• Sonuç bulunamadı

F. TÜRKLERDE AĞAÇ USTALIĞI ve SĠLAH YAPIMINDA AĞACIN ÖNEMĠ

3. Ok ve Yayın Simgesel Anlamları

Ok ve yay, bu silahları kullanma konusunda büyük Ģöhrete sahip olan ve muasır kaynaklar tarafından "okçu millet" olarak vasıflandırılan Türkler için büyük önem arz etmektedir. Türkler bu silahları bir savaĢ araç-gereci olmasının ötesinde, önemli bir kültür öğesi olarak kabul etmiĢler, bu silahlar etrafında birtakım teamüller oluĢturarak siyasî ve hukukî sembol olarak kullanmıĢlardır.

a. Hakimiyet Simgesi Olarak

Hun çağından itibaren görülen bu geleneğin en açık ifadesine, Türk düĢüncesinin mitolojik temellerini bulduğumuz Oğuz Kağan Destan'ında rastlanır. Bu destanda Oğuz Kağan, Türklerin kabile teĢkilatında en önemli rolü oynayan

334

"orun" yani siyasî ve içtimaî mevki meselesini muayyen bir kalıba oturtmuĢ ve "yay"ı metbûluk, "ok"u ise tâbilik sembolü olarak belirlemiĢtir. Oğuz Kağan Destanında belirlenen bu esaslar, özellikle Oğuz boyları tarafından değiĢmez bir kaide olarak kabul edildiği gibi, Türk düĢünce dünyasında ok ve yaya "kutsallık derecesine varan" bir değer de kazandırmıĢtır. Oğuz Kağan tarafından belirlenen orun ve hâkimiyet esasları, tarih boyunca varlık gösteren baĢta Oğuzlar olmak üzere bütün Türk zümrelerini etki etmiĢtir.335

Eski Türk cemiyet yapısı da, oka dayandırılmaktadır. J. Nemeth, „Oğuz‟ „adının „oklar‟ manasına geldiğini ileri sürmektedir. Nitekim en büyük Türk boyu olan Oğuzların, daha, destanı devirlerden itibaren „Boz ok‟ ve „Üç ok‟ olmak üzere iki büyük kola ayrıldığını görülmektedir. “Boy-kabile” manasına gelen bu ok, yalnız silah değil, aynı zamanda bir sembol olarak bir değer ifade etmektedir.336

Oğuz Destanında ok ve yayı Türk hâkimiyet anlayıĢının vazgeçilmez unsuru haline getiren kayıtlar Ģu Ģekildedir:

"(Oğuz Han) sabah olunca gördü kendinden büyükleri, çağırtarak getirtti kendinden küçükleri (oğullarını). Benim gönlüm avlanmak ister, baĢa geldi ihtiyarlık cesaretin hadi der. Gün, Ay ve Yıldız, sizler gidin gün doğusuna; Gök, Dağ ve Deniz, siz de gidin gün batısına dedi. Oğuz Han oğulları bunu hemen duyunca gitti üçü doğuya üçü batı boyunca. Av avlayıp kuĢlanan Gün ile Yıldız ve Ay yolda som altından bir yay buldular. Sundular Oğuz Han‟a, Han hem sevindi hem güldü. Aldı bu altın yayı kırarak üçe böldü. Dedi: "Ey büyük oğullarım, yay sizlerin olsun; yay gibi okları göğe kadar atın" dedi. Av avlayıp kuĢlanan Dağ ile Deniz ve Gök som altından üç ok buldular. Sundular Oğuz Han‟a, Han hem sevindi hem güldü. Aldı bu üç oku üçe böldü. Dedi: "Ey küçük oğullarım, oklar sizlerin olsun, Yay oku attı:

335 Erkan Göksu, “Okun ve Yayın Türk Devlet Geleneği ve Hakimiyet AnlayıĢındaki Yeri”, Turkish

Studies/Türkoloji Araştırmaları, (International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic), (Yeni Türk Edebiyatının Kaynakları II), S.5/2, Spring 2010, s. 987.

