• Sonuç bulunamadı

OSMAN LL'DA ADALET

18. yiizyil sonlanna kadar Fransada Protestanlann evlenme hakki yoktu

Alm anya’da, kaç M usevînin evlilik yapabilecegi kanunla belir- lenmiçti. Bu kanun 1834 yilina kadar yürürlükte kaldiktan sonra, 1864’te yüriirlükten kaldinldi. M useviler Hiristiyanlarla eçitlen- di. Ne v ar ki, Hitler iktidara gelince, sirf dinleri farkli oldugu için, Musevileri finnlarda yakti.

18. yüzyil sonlanna k adar Fransa’da P rotestanlan n evlenm e hakki yoktu. Fransiz P rotestanlar hiçbir çekilde kari-koca olam a- diklarm dan, tabii ana-baba da olam azlardi.

Am erika’da ise, daha diine kadar siyahlara reva görülen mu- ameleyi hepim iz biliyoruz. Sadece ayak içlerinde çahçabiliyor, beyazlarin otobiisiine binem iyor, okuluna gidem iyor, çok varlikli bile olsalar beyazlarin yogun oldugu sem tlerde ev tutam iyorlar- di. Beyaz önderler tarafindan hepsi aym isimle çagnliyordu: “Pis zenci!..”

“Demokrasi’nin be§igi” saydigimiz ingiltere’de, ancak 1828’- den itibaren baçlayan bir süreç içinde “inançlara özgiirlük” sag- landi. Bununla birlikte halen Anglikan Kilisesi’ne (Katolikligin kism en yum uçatilm asindan oluçturulm uç bir yorum ) bagli olma- yan bir h anedan m ensubu kral ve kraliçe olam az: Yani çimdiki

K A y I T D 1 5 I T A R i H Í M i Z

Veliaht Prens Charles, “Ben M üslüm an oldum ”, yahut “Ben Or- todoks’um ” dese ingiltere tah tin a asla gegemez.

Hälbuki giinüm üz anlayi§indan be§ yüz sene e w e l, Osmanli- lar Rum ve Erm enileri devletin en üst m akam lan na tayin etmek- te bir m ahzur görm üyorlardi.

Kral Ferdinand ve Krali$e Isabella ile birlikte tarihte emsali görülmemi§ bir

"cinnet dönemi" agildi. Müslümanlari kapali mekanlara doldurarak üzerlerine vaftiz suyu serpiliyor, sonra da Hiristiyan olduklari ilan ediliyordu.

E n d ü lü s M ü slü m a n la r i

Bir de ispanyollarm Endülüs’te yaptiklarm a bakin...

Endülüs, M üslüman fatihlerin ispanya’ya verdikleri isimdir.

ispanya, 711’den itibaren M üslüm anlarin häkim iyetine girmi§, zam an iginde cografi sim rlari daralm akla birlikte, sekiz asir bo- yunca islam ülkesi olarak kalmi§, bu süregte tüm A vrupa’ya il­

m in i§igmi sagmi§tir. O kadar ki, Avrupali krallarm gocuklan En­

dülüs üniversitelerinde egitim görm ü§tür.

Avrupa’da papazlar di§inda okum a yazm a bilen insan bulm ak neredeyse im känsizken, Endülüs’te egitim faaliyetleri en üst nok- taya gikiyor, halkin neredeyse tüm ü okum a-yazm a biliyordu.

Ekonomisi m ükem m eldi. Mimarisi ö m ek alinacak üstünlük- teydi. Ayrica devletin ba§kenti Kurtuba (Cordoba) bir diplom asi m erkezi haline gelmi§, saglanan hosgörü ortam i sayesinde cami, kilise ve havra kavgasiz gürültüsüz biqimde yan yana ya§amaya ba§lami§ti.

Özet olarak Endülüs, Avrupa’nm en güglü, en segkin, en zen- gin devletiydi. Fakat zam anla zayifladi. Di§ saldinlara eklenen ig ihtilaflar yüzünden kendi igine büzüldü. Sonra da cözülüp da- gilma sürecine girdi.

