• Sonuç bulunamadı

3. SANCAK YÖNETİMİ

1.2. Malikâne-Divânî Toprak Rejimi

Osmanlı Devleti, Suriye ve Filistin bölgesine hâkim olduktan sonra, Memlûklar zamanında Suriye vilayetlerinde uygulanmakta olan toprak rejimini de büyük ölçüde devraldılar. Gelirin devlet ve malikâne sahibi arasında bölüşüldüğü ve “malikâne-divânî sistemi” olarak bilinen rejime göre, vakıf veya mülk olan şey, topraktan ve üzerinde yaşayan köylüden alınan vergiler değil, sadece toprağın kuru mülkiyet hakkıdır641. Bu sebepten vakıf veya mülk sahipleri mülkiyeti kendilerine ait olan bu toprakları işleyen köylüden, sadece toprak kirası isteme hakkını ellerinde bulunduruyorlardı. Malikâne hissesi tabir edilen bu toprak kirası miktar olarak mahsulün beşte, yedide veya onda birine karşılık gelmekteydi642.

Bunun dışında, toprağın ve toprak üzerinde bulunan köylülerin devlete vermeye mecbur oldukları bütün diğer vergiler, divânî adı altında doğrudan devlete, yani ilgili bölgede devleti temsil eden sipahiye aitti. Bu durumda her köyün malikânesini ve divânîsini tasarruf eden iki sahibi vardı. Köylü yetiştirdiği mahsulün, onda bir veya onda ikisini malikâne hissesi olarak toprak sahibine verdiği gibi, onda bir veya beşte birini divânî hissesi olarak sipahiye verirdi643.

639

Ü. Taşkın,Osmanlı Devleti’nde Kullanılan Ölçü ve Tartı Birimleri, s.129

640

BOA, TD, 300, s. 194

641

Enver Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı (1516-1566), Elazığ, 2003, s. 225

642

Ö. Lütfi Barkan, “Türk-İslâm Toprak Hukuku Tatbikatının Osmanlı İmparatorluğu’nda Aldığı Şekiller Malikâne-Divânî Sistemi”, Türkiye’de Toprak Meselesi Toplu Eserler I, İstanbul, 1980, s. 154

643

Ö. L. Barkan, “Türk-İslâm Toprak Hukuku Tatbikatının Osmanlı İmparatorluğu’nda Aldığı Şekiller Malikâne-Divânî Sistemi”, s. 154-155

Malikâne sahiplerinin bu mülkiyet hakkı, satmak, hibe etmek, vakfetmek veya varisler arasında taksim etmek gibi mutlak mülkiyet şartlarına sahip bulunuyorlardı. Fakat mülkiyeti kendilerine ait olan bu toprakların hukuk-ı tasarrufiyesine sahip bulunmadıkları gibi, toprakları köylüye istedikleri şartlarla kiralamak konusunda da serbest gözükmemektedirler. Bu konuda her şey, örf ve kanunlarla tayin edilmiş olmakla beraber, toprak sahipleriyle köylü arasındaki ilişkiler, genellikle mirî rejimde olduğu gibi daimî ve ırsî kiracılık tarzında devam etmektedir644.

Mirî topraklarda sipahi ile köylü arasındaki kira mukavelesinde bir nevi peşin kira olan tapu resmi, malikâne-divânî toprak rejiminde, malikâne sahibi tarafından alınmayıp Divân’a ait diğer rüsûm ile birlikte sipahiye tahsis edilirdi. Bu durumun, devletin bu konudaki kontrol hakkını kendi memurları vasıtasıyla icra etmek arzusundan kaynaklandığı düşünülebilir. Nitekim diğer tip vakıflarda bu hak vakfın mütevellisine aitti645. Bu durumda malikâne sahibiyle köylü birbirine şahsi bir kira mukavelesiyle bağlı olmaktan ziyade, kuralları devlet kanunlarıyla belirlenmiş toprak kiracılığının mükellefiyetleriyle bağlıdır. Toprak, malikâne sahibinin mülkü olarak kabul edildiği halde, toprağı çiftçiye kiralayanlar, devletin temsilcisi olup, malikâne hisselerine sahip değillerdir646.

Sonuç olarak, malikâne-divânî sistemi, Osmanlı Devleti’nin genellikle tesis ettiği bütün ve serbest vakıflardan tamamen ayrı bir toprak tasarruf şeklini teşkil eder. Bu sistem, daha çok eski Türk-İslam devletlerinden ilhak edilmiş yerlerde mevcut bulunmaktadır. Bu yerler dışında özellikle Hıristiyan devletlerinden intikal eden bölgelerde malikâne-divânî sistemi mevcut değildir647. Zira, öşrî ve haracî mülk toprakların ve imamlar tarafından ikta’ olarak temlik suretiyle veya Beytü’l-mâl tarafından satılarak mülk haline sokulmuş toprakların mevcut bulunduğu Türk-İslam devletlerinde malikâne-divânî sistemin kolaylıkla teşekkül edeceği açıktır648.

