• Sonuç bulunamadı

F. TÜRKLERDE AĞAÇ USTALIĞI ve SĠLAH YAPIMINDA AĞACIN ÖNEMĠ

5. Okçu Yüzüğü (Zihgir)

Türkler tarih boyunca ok atıĢlarını baĢparmak çekiĢ-bırakıĢı ile gerçekleĢtirmiĢlerdir.367

Bu atıĢ tekniği yüzünden atıĢ esnasındaki yay kiriĢinin bütün yükü baĢparmağa binmektedir. Uzun süreli ve ardı ardına yapılan atıĢlarda baĢparmak, kiriĢ baskısından dolayı yaralanmalara uğrayabilmektedir. Bu yaralanmaları önlemek amacıyla tarih boyunca baĢparmak çekiĢi tekniği ile atıĢ yapan Türkler okçu yüzüğünü kullanmıĢlardır. Ġlk defa Hunlar tarafından

367 BaĢparmak çekiĢi ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz.: Murat Özveri, “BaĢparmak ÇekiĢi”,

http://www.tirendaz.com/tr/?page_id=1278, (12.10.2013); Aynı yazar, “Erken Ġslamiyet Dönemi Türk Okçuluğu ve BaĢparmak BırakıĢı”, http://www.tirendaz.com/tr/?page_id=1799, (12.10.2013).

kullanıldığına kanat getirilen okçu yüzükleri daha sonraki Türk devletlerinde ve Türklerin kültür alıĢveriĢinde bulunduğu milletlerde de kullanılmıĢtır.

Sürekli yüzüksüz atmak, baĢparmak boğumunda yarılma ve nasırlanmaya yol açar. Okçu yüzüğü, atıĢ sırasında sağ elin baĢparmağına takılan ve parmak boğumunun yaralanmaktan koruyan bir çeĢit yüzüktür.

Atıcının parmağına uygun zihgir yapmak ustalık ister. Deliğin geniĢliği, parmağa rahatça girecek kadar olmalıdır. KiriĢ bıçak sırtı kalınlığındaki bu eĢiğin üzerine oturmalıdır.368

Asya Türk okçuluğunda yayın kiriĢi, baĢparmağa takılan bir yüzük yardımıyla çekilir. Sonraki dönemlerde zihgîr (kiriĢ tutan) veya şast (baĢparmak) denilen bu yüzüğün yapımında yararlanılan çeĢitli malzemelerin içinde boynuz da vardır.369

Okçu yüzükleri sadece sert malzemeden yapılmazdı. Bazen baĢparmağa sarılan bez Ģerit ya da deri parçası da zihgir görevi görmekteydi. Arkeolojik verilerde erken dönem Türk zihgirlerine sık rastlanmayıĢın nedeni de bu yumuĢak ve organik malzemelerin kolay çürüyüp kaybolması olabilir.

6. Bilek Siperi

Bilek siperi, kabza tutan sol el bileğine bağlanan, hem oku iç kabzaya kadar çekmeğe, hem de yumruğu oktan korumağa yarayan bileğe sarılan enlice bir deri parçasıdır.370

Ġlk Türk devletlerinde zırhların bir parçası olan kolçaklar bilek siperi görevi görmekteydi. Doğu Türkistan‟da Kızıl‟da, KiriĢ‟te, Turfan‟da görülen duvar resimlerindeki betimlemelerde kolçaklar göze çarpmaktadır. Yine Sung devrinin ünlü ressamı Li kung-lin tarafından ipek ruloya resmedilen Uygur askerleri de

368 Ünsal Yücel, a.g.e., s. 309-310.

369 ġinasi Acar-Murat Özveri, a.g.m., s. 126. 370

kollarındaki kolçaklarla tasvir edilmiĢlerdir. Metal ya da deriden yapılan bu kolçaklar, ok atıĢı sırasında kiriĢin kol ve bileğe sürtünmesinden dolayı oluĢabilecek yaralanmaları da önleyici bir görev görmekteydi. Ġslam öncesi Türk dönemine ait özel bilek siperlerine rastlamamaktayız ancak aynı görevi görebilen kolçaklara resim ve tasvirlerde sıkça rastlıyoruz.

