• Sonuç bulunamadı

Birçok toplumda kadınlar ve erkeklerin giyimleri birbirinden farklıdır. Bu fark bazı toplumlarda daha azken, bazı toplumlara daha belirgindir. Ortalama biçim ve görüntü olarak bedensel farklılıkları çok fazla olmayan kadın ve erkek giysilerle farklılaşır. Kadınsı ve erkeksi giysilerde belirli kültürel ayrımlar söz konusudur. Örneğin genellikle kadınlar etekle, erkekler pantolonla kategorileştirilir. Her iki cins aynı giysiyi giyse bile kadınsı ve erkeksi aksesuarlarla duruşlar belirgindir. Kıyafet bireyin, kişisel tercihlerini hemen dışa vuran en temel toplumsal cinsiyet göstergesidir. Moda genellikle kadın dişiliğini ve yumuşaklığını, erkeğin ise erkeksiliğini ve sertliğini vurgulamaktadır.

Giyim tarzı insanların hareket yeteneğini, özgürlük ve saygınlık duygularını etkilemektedir. Giyim, içinde bulunan toplumun özelliklerine göre şekillenmekte olup, toplumdan topluma değişkenlik göstermekte ve ailenin kültürüne göre de farklılık gösterebilmektedir. Türkiye’de de durum böyledir. Kamusal alanda pek giyim farklılıklarına rastlanmazken, bölgeler arasında özel alanlarda giyim özellikleri farklılıklar göstermektedir. Bu içinde yasadığı toplumun bireye yüklediği sorumluluklarla da değişkenlik göstermektedir. Örneğin; tarlada çalışan bir kadının şalvar giymesi onun rahat çalışmasına olanak sağladığından etek giymeyi tercih etmemesine neden olurken, etekle işini yapamayacağı da barizdir. Yani bulunduğu ortam o kıyafeti giymeyi gerektirmektedir.

Aile, devlet gibi kurumlar bireye görmek istediği kadın ve erkek kalıplarını aşılar, dayatır. Bu yolla da denetim sağlanır. Devletler cinsiyet ve toplumsal cinsiyetle ilgili pek çok düzenleme ve uygulamaya gidebilir. Dolayısıyla, toplumsal yapılanmaların hiçbiri toplumsal cinsiyet olgusundan ve bu olgunun algılanışından bağımsız değildir. Türkiye’de cumhuriyetle birlikte getirilen kılık kıyafet kanunu, yeni

76

kurulan devletin nasıl bir kadın ve erkek yaratmaya çalıştığının kanıtıdır. Aile ve devletin yanı sıra, kamusal alan da toplumsal cinsiyet kalıplarının gözlemlenebileceği bir mekândır.

Günümüzde de toplumun giyimi devletin uyguladığı politikalarla belirlenmektedir. Okula giderken erkek çocuklar için pantolon giyme zorunluluğu kız çocuklar içinde etek giymeleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı şekilde devlet dairelerinde çalışan memurlar için de bu geçerlidir. Son dönemlerde Türkiye’de bu konuda gelişmeler yaşanmakta bayan memurların da iş durumlarına göre pantolon giymelerine müsaade edildiği görülmektedir (Yıldız, 2006: 31-32).

Cinsiyetleri ne olursa olsun, dokuz-on iki yaş arası çocukların hemen tamamı bir noktada beden görünümlerini saplantı haline getirmeye başlarlar. Yalnızca bedenlerinin normal olup olmadığı konusunda endişelenmekle kalmaz, aynı zamanda giysileri, saçları ve ciltlerini de takıntı yaparlar. Tek bir sivilce bütün bir günü mahvedebilir. Kötü bir saç kesimi okula gitmeyip evde kalmak istemek için geçerli bir nedendir. Doğru giysiler giymek kişinin arzulanan yaşıt grubundaki statüsünü yansıtır (Haffner, 2007: 167).

