• Sonuç bulunamadı

4. VERGİLER

4.1. Toprak Mahsullerinden Alınan Vergiler

4.1.1. Öşür

Osmanlı İmparatorluğu malî mevzuatında şer’i hukuk arasında sayılan öşür, toprak mahsullerinden ve bu arada hububattan alınan bir vergi idi712. Bununla beraber öşürlerin tahsili ile görevli memurların harman devresi boyunca kendisine yiyecek ve hayvanlarına yem olmak üzere köylülerden almaya yetkili oldukları birçok mükellefiyet salariye adıyla bilinirdi. Ürünlerdeki vergilendirme miktarı değişik olsa da sonuçta hem öşür hem de salariyenin nispeti 1/8 olmaktaydı713.

Öşür ve salariyenin aynen tahsil mecburiyeti vardı. Mesela “…takdir olan behrelerin ölçüb buğdaydan buğday arpadan arpa teslim edüb ziyade nesne taleb etmeyeler…”, “…ve galle içün akçe alınmayub aynı ile her cinsten cins-i galle alına…714” gibi pek çok yerde bu durum ifade edilmiştir. Diğer yandan öşür ve salariye ödeyen köylülerin sipahiye karşı mahfuz ev bulma veya anbar inşa etme gibi yükümlülükleri vardı. İnşa edilen anbarın, sipahinin o köyden tahsil edeceği hububatı alacak büyüklükte olması ve bir defa anbarın hüsnü suretle muhafaza edilmesi lazımdı. Köylü tarafından inşa edilen anbarları, köy başka bir sipahiye verilince yeni gelen sipahinin “tadil ve tağyir” etmeye hakkı yoktu ve “bu anbar bana vefa etmez deyu” köylüye yeniden anbar yaptırmaları yasaklanmıştı715. Köylünün bir diğer görevi de ürünü “akreb bazar” denilen mahale iletmektir. Akreb bazar kanunnamelerde bir günlük yol olarak tarif edilmiştir716.

711

BOA, TD, 427; BOA, TD, 1038

712

Lütfi Güçer, XVI-XVII. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Hububat Meselesi ve Hububattan Alınan

Vergiler, İstanbul 1964, s. 52

713

L. Güçer, XVI-XVII. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Hububat Meselesi ve Hububattan Alınan

Vergiler s. 54

714

A. Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri, s. 213-214

715

L. Güçer, XVI-XVII. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Hububat Meselesi ve Hububattan Alınan

Vergiler, s. 56-57

716

Öşür, genellikle sadaka ve zekât anlamında kullanılan, içtimaî yardım için alınan onda bir oranındaki bir vergidir717. Fakat Osmanlı İmparatorluğu’nda vergilendirmede kullanılan öşür, klasik anlamının dışında, fıkıh kitaplarında bahsedilen şer’î öşürden farklı bir mahiyet arz etmektedir. Çünkü şer’î öşür ancak Mekke, Medine, Hicaz ve Yemen gibi bazı Arap memleketlerinde görülen öşrî toprakların Müslüman sahipleri tarafından ödenmesi ve nispeti toprağın sulama şekline göre onda bir ile onda yarım arasında olması icap eden bir vergidir. Hâlbuki Osmanlı İmparatorluğu’nda türlü tarihî, sosyal ve iktisadî sebeplerle sahiplerinin mülkü olan öşrî toprakların miktarı çok az kalmıştı. Bu imparatorlukta, yüksek mülkiyet ve murakabe hakkı fetih esnasında İslam cemaati menfaatine vakfedilerek, devletin idaresine verilmiş veya zamanla sahipsiz kalarak beytü’l-mâle intikal etmiş topraklarla teşekkül ettiği kabul edilen mirî arazi idare tarzı hemen hemen bütün memleket topraklarına teşmil edilmiş bulunuyordu718. Bilindiği üzere mirî rejimde, çiftçiler devlete ait toprakların daimî ve ırsî kiracısı durumunda olduklarından, öşür adı altında her sene mahsulden bir hisse şeklinde devlet hesabına alınmakta olan bu vergi, toprak kirası (icare) veya bir paylaşım şekli (harâc-ı mukâseme) olarak izah edilebilir. Nitekim aynı toprağı tasarruf eden kişinin, her sene çift akçesi adı altında vermek zorunda olduğu vergi de hârac-ı muvazzaf olarak kabul edilmektedir. Bu suretle mukâseme haracı olarak reayadan alınan toprak kirası, toprağın verimliliğine göre, ürünün yarısı ile onda biri arasında değişen oranlar arz etmesi, Müslüman ve Hıristiyan ayrımı yapılmadan, bütün kiracılarını aynı şartlarda mükellef tutmaktadır719.

