• Sonuç bulunamadı

2.1. YOKSULLUK KAVRAMI VE FARKLI TANIMLAR

2.1.2. ĠNSANĠ YOKSULLUK

2.1.2.1. GELENEKSEL YOKSULLUK/YENĠ YOKSULLUK

Geleneksel yoksulluk, gelir ve tüketim ekseninden bakılarak kiĢinin ya da hanenin temel ihtiyaçlarının karĢılamaması olarak tanımlanmaktadır. Geleneksel yoksullukta sistemin içinde yer alan ancak reel ücretlerin sürekli olarak düĢmesi nedeniyle yoksul olanlar yer almaktadır. Yeni yoksulluk olarak tanımlanan kavram ise önceden yoksul olmayıp, yeni iktisadi ve sosyal yapılanmaların oluĢması sonrasında yoksullaĢanları ifade etmektedir. Yeni yoksulları geleneksel yoksullardan

3 EAPN, 1989 yılında 200’e yakın sivil toplum örgütünün bir araya gelerek kurulma kararı alınan ağ, resmen 1990 yılında kurulmuştur. EAPN’in amacı, yoksulluk ve sosyal dışlanma sorununu sürekli Avrupa Birliği gündeminde tutmak, bu sorunla mücadele kapsamında alınan önlemlerin etkili olmasını sağlamaya çalışmak, yoksulluk ve sosyal dışlanma tehlikesiyle karşı karşı olan gruplar için ve onlarla birlikte lobi faaliyetlerinde bulunmaktır.

ayıran en temel özellik, gelir azlığı nedeniyle tüketime katılamamaları ve toplumdan dıĢlanmalarıdır.

Günümüzde sosyal dıĢlanma ve ötekileĢtirme yoksulluğun bir boyutu olarak karĢımıza çıkmaktadır. Sosyal dıĢlanma ve sosyal kabul kavramları yoksulluğun geleneksel veya yeni olarak değerlendirilmesini belirlemektedir. IĢık ve Pınarcıoğlu yeni yoksulluğu, “geliĢmiĢ ülkelerde yaygınlaĢan sistem dıĢına atılmıĢ, kronik yoksulluğa mahkûm, mücadele yeteneğini kaybetmiĢ, kent içinde tecrit edilmeye çalıĢılan, ekonomik, sosyal ve kültürel süreçlerden dıĢlanan, yoksulluğuyla baĢ etmek için de hiçbir ümidi olmayan bireylerin oluĢturduğu” yoksulluk biçimi olarak tanımlamaktadır (2001: 66-73). Yeni yoksullar, mücadele gücünü ve yaĢamlarını iyileĢtirecek “yapabilirliklerini” kısmen ya da tamamen yitirmiĢlerdir (IĢık ve Pınarcıoğlu, 2001: 72). Yani günümüzde yoksullar sağlık, beslenme, barınma gibi maddi sorunların yanı sıra „aĢağılanma‟, „damgalanma‟, „değersizleĢtirilme‟ gibi duygusal-sembolik Ģiddetle de karĢı karĢıyadırlar (Erdoğan, 2002: 45). Yeni yoksullar, sosyal bağları olmayan, ötekileĢtirilen, sosyal, siyasal ve ekonomik olarak dıĢlanan insanlardır. Bu insanlar tüketimin bir parçası değildir, aynı zamanda siyasal açıdan temsil edilmemektedirler. Fiziksel olarak kentte yaĢamlarını sürdürmekle birlikte kentin hiçbir olanağından yararlanma imkânları bulunmamaktadır. Uzun süredir iĢsiz oldukları için yoksullukları kronik bir hal almıĢtır.

Ayrıca günümüzde iktisadi, sosyal ve kültürel sorunların çözülmesinde büyük bir iĢlevi olan, insanlara destek sağlayan kökene dayalı dayanıĢma ve yardımlaĢma iliĢkilerinin çözüldüğünü ve eski iĢlevlerini yitirdiğini de görmekteyiz.

