• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM: SOSYAL DURUM

3.1.1 Ailenin Kurulması ve Çözülmesi 1 Namzedlik

Namzed kelimesinin sözlük anlamı aday olmak, aday gösterilmektir. Namzed günümüzde kullanılan nişanlılık anlamına gelip namzedlikte nişanlılık, yavukluluk anlamına gelmektedir. Kelime, Osmanlı toplumunda da aynı manada kullanılmış ve bu mana ile de şer’iye sicillerine yansımıştır105.

Namzedlik bir evlenme vaadi olduğu için hukuken tarafların evlenme mecburiyeti yoktur ve taraflar istedikleri zaman namzedliği sonlandırabilmektedir. Bu durumda aileler birbirlerine aldıkları hediye ve eşyaları talep edebilmektedir. İşte üzerinde çalıştığımız sicilde de namzedlik ile ilgili yer alan tek belgemiz 153-4 numaralı belge olup namzedlikten ayrılma ile alakalıdır. İbrahîm veled-i Cağseri Keşîş adlı zimmî mahkemeye başvurarak daha önce namzed oldukları Gülaser bint-i Yagob’un babası tarafından başkası ile evlendirilmesi üzerine, namzedlik döneminde verdiği kıyafetleri geri almak için dava talep etmiştir. Ancak aracıların vasıtası ile taraflar bir anlaşmaya varmış ve kızın babası elbiselerin karşılığı olarak 2.800 akçe ödemiş böylece dava sulh yolu ile sonlanmıştır.

3.1.1.2 Nikah

Nikah, uygun şartları taşıyan bir kadın ile bir erkek arasında yapılan, ortak yaşam ve nesli sürdürmek için bir bağ meydana getiren bir antlaşmanın adıdır. İslam- Osmanlı aile hukukuna göre ailenin oluşumunu sağlayan evliliğin gerçekleşebilmesi için nikah akdi denilen sözleşmenin yapılması şarttır. İslam hukukuna göre nikah

104Ziya Kazıcı, Osmanlı’da Toplum Yapısı, Bilge yay. İstanbul 2003, s. 177-210.

105 İzzet Sak, “Osmanlı Toplumında Namzedin (Nişanın) Bozulması ve Sonuçları: Konya Örneği (18.

Yüzyılın İlk Çeyreğine Ait Konya Şer’iye Sicillerine Göre)”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 16. sayı, Konya 2006, s.497; Abacı, Bursa Şehri, s. 139.

tarafların ve şahitlerin huzurunda yapılan medeni bir sözleşmedir. Muteber olan sözleşmenin bu şekilde yapılması gerekmektedir106.

Nikah, dini uygulamaları olmakla birlikte çoğunlukla sosyal bir olgudur. Zamana ve mekâna bağlı olarak nikahın farklı koşulları ortaya çıksa da temel amaç yapılan evliliğe resmiyet kazandırmaktır. Osmanlıda uygulanan hanefi fıkhına göre uygun şartları taşıyan kadın ve erkek kendi iradeleri ile şahitler huzurunda evlenme hakkına sahiptir. Nikahlar kadılar, naibler veya imamlar tarafından kıyılabildiği gibi halkın kendiside bu uygulamayı yerine getirebilmiştir. Bu sebeple bütün nikahlar resmiyet altına alınmamış kadıların huzurunda nikahın gerçekleşmesi isteğe bağlı kalmıştır. Velilerin izni veya nikahta bulunması nikahın zorunluluklarından değildir. Ancak örfi olarak genellikle velilerin izni alınmış ve nikah onların nezaretinde veya vekaletinde gerçekleşmiştir.

22 numaralı sicilde karşımıza yirmi yedi adet nikah belgesi çıkmaktadır. Belgeler incelendiğinde çıkarılabilecek en önemli sonuç amaçlananın evliliğe resmiyet kazandırmak ve mehr miktarını kayıt altına almaktır. Ayrıca nikahın gerçekleşmesi için hanefi fıkhına uygun olarak en az iki erkek şahidin varlığı ve onayı temel şart olarak aranmıştır. Kadı huzurunda yapılan nikah akdine mahkemelerde mevcut olan şuhûdü’l-hal iştirak etmiş ve bunların varlığı nikah şahitliği için yeterli sayılmıştır.

Nikâhlarda evlenecek kızı genellikle vekaleten babası temsil ettiği kabul edilse de bunun yaygın bir uygulama olmadığı görülmektedir. Yirmi yedi nikah belgesinde nikah için kızının vekaletini alan baba sayısı sadece yedidir107. İki nikah belgesinde ise evlenecek olan gelinin nikahta bizzat hazır olduğunu görmekteyiz108. Bunların haricinde diğer nikahlarda ise gelini, kendisi ve babası dışında kişiler temsil etmiştir109.

106 Alaaddin Aköz, Bir İmamın Nikah Defteri (Beşiktaş Sinan-ı Cedid Mahallesi), Tablet yay.

Konya 2006, s. 2.

107 184-2, 184-6, 184-9, 185-1, 185-8, 186-1, 186-5. 108 184-8 ve 185-4.

