• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: TARİHTE VE GÜNÜMÜZDE ZEKÂT UYGULAMALARI

2.2. Zekâtın Önemi

İslam’ın beş temel esasından biri ve mali bir ibadet olan zekâtın Müslümanların hayatında önemi büyüktür. İslam’ın emirlerinden olan ve mali bir ibadet olan zekâtın

ayet-i kerimelere göre devlet tarafından alınması gerekmektedir. Allah (cc) Tevbe

suresinin 103. ayetinde: “Onların mallarından sadaka (zekât) al ki, bununla onları temizleyip arıtmış olursun” buyurmaktadır. Bu ayet-i kerimede Allah (cc),

Peygamberimiz (sav)’e zenginlerin mallarından zekât almasını emretmiştir. Aynı

surenin 60. Ayetinde de zekât verilecek yerleri belirtmiştir. Bu ayetlere göre zekâtın devlet tarafından alınıp, ilgili yerlere devlet eliyle dağıtılması gerekmektedir. Devlet bu işi bizzat kendi yapacağı gibi bazı sivil toplum kuruluşlarına da yaptırabilir. Veya Hz. Osman (ra)’ın batıni malların zekâtının ödemesini mükelleflere bıraktığı gibi şahıslara da devredebilir. Devletin zekât işlerini sivil toplum kuruluşlarına devretmesi devletin hakkının düştüğü anlamına gelmemektedir (El-Karadavi, 2017: 97).

İslam’da sosyal güvenlik önlemlerinin başında zekât gelmektedir (Karacan: 12). İslam dininde zekâtın önemini veren açısından, alan açısından ve toplum açısından şeklinde sınıflandırmak mümkündür.

2.2.1. Zekâtın Veren Açısından Önemi

Veren açısından önemi, her şeyden önce zekât vermekle Müslümanlar Allah’a karşı

kulluk görevlerini yerine getirmiş olurlar. Ayrıca zekât malı temizler ve kul hakkından

arındırır, insanları cimrilik ve bencillik hastalığından korur (Yiğit, 2013: 39; Özdemir,

2016: 71). İnsanları aç gözlülük, dünya malına karşı aşırı düşkünlük, kalp katılığından

ve paranın esiri olmaktan korur. İnsanlarda cömertlik, başkalarını düşünme, merhamet, fedakârlık ve yardımlaşma duygusunu geliştirir (Günay, 2016: 10). Zenginlerde fakirlere karşı şefkat ve merhamet duygularını geliştirir (Özdemir, 2016: 70).

Zariyat suresi 19. Ayetinde Rabbimiz:”Zenginlerin mallarında muhtaç ve yoksullar için

bir hak vardır” buyurarak zenginlerin malında muhtaç ve yoksulların hakkı olduğunu belirtmektedir. Malın zekâtı verilmekle zenginler malını muhtaçların hakkından arındırmış olmaktadırlar. İslam inancına göre zekâtın verilmemesi muhtaçların hakkının yenilmesiyle eşdeğer olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle zekât vermekle mükellef olan kişiler zekâtlarını muhtaçlara hiçbir karşılık beklemeden vermektedirler. Cimrilik

ederek zekât vermekten kaçınanların ise kıyamet gününde cezalandırılacağını Rabbimiz

Al-i İmran suresinin 180. Ayetinde “Cimrilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına

dolanacaktır”buyurarak bildirmektedir (Yiğit, Keskin ve Karagöz, 2013: 40; Acar,

2017:131). Dolayısıyla zekâtın hedeflerinden biri muhtaçlara, fakirlere, miskinlere,

yolda kalmışlara vb. insanlara yardım ederek zayıfların elinden tutarak onların da toplumda insan onuruna yakışır bir şekilde yaşamalarına katkı sağlamaktır (Yavuz, 1972: 66).

Zekât vermekle mal azalmaz aksine bereketlenmiş olur. Verilen zekât görünürde her ne

kadar zenginlerin malında azalma meydana getirse de, malı bereketlendirmekte, bir nevi koruma altına almaktadır (Özdemir, 2016: 71).

Kur’an-ı Kerim’de Münafıkûn suresi 9. Ayetinde Rabbimiz: “Ey iman edenler!

Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı zikretmekten alıkoymasın” buyurmaktadır. Zekât insanda kulluk bilincini canlı tutar ve insanın mala olan düşkünlüğünü azaltır (Yiğit,

Keskin ve Karagöz, 2013: 56). Mal sevgisinin sonucu olarak kişileri mal biriktirme,

istifçilik ve stokçuluk gibi kötü davranışlardan korur (Özdemir, 2016: 71).