B. KILIÇ

En eski silahlardan birisi olan kılıç, kesici bir taarruz silahıdır. Kılıcın, göğüs göğüse savaĢlar sırasında kullanılan silahların baĢında geldiği ve rüzgârlı havalarda hedefini ĢaĢırması muhtemel ok ve mızrak gibi silahlara nazaran daha kullanıĢlı olduğu malumdur.371

Ġskitlerde saplama amacıyla kullanılan kısa kılıcın 45-60 cm uzunlukta olduğu bilinmektedir. Bunların çok nadir olmakla beraber daha uzun ve bazen de 30- 45 cm‟lik bir kama Ģeklinde olduğu da görülmektedir. M.Ö. VI-V. yüzyıllarda iki yanı keskin kılıcın aĢağı yukarı birbirine paralel iki yanlı namlusu vardı ve uç kısma doğru kademeli olarak sivriliyordu. Kabza bütünüyle demirdendi. Kabza ucu, enine oturtulmuĢ kısa bir bileği taĢı görünümündeydi. Balak ise yere konmuĢ kelebeğin karmaĢık kanatları veya ters çevrilmiĢ bir kalp görünümündedir. M.Ö. V. yüzyıl sonlarından M.Ö. III. yüzyılda Ġskit çağının sonuna kadar namlu, birbirine eĢit üç köĢeli dar kalça görünümü almıĢtır. Ġskit kılıçlarının balçak, kabza, kılıf ve kınları Ġskitlere özgü hayvan figürleriyle itinalı bir Ģekilde süslenmiĢtir. Kının kılıç kabzasının altına gelen yerinde kılıcı kemerin sağ tarafına bir kayıĢla asmak için kullanılan bir kanatçık vardır. Kının alt kısmına demir, bronz veya kemik levhadan bazen ördek burnu, bazen de kının kenarından dıĢarı çıkan geniĢçe bir yarım daire Ģeklinde pabuçlar geçirilir. Bu yarım dairenin daha üstüne, kılıcı kalça çevresine veya kemerin baĢka bir yerine bağlamak için bir kayıĢ geçirilmiĢtir. Bazen de bu iĢ kının alt kısmına konulan ikinci bir kanatçık yardımıyla halledilir. Kılıf zırhları, arma

371

Ģeklindeki aslan resimleri veya yarım daire içinde eğik vaziyette çizilen panter tasvirleriyle süslenmiĢtir.372

Türklerde savaĢ aletlerinin en baĢında gelenlerden birisi Ģüphesiz kılıçtır. Kılıç süvari bir milletin hiç yanından ayırmayacağı en mühim harp aletlerinden biridir. Çin tarihleri Doğu Hunlarının savaĢ aletlerinden bahsederken kılıcı da ehemmiyetle kaydetmektedirler.373

Hsiung-nu'ların ve atalarının yaĢadıkları Ordos civarında bulunmuĢ çok eski

Ordos bronz satırları Türk kılıcının protipleri olabilir. Ordos'da bulunan kılıç mahfazaları sonraki Türk kılıçlarınınkine çok benzemektedir. Bunun dıĢında Ögel‟in Hun dönemine ait olduğunu düĢündüğü süvari stelindeki kılıç tipi ve asılıĢının Hsiung-nu devletinin tanınmıĢ bir aleti olduğu düĢüncesindedir. Ancak bu stel T‟ai- tsung 太宗(M.S. 627-649) dönemine ait olup imparatorun en sevdiği 6 atından biri olan Sa-lu-tzu 颯露紫 tasvirine aittir. Çin'de bu tip kılıç yoktur. Steldeki kılıcın kabzası Turfan-Uygur kılıçlarınınkiyle benzerlik göstermektedir.374

Çin kaynaklarında Hunların silahlarından bahsederken yakın mesafe silahlarının keskin kılıçlar ve mızraklar olduğu belirtilmektedir. 375

M.S. 4. yüzyılda yaĢamıĢ olan Hunlardan Ho-lien Po-po yüz defa tavlanmıĢ çelikten bir kılıç yaptırmıĢtır, kılıcın sapı da ejder ve kuĢ Ģeklinde bir halkadan ibaretti. Bir baĢka defa da Tabgaçlardan (M.S. 5. asır) yüksek rütbe sahibi olan birisi çok hediyeler arasında bir de kılıç almıĢtır. Bu kılıç herhalde çok kıymetli olmalıdır.

