• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM: SOSYAL DURUM

3.1.3 Ailedeki Ekonomik Faaliyetler 1 Miras

Miras kelimesi irs kökünden türemiş olup sözlükte birinin diğerinden devr aldığı eski durum, bakiye anlamına gelmektedir. Istılahi bakımdan en basit tanımı ise ‘ölen kimseden akrabalarına ve yakınlarına kalmış olan mal, mülk’ için kullanılan bir tabirdir144. Osmanlı belgelerinde miras kelimesinin yerine ölünün bıraktığı, terk ettiği mal yerine kullanılan tereke veya terike145 denildiği gibi arapça muhalefin kelimesinin çoğulu olup ölümle bırakılan şey anlamına gelen muhallefat146 kelimeside kullanılmıştır.

İslam hukukunda miras konusu ayrıntılı olarak işlenmiştir. Çünkü islamiyet öncesi ata-erkil Arap toplumunda kadınlar, küçük çocuklar miras haklarından mahrum bırakılmış hatta kocası ölen kadınlar bir miras gibi telakki edilerek kocasının erkek kardeşi ile evlenmek zorunda kalmıştır. Ayrıca ailenin ilk erkek çocuğu mirasta ayrıcalıklı bir konuma sahip olduğu gibi mirasta asabe denilen baba

143 Vasiler tarafından küçük çocukların nafalarını temin amacıyla satılan mülkler için 49-3, 54-3, 55-4,

96-1, 102-3, 148-1, 152-1 numaralı belgelere bakınız.

144 Türdav, Büyük Lügat, s. 641. 145 Pakalın, Sözlük, C.III, s. 460. 146 Pakalın, a.g.e., C.II, s. 564.

tarafına ait en yakın akrabalara geçmekte idi. İşte İslamiyet, Arap toplumunda ki mevcut bu miras hukukunu büyük ölçüde değiştirmiştir. Kur’anın hükümleri doğrultusunda meydana gelen bu değişiklik özellikle aile ve miras hukukunda kadının durumunun iyileştirilmesine yönelik olmuştur. Nisa suresi on birinci ayette “Allah, size çocuklarınız hakkında, erkeğe kadının payının iki misli miras vermenizi emreder. Çocuklar ikiden fazla kadın iseler ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yokta ana babası ona varis ise anasına üçte bir düşer. Eğer ölenin kardeşleri varsa anasına altıda bir düşer. Bütün bu paylar ölenin yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır” hükmü ile mirastan kimlerin, ne kadar pay alabileceği açıkça belirtilmiştir. İslam hukukunda erkek kadının iki katı miras payı alması eşitsizlik gibi gözükse de ekonomik olarak erkeğin üzerinde daha çok sorumluluk olduğu için bu bir dengeleme olarak gözükmektedir. Çünkü İslam aile hukukuna göre evlenirken mehir verecek ve düğün masraflarını yapacak kişi erkektir. Evlendikten sonra gerek ihtiyacı olan yakın akrabalarına gerekse eş ve çocuklarına bakacak olan onların yiyecek, giyecek, mesken gibi zorunlu ihtiyaçlarını temin edecek olan yine erkektir. İşte bu sebeple mirasta erkeklerin payı kadınların iki katı olmuştur147. Ayetlerin yanında birçok hadisle miras hukuku teferruatlı bir şekilde açıklanmıştır.

İslam hukukunun uygulandığı Osmanlı devletinde miras meselesi ve paylaşımı da Kur’an ve Sünnet hükümlerine uygun bir şekilde tanzim edilerek davalar görülmüş ve sicile de kaydedilmiştir148. Buna göre miras paylaşımı için şu aşamalar takip edilmektedir.

