• Sonuç bulunamadı

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3. HABERLERDE YOKSULLUĞUN TEMSĠLĠ VE YAPISAL YANLILIK YANLILIK

3.3. YAPISAL YANLILIK

3.3.3. ÖZNELERĠ KONUMLANDIRMA

Hackett‟a göre medyada var olan yapısal yanlılığı kuran son ideolojik yaklaĢım özneleri konumlandırmaktadır. Medya, insanlarda gerçeğe tanık oluyormuĢ hissi uyandırmakta ve kitle iletiĢim araçlarının karĢısına böyle geçmelerini sağlamaktadır. Alıcılar, kendisine sunulanı kurmaca metin olarak değil de gerçeğin kendisiymiĢ gibi izlemektedir. Bu bakıĢ da haberleri izlerken ya da okurken sorgulamayı azaltmakta, hatta yok etmektedir.

Medyanın amacı, “kendinin ve egemen yapının her alandaki satıĢını yapmaktır” (Erdoğan, 1999; 41). Bu amaçla hareket eden medya, çeĢitli unsunlar aracılığıyla inandırıcılığını artırmaya çalıĢmaktadır. Örneğin haber bültenlerinde yapılan canlı bağlantılar, izleyicide meydana gelen olaya Ģahit oluyormuĢ hissi yaratmakta ve haberin inandırıcılığını artırmaktadır. Yine inanılırlığı artırmanın bir diğer yolu haberde alanlarında uzman oldukları belirtilen isimlerin görüĢlerini alarak bunu izleyiciye aktarmaktır. Elektronik göstergeler, grafikler, alt yazılar görsel vurguyu ve inanılırlığı artıran unsurlardır. Haberlerde (medya ürünlerinin

birçoğunda) izleyicinin ya da okurun yakın iliĢki kurabilmesi için “yıldız karakterler”

yaratılmaktadır. ĠnĢa edilen bu temsili karakterler, gerçek hayattakinden daha iyi özelliklere sahiptir. Bu karakter aracılığıyla hedef kitle arkadaĢ ortamına dahil olur ve inandırıcılık artırılmıĢ olur (Burton, 1995; 115-116-140-141-144)

Ġnandırıcılık konusunda üzerinde durulması gereken bir diğer nokta da

“yinelemedir”. Medya içeriğinin yinelenmesi, inanma eğilimlerini artırmaktadır.

Medya ürününün kategorileri (örn. Program çeĢidi), bu ürünlerin içeriği (örn.

Karakter çeĢidi) ve bu içeriğin geliĢtirimi (örn. Bir televizyon filminin sonunda oyuncuların isimlerini yazmak vb.) unsurlarından herhangi biri yinelenir. Bu yinelemenin sonucunda, bu üç unsur okur ya da seyircinin zihninde sağlamlaĢtırılır.

Bu süreçte daha da önemli olan nokta ise yinelemeler ile materyalde gömülü olan gizli iletiler sağlamlaĢtırılmaktadır (Burton, 1995; 90-92).

Medyanın söyledikleri kadar söylemedikleri (ya da yer vermedikleri) de önem taĢımaktadır. Medyada bulunmamak da anlam taĢımaktadır. Medyada nüfusun bir bölümü dıĢarıda bırakılırken bunların öneminin az olduğu, yer verilenlerin ise daha önemli olduğu ifade edilmektedir. Bu temsil biçimi egemen kültürün ön plana çıkarılıĢının da bir örneğidir. Çünkü medyada yer bulamayan insanlar genellikle altkültüre dahildir (Burton, 1995; 113)

Egemen söylemin kurulmasında yeni bir sansür türü dikkat çekmektedir.

Ramonet‟in “demokratik sansür” olarak tanımladığı bu sansür türünde otokratik sansürün tersine, veriler kesilmiyor, kaldırılmıyor, yasaklanmıyor. Aksine biriktiriliyor, doyum noktasına ulaĢıyor, aĢırı ölçüde bollaĢıyor (Ramonet, 2000; 32-56). Haberlerin bu kadar bol olduğu ortamda hangi olayın haber yapılmadığı dikkat çekmiyor. Bir haber diğer haberi gizlemek için ön plana çıkarılabiliyor. Haberlerin

bu biçimde kullanımı “paravana etkisi” olarak tanımlanmaktadır (Ramonet, 2000;

35).

Otokratik sansür biçiminde yasaklanan haberin yeri boĢ bırakıldığından yayın için uygun bulunmayan bir haberin varlığı dikkat çekmekteydi. Ancak demokratik sansür türünde insanlar sansürün farkına bile varmamaktadır. Bu da demokratik sansürü otokratik sansürden daha tehlikeli bir hale getirmektedir (Ramonet, 2000;

58).