Öşrün nispeti, toprağın verimliliğine, sulama şartlarına, ziraat çeşitlerine ve mahallin örf ve adetlerine göre büyük değişiklikler arz etmekte, bazen her kaza ve hatta köy için ayrı ayrı tayin edilmiş bulunmaktaydı720. Mesela, Safed sancağında 1548’de Cahula ve Maruniye köylerinde beşte bir oranında tahsil edilmiştir721.1536 yılında Safed ile beraber bir sancak teşkil eden Nablus’ta ise üçte bir oranında alınmıştır. Fakat burada da değişiklikler görülmektedir. Mesela, Kâkûn’a bağlı Celme Beni Sa’d köyünde722 ve Merc Beni ‘Amir nahiyesinde dörtte bir oranında alınıyordu723. Diğer

717

A. Grohmann, “Öşür”, İA, IX, s. 482

718

Ö. Lütfi Barkan, “Öşür”, İA, IX, s. 485

719 Ö. L. Barkan, göst. yer 720 Ö. L. Barkan, göst. yer 721 TKA, TD, 72 722 BOA, TD, 1038, s. 277 723 BOA, TD, 1038, s. 279-295

yandan bazı köylerde farklı dönemlerde farklı oranlarda alındığı da olmuştur. Mesela Nablus’ta Deyr ‘Asun köyünde önceleri üçte bir alınırken, 1536 yılında dörtte bir alınmıştır724.

Safed bölgesinde öşür iki şekilde tahsil edilirdi. Bunlardan ilki “kasm” ikincisi ise “dimos” usulüdür. Kasm metodunda önce mahsul ölçülür, sonra belirlenen oranda öşrü tahsil edilirdi. Dimos725 ise, önceden belirlenmiş (maktu’) öşür miktarı olup, aynî veya nakdî olarak alınıyordu. Dimosun miktarı feddana726 göre belirleniyordu. Bir köyün ekilen arazisi kaç feddan ise her feddanı için maktu’ bir miktar belirleniyor ve buna göre toplam dimosu (mal-ı dimos) o köyün hâsılı olarak yazılıyordu. Mesela, Marun en-Nasara köyünün 33 feddan arazisi olup her fedanda bir gırara buğday, buçuk gırara arpa hesabı üzere hâsılı yazılmıştır727.

Safed sancağında alınan öşrün diğeri ise vakıf ve mülk sahiplerinden alınan öşürdür. Bu ikinci öşür ya bütün mahsullerin ayrı ayrı ölçülerek mirî hissenin bunun içinden ayrılmasıyla (cümle-i mütehassıl) ya da dimos olarak alınıyordu.

Safed sancağında öşrün tahsili hususunda ölçü birimi olarak daha çok gırara ve kantar kullanılmıştır. Bu birimlerin yanı sıra nadir de olsa kile ve menn gibi birimlere de tesadüf edilmektedir. Kıldan veya ipten örülmüş çuval anlamına gelen gırara, Mütercim Asım’a göre tahrifle haral olarak söylenmektedir. Kullanıldığı yerlerde işlem yapılırken çuval sayısı esas alınan gırara, aslında bir ağırlık ölçüsü değil, hacim ölçüsüdür. Daha çok tahıl ölçümünde kullanılan gıraranın miktarı değişken olmakla beraber yaklaşık olarak 260 litre ile 800 litre arasında değişen değerlere sahiptir728.

Kullanılan birimlerden bir diğeri de kantardı. Bu ölçünün ağırlık değeri hakkında mevcut birçok rivayet arasında en çok kullanılanı ve kelime manasına en uygunu 1 kantar=100 rıtl olanıdır. Kantarda da yöresel farklılıklar bulunmakla beraber

724

BOA, TD, 1038, s. 299

725

Dimos sözcüğünün Bizans döneminde genel vergi anlamına gelen “demosion” dan türediği söylenmektedir (bkz. Robert Mantran-Jean Sauvaget, Réglements Fiscaux Ottomans Les Provinces

Syriennes, Beyrouth, 1951, s. 5). 1548 tarihli Şam Vilayeti kanunnamesinde dimos şu şekilde tarif

edilmiştir: “…. Akçeye ya gallata maktu’ olana kendü ıstılahlarınca dimos derler ve fasl ve mefsul dahi derler..” (bkz. A. Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri, VII, s. 23).

