• Sonuç bulunamadı

2.1. YOKSULLUK KAVRAMI VE FARKLI TANIMLAR

2.1.4. YOKSULLUĞUN NEDENLERĠ

Yoksulluğu tanımlama konusunda yaĢanan zorluk, yoksulluğa neden olan unsurları belirleme noktasında da kendini göstermektedir. ġenses‟in ifadesiyle

“yoksulluk, nedenleri tek bir baĢlık altında toplanabilecek kadar basit bir kavram olmayıp değiĢik türlerine göre, farklı nedenlerden kaynaklanmaktadır” (ġenses,

2002: 145). Tanımı geniĢ tutuldukça, yoksulluğun nedenlerini belirlemek de güçleĢmektedir

Gelir dağılımındaki adaletsizlikler, nüfus artıĢı sonucunda artan iĢgücü potansiyeli, kırdan kente göç ile kentin istihdam olanaklarının azalması, düĢük ücretler, aniden geliĢen olaylar (yangın, sel, deprem, heyelan vb.), krizler, küreselleĢme, toplumsal cinsiyet, yerleĢim yeri, bölgeler arası farklılıklar, kötü alıĢkanlıklar, bedensel ya da zihinsel engele sahip olmak, hastalık... Bunların hepsi uzun veya kısa süreli yoksulluğa neden oluĢturan unsurlardır. Hangisinin ön plana çıkarılacağı ise yoksulluk sorununa yaklaĢım biçimine göre farklılaĢmaktadır.

Ekonomik büyümenin sağlanması, yatırım ve istihdam ile gelir artıĢı sağlanması ve gelirin adaletli bölüĢümü ile yoksulluğun çözülmesi tezi kapitalist sistemin yasalarına uygun değildir. Yoksullar aynı zamanda çalıĢanların yedeklerini oluĢturdukları için kapitalist sistemin vazgeçilmez unsurlarıdır. Bu nedenle de iĢsizliğin azaltılmasını öngören çözüm önerileri kapitalist sistem tarafından kabul görmemektedir. Kapitalizmin amacı toplumun her kesiminin refahını artırmak değil, sermayenin artıĢını sağlamaktır. Dolayısıyla sistemin insan merkezli olmaması yoksulluğu yaratmaktadır.

Yoksulluğa neden olan olgulardan son dönemde en çok ön plana çıkanı, küreselleĢmedir. Amerikan Ulusal Savunma Enstitüsü tarafından, “malların, hizmetlerin, paranın, teknolojinin, fikirlerin, enformasyonun, kültürün ve halkların hızlı ve sürekli bir biçimde sınır ötesine akıĢı” biçiminde tanımlanan küreselleĢme sürecinin savunucuları, küreselleĢmenin eĢitlik, özgürlük ve demokrasi getireceğini ve ülkelerarası karĢılıklı bağımlılığı artıracağını iddia etmektedirler. Ancak eĢit konumda olmayan ülkeler arasında karĢılıklı olarak gerçekleĢecek bir bağımlılık

iliĢkisinin var olduğunu ya da var olacağını düĢünmek pek gerçekçi bir yaklaĢım değildir. GeliĢmiĢ ülkeler bu iliĢkide her zaman avantajlı konuma sahip olacaktır.

KüreselleĢmeyi eleĢtirenler, sürecin zengin ile yoksul arasındaki uçurumu derinleĢtiren etkileri üzerinde durmaktadırlar. KüreselleĢme ile eĢitsizlik, hem ülkelerin kendi içinde hem de ülkeler arasında artmıĢtır (Chossudovsky, 1999: 15-49).

Ekonomik, politik ve kültürel boyutları olan küreselleĢme sürecinin yoksulluk ile iliĢkisi tanımlanırken üzerinde durulması gereken en önemli nokta küreselleĢmenin beraberinde getirdiği uluslararası kuruluĢlar ve bunların azgeliĢmiĢ ya da geliĢmekte olan ülkelerde uyguladığı yapısal uyum programlarıdır.

