• Sonuç bulunamadı

Yavuz Sultan Selim Döneminde Osmanlı-Memlûk İlişkileri ve Safed’in

3. SAFED’İN OSMANLI HÂKİMİYETİNE GEÇİŞİ

3.2. Yavuz Sultan Selim Döneminde Osmanlı-Memlûk İlişkileri ve Safed’in

Safevi hükümdarı Şah İsmail’i Çaldıran’da ağır bir mağlubiyete uğratan Yavuz Sultan Selim, Memlûklu meselesini de kesin bir sonuca bağlamak istiyordu. Dulkadiroğulları topraklarını fetheden Osmanlılar ile kendilerini bu beyliğin metbuu sayan Memlûklar arasındaki ilişkileri iyice gerginleştirdi. Yavuz Sultan Selim bu sınır ihtilafından başka, büyük önem verdiği doğu ticaretini, Portekizlilere269 karşı korumakta acziyet gösterdiklerinden Memlûklar üzerine hareket etmek istiyordu270.

Daha önce II. Bayezid döneminde, Selman Reis başkanlığında mühimmat ve asker, Memlûklara yardım amacıyla gönderilmişti. Selman Reis’in gayretleriyle yeni bir donanma yaptırılmış ve Osmanlı ülkesinden gönderilen malzemelerle techiz edilmişti271. Fakat Memlûklar yine de Portekizlilere karşı elle tutulur bir başarı gösterememişlerdi. Hatta Kızıldeniz’i güneyden kuşatan Portekizliler, Harameyn’i de tehdit eder hale gelmişlerdi.

Yavuz, yapacağı seferi İran üzerine tevcih edecekmiş gibi gösteriyordu272. Sultan Selim, kışı Edirne’de geçirdikten sonra 1516 yılı ilkbaharında Vezir-i azam Sinan Paşa’yı kırk bin kişilik bir kuvvetle Maraş üzerinden Fırat tarafına sevketti. Bu sefer görünüşte Safeviler üzerine yapılıyordu ve bu hususa dair Gavri’ye de bir mektup yazılmıştı273. Gavri, Selim’in gönderdiği mektuplardan memnun olmakla birlikte, her ihtimale karşı tedbirlerini de alıyordu274. Sinan Paşa, Kayseri’de toplanan kuvvetleri de

269

Osmanlı Devleti’nin Kızıldeniz’de Portekizliler ile mücadeleleri için bkz. Cengiz Orhonlu, “XVI. Asrın İlk Yarısında Kızıldeniz Sahillerinde Osmanlılar”, İÜEFTD, XII/16 (Eylül 1961), s. 1-24;Salih Özbaran, “Osmanlı İmparatorluğu ve Hindistan Yolu”, İÜEFTD, S. 31 (Mart 1977), s. 63-143; Yakub Mughul, “Portekizlilerle Kızıldeniz’de Mücadele ve Hicaz’da Osmanlı Hâkimiyetinin Yerleşmesi Hakkında Bir Vesika”, Türk Tarih Kurumu Belgeler, II/3-4, Ankara, 1967, s. 37-48; aynı yazar,

Osmanlıların Hint Okyanusu Politikası Ve Osmanlı-Hint Müslümanları Münasebetleri 1517-1538,

İstanbul, 1974

270

Şinasi Altundağ, “Selim I”, İA, X, İstanbul, s. 427-428

271

Seyyid Muhammed es-Seyyid, “Kansu Gavri”, DİA, XXIV, İstanbul, 2000, s. 315; Ayrıca bkz. P. M. Holt, “Kansawh al-Ghawry”, EI2, IV, Leiden, 1979, s. 552-553

272

F. Emecen, Yavuz Sultan Selim’in amacının Memlûklulara sefer açmak olmadığını, Diyarbakır bölgesinde Safevîler adına faaliyet gösteren Karahan’a karşı yürümek olduğunu yazmaktadır(F. Emecen, “Selim I”, DİA, XXXVI, İstanbul, 2009, s. 410).

