• Sonuç bulunamadı

Bölüm Özeti

5. DİL VE DÜŞÜNCE

5.2. Dil ile Düşünce Arasındaki İlişki

D l le düşünce arasındak l şk ler yüzyıllardan ber üzer nde durulan, en esk çağlardan ber çeş tl yönlerden tartışılan konulardandır. Günümüzde önem n y t rmem ş olan d l-düşünce problem artık d s pl nler arası yaklaşımlar çerçeves nde rdelenmekted r.

D l düşünce eylem ve düşünce açısından ele alındığında nsanı nsan yapan her şey n büyük ölçüde d lde yer aldığı ya da d le yansıdığı görülür. Gerçekten de d l b rey n b l nc n oluşturan benl ğ n b ç mlend ren temeld r; b l nc n kökler ne, b l nçaltının der nl kler ne uzanan başlıca nsan şlevd r. Düşünce, akıl, b lg , buluş ancak d lle olanak kazanır. D l dünyayı hafızamızın egemenl ğ altına sokan temel araçtır, başlıca anlatım yöntem d r. İnsan yaşamının tüm görünümler yle de ç çed r. İnsanın hem ç nded r, hem dışında;

hem özneld r, hem nesneld r. Günlük ht yaçlardan sanatsal etk nl klere kadar olan şeyler d l n ht yaç alanıdır (Vardar 2001:13). Adalet, v cdan, merhamet, nsaf, tavs ye, erdem, bezg nl k g b kavramları acaba d l olmadan, d le başvurmaksızın düşünmeye, kolaylıkla anlatmaya olanak var mıdır? Konunun bu yönler göz önünde bulundurulunca d l olmadan düşüncen n gerçekleşmeyeceğ yargısı ağırlık kazanmaktadır (Aksan 1995: 54). Çünkü düşünce varlığını d lle sağlar, d lle hayat bulur.

Gerek varlıkların adlandırılışında bel ren ayrımlar, gerek sözcükler n d lden d le değ şen kullanımları, gerekse kültür ve yaşam koşullarındak başkalıklar, nsanoğlunun, çevrey ve gerçeğ d le get r rken nesnel davranmadığını göstermekted r. B rçok b lg n n ve değ ş k akımların ben msed ğ g b d ller, gerçeğ ve n tel kler ayrı k ruhsal eylem olduğunu savunmuşlardır (Aksan 1995: 54). Ar stoteles se d l düşünceler yansıtan b r araç olarak görür (Aster 1994:15).

Ant k Yunan’da genel olarak d l-düşünce ve dünya l şk s , başlangıçta d l ve gerçekl ğ n b rb r nden ayrılmadığı, sözcükler n ya da adların gerçekl ğ n yan adlandırılanın yer ne geçt ğ b r özdeşl k l şk s

çeren m tsel-ş rsel b r düşünüş b ç m ve sözcükler n ya da adların gerçekl ğ şaret veya tems l ett ğ b r

anlayış tarzı temel nde b ç mlenm şt r (Coşkun 2014: 88).

Türk edeb yatının en öneml eserler nden olan Yusuf Has Hac b’ n Kutadgu B l g’ nde geçen Aklın süsü dildir, dilin süsü söz fadeler d l n akıl yan düşüncen n ürünü göster lmekted r.

Batı’nın dünyadak d l ve kültür çeş tl l ğ n n farkına varması oldukça esk ye dayanmakla b rl kte, bu yöndek b l msel gözlem ve ncelemeler n s steml b r şek lde yürütülmes , temel kavram ve kuramların ortaya atılması yen toplumsal b l m alanlarının doğuşu le yakından lg l d r. Örneğ n, nsanb l m, 18.

yüzyılda ortaya çıkıp, gel şen b r alan olarak etn k toplulukların ırk, d l ve kültürler n ncelemede öneml katkılar sağlamış; düşünce ve davranış b ç mler n anlamak ç n o topluluğun d l n ve kültürünü de anlamanın gerekt ğ vurgulanmıştır.

Avrupa’nın kolon leşme hareket yle değ ş k kültürler ve d ller tanıma; böylece m syonerl ğ , kültür, ekonom ve d l pol t kalarını yen topraklarda uygulama steğ , 17. yüzyıl sonlarından başlayarak, özell kle Asya ve Afr ka’dak topluluklarla yakından lg lenmes ne neden olmuştur. D ğer yandan Amer ka’da da 20.

yüzyıl başlarında yerl kültürler n ve d ller n ncelemeye yönel k bet msel çalışmalar, gerek yapısalcılık akımından, gerek Avrupa’nın uzak kültür ve d ller nceleme çalışmalarından ve bu konudak kavram ve kuramlardan öneml ölçüde yararlanmıştır.