1. Ölünün techiz ve tekfini; Kişinin vefatı ile mevcut terekesinden harcanılarak cenaze işleri yapılıp defin işlemi yerine getirilmektedir. Buna bir örnek olarak 117-2 numaralı belgede vasi muhallefat hisselerini vefat eden kişinin çocuklarına

147 Kur’an-ı Kerim, Nisa 11.

148 Mirasla ilgili 25 belge mevcuttur; 40-2, 40-3, 41-1, 41-4, 42-2, 47-2, 49-1, 50-1, 50-3, 63-2, 64-1,

teslim ederken cenaze ve defin işlemleri için yapılan harcamayı muhallefatından düşmüştür149.

2. Ölünün borçları; Vefat eden kişinin tekesinden harcanarak defin işlemleri gerçekleştirildikten sonra varsa borçları terekesinden ödenmektedir. Eğer ölen kişinin bıraktığı miras borcunu ödemeye yetmiyorsa alacaklı tüm mirası almaktadır. Alacaklı sayısı fazla ise o zaman borçların miktarı ve çeşidine göre bir uygulama yapılmaktadır. 117-2 numaralı belgede vasi tarafından mirasın devri esnasında ölenin eda edilen borçları “…ve sâ’ir edâsı lâzım deynine virüb…”şeklinde izah edilmiştir. Aynı zamanda ölenin borçlarını ödemek için miras kalan mülklerin satışı yapılarakta borçların ödenmesi yoluna gidilmiştir150. Örnek olarak 44-4 numaralı belgede bir vakfa borcu sabit olan müteveffanın mirasında borcu ödemek için yeterli para veya eşyası olmadığından Aksinle Mahallesi’ndeki evi “…Muhtâr Mahallesi vakfına edâsı lâzım olan deyn-i müsbet-i zarûreti içün sâ’ir menkûlatından vefâ ider bir şey’i olmamakla…” sebebi ile satılmıştır. Diğer bir örnek 48-3 numaralı belgede ise vasi, vefat eden kişinin Selifar mevzisindeki bağını “…ve sâ’ire olan düyûn-ı peşininin zarûreti içün dahî menkûlatına vefâ ider şeyi olmamak…” sebebi ile satarak borcunu ödemiştir.

3. Ölünün vasiyeti; Vefat eden kişinin vasiyeti, gerçekliği ispat edilmişse, mahiyet ve şartlara uygun olarak yerine getirilmektedir. Mirasla ilgili vasiyetlerde genellikle ölen kişi tarafından çocuklarına veya hayır amaçlı olarak vakıflara terekesinden hibe ettiği şeyleri belirtmektedir. Hibe edilen miras çoğunlukla mülkler olmakla birlikte köle, cariye veya mehir gibi unsurlarda vasiyet ile hibe edilmiştir. Vasiyet ile miras hibe edilirken genellikle eş ve çocuklar gibi yakın akrabalar tercih edilmekle birlikte vakıflara ve hazineye de miras mülkler hibe edilmiştir.151.

149 117-2 belgede “…meblağ-ı mezbûrun yirmibindörtyüzaltı akçasını babamız müteveffâ-yı mezbûrun techîz ve tekfîni ve sâ’ir lev’azîmine… sarf idüb bâki kalan üçbinyirmiiki akça hakkımız…” diye

bahsedilmektedir.

150 Vefat eden kişilerin borçlarının ödenmesi için mülk satışlarının yapıldığı belgeler; 39-5, 44-4, 48-3,

57-3, 57-4, 58-5, 76-1, 80-3, 87-3, 95-3, 106-2, 107-4, 138-2, 176-5, 180-5.

151 137-1 numaralı belgede Güher bint-i ‘Abdullah isimli kadın mirasının yarısını beytü’l-mala hibe

ederken, 104-3 numaralı belgede ise Neslî isimli zimmi Konya’daki bağını Kudüs’deki Kamâme Kinise Vakfı’na hibe ettiğini vasiyet etmiştir.

