam temelleri oluşturmaktır (Tuzcuoğlu, 2004: 13).

Cinsellik hakkında sağlıklı bir tavır, çocuğun kendi vücudu hakkında hissettikleriyle başlar. Çocuklar çok erken yaşlarda vücutlarının neler yapabildiğinin farkına varır. Aslında, yapılan araştırmalar, fiziksel olarak vücudumuz hakkında bildiklerimizin yüzde seksenden fazlasını yaşamımızın ilk on sekiz ayında öğrendiğimizi gösteriyor (Eyre ve Eyre, 1999: 34). Tutumlar doğru ya da yanlış olabilen bilgilere dayanır. Özellikle yanlış olan bilgiler öğrenilmişse cinsel tutumları değiştirmek zordur (Koten, 1996: 5-6).

3 yaşına kadar kız ve erkek çocuklarının davranışları arasında genellikle pek önemli bir fark yoktur. Sadece erkek çocukları daha hareketli ve atak olabilirken, kız çocukları ise konuşmayı daha çabuk öğrenerek daha hızlı olgunlaşabilirler. Ancak bu farklılıklar çok kalın çizgilerle ayrılmadığı ve mutlak olmadığı için genel olarak tutumları aynıdır demek pek yanlış olmaz. 3 yaşından sonra gerek hormonal bir etkiyle, gerekse eğitimsel bir yönlendirmeyle, kız çocukları kızsal (feminen), erkek çocukları ise erkeksi (maskülen) kimliğe bürünmeye başlarlar (Uçar, 1994: 43).

(32)

21

İlkokulun ilk yıllarında sizin cinsiyetinizdeki kişilerin nasıl davranmaları gerektiği konusunda kurallar olduğunu öğrenirsiniz. Bu kurallar oldukça sıkı bir şekilde karşı cinse nasıl davranacağınızı da belirler. Bu kuralları ihlal etmeniz durumunda taciz edilmek, reddedilmek, hakkınızda dedikodu yapılması ve başka yaptırımlar uygulanmak suretiyle cezalandırılırsınız. Cinsiyetle ilgili en değişmez ve güçlü kurallardan biri zamanınızın çoğunu kendi cinsiyetinizden olan kişilerle geçirmenizdir. Bu cinsiyete dayalı gruplaşma okul öncesi veya anaokulunda başlar ve ergenlik çağına kadar sürer (Tompson vd., 2002: 197-198).

Toplumdaki cinsel tutum ve düşüncelerin ortak oldukları nokta, cinselliğin insanlığı etkileyen önemli ve temel bir güç olduğu, “sınırlandırılmasının” veya “serbest bırakılmasının” tek başına bir çözüm olmadığı görülmektedir. Gerçek olan diğer bir husus cinsellik konusunda zannedildiği kadar çok şey bilinmediği, farklı durumlarda da bilgisizliğin bir sonucu olarak cinsel problemlerin önemli düzeyde artabileceğidir (Özgüven, 1997: 18).

Bireylerin genellikle cinsellikle ilgili kişisel tutumları birlikte yaşadığı kimselerin, özellikle arkadaş grubunun, içinde bulunduğu sosyal sınıfın, dini inançların, ana-babasından öğrendiği değer yargılarının, kendisini yönlendiren kavramlar ve değer yargılarının bir ürünü olarak ortaya çıkar (Özgüven, 1997: 14).

Cinsiyetler arasında davranış ve özellikle farklılıkları konusunda insanların kalıplaşmış algılayış biçimleri vardır. Bu kalıplaşmış algılamaların gerçekle hiçbir ilişkisi olmayabilir, ancak insanlar kalıp yargılara “sanki gerçekmiş” gibi inanırlar. Çocuklarda kalıplama, algısal kalıpların gelişimi erken yaşlarda başlar. İki, iki-buçuk yaşlarındaki çocukların cinsel algılama kalıplarına rastlanır. İlkokul çağındaki çocuklarda kalıplar tam anlamıyla yerleşmiştir (Cüceloğlu, 2004: 391-392).