336

sizler de ok gibi olun". Sonra Oğuz Han büyük Ģölen verdi. Sağ yanında Bozoklar, sol yanında da Üçoklar oturup eğlendiler kırk geceden fazla.”337

Oğuz Han, Bozokların "orun" (siyasî ve içtimaî mevki) bakımından üstün olup "sağ kolu", Üç-okların ise Bozokların altında bulunup "sol kol"u teĢkil edeceklerini, çünkü "yay"ın hükümdar, okun ise ona tâbi elçi mesabesinde bulunduğunu söyleyerek Bozokların hâkim kol, Üç-okların ise tâbi kol olduğuna iĢaret etmiĢ ve Bozoklardan olan en büyük oğlu Gün Han'ın kendisinin halefi veya veliahdı olduğunu vurgulamıĢtır.338

Gök-Türklerde altın uçlu ok balmumuna sürülür, mühür olarak kullanılırdı.339

ĠĢbara Kağan, ülkesini on boya böldü. Her boyu idare eden reise birer ok verildi. Bundan sonra unvanları On ġad veya On Ok Ģeklinde söylenmeye baĢladı. On ok boyları sağ ve sol olmak üzere iki yan guruba ayrıldı. Bir tarafa beĢ ok yani beĢ boy yerleĢtirildi.340

Tabgaçların torunları olan Hsi-hsialar (西夏) savaĢtan önce fal bakarlar. Bu usullerden birinde bir çalgının teline ok değdirirler ve ondan çıkan sese bakarak savaĢta galip veya mağlup olacağını ve düĢmanın geliĢ tarihini anlarlar.341

b. Tabiiyet Sembolü Olarak Ok

Okun Hunlar zamanında kabile taksimlerinde kullanılması, Ģüphesiz, hükümdara tâbi olan boylara bir haber ve davet, bir tâbiiyet sembolü olarak ok gönderilmesinin bir neticesi olacağından, bu telâkkinin menĢeini Türk tarihinin çok eski devirlerine kadar çıkarmanın mümkün olduğu söylenebilir.342

337 Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi I, Ankara 1993, s. 126-127. 338 Erkan Göksu, “Okun ve Yayın…”, s. 989.

339

Ahmet TaĢağıl, Gök-Türkler I, s. 98-99.

340 Ahmet TaĢağıl, Gök-Türkler II, TTK Basımevi, Ankara, 1999, s. 65.

341 Gülçin Çandarlıoğlu, Sarı Uygurlar ve Kansu Bölgesi Kabileleri (9-11 Asırlar), Ġstanbul, 2004, s.

90.

342

Oğuz Han Destanı'nda ok ve yay etrafında geliĢen bu ananenin, bütün Türk Ģubelerine yayıldığını gösteren birçok tarihî kayda rastlamak mümkündür. Bu konudaki ilk kayıt, Gök-Türk çağına aittir. Bu dönemde Çin kaynaklarının Gök- Türkleri oklara göre birtakım zümrelere (oklara) ayırdıkları görülmektedir. 634 yılına ait kayıt Ģu Ģekildedir: "Aniden onun (İşbara'nın) ülkesi on boya bölündü. Her boy

bir kişi tarafından idare ediliyordu. Unvanları "on şad"idi. Her şad'a bir ok sunuldu. Bu sebeple isimlerine on ok dendi. Aynı zamanda on ok sağ ve sol olmak üzere iki yan gruba ayrıldı. Bir tarafa beş ok yerleştirildi. Onun sol tarafındaki gruba beş T’o- lu (liu) boyu dendi ki beş büyük çorluk halinde tesis edilmişler, bir çor bir ok idare ediyordu. Onun sağ tarafındaki grubun unvanı beş Nu-shih-pi idi ve beş büyük erkinlik şeklinde tesis edilmişlerdi. Bir erkin bir ok idare ediyordu. Hepsinin tek unvanı On Ok idi. Bundan sonra bir ok bir boy olarak kendini ilan etti. Büyük okun başı büyük başbuğ oldu. Beş T’o-lu boyu Sui-yeh'nin doğusunda beş Nu-shih-pi boyu Sui-yeh'nin (Tokmak) batısında ikamet ederdi. Kendilerine on kabile boyu unvanını verdiler."343

