• Sonuç bulunamadı

1.2. Avrupa Birliği Entegrasyon Teorileri

1.2.2. Yeni–İşlevselcilik (Neo–Functionalism)

Avrupa Birliği entegrasyon sürecini açıklamaya çalışan ilk teori Yeni–İşlevselcilik teorisidir. Bu teori İkinci dünya savaşından sonra yeni bölgesel ortaklıkları analiz etmeye yönelik ilk teşebbüstür. Nitekim Monnet, Avrupa Birliği Entegrasyon Metodu’nun, bu teorinin kavramları ve varsayımları üzerine bina edildiğini ve Yeni–İşlevselcilik yaklaşımını, gerçek olan Avrupa Topluluğu veya Avrupa Birliği’nden ayırmanın oldukça güç olduğunu ifade etmektedir (Cini, 2007:86).

Yeni–İşlevselcilik yaklaşımının başlangıcı, 1958 yılında Haas tarafından yayınlanan “The Uniting of Europe:Political, Social and Economic Forces 1950–1957” eserine dayanmaktadır. Haas, bu eserinde, savaş sonrası altı Batı Avrupa ülkesinin nasıl ulusüstü bir ortaklığı sağladıklarını açıklamaktadır. Haas’ın asıl amacı, AKÇT’nin (Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu) teorik alt yapısını oluşturmak ve böylece Latin Amerika gibi bölgesel ortaklıkların da bilimsel ve tarafsız açıklamasını yapmaktı (Cini, 2007:86).

İşlevselci akımın mirasçısı durumunda bulunan Yeni–İşlevselci yaklaşım Mitrany’nin çalışmasını kendine temel almış ve bu yaklaşımın eleştirilere maruz kalan yönlerini tamamlamaya çalışmıştır. Bu teorinin temel katkısı, entegrasyona yönelik hipotezleri işlemesi, değiştirmesi ve test etmesinden kaynaklanmaktadır (Dougherty and Pfalztzgraff, 2001:512). E. Haas, Yeni–İşlevselci yaklaşımın kurucusu olarak, egemen devletlerin oluşturduğu, federal yapıda süper bir devleti tanımlamıştır. Tıpkı işlevselcilik gibi Yeni–İşlevselcilik yaklaşımı da devletlerarasındaki ticari işbirliğinin gelişmesi ile doğacak barışın sürekliliğini savunmaktadır. Yine bu yaklaşım egemen devletlerin oluşturacağı siyasi bir otoritenin kurulmasını desteklemektedir. Entegrasyon sürecinin ise adım adım olması gerektiğini savunmaktadır. Şöyle ki teknik bir alanda başlayan işbirliği devamında başka iş birlikleri getirecek ve daha fazla sektörü kapsayacaktır. Entegrasyonun adım adım ilerlemesine yayılma (spill–over) denmektedir (Savaş, 2004). Ekonomik alanda oluşan işbirliği ile başlayan ekonomik entegrasyon nihayetinde Haas’a göre siyasi entegrasyona dönüşecektir. Bu yaklaşım devletlerin resmi veya gayri resmi olarak aralarındaki işbirliğini artırarak bir kurumsallaşma sürecine girmelerini sağlamaktadır (Keagle, 1995:225).

Diğer bir tanıma göre Yeni–İşlevselcilik, politika alanlarının verimli bir şekilde ilerleyişini öngörmektedir (Haas, 1958:52). Yeni–İşlevcilere göre bütünleşme esas olarak bir alanda başlayan işbirliğinin diğer bir alana yayılması sürecidir ve bu yaklaşımı savunanlar hükümetdışı aktörlere (piyasa aktörlerine) önem vermektedirler. Avrupa Birliği Komisyonu bu süreçte bir organizatör ve çıkar grubu olarak görülürken, üye devletler veya hükümetler ise pasif bir durumda bulunmaktadır. Uluslarüstü bir devlet yapısı kurmayı amaçlayan Yaklaşım, (Milward ve Sorensen, 1993:8), Avrupa Birliği’ni bir kurum olarak ulusal devletin üzerinde görmektedirler.

Yeni–İşlevselcilik çerçevesinde entegrasyonun itici gücü ülkeler açısından entegrasyon sürecinin beraberinde getireceği kâr ve zarar beklentileridir. Örneğin, AKÇT kurulurken asıl amaç idealist yaklaşımın benimsediği Almanya ve Fransa arasındaki barışı sağlamak değildir

(Haas, 1958:16). Bu oluşumda pragmatik nedenler göz önünde bulundurulmuştur. Karşılıklı çıkarlar göz önüne alınarak Almanya ve Fransa arasında bir tür ekonomik entegrasyona gidilmiştir.

Yeni–İşlevselcilere göre, “yayılma etkisi” ile ifade edilen mantık çerçevesinde bir alanda oluşturulan supranasyonel kurumun avantajlarından yararlanmak, diğer alanlarda da entegrasyonu destekleyecektir.