D l ve düşünce arasındak l şk y gen şleterek, toplumun ve kültürün bu l şk dek bel rley c rolünü vurgulayan k ş se, 19. yüzyıl düşünürü W lhelm von Humboldt (1765-1835)’dur. Humboldt, d l n nsan z hn n n yaratıcı yeteneğ n n sonucu ortaya çıktığını ve her d l n kullanıldığı topluluk ç n özel b r mülk yet anlamına geld ğ n bel rt r. Bu nedenle her d l kend yapı, ses, sözcük vb. özell kler le d ğer d llerden ayrılan b r k ml ğe sah pt r. Humboldt, tıpkı Herder g b , düşünce ve d l arasında koşut b r l şk n n bulunduğunu bel rtm ş, d ller n kend geçm şler n n ürünü olduklarını, geçm şten o güne dek süregelen algılama ve düşünme süreçler n n d lde yansıma bulduklarını öne sürmüştür. D ller arasındak farklılıkların yalnızca ses, sözcük, yapı g b b ç msel farklılıklar olmadığını, bu farklılıkların temelde, o d l konuşan b reyler n yaşadıkları kültür ve toplumla bağlantılı olarak, gerçekl ğ algılama, yorumlama ve aktarma b ç mler ndek farklılıklar olduğunu bel rtm şt r. Humboldt’a göre b r topluluğu, b r kültürü anlamanın en temel yollarından b r o topluluğun d l n ncelemekt r (Büyükkantarcıoğlu 2006: 27).

Her d l n kend ne özgü anlama ve anlatma yolu” bulunduğu b ç m nde açıklanan bu görüş, d lb l mde

Kızılder l d ller ve kültürler üzer nde çalışan Franz Boas (1858-1942)’da her kültürü kend ortamında ve yaşam prat kler çerçeves nde gözlemleyerek anlamak gerekt ğ nden söz eder. Ancak o zaman gerçekl ğ o kültürde yaşayan b r yerl g b algılamak ve o d l n ne g b toplumsal ve kültürel gereks n mlere h zmet ett ğ n görmek mümkün olacaktır. Sonuçta bu d ller, H nt - Avrupa d l a les ndek d ller n yapılarından ve kültürler n sunduğu yaşam prat kler nden ve gerçekl k algılamalarından öneml farklılıklar serg lemekted rler. Bu nedenle de o d l konuşan b reyler n düşünme b ç mler nde de farklılıklar olacaktır (Büyükkantarcıoğlu 2006: 28).

Amer kalı Antropolog Edward Sap r’e (1884-1939) göre de her d l gerçekl ğ o d l konuşanlara kend açısından yansır. Bu nedenle her kültür farklı b r dünya görüşü sunar. D l toplumsal gerçekl ğ n sembol k b r yansımasıdır. Bu gerçekl k ç nde oluşan anlamlar, en çok o gerçekl ğ yaşayanlar ç n anlamlıdır. Bu anlamları da o kültürün d l nde b ç mler n yapılanması sonucu zleyeb l r z. (Büyükkantarcıoğlu 2006: 28) Sap r’ n görüşler n gel şt ren ve b r h potez olarak yapılandıran k ş se, Sap r’ n öğrenc s Benjam n Lee Whorf (1897-1941) olmuştur. D lsel Görecel k, Sap r-Whorf H potez , D l- ç -Dünya Görüşü g b adlarla tanınan bu kuram k temel lkeye dayanır:

D lsel bel rley c l k lkes ne göre d l, o d l konuşan b rey n düşünme b ç mler n bel rler; bu b ç mlere bell sınırlamalar get r r. Ludw g W ttgenste n (1922: 74) se, “D l m n sınırları, dünyamın sınırları demekt r.” fades yle d lsel bel rley c l ğe vurguda bulunmuştur.

D lsel görecel k lkes ne göre se, bell b r d lde kodlanmış olan anlamlar b r başka d lde bulunmayab l r, dolayısıyla, o d l anad l olarak konuşan b reyler n gerçekl ğ nasıl anlamlandırdıkları ve aktardıkları, başka b r d l konuşan b rey n bu süreçler ne göre farklılıklar gösterecekt r. B r başka dey şle, her d l b rey n ç nde yaşadığı gen ş ya da dar kültürel yapılanmanın gerekl gördüğü olguları anlamlandırmak ç n şler. O kültürün let ş m gereks n mler n karşılar. Bu nedenle dünyadak tüm nsanların gerçekl k olgusuna aynı b ç mde yaklaştıklarını; aynı algılama, anlamlandırma, yorumlama ve d lsel aktarım süreçler ne sah p olduklarını söylemek mümkün değ ld r.