O S M A N U ' D A A D A L E T

1490 senesinde H iristiyan ordulari tarafm d an ku§atilan son kale G irnata, 1492’de yapilan bir antla§m a ile M üslüm anlann dini ve m edeni h ak lan n m garanti altm a alinm asi sartiyla teslim oldu. Böylece, ispanya’d a sekiz asirdir devam eden islam häki- miyeti son buldu.

ispanya’nm Katolik Krali Ferdinand ile Kralige Isabella’nin önderliginde ispanya’da tarih te em sali görülmemi§ bir “cinnet dönem i” agildi. M üslüm anlan kapali m ekänlara do ldurarak üzer- lerine vaftiz suyu serpiliyor, sonra da Hiristiyan olduklan ilan ediliyordu.

Kur’an-i Kerim ve diger Arapga eserler toplatildi, kütüphane- ler bo§altildi yahut yakildi, M üslüm anlann öteden beri giydigi geleneksel kiyafetler yasaklandi. (Jocuklarm a Arapga ögreten herkes cezalandm ldi.

Camiler kiliseye gevrildi. Kar§i gelenler Engizisyon M ahkeme- leri’ne sevk edildi (Kimi ispanyol kaynaklarm a göre Engizisyon, en az üg bin M üslüm an’m kaziga oturtularak, ya da yakilarak öl- dürülm esine hükm etm i§). Kalamni da 1609 yili itibariyle sim r di§i etti.

K A y l T D I $ l T A R Í H i M i Z

E n d ü lü s'te y a h u d ile r e Z u lü m

Ote yandan, ayni topraklarda Yahudiler de kendi dram larm i ya§iyorlardi... V arliklanni sürdürebilm ek igin Hiristiyanligi kabul etmi§ górünerek inanglarini gizli ya§iyorlardi.

Bir süre sonra papazlar, kendilerine “m arrano ” (dónm e) de- dikleri Yahudi asillilarin H iristiyanliklanndan §üphe etm eye ba§- ladilar. 1464 yilinda devlet ile kilise bir araya gelerek Yahudi asilli H iristiyanlarm gergekten Hiristiyanligi kabul edip etm edik- lerini test etm eye k arar verdi.

Bu amadla üg ki§ilik bir engizisyon heyeti olu§turuldu ve m ahkem eler kuruldu.

CJok sayida Yahudi agir §ekilde cezalandinldi. O donem de Ba§ Engizitór (Engizisyon Bas¡kam) tayin edilen Thom as de Tor- quem ad a’nm karanyla pek gok Yahudi yakildi. En son Kralige Isabella’nm karanyla 31 Mart 1492 tarihinde bütün Yahudilerin íspanya’yi terk etm elerini isteyen bir ferm an gikarildi. Aym yilin Mayis ayinda yürürlüge sokulan ferm an ülkedeki b ü tü n Yahudi­

lerin 2 Agustos 1492 tarihine kadar íspanya’yi terk etm elerini is- tiyordu.

ͧte bu Yahudiler kendilerine yeni bir yurt bulabilm ek igin bir gok Avrupa ülkesinin kapisim galdilar am a kapilar suratlarm a kapandi. Sadece Osmanli Devleti, garesiz kalan Yahudilere kapi- larini agti. íspanya’d an sürgün edilen Yahudilerin 150 bin k ad an ilk etap ta Osmanli Devleti’ne getirildi. Digerlerinin de ónem li bir kismi Polonya ve Rusya yoluyla Osmanli top rak lan n a sigindilar.

Kendilerine “Sefarad” adi verilen bu Yahudilerin büyük go- gunlugu Selanik ve istanbul’a yerle§tirildiler. Góq olayinm ya-

§andigi sirada Osm anli Padi§ahi oían Sultán II. Bayezid Yahudi­

lerin iyi kar§ilanmalari igin bütün illere em irnam eler gondermi§, h atta bunlara zarar verenlerin idam la cezalandirilacaklanm du- yurmu§tu.

j k i n c i B ö l ü m

OSMANLl'DA AH LÄK VE yA§AM

O s m a n h la r N a s i l Insanlardi?

SMANLI ATALARIMIZ, tam sinlar tam m asinlar, “Gülümse-yiniz, m üm inin m üm ine gülüm sem esi sadakadir” hadisi ve “Selami yayiniz” tavsiyesi gercjevesinde, kar§ila§tiklari herkese gülüm seyerek selam verirler, tanidiklarm a ayrica hal- hatir sorarlar, aile efradina (ailenin diger bireylerine) selam

yol-Böylece gönüller birbirine lsmir, geni§ anlam li toplum sal bir m utab akat olu§urdu. Osm anli gergek anlam da bir “ban§ ve kar- de§lik toplum u”ydu. H asbelkader nefsine yenilip biriyle kavga edeni, m ahallenin önde gelenleri birkag gün i^inde bari§tinrdi.

