• Sonuç bulunamadı

Zanaatkar sanatçı kavramı, müziksel üretim açısından bakıldığında, müzisyenlerin sipariş üzerine müzik üretmesi durumunu anlatır. Zanaatkar sanatçı döneminde sanatçı bütünüyle üretimde kendi kişisel yaratım gücünden yoksun, ancak tamamıyla sipariş verenlerin beğenilerine göre üretim yapma hakkına sahip bir konumda bulunurdu. Sanatçı sanatı ise, zanaatçı sanatçıdan tamamen farklı olarak, sanatın alıcısı olan kitle ile beğeni kültürü anlamında ve sosyal konum açısından tümüyle eşit bir pozisyonda yer aldı, ve yine sanatçı sanatı zanaatçı sanatçıdan, üretim aşamasında genellikle uzman sanatçı statüsüyle ve sanatın asıl yöneticisi konumunda bulunarak, kitlelerin beğenisinden daha üstün bir durumda yer alması yönüyle ayrılır. Sanatçılar bu özellikleriyle ve özgür yaratım güçleri sayesinde, sanata yeniden yön verme hakkına sahiptiler, bu da sanatın alıcısı olan kitlelerin bir anlamda sanatı, sanatçıların gözüyle görmeyi öğrenmesi anlamında belirleyici olabiliyordu (Elias 2000:59-60). Zanaatçı sanatçının en önemli özelliği yaşadıkları dönemde müziği bir sanat

olarak icra etmekten çok bir zanaat olarak gerçekleştirmiş olmalarıdır. Bu anlamda da müziksel anlamda hiçbir zaman özgür bir üretim yapamamışlardır.

Zanaatkarlık aşamasında sanatçı eğer kamusal bir tören ya da kişisel bir ritüel için belli bir kitle adına üretim yapıyorsa, sanatını ortaya koyarken önceden belirlenmiş bir toplumsal hedef adına yaratımda bulunuyor demektir. “Burada sanatsal yaratım güç dağılımının yapısına uygun olarak kısmen bireysel yaratıcı için işlevi ama büyük ölçüde de alıcıları ve kullanıcıları için işlevi tarafından belirlenmiş olur” (Elias 2000:62).

Zanaatçı-sanatçıya gösterilecek birkaç önemli örnek mevcuttur, bunlardan en önemlileri Johann Sebastian Bach, Franz Joseph Haydn, Wolfgang Amadeus Mozart ve Ludwig van Beethoven’dir. Bu müzisyenlerin hepsi hayatlarının tamamını ya da bir bölümünü soylular adına beste yapmak için geçirmişlerdir. Ancak bu durum onların tercihli eylemlerine dayanmaz. Besteci kuramcılardan en büyüğü Bach’tı. Bach’ı müzisyen olarak iki şekilde değerlendirilebilir. Bunlardan biri onun kitleler için sanat yapan burjuva sanatçısı olan yönüyken diğeri ise feodal sanatçı-hizmetkar yönüdür, Bach’da bu iki özellik genel olarak birbirlerine zıt bir durumu yaratır. Bach’ın ürettiklerinden biri olan kilise müziği ulusal bilinci yansıtan bir özelliğe sahipti, “bu müziğin özünü de reformasyonun savaş naraları haline gelmiş büyük Lutheryan koraller oluşturuyordu.” Bach’ın bütün eserlerine olduğu gibi bunlarda da yaşadığı dönemin Almanya’sının altüst olmuş durumunu yansıtan temalara rastlanır, hem Almanların feodalizm adına mücadelelerinden bahsettiği gibi, hem de bu mücadelelerin kaynağını insanların duygularında bulmaya çalışır. “Bach burjuva mücadelelerinin olmadığı müzik kültürüne hala can çekişen feodalizmin hakim bulunduğu ve kendinin de bu feodalizmin dürüst bir hizmetkarı görünmek zorunda olduğu bir zamanın ve çağın büyük bir burjuva zekasıdır” (Finkelstein 1996:39-44). 18. yüzyılın büyük bestecilerinden biri olan Haydn köylülükle bağlantısı olan büyük müzisyenlerden birisidir. Zaten o dönemin büyük müzisyenlerinin çoğu ya köy kökenlidir, ya da küçük burjuvaziye dahildir. Haydn’ın müziğinin içinde orta Avrupa, Avustralya ve Slovak folk müziğinin etkilerini görmek mümkündür. Haydn’ın müziğindeki folk öğelerini “komedi ya da basit toprak adamları arasında bir pastoral gezinti olarak değil en yüksek dramatik kompozisyonun gereci olarak” ele alıyordu. Haydn da diğerleri gibi bir zanaatçı-sanatçı olarak soylular adına çalışmak zorunda kalmıştır (Finkelstein 1996:45-46). Bach ve Haydn gibi iki önemli müzisyenden sonra zanaatçı-sanatçı kavramına en iyi örnek Mozart’tır. Mozart’ın ilginç hayat hikayesi, yaşadığı dönemde saray aristokrasisi için beste yapmak zorunda olması ve belli bir süre sonra bu çevreye karşı yaptığı başkaldırıya rağmen bağımsızlık savaşında kaybetmiş

olması Norbert Elias’ın Mozart; Bir Dahinin Sosyolojisi adlı eserinde ayrıntısıyla anlatılmıştır.

