• Sonuç bulunamadı

Bölüm Özeti

3. Oğuz/Batı grubu: Türk ye Türkçes , Azer ce, Türkmence ve Gagavuzca

9.5. Türk Dilinin Tarihî Dönemleri ve Coğrafyası

9.5.2. Türk Dilinin Tarihi Dönemleri

9.5.2.6. Yeni Türkçe Dönemi

9.5.2.6.1. Kuzey - Doğu Türkçesi

13. yüzyılda Türk yazı d l n n merkezîleşt ğ bölge Aral’ın güney ndek Harezm bölges d r. 13.-14.

yüzyıllarda Altınordu’nun merkez olan Hazar’ın kuzey kıyısındak Saray’dan hatta daha batıdak Kırım’dan Tarım havzasının doğusundak Gansu’ya kadar Türk yazı d l kes nt s z olarak kullanılıyordu.

Tarım havzasıyla Gansu’da kullanılan d le Türkoloj l teratüründe Uygur Türkçes , Altınordu ve Türk stan sahasında kullanılan d le se Harezm Türkçes denmekted r. Ancak k s arasında ses ve gramer yönünden hemen hemen h ç fark yoktur. Yazıları se farklıdır. B r nc s Uygur, k nc s Arap yazısını kullanır.

13. ve 14. yüzyıllarda Türk yazı d l , bu ana sahadan başka üç coğrafyada daha kullanılıyordu. Bunlardan b r Yukarı İd l (bugünkü Tatar stan) sahasıdır. Burada bulunan mezar k tabeler n n d l İd l Bulgarcası d . İk nc s Mısır ve kısmen Sur ye d . Buradak yazı d l Harezm Türkçes ne çok yakındı ve Kıpçak Türkçes adını taşıyordu. Üçüncü saha Azerbaycan ve Anadolu sahasıydı. 13. yüzyılda bu alanda Oğuz ağzına dayanan yen b r yazı d l doğmuştu. Bu yazı d l Balkanlara doğru sahasını gen şleterek kes nt s z şek lde bugüne dek sürmüştür. Sadece mezar k tabeler nde gördüğümüz İd l Bulgarcası 14. yüzyıldan sonra yer n Kıpçakçaya bırakır. Mısır ve Sur ye’de se 15. yüzyıldan sonra Kıpçak Türkçes kullanılmaz olur.

Karahanlı Türkçes nden Çağatay Türkçes ne geç ş olarak değerlend r len bu dönemde, d l tar h bakımından öneml eserler yazılmıştır. Bu dönem n d l yad gârlarını Harezm Türkçes ve Kıpçak Türkçes olmak üzere k grupta değerlend rmek de mümkündür. Bunlardan başlıcaları aşağıda kısaca anılmıştır:

Harezm Türkçes n n yad gârları: Mukaddimetü’l – Edeb, Kısasü’l – Enbiyâ, Muînü’l – Mürid, Muhabbetnâme, Nehcü’l – Ferâdis

Kıpçak Türkçes n n yad gârları: Kodeks Kumanikus (Codex Cumanicus), Tercümanü Türkî ve Arabî, Kitâbü’l-İdrâk li Lisânü’l-Etrâk, Husrev ü Şirin, Gülistan Tercümesi, Et-Tuhfetü’z-Zekiyye fi’l-Lûgati’t-Türkiyye, El-Kavaninü’l-Külliye li Zabti’l-Lûgati’t-Türkiyye

9.5.2.6.2. Batı Türkçesi

Moğol yayılması sonunda Oğuz ve Türkmen boylarının Anadolu’ya göç etmes , esk gelenek ve görenekler n güçlenmes ne, Türk d l n n de yen b r canlılıkla halk arasında yayılmasına yol açmıştır.

Böylece, 13 yüzyılda Türk d l n n yazı d l olarak Anadolu’da şlenmeye, Türk edeb yatının öneml eserler vermeye başladığını görüyoruz. Bu eserler de Fars edeb yatının etk s altında kaleme alınmış olmakla b rl kte, d l bakımından çok saded r.

Selçuklularda uç bey olarak sınırlara yerleşt r lmekte olan Oğuz ve Türkmen boy beyler , 13I. yüzyılın k nc yarısında Moğolların baskısıyla zayıflayan İmparatorluğun durumundan yararlanarak, kend adlarına hükümet sürmeye başlamışlardır.