Olmaz da küslük uzarsa, d o rt gözle bayram beklenir, bayram lar ban§in ve karde§ligin vesilesi yapilirdi. Bu durum u Avrupali gezginlerden Villamont, takdir hisleriyle kaydeder:

“Her kimin bir dü§m am varsa, bayram larda ona gidip af di- lem ek zorundadir. Öteki de el öpm eden ve tokala§m adan önce affettigini söylem ek m ecburiyetindedir. Aksi takdirde bayram la- rinin m übärek olmasi m üm kün degildir. Bu esaslara riäyet etm e-larlardi.

I< A y 1 T D I 5 1 T A R i H i M Í Z

yen kim seler ise, neredeyse fásik (tabii ki abartiyor) telákki edi- lip diíjlamrlar.”

Du Loir górüp inceledigi toplum sal yapidan o k ad ar etkilen- mi§tir ki, Osmanli Türk toplum unun bazi kotülüklerden haber- d a r olm adigim düsiinm ekten kendini alamami§tir:

i

“Türkler herhangi bir intikam hissi beslem ekten son derece cekinirler: Dinlerinin bu husüsa áit bir hükm ü geregince cum a nam azina ba§lam adan once dü§m anlarim affettiklerini ádetá ilán etm ek d urum undadirlar. Aksi halde nam azlarinm kabul edilm eyecegine inam rlar. Ayrica h e r bayram m birinci günü onlar igin um um i bir ban§ günüdür. Birbirlerine rastladiklan nd a el si- kisirlar. Kügükler büyüklerin elini óptükten sonra bacina koyup,

‘Bayramin m übárek olsun!’ der.”

Bóyleydi; cünkü ki§isel ve toplum sal iliskiiere henüz “m enfa- a t” hükm etm iyordu. “Kardeslik” en belirleyici oge idi. Bu yüzde»

insanlar arasm da kiyasiya bir rekabet olu§maz, en azm dan reka- bet, kinci ve incitici boyutlara ula§mazdi. Osmanli edebi ve

ne-O S M A N L l ' D A A H L À K V E y A § A M

zaketi dünyaca m eçhurdur. islâm ’la yogrulan yürekler bugünkü halim izle m ukayese edilem eyecek kadar duyarliydi.

Kadinlara karçi dinam iklerini im andan alan derin bir hiirm et beslenirdi. Erkek ve kadm arasinda m utlak surette bir mesafe vardi. Bunun belirleyicisi “Zinaya yaklaçm ayin” m ealindeki âyet- ti. Sokakta kar§ila§ilan kadm a asla dik dik bakilm az, derhal ba§- lar one inerdi. Kadinin sokakta rahatça yürüm esi için, erkelder kendilerini hafif alargaya çekerler, kadina yol verirlerdi. (Sonra nasil olduysa bu durum tersine dôndü: Kôylerde kadinlar erkek- lere yol verm ek için ken ara çekilip çom elm eye baçladilar).

Her kadin toplum sal edebin bir geregi olarak anne, teyze, ha- la ve baci olarak gôrülürdü. O nlan rahatsiz edecek en küçük davram sta bile bulunulm az, bulunam toplum müthi§ yadirgar, büyükler derhal m iidahale ederlerdi.

Lady Craven erkeklerin kadinlara kar§i saygisim “açiri” bile buldugunu itiraf ettikten sonra, Osmanli Devleti’nin kadinlara karsi tavrim hayretler içinde §ôyle dile getiriyor:

“Türklerin kadinlara kar§i olan m uam eleleri b ütün m illetlere larim n takilarina da el konulurdu).

Yabanci gezgin ve gôzlemcilerin, Osmanli insam nm nezaket, nezafet, temizlik, gôrgü, incelik ve insan iliçkilerine dair tespitle- rini aktarm aya devam ediyoruz...

Me§hur Fransiz gezgin Brayer §unlan sôylüyor:

“Turk halkim n üstü-baçi çok tem izdir. Hâl ve tav irlan nd a bü- yük bir asalet, yüzlerinde tatli bir sükûnet ve nezaket vardir!