Wolfgang Amadeus Mozart 18. yüzyılın bir diğer zanaatçı sanatçısı olarak karşımıza çıkar. Elias’a göre Mozart saray aristokrasisinin yönettiği bir ekonomi içindeki burjuva grupları içinde “bağımlı dışlanmışlar”ın hayatının en güzel temsilidir. Saray hizmetinde çalışan Mozart dışlanmış bir burjuva olarak, bir süre sonra kendisine müzik üretimi için sipariş veren aristokratlara ve soylulara karşı özgürlük adına başkaldırmıştır (Elias 2000:17). Mozart’ın hedefindeki akıldışı feodal düzene karşı geliştirdiği açık saldırıyla müziğin Voltaire’i olarak adlandırılmayı hak etmiştir. Mozart her durumda feodal düzeni sert bir şekilde eleştirmiş ve “feodal özentiyi, feodalizmin kendisine karşı bir silah olarak” kullanmıştır. Mozart’ın Salzburg Başpiskoposu’nun hizmetinden ayrılması, gerçekleştirdiği büyük bir bağımsızlık hareketidir (Finkelstein 1996:47). Mozart günümüzde müzikte bir dahi olarak kabul edilmesine rağmen kendi yaşadığı dönemde aristokrasinin isteklerine göre müzik üreten ve besteleyen bir hizmetçi konumunda yer almıştır.

Mozart’ın trajedisinin nedeni, her şeyden önce beğeni geleneğine hala büyük ölçüde bağlı olduğu toplumun iktidar yapısının onun müzik imgelemine ve müzik vicdanına koyduğu engelleri hem kişisel olarak hem de eserlerinde tümüyle kendi çabasıyla kırmaya çalışması ve bunu geleneksel iktidar ilişkilerinin hala canlı ve bir o kadar da sağlam olduğu bir gelişim aşamasında yapmayı denemesidir (Elias 2000:22).

Bach, Haydn, Mozart gibi zanaatçı-sanatçıların saraydan bağımsız besteleme yapabilme kapasitelerinin yokluğu bir dönem Beethoven için de geçerli olmuştur. Kapitalizmin temel ilkelerinden birini ortaya koyan, emeğin ürünlerinin biriktirilmesi ya da emeğin yerine geçebilecek bir başka şeyin biriktirilmesi yoluyla emeğin stoklanması usulü müzik bestesi adına da geçerli bir ilkedir. Bu yolla müzik bestesi, artık geçmişte kalan geçici bir ürün biçiminde ortaya konmayacaktı. Geçmişte müzik yalnızca icra yöntemiyle kitlelere aktarılırken, kapitalizmle birlikte bestelenip stoklanarak kalıcılığını korumuş oluyordu. Müziğin bu yolla ortaya konulması ve biriktirilmeye başlanması onu estetik sermaye diye adlandırılabilecek bir konuma sokmuştur (Cook 1999:31). 19. yüzyıl Avrupa’sının müzik başkentleri olarak nitelendirilebilecek Londra, Paris, Berlin ve Viyana gibi şehirlerde, edebiyat, müzik, resim gibi güzel sanatlar alanında burjuva zihniyetinin tam anlamıyla etkin olduğunu görebiliriz. Burjuvanın etkisi bu sanatlarda kişisel dışavurumun ortaya konulmasının mutlak bir biçimde gerçekleştiğini ifade eder, “özellikle müzik dünyadan yüz çevirip kendini kişisel ifadeye adıyordu.” Bach, Haydn, Mozart gibi zanaatkar sanatçıların soylular adına beste yapma ve besteleme konusunda kişisel ifade yoksunluğu Beethoven’da

da gözlenen bir durumdur. Dünyadan yüz çevirmek sözü en güzel şekilde Beethoven’in güvenli ve maaşlı bir iş edinmeyi reddetmesinde ifadesini bulur. Beethoven bunun dışında kendi istediği müziği besteleme adına da ısrarlı davranmıştır, yani Bach’ın kilise ile olan sözleşmesi gereği ya da Haydn’ın özel günlerde verilen siparişler adına beste yapma zorunluluklarının aksine Beethoven bağımsız hareket edebilmiştir (Cook 1999:35-37). Zanaatçı-sanatçı döneminde müzik daha önceki dönemlerden çok farklı bir özellik taşımıştır. Bu dönemde müziğin en önemli özelliği iktidar sahibi aristokratların beğenilerine hitap etmek olmuş ve müzik de zanaatçı-sanatçılar tarafından bu amaçlar güdülerek yapılmıştır.

Outline

Benzer Belgeler