Whorf görüşler n farklı d llerden aldığı şu g b örneklerle açıklamıştır: b r Amer kan Kızılder l d l olan Hop ’de kuşların dışında uçan her türlü şey ç n -böcek, s nek, uçak, p lot vb.- kullanılan tek b r sözcük bulunmaktadır (masa’ytaka). İng l zce, Türkçe ya da başka b r d lde uçan farklı canlılara, nesnelere ya da k ş lere farklı k ş lere farklı sözcükler kullanan konuşmacılar ç n anlamsal olarak daha fazla sayıda kavram ve bunları yansıtan d lsel b ç m söz konusudur. Bu da Hop d l n konuşan b r k ş n n dünyayı algılamasında bu kavram ç n z h ndek anlam ulamının sınırlı oluşunu bel rtmekte; bu durumun d lde yansıma bulduğu örneklenmekted r. Bu noktada d l n m düşüncey yoksa düşüncen n m d l sınırladığı sorgulanab l r. Whorf’a göre d l n olanakları, bu d l doğduğu andan başlayarak anad l olarak ed nen b r k ş n n dünyayı algılama b ç mler n koşullamaktadır. “D lsel Bel rley c l k” olarak adlandırılan lke, böyle b r durumu bel rtmekted r. Y ne Hop d l nde boyut olarak zaman kavramının olmayışı ya a d ğer pek çok d lde bulunduğu g b eylem zamanının bulunmayışı hop konuşan b reyler n İng l zce konuşan b reylerle

let ş mde bel rg n b r zorluğa neden olmaktadır (Büyükkantarcıoğlu 2006: 29). Bu konuda son zamanlarda yapılan kayda değer çalışmalar yapılmaktadır. B r örnek verecek olursak b rb r ne komşu halklar olan ancak çok farklı d ller konuşan İsveçl ler ve F nl ler, b rb r ne benzer şlerde, benzer bölgelerde ve benzer yasa ve kurallar altında çalışsalar b le ş başında yaşadıkları kaza oranları farklılık göstermekted r. Kaza oranları İsveççe konuşanlar arasında oldukça düşüktür. İk d l karşılaştırdığımızda H nt - Avrupa d ller nden olan İsveççe, hareketle lg l b lg ler üç boyutlu mekânda aktarır. H nt - Avrupa d ller yle bağlantılı olmayan ve Estonya ve Macar d ller g b Ural - Altay d ller nden olan F nce se böyle b r özell ğ tam olarak yansıtmamaktadır. Bunun sonucu olarak da üret m sürec nde kes nt ler ve kaza oranı F nlerde daha yüksekt r.

Örnek

Amerika Birleşik Devletleri’nin Arizona eyaletinde konuşulan bir Kızılderili dili Hopi dili İngilizceden sadece sözcük yönünden değil, isim, fiil gibi dil bilgisel yapılar yönünden de farklıdır. Örneğin Hopi dilinde sayılar fiziksel varlıkları saymak ve ölçmek için kullanılırken, zaman gibi soyut kavramlar için kullanılmaz. “Üç dönüm otlakta otlayan on beş koyun görüyorum.” cümlesini Hopi diline çevirmek sorun olmazken, “Üç ha a önce, on beş dakikalık şöhretin tadını çıkardım.” gibi bir cümle çok daha karmaşık bir çeviri gerektirir. –ed, -ing ve will ile geçmiş, şimdiki ve gelecek zamanı anlatmak yerine Hopi dilinde olaytın tamamlandığı, hâlâ sürdüğü ya da olması beklendiği durumlarda ayrı bir sözcük kullanması gerekir. Örneğin “Üç yabancı köyümüzde on beş gün kaldı.” gibi bir cümleyi bir Hopili “Üç yabancının köyümüzde on altıncı güne kadar kaldığını hatırlıyoruz.” olarak söyler. (Haviland vd. 2008:245)

Bununla lg l b r başka görüş de d l n kültürel gerçeğ bel rlemekten çok onu yansıttığıdır. Örneğ n Bol vya’nın dağlık bölges nde yaşayan Aymara yerl ler n n temel bes n maddes patatest r. Kullandıkları d lde de patatesle lg l , patates nasıl sakladıkları ve hazırladıklarını anlatan 200 sözcük bulunur.