Bir kısım rivayetler, Hz. Peygamber'in (sav) doğumu yaklaşan kızı Fâtıma'ya, daha doğum yapmadan hususî bir alâka gösterdiğini haber vermektedir. Hz. Peygamber (sav) gelir ve Hz. Fâtıma'nın halini hatırını sorar ve: "Doğum olunca bana haber vermeden çocuğa hiçbir şey yapmayın" der. Çocuk doğunca Sevde göbeğini keser ve sarı renkli bir beze sarar. Az sonra gelen Resulullah (sav) doğum olup olmadığını, Fâtıma'nın hal ve hatırını tekrar sorar. Sevde'nin "Ya Resulullah, çocuk doğdu, göbeğini kestim ve sarı bir beze sardım" cevabı üzerine Hz. Peygamber öfkelenir ve: "Bana asi oldun" der. Sevde'nin "Allah ve Resulüne asi olmaktan Allah'a sığınırım ey Allah'ın Resulü, ben onun göbeğini kestim, bunu yapmaya da mecburdum" cevabı üzerine "Çocuğu bana getir" der. Şevde çocuğu getirir. Hz. Peygamber (sav) sarı bezi atar ve beyaz bir bez içerisine sarar. Tükürüğünden çocuğun ağzına bir miktar koyarak, onu yutmasını sağlar. Sonra Hz. Ali'yi çağırtır ve ne isim koyduğunu sorar..." vs. Bu rivayet, Hz. Peygamber'in (sav) çocuğa sarılacak bezin beyaz olmasını arzu ettiğini ifade etmektedir. Bu, en azından oğlan çocuklar için böyledir (Canan, 2001: 46-47).

77

Namazla birlikte yedi yaşında çocuk, kapatılması gereken (avret) yerlerini örtmeye alıştırılır. Böylece o bunun, namazın sıhhati gereken bir şart olduğunu da kavrar. Ayrıca küçüklüğünde -kız olsun erkek olsun- bu uygulamayı gören çocuk "tesettür" sevgisi ve "utanma duygusu" ile büyür ve nihayet hayatının ayrılmaz bir parçası haline gelir. Ancak kız çocuğu -erkekten farklı olarak- başını da örtmek durumundadır. Böyle çocuk iman ve ahlak bakımından kuvvetli, terbiyeli ve iyi yetişmiş olur (Koşum, 2004: 74-75). Hz. Peygamber'in (s.a.v.), henüz çocuk olan Üsâme'nin ellerini ve yüzünü yıkarken söylediği "Üsâme kız olsaydı, onu giydirir, süsler ve cazip ve sevimli yapardım" cümlesidir. Bu ifade, kız çocukların erkek çocuklardan farklı bir kıyafete tabi tutulmaları gereğine işaret etmektedir. Câbir de ashabın ipekli kıyafetleri erkek çocuklarına yasak ettikleri halde kız çocuklarına serbest kıldıklarını belirtir (Koşum, 2004: 66).

Çocukların kılık kıyafetlerinde dikkate alınması gereken bir diğer husus, cinsiyetlere göre seçilecek kıyafetlerin İslam kültürüne ve değer yargılarına uygun olmasıdır. Küçük yaşlardan itibaren kızlara kız, erkeklere erkek kıyafeti seçilirken geleneksel anlayış, örf-adet ve değer yargılarının da göz önünde bulundurulması bir hassasiyet gereğidir. Buna göre, erkeklerin kıyafetinde sadelik esas iken, diğerinde süs ve renk esastır. Bu tutum cinsel rollerin çocuklar tarafından daha kolay benimsenmesine yardımcı olur (Koşum, 2004: 67). Ana-babalar çocukların yanında giyinip soyunurken ölçülü ve dikkatli olmak zorundadırlar. Herkesin kendine ait vücutlarının özel kısımları olduğu, buraların, çocukları da olsa başkalarının yanında açılmayacağı, namahrem olduğu bilinci oluşturulmalıdır. Ana-baba çocuğun cinsel içgüdüsünün tabii seyrine destek olabilmek için onun önünde her zaman avret bölgesini kapalı tutmalıdır (Koşum, 2004: 37).