4. Veresenin haklarının taksimi; Vasiyetin gerçekleşmesinden sonra kalan miras varisler arasında taksim edilmektedir. Miras, veraset derecesine göre taksim edilirken Kur’an’da Nisa Sûresi’ndeki on ikinci ayetteki “Yapacakları vasiyet ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa sizinde yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının ana babası ve çocukları bulunmadığı halde malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kız kardeşi varsa her birine altıda bir düşer Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. Bu taksim yapılacak vasiyet ve borçtan sonra kimse zarara uğramaksızın yapılacaktır. Bunlar Allah’tan size vasiyettir” hüküm esas alınarak düzenlenmiştir. 22 numaralı sicilde miras taksiminin bu ayete uygun olarak yapıldığını gösteren birçok belge mevcuttur. Özellikle kadınlar eşlerinin miraslarından mehr-i müeccellerinin yanında çocukları da olduğu için sekizde bir hisselerini mahkemede “…zevci müteveffâ-yı mezbûrun zimmetinde olan mehr-i mü’eccelini ve muhallefâtından irs-i şer’î ile kendiye intikâl iden sümn hissesini…” talep veya dava etmiştir152.

Miras hukukunda Osmanlıda veraset derecesi dokuz kısımdır153. 1-Ashabu’l-feraiz

2-Asabe-i nesebiye 3-Asabe-i sebebiye

4-Neseben ashab-ı feraize redden 5-Zevi’l-erham

6-Mevle’l muvalat

7-Mukarrun leh bi’n-neseb ale’l-gayr

8-Kendisine üçte birden fazla vasiyet edilen 9-Beyt’ül mal.

Mirasta öncelik ashabu’l-feraiz denilen mirasa doğrudan varis olanlara aittir154. Ancak bu mirasçıların olmadığı durumlarda diğerlerininde hakları

152 Sekizde bir hisse (sümn hisse) ile ilgili belgeler; 89-2, 109-1, 117-2 ve 130-1. 153 Pakalın, Sözlük, C. III, s. 460; Abacı, Bursa Şehri, s. 171.

doğmaktadır. Özellikle sicildeki muhallefat hisseleri mevzusunda bahsi geçen “zevi’l-erhamı cîhetinde” yakınlık iddia edilerek pay alınmıştır155. Zevi’l-erham denildiğinde ana tarafından akraba olan ve dayısı tarafından temsil edilen şahıslar kastedilmektedir. Bu miras hukukuna göre Müslümanlar kâfirlerin mirasını; kafirlerde Müslümanların mirasını alamamaktadır. Ayrıca kölelerde miras hakkına sahip değildir156.

Eğer vefat eden kimsenin herhangi bir mirasçısı yok ise muhallefatı devlet hazinesine yani beytü’l-male aktarılmaktadır.174-2 numaralı belgede herhangi bir mirasçısı olmadan vefat eden Hâni bint-i ‘Alî’nin muhallefatı bir yakını tarafından beytü’l-mal eminine teslim edilmiştir157. Bu gibi durumlarda kadının emri altında çalışan beytü’l-mal emini listelediği miras malları altı ay boyunca muhafaza etmektedir. Bu zamandan sonrada mallar satılarak devlet hazinesine gelir olarak kaydedilmektedir. Ancak daha sonra ortaya çıkacak olan varislerde üç yıl içinde dava açarak mirastan hisselerini talep edebilmektedir158. Bu süreçte miras mülk devlet hazinesine katıldığı için varisler muhallefatlarını kadı veya beytü’l-mal emininden değil defterdardan talep etmektedir. Bu gibi durumlarda varisler akrabalık bağlarını ispat edebilirlerse muhallefatlarını alabilmektedirler. 22 numaralı sicilde defterdardan mirasın talep edilmesine dair üç belge mevcuttur159. Bu belgelerde Karaman defterdârı olan Mustafâ Pâşâ’nın el koyduğu ölen kişinin mirasından, anne tarafından (zevi’l-erham) ölen kişi ile akraba olduklarını iddia eden kişiler hak talep etmiştir. Bu gibi durumlarda defterdar mirasın varisçilerinin olduğuna dair bir bilgisinin olmadığı beyan etmektedir. Bu miras mülklere Karaman defterdarı el koymuş olması bize ölen kimsenin ashabu’l-feraiz denilen mirasa doğrudan varis 154 Ashabu’l-feraiz denilen birinci derece varisler şunlardır; 1)Baba (Eb), 2)Babanın babası (Ceddi