109 53-4, 62-4, 71-4, 184-1, 184-3, 184-4, 184-5, 184-7, 184-10, 185-2, 185-3, 185-5, 185-6, 185-7,

Şekil 1-27 Nikah Belgesinde Gelinin Temsil Oranı Grafiği

27 Nikahta Gelinin Temsil Edilmesi

Kendisi

7% Babası26%

Diğer Kişiler 67%

Kendisi Babası Diğer Kişiler

İncelediğimiz nikahlarda erkek tarafı içinde durum aynı gözükmektedir. Evlenecek erkek yani güvey, yirmi yedi nikahın sadece üçünde kendi nikah törenine iştirak etmiştir110. Dört nikahta ise güveyi babası temsil etmektedir111. Bunların dışında kalan yirmi nikahta ise güveyi babası ve kendisi haricindeki kişiler temsil etmiştir.

110 184-4, 184-8, 185-4.

Şekil 2-27 Nikah Belgesinde Güveyin Temsil Oranı Grafiği

27 Nikahta Güveyin Temsil Edilmesi

Kendisi

11% Babası15%

Diğer Kişiler 74%

Kendisi Babası Diğer Kişiler

Bu verilere bakarak Osmanlı devletinde nikah esnasında genellikle kızın vekaleten babası tarafından temsil edildiği kanaatinin aksine erkek tarafı içinde aynı durumların söz konusu olduğu açıktır. Nikahta vekalet hususunda erkek ve kız tarafı için farklı bir uygulama gözükmemektedir.

3.1.1.3 Talak ve Muhala’a

Talak kelimesinin sözlükteki karşılığı “zevce zevcinden boşanma, boş olma, nikah feshi” anlamlarına gelmektedir. İslam dini belirli şartlarda aile birliğinin bozulmasına yani boşanmaya izin vermiştir. Boşanma konusunda kocanın kadına oranla daha geniş bir serbestlik içinde bulunduğu görülmektedir. Talak kelimesi kocanın tek taraflı iradesiyle, hiçbir sebep göstermeksizin ve hiçbir makama müracaat etmeksizin eşini boşayıp evliliğe son verme yetkisi olarak bilinir. Ancak talak her türlü boşanmayı içine alan genel bir deyim olarak kullanılmıştır. Boşanma, kocaya ait olan talak-ı selase ile gerçekleştiği gibi kadının talebi üzerine muhala’a ile de gerçekleşebilmektedir.

Erkeğin boşama yetkisine sahip olduğu talak-ı selasede erkek karısını herhangi bir nedene bağlı olmaksızın boşayabilir112. Boşanmanın ortaya çıkması için eşin karısını boşadığını belirtmesi yeterlidir. Boşanmadan kadının haberdar edilmesi ve mahkemede gerçekleşmesi koşul değildir. Ancak bu tür boşanmalarda erkeklerin eşlerine mehr-i müeccellerini ve iddet müddetince nafakalarını ödemeleri zorunludur113.

Talak-ı selase ile erkeğe geniş bir boşanma yetkisi verilmiş olmasına rağmen kadına bu konuda ancak belli şartlarda kocasından boşanma hakkı yani muhala’a verilmiştir. Muhala’anın gerçekleşmesi için kadının ilk önce mahkemeye bizzat veya vekili aracılığı ile başvurarak boşanma talebini ve sebebini iletmesi gerekmektedir. Kadınlar muhala’a sebebi olarak genellikle “beynlerinde musafat olmamakla” yani aralarında anlaşmazlık bulunduğunu belirtmişlerdir114. Muhala’alarda boşanma talebi kadın tarafına ait olsa bile boşanma yetkisi hâlâ kocaya ait gözükmektedir. Bu sebeple kadın boşanmanın gerçekleşmesi için evlilikte birlikte sahip olduğu bazı hak ve menfaatlerden kocasının lehine vazgeçmesi gerekmektedir. Bunlar genellikle kocanın yükümlülüğünde olan mehr-i müeccel, iddet nafakası, çocukların nafaka haklarından vazgeçilmesi ile gerçekleşmektedir115. 60-4 numaralı belgede Râzıye bint-i Hızır Baba isimli kadın boşanabilmek için kocası üzerinde olan mehr-i müeccel hakkından feragat etmiş ve kocasının kabul etmesiyle boşanma gerçekleşmiştir. 166-4 numaralı belgede ise Pani bint-i Ramazân isimli kadın kardeşini vekil tayin ederek zevcesi Nâsrullah Kapucu’dan boşanmak istemiştir. Boşanma esnasında kadın mehr-i mu’accelesine dahil olan eşya ve erzaklarını alırken 25.000 akçelik mehr-i müeccelinden ve iddet nafakasından feragat etmiş aynı zamanda Aliye adlı küçük kızının iki yıl boyunca nafakasını, kıyafetlerini ve diğer ihtiyaçlarını karşılayacağını taahhüt etmiştir. Muhala’a ile ilgili bir belgede 98-3 numaralı belge olup Marzıye bint-i el-Hâc Ahmed isimli kadının zevcesi Rızvân bin ‘Abdülvehhab’tan boşanmasından bahseden arapça yazılmış bir belgedir.

112 Mehmet İpçioğlu, Konya Şeriyye Sicillerine Göre Osmanlı Ailesi, Nobel yay., Ankara 2001, s.

42.

113 Abacı, Bursa Şehri, s. 151-152. 114 60-4, 166-4.

3.1.2 Ailenin Dağılmasından Sonraki Koruyucu Müesseseler