Ailenin çocuk yetiştirilirken cinsel konulardaki tutumu, toplumun beklentilerine uygun olmalıdır. Toplumun cinsel davranışlardan beklediği gizlilik ve özellik anlayışı korunmalıdır. Çocuğun merakını gereksiz yere kamçılayacak davranışlardan kaçınılmalıdır (Cirhinlioğlu, 2001: 148).

Çocuk, kendi cinsine özgü duyuş, tutum ve davranışın özelliklerini nasıl kazanır? Her şeyden önce kız ve erkek çocuk beden yapıları, cinsel iç salgı bezleri (Hormonlar) bakımından doğuştan ayrı yaratılmışlardır. Başka bir deyişle, çocuklar doğal olarak,

(33)

22

yapılarında var olan cinsel donanımları doğrultularında gelişirler. Çocuk kendi cinsinin eğilimleri desteklendiği sürece, kız ya da erkek kimliğini benimseyecektir. Bir çocuğun kız ya da erkek doğması cinsel kimliğini kazanması için ilk koşuldur ama yeterli ve tek koşul değildir (Yörükoğlu, 2004: 237).

Cinsel ilgilerin engellenmesi, çocuklara cinselliğin yasaklanması gereken bir etkinlik olduğunu düşündürmektedir (Bilgin vd., 2005: 134). Hoşa giden cinsel ilginin nedeni baskılardır (Neill, 1996: 188).

Okul, öğrencilerin cinsel güdülerini denetlemelerini sağlayarak, bu güçlerini beğenilir işlere, okul başarısına, kendilerini yüceltmeye, beğenilir değerler üretmeye yönlendirebilmeli; onlara bireysel ve toplumsal eğitim etkinlikleri sunabilmelidir (Başaran, 2005: 225).

1.4.6. CİNSEL DAVRANIŞ 

   

Davranış (behavior) bir varlığın çevresindeki değişimlere karşı verdiği hareketli tepkidir (Demir ve Acar; 2002: 90). Cinsel davranışlar fizyolojik cinsel yanıtları, farklı erotik uyaranları ve özdoyurumu (mastürbasyon) içerir. Bununla birlikte cinsel davranışlar ailevi özellikle, sosyokültürel etkenler (ulusal medya, toplumsal kurallar ve kuruluşlar gibi), kişisel deneyimler ve bu etkenlerin isteyerek geliştirilmesinden etkilenen öğrenilmiş davranışlardır (Koten, 1996: 5-6).

Çocuklar cinsellikle ilgili temel davranışları doğumdan başlayarak ilk yıllarda geliştirirler (dokunulma, öpülme, kucaklanma ve ilgilenilme biçimlerinden). Tutarken veya dokunurken onunla iletişim kurarsınız, çocuğunuza sevginizi ve özel olduğunu gösterirsiniz. Çocuklar aile bireylerinin birbirlerine nasıl ilgi gösterdiklerini iyi gözlemlerler. Böylece kısa sürede neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlarlar. 2-3 yaşlarında erkek veya kız olduklarının farkına varırlar ve bu cinsel kimliği aynı cinsiyetteki ebeveyni taklit ederek ortaya koyarlar (örneğin, ebeveynin yürüyüşünü, tavırlarını veya gülümsemesini kopya ederler) (Kotulak ve Connaughton, 2003: 85-86).

Normal aile yaşantısında bebeklik dönemi cinselliği hemen hemen fark edilmeden geçer. Çocuk annesine derin bağlarla bağlıdır ve bu bağlar bedensel olarak

(34)

23

oldukça doğal bir şekilde ifade edilir. Yaşamın erken döneminde babayı da sevgi çemberinin içine alır: ana ya da babadan birini uzaklaştırıp diğerini kendine malettiği bir dönem geçirir, kendi cinsiyeti hakkında sorula sorar ve kendi vücudunu kız ve erkek kardeşininkileri ile kıyaslar. Eşler ve nesiller arasındaki ilişkileri anlamaya çalışır. Kafası karışırsa bazen karşı cinsten bir çocuğun vücudunu kendisine göstermesini isteyebilir ve bazen de kendi vücudunu karşısındakine gösterir. Kız ve erkek çocukların bu konuda öğrenecekleri dersler farklıdır ve her biri ana ve babalarına göre kendilerini ayarlamak durumundadırlar. İleride bunalıma düşmemeleri için bütün bunları yapmaları şarttır. Çocuklar bütün oyunlarında o toplumun kültürüne uygun olarak kadın ve erkek rollerini üstlenirler. Evcilik oynadıkları sırada erkekler dışarıya çalışmaya giderken, kızlar ev işlerini yaparlar. Zaman zaman karşı cinsin elbise ve takılarını kullanırlar ve karşı cinsten bir yetişkinin rolünü üstlenirler. Bütün bunlara acaba “cinsel davranış” dışında ve ad verilebilir?(Webb, 1984: 115-116).