Bunlardan Karamanoğulları kültür tar h m zde mutlu b r çığırı açmış olmaları bakımından büyük b r onura hak kazanmışlardır. 1261’de tahta geçen oğlu Mehmet Bey, hem Selçuklulara, hem de İlhanlılara karşı cephe almış, bu sıralarda Memlükler n Anadolu’ya geç p Moğol ordularını yenmes nden yararlanarak, 4 Mayıs 1278 (10 z lh cce 676)’de Türkçey resmî d l olarak lan etm şt r.

Karaden z, Kafkaslar, Hazar Den z ve İran, Kuzey-Doğu Türkçes le Batı Türkçes n ayıran tab sınırlardır.

11. yüzyıldan t baren Oğuzlar İran’ı aşarak Azerbaycan ve Anadolu’ya gelm şler ve Batı Türklüğünü oluşturmuşlardır. Batı Türklüğü 14. yüzyılda Balkanlara taşmış, daha sonra Macar stan sınırına dayanmıştır. Bugünkü Irak ve Sur ye’n n kuzey bölgeler de Batı Türkler n n 11. yüzyıldan t baren yerleşt kler yerlerd ve buralardak nüfus Anadolu Türklüğünün tab uzantısıydı. Öte yandan Kuzey Afr ka ve Arap ülkeler ne de öneml m ktarda Osmanlı Türkü yerleşm şt . Bütün bu sahalarda Batı Türkçes ortak b r yazı d l olarak kullanılmıştır. 13. ve 14. yüzyıllarda Anadolu ve Azerbaycan’da yazılan eserler , yazı d l olarak b rb r nden ayırmak kolay değ ld r. Bu yüzyıllarda yazı d l henüz standartlaşmamıştır; esasen Azerbaycan, Anadolu ve Balkanlarda henüz s yasî b rl k de yoktur; bölgede çeş tl Türk beyl k ve devletler hüküm sürmekted r. 15. yüzyılda Osmanlılar güçlenerek b rl ğ kurmaya yönel rler ve yen oluşmaya sonra k yazı d l n n ayrıldığını söylemek mümkündür; ancak aralarındak fark yok denecek kadar azdır.

Kuzey ve doğu Türkler nde Harezm Türkçes n n devamı n tel ğ ndek Çağatay Türkçes tek ve ortak yazı d l olarak 15. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına kadar devam etm şt r. Bunun b r tek st snası vardır: Kırım Hanlığı. Osmanlı dares nde bulunduğu ç n Kırım Hanlığında kullanılan yazı d l Osmanlı Türkçes d . Hazar’ın güney nden batıya uzanan ve Azerbaycan (Kuzey Azerbaycan ve Güney Azerbaycan), Anadolu, Adalar, Rumel , Irak ve Sur ye’de konuşulan Türkçeye Batı Türkçes denmekted r. Bugünkü yazı d ller n n sınıflandırılmasında Türk ye Türkçes , Gagavuz Türkçes , Azerbaycan Türkçes ve Türkmen Türkçes Batı

Türkçes grubunda yer almaktadır. Türk yazı d l n n bu kolu Oğuz lehçes ne dayandığı ç n Oğuz grubu olarak da adlandırılır.

12. yüzyılın sonlarıyla 13. yüzyılın başlarından günümüze kadar kes nt s z olarak devam eden ve Esk Türkçeden sonra oluşan Türkçen n k büyük kolundan b r olan bu yazı d l , Türklüğün en büyük ve en ver ml yazı d l d r. Türkçen n d ğer yazı d ller ne göre en çok gel şme gösteren koludur.

Bugün Batı Türkçes ; Türk ye Türkçes , Azerbaycan Türkçes , Gagavuz Türkçes ve Türkmen Türkçes olmak üzere varlığını dört kolda devam ett rmekted r. Türkmen Türkçes , yüzyıllarca Doğu Türkçes n n

13. yüzyılın başlarından 15. yüzyılın sonlarına kadar Anadolu ve Rumel ’de kullanılan, Oğuz temel ndek Türkçe olup Batı Türkçes n n lk dönem n oluşturur.