K onu^tuklan dil ho§ ve ahenklidir... Sohbet edenlerin ifadeleri veciz, telaffuzlan tertem izdir! Tebessüm lerine incelik, el hare- ketlerine zarafet ve sadelik hâkim dir...

Brayer, hayranhkla devam ediyor:

K A y I T D I 5 1 T A R i H i M i Z

“Yabancilari en çok hayrette birakan §ey, birkaçinin birden konu§mayip, yalniz birinin söz söylem esidir. Konuçan, um um i- yetle sözünü kisa tu tar. Dinleyen de, söz bitene k ad ar sabreder.

Birbirlerine kar§i fikirlerini hürm etle savunurlar. Söylenen söz- lerde herhangi bir fenalik, koguculuk, iftira gibi kötülükler ve edebe aykiri lâubalîlikler yoktur.”

Sözü Avrupa’d a e§ine rastlanm ayan bir konuya getiriyor:

“Ya§h ve büyüklere kar§i hürm etle onlarin hakkina riayet, ha- yal edilem eyecek bir nezaket içindedir. Diyebilirim ki Osmanlila- rin ahlâkî hususiyetleri, insam äd eta teshir eder, büyüler. Yürü- yüçlerinin serbestlik ve ihti§ami, misafir kabullerindeki güleryüz- lülükleri ve nihayet selâm hga girip çikarken riayet ettikleri te§ri- fat kurallarm in zarafeti karsisinda hayran olm am ak elde degil- dir.”

Osmanlilar; faziletli, adaletli, iffe tli, izzetli, cesur, vakur, ho§görü sahibi, dost, mütevazi (alçakgônüllü) ve mütebessim (gülümseyen) insanlardi...

Tanmmiç yazar Edm ondo De Amicis ise Osmanli halkim §öyle anlatiyor:

“Tetkîk ve tespitlerim e göre, istanbu l’un Türk halki, Avru- pa’m n en nâzik ve en kibar toplulugudur. Koca sehrin en issiz sokaklarinda dahi bir yabanci için hiçbir hakâret ve zarâra ugra- m a tehlikesi yoktur. H atta nam az vakitlerinde bile cam ileri gez- m ek kabildir! Bu ziyaretlerde bir yabanci, kiliselerimizi dola§an bir Türk’ten d aha çok hürm et ve riayet görebileceginden em în olabilir.

“Halk arasinda küstahça bir bakis §öyle dursun, fazla m erakli bir bakiça bile hiçbir zam an tesadü f edilm ez. Kahkaha sesleri ga- yet nadirdir. Sokakta kavga eden ayaktakim i da enderdir. Kapi, pencere ve dükkânlardan hiçbir kadin sesi aksetm ez.”

Çevreyi kirletm ek ise bir Avrupali ah§kanligiydi. Osm anli in -'

O S M A N U ' D A A H L Ä K V E y A 5 A M

sam, “kul hakki” sayildigi icjin yerlere göp atm az, ortam i kirlet- m ezdi... H atta “Agaglar zikreder” dü§üncesiyle, agaglan ye§ert- meye gali§irlardi. Mesela kurak günlerde ücretle adam tu tu p so- kaktaki ulu ginarlari sulatir, gögmen ku§larin yorgunluk atm asi igin sagak altlarina ku§ saraylari yaparlardi. Osmanli insani asla yere tükürm ezdi. Bazi Batili gözlemciler, sirf yere tükürm edikleri igin atalarim izi ele§tirmi§ti:

“Türkler higbir zam an yere tükürm ezler. Daim a yutkunurlar.

Bunun igin de saglarm da sakallannda bir h a ra re t olur ve zam an- la saglari, ka§lari, sakallan dökülür.” (Comte de Marsigli).

Osmanli insam m n üstün bir ahläk anlayi§i vardi. Türkiye Se- yahatnäm esi ile m e§hur Du Loir 1650’lerde §unlari yaziyor: “Hig

§üphesiz ki, ahläk bakim indan Türk siyasetiyle m edeni hayati bütü n cihana örnek olabilecek vaziyettedir.”

B ugünüm üz igin de b u n la n söylemek m üm kün m ü? Gegmi§le gelecegi bulu§turabilirsek yeniden “Osmanli insam ” karakterli insan yeti§tirebilecegimizi dü§ünüyorum .

