• Sonuç bulunamadı

X— »I tmt+marnimm , , - .

“Sultan Vahdettin hain degildi.

Mustafa K em al’i A nadolu’ya gönderen odur.”

(Zaman, 16.07.2005)

Istiklal S a v a ^ / m Kim Ba§[atti?

Bir zam anlarin “solcu” Ba^bakan’i Bülent Ecevit, “Sultan Vah­

dettin hain degildi. M ustafa Kemal’i A nadolu’ya gönderen o du r.”

§eklinde bir beyanat verince ortalik karismi^ti... Bana göre ise, devrin Ba§bakaninm söyledikleri, sözlin tarn m anasiyla “m alum u iläm ”di... Bilinen bir gergegin tekrarlanm asiydi...

Bilindigi halde yillar boyu söylenem eyen tarihi gergegi...

(Jünkü tarihginin vicdani yakin tarih konusunda özgür degildir.

Bu gergegi söyledigi igin unutm ayahm ki rahm etli Necip Fazil 18 aya (böyle hatirhyorum ) m ahkum edilmi§ti. Yine de Sultan Vahi- deddin’in “hain” olm adigim söyleyen tarihgilerin sayisinda son yillar itibariyle artm a olm ustur. Tiirkiye özgürlestikge gergekler daha da su yüzüne gikacaktir.

Tabii ki Sultan V ahideddin “hain” degildi... (Jünkü;

1. M ustafa Kemal’e para ve gemi vererek A nadolu’ya gikma- sim o sagladi...

2. Siirgünde yoklukla cebelle§irken bile A tatürk ve Cumhuri- yet aleyhine tek kelime etm edi, edenleri de h u zuru nd an kovdu...

Í S T i K L A L S A V A 5 1 V E D E V R Í M L E R

3. Siirgüne giderken hazineden istedigini alabilecek durum da olm asina ragm en hakki olm ayan tek kuruça el uzatm adi, h atta okum ak için aldigi kiymetli k itaplan bile m akbuz mukabili iade ettikten sonra v atandan aynldi...

4. Son nefesini verinceye kadar vatanla irtibatim sürdürdii.

Seveni çoktu; isteseydi bir isyan baçlatabilir, genç cum huriyeti en azindan zor durum da birakabilirdi. íngilizlerin bu konuda el altindan te§vikleri bile olmu§tu; am a kiçkirtm alara kapilm adi.

V atanm m selam eti, cum huriyetin muvaffakiyeti için dua etm ekle yetindi...

5. V atandan ayrildigi zam an padiçahligi kaybetse bile “halife”

kimligini koruyordu. isteseydi islam dtinyasindan her türlü yar- dimi alabilirdi. istem edi, tenezziil etm edi; “halife” sifatim bile kullanm adi. ciddiyetim le çunu sóyleyecegim: Yakin tarihi tarti^m a konusun- da zihinler yeterince ózgür degil (Konuya giriçimin bir mayin tarlasinda yürüm e hazirhgi biçim inde oldugunun farkindayim ).

Birileri istedigi kadar aksini soylesin, diledigi kadar “Aslinda ele§tirmek ve tartism ak yasak degil de, hakaret etm ek yasak”

çeklinde bir yaklaçimla yasaklara ve yasakçiliga “kilif” bulm aya çahçsin; olm uyor... Çünkü ben kendimi ancak ózgür hissettigim kadar ózgürüm ... Ve yakin tarih konusunda kendim i ózgür his­

se tmiyorum! Esasen kimi etkili-yetkili çevrelerin zihinleri de, bu konudaki ózgürle§meyi ta§imaya henüz hazir degil. Bu yüzden, ne zam an yakin tarihe ili§kin farkli bir §ey gündem e gelse, has- sasiyetler ortaya çikiyor.

Yakin tarihe baki§imiz salt duygusal! “Duygusal” olanin “bi- limsel”, “tarihsel”, “m antiksal” olm ak gibi bir zorunlulugu zaten

175

yok! Yakin tarihe iliçkin “derin analiz”lere rastlayamayi§imizin en önem li sebebi bu. Açikçasi “derin tarihçi” yakm tarih ten kaçi- yor. Öncelikle yanhç anla§ilm aktan, yanliç anlaçihp süründürül- m ekten, h a tta bazilarm a “aykiri” gelebilecek “bilim sel” ve “tarih- sel” yakla§im indan dolayi “vatan a ih an et”le suçlanm aktan kor- kuyor.

