• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM: SOSYAL DURUM

3.2 Konya’da Toplumsal Yapı 1 Zimmîler

3.2.1.3 Zimmîlerde Cizye, Cinayet, İhtida, Mehir, Miras Vakaları

Osmanlı Devleti’nde yaşayan zimmîler, İslam hukukunun öngördüğü koşullarda bu hakka sahip oldukları için kendilerine Müslümanlardan farklı olarak yüklenen sorumluluklardan bir taneside cizye vergisidir. Zimmîlerin askerlik yapmakla yükümlü olmadıkları için alınan bu vergi şer’i bir vergi188 olup zimmî toplumunda sadece yetişkin ve hür erkeklerden alınmaktadır. Yılda bir defa ve mükellef zimmînin ekonomik durumuna göre ala evsat ve edna olmak üzere üç farklı seviyede tahsil edilen bu vergide yükümlülük zimmînin Müslüman olması durumunda sona ermektedir.

İncelediğimiz sicilde 12-1 numaralı belge Karaman defterine tabi olan zimmîlerin cizye vergisinin tahsil edilmesi için yazılmış bir görevlendirme beratıdır. Buna göre Karaman eyaleti dahilinde ki zimmîlerden cizye vergisinin tahsili için

187 Ziya Kazıcı, Osmanlı’da Vergi Sistemi, Bilge yay. İstanbul 2005, s. 111.

188 Kur’an-ı Kerim, Tevbe 29; Ayetin meali “Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resulü’nün haram kıldığını haram saymayan hak dini din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın” şeklindedir.

Kapıkulu ocaklarından silahdârlar zümresinden Mahmûd Mustafâ cizye emini ve İbrahîm Yûsuf ise cizye katibi olarak görevlendirilmiştir. Toplayacakları vergi yılı 1041 Ramazanı ile başlayıp 1042 yılı Şabanı sonuna dek olan süre olup ellerindeki tuğralı deftere göre her bir daneden189 iki yüz yirmi akça alınması gerektiği belirtilmiştir. Vergi tahsili esnasında, bölgedeki diğer ehl-i örfün müdahalesi olmaması ve verginin defterde yazılan miktardan fazla veya eksik toplanmasına engel olunması hususunda ilgili kadılar uyarılmıştır. Toplanacak verginin akçadan farklı paralarla ödenmesi durumunda diğer paraların iki yüz yirmi akçaya göre ne kadar verilmesi gerektiği yazılıp bu görevi üstlenen kişilerinde bu görev için hazineye iki yüz elli altı bin üç yüz altmış akçayı 2 Şaban 1039 tarihinde peşin olarak teslim ettikleri belirtilmiştir. Hazineye teslim edilen bu miktarın kişi başı iki yüz yirmi akça üzerinden hesap edildiğini kabul edersek Karaman defterine tabi zimmî sayısının 17 Mart 1630 (2 Şaban 1039) senesinde 1165 kişi olduğu sonucu çıkmaktadır. 1673 tarihli bir fermanda Konya’da cizyeye tabi zimmî sayısının 233 nefer olduğu ve kişi başı iki yüz elli akça cizye vergisi tahsil edildiği190 belirtilmektedir. Bu bilgiler ışığında 17. yüzyılın ortalarında Karaman eyaletindeki yaşayan toplam zimmîlerin % 15-20 aralığında bir miktarının Konya Sancağı’nda yaşadıkları açıktır. Başka bir kaynakta yer alan 17. yüzyılın ikinci yarısında Konya nüfusunun % 16’sının zimmîlerden oluştuğu191 bilgisine göre Karaman eyaleti içinde Konya’nın barındırdığı zimmî oranı ile Konya’daki zimmîlerin Müslümanlara oranı benzerlik göstermektedir. Ancak 1640-1650 yılları arasında Konya’da yaşayan zimmî sayının iki binin üzerinde olduğu belirtilmişse de192 bu dönemde Konya nüfusunun yirmi binin üzerinde olup bunun % 15’ten fazlasının zimmîlerden oluşması sebebi ile 17. yüzyılın ortalarında Konya Sancağı’ndaki zimmî sayısı üç binin üzerinde olmalıdır.

Konya Sancağı’nda cizyelerin tahsili ile ilgili ikinci belge 28-2 numaralı olup Medine-i Münevvere Vakfı’na ait cizyelerin tahsili ile ilgilidir. Buna göre 1040

189 Cizye vergisi askerlik görevi karşılığı sadece sağlıklı zimmi yetişkin erkeklerden (14-75 yaş) tahsil

edildiği için sayı belirtilirken nefer tabiri kullanılmakta iken burada dane tercih edilmiştir. Bu kelimenin sicildeki metinde hane gibi okunması mümkün olsada ilk harfin noktalı olması sebebiyle Farsça kökenli dane kelimesi olduğu kanaatine varılmıştır.

190 Kıvrım, Konya ve Ayıntab, s. 142. 191 Erten, Konya, s. 29.

senesinde padişah beratı ile vakfın mütevellisi olan Yusuf Ağa vakfa ait olan Kayseri cibayetini 157 riyali kuruşa Osman Bey adlı kişiye tefviz ve sipariş etmiştir. Belgede bu vakfın Kayseri cibayetine tabi olup Konya’da yaşayan zimmîlerin ve Kalburcu puşiyanların cizye vergilerinin Osman Bey tarafından tahsil edileceği ve zorluk çıkartılmaması gerektiği belirtilmiştir. Cizyelerin çoğunlukla hazine için padişahın görevlendirdiği adamlarca toplanıp askeri işlerde kullanıldığı193 belirtilmişse de bu belgeye göre vakıf gelirleri arasında cizyede yer almaktadır.