Ard arda yaĢanan ulusal ve ulus-aĢırı krizler, yoksul kesimlerin kökene dayalı

dayanıĢma-yardımlaĢma ağları sayesinde kullanabilecekleri-ulaĢabilecekleri kaynakları da eritmiĢtir (ġen, 2002: 166).

YaĢanan ekonomik kriz sonrasında 1970‟lerden sonra refah devletinin çöküĢü ve değiĢen politikalar, her türlü güvenceden yoksun bir kesimi beraberinde getirmiĢtir. Hizmet sektörünün ortaya çıkıĢı ile nitelikli ya da hiçbir niteliği gerektirmeyen iĢ gücüne olan ihtiyaç artmıĢtır. Ancak nitelik gerektirmeyen iĢler sürekliliğe de sahip olmadığı için niteliksiz iĢçiler için sürekli bir iĢsizlik sorunu ortaya çıkmıĢtır. Bu durum zaman içinde yoksul kesimin sosyal hayatın dıĢında kalmasına neden olmuĢ ve böylece yeni yoksullar, ekonomik dıĢlanma ile birlikte sosyal dıĢlanmayı da yaĢamaya baĢlamıĢtır. (IĢık ve Pınarcıoğlu, 2001: 70).

2.1.2.2.

SINIFALTI (UNDERCLASS)

Yeni yoksulluk çerçevesinde en dikkat çeken kavram ilk defa Gunnar Mydral tarafından kullanılan sınıfaltı kavramıdır. Mydral‟ın Amerika üzerine çalıĢmalarındaki esas vurgu sistemden ihraç edilenlerin ciddi yoksulluk içinde bulunması ve toplum içerisinde bir ayrımın oluĢması üzerinedir (IĢık ve Pınarcıoğlu, 2001: 69).

Neo-liberal iktisatçıların sınıfaltı kavramı, Marx‟ın lumpen proleter kavramından etkilenmiĢtir. Marx‟ın lumpen proleter kavramına dahil ettikleri; “Tüm suç ve hırsızlık türlerine bulaĢmıĢ, toplumun kırıntılarıyla yetinen, belirli bir iĢ bağlantısı olmayan, ordu artığı askerler, hapishane kaçkınları, kaçak köleler, cepçiler, tokatçılar, tırtıkçılar, kumarbazlar, genelev kapıcıları, çanta taĢıyıcıları, cahiller, sokak çalgıcıları, toplayıcılar, dilenciler, tüm sınıflardan kovulmuĢ artıklardır”.

19 yüzyıl öncesinde sistem dıĢında kalan insanlar çok sınırlıydı. Sanayi Devrimi ve sonrasında kapitalizmin geliĢimiyle yoksulluk daha derin bir hal almıĢtır.

1900‟lu yılların ortalarından sonra sistem dıĢında kalanların sayısı hızla artmıĢtır.

Günümüzde bu oran giderek büyümektedir.

“Underclass‟ın Amerika‟da özellikle büyük kentlerin merkezinde yoğunlaĢan ve istihdam olanaklarının da azalması sonucunda iĢgücü içinde sürekli bir biçimde yer alamama, çalıĢma gerektiren fırsatlardan yararlanma konusunda isteksizlik, daha genel olarak yetiĢkinlerin formel ekonomik sistemin dıĢında kalması ve bunların da katkısıyla davranıĢ bozuklukları ve sosyal açıdan tecrit olma gibi diğer yoksul kesimlerden de farklı özellikler ve davranıĢ biçimleri sergileyen insanlardan oluĢtuğu söylenebilir” (ġenses, 2002: 91).

Sınıfaltı kitle, yoksul olanlardan iki noktada ayrılmaktadır: Bunlardan birincisi “dıĢlanma”, ikincisi ise “dönüĢüm gücü”dür. Yoksullar, sistem içinde tutunmaya çalıĢırlar; sınırlı da olsa mücadele güçleri ve bulundukları konumu değiĢtirebileceklerine dair umutları vardır. Oysa sınıfaltı kitle, dönüĢtürme gücüne sahip değildir ve bu nedenle sisteme iliĢkin umudu kalmamıĢtır. Sınıfaltı kitle içinde bulunduğu yoksulluktan kurtulmasını sağlayacak dönüĢtürme gücüne sahip değildir.