K A y 1T D 1§ 1 T A R i H i M i Z

K arikaturist Derso ve K ele n ’in,

Lozan A n tla§m asi’m im zalayanlari gösteren karikatürü

Kimse durup d u rurken huzuru nu bozm ak istemez. Aynca da kim seden kah ram an olm asini filan beklem eye hakkim iz yok! O zam an da m eydan ya tüm üyle “yakm tarih §aklabanlari”na kali- yor, ya da tarn bir “m ürit m antigi”yla yakin tarihe iliskin hük- m ünü çoktan vermi§ siyasi duygusallara... O nlar da dönem in belli bölüm ünü övmek, diger bölüm üne sövm ek di§inda bir §ey yapm iyorlar...

Sonuç olarak yakm tarihim iz ve yakm tarihi olum lu-olum suz yönleriyle etkilemi§ isim ler bir alacakaranhk ku§aginda, “övgü- sövgü” ikileminde kalakaliyor: Yeterince ne Sultan A bdiilham id’i

¡ S T i K L A L S A V A J l V E D E V R i M L E R

tam yoruz, ne V ahideddin’i; ne Cemal Paça’yi, ne A tatürk’ü, ne inö nü ’yü, ne de Riza Nur’u...

Hcnüz Atatürk'ü Samsun'a götüren Bandirma Vapuru’nda bile anla§mi§ degiliz.

M eçhuller diyannda gibiyiz. Sorunlar ve sorular birikiyor...

istiklâl Savaçimizin gerçek k ah ram an lan n d an Kâzim Karabekir Pa§a’m n neden daha sonra kabuguna çekildigini, dom ates- salatalik yetistirerek hayatini kazanm ak zoru nd a kaldigim, yakin tarihe iliçkin am larinin (istiklâl Harbim izin Esaslan) neden yillar boyu yasaklandigini bilmiyoruz! Rahm etli Karabekir Paça’nm ha- tiralan ancak kulaktan kulaga fisildanabiliyordu.

H enüz A tatürk’ü Sam sun’a götüren B andirm a V apuru’nda bi­

le anla§mi§ degiliz. Kimilerimiz “çürük” oldugundan söz eder- ken, kimilerimiz neredeyse “transatlantik” tam m lam asi yapiyo- ruz! Ç ocuklugum da okudugum ders kitaplarm a göre, Atatürk, asker oldugu halde ne kom utanlanndan, ne de Padiçah’tan izin alm aksizin “Çürük B andirm a V apuru”n a atladigi gibi i§gal altin- daki istanbul’dan çilap sag salim Sam sun’a varmi§ti... Duydukla- rim ise çok farkliydi: Güya A tatürk’ü Sam sun’a Sultan V ahdettin göndermi§ (Rahmetli Üstad Necip Fazil, Varan Haini Degil-Büyük Vatan Dostu Vahidüddin isimli eserinde bu n u yazdigi için m ah- küm oldu), b u nun için de Osmanli Devleti’nin elinde bulunan en iyi gem ilerden biri olan “B andirm a V apuru”nu tahsis etmiçti.

Dram in boyutlarina bakiniz ki, Birinci inönü Sava§i’nin ger- çekte olup olm adigmi bile net olarak bilem iyoruz (istiklâl Sava- çimiz’in bazi kahram anlarina ve bazi tarihçilere göre, böyle bir sava§ hiç olmamiç, dolayisiyla böyle bir zafer de kazamlmami§).

Eger bu bir “dedikodu” ise, böyle dedikodular sadece yasaklarin kol gezdigi ülkelerde olur. Yazilm asindan korkulan §eyler kulak- lara fisildam r, tabiatiyla bir sürü yalan-yanli§ §ey de kançir. Sir tu ta tuta, yüreklerim iz “sirküpü”ne döndü. Kafamizda “cevapsiz soru”lar cirit atiyor: Mesela, istanbul ve havalisi ingilizlerin,

Ma-177

K A y 1T D I 5 1 T A R i H Í M Í Z

ra§ taraflan Fransizlann i§gali altm da oldugu halde, neden sade- ce izm ir’i i§gal eden Yunan ordusuyla savastik? M adem ki Yuna- nistan’la savastik, n ed e n Lozan’da kar§imiza íngiltere gikti?

