• Sonuç bulunamadı

Bu başlık altında çocukların cinsel gelişimini etkileyen biyolojik faktörler, psikolojik faktörler ve sosyolojik faktörler açıklanmaya çalışılmıştır.

2.1.1. BİYOLOJİK FAKTÖRLER 

Cinsellik insan yaşamının merkezi yönlerinden birisidir. Biyoloji, cinsiyet, cinsel kimlik ve roller, erotizm, zevk, yakınlık ve üremeyi kapsar. Cinsellik, deneyimler ve duygu, düşünce, fantezi, inanç, tutum, değer, davranış, roller ve ilişkilerin açıklanmasıdır. Cinsellik, biyolojik, psikolojik, sosyal, ekonomik, politik, kültürel, etnik, yasal, tarihsel ve dinsel faktörlerden etkilenir (Şener, 2007: 15-16).

Biyolojik açıdan, cinselliğin temel işlevi üremeyi sağlamak ve dolayısıyla insan neslinin devam etmesine imkân vermektir (Şentürk, 2006: 5). Biyolojik düzeyde, cinselliğin temel işlevi, üremeyi sağlamak, insanların çocuk sahibi olmalarını sağlamak ve nesilleri devam ettirme olanağı vermektir. Biyolojik yapı cinsel ilişkinin genlerden cinsel olgulara kadar olan değişik işlev ve davranışları işleyiş ve mekaniğini sağlamaktadır. Bireyin cinsel işlevi, kasların katkıları ile bedenin dolaşım sistemleri ile sinir sistemi ve hormonlar tarafından düzenlenmektedir (Özgüven, 1997: 1).

42

Cinsiyete bağlı bu farkların altında yatan nedenler biyolojik veya çevresel olabildiği gibi, her ikisinin etkileşiminden de ileri gelebilir. Her iki faktörün de cinsiyete bağlı farkları belirlemede etkin olduğu bugün bilinmektedir (Cüceloğlu, 2004: 388). Uygun bir cinsel kimlik gelişebilmesi için her şeyden önce uygun bir biyolojik gelişim gereklidir. Doğuşta çocukların cinsiyet organlarının normal yapısal özellikler göstermesi, hormonlarının da bu cinsiyete uygun biçimde salgılanması önemlidir. Çocukların yapılarında var olan ve normal özellikler gösteren bu cinsel donanımları doğrultusundaki gelişimleri kendi cinsine uygun olarak desteklenirse, kız ya da erkek kimliği sağlıklı olarak gelişecektir (Cirhinlioğlu, 2001: 147).

Şahsiyetin meydana gelişinde irsiyetten ziyade biyolojik faktörlerin rolünden bahsetmek daha doğru olur. Biyolojik faktörler insanın gelişmesini doğrudan doğruya etkilemez, fakat bu gelişmeye birtakım sınırlamalar koyar. Bu arada vücudumuzdaki kimyasal değişmelerle ilgili bulunan iç salgı bezlerinin faaliyetinden özellikle bahsetmemiz gerekir. Mesela, tiroit bezi iyi çalışmadığı takdirde, metabolizma yavaşlar ve kan basıncı düşer, insan kolayca yorulur, devamlı bir ruhi çöküntü halindedir. Aynı bezin fazla çalışması ise, tersine bir netice verir ve insan daima sinirli, hemen patlamaya hazır bir vaziyette olur. Cinsiyetle ilgili hormonların faaliyeti ise, insanın daha kadınca veya daha erkekçe şahsiyet vasıfları göstermesinde bir rol oynamaktadır (Güngör, 2000: 15).

Çocuklukta büyüme ve gelişmeyi esas olarak iki hormon etkilemektedir. Bunlar tiroid hormonu ve ön hipofizin büyüme hormonudur. Tiroid hormonu gelişme ve olgunlaşmayı, hipofiz hormonu ise boy büyümesini etkiler. Buluğ döneminde salgılanan androjen ve östrojen hormonları da büyümeyi etkilemektedir (Kulaksızoğlu, 1999: 38).

Yaşanılan coğrafi çevre ve iklim ortamı ile beden yapısı arasında ilişki bulunmaktadır. Yaşanılan yörenin deniz seviyesinde olması ile yüksek bir platoda olması, oradaki insanları farklı hava basınçları ve farklı iklim şartları ile karşı karşıya bırakır. Yüksek platolarda ve dağlık bölgelerdeki insanlar, bölgelerindeki hava basıncına uygun bir beden yapısı geliştirirler. Bu insanların akciğerlerinin azalan hava basıncında daha fazla oksijen absorbe etmesi için göğüs kafesleri daha geniş olur. Bu

43

nedenle yüksek yörelerdeki insanlar orta boylu, geniş omuzlu, yöre koşullarına uyum sağlayabilecek beden yapısındadırlar (Kulaksızoğlu, 1999: 39).

Organik gelişme Soma ve Germen bölümlerinde incelenir. Soma, bedenin doğan, büyüyen ve ölen bölümünü gösterir. Germen ise çoğalan hücrelerden oluşmaktadır ki kuşaktan kuşağa üremek suretiyle türün sürekliliğini korur (Uğurel Şemin, 1992: 23-24).