Esk Anadolu Türkçes , gramer şek ller bakımından kısmen Esk Türkçeye bağlı olmakla b rl kte, Kuzey ve Doğu Türkçeler ne göre hızlı b r gel şme gösterd ğ ç n bu dönemde yen gramer şek ller ortaya çıkmaya özell kler taşıyan ve daha çok halka seslenen eserler yazılmıştır. Bu eserler n yazılmasında beyler n; kend m llî d l ve kültürler ne önem veren, Türkçe yazan b l m adamlarını ve şa rler n koruyup destekleyen tutumları oldukça etk l olmuştur. B lhassa, Karamanoğlu Mehmet Bey’ n 15 Mayıs 1277’de tellal çağırtarak yaydığı “Şimden gerü dîvânda, dergâhta, bârgâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.” fermanı oldukça öneml d r.

Selçuklu devlet n n parçalanmasından sonra ortaya çıkan Anadolu Beyl kler nde se beyler n de m llî geleneklere ve Türkçeye önem vermeler sonucunda d l ve edeb yat açısından ver ml b r dönem başlamıştır. Bu dev rde Selçuklu dönem n n az sayıdak eserler ne karşılık yüzlerce eser meydana get r lm şt r.

Arapça ve Farsça unsurların henüz fazla olmadığı bu dönem n Esk Türkçeden ayrılan özell kler olmakla b rl kte bugünkü Türk ye Türkçes n n de temel n oluşturur.

9.5.2.6.2.2. Osmanlı Türkçesi

Prat kte kısaca Osmanlıca d ye de adlandırılan Osmanlı Türkçes , 15. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın başlarına kadar Osmanlı devlet n n sınırları ç nde kullanılan yazı d l d r.

Bu dönem n en bel rg n özell ğ , Arapça, Farsça g b yabancı d llerden oldukça fazla kel me ve gramer şekl n n Türkçeye g rm ş olmasıdır. Klâs k b r edeb yat oluşturma ve sanat yapma anlayışıyla Türk yazı d l âdeta Arapça, Farsça ve Türkçe kel melerden oluşan üçüz b r d l hâl ne get r lm şt r. Konuşma d l yle yazı d l arasındak farklar her geçen gün artarken b r tara a konuşulan fakat yazılmayan b r d l; d ğer tara a yazılan fakat konuşulmayan b r d l ortaya çıkmıştır.

Halka, halkın d l yle seslenen halk şa rler n n yalın Türkçes yanında sanat yapma end şes yle sadece bell b r zümren n anlayab ld ğ , halkın anlamadığı, konuşmadığı unsurlar d van şa rler aracılığıyla d le g rm şt r. Bu durum 17. yüzyılda doruğa çıkmıştır.

D lde ortaya çıkan bu k l kten kaynaklanan anlaşılmazlık sorunu, 17. yüzyılda mahallîleşme hareket yle yavaş yavaş çözülmeye başlamıştır. Bu çözülme 18. yüzyıl boyunca ve Tanz mat’a kadar devam ett yse de Türkçe, yabancı kel melerle yüklü ağır b r d l olarak varlığını Batı Türkçes n n üçüncü dönem n oluşturan Türk ye Türkçes ne kadar sürdürmüştür.

Medresen n yarattığı skolast k anlayış ve nanışla beslenen klâs k Türk edeb yatı, saray ve medrese çevreler nde yayılıp gel ş rken, gen ş halk yığınları arasında da, daha açık b r d lle yazılmış kend zevk ne ve anlayışına seslenen canlı b r edeb yat meydana gel yordu. Sonradan çeş tl kollara ayrılan bu edeb yatın da, İslâm dünyasının meydana get rd ğ yen nanışların zler n taşıyacağı şüphes zd .

Bunların başında, yen d n n yarattığı kahramanların hayatı etrafında toplanan h kâyeler gel r. Türlü çağlarda b rçok k ş tarafından kaleme alınan Ebu Müsl m, Seyy d Battal Gazî, Dan şment Gaz h kâyeler , Hz. Al le büyük d n erler n n kâf rler ve devlerle çarpışmalarını tasv r eden eserler. Dede Korkut ve Köroğlu h kâyeler bunları zler.