644

Ö. L. Barkan, “Türk-İslâm Toprak Hukuku Tatbikatının Osmanlı İmparatorluğu’nda Aldığı Şekiller Malikâne-Divânî Sistemi”, s. 155-156

645

Ö. L. Barkan, “Türk-İslâm Toprak Hukuku Tatbikatının Osmanlı İmparatorluğu’nda Aldığı Şekiller Malikâne-Divânî Sistemi”, s. 156

646

Ö. L. Barkan, “Türk-İslâm Toprak Hukuku Tatbikatının Osmanlı İmparatorluğu’nda Aldığı Şekiller Malikâne-Divânî Sistemi”, s. 157

647

Ö. L. Barkan, “Türk-İslâm Toprak Hukuku Tatbikatının Osmanlı İmparatorluğu’nda Aldığı Şekiller Malikâne-Divânî Sistemi”, s. 175-176

648

Ö. L. Barkan, “Türk-İslâm Toprak Hukuku Tatbikatının Osmanlı İmparatorluğu’nda Aldığı Şekiller Malikâne-Divânî Sistemi”, s. 178

Diğer yandan devlet, kendinden önce mevcut tesis edilmiş vakıf ve mülk topraklarını malikâne-divânî sistemi ile denetimi altında tutmak istemiştir. Bu toprakları denetim altında tutabilmek için üç farklı yol izleyen Osmanlı Devleti, öncelikle malikâneden bir hisse alma yoluna gitmiştir. Diğer yöntemler ise, malikânelerden “öşr-i şer’î” olarak adlandırılan ayrı bir öşür almak ve rüsûm-ı örfiyyenin devlet eliyle toplanması şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

Safed sancağında, bir köyün malikâne-divânî hisselerinin tespiti, Osmanlılardan evvel bölgede hâkim olan Türk-İslam devletleri tarafından uygulanan ve Osmanlılar eliyle devam ettirilen “feddân” esasına göre yapılmaktaydı. Feddân, bir Mısır alan ölçüsü olup, 6368 metrekarelik bir alana karşılık gelmektedir. Uygulamada birkaç farklı feddân olmakla beraber bunlar Şam Eyâleti kanunnamesinde şöyle tarif edilmiştir: “…

ve feddân deyü çifte derler ammâ feddân-ı rumânî ve islâmî ve feddân-ı hurrâs ve feddân-ı arz vardır. Feddân-ı rumânî bir çift, bir gün, bir gece, ne mikdâr sürse ana feddân-ı rumânî derler. Eğer bir gün tamam sürse feddân-ı islâmî derler ve feddân-ı ‘arabî dahi derler. Ve bir çift öğle vaktine dek sürse feddân-ı hurrâs derler ve feddân-ı arz dahi derler.”649

Feddân usulüne ekimi yapılan köylerde, her feddân için daha önceden belirlenmiş miktarda ürün ekiliyordu. Mesela, Kefer Tibnin köyünün hâsılı her feddân için bir gırara buğday, buçuk gırara arpa üzere kayd edilmiştir650.

Feddânın alt birimleri ise “kırat” ve “sehm” olup, kırat 1/24 feddân (175,035 m2), sehm ise 1/24 kırat (7,293 m2) kadardı. Yine Şam Eyâleti kanunnamesinde kırat ve sehm ile ilgili olarak şu izahat verilmiştir: “Kırât bir kânûn-ı mukarrerdir. Her nesneyi

bir miskâl ki, yirmidört kırâttır, yirmi dört hisse farz edüb taksim iderler. Ve sehme nihayet yokdur, yirmidört olur ve dahi ziyâde olur ve nâkıs dahi olur. Şol evkâf hisseleri ki, sehmle vaki’ olmuşdur, kaç sehmden taksim olunmuş ise beyân olunmuşdur.”651

Safed sancağında daha ziyade kırât kullanılmıştır. Bu durumda hâsıl 24 kırât olarak kabul edilmiş ve taksimat hak sahipleri arasında 24 kırâtı tamamlayacak şekilde yapılmıştır. Bu hususun daha açık bir şekilde anlaşılabilmesi için bir örnek vermek

649

Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri, VII, İstanbul, 1994, s. 22-23

650

BOA, TD, 427, s. 54

651

gerekirse, 1555 yılında Cubb Yusuf köyünün hâsılı hak sahipleri arasında şöyle pay edilmiştir:

Karye-i Cubb Yusuf vakf ma’ mezra’-i Cubb

Hane: 6

Hâsıl-ıKarye-i mezbure kasm-ı mine’l-hums

Hınta:15 gırara 1950 Şa’îr: 8 gırara 560 Harâc-ı Eşcâr: 30

Hisse-i Vakf-ı Mescid der karye-i m. 6 kırat 636

Hisse-i Vakf-ı evlâd-ı Mukbil el-Hüsâmî 18 kırat 1906

el-‘öşr: ‘an malü’l-vakf 254

Resm-i Ma’ze: 430

Resm-i ‘arûs ve bâd-ı hevâ: 50

Yekûn: Hisse-i hass-ı şâhî ma’ el-‘öşr ve rüsûm 734652

Bu taksimatta 6 ve 18 kırattan oluşan iki ayrı hissenin genel toplamı 24 kırat olmaktadır. Bu köyde devletin aldığı divanî hisse, yekûn başlığı altında ayrı olarak yazılmıştır. Buna göre sultanın hissesi 734 akçe olup bu gelir öşür (ikinci öşür) ve resimlerden oluşmaktadır.