Cinsel gelişme iki farklı bölümde incelenebilir;

1. Esas Cinsel Gelişmeler. Buna birincil cinsel değişiklikler de denir. Üreme organlarındaki değişmeleri içerir.

2. İlave Cinsel Gelişmeler. İkincil cinsel değişiklikler de denir. Kız ve erkeklerde beden yapısındaki değişiklikler, sesteki değişme, sivilcelerin artması, bıyık ve sakal çıkması, vücuttaki kıllanmalar, ter bezlerinin çalışmasındaki artış, gırtlakta kıkırdaklaşma, göğüslerde düğümcüklenme, cinsel rüyaların artması ilave cinsel değişiklikler olarak incelenir (Kulaksızoğlu, 1999: 46).

Yaşamın ilk yıllarında temelleri atılan gelişim; çocuğun daha sonraki yaşlardaki yaşantısını büyük ölçüde etkileyen bir süreçtir. Gelişim dönemleri birbirinden kesin sınırlarla ayrılmaz. Bir önceki dönemin özellikleri, sonraki dönemde de beli bir süre devam eder. Bir dönemde ortay çıkan özellikler bir sonraki dönemin özelliklerini etkilemekle kalmaz; kazanılan davranışlar benimsenir. Bir dönemdeki olumsuzluklar da sonraki dönemdeki gelişmeyi bozar (Aktaran: Sivri, 1993: 43).

2.1.2. PSİKOLOJİK FAKTÖRLER 

İnsanlık tarihi kadar eski olan cinsellik konusu, tarihin birçok aşamasında çeşitli şekillerle insan ve toplum hayatında etkin bir rol oynamıştır. Bazen insanlar birbirini öldürmüş, bazen devletler birbiriyle savaşmış veya bu vesileyle barışıp ittifak kurmuştur. Bu ise cinselliğin sosyal ve psikolojik atmosferde nasıl aktif bir rol oynadığını göstermesi acısından önemlidir. Psikologlar açlık gibi, seksin de biyolojide evrensel bir güdü olduğunu, ancak ifade ediliş seklinin kültürden kültüre, insandan insana değiştiğini belirtirler. Cinsel motivasyon açlıktan bile daha değişkendir. Çoğu

44

insan günde iki ya da üç kere yemek yerken, cinsel iştah genellemelere meydan okur. Cinsel davranış hormonlar kadar fantezilerden de güdülenir; aslında, insandaki esas cinsel organ tartışıldığı gibi genital organ değil, beyindir (Şener, 2007: 15-16).

Bedensel gelişme ruhsal gelişme ile sıkı bir ilişki içindedir (Uğurel Şemin, 1992: 21). Çocuğun psikolojik gelişmesi ve bu arada ahlaki gelişmesi dış dünya ile, bilhassa başka insanlarla olan ilişkilerine bağlıdır. Çocuklar kapalı bir odada kimse ile temas etmeden, sadece yiyecek ve içecek verilmek suretiyle yetiştirildikleri takdirde, hem zekâ gelişmesi hem de sosyal bakımdan geri kalırlar (Güngör, 2000: 49).

Psikolojik düzeyde cinsellik, cinsel ilişkiden haz alma, sevgi, sevme ve sevilme gibi bireyin temel ihtiyaçlarının doyurulmasını amaçlamakta, bunlarla ilişkili olarak çeşitli bireysel davranışları ve insan ilişkilerini içermektedir (Şentürk, 2006: 5).

Vücudundaki biyolojik ve cinsel kaynaklı değişikliklere uyum sağlamak için ne şekilde davranması gerektiğini önceden öğrenmiş bir genç, kendi vücudundaki farklılaşmalara daha kolay alışabilir ve bundan doğacak sorunları da daha kolay çözebilir, yeni bedenine daha kolay alışabilir ve kendi cinsel kimliğini daha kolay kazanabilir. Böylelikle kendine güvenen ve yetişkinlerin yanında kendine daha kolay yer sağlayan bir birey olur (Kulaksızoğlu, 1999: 56). Kültürün ve modanın etkisi ile ideal olarak kabul edilen vücut yapısının etkisinde kalan genç, bir “ideal vücut imgesi” geliştirebilir. İdeal olanla kendi görünüşü arasında uyuşmazlık ortaya çıktığında bunu kabul etmek ve kendi hakkında olumlu bir “vücut imgesini” geliştirmek ergenin karşı karşıya olduğu gelişim görevlerinden birisidir (Kulaksızoğlu, 1999: 41).

Cinsel öğrenme, cinsel gelişimin psikolojik yönüyle ilgilidir. Cinselliği öğrenme, insanın cinsel büyümesine karşı sağlıklı bir tutum takınmasını; cinsel sorunlarını yenmesini; olumsuz cinsel dürtülerini denetim altına almasını; cinsel davranışlarını yapmasını; cinslik rollerini oynamasını; cinsel kimliğini geliştirmesini ve karşı cinse olumlu duygular beslemesini içerir (Başaran, 2005: 217).