Cinsel davranışı insanların “doğal” olarak kazanmadığını, bunun toplumsal koşullandırmayla biçimlendiği bu gün artık herkesçe benimsenmektedir. Bu koşullandırmaların, farklı toplumlarda farklı şeylere hizmet ettiği ve farklı sonuçlar doğurduğu da apaçık ortadadır. Çocukların cinsel tepki gösterebildiği ve çocukluğun ilk dönemlerindeki, belli deneyimleri o kimsenin daha sonraki cinsel gelişmesi üzerine belirleyici bir etki yapabildiğinden de artık hiç kimsenin kuşkusu yoktur (Haeberle, 1997: 205).

Cinselliğin davranışsal yönü ise insanın yaşadığı kültürde görerek, olanları öykünerek ya da örnek alarak davranmasıyla kazanılır. Bir kültürde insanın cinsel güdüsünü yekindiren bir davranış, başka bir kültürde aynı etkiyi göstermeyebilir. Cinsel davranışlar, insanın, karşı cinsin cinsel güdüsünü uyarmaya yönelik davranışlarıdır. İnsan, böylece karşı cinsin ilgisini çekmeyi, kendini karşı cinse beğendirmeyi, onun cinsel güdüsünü uyandırmayı yaşayarak öğrenir (Başaran, 2005: 214).

Cinsellik tüm insanların ortak yönü olmasına karşın bireylerin bu konudaki davranışları ve yaklaşımları birbirinden çok farklıdır. Dünyada yaratılış yönünden hiç kimsenin bir diğerinin eşi olmadığı düşünülürse insanların sayısı kadar da çeşitli cinsel davranış biçimleri ve tutumları olduğu söylenebilir. Geleneksel olarak cinsel konularda,

(35)

24

genç kızlar toplumumuzda kendilerini daha çok sakınırlar. Kadın ve erkekler doğal olarak birbirleri ile cinsel ilişkide bulunacaklarına göre her ikisinin de aynı oranda cinsel bilgilere sahip olmaları gereklidir. Bilgilendirme insan ilişkileri yönünden olsun ve toplumsal yönden olsun tarafların sorumluluklarını anlamalarına yardım eder (Özgüven, 1997: 13-14).

İnsanın cinsel davranışı üzerine konuşmaya başlayınca, bunu, aşağıda olduğu gibi üç temel etmene ayırarak incelemek daha yararlı olacaktır:

1) Cinsel Kapasite ( bireyin yapabildiği )

2) Cinsel Güdülenim ( bireyin yapmak istediği ) 3) Cinsel Başarım ( bireyin yapacak oldukları )

İnsanın fiziksel büyümesi için geçerli olan şeyler, insanların cinsel davranışının gelişmesi için de geçerlidir. Erkeksi ve kadınsı tavırlar ve belli cinsel eşlerin ya da cinsel etkinlik biçimlerinin tercihi belli bir anda değişmez biçimde yapılmaz, bunlar zaman içinde kazanılır. Bu sürecin sonucu yalnız çocuğun kalıtsal becerileriyle değil, aynı zamanda ana babanın, öğretmenlerin, oyun arkadaşlarının ve dostlarının tepkileri gibi toplumsal etkiyle de belirlenir. Doğru cinsel özdeşleşme yapan çocuklar bile, daha sonra tam cinsel potansiyellerine ulaşmalarını engelleyen ve kendilerini dar dürtüsel ya da yıkıcı davranış biçimlerine mahkûm eden travmatik deneyimlerle karşılaşabilirler (Haeberle, 1997: 198-200).