7. asırda Gök-Türkler kısa kılıçlardan baĢka uzun kılıçlar da kullanmıĢlardır. Kılıç eski Türk törenlerinde, kutlamalarında danslarda da kullanılırdı. Çin kaynakları Türklerin kınsız kılıçlarla güzel oyunlar oynadıklarından bahsediyor.376

372 Erkan Göksu, Türk…, s. 198-199.

373 Hüseyin Namık Orkun, “Eski Türk Silahları I – Kılıç”, Beden Terbiyesi ve Spor, Mart-Nisan 1941,

Ankara, S.27-28, s. 2.

374

Bahaeddin Ögel, “Türk Kılıcının MenĢe ve Tekamülü Hakkında”, Ankara Üniversitesi Dil ve

Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, C. 6, S. 5, Ankara 1948, s. 431.

375 Hüseyin Namık Orkun, “Eski Türklerde Kılıç II”, Türk Spor Kurumu Dergisi, S. 48, 31 Mayıs

1937, Ankara, s. 15.

376

Gök-Türkler döneminde de Çinliler ile teke tek savaĢ yapıldığından bahsedilir. Bu savaĢta da iki tarafın savaĢçısının da kılıç kullandığı tahmin edilmektedir. Çin tarihinin kayıtlarına nazaran da bu savaĢı Çinli savaĢçı kazanmıĢtır. Bundan sonraki devirlerde de kılıçla birçok teke-tek savaĢlar yapılmıĢtır.377

Kül Tegin‟in katıldığı ilk savaĢ Togu Balık‟ta altı eri mızrakla öldürüp yedinci eri de kılıçlamıĢtır. Büyük olasılıkla Kül Tegin çarpıĢmanın yapılmasından önce Dokuz Oğuzların altı alpıyla teke-tek çarpıĢmıĢ ve sonra savaĢa katılmıĢtır.378

Bu göğüs göğse çarpıĢmada kılıç kullanıldığı kuvvetle muhtemeldir.

Kılıcı yalnız savaĢta kullanmakla beraber bunu savaĢlarda daha mahirane kullanabilmek için kılıç talimlerinin de yapıldığı ve kılıç ile keçe kestiklerini biliyoruz. Keçeye kılıç çalmak adeti Osmanlı devleti dönemine kadar ulaĢmıĢtır.379

1. Kılıcın Kısımları

Kılıç; kabza, korkuluk, namlu diye üç esas bölümden ibarettir. Dördüncü olarak da kılıcın kabı olan kını saymak gerekir. 380

Kılıç görünüm itibariyle dört ana bölümden meydana gelir. Bunlar: a. Kabza b. Korkuluk c. Namlu d. Kın‟dır. 377

Hüseyin Namık Orkun, “Eski Türklerde Kılıç II”, s. 15.

378 H. Ġhsan Erkoç, a.g.m., s. 223.

379 Hüseyin Namık Orkun, “Eski Türklerde Kılıç III”, Türk Spor Kurumu Dergisi, S. 50, 14 Haziran

1937, Ankara, s. 12.

380

a. Kabza

Eski dönemde Türkçe adını bilemediğimiz kabza, kılıcın elle tutulan sap kısmıdır. Ağaç, boynuz, kemik veya madeni maddelerden yapılırdı. Kabzanın süslü olmasına ayrıca önem verilirdi. 381

Arapça bir kelime olan kabza “tutmak, avuca almak” fiilinden tutulan bölüm, anlamına gelmektedir. Kılıç namlusunun sivri ucunun aksi olan arka ucunda 10-15 cm. ve bir el ayası uzunluğundaki kısım, kesici iĢlemin dıĢında bırakılır. Bu kısım namlu üzerinde gerekli iĢlemler yapıldıktan sonra ahĢap, kemik, boynuz, fildiĢi, deri, metal vb malzemelerle kaplanırdı.

Kabza kılıcın namlu kadar önemli bir bölümüdür. Kılıcın çarpıĢma esnasında elden fırlayıp gitmesini önlemektedir. Kabza üzerinde eli rahatsız edecek hiçbir çıkıntı ve keskin köĢelere rastlanmaz. Sadece hakanların özel süslü kılıçlarında iĢlemeler ya da süslemeler olabilirdi. Bu tarz kabzalara sahip kılıçlar da savaĢlarda değil törenlerde zenginlik ve haĢmeti sergilemek üzere kullanılmıĢtır.382

b. Korkuluk (Balçak)

Korkuluk, kılıç kullananın elini bir darbeye karĢı koruyacak kısımdır. 383 Biçak ya da hançer bitimindeki korkuluklara da “togru” denilmektedir.384

SavaĢta kılıcı kullanan kiĢinin kılıcı tutan elini, karĢı tarafın kılıç

darbelerinden koruma amacıyla konulmuĢ, kabza ile namlunun birleĢtiği yerde bulunan el siperidir. Ġki taraflı ve tek parça olarak set ve darbeye dayanıklı maddeden yapılan balçak namlu kenarlarına dikey olarak gelir ve esas koruyucu rolü oynayan kolların uçları yuvarlak, küçük topuzlu ve uzundur. Aynı zamanda kılıcın geriye

381Aynı makale, s. 52, 53.