Muhtemelen ok ve yayın Türk devlet geleneği içerisindeki yerini bilen Çin kaynakları, okun tabilik anlamına geldiğinden hareketle her bir okun bir kabileye iĢaret ettiğinden bahsetmektedirler. Çin kayıtlarına göre Doğudaki Gök-Türk Kağanlarına tâbi bulunan batıdaki on boyun veya ifadesiyle "on idarî kısmın" liderlerine (Ģad, çur, sagun/sekin), Gök-Türk Kağanı tarafından birer ok gönderilmiĢ ve bu yüzden onlara "On-ok" kavmi denilmiĢtir. On-ok kavmi (budunu) ifadesi Orhun Abidelerinde de geçer ki Çin kaynaklarındaki bu ifadelerin, kitabelerdeki kayıtların Çinceye tercümesinden ibaret olması muhtemeldir.344

Ok Türk topluluğunda bir Ġl'e veya genel manada bir siyasi kuruluĢa bağlı boyu ifade etmektedir. Orhun kitabelerine göre, Batı Gök-Türklerini meydana getiren boylara "On ok" adı verilmekteydi ki, bunlar 5'i doğuda, 5'i batıda olmak üzere 10 "boy"dan kurulu idi. Doğudaki 5 T‟o-lu boyunun baĢında 5 çor ve batıdaki 5 Nu-shih-pi boyunun baĢında 5 erkin bulunuyordu. Bu unvanları taĢıyan her bir baĢbuğa kağan tarafından onların merkeze bağlı olduklarını belirlemek üzere birer

343 Ahmet TaĢağıl, Göktürkler II, Ankara 1999, s. 93. 344 Erkan Göksu, “Okun ve Yayın…”, s. 990.

"ok" verilmiĢti. Çin kaynaklarına göre, 552 yılında Gök-Türk devleti kurulurken

"ordu" on kısma ayrılmıĢ ve bu kıt'aların her birine de "ok" verilmiĢti. Görülüyor ki,

ok bir tâbilik sembolü idi ve sosyal yapı da ok, tâbi bir boy'u yani siyasi yönden bağımlı boy'u ifade ediyordu.

Oksız tabiri ise "müstakil, bağımsız, başına buynık" boy teĢkilâtını ifade eder ki, umumi manada eski Türkçede "istiklâl" kavramını karĢılamıĢ olmalıdır. Kitâbelerde geçen "idi-oksız"tâbiri ise tam istiklâl sahibi topluluk manasını vermektedir.345

c. Davet Sembolü Olarak Ok

Okun tabiiyet özelliğinden kaynaklanan bir diğer vasfı da "davet" sembolü olarak kullanılmasıdır. Ġlk devirlerden günümüze kadar herhangi bir değiĢikliğe uğramadan kullanılan "ok" kelimesinin, eski Türkçedeki "çağırmak, davet etmek" anlamındaki "okı(mak)" fiiliyle iliĢkisi, okun bir davet sembolü olarak kullanılıĢının en bariz bir delilini teĢkil etmektedir. ġu halde Gök-Türk Kağanının her kabile baĢbuğuna yahut her idari makama bir ok göndermesi, bu liderlerin hükümdarın tâbileri olduğunu gösterdiği gibi, tabiliğin siyasî ve hukukî gereği olarak, bir sefer veya herhangi bir toplantı için kendilerini davet ettikleri anlamına da gelmektedir. Bu davet karĢısında idareleri altındaki kuvvetleri toplayan boy liderleri, hükümdarın istediği yere gitmek zorundadırlar. Nitekim kitabelerde Bilge Kağan'ın BeĢ-balık seferinden (714) bahsedildiği sırada geçen "Okığlı kelti. Biş balık anı üçün ozdı" ifadesinden, ok gönderilen boyların (veya kuvvetlerin) geldiği, dolayısıyla Ģehrin kurtulduğu anlaĢılmaktadır.

