• Sonuç bulunamadı

Cinsî terbiye deyince, her iki cinse mensup çocukların, bir kısım ruhî buhranlara düşmeden, yaratılışları istikametinde sıhhatli bir gelişme göstererek şahsiyetlerini bulmaları için onlara verilmesi gereken bilgiler, kazandırılması gereken meslek ve alışkanlıklar, cinsler arasındaki münasebetlerin tanzimi, cinsi hayatın tevcih ve tahdidi gibi çeşitli meseleler anlaşılmaktadır (Canan, 2001: 172).

Çocuğun bedenî gelişmesine tâbi olarak bir de cinsî duygu ortaya çıkmaktadır. Cinsî duygu ile cinsî tecessüsü karıştırmamak gerek. Bunlar tamamen ayrı şeylerdir. Cinsî tecessüs, 2,5 - 3 yaşlarında başladığı halde cinsî duygu, daha ileriki yaşlarda

106

ortaya çıkmakta ve gittikçe gelişerek bulûğda kemale ermektedir. Hemen belirtelim ki, cinsî terbiye kesin olarak cinsî duyguya bağlı değildir. Cinsî terbiye bazı hususlarda doğumla başlayabilir. Cinsî tecessüs ve cinsî duyguların başladığı yaşlarda cinsiyetle ilgili terbiyevî faaliyetler yoğunluk kazanarak değişik safhalara geçer (Canan, 2001: 173-174).

Çocuğun cinsel konulardaki merakı, öteki meraklar gibi yerinde ve sağlıklıdır. Bu, dünyayı tanıma ihtiyacından doğmaktadır. Aslında sağlıksız merak yoktur. Ancak merakın sağlıksız doyumu vardır. Bu, ana babanın pek de doğal ve açık yürekli olmayan davranışıyla benimsettiği gereksiz gizleyişlerin doğurduğu doyumdur. Kınanan merak, saplantı durumuna gelir (Türk, 2007: 58).

Çocuklukta cinsel öğrenme yaşantılarının çoğunda anne-babanın bilinçli katkısı söz konusu değildir. Ana-baba çoğu zaman kendi cinsiyetlerine ait rolleri oynarken ve çocuğun kendi cinsiyetine uygun tavırlarını pekiştirirken daha en baştan cinsel kimlik alanında etkili olmaya başlamaktadır. Bunun yanı sıra çocukluktaki oyunlar, oyunda alınan roller ve tutumlar, cinsel kimlik gelişimine katkıda bulunmaktadır.

Aile içinde ve toplumda cinsel konulara karşı devamlı ve aşırı suçlamalar, ağır günah duyguları, anne babanın, gelişen çocuğun cinsel organlarıyla aşırı ilgilenmeleri, aşırı denetlemeleri, yanlış bilgilendirmeler, çocuğu kışkırtıcı tutumlar ilerde cinsel kimlik gelişiminde çeşitli sorunlara yol açabilmektedir.

Gençlik döneminde çoğu kez cinsel çatışmalar vardır. Gerçi o güne kadar cinsel yasak ve engellemeleri öğrenmiştir ama kendisindeki cinsel uyarılmalarla bu yasakları bağdaştırmakta güçlük çekebilir. Bazen bunları hiç bağdaştıramaz. Kendi içinde çatışır, bazen yasak ve engellemeler karşısında kendi iç baskısına yüklenir, kendi cinselliğini kendi gözünde yadsıyarak bu dürtüyü yüceltici yollara başvurur. İlgisini tamamen başka konulara verir. Spor, aşırı ders çalışma, aşırı entelektüel uğraşlar, sanat gibi… Bazen cinsel dürtülerin tarafını tutar, o zamanda aşırı cinsel davranışlara gider. Bir yanda cinsellik ve özellikle yaşıtlarıyla ilişkilerden kaynaklanan bocalamalar, diğer yanda aile bağlarının zayıflaması ile kendini gösteren duygusal çelişkiler bu dönemin belirgin sorunlarıdır (Bayraktar, 2007: 27).

107

1) Çocuk ne soruyor? 2) Nasıl yanıtlamalıyım? 3) Ne kadar yanıtlamalıyım?

Önemli olan, sorunun, çocuğun merakını karşılayacak kadar yanıtlanmasıdır. Eksik bilgilendirmek çocuğu tatmin etmeyeceği için merakını başka yollardan gidermesine, fazla bilgi vermek ise kafasının karışmasına neden olacaktır. Bu sorularla başlayan cinselliğin anlatılmasında çok dikkatli olunmalıdır. Yalın bir dille, yalnızca merak ettiği kadarının anlatılması gereklidir. Çocukların tümüne birden bilgi vermek yerine, bireysel olarak bilgilendirmek daha uygun olur. Çünkü bir çocuğun ilgisi konuya yönelmişken, diğer bir çocuk ilgilenmeyebilir. Her çocuk ancak merak ettiği ve dinlemeye hazır olduğu bilgiyi alır (Tuzcuoğlu, 2004: 29,39).