273

Hoca Sadettin, Tacü’t-Tevarih, II, İstanbul, 1279, s. 325

274

Selahattin Tansel, Yavuz Sultan Selim, Ankara, 1969, s. 123-124; İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı TarihiII, Ankara, 1983, s. 280-281

alarak Maraş ve Malatya üzerinden Diyarbakır’a doğru gidecek ve yolda bir engelleme ile karşılaşırsa durumu derhal padişaha bildirecekti275.

Sinan Paşa, Diyarbakır’a gitmeye memur olduğunu sınırdaki Memlûk beylerine bildirip, Fırat’ı geçmek üzere müsaade istediğinde Memlûk kumandanları onun bu teklifini sert bir dille reddettiler276. Bu sırada Mısır’da yerine kardeşinin oğlu Tumanbay’ı bırakan Kansu Gavri de elli bin kişilik bir kuvvetle Şam’a geldi277.

Yavuz Sultan Selim’in harekete geçmesi üzerine sınırlarında olan çatışmalardan huzursuzluk duyan Kansu Gavri’nin ordu toplayarak Suriye’ye hareket etmesi ve Osmanlı ordusuna sınırdan geçiş izni verilmemesi, savaşı kaçınılmaz hale getirdi278.

Bu gelişmeler üzerine, zaten Memlûklara savaş açmak için fırsat kollayan Osmanlı hükümdarı, durumu ulema ve devlet adamlarıyla müşavere ettikten sonra Memlûklarla savaşa karar verdi279. Kararı hemen Vezir-i azam Sinan Paşa’ya bildiren Yavuz yola çıkarak, seferin İran için olduğunu duyurmaya devam etti. Bu amaçla Rumeli Kazaskeri Zeyrekzade Molla Rükneddin ile Karaca Paşa’yı elçi olarak, beraberlerinde birçok hediye ve padişahın mektubuyla Gavri’ye gönderdi280.

Padişahın Elbistan’a varmasından biraz önce, Haleb’e gelmiş olan Gavri, Osmanlı elçileri ile burada görüştü. Elçileri önce iyi karşılayan Gavri, Dulkadiroğullarına ait yerlerin işgalinden dolayı, ağır sözler söyledikten sonra onları hapsetti. Fakat Osmanlı ordusunun yaklaştığı haberi üzerine bu elçileri serbest bıraktığı gibi281, kendisi de Moğolbay Devadar’ı barış elçisi olarak gönderdi282.

Osmanlı elçileri padişah Bucakdere’de iken orduya yetiştiler ve başlarından geçenleri anlattılar283. Gavri’nin Osmanlı elçilerine yaptığı muameleye çok sinirlenen Sultan Selim, Memlûk elçisi Moğolbay’ı derhal zincire vurdurarak öldürülmesini emretti. Padişah, vezirlerin araya girmesiyle bu kararından vazgeçti ise de, saç ve

275

Hoca Sadettin, Tacü’t-Tevarih, II, İstanbul, 1279, s. 325; Tansel, Yavuz Sultan Selim, s. 127

276

Solakzade, Tarih, İstanbul, 1297, s. 383-384; İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı TarihiII, s. 282; Tansel, Yavuz

Sultan Selim, s. 127-128

277

Müneccimbaşı Ahmed, Sahaifu’l-Ahbar, III, İstanbul, 1285, s. 461; Hoca Sadettin, Tacü’t-Tevarih, s. 327

278

F. Emecen, “Selim I”, DİA, XXXVI, İstanbul, 2009, s. 410

279

Hoca Sadettin, Tacü’t-Tevarih, 327; Müneccimbaşı, Sahaifu’l-Ahbar III, s. 461

280

Hoca Sadettin, Tacü’t-Tevarih, s. 328; Müneccimbaşı, Sahaifu’l-Ahbar III, s. 462

281

Hoca Sadettin, Tacü’t-Tevarih, s. 330

282

Solakzade, Tarih, s. 386

283

sakalını tıraş ettirdikten sonra onu topal bir eşeğe bindirerek284 savaş ilanını bildiren bir mektupla geri gönderdi285.

