• Sonuç bulunamadı

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3. HABERLERDE YOKSULLUĞUN TEMSĠLĠ VE YAPISAL YANLILIK YANLILIK

3.1. MEDYA VE TEMSĠL

Temsil, Erol Mutlu‟nun iletiĢim Sözlüğü‟nde “göstergelerin, anlamlarının yerine geçirilmesi süreci” olarak tanımlanmaktadır. Mutlu‟nun ifadesiyle “temsil, üçlü bir iliĢkiyi dile getirir; bir Ģeyin veya birinin bir Ģey ya da biri tarafından birine temsili” (Mutlu, 1995; 328).

Hall, temsili; “sözlü, yazılı veya ikonik göstergeler kullanarak gerçek, maddi dünyada zaten var olan Ģeyleri kodlayan ya da onları yansıtan bir süreç değil, tam da bu anlamlandırma sürecine anlam üreterek ve anlamların değiĢimine olanak sağlayarak katılan bir süreç” olarak tanımlamaktadır (Hall‟den akt Çelenk, 2005; 81).

Farklı temsillerin birbirine eklemlenmesi sonucunda insanların dünyayı algılama biçimleri oluĢmakta ya da değiĢmektedir.

Sunduğu çok sayıda mesajla insanların dünyayı tanımla biçimleri üzerinde etkili olan medya, sürekli yeni anlamlar ve simgeler üretmekte ve bunları insanlara aktarmaktadır. Medyanın esas gücü, dünya görüĢümüzü Ģekillendirebilmesi, düĢüncelerimizin temel kaynağı olabilmesi gerçeğinde yatmaktadır. Bireyler kendi deneyimlerinin dıĢında kalan dünyayı ve bu dünyanın olay-olgularını kitle iletiĢim araçlarının aktardığı biçimde kavrarlar (Kaya, 1999; 24). Medyanın gücü temelde paraya, yasal ve yönetimsel güçlere dayanmakla birlikte bu güç daha sonra, içeriği Ģekillenndirme gücü haline gelmektedir. Sonuçta bu kurumlar, insanların dünya görüĢünü belirleme gücünü elde etmektedir (Burton, 1995; 14-70-72).

Haber metinleri de medyanın ürettiği temsil biçimlerinden biridir. Van Dijk, meydana gelen olayların birçoğu hakkında bilgi edinmenin ve fikir sahibi olabilmenin büyük ölçüde medyanın haber söylemine dayandığını ifade etmektedir (1999; 370). Bu ifade, haber söyleminin gücünü ortaya koymaktadır. Hedef kitleye hangi olayların haber haline getirilerek iletileceğini belirleyen medya, bir temsil aracıdır.

Liberal/çoğulcu bakıĢ açısı içinde medya, toplumsal gerçekliği yansıtan bir araç (ayna) olarak ele alınır. Oysa Ġnal”a göre, “Böyle bir metaforu kabul etsek dahi aynanın nereye tutulacağı sorusu önemli bir sorun olarak karĢımıza çıkar... Medya, kendi dili içinde yansıttığı „gerçekliği‟ bozar ve yeniden kurar” (1998). Medya ele aldığı unsurları dönüĢüme uğratır, dolayımlar. Medya tarafından aktarılanlar gerçeğin kendisi değil, onun yorumlanmıĢ ve yeniden kurgulanmıĢ halidir (Burton, 1995; 72-73). Yapısı gereği gerçeğe en yakın gibi görünen haberlerde bile, yaĢanmakta olanla haber formatı içinde aktarılan gerçeklik farklıdır (Poyraz, 2002;

12). Hackett‟a göre medya, “bir Ģeyin aynası, tüketicinin bir seçimi, seçkin ilgisi ya da gerçeğin kendisi” olmak dıĢında farklı anlamlara sahiptir (Hackett, 2007; 47)

Medyanın sunduğu, kendi kurduğu gerçeklikler, yani kurgusal metinlerdir.

Hackett ve Carroll‟a göre mevcut deneyiminin ötesinde medyanın, izleyicisine sosyal ve politik dünyanın bir “haritası” nı sağladığı görüĢü sıradan bir iddiadır (2006, 30-31). Temsili yapılan en baĢta var olan durum değil, medyanın yaklaĢımıyla düzenlenmiĢ halidir. Medya toplumsal yaĢamda gerçekliğin ne olduğu konusunda tanımları üretmekte ve aktarmaktadır. Dolayısıyla medya topluma sürekli bir “anlam sistemi” sunmakta ve olağan ile olağan dıĢı ya da doğal ile doğal olmayanın ne olduğunu göstermektedir (Kaya, 1999; 23).

Topluma haber ve bilgi aktarmak, eğitim, eğlendirme, eleĢtiri, toplumsallaĢtırma gibi pek çok iĢlevi yerine getiren medya, halkın doğrudan gözlemlemesi mümkün olmayan olayları gözlemleyip yeniden kurgulayarak sunduğu olay ve olguların algılanma ve tepki biçimleri üzerinde etkili olmaktadır (IĢık, 2005;

116)

Ticari kaygılarla hareket eden medya reklam pastasından en büyük dilimi alabilmek için, olması gerekeni değil, en dikkat çekici olanı ya da en çok ilgiyi toplayacak olanı sunma eğilimindedir. Bu eğilim beraberinde bütün medya metinlerini “gösteri”ye dönüĢtüren anlayıĢı getirmektedir. Böylece haberler devam eden öyküler haline getirilmekte, dramatik öğeler, hikâyeleĢtirmeye açık öğeler ön plana çıkarılmakta ve olayın gerçek boyutu ya da nedeni geçiĢtirilmektedir.