İlk cinsel ilgiler, salt cinsel nitelikli değil, tüm çevreyi kapsayan geniş bir merakın bir kısmıdır. Diyebiliriz ki, genel merakla cinsel merak birbirine karışır. Serbest ve güvenli ortamda yetişen çocuklar, ilgi ve doğal eğilimlerini gizlemezler. Çocuğun cinsel konulardaki merakı, öteki meraklar gibi yerinde ve sağlıklıdır. Bu dünyayı tanıma ihtiyacından doğmaktadır. Bizim bilgi verme görevimizi yönlendirecek olan çocuğun sorularıdır. Ana-babalar, çocuğun cevapları anlayamayacağını düşünürler. Oysa kısa, gerçek ve net cevaplar bu tehlikeye yol açmaz (H. Yavuzer, 2005: 221).

Merakı bilimsel bilgilerle doyurulamayan öğrenci, bu merakım cinsliğe ve cinselliğe ilişkin bilimsel olmayan kaynaklardan doyurur: Bu kaynakların başında öğrencinin sezgisi gelir. Öğrenci, cinselliğe ilişkin bilgiyi sezgisi yoluyla edinmeye çalışır. Sezgi, bilgi edinmede önemli olmakla birlikte, sezilen doğru olmadığında, öğrenciyi yanlış yönlendirir. Cinsel konuda bilgi edinmenin ikinci kaynağı öğrencinin büyük kardeşleri ve yaşıtlarıdır. Bunlar, cinselliğe ilişkin bilgileri doğru olmadığında, öğrenciye yanlışları öğretirler. Cinsel konuların öğrenildiği üçüncü kaynaksa yayınlardır. Öğrencilerin cinsel güdülerini yekindirerek kazanç sağlamaya yönelik yayınların çokluğu bu kaynağı da tehlikeli yapmaktadır. Kuşkusuz cinsel konularda bilimsel yayınlar da vardır. Öğrencinin cinsel merakını doyuracağı kaynak, aile ve okul olmalıdır. Bu ikisinde de öğrenciye, cinslik görevlerine ve cinsellik davranışlarına

108

ilişkin doğru bilgiler verilmeli ve olumlu bir tutum kazandırılmalıdır (Başaran, 2005: 224-225).

Bazı ebeveynler kendi değerlerini çocuklarına aktarmada ve çocukları aralarında, aynı değerlerle yaşamlarını şekillendirmek için iyi nedenler veren bir ilişki kurmada başarılı olmuşlardır. Tehlike, ana babanın çocuklarını korumayı başaramamasında değildir; tehlike, değerler ve çocuklarından bekledikleri davranışlar konusunda ebeveynin çocukların kafasını karıştırmasındadır. Unutulmamalıdır ki, iletişim sadece söylenen sözlerin içeriğinde değil, aynı zamanda iletişim sürecinde bu sözlerin altında yatan anlamalardadır (Orvin, 1997: 114-115).

Anne-babanın takındığı tutumlar; çocuğu kendi bedeninden soğutan, kendi bedenine uzak kılan bir tavır olmamalıdır. Cinsellikte, cinsel deneyimde kişi, anne babasını, her şekilde, her ne yaşta olursa olsun, gelip danışacağı kişi olarak en yakınında hissedebilmelidir. Unutulmaması gereken nokta ise, cinselliğe yumuşak ve güzel bir şey olarak bakmak ve onu o güzelliğiyle aktarmak gerekir (Konur, 2006: 15). Çocuklar kalıpları bu kadar erken yaşta nereden öğrenirler: Bu kalıplarla doğmadıklarına göre, çevrelerinden, özellikle ana-babalarından ve evdeki diğer kişilerle olan ilişkilerinden. Bunun yanı sıra TV programları da kalıpların öğrenilmesinde önemli bir kaynak oluşturur (Cüceloğlu, 2004: 393).

Basın yayın organlarının ergenin cinsel davranışlar kazanmasında önemli bir etkisi vardır. Özellikle TV, kadın ve erkeğin cinsel rollerinin ne olduğu konusunda açık mesajlar verir. Batıdaki TV yayınlar, 1970’lerden önce kadın ve erkekleri daha geleneksel rol ve mesleklerde tanıtırken, 1990’larda kadınlara TV’de yüklenen roller ve meslekler erkeklerle daha eşit düzeydedir. Ülkemizde de benzer bir gelişime vardır. Bir görüşe göre ise, TV’de kadın cinsel bir obje olarak tanıtılmakta ve onun sadece “dişilik” yönü ön plana çıkartılmaktadır. TV’ deki erkek oyuncular daima kadınlardan baskın, saldırgan, rekabetçi, bağımsız ve girişken olarak gösterilmekte, buna karşın kadınlar daha edilgen kişiliklerle sergilenmektedir (Kulaksızoğlu, 1999: 49-50).