2.2.2. Zekâtın Alan Açısında Önemi

Zekâtın alan açısından da bazı faydaları vardır. Zekât fakirlerin ihtiyaçlarının karşılanmasına yardımcı olur (Yiğit, Keskin ve Karagöz, 2013: 59). Zekât alan yoksulun alım gücünde artış olur. Bu artış ekonomik canlılığa, toplumsal istikrarsızlığın azalmasına katkı sağlar (Özdemir, 2016: 71). Yoksul insanlar kendilerine verilen zekâtla temel ihtiyaçlarını gidermeye çalışırlar. Temel ihtiyaçlarını aldıkları zekâtla gideren yoksul insanlarda zenginlere ve onların mallarına karşı kin ve düşmanlığın yerini sevgi alır. Zekât fakirlerin yeme, içme, barınma vb. temel ihtiyaçlarını gidermelerine katkı sağlar. Zekât muhtaçların hayatta kalma mücadelesine katkı sağlar. Peygamberimiz

(sav)’in “Veren el alan elden üstündür” hadis-i şerifi gereği zekât, alan insanları

çalışmaya ve zengin olmaya, kendisinin de veren el olmasına teşvik eder (Karlığa ve Çetiner, 1985: 3642).

2.2.3. Zekâtın Toplum Açısından Önemi

İslam dini, toplumda bazı insanlar lüks içinde yaşarken, bazı insanların da sefalet içinde yaşamlarını sürdürmeye çalışmalarını kabul etmemektedir (Kutup, 1968: 188). Dolayısıyla da toplumda aç ve sefil insanların olmasından diğer Müslümanları sorumlu

tutmaktadır. Bu nedenle de yoksul insanları korumak için Müslümanların zenginlerine

mallarının zekâtını vermelerini emretmektedir. Zengin Müslümanlar da zekâtlarını vererek yoksulların ihtiyaçlarını gidermelerine yardımcı olmaktadır. Bu nedenle zekât,

zengin ve yoksul insanlar arasında sevgi ve saygı bağlarını kuvvetlendirmektedir

(Ezherli, 1974: 7). Zengin insanların kalbinde fakirlere karşı şefkat ve merhamet

duygularını geliştirir, fakirlerde de zenginlere karşı saygıyı geliştirir (Özdemir, 2016: 70).

Zekât, zenginlere toplumda var olan yoksulluğu yok etme bilinci kazandırır (Mannan,

1973: 401). Çünkü zekât zenginlerden yoksullara bir gelir transferidir. Yapılan transfer

ise yoksulların alım gücünü artıracak ve yoksulluğun yok edilmesine katkı sağlayacaktır. Yoksulların ihtiyaçlarını temin etmek için kendilerine uzatılan yardım eli sayesinde zenginlere karşı sevgi ve saygı göstermelerine, toplumda karşılıklı sevgi ve

saygının artmasına vesile olacaktır. Toplumda gelir dağılımı eşitsizliğinin azaltılmasına

katkı sağlayacaktır.

Zekât, toplumda yardımlaşma duygusunu geliştirir ve insanları bencillik hastalığından

korur. İnsanları sadece kendini düşünmeye değil, aynı zamanda çevresindeki diğer

insanları da düşünmeye, onların sıkıntılarıyla da ilgilenmeye sevk eder. Malı bereketlendirir, kardeşlik ruhunu güçlendirir, ihtirası önler, yoksulların kıskançlık duygularını köreltir.

Zekât, fakirin kalbindeki zenginlerin servetine olan kıskançlığı ve düşmanlığı ortadan

kaldırır. Zengin ile fakir arasında sevgi, dostluk ve kardeşliğe vesile olur. Servet sahiplerinin mal ve can güvenliğine katkı sağlar (Karlığa ve Çetiner, 1985: 3642-3644;

Atan,1979: 229). Zekât, mal sahiplerine karşı kin ve nefret duygularının körüklenmesini

ve malın belli kişilerin elinde stok edilmesini önler. Zenginlerin malında muhtaçların hakkı olan zekât sayesinde yoksullar ihtiyaçlarını giderdiği için zekât toplumda yoksulların zenginlerin servetine olan düşmanlığını azaltır. Zenginler ne kadar çok kazanırsa verecekleri zekât miktarı da o kadar artacağından yoksul olan insanlarda zenginlerin malına olan düşmanlığın azalmasına vesile olur (Zaim, 1979: 21).