“Haber, gerçekle bağlantılı ya da gerçeğin ta kendisi olduğu sanılmasından dolayı, en etkili medya içeriğidir” (Girgin, 2000). Ġzleyiciler dizi, film gibi program türlerini kurgusal olarak değerlendirirken, haberlere “gerçeklerin aktarıldığı” ön kabulüyle bakmaktadır. Bu bakıĢ haber metinlerini izlerken içinde bulunulması gereken eleĢtirel okumayı daha sürecin baĢında yok etmektedir.

Liberal/çoğulcu yaklaĢımın belirttiği gibi medya çeĢitliliği değil, çoğunluğu temsil etmektedir. Medya program türleri ve metinleri incelendiğinde marjinal, azınlıkta kalan kesimlere hiç yer verilmediği ya da egemen ideolojinin çizdiği çerçeveler kapsamında Ģekillendirilerek yer verildiği görülmektedir. Böylece sayısal olarak marjinal olana yer verirken bu temsili ideoloji olarak egemen olanı desteklemek amacıyla yapmaktadır. Egemen ideolojinin karĢısında bir görüĢe sahip olanlar yok sayılmaktadır.

Temsil konusunda önem taĢıyan bir diğer nokta ise, medyada kimlerin nasıl temsil edildiğidir. Medya ekonomik, politik, askeri, kültürel alanlarda ön planda olan insanları öncelikli olarak temsil etmektedir. Bu kiĢiler, kimlikleri ya da konumları dolayısıyla medyada uzman olarak yer almakta ve iktidar sahibi kiĢi ve kurumların görüĢlerine uygun görüĢler ileri sürmektedirler. Böylece bu kaynaklar tarafından dile getirilen görüĢler halkın günlük pratiklerine dahil edilerek egemen söylem yeniden kurulmaktadır.

Sıradan insanların medyada görülebilmesi ise ancak olumsuz sonuç doğuran durumlar söz konusu olduğunda gerçekleĢmektedir. Yoksulluk ve yoksulların medyada yer alması da genellikle olumsuz olayların yaĢandığı durumlarda sözkonusu olmaktadır. Voorhees, Vick, Perkins‟e göre (2007; 415) literatür, medyanın azınlıkları negatif bir ıĢık altında temsil ettiğini, eninde sonunda var olan sosyal eĢitsizliği ödüllendirdiğini ileri sürmektedir. Örneğin Amerika‟daki Katrina Kasırgası sırasında ve sonrasında medyanın azınlık grupların (yoksullar, çeĢitli ırklardan gruplar) nasıl tasvir ettiği ile ilgili bir araĢtırma yapılmıĢtır. AraĢtırmanın bulgularına göre azınlıklar orantısız bir biçimde pasif ya da “kurban” rolünde gösterilmiĢ, fakat nadiren “uzman” olarak görülmüĢlerdir (Voorhees, Vick ve Perkins 2007; 415).

Medyada, yoksulluk insanların duygularına hitap edecek Ģekilde olumsuz örnekler üzerinden temsil edilmektedir. Merhamet ve acıma hissi uyandıracak Ģekilde sokakta yaĢayan ya da çalıĢan çocuklar ön plana çıkarılmaktadır. Güçsüzlük, muhtaçlık gibi kavramlar toplumsal cinsiyet çerçevesinde kadınla özdeĢleĢtirildiğinden yoksulluk çocuklar dıĢında kadın bedeni üzerinden sunulmaktadır.

Erdoğan, yoksulluğun görsel dilinin önemli bileĢenin ağır çekim olduğunu belirtmektedir (2002;203). Ağır çekim, yoksulluğa dair sunulan unsurları dramatize etmekte ve bunların seyirciler üzerindeki etkisini artırmaktadır.

“Ağır çekim „dünyanın ağırlığını sırtında taĢımanın görsel metaforu olarak iĢler. Hareketlerin yavaĢlığı yoksulların edilgenliğini, çaresizliğini ve hareketsizliğini vurgulayan ve izleyicinin Ģefkatine ve hayırseverlik duygusunu harekete geçirmeye matuf bir görsel dil sağlar. Öte yandan görüntülenen yoksulların aĢağı doğru eğik olan bakıĢları ile kameranın yukarıdan aĢağı bakan optiği de toplumsal topografyayı televizüel dile tahvil eder” (2002; 203-204)

Ekonomik krizler sonrasında sık sık sosyal patlama olasılığı gündeme getirilmekte ve bu ortamda yoksulluk ve yoksullar isyan, Ģiddet, suç vb. eğilimlerle birlikte anılmaktadır (Erdoğan, 2002; 202). Gazetelerin 3. Sayfa haberleri, reality-show‟lar yoksulluğun bu olumsuz görüntülerinin ve tehlikeli sınıflar sunumuna dayanan fobik temsillerin en sık yer aldığı mecralardır. AyĢe Buğra katıldığı bir radyo programında durumu Ģöyle ifade ediyor; “Medyamız enteresan olan yoksullukla ilgilenmiyor, yoksullukla ilgili ses çıkarmıyor. Ama yoksulluk çok da konuĢuluyor. Medya yoksullukla ilgileniyor ama nasıl ilgileniyor? Medya tek tek sefalet manzaralarıyla çok ilgileniyor. Medyamız bu tür hikayelerle olaya yaklaĢıyor” (Açık Radyo-28.06.2006).