Insan M e r k e z li E g itim

insan m erkezli olarak egitilen Osmanli insani din, dil, renk, irk farki gözetm eksizin insanlara hizm eti ibadet telakki ediyor,

“insanlarm en hayirlisi, insanlara faydali o lan dir” prensibi igin- de, hayirda yan§ir, bu ulvi ve külli yari§in bir sonucu olarak da, biiyük hayir m üesseseleri (vakiflar) vücuda getirirdi.

Osm anli’da vakif m üesseselerin bollugu ve yaygmligi, hayirda yan§in ne denli büyük bir toplum sal heyecan dalgalan olu§tur- dugunu gösteriyor. R ahatlikla diyebiliriz ki, Osmanli insani, “in- sanlarin en hayirlisi insanlara faydali olan, m ahn en hayirlisi Al­

lah yolunda harcanan, Allah yolunda harcan anm da en hayirlisi halkin en gok ihtiyag duydugu §eyi karsilayandir” anlayi§i gerge- vesinde, hayatim yaradili§ hikm etine hizm ete vakfetmi§ti.

Devlet, insanm in bu ulvi gabasindan öylesine etkilendi ki, bi- zatihi kendisi devasa bir vakfa dönü§üp din, dil, renk, irk, kiyafet fakli gözetm eksizin, tüm gücünü, yönettigi insanlarm hizm etine

K A y I T D 1 5 I T A R i H i M i Z

sundu. Bu da Osm anli’yi “dilencisiz m illet” yapti. Osmanli ahlä- km da insan, hayatin m erkezidir. Vakif m üesseseler ise, insana (ve tabii ki hayata) duyulan sevgi ve sayginm kurumla§mi§ hali- dir.

Böyle m üesseseler dü§ünebilm ek igin, insam n yaradili§ hik- m etini kavram ak gerekir. insam n yaradili§ hikm etini en iyi anla- tan kitap Kur’an olduguna göre, insana hizm eti pek tabii Müs- lüm anlar kurum la§tiracaklardi. Böylece M üslüm an yüreklere

“vakif” fikri dogdu ve kisa sürede kültüre dönü§tü.

“Sokaktaki agaglann kurakliktan kurumasini önlemek igin bir fakire para verip sulatacak kadar kagik Müslümanlara bile

rastlamak mümkündür..

Bir kisinin m alim -m ülkünü hig tam m adigi insanlarin hizme- tine sunm asi, insam tüm teferruati ve kiymetiyle kavram asiyla m üm kündür!

Belli ki, bu idrak Osmanli insam nda m evcuttu. Bu idrak ol- m asaydi, yirmi alti binden fazla vakif kurulabilir miydi? Bu va- kiflardan bazilan hayvanlara ve bitkilere yöneliktir ki, ortagagda böylesine derin bir gevre bilincini takdirle anm am ak haksizlik olur. Kendi ecdadim iza haksizlik dem ek, “sütsüzlük” dem ek ola- cagindan, hayvanlara ve bitkilere bakis agisina birkag örnekle i§aret etm ek isteriz.

Elisee Recus yaziyor:

“O sm anhlardaki iyilik duygusu hayvanlari dahi kucaklami§tir.

Birgok köyde e§ekler haftad a iki gün izinli sayilir... Gezgin Guer, ba§ka bir örnek veriyor:

“Bu adam lar (dedigi bizim ninelerim iz ve dedelerim izdir) so- kak ba§larm da sahipsiz köpeklere ve kedilere et dagitirlar... So­

kaktaki agaglarin kurakliktan kurum asini önlem ek igin bir fakire para verip sulatacak kad ar kagik M üslüm anlara bile rastlam ak

m üm kündür...” ’

o s m a n l i'd a a h lAk v e y a $ am

Lnsanhgin Y u k s e k M e r te b e si: A h d e V e fa

“Turkler vaatlerine dindarane bir sadakat gosterirler” (Comte de Bonneval).

“M usliim an Turkler yem inleriyle ahitlerine de son derece sa- diktirlar.” (M ouradgea d ’Ohsson).