Osmanlı ordusu Antep’e yaklaştığında Memlûkların Antep valisi Yunus Bey Osmanlı padişahına itaatini arz ederek Halep’e kadar Osmanlı ordusuna rehberlik etti286. Bu sırada Kansu Gavri de bütün ordusuyla Halep’ten çıkarak Mercidabık’a geldi ve karargâhını orada kurdu287.

Savaşın başlaması ile birlikte önce Memlûklu emirlerinden Canbirdi Gazali, ondan sonra da Halep Naibi Hayır Bey bozularak Halep ve Şam istikametine doğru kaçtılar288. Memlûk ordusu beş altı saat gibi kısa bir zaman içinde mağlup edildi. Çok sayıda Memlûklu emiri öldürülürken, Şam Naibi Sibay, Trablus Naibi Kanberdi ve Safed Naibi Tarabay gibi bazı önemli şahsiyetler de esir düştüler289. Durumun vahametini gören Sultan Gavri ise Halep’e kaçmak istedi, fakat üzüntüsünden hastalanarak bir ırmağın kenarında öldü290.

Bu zaferi müteakip Halep’e gelen Yavuz Sultan Selim’i Halepliler şehrin dışında karşılayarak ona itaat ve bağlılıklarını arz ettiler291. Daha sonra Osmanlı orduları büyük bir hızla hareket ederek Hama, Humus, Trablus ve arkasından da Şam’ı ele geçirdiler. Sultan Selim Şam’a gelerek sefer hazırlıkları için kışı burada geçirmeye karar verdi292.

Bu sıralarda Canbirdi Gazalî’yi Şam Melikü’l-ümerası olarak tayin eden Tumanbay, onu kalabalık bir kuvvetle Gazze’ye sevk etti. Sinan Paşa idaresindeki Osmanlı kuvvetleri ile Gazalî arasında şiddetli bir çarpışmadan sonra, bölge Osmanlı idaresine geçti293. Son olarak 23 Ocak 1517’de Ridaniye Savaşı’nın ardından, Tumanbay bir müddet daha direndiyse de yakalanarak idam edildi. Böylece Mısır’da Osmanlı hâkimiyeti tesis edilmiş oldu.

284

İbn İyas, Beda’i’uz-Zühur fi Veka’i’id-Dühur (nşr. Muhammed Mustafa), V, Kahire, 1963, s. 64

285

M. Sobernheim, “Kansu”, İA, VI, İstanbul, 1977, s. 164

286

Feridun Bey, Münşeatü’s-Selatin, I, İstanbul, 1264, s. 399; Celalzade, Selimname, s. 186; Hoca Sadettin, Tacü’t-Tevarih, s. 331; Solakzade, Tarih, s. 386

287

Hoca Sadettin, Tacü’t-Tevarih, s. 332

288

Hoca Sadettin, Tacü’t-Tevarih, s. 335-336

289

Muhammed Harb, Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi, İstanbul, 1986, s. 71-72

290

Müneccimbaşı, Sahaifu’l-Ahbar III, 462

291

Silahşor, Fethname-i Diyar-ı ‘Arab, (nşr. Selahattin Tansel, Tarih Vesikaları, Sayı 17, İstanbul, 1957, s. 310; Celalzade, Selimname, s. 190