Tarihin her döneminde iktidar olanlar iletiĢim araçlarını düzenleme isteği içinde olmuĢlardır. Çaplı‟ya göre bunun iki nedeni vardır: Birincisi, hükümetlerin kamunun yararına olmayan fikirlerin ya da mesajların medya tarafından yayılma endiĢesine sahip olmasıdır. Diğer neden ise, hükümetlerin medya aracılığıyla vatandaĢlara ulaĢma isteğidir (Çaplı, 2002; 33).

Blunler ve Gurevitch, medya üzerindeki sınırlama ve baskıları yasal, normatif ve yapısal olmak üzere üçe ayırmaktadır. Yasal sınırlamalar yasama ve yürütme tarafından uygulanan yasal düzenlemeleri içerirken, normatif sınırlamalar medyanın siyasal ve toplumsal iĢlevlerinden doğan beklentileri ifade etmektedir. Yapısal sınırlamalar ise medya ve siyaset arasındaki formel ve enformel bağlantıları sonucunda siyasi partilerin medya üzerindeki etkisini ifade etmek için kullanılmaktadır (Çaplı, 2002; 33-34).

Medya, siyaset ve iktidar arasındaki iliĢkiyi ortaya koymak üzere yazdığı makalesinde ġimĢek, medya ve siyaset arasında karĢılıklı bir iliĢki olduğu üzerinde durmuĢ ve bu iliĢkide “kuĢatıcı çerçeveyi” oluĢturanın siyaset olduğunu belirtmiĢtir (ġimĢek, 2009; 132).

Haberlerin medya tarafından sunumuna iliĢkin önemli bir diğer nokta haberlerde arka plan bilgisinin eksikliğidir. Olaylar kurgulanıp haber haline getirilirken nedenleri aktarılmaz, birbirleriyle bağ kurulmaz yalnızca sonuç aktarılır Olaylar haber haline getirilirken altında yatan sebeplere eğilmek yerine yüzeye yoğunlaĢmak gazeteciliğin eğilimlerindendir. Aynı eğilim televizyon haberleri için de geçerlidir (Postman, 2001; 63). Gereksiz ayrıntılar ön plana çıkarılıp haber bir eğlenceye dönüĢtürülür. Böylece aynı temayı iĢleyen haberlerin bile birbiriyle iliĢkisi koparılmakta, tipleĢtirilmekte ve benzer olayların daha önce içine yerleĢtirildikleri çerçevelerin yeniden kurulması sağlanmaktadır (Ġnal, 1995; 118-119).

Kısaca yapısal yanlılık, izleyicinin ya da okurun habere ve ona konu olan olaya yaklaĢımını farklılaĢtırmaktadır. Bu durum da Liberal-çoğulcu yaklaĢımın kitle iletiĢim araçları için öne sürdüğü nesnellik, tarafsızlık, dengelilik ilkeleri ile günlük pratikler arasında farklılıklar bulunduğunu gözler önüne sermektedir. Haberlerde egemen ideolojinin yeniden kurulduğu bir metin yapısı dikkati çekmektedir.

Onursoy, haberin metni dıĢında haber söyleminde yapısal yanlılığı destekleyen diğer unsurun da görsel tasarım olduğunu belirtmektedir; “Bir haberin sayfadaki tasarımıyla gösterilmesi ya da gizlenmesi mümkündür”. Yapılan araĢtırmalar sonucunda okurun gazete okuma davranıĢları bilinmektedir. Poynter Institute tarafından yapılan Poynter Eye Track araĢtırmalarında ortaya çıkan sonuçlara göre, okurların genelde gazeteyi okumaya sağ köĢesinden baĢladıkları ve sonra da sola doğru devam ettikleri görülmektedir. AraĢtırmalar, okurların sayfaya girerken editörün istediği yönlendirmeyi izleyerek sağ, sol ya da ortadan baĢladıklarını da göstermektedir. Ayrıca fotoğraflar ilk dikkati çeken unsurlar

olmaktadır. Sayfalarda fotoğraf, baĢlık, boyut ve renk gibi temel görsel elemanlar okuru çekmek için kullanılmaktadır. Bu unsurlar kullanılarak okura haberi okumasında “rehberlik edecek bir yol” oluĢturulmakta ve oluĢturulan “görsel hiyerarĢi” ile okura bir okuma düzeni sunulmaktadır. Böylece önemli sayılacak bir haber okunurluğu azaltılarak dikkatler daha az önemli olan bir baĢka habere çekilebilmekte ve böylece bir taraf olma durumu gözlenmektedir (Onursoy, 2005;

142-144).