Daha sonra da halk destanları gel r k , bunlar lk destanların kalıntılarını taşımakla b rl kte, sonradan kaleme alındıkları ç n, İslâm d n n n nançlarıyla gelenek ve görenekler n n etk s altında meydana gelm şt r. Bunların çoğu, yazarları b l nmeyen anon m eserlerd r.

L r k halk ş rler de, d l özell ğ bakımından bu kümeye g rer. Başka b r küme de, y ne halka seslenmekle b rl kte, medrese eğ t m görmüş, ya da o çevrelerde yet şm ş bel rl k ş ler n meydana get rd kler h kmetler, lah ler, devr yeler, nefesler, ağıtlar, ünlü şeyhlerle erenlere a t “menakıp” k taplarıdır.

Kur’an ve had s çev r ler yle bazı d nî r saleler de bu kümeye bağlayab l r z. Gerç bunlar anlayış ve nanış bakımından ötek lerden çok başkadır. B r nc lerde öğretme ve “telk n” amacıyla b rl kte l r zm de vardır.

İk nc lerde se, daha çok “züht ve takva” büyük b r yer tutar. Her k s de halka seslend ğ nden, d l bakımından aynı sadel ğ taşır.

Daha lk çağlardan başlayarak, Orta Asya’da halkla b rl kte yaşayan türlü tar kat şeyhler yle derv şler , ülküler n halk yığınlarına yaymak amacıyla, ana d lden gen ş ölçüde yararlanmışlardır.

Ahmet Yesev le hal feler n n bas t ve sade b r d lle kaleme aldıkları h kmetler, halk arasında gen ş yankılar uyandırmıştır.

Daha sonra Anadolu’da Yunus Emre ve Nes mî g b şa rler, Türk d l n kend yönler nden şlem şler ve ona b r canlılık, ruhları t treten dokunaklık, kıvraklık verm şlerd r. Yunus Emre’n n lah ler n n bugün de büyük b r zevk ve heyecanla okunmasındak sır, ondak sanat kudret ndend r.

9.5.2.6.2.3. Türkiye Türkçesi

Batı Türkçes n n bugün ç nde bulunduğumuz üçüncü dönem d r. Türk ye Türkçes ter m nden, Türk ye Cumhur yet ’n n resmî d l olan ve bugün çok gen ş b r alanda kullanılan Türk yazı d l anlaşılır.

Ömer Seyfett n ve arkadaşlarının (Z. Gökalp, A. C. Yöntem, A. Koyuncu) konuşma d l nden yen b r yazı d l yaratma amacıyla Genç Kalemler derg s nde başlattıkları Yeni Lisan hareket bu dönem n başlangıcı olarak kabul ed l r. Yeni Lisan makales nde bu hareket n amacı, “M llî b r edeb yat meydana get rmek ç n önce okunmuştur. Buna karşılık Osmanlı eserler de özell kle İd l-Ural bölges nde sürekl okunmuştur. Osmanlı ve Azerbaycan sahasında Nevayî’ye Çağatayca olarak naz reler yazılmış ve bu 19. yüzyıla kadar sürmüştür.

15. yüzyılda Sekkâkî, Lûtf , M r Haydar g b şa rlerle gel şmeye başlayan bu edeb yat, M r Al Ş r Nevaî le olgunluk çağına er şm şt r. Baykara-Nevaî devr nde Herat’ın parlak b r f k r ve sanat merkez hâl ne gelmes , Fat h zamanında İstanbul’un kültür hayatının kıbles olarak b l m ve sanat adamlarını kend ne çekt ğ döneme rastlar. Böylece İstanbul ve Herat, Türk - Müslüman kültürünün k büyük merkez olarak karşılıklı yer almış bulunur.

Klâs k dev r Çağatay edeb yatının olduğu kadar, bütün Türk edeb yatının da en öneml şahs yetler nden b r olan Al Ş r Nevâyî, Azer ve Anadolu sahasında da okunmuş, Osmanlı şa rler nce üstat olarak tanınmış ve 15. yüzyıldan bu yana ş rler ne pek çok naz re yazılmıştır. Meydana get rd ğ d van, mesnev , tezk re, hâl tercümes , tar h vb. g b değ ş k türlerde; mus k , aruz, d l, d n vb. farklı konularda kaleme aldığı otuza yakın eser, klâs k Çağatay edeb yatının teşekkülünde ve gel şmes nde büyük h zmet görmüştür.