Zekât toplumdaki zengin insanların servetlerinin bir kısmını muhtaçlara vererek zenginlerden yoksullara servet akışına, yoksulluğun azalmasına ve orta sınıfın çoğalmasına yardımcı olur. Zekât, Müslüman’ı çalışmaya, zengin olmaya, veren el

olmaya teşvik eder (Yavuz, 2017: 22-37).

Zekâtın bir diğer özelliği de muhtaç insanların temel ihtiyaçlarını karşılamasına yardımcı olmasıdır. Düşük gelirli insanlara yapılan zekât transferi deneniyle onların maddi durumlarının iyileşmesine yardımcı olmaktadır. Zenginlerden yoksullara servet transferi olduğundan toplumdaki gelir dağılımındaki dengesizliğin bir nebze de olsa azaltılmasına yardımcı olmakta ve toplumsal ahlakın yükselmesine katkı sağlamaktadır (Yalçın, 2016: 239; Erdoğdu, 1992: 50-53).

Zekât, toplumda zenginlerle fakirler arasındaki eşitsizliğin azaltılmasında güçlü bir araçtır (Falay: 226). Zekât, zenginlerin servetlerinden İslam dininin belirlediği oranda parada %2,5, madenlerde %5 ve toprak ürünlerinde %10 oranında yoksullara vererek gelir dağılımı adaletsizliğinin bir nebze de olsa giderilmesine katkı sağlamış

olmaktadırlar. Verilen zekâtlar zenginlerin servetinde azalma meydana getirirken, yoksulların gelirlerinde artışa neden olmaktadır. Dolayısıyla da zekât İslam’da yoksullukla mücadelede önemli bir araçtır (Er, 2016: 65; Han, 1988: 67).

Zekât, bazı insanların dediği gibi, insanları tembelliğe sevk etmez. Bilakis çalışıp

kazanmaya ve zekât verecek duruma gelmeye teşvik eder. Zekât fakirlerin

kalkınmasında önemli rol oynamaktadır. Zekâtla desteklenen kişi çalışmaya başlar ve kendi el emeğini yemek için çabalar. Başkalarına yük olmak istemez. İş yapabilecek yeteneğe sahip olup da sermaye yetersizliğinden işlerini kurup, üretime katkıda bulunamayanların işlerini kurup hem yoksulluktan kurtulmalarına hem de üretime katkı sağlamalarına yardımcı olur. Toplumda orta sınıfın oluşmasına ve gelişmesine katkı sağlar. Zekât, sermayenin atıl bir vaziyette bekletilmesini önleyerek sermayenin yatırıma aktarılmasına, bunun sonucunda istihdamın artmasına, işsizliğin ve yoksulluğun azalmasına katkı sağlar (Acar, 2017: 131).

Tevbe suresinin 60. ayetinde zekât verilecek yerler belirtilirken bunların arasında

“amilin” zekât toplamak ve dağıtmakla görevli memurların da yer alması, zengin veya yoksul olmasına bakılmaksızın zekât işlerinde çalışanlara da zekâttan pay verilmiştir.

Peygamberimiz (sav)’in de bu ayetlere istinaden zekât memurlarına zenginlerin

mallarından zekât almasını emretmesi zekâtın devlet tarafından toplanmasının gerektiğine işaret etmektedir. Peygamberimiz (sav)’den itibaren zekâtın toplanıp dağıtılması devletin görevi olarak görülmüştür (Günay, 2016: 11). Zekâtın devlet tarafından tahsil edilmesi gerektiğinin kabul edilmesi, İslam’a ve Peygamberimiz (sav)’in uygulamalarına göre zekât organizasyonunda devletin yer almasını zorunlu kılmaktadır. Devletin zekât organizasyonunda yer alması muhtaçları zenginlerle karşı karşıya getirmemekte, veren el ile alan el birbirini tanımamakta, yoksul insanların onurlarının incinmesini önlemektedir (Günay, 2016: 11; Özek ve diğerleri, 1987: 16). Zekâtın devlet eliyle toplatılıp dağıtılması toplumda sosyal dengenin sağlanmasına katkıda bulunmaktadır. Devletin yapacağı bazı sosyal transfer harcamalarının zekât aracılığıyla yapılması devlet bütçesinde kaynak tasarrufuna ve o kaynakların başka alanlarda kullanılmasına olanak tanımaktadır. Ayrıca zekât vermekle mükellef olanların zekât verirken her zaman isabetli davranmaları mümkün olmayabilir veya dağıtımın dengeli olması mümkün olmayabilir. Zekâtın devlet eliyle dağıtılması muhtaçların daha

iyi tespit edilmesine ve ihtiyaç oranlarına göre zekâttan pay almalarına olanak tanımaktadır (Tuğ, 1973: 33).