Kulaktan kulaga ñsildanan bir soru daha: Lozan’a neden ís- m et Pa§a gibi asker kókenli biri gónderildi de, diplom asi mesle- ginden gelen deneyim li isim lerden yararlanilm adi?

L o z a n ’a Gónderilen Türk Heyeti

“Oniki Adalar” dedigim iz ad a la n ítalya, Trablusgarp Sava§i esnasm da i§gal etmi§ti. Digerlerini ise Balkan Harbi’nde Yunanis- ta n ’a kaybetm istik (1912). Ama dikkate alm m asi gereken ince bir nokta var: G o lfe a d a ve Bozcaada di§mdaki kayiplanm izdan Lozan’d a “feragat” ettik. Ege sahilim izin üc mil a^igm dan sonra- ki tü m adalarda ve Erzurum Kongresi’yle Sivas Kongresi’nde teyid edilen “Misak-i Milli” sim rlarinm iqinde bulunan Batí Trak- ya’da Yunan hákim iyetini, M usul ve Kerkük’te íngiliz hakimiye- tini neden tam dik?

Bunlari yazm ak Lozan Antlasmasi’mn sonu^lanm

“kügümse-¡ S T i K L A L S A V A § [ V E D E V R I M L E R

m ek” degil, sadece tarihi dogru okumak, tarih e saygi duym aktir.

B unlan gördükten sonra “O günlerin §artlarinda ancak bu k adan yapilabilirdi” denilebilir; “B undan qok d ah a iyisi yapilabilir, en azindan Misak-i Milli’ye sadik kalinabilirdi” de denilebilir...

Bir kö§e yazari “Lozan’d a büyük kayiplanm iz da oldu” diyen- lere alayci bir üslupla soruyor: “Lozan’d a nereleri, hangi toprak- lari verdigim izi agiklayin, hep birlikte ögrenm is olalim.”

Eh, buyurun ögrenin o zam an: i§gal altindaki Türkiye’nin “Ya Musul, Kerkük ve Siileymaniye vazgecilem ezlerim iz arasm daydi.

Bütün bunlardan Lozan’da vazgegtik.

§uracikta kisa bir h atirlatm a yapayim: ikinci Diinya Savasi si- rasinda italya, daha önce bizden i§gal ettigi ad a la n Yunanistan yerine Türkiye’ye terk etm eyi teklif etmi§, ancak “Milli §ef ism et in ö n ü ”, b u teklifi hig dü§ünm eden reddetm i§ti. italya’m n geldl- m ek zorunda kaldigi eski adalanm izi geri alsaydik bile tüm ünü bize birakm azlardi, am a en azindan birkagi elim izde kalabilirdi...

Ah tarih; hig affetmiyorsun!

L ozan K o n f e r a n s / n d a M u s u l U n u t u ld u mu?

Musul meselesi, isvigre’nin Lozan kentinde ba§layan görü§- m elerin gündem ine 26 Kasim 1922 tarihinde geldi. O tarih te asm da bulunm asi dogaldi. Üstelik böige ahalisinin ekseriyeti ile

179

K A y 1 T D 1 5 1 T A R i H i M i Z kadderatiyla ayni oldugunu ve bu §ehirlerin m ütarekeden sonra ve m evcut antlasm alar hilafina i§gal edildigini söyledi.

ingiliz Heyeti’nin Ba§kani Lord Curzon, ism et Pa§a’m n sa- vunm asim dinledikten sonra Misak-i Milli gibi bir belgenin galip devletlere dayatilam ayacagtm belirtti. A nkara Meclisi’ndeki Kürt m illetvekillerinin iginde Revanduz ile Süleym aniye’d en gelmi§

olanlarm bulunup bulunm adigim , bunlarin bir segim neticesinde mi A nkara’ya geldiklerini sordu. Tabii bu sorularin cevabi yok- tu...

Bunun üzerine Curzon, Musul m eselesinin hakem e havale edilm esinin uygun oldugunu ve bu hakem in de Cemiyet-i Akvam (Birle§mi§ M illetler) olabilecegini söyledi. Buna cevaben ism et Pa§a, meseleyi hakem e veya Cemiyet-i Akvam’a gönderm eyi uy­

gun görmedigini, M usul’un apagik d u ru m u n a ragm en konuyu hakem e birakm a5a dogru bulmadrgim söyledi. Tarti§ma uzayip sonugsuz kahnca konuyu ikili göriism elere biraktrlar. ism et Pa§a, ikili görü§tügü ingiliz tem silcilerinden Tyrrell’e, Türkiye’nin fakir bir ülke oldugunu, bu bakim dan Musul petrollerinden pay iste- digini ifade etti.