382 T. Nejat Eralp, a.g.e., s. 58. 383 Arslan Ergüç, a.g.m., s. 52, 53. 384

doğru kayarak ele zarar vermesini de önleyen bu kolların ender de olsa dıĢa doğru hafifçe kıvrılarak uçların ejder ya da hayvan figürü formunu aldığı görülür.385

c. Namlu

Namlu, kılıcın uzun madeni kısmıdır. Türk kılıçlarının namluları çoğunlukla eğridir. Bazı kılıçların namlularının iki tarafı da keskin olur. Ucu sivri, düz veya yuvarlak olan namlular da vardır. Namlunun keskin yanına kılıç ağzı ya da kılıç

yalmağı denir. 386

Kılıcın esas kesici görevi yerine getiren en önemli bölümüdür. Uzunluğu ve geniĢliği üzerinde sabit ölçüleri olmayan namlu Türk kılıçlarında özellik olarak bazen farklılıklar gösterir. Türk kılıçları genelde kısa hafif ya da ucu eğimli ve hafiftir. Bu eğimin, kılıcın kullanılmasındaki kolaylığı ve etkinliği sağlamak üzere belirli teknik ölçülere göre verildiği muhakkaktır.

Türk kılıçlarının en büyük karakteristik özelliği namlularda kullanılan çeliğin elde edilmesi ve çağına göre ileri teknikle yapılan süsleme uygulamalarıdır.387

d. Kın

Kılıçlar kullanılmadığı zamanlarda, namlu kısmı, kın denilen bir kılıf içine konularak taĢınır. Kın, ağaçtan ya da madenden yapılırdı. Kın ve kılıçta bele takılacak kısımlar vardır.388

Kılıcın kullanılmadığı zamanlarda içerisinde muhafaza edildiği zarflara kın adı verilmektedir. Kınlar, kabzanın balçak altında kalan bitiĢ noktasından baĢlayarak namlu ucuna kadar olan uzunluktadır. Sivri olan kılıç ucunu dıĢ tesirlerden korumak, kın ucunu delerek dıĢarı çıkmasına engel olmak amacı ile kının ucuna birkaç cm. uzunluğunda ve “çamurluk” diye adlandırılan yassı bir madeni plaka konulur.

385 T. Nejat Eralp, a.g.e., s. 60. 386 Arslan Ergüç, a.g.m., s. 52, 53. 387 T. Nejat Eralp, a.g.e., s. 60. 388

Kılıcın rahatça girip çıkması için namlu formuna uygun bir Ģekilde olan kınlar ahĢap veya metalden yapılmıĢtır. AhĢap kınların dıĢ yüzeyleri su ve rutubete dayanıklı bir deri ile kaplanmıĢtır. Deri, ahĢap üzerine doğrudan yapıĢtırma yolu ile kaplanmıĢ olmayıp kının elbise ile temas eden iç yüzünde, kenarlar sırımla gerdirilerek birleĢtirme suretiyle kaplanmıĢtır. Kılıcın kına girdiği ağız kısmına metal bir zarf geçirilmiĢtir. Metal zarfın konulması kılıç girip çıktıkça kının zarar görmesini önleme amacı güder. Demir kınlar ise aynı görevi yapmak üzere demirden yapılmıĢ olanlardır.389

Dağlık Altay, Tuva ve Moğolistan‟daki kaya tasvirlerinde birçok askerin kemerine ön taraftan takılı kılıfta bulunan kılıçlar tasvir edilmiĢtir. Kılıç demirlerinin kınları üzerinde bir veya iki düğüm yeri ve zincirler bulunmaktadır. Bunlar kılıcın askerin kemerinin üzerine takılması için düĢünülmüĢtür.390