Çocuk kitapları, TV ve radyo programları, gazete, dergi gibi basılı yayınlar çocukların cinselliği tanımasında ve rollerini öğrenmesinde önemli ölçüde etkili olabilirler. Örneğin; kitap içindeki resimler ve bu resimlerdeki hareketlerde çocuklar cinsiyetlerinin özelliklerini görebilirler. Ancak okul programları için hazırlanan ders

109

kitaplarında kadın karakterinin erkeklere oranla daha pasif ve bağımlı özellikler çerçevesinde tanıtıldıkları ve özellikle ilkokul öğretmeni, hemşire, ev kadını ve anne gibi geleneksel rollerde yansıtıldıkları görülmektedir. Bu gibi örnekleri tüm toplumlarda ders ve hikâye kitaplarında, televizyon ve gazete gibi diğer kitle iletişim araçlarında görmek mümkündür. Ancak eşitlikçi cinsiyet rolüne doğru geçişte bu durum göz önünde bulundurularak, kitaplarda ve diğer yayınlarda bu tür kalıp yargılar pekiştirici olmaktan kaçınılmaktadır. Çocuklar televizyon seyretmeye iki yaş civarında başlamakta ve üç yaşında açıkça tercihlerini ortaya koymaktadırlar. Televizyon, çocukların gerçekleri algıladıkları, davranışları deneme ve pekiştirme olmaksızın gözleyerek öğrendikleri bir araçtır. Televizyon bu şekilde çocukların bilgi, tutum ve davranışlarını etkilemektedir. Yapılan araştırmalar televizyon programlarının erkek karakterlere daha çok yer verdiklerini, karakterlerin cinsiyete uygun davranışlarının son derece kalıplaşmış ve sınırlı olduğunu ortaya koymuştur. Televizyonun çocukların cinsiyet rolü gelişiminde olumlu ya da olumsuz kesin etkisi vardır. Ancak bu etkiyi kanıtlamak ya da bu görüşe karşı çıkmak güçtür. Yapılan araştırmalarda çok fazla televizyon seyreden çocukların geleneksel cinsiyet rolü puanının kızlardan yüksek olduğu, puanların yaşla birlikte artış gösterdiği saptanmıştır (Baran, 1995: 26-27).

Okul çağı çocukları doğal olarak cinselliğe merak duyarlar; fakat anne ve babaların çoğu bu konuyu tartışmakta zorlanırlar. Çocuğunuzun bu konulan diğer çocuklardan (yanlış bilgiler verebilirler) veya medyadan (cinselliği sansasyonel biçimde veya size doğru gelmeyen bir şekilde ele alırlar) öğreneceğine sizden öğrenmesi daha iyidir. Cinsellikle ilgili temel bilgiler çocuğunuzun tüm yaşamı boyunca tavırlarını, inanışlarını, değerlerini, kendi imajını, ilişkilerini ve mahremiyetini etkiler. Çocuğunuzun bu konudaki ana bilgi kaynağı olmaya çalışın ve cinsellikle ilgili merakın cinsel aktivite ile aynı olmadığını unutmayın (Kotulak ve Connaughton, 2003: 114-115).

Bir yerden sonra, çocuğun cinsellik ile ilgili hipotezlerine mantık katılır. Çocuk, çevreden aldığı bilgileri rasyonalize eder. Bu bilgiler, parça parça, yanlış ya da çelişkili bilgilerdir. Çocuk, yetişkinden bunların doğru olup olmadığını öğrenemediği için kendi olanakları, mantığı ve duyarlılığı ile çözmeye çalışır. Çocuğun duyduğu, gördüğü şeyler, aile içindeki olaylar önemli rol oynar. Salt merakı uyandırmaz, yönlendirir de. Kapalı bir aile ortamındaki tek çocuk, cinsiyet farkı ve doğum gibi

110

olaylar için geç uyarılır. Evin küçük oluşu sebebiyle, daha kolay sezilen ana babanın cinsel beraberliği, serbest konuşmalar, tartışmalar, çocuğun dikkatini çeker ve yorumlamaya götürür (H. Yavuzer, 2005: 222).

Batılı uzmanlara göre pek çok ruhsal bozukluğun temelinde cinsel bilgisizlik yatmaktadır. Bu nedenle çocuk ve ergenler, cinsiyet konusunda en doğru şekilde bilgilendirilmelidir. Çocuk ve ergen, evinde cinsel yaşam konusunda rahatlıkla konuşabilmeli, arkadaşlarından öğrendiklerini annesi ve babası ile tartışabilmelidir. Çünkü çevresinden öğrendikleri her zaman tam ve doğru olmayabilir. Çocuğa bu bilgilerin kimin tarafından sunulduğunu bilmek, yanlış bilgiyi düzeltmek, eksik bilgiyi tamamlamak, anne-babaya düşen görevlerdir (Z. Selçuk, 2006: 13).

Anne, baba ve çocuk arasında cinsel konuların konuşulmasındaki en önemli engel anne babanın bu konudaki utangaçlıklarıdır. Bu durumu aşabilmek amacıyla anne baba öncelikle;

a) Cinsellikle ilgili kitaplar okumalı.

b) Kendi aralarında cinselliği konuşmalı. (Böylece cinsellikle ilgili kelimelere yakınlık kazanmalı)

c) Çocuğun sorduğu sorular zamanında yanıtlanmalıdır (Bilgin vd., 2005: 138).