Okun davet sembolü olarak kullanılmasının, yukarıda bahsettiğimiz yay ile ok arasındaki iliĢkiden, diğer bir ifade ile metbu-tabi arasındaki münasebetin doğurduğu hukuktan kaynaklandığı görülmektedir. Bu konuda birçok örneklere rastlanır. Sözgelimi Çin'de kurulan T‟o-pa 拓拔 (Tabgaç) Devletinin hükümdarı Mo- ti'nin, devlet büyüklerine ok vererek nasihatlerde bulunduğu bilinmektedir.

345 Abdulkadir Donuk, a.g.e., s. 82.

Uygurların ceddi olan Kao-ch‟e‟ların 高車 reisi de T‟o-pa Devletine iki okla birlikte hediyeler göndermiĢtir ki bu olayı Kao-ch‟e reisinin o tarihlerde (491) zayıf düĢen T‟o-pa'lar karĢısında kendini üstün telakki ettiği Ģeklinde yorumlamak mümkündür.

Türk Hakanı, yabgulara (melik) ve beylere bir haber yazmak istediği zaman vezirini çağırır ve okunu yarmasını ve üzerine nakıĢlar yapmasını emreder. Türk büyükleri az iĢaretle çok manayı anlarlar. SavaĢ, barıĢ ve anlaĢmalarda bu yazılı oku kullanır ve gereğini yaparlar. Oklar üzerine yapılan nakıĢlardan kasıt, Orhun yazılarıdır. ġu halde bir davet sembolü olarak hükümdar tarafından melik veya beylere gönderilen oklarla ilgili bir baĢka özellik daha ortaya çıkmaktadır. Bu da yine belli bir mesaj ve haber anlamı taĢıyan yazılı oklardır.346

d. Ġdamda Yay

Mahiyet itibarıyla yukarıda verdiğimiz örneklerden farklı olmakla beraber, isyan eden veya taht için tehlike oluĢturan hanedan mensuplarının, yay kiriĢi kullanılmak suretiyle öldürülmesi de üzerinde durulması gereken bir konudur. Bilindiği üzere Türk hakimiyet anlayıĢına göre Türk Kağanı, insanları idare etmek üzere Tanrı tarafından gönderilmiĢ ve Tanrı tarafından kendisine bahĢedilen "kut" ile donatılmıĢtır. Buna göre hâkimiyetin menĢei ilahîdir ve Türk Kağanı, Gök-Tanrının yeryüzündeki temsilcisi durumundadır. Kağan, kut ile verilmiĢ olan otorite ve hâkimiyetin gözle görülen cismanî bir sembolü halindedir. Kanun ve törenin tatbik sahası bulabilmesi ise kut'a, yani siyasî iktidara bağlıdır. Kut'un doğuĢtan verilip verilmediği tartıĢma konusu olmakla beraber yalnızca Tanrı tarafından belirlenmiĢ soyda olduğu kabul edilir. Dolayısıyla kut'lu ailenin bütün mensupları, bu kutlu kanı taĢırlar.