Çocuk, kendi cinsine özgü duyuş, tutum ve davranışın özelliklerini nasıl kazanır? Her şeyden önce kız ve erkek çocuk beden yapıları, cinsel iç salgı bezleri (Hormonlar) bakımından doğuştan ayrı yaratılmışlardır. Başka bir deyişle, çocuklar doğal olarak, yapılarında var olan cinsel donanımları doğrultularında gelişirler. Çocuk kendi cinsinin eğilimleri desteklendiği sürece, kız ya da erkek kimliğini benimseyecektir. Bir çocuğun kız ya da erkek doğması cinsel kimliğini kazanması için ilk koşuldur ama yeterli ve tek koşul değildir (Yörükoğlu, 2004: 237).

Buluğa girme ile birlikte cinsel davranış ve duygular ortaya çıkmaya başlar. Bununla birlikte suçluluk duyguları da yaşanmaya başlar ve ergenin bu duyguyla baş edebilmesi gerekir. Gençlerin kendi cinsleri ile kurdukları yakınlıklar, bu duygu ve düşüncelerin arkadaşlar arasında paylaşılması, karşılaştırılması gençlere bu açıdan

(36)

25

yardımcı olur. Karşı cinsten arkadaşlıklar ise gencin toplumsal cinsiyet rollerini tanımasını ve hayata geçirmesini kolaylaştırır. Bireyin cinsel eşine ve topluma karsı sorumluluk kazanması, cinselliğin kendi yaşamındaki yerini fark etmesi ve erotizmi bir başkasıyla yakınlığın bir yönü olarak yaşayabilme becerisini kazanması ergenlik döneminde olur. Aile üyelerine yönelik sevgi ile karşı cinse yönelik sevgiyi ayırt edebilirler (Dinçel, 2006: 40-41).

1.4.7. CİNSEL YÖNELİM 

Cinsel yönelim (sexual orientation): Bu terim kişinin cinsel dürtülerinin objelerini tanımlar. Hetroseksüel, hemosexüel ve biseksüel yönelimler gibi (Koten, 1996: 5-6). Kişinin cinsel dürtülerinin nesnesini ifade eder. Cinsel nesne, heteroseksüel olanlarda karsı cins, homoseksüel olanlarda aynı cins, biseksüel olanlarda her iki cinstir (Yılmaz, 2007: 7). Cinsel ilgilerin yönünü belirleyen biyolojik faktörlere gelince: Yön sorunu burada cinsel objenin seçimi, sevgi konusunun seçilmesi anlamına kullanılmıştır (kişinin cinsel etkinliklerini yönelttiği kişiler ya da objeler) (Uğurel Şemin, 1992: 44).

Cinsel yönelim genellikle kişinin aynı cinsten (homoseksüel) karşı cinsten (heteroseksüel) veya her iki cinsten (biseksüel) insana karşı erotik, romantik ve duygusal çekim hissetmesi olarak tanımlanır. Diğer yandan, cinsiyet yöneliminin erotik çekimle ilişkisi yoktur. Bu daha ziyade, kişinin kendini erkek ve-dişi olarak algılaması ve bir kadın veya bir erkek olmanın getirdiği rolleri, değerleri ve sorumlulukları kabul edip etmemesiyle ilişkilidir (Haffner, 2007: 71).

Cinsel yönelimin çoklu etmenler tarafından belirlenir. Bunlar arasında genetik, doğum öncesi hormonal etkiler, sosyokültürel etmenler, psikolojik etmenler veya bunların hepsinin bileşimi sayılabilir. Cinsel yönelimin dört temel bileşeni vardır. Bu, (1) kişinin kime âşık olduğu, (2) kiminle cinsel eylemlere girdiği, (3) kiminle ilgili fanteziler kurduğu ve (4) kendini kim olarak tanımladığıyla belirlenir (Haffner, 2007: 71)

(37)

26

1.4.8. CİNSEL EĞİTİM 

Her bir mümin tarafından öğrenilmesi farzı ayın olan mukaddes bilgileri ergenlik (buluğ) çağına gelinceye kadar, bizzat erkek ve kız çocuklarına öğretmek farzdır. İslam dininin cinsel hayatı düzenleyici düsturlarının büyük çoğunluğu yapılması gereken emirler (farzlar) ve kaçınılması gereken yasaklar (haramlar) şeklinde olduğu içindir ki, bu ilahi emirler ve yasakların belirlediği müfredat içerisinde cinsel öğretim farzdır (Demircan, 2005: 13).