Paraguay’ın trop kal araz ler nde yaşayan Ayoreo yerl ler se değ ş k bal türler n tanımlamak ç n y rm sözcük kullanır, bu da balın hayatlarındak önem n vurgulamaktadır. İlg nç b r d ğer örnek de Amer kan İng l zces nde çatışma ve savaşla lg l pek çok sözcük, parayla lg l pek çok fade bulunurken H nd stan’dak b r d lsel toplulukta bu kadar saldırgan fadeler ya da parayla lg l fazla kullanımın olmadığı görülmekted r. Sudan’da göçebe b r kab le olan Nuer’ n kullandığı d lde sığırla lg l 400’den fazla sözcük ve dey m bulunduğunu ve Nuerl çocukların adlarını bu dey mlerden aldığı görülmekted r. Eğer d l, kültürel gerçekl ğ yansıtıyorsa er ya da geç kültürdek değ ş m d ldek değ ş m olarak yansımasını bulacaktır.

Büyükkantarcıoğlu (2006: 29) bu konuda b r başka örnek de Esk mo d l nden verm şt r. Esk mo d l nde karın farklı türler ç n ayrı ayrı sözcükler kullanılmaktadır: Sulu kar, haf f donmuş kar, buz tutmuş kar, er yen kar vb. g b . Bu kültürde yaşam prat ğ b reyler ç n karın farklı türler n n adlandırılmasını zorunlu kılmıştır, bu nedenle karla lg l olarak bel rt lmes gereken ayırt ed c anlamlar ç n farklı sözcükler gerekl d r. Oysa yaşamını karlar arasında geç rmeyen; dolayısıyla balık tutmak, üzer nde yürümek, del k

açmak, kızak sürmek vb. amaçlar ç n karın özel durumlarını d lsel olarak aktarmaya yaşam prat ğ ç nde gerek duymayan b r kültürün b reyler ç n z h nde bu denl çeş tl kavram ayırımlarına gerek bulunmamaktadır. Kısaca d l, o kültürün gereks nmeler ne koşut olarak gerçekl ğ n bell d l mler n yansıtmakta, d ğerler n ya genel b r ulam ç nde sağlamakta ya da h ç sağlamamaktadır. Buna dayanarak da d l-düşünce l şk s n n toplumsal temell olduğu söyleneb l r.

Toplum b reyler yaşadıkları çevren n kend ler ne sunduğu koşullar doğrultusunda hayatlarını sürdürmek zorundadırlar. Yaşanılan coğraf bölgen n toplum üzer ndek etk s l m âlem nce tetk k ve kabul ed lm ş b r gerçekt r. Coğrafya m lletler n sanay , kt sad , t car , s yas hayatı, dolayısıyla da d l üzer nde en müh m rolü oynar. Etrafı den zlerle çevr l olan b r ülkede den z le lg l kavramların çokluğu, b r kara toplumunda veya dağların, ormanların çok olduğu b r toplumda bunlara özgü sözcükler n bolluğu d kkat çek c d r. A lev l şk ler n Alman toplumuna oranla daha sıkı olduğu Türk toplumunda akrabalık sözcükler de daha ayrıntılıdır. Türkçedek hala, teyze kavramları Almancada tante, amca, dayı se onkel sözcüğü le genelleşt r lm ş, baldız, görümce, bacanak, elt , yenge g b kavramlara se ayrıntıda h ç yer ver lmem şt r. Toplumun gelenekler , törenler de d ğer unsurlar g b toplumun d l nden ortaya çıkarılab lmekted r. Örneğ n yalnızca Türkçen n söz varlığını nceleyerek Türk ye’n n 20. yüzyılda hang koşullar ç nde bulunduğunu, ne g b değ ş kl klere sahne olduğunu, Türk toplumunda hang kavramların önem taşıdığını ve hang gelenekler n, törenler n bu zaman ç nde hüküm sürdüğünü ortaya çıkarmak deneysel çalışmaların gel şt r lmes n bekleyecekt r.

Kısaca özetlemek gerek rse:

Sap r-Whorf H potez , D lsel bel rley c l k ve D lsel Görecel k lkeler nden oluşur.

D lsel bel rley c l k ve lkes ne göre d l, o d l konuşan b rey n düşünme b ç mler n bel rler; d lsel görecel k lkes ne göre se, bell b r d lde kodlanmış olan anlamlar b r başka d lde bulunmayab l r, yan her d l b rey n ç nde yaşadığı gen ş ya da dar kültürel yapılanmanın gerekl gördüğü olguları anlamlandırmak ç n şler.