Osmanlı Devleti’nde zimmîlere aile ve miras hukuku alanlarında, kendi dinlerinin emrettiği hükümler uygulandığı gibi, yine bu hükümlerin tatbikide bizzat kendi cemaat liderleri tarafında gerçekleştiriliyordu194. Ancak kendi aralarında çözemedikleri miras meselelerini şer’i mahkemelere taşımaktadırlar. Bu hususta sicilimizde yer alan 72-2 numaralı belgede zimmîye Satı, annesi zimmîye Makal’dan kendisine miras kalması gereken muhallefata dayısı zimmî Kumli’yi tarafından el konulduğu iddiasıyla dava etmiş ancak Kumli’nin kadıya sunduğu belgeler doğrultusunda davacı Satı davasından men edilmiştir.

Zimmîler aile hukukunda ki serbestiyet sebebi ile nikahlarını kendi mabetlerinde ve yine kendi din adamlarına kıydırmalarına195 rağmen mehir konusunda İslam hukuku kurallarına uydukları görülmektedir196. Bu hususta sicilde karşılaştığımız örnek 84-2 numaralı belge olup zimmîye Ördek isimli kadının ölmesi üzerine varisleri olan annesi ve iki kardeşi, kocası Sadr’ı dava ederek Ördek’in yirmi bin akça mehr-i müecceli olduğunu ve beş bin altı yüz akçasının daha önce Ördek hatuna teslim edildiği için kalan ön dört bin dört yüz akçasının kendilerine teslim edilmesi talep etmektedirler. Ancak Sadr’ın bunu inkar etmiş ancak zimmî şahitlerin nikah ve mehir hususunu doğrulamasıyla kadı mehrin kalan kısmının Sadr tarafından ödenmesi kararı ile davayı sonlandırmıştır.

Zimmîlerle ilgili yaşanan cinayet davası sicilde 85-2 numaralı belgede yer almaktadır. Yukarıdaki paragrafta mehir konusunda davası görülen zimmî Ördek isimli kadının varisleri olan annesi ve iki kardeşi onun kocası olan Sadr’ın Ördek’i

193 Halil İnalcık, “Cizye”, TDV İslam Ansiklopedisi (DİA), C. 8, 1993, s. 45,

www.islamansiklopedisi.info/dia/ayrmetin.php?idno=080045.

194 Kıvrım, Konya ve Ayıntab, s. 138. 195 12-2.

bundan otuz gün önce kendi evinde direğe bağlayıp güçlü ve şiddetli bir şekilde darp ettiğini belirtmiştir. Ardından Ördek’in bir hafta boyunca yattığın ve sonrada öldüğünü belirterek Sadr’dan dem ve diyetini talep etmişler ancak oda inkar etmiştir. Bunun üzerine iddiayla ilgili delil talep edilmiş ve biri imam olmak üzere Müslüman dört kişi şahitlik ederek olayı doğrulamıştır. Kadıda şahitlikleri kabul ederek olayı Konya kaymakamı Nurullah Ağa huzurunda kaydettirmiştir. Belgede cinayetin tespitine rağmen caniye herhangi bir ceza verilmesi ya da dem ve diyet talebiyle ilgili bir sonuca varılması hususunda bilgi verilmemiştir.

Zimmîlerin ihtidasıyla ilgili sicilde yer alan tek belge 157-3 numaralı olup aynı zamanda bir miras davasıdır. Muhtemelen daha önce zimmîye olan Emine isimli Müslüman kadın 1035 senesinde kardeşi zimmî Durmuş’u dava ederek, 1020 tarihinde hakim kararı ile kazığa vurdurularak öldürülen diğer kardeşi Mirza’nın öldürülmeden önce Müslüman olduğunu belirtip Mirza’nın muhallefatının zimmî Durmuş’a değil kendisine verilmesini talep etmiştir. Ancak 1035 senesinde Konya kâdısı olan Torunzâde Mevlânâ Mehmed Efendi Müslüman Emine’nin, kardeşi Mirza’nın ölmeden önce Müslüman olduğuna dair şahit gösterememesi ve miras meselesinin üzerinden on beş yıl geçmesini gerekçe göstererek Emine’yi iddiasından men ederek hususla ilgili hüccet vermiştir. Buna rağmen Müslüman Emine kardeşi zimmî Durmuş’un ölmesi üzerine bu kez onun küçük oğlundan Mirza’nın mirasını talep etmiştir. Bu sebeple küçük çocuğun vasisi olan zimmî Ayneverdi, Emine’yi dava ederek eski kadı kararını içeren hücceti ibraz ederek Emine’nin iddiasından men edilmesini istemiştir. Sonuç olarak kadı, ibraz edilen belgenin varlığını Emine’nin kabul etmesi, kardeşi Mirza’nın Müslüman olduğuna dair hâlâ delil sunamaması ve iddiasının üzerinden yirmi yıl geçmiş olması sebebiyle iddiasından men ederek davayı sonlandırmıştır. Birbirleriyle sürekli etkileşim içinde olan zimmî ve Müslüman toplumun din değiştirmesi mümkündür. Ancak Müslüman olan zimmîlerle ilgili bir kayıt düzenlemesi mevcut olmadığı için yukarıdaki örnekte olduğu gibi miras veya cizye vergisi muafiyeti vesair dava kayıtları aracılığı ile bilgi sahibi olabilmekteyiz. Bu iki durum göz önüne alındığına ihtida sayısının kayıtlarda geçenden daha fazla olduğu muhakkaktır.