Gencin büyüme, olgunlaşma ve cinsel kimliğini kazanması sırasında, karşılaştığı sorunları gidermek çabasına cinsel eğitim diyebiliriz. Bu eğitimin ana amacı, biyolojik ve cinsel gelişimleri konusunda gençleri bilgi sahibi yapmak bu alandaki gerginliklerinin azalmasını sağlamaktır. Cinsellik ve sağlıklı üreme konusunda sorumlu davranmayı öğretmek de cinsel eğitimin amaçlarındandır (Kulaksızoğlu, 1999: 54-55). Cinsel eğitim, çocuğun kendi cinsiyetini belirleyen bu gelişmeleri tanımasına ve bunların normal biyolojik, psikolojik olaylar olarak algılanmasına yardımcı olan eğitimdir (Özüdoğru, 2005: 69).

Bireylerin kendilerine ve başkalarına zarar vermemeyi öğrenmeleri, sorumlu cinsel davranış ve doğru bilgiye uygun yolla ulaşabilmeleri, arkadaş ve medyadan öğrendikleri yanlış bilgi ve inançları düzeltmeleri, cinsel taciz konusunda bilgilenmeleri ve korunmaları, vücutlarında meydana gelen değişiklikler ve bunun sonunda şekillenen duygularının bilincinde olmaları ve cinsel kimliklerine uygun roller öğrenmeleri açısından cinsel eğitim önem taşımaktadır (Z. Selçuk, 2006: 24).

“Cinsel Terbiye” den maksat, çocuk cinsel konuyla ilgili hükümleri, sorumlulukları akletmeye başladığında, ona yeterince bilgi vermek, iç guddenin ifrazatı hakkında onu aydınlatmak ve evlilikle ilgili hususlarda onu eğitip yetiştirmektir. Böylece çocuk gençlik çağına girip serpildiği ve hayatın ne demek olduğunu anladığında, nelerin kendisine mubah ve helal olduğunu idrak eder, nelerin de haram kılındığını bilerek sakınır. Ona yepyeni bir ahlak ve adet veren İslam prensipleri doğrultusunda hayata adımını atar; artık bu durumda şehvetin arkasına takılmaz, her şeyi mubah ve helal sayma yolunda yabancılar tarafından kapılıp şahsiyetinden uzaklaştırılmaz (Ulvan, 1981: 539).

Referanslar

Benzer Belgeler

Araştırma modelinde yer alan değişkenlere yönelik doğrudan ilişkiler (ikili modeller) çerçevesinde; yöneticilerin girişimci kişilik özelliklerinden olan risk

to the Propionibacterium acnes, including daisy, rose, bay, carnation and olive oil, affect the bacteria which are in identical conditions and have an average length of

My research question was “Is there a significant mean difference between homemade and manufactured yoghurts in terms of their pH change during shelf life which is an indication

The secondary objectives were to evaluate the clinical and economic impac ts of the education service, and to build a preliminary model for anticoagulation management service

Bilgi Yönetimi Süreçlerinin Gerçekleştirilmesinde Dönüştürücü Liderlik Davranışlarının Etkisi: Zincir Otel İşletmelerinde Bir Araştırma. The Journal of Academic

Demir çekirdek direncinin eklenmiş ve ihmal edilmiş olduğu SMSM modellerine uygulanan I d =0 kontrol yöntemi sonucunda elde edilen toplam kayıp güç değişimleri..

Yani Mesleki Rehberlik hizmetleri gencin kendisini iş ve meslek yaşamı çerçevesinde an­ lamasına, kabul etmesine ve bunun yanı sıra gencin toplumu, iş ve

Kendi beğendiğini başkalarının beğen­ mesini ister.. Hiç olmazsa en yakınlarının ve en