Yuzyillar boyu Osmanli iilkesine gelip tetkiklerde bulunan Avrupah gezginler, Avrupa ile mukayese kabul etm ez insan hak- lari uygulam alan kar§isinda §a§kinliklarmi dile getirm ekten ken- dilerini alam ami§lar, kendi toplum lan igin de boylesine “hakga”

ve “insanca” bir yonetim tem enni etmi§lerdir.

"Osmanlilarda insan en degerli varliktir.

funku Kur’an boyle diyor. Bu durumda insana baski ve §iddet uygulanabilir mi?"

B unlann arasinda ozellikle Comte de M arsigli’nin tespitleri dikkate deger. Qiinku Marsigli bir islam -Tiirk dii§mamdir. Buna ragm en Osm anli Devleti’nin insanlara verdigi degerle riayet etti- gi insan hak ve hiirriyetlerinden bahsetmi§tir.

Kendisi diplom at olan bu ki§i, 1732’de La Haye’de yayimladi- gi hatiratm in birinci cildinin 28-29. sayfalarinda Osmanli idare- sini ovm ekten geri duram az:

“Tarihgilerim izin hepsi Osmanli padisahlarim n diktator ol- duklarim diinyaya ilan ediyorlar. Halbuki Osm anli Devlet siste- miyle diktatorliik arasinda en ufak bir bag yok. Nasil olsun ki, Padi§ahin m aiyetinde bulunan ve adina ‘Kapikulu’ denen askeri te§kilatin (yenigeri ve sipahileri kastediyor) gerek eski padi§ah- lardan kalm a k anunlar mucibince, gerekse kendi gelenekleri ge- regi padi§ahi tah ttan indirebiliyor, zindana bile atabiliyorlar.”

Fedakar O s m a n li Insani

§efkat, m erham et, sevgi, saygi, fedakarlik gibi en degerli duy- gulanm iz, kimi zam an siyasetgiler, kimi zam an ticaretgiler,

ce-K A y 1 T D 1 $ 1 T A R i H i M i Z

m aatgiler, kimi zam an da devlet ta ra ñ n d an o kadar yerli yersiz kullam ldi ki, kullam la kullanila bu duygularim iz a§mdi.

Bize fedakarhk dersi verenler kendi arzu lan n d an hie fedakár- lik etm ediler, dünya saltanatm dan vazgegm ediler, bizim feda- kárhklarim izla ula§tiklari yüksek m akam lardan bize kiigiimseye- rek baktilar, verdikleri sozleri tutm adilar, vaatlerini yerine ge- tirm ediler. Tabii bize de sorm ak dü§tü: “Ben bu fedakárhgi ne- taraftar kazanm aya gah:¡mi§... Sonraki geli§meleri gozlemledikge de aldatildigini, kandinldigm i dü§ünm eye ba§lami§... Kizmi§, ki-

islám tarihinden guvalla misal zikrederler. Kullamldigimzi bir

§ekilde fark etseniz bile, vakit gok gegtir: Ati alan goktan Üskü- d a r’i gegmistir.

Evet, zam an zam an kandinldik, kullamldik, incitildik, sorr^ji- rüldük, am a varligi “insan” yapan degerli duygularim izdan vaz- gegemeyiz... Sevgiyi, saygiyi, §efkati, fedakárligi yeniden ye§er- tecegiz igimizde... Her birimiz serhat beyi Osm an gibi olacagiz...

“O da mi kim” dediniz? Yabancimz degil, dedeniz!

Cihan Padi§ahi Kanuni Sultan Süleym an, sehzadelerin sünnet dügünü m ünasebetiyle devlet ricaline bir ziyafet veriyordu.

Ziya-o s m a n l i'd a a h lAk v e y a § a m

fetin o rta la n n a dogru arz odasi yakininda bir patirti koptu. Gü- rül gürül bir ses haykinyordu: “Beni H ü n kánm dan koparam azsi- mz! Biz serhat beyiyiz. Bey ónlerinde kilig sallarken itibarliydik.

Kilig yerine bastón tu tu n ca gozden mi diistük?”

Vezirler korkuyla baki^irken, Padi^ah, sesin sahibini dü§ünü- yordu. Sesi tam r gibi olmu§tu. Viyana kap ilan geldi gózlerinin yordu. Viyana kapilarm i tek basina zorlayan doksan kara okkalik serhat yigidi Pehlivan O sm an’a ne olmu¡¡tu bóyle?.. Nasil bu de- rece zayiflami§, ihtiyarlami§, tanm m ayacak hále gelmi§ti? “Hele otur, dinlen” dedi, “Anlat ki, neler oldu?”