Sahih), 3)Anne-baba bir erkek kardeş (Ah liüm), 4)Anne (Üm), 5)Annenin annesi, babanın annesi (Cedd-i sahiha), 6)Öz kız (Bint, sulbiyye), 7)Oğlun kızı (İbniyye,bint’ül ibn), 8)Anne-Baba bir kızkardeş (Uht lehüma, Şekika), 9)Baba bir kızkardeş (Uht lieb), 10)Anne bir kızkardeş (Uht liüm), 11)Koca, 12)Kadın. Bu konuda bakınız; Abacı, Bursa Şehri, s. 171’den naklen Said Öztürk, Askeri Kassama Ait Onyedinci Asır İstanbul Tereke Defterleri (Sosyo-Ekonomik Tahlil), Osmanlı Araştırmaları Vakfı, İstanbul 1995, s. 97.

155 40-3, 41-1, 42-2.

156 Schacht, “Miras”, C. VIII, İslam Ansiklopedisi, s. 352-359.

157 Teslim edilen muhallefat “bir çatma döşek iki beledi döşek ve iki beledi yasdık bir gümüşlü bıçak bir makreme ve bir çenber ve bir münakkaş bûğası ve bir beyaz sade astarlı kaftan ve bir bıçak”tan

ibarettir.

158 Abacı, Bursa Şehri, s.176.

olabilecek mirasçısı olmadığı için mirasın ilk önce beytü’l-mala ardından Karaman hazinesine gelir olarak aktarılmış olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte akrabalık iddialarını ispat edebilenler miraslarını hazineden geri almıştır.

22 numaralı sicilde miras ile ilgili yer alan belgeler üç ana başlık altında toplanmaktadır.

Mirasın Taksimi ve Teslimi: Vefat eden kişinin varisleri kendilerine kalan

muhallefatın paylaşımı için kadıya başvurabilmektedir. Bu gibi durumlarda kadı, varislerin hisse miktarlarına göre taksim yapmaktadır. Veyahut vasilerde olan muhallefatın varislere teslimi de kadı huzurunda yapılıp kayıt altına alınarak görev ve sorumluluklar hukuki bir belge ile sonlandırılmaktadır160. Ayrıca taksimi talep edilen muhallefatın içinde ev, bağ, bahçe gibi mülklerinde olduğu durumlarda taksimatın yerinde yapılmasıda gerekmekte ve kadı yerinde tespit ve taksim için naibini görevlendirmektedir. Kadı naibleri görevlendirildiklerini yazdıkları belgenin başlangıcında “mahallinde tahrîr içün kıbel-i şer’îden âdem taleb olundukda savb-i şer’îden bu fakîr irsâl olunub” veya “budur ki husûs-ı atiyü’l-beyânın istimâ’ ve taksîm ve tahrîri cânib-i şer’îden bu fakîr ta’yîn olunmağın” açıklamaları ile belirtmişlerdir161. Naib yerinde yaptığı tespitler neticesinde ve şahitler huzurunda taksimatı gerçekleştirmekte ve tarafların bir daha miras hak ve hisse talep etmeyeceklerini kayıt altına almaktadır.

Mirasta Sulhün Tescîli: Miras belgeleri içinde çoğunluğu teşkil eden

metinler, varislerin kendi aralarında miras paylaşımında vardıkları anlaşmayı kadı huzurunda kayıt ettirdikleri belgelerden oluşmaktadır162. Varislerin miras paylaşımında kendi aralarında anlaşmadıkları durumlarda adaletine güvenilen insanların aracılığı ile paylaşım gerçekleştirilerek bir çözüme ulaşılmaktadır. Bundan sonrada kadı huzurunda paylaşıma resmiyet kazandırıp ilerde çıkabilecek anlaşmazlık ve itirazların önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

Varislerin yaptıkları anlaşmalarda miras mülk ve eşyalar hisseler oranında aynî olarak paylaşıldığı gibi aynı zamanda bazı varisler miras hisselerini belli bir

160 Vasi tarafından teslim edilen muhallefat “bir bâb tabhânesini havlusu ile dört sahân ve bir tencere ve dört köhne kâliçe ve bir yorgan ve bir kise”den ibarettir.