292

Silahşor, Fethname-i Diyar-ı ‘Arab, s. 312

293

Osmanlı fethinden sonra bölge Arab (veya Şam) ve Mısır olmak üzere iki beylerbeyilik olarak düzenlenmiştir. İlk tevcihte Sultan Selim, Şam’a bağlı bir sancak olan Safed’e Müstansıroğlu’nu294 görevlendirmiştir295. Fakat çok geçmeden 25 Eylül 1517’de Gazze, Kudüs ve Safed’in yönetimini, Ridaniye Savaşı’ndan sonra Osmanlı Devleti’nin hizmetine giren Canbirdi Gazalî’ye verdi296. 1511’de Memlûkların Safed naibi olan Gazalî, daha sonra Tumanbay tarafından Şam naibliğine getirilmiş ve Osmanlı kuvvetlerine karşı bu bölgedeki direnişi yürütmekle görevlendirilmişti297. 16 Şubat 1518’de Gazze, Kudüs ve Safed’e ek olarak Şam Sancağı da Gazalî’nin yönetimine bırakılmıştır298.

294

Solakzade, bu kişiyi Muzafferoğlu olarak kaydetmiştir (Solakzade, Tarih, s. 391).

295

Hoca Sadettin, Tacü’t-Tevarih, s. 342; Müneccimbaşı, Sahaifu’l-Ahbar III, s. 463

296

Feridun Bey, Münşeatü’s-Selatin, s. 403

297

Feridun Emecen, “Canbirdi Gazâlî”, DİA, VII, İstanbul, 1993, s. 141

298

Muhammed b. Tulun es-Salihi ed-Dimaşki, İ’lamü’l-Vera Bimen Vulliye Naiben mine’l-Etrak bi-

Dimaşki’ş-Şam el-Kübra, (nşr. Muhammed Ahmed Duhman), Dimaşk, 1963, s. 228; Adnan Bakhit, The Ottoman Province of Damascus in the Sixteenth Century, Beirut, 1982, s. 35-36

BİRİNCİ BÖLÜM

İDARİ TEŞKİLAT ve TAKSİMAT

1. SAFED SANCAĞININ COĞRAFÎ KONUMU

Filistin toprakları coğrafî bakımdan Akdeniz kıyı şeridi, kuzeyden güneye doğru uzanan dağ silsilesinin bulunduğu ortadaki yayla bölümü ve en doğuda da Şeri’a Vadisi olmak üzere üç parçaya; Celile (Galile), Samiriye (Samaria), Yahudiye (Judea) ve Necef (Negeb) olmak üzere de dört kısma ayrılır299.

Bölgeyi Arabistan platformundan ayıran tektonik çukurluk, güneyde Akabe körfezinin karadaki uzantısı olan Vadi-i Araba ile başlar. Orta kesiminde Gavr ve daha kuzeyde Hula ovaları ile devam eder. İkinci büyük birimi, Gavr-Araba depresyonunun batısında, bu tektonik çukur alandan fay diklikleriyle ayrılmış bulunan dağ ve platolar oluşturur. Yüksekliği çoğu yerde 1.000-2.000 metreyi bulan bu birim kuzeyde Celile dağlarıyla başlar ve Harun Irmağı’nın doğuya, Kişon Irmağı’nın batıya doğru izlediği Yizreel Ovası ile kesintiye uğradıktan sonra orta kesimde Samariye ve Yahudiye platoları ile devam eder300.

Ortadaki dağlık kesim ve yüksek yaylalar kısmı, kuzeyde, Safed ve Nasıra (Nazareth) şehirleri ile Tabor Dağı’nın bulunduğu Celile (Galile) bölgesi, Şeri’a Vadisi’nin kuzey kesimleri ve Hula Gölü çevresi ile Akka-Sur arasındaki kıyı şeridi Safed’in XVI. yüzyıldaki coğrafyasını ifade eder. Yine bütün bunlara XVI. yüzyılın ilk yarısı için içinde Nablus’un bulunduğu Samariye bölgesini de katmak gerekir.

Safed Akka’ya 45, Şeri’a Nehri’ne 15 km uzaklıkta ve denizden 838 m yükseklikte bir tepe üzerine kurulmuştur.