Üç tür yayılma etkisinden söz edilmektedir. İşlevsel yayılma etkisi, bir örnek ile ifade edilirse, Rusya’ya alternatif doğalgaz boru hattı arayışında olan üye devletler, birbirleriyle oluşturdukları işbirliği beraberinde üye devletlerin enerji piyasalarını birbirleriyle daha bütünleşmiş hale getirmekte ve bunun sonucu olarak da ortak bir politika oluşumu ortaya çıkmaktadır. Siyasal yayılma etkisi ise işlevsel yayılma gerçekleştikçe çıkar kümeleri merkezi hükümetten etkilenmek yerine bütünleşmenin merkezindeki kurumlara yöneleceklerdir. Üçüncü olarak coğrafi yayılma etkisi, başka devletlerin bu sürecin içerisinde bulunma taleplerini göstermektedir. Bu yaklaşımın federalizm ile olan temel benzerliği, Yeni– İşlevselciliğin sektörel ve ekonomik entegrasyondan siyasal entegrasyona geçişi mümkün kılmasıdır. Dolayısıyla yeni–işlevcilerin varmak istedikleri nihai nokta, tıpkı federalistler gibi, siyasal entegrasyondur. Fakat uygulamada Yeni–İşlevselcileri federalistlerden ayıran nokta, eğer bütünleşme sürecinde üye devletler ticari bir çıkar elde ediyorlarsa ancak be durumda siyasal bütünleşme gündeme gelmektedir (Çakır, 2001:16).

Yeni–İşlevselcilik, tartışmasız bir şekilde 1950’lerin sonu ve 1960’lı yıllarda Avrupa’daki mevcut durumu açıklayan en iyi teoridir. AKÇT’nin Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu’na giden yolu açması, sektörel yayılmacılığın baskısında siyasal yayılmacılığın bir göstergesidir (Çakır, 2001:16). Nitekim AKÇT’nin kurucu fikir babası olarak kabul edilen Schuman, Topluluk’un amacını ve karakterini son derece açık bir şekilde ortaya koymaktadır. “Avrupa tek ve genel bir plana göre kurulmayacaktır. Belli alanlarda yoğunlaşmış işbirliği zamanla fiili bir dayanışmaya yol açacaktır. Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu, Avrupa Federasyonu için ilk basamak olarak ekonomik gelişmenin derhal kurulmasını sağlayacaktır” (Cını, 2007:87).

Nitekim Schuman’ın bu ifadesinden açıkça anlaşılmaktadır ki; AKÇT’nin kurulmasındaki asıl amaç, bir Avrupa federasyonunun kurulmasıdır. Bu durum, Yeni İşlevselci yaklaşımın temel argümanını oluşturmaktadır. Bu yaklaşım, çıkar gruplarının

bütünleşme sürecindeki rolünün altını çizmektedir. Örneğin, partiler, hükümetler ve ulusal ajanlar birer çıkar grubu olarak görülmekte ve bütünleşme sürecini hızlandırmaktadırlar. Bu teori aynı şekilde çoğulculuk ve yüksek düzeyde sanayileşmeyi de öngörmektedir. Böylece çoğulcu ve sanayileşmiş toplumlarda bir takım gruplar kendi çıkarlarını daha etkin bir şekilde koruyup gelişmek amacıyla örgütlenmişlerdir (Bozkurt, 1997:37). Dolayısıyla siyasal ve sosyal karakterde olan bu gruplar, son derece etkili konumda bulunmaktadırlar.

Haas uluslararası politikanın, iç politikadan ayrı düşünülemeyeceğini savunmaktadır. (Haas, 1958:16). Entegrasyon sürecinde etkili olan bu aktörler kendi çıkarları doğrultusunda belli bir alanda gerçekleşen entegrasyonu başka alanlara da genişletebilmektedirler. Bu yayılma etkisi ekonomik sektörlerden, sosyal sektörlere kadar birçok alanı kapsamaktadır. Kuzey ülkelerinden gelen üyelik talepleri coğrafi yayılmacılığın, çıkar gruplarının Brüksel’in ortak tarım politikası oluşturması yolundaki baskısı da siyasal yayılmacılığın bir göstergesi olarak görülmektedir.

Sonuç olarak, şunu ifade etmek mümkündür ki, Yeni–İşlevselcilik yaklaşımı, 1970’li yıllara kadar etkili bir teorik yaklaşım olarak varlığını sürdürdü (Huelshoff, 1993:623). Fakat problem çözmeye yönelik yapılan ortaklıkların, bir politika alanından bir diğer politika alanına yayılmasıyla bir devlete veya ulus–üstü yeni bir siyasi organizasyona doğru yönelen geniş entegrasyonla 1970’li yıllarda bu yaklaşımın sınırlılıkları görülmüştür. Böylece düşünürler bu yaklaşımı terk etmeye başlamışlardır (Dorette, 1995:276).