• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: TÜRKİYE’DE YOKSULLUK VE ZEKÂT UYGULAMALARI İLE

3.4. Türkiye’de Zekâtın Toplanması ve Dağıtılması

3.4.2. Türkiye’de Zekâtın Dağıtımı

Türkiye’de zekâtın dağıtımında görevli kişilerin görevlerini yaparken fonda toplanan zekât gelirlerinin kendilerine zekât mükellefleri tarafından emanet edildiğini, bu emanete en iyi şekilde sahip çıkmaları gerektiğinin bilincinde olmalıdırlar. Zekâtı dağıtırken emaneti en iyi şekilde uygun yerlere dağıtmaları gerektiği bilinciyle hareket

etmelidirler. Zekâtın dağıtımında görev alacak kişiler bölgeyi yakinen tanıyan ve

tanınan, güvenilir, zekât konusunda bilgi sahibi ve sorumluluğunun farkında olan kişiler olmalıdır. Adaletli davranmalı, haksızlıklara ve hoş karşılanmayacak davranışlara bulaşmamalıdır.

Zekâtın dağıtımında Peygamberimiz (sav) zekâtın toplandığı yerde dağıtılması emrini vermiştir. Görevlendirdiği zekât amillerine “Zekâtı onların zenginlerinden alıp yoksullarına dağıtmasını” emretmiştir (Erkal, 2008: 219). Peygamberimiz (sav) zekât almak için başvuranların gerçekten muhtaç olup olmadıklarını tespit etmek için durumlarını incelemiştir. Zekât almak için başvuranlardan nisap miktarı malı olan, gücü kuvveti yerinde olup da çalışabilecek durumda olanlara zekâtın helal olmayacağını söylemiştir (Marangozoğlu, 2005: 253). Peygamberimizin bu uygulamaları bize zekât dağıtımında zekât almak için başvuranların muhtaç olup olmadıklarını araştırmamız gerektiğini, bu konuda devletin otorite sahibi olduğu ve sorumluluğu olduğunu da hatırlatmaktadır (Erdoğan, 2016: 434). Türkiye’de de zekât almak için başvuranların

zorunlu giderleri bizzat yerinde incelenmelidir. Kendi evlerinde mi yoksa kirada mı oturdukları, kendilerinin ve eşlerinin mal varlıkları incelenmelidir. Eğer bu incelemeler iyi yapılmazsa belki de bazı insanlar hak etmedikleri halde zekât almak isteyeceklerdir. İşe hatır ve gönül işi de girebilecektir. Bu durumda zekât gelirlerinin bir kısmı hak etmeyen insanlara verilmiş olabilecek, bu durum gerçek yoksullara aktarılacak kaynağın ve zekât fonunun verimliliğinin azalmasına neden olacaktır. Ayrıca bir emanet olan zekât gelirlerinde emanete riayet edilmemiş olunacaktır. Bunun vebali unutulmamalı ve hassas davranılmalıdır. Ayrıca zamanla yapılan yanlış uygulamalar eğer varsa mutlaka açığa çıkacak, bu da insanların zekât fonuna olan güvenlerinin azalmasına ve mükelleflerin zekâtlarını fon yerine yoksullara bizzat kendilerinin ulaştırmalarına neden olacaktır. Bu da toplumda yoksullara aktarılan kaynağın dengeli olmasını engelleyecektir. Bazı yoksullar zekâttan daha fazla pay alırken, belki de bazı yoksullar hiç alamayacaktır. Dolayısıyla da zekâtın yoksulluğu azaltmadaki etkinliği azalmış olacaktır. Bunun da örnekleri mevcuttur (Lubis ve diğerleri, 2011: 5).

Hz. Ömer (ra) da görevlendirdiği zekât memurlarına zekâtın o bölgenin zenginlerinden alınıp yoksullarına dağıtılması talimatını vermiştir (Boynukalın, 2017: 97; Rizvi, 1981: 18).

Emevi halifesi Ömer b. Abdülaziz de zekât memurlarına zekâtın toplandığı bölgede o bölgenin muhtaçlarına dağıtılmasını, o bölgede alacak kimse olmadığında ona en yakın bölgelerde dağıtılmasını, orada da olmazsa yakınlık derecesine göre diğer bölgelere aktarılması talimatı vermiştir (Apak, 2017: 312).