Bunun üzerine Tyrrell, tatm in edici bir antlasm a im zalandigi takdirde ingiltere’nin Türkiye’ye h er türlü ekonom ik yardim i ya- pacagm i, fakat ban§ antlasm asinin hazirlanm asm da petrol veya mali yardim m pazarlik konusu yapilm am asi gerektigini belirtti.

Bu tarih ten itibaren de Türkiye’nin Musul üzerinde hak iddiasin- dan vazgegmesi §artiyla Musul petrol kaynaklanndan veya gelir- lerinden hisse verilm esi im känlanm ara§tirm ak igin Türk dele- gasyonu ile ingiliz petrol u zm an lan arasm da görü§m eler

yapil-i S T yapil-i K L A L S A V A j l V E D E V R yapil-i M L E R

m aya ba§landi. Fakat bir sonuc alinam adi. N ihayet Lord Curzon, italyan ve Fransiz delegelerinin israrlari üzerine bu konunun dah a sonraki bir tarihte Türkiye ile ingiltere arasm da görüsül- m esine dair bir m addenin antla§ma m etnine konulm asina razi oldu. Böylece Musul m eselesinin görü§ülmesi Lozan Antla§ma- si’nd an sonraya birakilmi§ oluyordu.

iki ülke delegasyonu arasm da görü§meler 19 Mayis 1924 gü- n ü istanbul’da Kasimpa§a’daki eski Bahriye N ezareti binasm da ba§ladi. “Halig Konferansi” diye isim lendirilen görü§m elerde Türk Heyeti’ne Meclis Ba§kani Ali Fethi Bey, ingiliz heyetine ise Sir Percy Cox baskanlik ediyordu. Görü§ler arasm da ugurum lar oldugu daha ilk gün anlasildi. Fethi Bey, M usul’un Osm anli yö- netim i zam anm daki sim rlari göz önünde b ulu nd uru larak Türki- ye’ye devrini istiyordu. Cox ise bu n a karsilik Musul sehri dähil olm ak üzere Firat nehrinin iki sahilini de istiyordu. Halic Konfe­

ransi, hiqbir yakinlasm a saglanam adan 5 H aziran’da dagildi.

Aslinda ingiltere’nin istegi olmu§, böylece konu Birle§mis Mil-181

K A y 1 T D 1 $ l T A R i H i M i Z

letler’in gündem ine girmi§ti. Cemiyet-i Akvam çesitli oturum lar sonunda, Irak üzerinde ingiliz m andasini kabul etti. Cemiyet, ayrica M usul’da halk temsilcileri ile gôrüsm ek ve d urum u yerin- de tahkik etm ekle gorevli bir “soru§turm a kom isyonu” kurdu.

Fakat ingilizler, kom isyon çaliçmalarmi sabote ettiler. Irak’ta entrikalar çevirmeye, kuzeye dogru yeni topraklar i§gal etm eye basladilar.

T a k v im v e A y D e v r i m i m i z in Bir H ik â y e s i V a r mi?

§im di garip gibi duruyor ya, “takvim devrim i”ni savunan mil- letvekilleri, bu sayede Avrupalilaçacagimizi ve “m edeni milletle- rin bir rüknü” haline gelecegimizi sôylüyorlardi. Sonunda dev- rim gerçekleçti. Âlîçan Efendimiz’in M ekke’den M edine’ye hicre- tini esas alan “Hicri Takvim” birakildi, yerine “Gregoryan Stili Miladi Takvim” kabul edildi. Bu sayede Avrupahla§ip “m edeni m illetlerin bir rüknü” haline dônü§mü§ m üyüz bilmiyorum ; bil- digim §u ki, “Avrupalilaçm a-m edenileçm e” istegimizi, yakin tarih boyunca, (ta T anzim at’tan bu yana) h e r toplum sal degi§imin ônüne koydugum uz halde, Avrupahlar n a z a n n d a “Avrupah” sa- yilmiyoruz. Simrim Meriç’ten çizip bize boçveriyor, Avrupa Birli- gi’ne filan da almiyor. Biz ise hâlâ çabalayip duruyoruz.