KüreselleĢme, ulus devletin güç ve etkinliğinin azalmasına neden olmuĢtur. Bu süreç içinde ulus devletler yetkilerinden bir kısmını ulus-üstü kuruluĢlara bir kısmını ise yerel otoritelere devretmiĢ ya da onlarla paylaĢmıĢlardır. 1970‟li yıllarda azgeliĢmiĢ ülkelerin ekonomik durumu kötüleĢmiĢ ve bu dönem sonrasında yaĢanan borç krizi, eski büyüme stratejinin devamını imkânsız hale getirmiĢtir. 1980‟li yıllardan itibaren bu ülkeler, IMF ve Dünya Bankası‟nın yönlendirmesiyle neo-liberal politikaların yörüngesine girmiĢtir. Ülkelerin dıĢa açık serbest piyasa ekonomisine geçiĢini amaçlayan yapısal uyum politikaları etkin hale gelmiĢtir (ġenses, 2002: 38). Bu programlar uygulandıkları ülkelerin çoğunda yoksulluğun artmasına ve pek çok insanın iĢsiz kalmasına neden olmuĢtur. Bu insanlar “yeni yoksullar” olarak adlandırılan kesimi oluĢturmuĢtur. Bu kesim, uygulanan iktisadi ve sosyal politikalar sonrasında yoksullaĢmıĢtır. KüreselleĢme “toplumsal dayanıĢma ve bölüĢümü dengelemeye yönelik kurumları zayıflatmakta ya da ortadan kaldırmaktadır”

(Yentürk, 2003: 4).

Ülkelerarası sermaye akıĢını hızlandıran küreselleĢme, güçlü olan sermayenin kendisine yeni alanlar bularak daha da güçlenmesine olanak sağlamaktadır. Böylece küçük sermayelerin sürekli kaybedip yok olduğu bir rekabet ortamını doğurmaktadır.

1980‟lerden sonra çok uluslu Ģirketler, emek maliyetinin düĢük olduğu yerlere yatırım yapmıĢ ya da bulundukları yerlerde emek maliyetlerini düĢürmüĢlerdir.

Sendikaların etkisi azaltılmaya çalıĢılmıĢ ve çalıĢma koĢulları ağırlaĢtırılmıĢtır.

GeliĢen teknoloji sonrasında daha az iĢçi çalıĢtırmak üretim için yeterli hale gelince iĢten çıkarmalar artmıĢtır. Ayrıca iĢini kaybeden insanların sayısının artması da ücretlerdeki düĢüĢü artırmıĢtır. Çünkü bu insanlar, çalıĢanlar için alternatif oluĢturmaktadırlar. Çok düĢük ücret karĢılığında da olsa çalıĢmayı, iĢsiz kalmaya tercih etmektedirler. Neo-liberal politikaların sonuçlarından bazıları olan bu geliĢmeler kuzeyden güneye geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan bütün ülkelerde yoksulluğun zeminini hazırlamıĢtır (Özbudun, 2002: 54).

KüreselleĢme sürecinde temel problem, ekonomik geliĢme hedeflenirken sosyal geliĢme ve adaletin unsurlarının göz ardı edilmesidir. Sürecin kurallarını belirleyen küresel Ģirketler, olumsuz sonuçların sorumluluğunu üstlenmemektedir.

Bu koĢullarda eĢitsizlik, yoksulluk ve dıĢlanma sorunları uluslararası boyut kazanmaktadır. (Özerkmen, 2004: 145).

Yapısal uyum programlarının uygulanması, geçim koĢullarını kötü yönde etkilemiĢ ve ailelerinin geçinmesine destek olmak amacıyla çocukları çalıĢmak durumunda bırakmıĢtır. Böylece kendileri için uygun olmayan ortam ve koĢullarda çalıĢan çocuklar, küreselleĢmeden en çok etkilenen kesimlerin baĢında yer almıĢtır

KüreselleĢme ve yapısal uyum programları elbette tek baĢına yoksulluğun nedenini oluĢturamaz. Ancak günümüzde hızını artırarak sürdüren ve etkileri her

geçen gün artan küreselleĢme süreci “...eskiden var olan sistemik unsur ve eğilimlerin hızlanarak sürmesine ve yoksulluğun ve daha genel anlamda kutuplaĢmanın” artmasına katkıda bulunmaktadır (ġenses, 2002: 216).

2.1.5. FARKLI ĠDEOLOJĠK PERSPEKTĠFLERDEN YOKSULLUK