2. Türk Kılıcının Yapım Özelliği

Türk kılıçlarının diğer bir özelliği de ince yapılı olmalarıdır. Avrupa Hunlarının sanatında madeni ince levhaların ağaç veya maden üzerine kaplandığı görülmektedir. Altay, Doğu Ural ve Orta Asya‟dan Güney Rusya ve Ukrayna steplerinden Avrupa‟ya kadar uzanan sahada tanınan bu kılıçlar levhasının dar ve ince olmasıyla tanınır.391

Eski Türklerde kılıç genellikle demirden yapılırdı.392

Yüksek sıcaklıkta, bükülmüĢ metal tellerin dövülmesi; metal pulların üst üste konulmuĢ ince metal levhaların dövülmesi veya kılıç yumurtası denilen metal külçenin dövülüp uzatılması gibi farklı kılıç imal yöntemleri vardı.393

Kılıç yapımında kullanılan iyi cins çeliklere Türkler, “Kurç” adını verirlerdi.394

389 T. Nejat Eralp, a.g.e., s. 63. 390

Erkan Göksu, Türk…, s. 207.

391 Aynı eser, s. 201-202.

392 Hüseyin Namık Orkun, “Eski Türk Silahları I – Kılıç”, s. 2. 393 Ahmet Özdal, a.g.e., s.72.

394

Cengiz Han zamanında Moğol ülkesine giden Çinli elçiler, Moğolların çelik iĢlemeyi bilmediklerini, Moğol generalleri ve ordularının kılıçlarını Uygur Türklerine ısmarladıkları yazılmıĢtır.395

Daha sonraki dönemlerde Ortaçağ Ġslam alimlerinden El-Cahız, bir kılıcın kullanmak için hazır hale gelmesine kadar geçirmiĢ olduğu aĢamaları çok veciz bir Ģekilde anlatmaktadır. Bu yazar Ģöyle diyor: “Bir adam bir kılıcı kuşanıncaya ve

kullanıncaya kadar bu kılıç birçok ellerden ve çeşitli sanatkarlardan geçer. Onlardan hiçbiri diğerinin işini yapamaz, beceremez. Bu hususta bir iddiada bulunamaz ve onu yapmaya kalkışamaz. Zira kılıcın demirini eritip akıtan, tasfiye eden, düzgün hale getiren onu uzatıp dövenden başkadır. Doğru ve düzgün hale getiren su veren ve bileyenden başkadır. Kabza kısmını çivileyen, kabzanın kına değdiği yerdeki çıkıntıları ve kının ucundaki demirden kısmı yapan kının ağaçlarını yontandan başkadır. Kının ağaçlarını yontan derisini tabaklayandan başkadır. Derisini tabaklayan tezyinatını yapandan başkadır. Tezyinatını yapan ve ucundaki demiri yerleştiren kılıç bağını dikenden başkadır.”396

Yukarıda bahsedilen kılıç yapımı ve ustalığının Ġslam öncesi dönemde de bu kadar geliĢmiĢ olup olmadığı bilinmez. Ancak Türkler en eski tarihten beri demiri iĢlemekte ve silah yapımında ustaydılar.

3. Kılıç ÇeĢitleri

a. Uzun Kılıç

Türklerin süvarilik icabı uzun kılıç kullanmaları veya uzun kılıcın savaĢlardaki üstünlüğünü göstermeleri de üzerinde durulması gereken bir konudur. Kısa kılıçların yaya muharebeleri için uygun olmakla beraber süvariler için pek kullanıĢlı olmayacağı malumdur. Dolayısıyla Türk süvarileri kısa kılıçtan farklı olarak uzun kılıçlar kullanmıĢlardır ki bu kılıçlar muharebelerdeki baĢarılarını

395 T. Nejat Eralp, a.g.e., s. 58. 396

artırmıĢtır. Hatta biraz ileride bahsedeceğimiz Çin‟deki silah reformu sırasında Türk savaĢ taktiği, süvarileri ve silahlarını örnek alan Çinliler, atlı savaĢa uygun bu uzun kılıçları kullanmaya baĢlamıĢlardır. Bununla beraber Hunlarda ve diğer Türk devletlerinde küçük kılıçların da kullanıldığına dair kayıtlar bulunmaktadır. 397

Han Shu‟daki bir kayıtta Ģöyle der: “Hun yasalarına göre kılıcı kınından bir

ch’ih (23,1cm) kadar çeken öldürülür.”398

Yani kılıcın tamamının çekilmesinden değil de bir ch‟ih ölçüsünde çekilmesinden bahsediliyor. Kısa kılıç boyları göz önüne alındığında burada bahsi geçen kılıç uzun kılıçtır.