Yine çocukların giyiminde de daha küçük yaştan itibaren alıştırılmak maksadına matuf olmak üzere tesettüre riayet de önem taşımaktadır. Bu nedenle çocuklara bütün vücut hatlarını gösteren, belirginleştiren kıyafetler giydirmekten kaçınmak gerekir. Hz. Peygamberin (s.a.v.) bu minvalde olmak üzere bazı durumlarda müdahale ettiği görülmektedir. Muhammed İbn İyaz ez-Zühri'nin rivayetine göre, "Küçüklüğümde Hz. Peygamberin (s.a.v.) yanına götürüldüm. Üzerinde giyecek olarak bir hırka (bez parçası) vardı. Avretim açılmıştı ki, Hz. Peygamber (s.a.v.) "Bunun avretinin haramlığına riayet edip örtün. Zira küçüğün avretinin haramlığı, büyüğün

78

avretinin haram oluşu gibidir. Allah avretini açanı koruyup gözetmez." dedi. Bu kabilden olmak üzere çocukların kıyafetleri avret yerleri dediğimiz bölgeleri göstermeyen ve de dar olmayan kıyafet olmalıdır. Avret yeri, bilindiği üzere, erkeklerde diz kapağı ile göbek arası, bayanlarda el, yüz ve ayak hariç bütün vücuttur (Koşum, 2004: 38).

Elinizden geldiğince, çocuğunuza sınıf arkadaşları tarafından kabul edilebilir olan giysiler alın. İlle almak zorunda oldukları o Nike ayakkabılar için evde iş yapıp fazladan para kazanmalarına izin verin. Ya da bebek bakıcılığı, bir komşunun getir götür işleri gibi ufak tefek işler bulmasına yardımcı olun. Bu şekilde hem o paranın değerini öğrenecek, hem de sizin işleriniz yapılmış olacaktır; hem bakarsınız giysilerin bu paraya değmeyeceğini bile karar verebilir! (Haffner, 2007: 169).

Çocuklar büyüdükçe, kıyafetleri, süslenmeleri, makyajları ile indilerini ifade etmeye, güzel görünmeye ve dikkat çekmeye çalışırlar. Özellikle ergenlik çağında arkadaşlarının ve medyadaki modellerinin etkisinde kalan çocuklar, bu konuda sık sık ebeveynleri ile çatışabilirler. Onun için çocukların kılık-kıyafetleri ile ilgili aşağıdaki gibi bir tutum geliştirilmesi doğru olur;

* Yaşanan toplumun kültürüne, değer yargılarına uygun olmalıdır.

* Cinsiyetlerine uygun olmalıdır. Küçük yaştan itibaren kızlara kız, erkeklere erkek kıyafetleri giydirilmelidir. Bu tutum cinsel rollerin çocuklar tarafından daha kolay benimsenmesine yardımcı olur.

* Başkalarını cinsel yönden tahrik edici olmamalıdır. Toplumda her tür insan yaşayabilmektedir. Çocuklar bu durumun farkında olmasalar da, ebeveynlerin bu yönde tedbir almaları gerekir. Ebeveynlerin, çocuklarının kılık-kıyafetlerini yukarda belirtilen normlara uydurmak için baskı yapması doğru değildir. "Hayır, ben böyle giyinmeni istemiyorum!" veya "Benim çocuğum böyle anormal kıyafet giyemez" şeklindeki yaklaşımlar, çocukların duygu ve isteklerini hiçe saymakta, aradaki iletişimi ortadan kaldırmaktadır. Bu tarz davranış yerine;

* Çocuğun duygu ve isteklerine önem verildiği hissettirilerek, ona seçim hakkı verecek tarzda davranılmalıdır. "Yakanın düğmelerini kapatırsan daha olgun

79

ve güzel görünebilirsin, artık sen güzel, genç bir kız oldun" şeklinde yaklaşımlar uygun olabilir.

* Bazen çocuğun ısrarlı isteklerine izin verilebilir. Çocuk, istediğini yapmanın rahatlığı ile zamanla uygun olmayan tarzını değiştirebilir ve toplumun normlarına uyabilir. Aksi halde yasaklamalar, çocukta isyan ya da özenti duygularının artmasına neden olabilir.

* Kılık-kıyafet tartışmalarının çocuk hazırlandıktan ya da giyindikten sonra yapılması, gerginliği arttırabilir. Daha sakin, samimi bir ortamda çocukla kıyafetler üzerine konuşulmalı, ona ailenin değer yargıları benimsetilmelidir (Taşçı, 2003: 91-92).