Anlaçilan ônceki denem eler, devrim ler filan bizi Avrupa’ya ula^tiram am is. Ula§tirabilseydi, hâlâ “Avrupalilasm ak” ugruna çirpinir d u ru r m uyduk? Yillar once saltanati ve hilafeti kaldir- mayi kabul ettik; sonrasinda alfabelerini kabul ettik; kilik kiya- fetlerini kabul ettik; müziklerini kabul ettik... Bitmedi; yüzyillar boyu konuçtugum uz dili birakip “çitakça”ya benzeyen “uyduruk- ça”yi kabul ettik; Fransizca “m adam e (m adam )”d an dônm e “ba- yan”la, “m onsieur (m ôsyô)”dan dônm e “bay”i kabul ettik... Yet- medi; dinî kimligimizle ve millî varligim izla yüzyillar boyu ôrtü- siip bütünle§mi§ selamimizi atip “iyi sabahlar” anlam indaki Fransizca “bonjour (bonjug)”u n tercüm esi olan “günaydm ”i

ka-¡ S T i K L A L S A V A 5 1 V E D E V R Í M L E l i .

bul ettik. Kafalanmiz bu yüzden gok kari§ti: Kimimiz “helio” de- dik, kimimiz “selam ” diye kisa kestik, kimimiz tem enna ettik, kimimiz ba§ sallayip durduk.

Derken sira bir gün ay lan degi§tirmeye geldi: M uharrem , Ce- m aziyülew el, Cemaziyülähir, Safer, R ebiyülew el, Rebiyüláhir, Recep, §aban, Ramazan, § ew al, Zilkade, Zilhicce diye sayageldi- gimiz ay isimleri Ocak, §ubat, Mart, Nisan vesaire §ekline girdi...

Peygambcrimizin Mekke'den Medine'ye hicrctini esas alan “Hieri Takvim" yerine

“Sregoryan Stili Miladi Takvim"

kabul edildi. gün’, pazartesinin kar§isina ‘öngün’, salinin kar§isina ‘i§gün’

yazmi§ti. Bu listede gar§amba ‘güggün”, per§em be ‘ko§gün’, cu­

m a “yorgün’, cum artesi ‘bitgün’ olmu§tu. §a§irdigimi görünce iza- h at verm eye ba§ladi adam ... Pazar gününe ‘gezgün’ dem esinin sebebi tatil olmasindanmi§, günkü tatilde gezilir, eglenilirmi§...

Pazartesiye ‘öngün’ dem esinin sebebi, haftam n ilk i§ günü olu-

K A y I T D I 5 I T A R i H i M i Z

bedenlerin bitkin dü§mesindenmi§” (G ünün birinde cum artesi- nin de resm î tatil olacagim adam nered en bilsin?).

M eçhur tarihçim iz ism ail Hamdi Daniçmend, bu hikâyeyi eski

Ah, neler ya§andi... Ne tuhafliklar, gariplikler, gereklilikler ve gereksizlikler yaçandi...

A l f a b e D e g i § ik lig iy le A m a ç l a n a n N e y d i ?

Dil ve alfabe bir m illetin toplum sal karakterinin di§a vuru- m udur. Yani harfler ve kelimeier, toplum sal karakteristik ögeler- dir. Bunlar aym zam anda müzikle, m imariyle, edebiyatla har- m anlanm i§tir. Örnegin, Kiril Alfabesi’nin dili, m imarisi, resmi, müzigi, dansi, edebiyati, estetigi ona uygundur... Latin Alfabe­

si’nin ona uygundur... Japon Alfabesi’nin ona uygundur... Kimi- elinde “sülus”la§arak yuvarlakla§mi§, O sm anhnin A raplara nis- betle daha sabirli, d ah a sevecen, d aha uzla§maci ve dayam§maci karakterini yansitmi§ (birbirine bagli harfler), en az “bizim kadar bizden” olm uçtur.

Osmanli mimarisi de aym karakteristige uygun olarak

§ekil-i S T §ekil-i K L A L S A V A 5 1 V E D E V R Í M L E R

lenm içtir... Kubbe kültürü, toplum un yaziya yansiyan karakteri- ne ek olarak bir korum aciligi (m uhtaçlari him aye gibi) d a akset- kanlara gidip bizzat bu hizm eti kendileri görürlerdi).

Konu eski alfabeye dönme konusu degil artik; onu hayatimizm bir parçasi sayip onunla birlikte war olan estetik dünyamizi yeniden in§a etmek.