Abbasiler döneminde baş kadılık (kadıl-kudat) görevine getirilen İmam –ı Ebu Yusuf, zekâtın dağıtımı hususunda Peygamberimiz ve Hulefa-i Raşidin’in yolunu takip ederek zekâtın toplandığı bölgenin yoksul ve muhtaçlarına harcanmasını, buradaki muhtaçlara harcanmadan başka bölgelere gönderilemeyeceğini belirtmiştir (Yeşilyurt, 2015: 108). Yunus Vehbi Yavuz zekâtın dağıtımıyla ilgili olarak “genel prensip olarak zekâtın mahallinde sarfedilmesinin essas olduğu, toplandığı bölgede dağıtılmasının uygun olacağını, eğer o bölgeden artarsa diğer bölgelere de aktarılabileceğini söylemiştir.”

Peygamberimiz (sav), Hulefa-i Raşidin, Ömer b. Abdülaziz ve İmam-ı Ebu Yusuf’un

olduğu anlaşılmaktadır. Zekâtın dağıtımında esas olan yerel dağıtımdır. Zekâtın toplandığı bölgedeki muhtaçlar diğer bölgelerdeki muhtaçlara göre o bölgenin zekâtını almaya daha çok layıktırlar. Bir beldenin zekât gelirleri dağıtıldıktan sonra artmışsa, o beldeye en yakın olan belde zekâtı almaya diğerlerinden daha layıktır. Bölgenin ihtiyacından artan zekât gelirleri diğer bölgelerdeki muhtaçlara ulaştırılmak üzere merkezi zekât kurumuna nakledilir (Karadavi, 2017: 118).

Günümüzde en gelişmiş zekât fonu olarak gösterilen Malezya uygulamasında bunu görememekteyiz. Malezya’da her eyalet topladığı zekâtı kendi bünyesinde

harcamaktadır. Bazı eyaletlerde zekât gelirlerinin tamamı dağıtılmazken, bazı

eyaletlerde ise zekât gelirleri çok düşük düzeyde olduğundan zekâtın yoksulluğu azaltmada etkinliği azalmaktadır. Zekâttan beklenilen hedeflere ulaşılamamaktadır (Selçuk ve Görmüş, 2016: 366).

Türkiye’de de toplanan zekâtlar öncelikle toplandığı merkezde muhtaç olanlara ulaştırılmalı, zekât almak için başvuranlar veya muhtaç olduğu bildirilenlerin muhtaç olup olmadıkları iyi tetkik edilmelidir. Öncelikle her ilçe ve ildeki yoksul insanlar öbjektif bir şekilde tespit edilmelidir. Yoksulların envanteri, yoksulluk oranları ve yoksulluğun nedenleri tespit edilmelidir. Yoksullara zekât verilirken onların durumları göz önünde bulundurularak ona göre verilmelidir.

İnceleme de zekâtın emanet olduğu, zekât işlerinde çalışmanın sorumluluk gerektiren bir iş olduğu bilincinden uzaklaşılmamalıdır. Dolayısıyla da adaletli davranılmalı, zekât almayı hak edenlerle etmeyenler iyi tespit edilmelidir. Zekât almayı hak etmeyenlere zekâtın verilmesinin veya alması gerekenlere de verilmemesinin vebal olduğu bilinciyle hareket edilmelidir. Zekâtın öncelikli hedefi insanları yoksulluktan kurtarmaktır. Zekâtın dağıtımında önceliğin de yoksullara verilmesi gerekir (Karadavi, 2017: 125).

Her ilçe kendi bünyesinde toplanan zekâtı öncelikle o ilçede ikamet eden yoksul ve

muhtaçlara ihtiyacı nispetinde dağıtmalı, eğer bir ilçede toplanan zekât gelirleri dağıtıldıktan sonra artarsa, artan miktar ilçenin bağlı olduğu il zekât merkezine aktarılmalıdır. İl zekât merkezi de bünyesinde toplanan zekât gelirlerini verimli bir şekilde il içindeki yoksul ve muhtaçlara dağıtmalıdır. Bazı ilçelerden gelen zekât gelirlerini zekât gelirleri yetersiz olan ilçelere ihtiyaca göre transfer etmelidir. Her il öncelikle kendi sınırları içindeki yoksulluğu azaltma yoluna gitmelidir. Eğer herhangi

bir ilde zekât gelirleri il genelindeki bütün ilçelerdeki muhtaçlara dağıtıldıktan sonra artmışsa artan miktar Türkiye zekât fonu merkezine gönderilmelidir. Türkiye’de bazı