Bu durum, devleti idare yetkisini belli bir Ģahsa değil, bütün aileye teĢmil kıldığından, "ülüĢ" prensibini beraberinde getirmiĢ ve her hanedan üyesine, "sonucuna katlanmak Ģartıyla" kağan olma veya mevcut kağanın yerine geçme hakkı

346

tanımıĢtır. ĠĢte bu yüzden Türk devletlerinde taht kavgaları eksik olmamıĢ ve hanedan üyelerinin idamlarıyla neticelenen birçok hadise yaĢanmıĢtır ki bu idamlarda hanedan azasının kanının dökülmemesi prensibi esas olup hanedan üyeleri yay kiriĢiyle boğulmak suretiyle idam edilmiĢlerdir. Aynı adetin Moğollarda da cari olduğu bilinmektedir.

Orta Asya Türk devletlerinde, hanedan üyelerinin idamı, ağır bir suç iĢlemedikleri yani taht iddiacısı olarak ortaya çıkıp isyan etmedikleri takdirde doğru görülmemiĢtir.347

e. Eski Türk Ġnancında Ok ve Yay

Bazı Ģaman törenlerinde çeĢitli silahların bir sembol veya ritüel olarak kullanıldığı, özellikle okun Ģamanlar için kutsal olduğu ve müzik eĢliğinde dört yöne ok atma törenlerinin bir ibadet havasında yapıldığı bilinmektedir. DıĢ tesirlerden kendilerini az çok koruyabilmiĢ olan Altay ġamanlarının omuzlarında da her zaman “dokuz-ok” ile “yay” sembollerinin bulunduğu bilinmektedir. Onlara göre bu dokuz ok ile yay “tanrıdan uzatılan” Ģeylerdir. Tanrıdan uzatılan bu okların üzerine binen ġamanların uçtuklarına dair bir inanç vardır. ġamanların ok ve yay vasıtasıyla göğe uçmaları, ġaman ile Gök yani Tanrı arasında kurulan bir bağlantı olarak da algılanmaktadır.

Yine ġamanların okun davet anlamında hareketle hastayı kurtarmak amacıyla ruhlardan yardım dilemek, onları çağırmak, bazen de Ģeytanı veya kötü ruhları korkutmak için göğe doğru ok attıkları bilinmektedir. Bazı bölgelerde ise yine hastayı tedavi etmek için yerin ve hastanın atalarının ruhlarından yardım dilemek ve hastanın ruhunu çağırmak amacıyla içinde ok bulunan bir kabın doğudan batıya doğru çevrildiği görülmektedir. Büyük korku yaratan gök gürültüsü ve yıldırımlara karĢı da ok kullanılmıĢtır. Uygurların ve sair Türk kavimlerinin yıldırım düĢtüğünde göğe ok attıkları görülmektedir.348

347 Erkan Göksu, Okla Yükselen…, s. 192-194. 348 Erkan Göksu, “Okun ve Yayın…”, s. 97-99.

Tüm bunların dıĢında ok ve yayın fal ve kehanet aracı olarak kullanılmasıyla ilgili de birçok kayıt bulunmaktadır. Ġskitlerin, Hunların hatta çok daha sonraları Hsi Hsia‟ların ok ile fala bakarak savaĢlar hakkında kehanetler yaptıkları bilinmektedir.

Yine DLT‟de, Türkler hakkında bir inançtan Ģöyle söz edilmektedir: “Çıvı

adında bir cin topluluğu vardır. Türkler bir savaş durumu söz konusu olduğunda, savaşın iki tarafının ülkelerinde yaşayan cinlerin, elbette bu tarafların hakanlarının lehine, insanların savaşından önce kavgaya tutuştuğunu iddia eder. Bu iki cin topluluğundan hangisi zaferi kazanırsa, savaştaki zafer de o cinlerin ait olduğu ülkenin hakanının olacaktır ve hangi cin topluluğu bozguna uğrarsa, o cinlerin yaşadığı ülkenin hakanı mağlubiyeti tadacaktır. Türk askerleri savaştan önceki gece cinlerin atıkları oklardan kendilerini korumaya çalışır ve

çadırlarının içine saklanırlar. Bu, Türkler arasında yaygın olan bir inançtır.”349