O sm an Bey oturm adi. B astonuna d ay anarak konu§maya bas- ladi: “Viyana ónlerinde yaralandik, bastonsuz yürüyem ez olduk.

Anlayacagimz artik bizden serhat kullugu geqmis ola...” Bir cikin agti, iginden i§lemeli bir altm káse gikardi, Padi§aha uzatti:

“Bu káse, sizin, §ahin Bey’e arm agam m zm is. §ehit olurken verdigini hatirliyordu. O sm an’a dóndü: “Aldigim hediyelerin en

K A y 1 T D l 5 1 T A R Í H Í M Í Z

degerlisi budur O sm an’im... Hepsine bedeldir. ^ü n k ü bir serhat yigidinin yegáne kiym etli m alidir.” Geri uzatti: “Aldim, kabul et- tim ; fakat bunu tek rar sana hediye ediyorum! Padi§ah hediyesini gevirmek ádet degildir. §imdi artik sofraya otur. Hep birlikte ta-

ce” araci olarak górm ez, günahlardan arm m anm vesilesi sayardi.

Óncelikle belirtm eliyim ki, ecdadim izm “zevk” anlayi§i bi- zim kinden gok cok farkliydi. Zevk anlayi§lan farkli olam n, tabia- tiyla “eglence” anlayi§lari da farkli olur. Ecdadimiz ib adetten •*

zevk aliyordu. Eglencelerini de buna góre olusturm u§tu. Eger

“eglence” hayattan alm an zevki arttirm ak anlam m a geliyorsa,

O S M A N L l ' D A A H L Â K V E y A 5 A M

yürekten inan an insan için, en büyük “eglence” ibadettir; çünkü ibadet am , en zevkli andir. Bu yíizden toplu ibadetler (cum a, te- ravih, bayram nam azi, tespih namazi, oruç, vs.) §ölene benzerdi;

bu anlam da hayatxn hem en h e r am bayram a donüçürdü.

B ununla birlikte baçka eglenceler de vardi elbet: Mesela, Osm anli Devleti’nin h er yil Kâbe’ye gönderdigi “Surre Alayi”nm (Osmanli devletinde h er yil Surre-i H üm ayun ile istanbul’dan H arem eyn’e [Mekke ve M edine] para ve örtü ler arm agan olarak gönderilm ekteydi. G önderilen örtülerin içinde en önem lisi Kâ­

be’ye giydirilen kisve ve üzerinde sultam n adm i ta§iyan Kâbe ku-

§agiydi. Surrelerle birlikte h er yil Mekke’ye [Kâbe’ye] ve Medi- ne’ye [Ravza-i M utahhara ve sahabe m ezarlarm a] yeni örtüler gönderilir ve eskileri istanbul’a getirilirdi) m erasim le D ersaâdet’- den (Baçkent Istanbul) çiki§i, dindar halkm n a z a n n d a m uhteçem bir eglenceydi...

R am azanlann degism ez görüntüsü “m ahya”nm , hazirlam p iki m inare arasina asdm asi da bir eglence türüydü. Halk tekbirlerle bu olaya e§lik eder, bôylece hem sevap kazandigina inam r, hem de eglenirdi.

Osm anli D evleti’nin her yil K âb e’ye gönderdigi

“Surre A laylari” ndan b irg ö rünüm .

K A y I T D I $ I T A R i H i M i Z

Çocuklar yaçlilann agir ritm ik hareketlerle ellerini yikam ala- n n i m erakla seyreder, sonra benzer hareketler yaparak eglenir- lerdi. Kadinlar ise m ukabeleye giderler, büyük camileri gezerler, arka saflarda d urup istanbul’un en m e§hur hocalarinin imamli- ginda teravih nam azi kilarlardi. Eger ram azan yaza d enk gelmis-

Çocuklar yaçlilann agir ritm ik hareketlerle ellerini yikam ala- n n i m erakla seyreder, sonra benzer hareketler yaparak eglenir- lerdi. Kadinlar ise m ukabeleye giderler, büyük camileri gezerler, arka saflarda d urup istanbul’un en m e§hur hocalarinin imamli- ginda teravih nam azi kilarlardi. Eger ram azan yaza d enk gelmis-