726

Feddan hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Ünal Taşkın, Osmanlı Devleti’nde Kullanılan Ölçü ve Tartı

Birimleri (FÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Elazığ, 2005

727

BOA, TD, 427, s. 57

728

Ünal Taşkın, “Osmanlı Devrinde Ortadoğu’da Kullanılan Ağırlık ve Hacim Ölçüsü Birimleri”, Fırat

kullanıldığı ürüne göre değeri 44 kg ile 327 kg arasında değişmektedir729. Mesela Şam’da baharat ve boya için, Müslüman kaynaklara göre 185, Venedik kaynaklarına göre ise 180 kg’lık bir kantar kullanılmaktaydı. Ağır maddeler için ise 271 kg’lık ağır kantar kullanılıyordu730. Bunların yanı sıra bazı bölgelerin kullanmış oldukları kantarlar, herhangi bir karışıklığa meydan vermemek için kayıtlara geçirilmiştir. Mesela, Mühimme kayıtlarında 100 Halebî kantarın 410 İstanbul kantarına731, Mısır kantarının ise 50 batmana732 eşit olduğu yazılıdır. Yine, XVI. yüzyılda Safed Sancağı’na bağlı olan, Akka Nahiyesinin Şa’riye köyünde, pamuk ölçümünün Taberiye kantarıyla yapıldığı belirtilmiştir733.

Safed’de Gırara ile buğday, arpa, küşne, erzen, susam, dürre, ades, hums, ful gibi ürünler ölçülerek, öşürleri tahsil ediliyordu. Fakat bazı yerlerde hums, ful, küşne ve ades gibi ürünler kile ile de ölçülmüştür. Mesela,1520 yılında Ka’biye köyünde bu ürünler kile ile ölçülmüştür. Hums, ful ve adesin kilesinden 8 akçe, küşnenin kilesinden ise 6 akçe alınmıştır734. Fakat bu miktarlar sabit olmayıp sancağın diğer yerlerinde farklı oranlarda da tahsil edilmiştir. Ramiye köyü bunlardan biridir735.

Buğday ve arpadan, XVI. yüzyılın başlarından 1570 yılına kadar gırara başına sırasıyla 130 ve 70 akçe olarak alınmıştır. 1570 yılında ise bu her iki ürün için de 10 akçe arttırılarak sırasıyla 140 ve 80 akçeye yükselmiştir. Yüzyılın sonunda ise buğdayın gırarası 150 akçe, arpanın gırarası ise 90 akçe olmuştur.

Kantar ile bölgede yetiştirilen pamuk ölçülüyordu. 1520 yılında pamuğun kantarı 100, 1536, 1548 ve 1555 yıllarında da 200 akçeydi. 1570 ve 1595 yıllarında ise 230 akçeye yükselmiştir. Fakat bahsedilen yıllarda bu miktarlardan farklı oranları ifade eden yerler de mevcuttur. Mesela, Akka’ya bağlı Reşmun’da 1570 ve 1595 yıllarında pamuğun kantarı 130 akçedir. Yine Ebu Sinan’da bu miktar 250 akçeye yakındır.

729

E. V. Zambaur, “Kantar”, İA, VI, İstanbul, 1986, s. 165; Ali İhsan Gencer, “Doğu Akdeniz’deki Türk Kömür Anbarları”, Türk Denizcilik Tarihi Araştırmaları, İstanbul, 1986, s. 20; C. Kallek, “Kantar”, s. 318-319

730

Eliyahu Ashtor, “The Venetian Cotton Trade in Syria in the Later Middle Ages”, içinde: no. VII,

Studies on the Levantine Trade in the Middle Ages, Spoleto, 1976, s. 700-701

731

12 Numaralı Mühimme Defteri (978-979/1570-1572), Özet-Transkripsiyon ve İndeks II, Ankara, 1996,

s. 144/975

732

6 Numaralı Mühimme Defteri (972/1564-1565),Özet-Transkripsiyon ve İndeks I, Ankara, 1995, s.

53/93) 733 BOA, TD, 427, s. 112 734 BOA, TD, 427, s. 21 735 BOA, TD, 427, s. 64

Safed sancağında pazarlara getirilip satılan ürünlerden belli miktarda vergi tahsil ediliyordu. Pazara satılmak için getirilen pekmez, peynir, kavun, karpuz, hıyar, yoğurt, limon ve narenciye ürünlerinin her yükü için iki akçe tahsil edilirken elma ve diğer meyveler için dört akçe alınıyordu. Yine bal ve yağdan üç akçe alınırken sabunun her kantarı için on iki akçe veya buçuk rıtl sabun alınıyordu.

Kadı, pazara getirilen her ürüne narh verdikten sonra da muhtesip pazarcılardan bir miktar daha talep ediyordu. Fakat 1555 yılında bu durum yasaklanmıştır.

Ayrıca her yüz bağ çubuğundan beş akçe, meyve ağaçlarının her beş ağacına bir akçe, islamî zeytin ağacının her iki ağacına bir akçe, meyve verir haldeki ceviz ağaçlarının büyüklerinin her birine iki akçe, küçüklerine ise bir akçe ve her hurma ağacından iki akçe vergi alınıyordu736.