45

2.1.3. SOSYOLOJİK FAKTÖRLER 

Cinsellik; bedensel, psikolojik, sosyal, kültürel ve ekonomik boyutları olan bir davranış biçimidir. Bireylerin yaşamlarını etkilediği gibi onların yaşam koşulları tarafından da etkilenmektedir. Cinsellik insan sağlığının bir parçasıdır. Sağlıklı olmak ise temel bir insan hakkıdır. Bu nedenle cinsel sağlık da temel insan haklarından biridir. Cinsiyet kavramı, kadın ve erkek arasındaki ruhsal, toplumsal ve kültürel farklardan oluşmaktadır. Yani erkeklerle kadınlar arasındaki farklar köken bakımından biyolojik değil, toplumsaldır (Z. Selçuk, 2006: 11-12).

İnsan, yalnız psikolojik ya da biyolojik bir varlık değildir. Onun bir de sosyal yönü bulunmaktadır. Onun davranışlarını yalnız düşünceleri yönetmez. Bunun ötesinde düşüncelerini etkileyen bir çevresi vardır. Toplumun inanç ve değer yargıları, istesek de istemesek de bizi etkiler. Havanın üzerimizde büyük bir basıncı olmasına rağmen, biz onu hissetmeyiz. Devamlı olarak onun içinde yasadığımızdan, o basınca alışmışızdır. Günlük deneylerimizde bunu görebiliriz. Bir kahvehaneye girdiğimizde oradaki korkunç şekilde kirlenmiş hava bizi rahatsız eder. Bir süre oturunca, o pis kokuyu duymayız. Çünkü biz de o havaya alışmışızdır. Aynı şekilde, bizim dışımızdaki insanların bizim davranışlarımız üzerinde sezilmeyen fakat çok büyük bir etkisi vardır. Çoğu zaman onlar gibi konuşur, onlar gibi oturur, onlar gibi yürür, onların giydiğini giyeriz. Fikirlerimizin çoğu, onların fikirleridir. Çoğu zaman, tartıştığımız kişilerin fikirlerini onların bulunmadığı yerlerde savunuruz. Bu özellik de insanın yapısından gelmektedir. İnsan etkilenir, ama diğer insanları da etkiler (Yalın, 2005: 19).

Cinsiyet sadece biyolojik değildir. Cinsiyet biyolojik kökleri ile birlikte toplumsaldır. Biyolojik bir sabite teşkil etmez ve iç ve dış faktörlere tâbidir (Enis, 1994: 19). Cinsiyetler arasında varlığı kabul edilen farklılıkların hepsi biyolojik yapıya indirgenemez. Sosyal çevrenin kız ve erkek çocuklarla ilişki kuruş biçimi de onların farklı yetişmelerinde önemli bir etken olur (Cüceloğlu, 2004: 390).

İnsanlar bir yandan içinde yaşadığı fiziki koşullardan oluşan “doğal” çevresi ile diğer yandan da insanlardan oluşan “sosyal” çevresi ile sürekli bir iletişim içerisindedir. Bu etkileşimin bir sonucu olarak birey içinde yaşadığı çevrenin ve toplumun gelenekleri, sosyal değerleri, yaşam biçime ve davranışları farklı olmaktadır. Bireyde

46

gözlenen farklar bireyin sosyal çevresini oluşturan bir toplum içinde gerçekleşmektedir. İnsan toplumsal bir varlıktır, kendisini yaşadığı toplumdan soyutlayamaz. Bu nedenle kişi toplumla uyumlu olacak şekilde yaşamın her aşamasında oynamak zorunda olduğu değişik rolleri ve davranışları öğrenmesi gerekmektedir (Özgüven, 1997: 71).

Toplumsal düzeyde cinsellik, insan yaşamının pek çok yönü ile ilişkilidir: Toplumun işleyişi, özelliği, değer yargıları, yasalar, sanat, tarih, cinslere verilen roller, üretim, eş seçme ve evlenme tercihleri gibi pek çok alan ile ilişki içindedir (Şentürk, 2006: 5).

Çoğu kültürde erkek ve kadınların farklılıkları, neleri yapıp neleri yapamayacakları oldukça açık seçik olarak belirlenmiştir. Bebekler daha doğmadan önce erkekler için mavi, kızlar için pembe renkli kıyafetler ve diğer özel eşyalarla ayırım olur. Bu ayırım daha sonra saç biçiminde, giydikleri elbiselerde ve oynadıkları oyuncaklarda olur. Bu farklılıklar bütün gelişme boyunca pekiştirilerek arttırılır (Kulaksızoğlu, 1999: 49). Cinselliğin ilk çağlardan başlayarak gösterdiği değişimler, toplumların ve bireylerin kültürel, ahlaksal, dinsel ve töresel yapılarına göre büyük farklılıklar göstermektedir. Bir toplumda ahlaksızlık olarak betimlenen uygulama başka bir toplumda yaşamın doğal normu olarak benimsenebilmektedir (Şener, 2007: 18).