161 49-1, 109-1, 129-2 numaralı belgelerde mahallinde tahrir için naibler görevlendirilmiştir.

162 Miras taksiminin varisler arasında anlaşılarak sulh yolu ile yapıldığı belgeler: 40-2, 41-4, 47-2, 64-

miktar para karşılığında nakdî olarakta diğer varislere satarak paylaşımı gerçekleştirmiştir. 64-1, 109-1, 124-4, 125-1 numaralı belgelerde miras mülkler taksimi yapılarak varislere teslim edilmiştir. Bazı varislerde miras hisselerine mukabil 40-2 numaralı belgede 26.500 akça, 41-4 numaralı belgede 500 akça, 47-2 numaralı belgede 20 esedi guruş, 113-2 numaralı belgede 30 esedi guruş para alarak haklarını aldıklarını beyan etmiştir.

Miras Davaları: 22 numaralı sicilde kadıya aktarılmış miras meselelerinde

tarafların miras taksimi mahkemeden talep etmeleri ile kendi aralarında ki sulhü kadı huzurunda kayda geçirtmelerinin yanında başka sebeplerde davalar görülmüştür. Bunlar davalarda genellikle varisler hissesini alamadıkları, miras mülklerinin zabt edildiği veya mehr-i müeccellerinin mirastan verilmediği gibi sebepler mahkemeye başvurmuştur. Miras davaları, mirasçılar ile mirastan hak iddia eden kişiler arasında olduğu gibi devlet makamlarına karşıda miras davaları açılmıştır. Bu gibi davalarda devletin, varisi olmadığını kabul ederek el koyduğu miras üzerinde hak iddia eden olursa, iddiasını ispatlaması durumunda miras hak sahibine teslim edilmektedir. Kişiler arasındaki miras davalarında da sonuca etki eden temel husus iddianın delillendirilmesidir. Şüphesiz ki o dönemde en yaygın ispat yöntemi iddiayı destekleyecek şahitlerin varlığıdır. Ancak her kişinin şahitliği kabul edilmemekte ve meseleye vâkıf, halk içinde güvenilir olan insanlar tercih edilmektedir. Özellikle mahallinde görev yapan imamların şahitliği kararı etkileyen bir hüviyete sahiptir163. Şahitlerin şehadetinden başka iddia sahipleri mahkemeye hüccet, berat gibi belge ibraz eder ve bunların gerçek olduğu mahkeme tarafından kabul edilirse karar buna göre şekillenmektedir164.

Miras mülklerin zabt edildiği iddialarında ise kadı iddia sahibini haklı bulursa zabt eden kişi mülkten el çektirilmektedir165. Ancak iddia sahipleri iddialarını ispatlayamaz veya aksi yönde şahitlikler ile iddiası çürütülürse kadı davacıyı iddiasından men etmektedir166.

163 49-1 ve 50-1 balgelerinde imamların şahitliği sonucu karar verilmiştir.

164 72-2 numaralı belgede kadı kararını verirken mahkemeye sunulan hüccet belgesini delil olarak

kabul etmiştir.

165 40-3, 41-1, 42-2, 49-1, 50-1, 88-4, 164-1 numaralı belgelerde kasr-ı yed kararı mevcuttur. 166 68-1, 72-2 numaralı belgelerde kadı, davacının iddiasından men kararı vermiştir.