Al Ş r Nevâyî’n n Türkçeyle Farsçayı karşılaştırarak Türkçen n Farsçadan üstün olduğunu anlatan Muhâkemetü’l- Lûgateyn (İk D l n Muhakemes ) adlı eser d l tar h bakımından özell kle anılmaya değer n tel kted r.

Bugünkü Pak stan, H nd stan ve Afgan stan topraklarında 16. yüzyılın başlarında büyük b r Türk devlet kuran Babür Şah, Çağatay ş r n n ve nesr n n güzel örnekler n verm şt r. Babür Şah’ın Vekayi adlı eser se, dünya hatıra edeb yatının öneml kaynaklarındandır.

17. yüzyılda Çağatay Türkçes n tems l eden Ebü’l-Gaz Bahadır Han’ın Şecere-i Türkî ve Şecere-i Terâkime adlı eserler meşhurdur.

Doğu Türkçes günümüzde, Doğu ve Batı Türk stan’dak Modern Özbek Türkçes yle ve Yen Uygur Türkçes yle tems l ed lmekted r.

1552’de Kazan’ın düşmes yle başlayan Rus yayılması 1885’te Batı Türk stan’ın şgal yle tamamlanmıştır.

Doğu Türk stan 1760’larda Ç n şgal ne uğramıştır. 19. yüzyılın sonuna gel nd ğ nde bağımsız olan Türkler sadece Osmanlı Türkler d r.

19. yüzyılın ortalarında Türk yazı d ller ç n yen b r süreç başlar. Kazan Ün vers tes nde hocalık yapan müsteşr k ve papaz İlm nsk , her Türk boyunun konuşma d l n n ayrı b r yazı d l hâl ne gelmes gerekt ğ görüşünü ortaya koyar ve bunun ç n çalışmaya başlar. Özell kle Tatar aydınlarıyla Kazan’da okuyan Kazak aydınları üzer nde etk l olur. Bu k Türk boyunun bazı yazar ve şa rler , ortak olan Çağatay yazı d l yer ne kend konuşma d ller n yazı d l hâl ne get rmeye çalışırlar. Yüzyılın sonlarına doğru Tatar ve Kazak yazı d ller n n lk eserler ver lmeye başlar. İlm nsk ’ye karşılık Gaspıralı İsma l, 1884’te Bahçesaray’da (Kırım) çıkarmaya başladığı Tercüman gazetesi ve Türk dünyasının her tarafında açtırdığı usûl-i cedit okulları çıkararak bu gazete vasıtasıyla İrancalaşmış Özbek ağızlarını yazı d l hâl ne get rmeye çalışır. 1888-1902 arasında çıkarılan Dala Vilâyeti gazetesi Kazakçayı, 1905-1908 arasında çıkarılan Mecmûa-yı Mâverâyı Bahr-ı Hazar Türkmencey yazı d l yapmaya uğraşır. Her üç gazete de Çar dares nce çıkarılmaktadır.

Yüzyılın başındak bu tartışma ve uygulamalar kaynaklara ulaşmanın zorluğu yüzünden bugüne kadar c ddî şek lde araştırılmış değ ld r. Ancak 1917’dek Bolşev k ht lâl nden sonra serbest tartışma ortamı yok ed lm ş, İlm nsk ve Ostroumov’un f k rler zorla uygulanarak her Türk boyunun konuşma d l ayrı yazı d l hâl ne get r lm şt r. Bu süreç Sovyetler B rl ğ ’nde 1930’larda tamamlanmıştır. Ç n dares ndek Doğu Türk stan’da se Uygurca, Çağatay yazı d l n n devamı olarak sürerken 1949’dak komün st dareden sonra mahallîleşt r lm şt r. Alfabe değ ş kl kler yle bu süreç hızlandırılmış, her Türk yazı d l ç n ayrı alfabeler oluşturularak farklılık artırılmaya çalışılmıştır. Bütün bu çalışmalar sonunda bugün 20 Türk yazı d l ortaya çıkmış bulunmaktadır.