Türk kılıcının en iyi örneklerinden birini Kırgızlar yapmıĢlardır. Esasen en iyi çeliklerin Kırgızlarda mevcut olduğu, çelik iĢleyen Hint, Arap ve Ġran ustalarının ısrarla Kırgız çeliklerini talep ettikleri ve bu çeliği diğerlerinden üstün tuttukları bilinmektedir. Kazılarda çıkarılan, 80-90 cm uzunluğundaki bir Kırgız meçinin399

iki yüzü de keskindir. Bu meçin güzel bir korkuluğu da ele geçirilmiĢtir. Tek ağızlı, fakat boyca meçlerden daha küçük kılıçlar da bulunmuĢtur. Kesmekten çok batırmak için kullanılan bu kılıçları Moğolların da kullandığı bilinmektedir.400

Ahmet TaĢağıl‟ın Çin kaynaklarından naklettiğine göre Kırgızlar, Göktürkler için silah imal etmekteydiler. Maden olarak altın, demir ve kalay çıkartan Kırgızlar her yağmurdan sonra demir elde ederdi. Chia-sha adlı iyi cins demirden keskin silahlar yapılır ve bunlar Gök-Türklere ulaĢtırılırdı.401

Kem bölgesindeki kurganlardan birinde Gök-Türk dönemine tarihlendirilen, Kırgızlara ait olduğu sanılan bir kılıç bulunmuĢtur. Kılıç kının içindedir. Düz bir namluya sahip olan kılıcın balçağı geniĢtir. Kabzası ise ince ve kibardır. Kılıç kınının üzerinde kemere kayıĢla asılabilmesi için biri kabzanın hemen altında, diğeri de gövdede olmak üzere iki tane asma halkası mevcuttur. Kının en uç kısmının da iĢlemeli bir metalle kaplı olduğunu görüyoruz. (Bkz. Figür 48)

397 Erkan Göksu, a.g.t., s. 312. 398

AyĢe Onat, Sema Orsoy, Konuralp Ercilasun, a.g.e., s. 8.

399 Meç, hem kesici hem de delici özelliğe sahip bir çeĢit kılıçtır. Ancak normal kılıçlardan farkı,

kavisli olmaması yani düz olmasıdır. (Erkan Göksu, Türk…, s. 205.)

400 Erkan Göksu, Türk…, s. 204-205. 401

Bahaeddin Ögel‟in naklettiğine göre Gök-Türk kılıçları demiri bile kesebilmekteydi. Özellikle kurç denilen iyi çelikten yapılan kılıçlar büyük Ģöhret bulmuĢ ve Gök-Türklerin önemli ihraç malzemeleri arasına girmiĢtir. Dağlık Altay‟da Berel bölgesinde Gök-Türk çağına ait birkaç tipli süvari kılıçları tespit edilmiĢtir. Birinci tip kılıçlar kesiĢmesiz, sivri uçlu, uzun ve düzdür. Süvari kılıçlarının ikinci tipi ise yamuk kesiĢmeli, sivri uçlu, uzun düz, demiri keskin, düzgün saplı ve halka baĢlıklıydılar. Bu kılıçlar AĢina Türkleri tarafından, Dağlık Altay bölgesinden, onların Doğu Türkistan topraklarına yerleĢmeleri ile geliĢmiĢtir. Ġleriki dönemde de bu tarz kılıçlar Çin‟de de yaygın olarak kullanılmıĢ ve daha sonraki Türk devletlerine de geçmiĢtir.

Sivri süvari kılıçları, Türk askerinin her zaman yanında taĢıdığı silahlardır. Çin kaynaklarına göre Türklerin en sevdiği silahlar “sivri süvari kılıçları ve normal kılıçlardır.” Düz ve kıvrık uzun kılıç demirleri birçok eski Türk kaya tasvirlerine aksettirilmiĢtir. Düz kılıç demirleri ayrıca taĢ heykellerin üzerinde de tasvir olunmuĢtur. Kılıç demiri genellikle kılıfın içinde ve savaĢçının kemerine takılıdır. Bazı kılıçların sapları tırtıklıdır. Bu da özellikle askerin elinden kaymaması ve rahatlık açısından düĢünülmüĢtür. AnlaĢıldığı kadarıyla Türklerde kıvrık demirli, düz demirli, eğik ve tırtıklı saplı kılıçlar vardır. Orhun abidelerinde ise kılıçla ilgili sadece bir kayıt bulunmaktadır. Bu kayıtta Kül Tegin‟in “azman atına binip hücum

ettiği ve altı eri süngüledikten ve bir ordu (birbirine) değdikten sonra yedinciyi kılıçladığı” söylenmektedir.402