Şehrin etrafı bağ, bahçe ve zeytinliklerle çevrili olup, oldukça güzel bir iklime sahiptir301. Galile bölgesinin en yüksek yöresi olan Safed ve çevresinde aynı zamanda bütün Filistin’in en yüksek dağları olan 1.114 m yüksekliğindeki Zebud ve 1.199 m yüksekliğindeki Carmak dağları bulunmaktadır302.

299

M. Lutfullah Karaman, “Filistin”, DİA, XIII, İstanbul, 1996, s. 89

300

Sırrı Erinç, “İsrail”, DİA, XXIII, İstanbul, 2001, s. 181-182

301

1311 Beyrut Salnamesi, s. 448; 1318 Beyrut Salnamesi, s. 312

302

Carmak Dağları’ndan başka Nasıra Dağları silsilesi içerisinde bulunan Tabor (Tur) Dağı (561 m), yüksekliği fazla olmamasına rağmen önemli bir yükselti olarak kabul edilir. Merc Beni ‘Amir’in bu dağın eteğinde olması; İbrani, Roma ve Haçlılar döneminden beri yerleşim yeri olarak kabul edilmesi, önemini arttırmıştır. Galile Dağları’nın güneyinde yükseklik birden azalır ve ovalık bir alan olup Filistin’i adeta ikiye bölen Merc Beni ‘Amir (Esderlon) Ovası başlar303.

Bölgede önemli su kaynakları bulunmaktadır. Bunlardan biri, Litanî (Leontes) olarak da bilinen Kasımiye Nehri’dir. Kaynağını Lübnan Dağları ile Antilübnan bölgesindeki birkaç vadiden alır. Kuzey-güney doğrultusunda akan nehir Merc’uyun yolunda, Şakif’in birkaç km güneyinde, doğu-batı istikametinde akmaya başlar ve buradan itibaren Kasımiye olarak anılır. Nehrü’l-Kebir, Safed kazasından kaynağını alarak Akka’da Akdeniz’e dökülür, Akka ve köylerinin su ihtiyacını karşılayan en önemli su kaynağıdır. Bunun yanı sıra yine Safed kazası sınırlarından kaynağını alan Nu’ayn Nehri de Akka’nın su ihtiyacını karşılamaktadır. Maktu’ Nehri olarak bilinen ve Celboa’ ile Nasıra Dağları’ndan doğan iki kolun birleşmesiyle oluşan bu nehir, Hayfa’ya 10 km uzaklıkta üçüncü bir kolla birleşerek Akka-Hayfa arasında Akdeniz’e dökülür304.

Bölgenin en önemli su kaynağı Şeri’a (Ürdün) Nehri’dir. Lübnan Dağları’ndan kaynağını alan bu nehir belli başlı üç koldan oluşur. Bunlar Hasbanî, Banyas ve Dan ırmaklarıdır. Hasbanî Irmağı, Hasbanî kasabasından doğarak Hula Gölü’ne dökülür. Hula Gölü’nden çıkarak akmaya devam eden su buradan itibaren Şeri’a olarak adlandırılır ve Taberiye Gölü’ne akar. Taberiye Gölü’nün güneyinden tekrar çıkarak akmaya devam eden bu nehir Gavr Vadisi boyunca ilerleyerek Lut Gölü’ne varır305.

Safed ve çevresinde göllere de tesadüf edilir. Bunlardan Hula Gölü (Merom Suları) esasen Şeri’a Nehri’ni oluşturan kolların birikmesinden meydana gelmiştir ve gölün etrafı bataklıklardan oluşur306.

Taberiye Gölü (Kezneth, Genazereth) ise Taberiye nahiyesinin hemen yanı başındadır. Tatlı su kaynağı olarak kullanıldığı gibi, aynı zamanda önemli balıkçılık sahalarından biridir307.

303

M. Behcet-M. R. Temimî, Beyrut Vilayeti, s. 40

304

M. Behcet-M. R. Temimî, Beyrut Vilayeti, s. 41-42

305

M. Behcet-M. R. Temimî, Beyrut Vilayeti, s. 42

306