Hani kardeçiniz saganak altinda îslanirken §emsiyenizi o n u n ­ la da paylaçinca huzur bulursunuz ya; iste b u n u n gibi, Osmanli insani da kendisi gibi in an an lar baçta olm ak üzere, tüm insanlari

“insanlik ekseni”nde kendine kardeç sayan bir hayat gôrü§ü çer- çevesinde, semsiyesini, m uhtaçlari hayatin saganaklarm dan ko- ruyacak §ekilde açar, im kânlanm diger kardeçleriyle de payla-

§irdi. i§te bu “çemsiye harekâti” kubbeye dônüçtü ve kubbeler m abetlerde taçlaçti.

Tanzim at ôncesinden baçlayarak gelen Batililaçma süreci içinde, tü m ü n bir parçasi olan geleneksel alfabem izden vazgeç-

K A y I T D 1 5 1 T A R i H i M i Z

kendi yürüyiisünü de u n u ttu ” diye... Ayni §a§kmhktayiz. Batililar gibi yürüm eyi bir türlü ogrenem edik. Kendi yürüyüsüm üzün rit- mini de u nu ttugum uz igin yürüyem ez olduk. Zam an zam an eski degerlerim izde ham leye kalktigimiz oluyor, ancak eski degerle- rim izin tüm üyle bari§am adigim izdan dolayi, arad an bir süre ge- gince bir sebeple tek rar yere kapaklam veriyoruz.

Konu eski alfabeye donm e konusu degil artik; onu hayatim i- zin bir pargasi sayip onunla birlikte var olan estetik diinyamizi yeniden in§a etm ek... Hat, tezhip, ebru, ge§m-i bíilbül gibi ya§li- larim iz tarafindan ihm al edilmi§ ozelliklerimizin, genglerimiz ta- ra ñ n d an ihya edildigini górmele beni cok m utlu ediyor ve gele- beyi yakindan biliyordum . Enver Pa§a, yeni yazi §eklini em ir ola- rak G enelkurm ay’a verdigi zam an ben oradaydim . Yine o zam an da itiraz ettim . ‘Bunu gikaram azsim z’ dedim . Nasil yazip nasil okuyacaklarim soruyordum . O nlar da yapacagiz, edecegiz, diyor- lardi. bildigim yazi ile aynca yazdir da getir’ dedi...

§imdi, ben bu m acerayi biliyorum. H arf inkilábi ilan edilm e­

den iki sene e w e l Atatíirk’e sóyledim... Benim ikazim cesaretini

i S T i K L A L S A V A Ç l V E D E V R i M L E R

kirdi. H arf inkilâbi’m iki sene sürükledi. Resmî beyanlannda, grupta, partide yaptigi konuçm alarda, yeni harfleri düçünüyo- ruz, diyordu. Fakat baslayam iyordu. Nihayet, H arf inkilâbi’m emrivaki halinde ilan etm eden once kendisine çôyle dedim : ‘Bu- nu istiyorsunuz, yapacaksiniz. Fakat tatb ik etm eyeceksiniz.’

‘Kim?’ dedi. ‘Siz’ dedim ... mamiçtir. Ben, vekillerin, m ebuslarin, m em urlarin, herkesin cep defterini m uayene eder ve eski yazi ile notlarim gôrdügüm za- le soylemiç. Ona evraki hep bu tarzda gôtüriiyorlarm iç. Tipki Ha- fiz Hakki’nm benden istedigi gibi... Karçimdaki subaya, ‘Yeni ya- ben okuyam iyorum . Hâlbuki eski yazilardan okuyam ayacagim yazi yoktur. En aciz adam in en kari§ik yazdigim m utlaka sôker,

187

K A y I T D 1 5 1 T A R i H i M i Z

gikarirdim. Biitiin bu anlattigim giigliikleri du§iinerek, bilhassa yeti§mi§ insanlann yazi ile m iinasebetlerinin bozulacagindan ve cemiyette kultur hayatinin kotiiriim olacagindan endi§eliydim.

... Bugiinlere ait bir olayi hatirlarim . Atatiirk, yaninda bazi otu ran Alican (Ekrem Alican, 1961) defterini gikarir, eski yazi ile yazar. igimden, §artlar m iisait olsa ben sana gosteririm , derim ...