Sonuç olarak Osmanlı Devleti’nde İslam hukuku çerçevesinde şekillenen miras hukuku şartları en ince ayrıntılarına kadar belirtilmiş sistematik bir yapıya sahiptir. İnsanlar miras paylaşımında adil taksimatı amaçlamaktadır. Aynı zamanda kadılarda miras anlaşmazlıklarında doğru kararı verebilmek için ciddi bir tetkik ve tahlil sürecini takip etmekte ve kararlarını adalet terazisine göre şekillendirmektedir. Bundan dolayıdır ki kadılar bir defterdarın miras mülkten el çekmesi veya bir kızın annesinden kendi hissesine düşen mirasını babasından alması kararını verebilmektedir.

3.1.3.2 Hibe

Hibe kelimesi sözlükte bağışlamak, bağışlanan şey167 anlamına gelmekte olup bir malı başkasına parasız ve karşılıksız olarak verilmesi şeklinde ifade edilebilir. İslam hukukunun temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’de açık olarak hukuki anlamda hibeden söz eden bir ayet yoktur. Ancak Kur’an’da sık sık adı geçen sadaka ve infak terimleri hibeyide içine alacak şekilde değerlendirilmiştir168. Ayrıca hibe konusuna Hz. Muhammed’in hadisleri hibenin şartları ve niteliğinin şekillenmesinde etkili olmuştur. Hibenin şartları ve bu şartların uygulanışına dair incelediğimiz 22 numaralı sicildeki mevcut örnekler aşağıda belirtilmiştir.

Hibe eden kişinin hibe edeceği malın kendi mülkü olması ve hibe yapıldığı zamanda var olması gerekmektedir. İncelediğimiz sicilde hibe eden kişiler kadı huzurunda ‘mülk menzilimi’169 veya ‘mâlike olduğum beynimizde ma’lûm cümle

erzâkımı’170 ifadelerini kullanarak hibe edilen malın kendi mülkleri olduğunu ve mevcudiyetini bildirmişlerdir.

Taraflar arasında anlaşmazlığa yol açmaması için hibe edilen malın niteliğinin açıkça ifade edilmesi şarttır. Bu konuda incelediğimiz hibe belgelerinde hibe edilen mal hakkında teferruatlı bilgi verilirken bazı hibelerde hibe sebebininde ne olduğu belirtilmiştir171. Özellikle hibe malın bir miktarında veya belli bir oranda

167 Türdav, Büyük Lügat, s. 364.

168 Hamdi Döndüren, Delilleriyle Ticaret ve İktisat İlmihali, (Kısaltma; İktisat İlmihali), Erkam

Yay., İstanbul 1993, s. 528.

169 76-3. 170 120-2.

171 76-3, 113-3, 169-2 numaralı belgelerde hibenin sünnet olma sebebi ile yapıldığı belirtilmiştir. 88-2

hibe edilmişse belgelerde ‘mâliki olduğu emlâkından Debbâğhâne’de vâki’ bir bâb dükkânda olan hissesini ve otuz re’s koyunları kendi nefs-i içün alıkoyub bâki kalan mahalle-i mezbûrede vâki’ lede’l-cîrân ma’lûmü’l-hudûd olub büyût-ı müte’addîdeyi müştemil olan mülk menzilini’172 şeklinde belirtilmiştir. Eğer hibe edilen eşya ise ayrıntılarda verilerek ‘dört kâliçe ve dört kilim ve iki yan kâliçeleri ve iki vasat kâliçe dahî ve dört ve dört palas ve refine bir kazgan-ı kebîr ve sekiz vûkiyye ve bir leğen ve iki tencere ve bir kebîr sini ve altı ‘aded ayaklı kebîr sahân ve sekiz vasat sahân ve iki hoşab tası ve bir kapaklı ve bir kapaksız iki cam tas ve nim kemer bir sim rasta ve bir Şam demiri sade kılıç ve bir el leheni ve bir ibrik ve yirmi re’s kuzu ile koyun ve iki re’s öküz ve iki re’s inek bir kaklı ve bir gümüşlü dersan ve iki bakır güğüm bu zikr olunan eşya ve devâimeye ve bir kelâm-ı ‘izzet bu cümlesini’173 şeklinde açıklanmıştır.