Kumtura Ming Öy duvar resimlerinde çeĢitli Gök-Türk tasvirleri bulunmaktadır. Türk asilzadelerin bulunduğu bir duvar resmindeki kılıçlar son derece süslü ve dikkat çekicidir. 3 asilzadenin net bir Ģekilde gözüktüğü resimde kılıçlar, belin sol tarafına, kemere asılmıĢ durumdadır. Kılıçlar düz ve uzun bir namluya sahiptir. Kabzalarının daha eski dönemlerdeki Altay kılıçları gibi halkalı oldukları göze çarpmaktadır. Kılıcın kını ise son derece süslüdür. Üzerinde dairesel iĢlemeler bulunan kın ile kılıcın kabzası üzerindeki iĢlemeler aynıdır. Aynı tarz giyim ve kılıçlar baĢka tasvirlerde de gözükmektedir. (Bkz. Figür 49)

402

Afrasiyab Sarayı duvar resimlerinde yer alan örgülü saçlı Gök-Türk beyleri hep uzun kılıçlarla tasvir edilmiĢtir. Bu çizimler bize o dönemdeki Türklerin kullanmıĢ olduğu uzun kılıçlar hakkında bir fikir vermektedir. Ġnce ve uzun yapıya sahip kılıçlar Gök-Türk beylerinin kemerlerine tutturulmuĢtur. Yerde oturanlar ise kılıçları arkalarına doğru atmıĢlardır. Kılıçlar tamamen ince ve kibar bir yapıya sahiptir. Kılıç kabzasının alt kısmındaki korkuluk bölümleri de küçük ve sadece halka Ģeklinde tasvir edilmiĢtir. Bu kılıçlar Hun döneminde kullanılan demir ve bronz uzun kılıçlarla benzerlik göstermektedir. (Bkz. Figür 50)

b. Eğri Namlulu Kılıç

Piyadelerin daha fazla kullandığı düz, uzun ve ağır kılıçların aksine süvariler eğri-kavisli kılıç kullanmıĢlardı.403

Bahaeddin Ögel, Hun, Avar, Gök-Türk, Volga Bulgarları, Moğollar gibi belli baĢlı kültür çevrelerinde ele geçen buluntular üzerinde yaptığı araĢtırmalar sonucunda, kendine has yapı özellikleri, üslup ve motife sahip olan bir Türk kılıç tipinin var olduğunu ortaya koymuĢtur. Ona göre, Orta zaman Türk devletlerinin beka ve yayılıĢında büyük bir rol oynayan ve sonradan Japonya‟ya da yayılan Türk kılıcının menĢei Altay‟dır. Zira Uzak ve Yakın Doğu kültürlerinde bu kılıcın geliĢmiĢ veya iptidai bir Ģekline rastlanamamıĢtır. Buna karĢılık Hunların ve atalarının yaĢadıkları Ordos civarında bulunmuĢ çok eski Ordos bronz satırları, Türk kılıcının protipleri olabilir. Kıvrımının iç kısmı keskin olan bıçak vs. pek çoktur. Ordos‟ta bulunan kılıç mahfazaları sonraki Türk kılıçlarınınkine çok benzemektedir. Çin‟de bu tip kılıç yoktur. Sa-lu-tzu stelindeki kılıcın kabzası Turfan-Uygur kılıçlarınınkiyle mukayese edilebilir.404

Bunların dıĢında Berel, Koksa, Yako-Nur, Katanda, Kudırge ve Srotski kurganlarında da eski Türk kılıçlarına dair örneklere tesadüf edilmektedir. Klasik Türk

403 Ahmet Özdal, a.g.e., s.72. 404

kılıcının prototipi sayılan en eski eğri kılıçlar, Altaylardaki MÖ. II-I. yüzyıllara tarihlenen Kudırge ve Katanda kurganlarından çıkmıĢtır.405

Altay dağlarında bulunan en eski eğri kılıç Kudırge kurganında bulunmuĢtur.