H arf inkilabi bir okum a yazm a kolayligma baglanam az (O zam an, olayi okum a-yazm a kolayligma baglayan ders kitaplari yalan soyliiyor). O kum a yazm a kolayligi Enver Pa^a’yi tahrik eden sebeptir. Ama H arf inkilabi’nm bizde tesiri ve biiyiik fayda- si, kultur degi§mesini kolayla§tirmasidir. ister istem ez Arap (bir bakim a Islam dem ek istiyor) kiiltiirunden koptuk... §imdi, biitiin sapm alara ragm en, yaziyi yeni harflerle ogrenmi§ olanlar eski harflere donem ezler. Kuran kursuna gidenler igin de boyledir.

H arf inkilabi’m b u ra d a baglayacagim . inkilap ilan edildigi za­ olup i§ ba§ina geldikge tabiatiyla seyrekle§ti.”

T e k k e v e Z a v iy e le r N e d e n K apatildi?

Tekkeler ve zaviyeler Osmanli insanm m egitim, ilim, zikir, fi- kir, huzu r ve m utluluk merkezleriydi. Yiizyillar boyu, toplum un hayat kaynagi oldular... Nice ham yiirek kem alini tekke ve zavi- yelerde buldu. Tekke ve zaviyelerde giindiiz egitimle gegen za­

m an, yatsi sonrasinda zikirle ziynetlenir, §ahsi kem alat zikir

hal-i S T hal-i K L A L S A V A 5 1 V E D E V R hal-i M L E R

kasi iginde kitleselle^ip büyük bir co§kuya dönü§ürdü...

Osm anli Devleti’ni in§a eden ham le, böyle bir co§kunun ese- ridir. O sm an Gazi’nin ru h u ve §uuru, §eyh Edebali tekkesindeki sohbetlerde kivamini bulm asaydi Osmanli Devleti tarih sahnesi- ne gikabilir miydi? Ne var ki, higbir kurum zam ana m eydan oku- yam az... Bu kurum lar da okuyam adi... Osmanli toplum unun bi- limsel, zihinsel, bedensel ve ruhsal egitim inde gok önem li bir ye- re sahip olan tekkelerle zaviyeler de zam an iginde eskidiler...

Qagin ihtiyaglanyla beslenip gengle§tirilemedikleri igin de yoz- lastilar... Nihayet, vaktiyle Yenigeri Ocagi’nm ba§ina gelenler, ba§langigta “insan fabrikalan” i§levini gören, bu i§levleriyle ba§- ta Osm anli Devleti’ni kuranlar olm ak üzere sayisiz “adam gibi adam ” yeti§tiren tekke ve zaviyelerin de ba§ina geldi: Kapatildi- lar...

Böylece yeni toplum un ilimle, irfanla, m uhabbetle, h atta kendi dinam igi ve ruhuyla irtibati kesildi... Yenigeri Ocagi’nm kapatilm asiyla birlikte kar§i kar§iya gelinen §a§kinligin beterine dü§ülmü§tü. Bu kez kapatilan bir “ocak” degil, büyük bir m illetin ruh dengesiydi. Denge bozulunca, yalpalam a ba§ladi ve bu özel- likle bilimsel ve kültürel alanlarda hälä sürüyor.

O zam an, neden mi kapatildilar?

(Jünkü Türkiye, “kendini yenilem e”yi, bir ba§ka deyi§le “gag- da§la§ma”yi, ru huna gok da uym ayan Batili tem ellere oturtm u§- tu... B unun toplum sal tab an a yayilmasi, eski kurum larm yok edilm esini gerektiriyordu. Hukuk sistemi ile ceza yasalari ba§ta olm ak üzere tüm sistem ler Batili kriterlere uydurulacak, milli bünye, tarihsel kimlik ve karakter gibi farklarla uyu§up uyu§ma- digina bakilm aksizin bazi degi§imler gergekle§tirilecekti. Bunla-

(Jünkü Türkiye, “kendini yenilem e”yi, bir ba§ka deyi§le “gag- da§la§ma”yi, ru huna gok da uym ayan Batili tem ellere oturtm u§- tu... B unun toplum sal tab an a yayilmasi, eski kurum larm yok edilm esini gerektiriyordu. Hukuk sistemi ile ceza yasalari ba§ta olm ak üzere tüm sistem ler Batili kriterlere uydurulacak, milli bünye, tarihsel kimlik ve karakter gibi farklarla uyu§up uyu§ma- digina bakilm aksizin bazi degi§imler gergekle§tirilecekti. Bunla-