Hibenin geçerli olması için hibe edenin akil baliğ olması şarttır. Küçük çocuğun, delinin ve bunamış kişilerin hibesi geçerli olmamasına rağmen bu gibi kişilere yapılacak hibeler geçerli olmaktadır. İncelediğimiz sicilde hibe edenlerin şartlarıyla ilgili bir sorun gözükmemektedir. Ancak 76-3, 142-4 ve 172-1 numaralı belgelerde hibe edilen küçük çocuk olduğu için hibe çocukların babalarına teslim edilmiştir.

Hibenin gerçekleşmesi için hibe edenin malı teslim ettiğini belirtmesi ve hibe edilen kişininde alıp kabz etmesi şarttır. İncelediğimiz sicilde hibe edilen ev, dükkan, bağ gibi gayri menkul ise ‘ba’de’t-tahlîye hîbe ve temlîk ve teslîm eyledim’ ifadesiyle mülkün boşaltılarak teslim edildiği ve hibe edilen kişininde ‘ithâb ve kabûl eyledim’ ifadeleriyle mülkü teslim alıp kabz ettiği belirtilmiştir174.

Hibenin karşılıksız ve bir daha geri alınmamak üzere yapılması esastır. Mâliki, Şâfii ve Hanbeli fakihlerine göre hibeden dönmek caiz değildir175. Bu hususlardan karşılıksız olma ilkesine rağmen sicildeki 68-1 ve 153-2 numaralı belgelerde hibe belli bir eşya veya hizmet alımı karşılığında gerçekleşmesi istisnai bir uygulama olarak gözükmektedir. Ayrıca 106-3 numaralı belgede ise Râbi’a isimli

etmiştir. 68-1 ve 153-2 numaralı belgelerde ise hibe belli bir eşya veya hizmet alımı karşılığında gerçekleşmiştir.

172 195-3. 173 169-2.

174 82-4, 107-3, 114-3, 142-4.

kadının oğlu Hamza’ya iki yıl önce hibe ettiği evi geri almak isteyince oğlunun mahkemeye başvurması üzerine kadı tarafından ‘hîbe-i sahîha ile hîbe eylediği zikr olunan menzilden rücu’a kâdir olmamağın’ annenin mülkten el çektirilmesine karar verilmiştir.

22 numaralı sicilde hibenin gerçekleştiğinin inkar edildiği davalarda hibe edilen kişi hibeyi ispat ederse hibe kabul görmektedir. 68-1 numaralı belgede Ümmühan adlı kadın annesinden kalan eve el konulduğunu belirterek Budak Beyi dava etmiştir. Budak Bey evi Ümmühan’ın annesinin Mahmud adlı kişiye hibe ettiğini ve Mahmud’un ölümüne dek otuz sene evi kullandığını belirtmiş kendisininde evi, ölen Mahmud’un varislerinden aldığını şahitlerle ispat emiştir. Bunun üzerine kadı, şahitliği kabul ederek Ümmühan’ı davasından men etmiştir. Diğer bir hibe ispat davası ise 72-2 numaralı belge olup Satı isimli kadın annesinden kendisine miras kalması gereken bağa dayısı tarafından el konulduğunu belirtip dava etmiştir. Bunun üzerine dayısı Kûmli, bağın babası tarafında kendisine hibe edildiğine dair 1032 tarihli Konya kadısı Ahmet Efendi imzalı hüccet ibraz etmesi üzerine Satı’nın iddiası red edilmiştir.

Tablo 8-22 No’luKonya Şer'iye Sicilindeki Hibe Belgeleri

Sıra No

Belge

No Hîbe Eden Hîbe Edilen

Hîbe Edilen

Mülk Yakınlık

Hîbe Tarihi

1 67-2 Râzıye bint-i el-Hâc Muharrem

Mehmed ve İsma’îl ibn

Dilâver

Harâbe Ev Oğulları -

2 68-1 Makâl Hatun Mahmûd Efendi Karşılıklı hibe ev Yok -

3 72-2 Andun Kumli veled-i Andun Bağ Oğlu -