DönüĢtürme kapasitesi yoksulların içinde bulundukları durumdan kurtulma ihtimallerini göstermektedir. DönüĢtürme kapasitesi, bireylerin içinde bulundukları koĢulları değiĢtirebilmelerini, refahlarını artırabilme yeteneklerini,

“yapabilirliklerini” gösteren kavramdır. (IĢık ve Pınarcıoğlu, 2001: 333).

Sınıfaltı kitlenin sosyal güvencesi ve iĢ bulma konusunda herhangi bir umudu yoktur ve barınma koĢulları çok kötüdür. Evsizler, kapkaççılar, hırsızlar, dilenciler sınıfaltı kitlenin içinde düĢünülmektedir. Bunlar, toplumun dıĢında kalan insanlardır.

Sistem için tehdit olarak algılandıkları için dıĢlanmaları da artmaktadır. Sosyal olarak dıĢlanma bu kesimde kendilerine ve yaĢadıkları topluma karĢı yabancılaĢmayı da beraberinde getirmektedir.

Yoksulluğun sürekliliği yoksulların değerlendirilebilmesi açısından önem taĢımaktadır. BirleĢmiĢ Milletler Dünya Sağlık TeĢkilatı (WHO), yoksulluğun beĢ yıl ve bundan daha fazla sürmesi durumunda kalıcı hale geldiğini yani kronikleĢtiğini belirtmektedir. Sınıfaltı kitlenin çoğu kronik yoksullardan oluĢmaktadır.

Sınıfaltı kavramı Batı ülkelerinde daha çok etnik kökenle birleĢtirilerek az geliĢmiĢ ülkelerden gelenleri ve siyahileri ifade etmek için kullanılan bir kavramdır.

Bu nedenle Türkiye için geçerliliği sorgulanmaktadır. Türkiye‟de ırka dayalı bir içeriği bulunmamakta yoksullar en altta olanları ifade etmek amaçlı kullanılmaktadır.

ġenses‟in ifadesi ile “...azgeliĢmiĢ ülkelerde yoksulluk, Ģehir merkezleri yerine Ģehrin çevresindeki varoĢlarda yoğunlaĢmaktadır” (ġenses, 2002: 136).

Türkiye‟de varoĢlar gecekondu kesimi olarak da adlandırılmaktadır. Pınarcıoğlu ve IĢık, bu kesim üzerinden tanımladıkları “NöbetleĢe Yoksulluk”un cemaat yapısını devam ettirmesi nedeniyle Türkiye‟de sınıfaltı kesimin oluĢmasını sınırlandırdığını belirtmektedirler. Cemaatçi yapının beraberinde getirdiği yardımlaĢma, yoksulların sistem dıĢına itilmesine engel olmaktadır. Ġlk gelen gecekondulular, kendilerinden sonra gelenlerden hem parasal hem de sisteme yaklaĢma anlamında daha iyi durumdadırlar. Bunlar arasındaki güç iliĢkileri de bu konumsal farklılığa dayanmaktadır. Ġlk gecekondulular, güçlerini kendi çıkarları için kullansalar da sonradan gelenlere yardımcı olmaktadır. Onları hemĢehrilik anlamında da korumaktadırlar. (IĢık ve Pınarcıoğlu, 2001) Bu durum sistemin dıĢında kalanların oranının artmasını bir ölçüde önlemiĢtir. Ancak son ekonomik krizlerle birlikte sınıfaltı olarak tanımlanan kesimin oranı Türkiye‟de de büyümeye baĢlamıĢtır.

Sınıfaltı kavramı ve bunun tanımı ile birlikte yoksulluk ve yoksullar, olumsuz özellikleriyle ön plana çıkan bir olgu haline gelmiĢtir. Sınıfaltı kavramının

ülkemizdeki karĢılığını oluĢturan tinerciler, kapkaççılar günlük hayatımızda sürekli dile getirilen olumsuz öğeler haline gelmiĢtir.