illerin zekât gelirlerinde fazlalık olurken, bazı illerin zekât gelirlerinin ise yetersiz

olması muhtemeldir. Bu durumda zekât gelirlerinde fazlalık olan iller artan miktarı Türkiye zekât fonu merkezine havale etmelidir. Türkiye zekât fonu da gelen bu zekât

gelirlerini ihtiyaç olan illere ihtiyacı oranında dağıtmaya çalışmalıdır. Merkeze gelen

kaynaklar ihtiyaç duyulan illere ihtiyacı miktarında transfer edilerek ülke genelinde yoksulluğun azaltılmasına çalışılmalıdır. Böyle bir uygulama Peygamberimiz (sav)’in

uygulamalarına uygun olmuş olacaktır.

İslam’da zekâtın toplandığı bölgede dağıtılması esastır. Zekâtın dağıtımında önceliğin zekâtın toplandığı bölgenin muhtaçlarına verilmesi şeklinde olmalıdır. Eğer toplandığı bölgede ihtiyaç fazlası olursa, bu fazlalıklar en yakın bölgeye veya merkeze gönderilmektedir. Merkez ise gelen bu fazlalıkları ihtiyaç olan bölgelere aktararak gelir dağılımında bir nevi denge görevi görmektedir.

Şekil 5: Türkiye’de Zekâtın Toplanıp Dağıtılması

Kaynak: Şekil tarafımızdan geliştirilmiştir.

Türkiye Zekât Fonu

Türkiye zekât fonu il şubesi

Türkiye zekât fonu ilçe şubesi

Zekâtın Toplanması Zekâtın Dağıtımı Muhasebe Kayıtlarının Tutulması

Gelirin en yakından başlayarak uzağa doğru harcanması kuralına kişilerin ferdi olarak zekât dağıtırken de uymaları gerekir. Eğer bir kişi zekâtını kendi dağıtacaksa öncelikle akraba ve yakın komşularından dağıtmaya başlamalıdır. Kur’an–ı Kerim ve hadis-i şeriflerin açıklamaları bu yöndedir. Zekâtın dağıtımında önceliğin akraba ve yakın komşulara verilmesinin nedeni muhtaçların iyice seçilip bilinmesi, akrabalık ve komşuluk bağlarının kuvvetlenmesi içindir (Kutup, 1968: 440). Çünkü insanlar akrabaları ve komşularından muhtaç durumda olanları bilmektedirler.

Ayrıca, zekâtın toplandığı yerde dağıtımı, insanların muhtaç olanların gözetildiğini yakinen görmelerine ve kuruma olan güvenin artmasına yardımcı olacaktır. Kuruma olan güvenin artması ise toplanan zekât miktarının daha da artmasına ve muhtaçlara transfer edilecek kaynağın artmasına da sebep olacaktır. Yoksullara aktarılan kaynağın artması ise yoksulluğun azalmasına katkı sağlayacaktır. Zekât dağıtımında bu hususlara dikkat edilmelidir.

Şekil 6’da Peygamberimiz (sav) ve İslam tarihindeki uygulamaların ışığında Türkiye’de zekât dağıtımının ne şekilde olması gerektiği belirtilmiştir. Şekilde de görüldüğü gibi öncelikle her ilçenin topladığı zekâtın kendi bünyesindeki muhtaçlara dağıtılması, kendi içinde dağıtıldıktan sonra eğer artmışsa artan miktar ilçenin bağlı bulunduğu il zekât şubesine gönderilmesinin zekâtın toplandığı yerde dağıtılması ilkesine uygun olacaktır.

Şekil 6: Türkiye Zekât Fonu Zekât Dağıtım Şekli

Türkiye Geneli

İl Geneli İlçe Geneli

İl zekât şubeleri de aynı şekilde toplanan zekâtın dağıtımının ilçeler tarafından il içinde gerçekleştirilmesinde bir nevi koordinasyon görevi üstlenmelidir. Toplanan zekât il içinde dağıtıldıktan sonra eğer artmışsa artan miktar Türkiye zekât fonu merkezine gönderilmeli, Türkiye zekât fonu da iller arasında zekâtın dağıtımında koordinasyon işlevini üstlenmelidir. Türkiye’nin bazı illerinden gelen zekâtları ihtiyaç olan illere aktarmalıdır.

3.5. Türkiye’de Zekât Fonu Uygulanabilirliğinin Araştırılmasına Yönelik Anket