• Sonuç bulunamadı

Yetkili makamların tutumları kriteri bakımından, AĐHM’nin, meydana gelen gecikmelerden dolayı devleti esas olarak ihmal veya kusuru nedeniyle sorumlu tuttuğunu ifade etmiştik. Ancak, yargılama makamları kendilerine düşen görevi yapmış olmalarına rağmen, hakim sayısının azlığı, siyasi ortam, milli hukuktaki boşluklar, iş yükünün ağırlığı, idari zorluklar gibi görev dışında kalan başka sebeplerle makul sürenin aşılması halinde de devletin sorumluluğu doğmaktadır.

Devletler, Sözleşme’nin 6. maddesinin gereklerinin yerine getirilmesini sağlayacak bütün tedbirleri almakla yükümlüdür221.

Mahkemenin önündeki dava sayısında, öngörülemeyen, geçici bir yoğunluk varsa ve eğer yetkili makamlar bu meselenin bilincinde olup, meseleyi çözmek için yeteri çabayı ve çalışmayı göstermişlerse, makul süre şartı açısından ihlal oluşturmamaktadır. (Örneğin, Buchholz ve Almanya kararı) Ancak, dava sayısındaki geçici yoğunluk, yetkili mercilerin söz konusu istisnai durumu çözmek için makul bir hızda hareket etme sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır.

(Örneğin, Foti ve Diğerleri-Đtalya davası)

Eğer mahkemelerdeki iş yükü yapısal organizasyondan kaynaklanan bir sorun ise, bazı dava konularının önemi ve aciliyetini dikkate alarak davalar arasında kronolojik sıra izlemeden, bazılarına öncelik verilmesi gibi geçici çözümler yeterli değildir. Devletin etkili önlemler almayı daha fazla ertelememesi gerekmektedir. (Örneğin, Zimmermann-Đsviçre davası ve Guincho-Portekiz davası)

Anayasa Mahkemesi önündeki sürecin asıl davaya doğrudan etkili olması halinde, makul süre şartı açısından dikkate alındığını daha önce belirtmiştik.

Anayasaya uygunluk denetimi yapan organın karar vermekte gecikmesi ve bu nedenle esas davanın makul süre içinde sonuçlanamaması ihlale neden olabilmektedir.

220 H ve Fransa kararı, paragraf 54-55. Ayrıca bkz. ĐNCEOĞLU, Sibel: a.g.e., s. 375.

221 GÖLCÜKLÜ, Feyyaz: “Avrupa Đnsen Hakları Sözleşmesi’nde Adil Yargılanma” , a.g.m., s. 215-216.

Kural bu olmakla birlikte, devletin Sözleşme’nin 6. maddesinin 1.

fıkrasının gereklerine uygun bir yargı sistemi düzenleme yükümlülüğü, Anayasa Mahkemesi’ne diğer mahkemelere uygulandığı şekliyle uygulanmamaktadır.

Anayasa Mahkemesi’nin yargı sistemi içerisindeki yeri farklıdır. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi, davaların kronolojik sırasından çok, siyasi ve sosyal anlamdaki önemlerini dikkate alabilir. AĐHM, Sussmann ve Almanya davasında, Federal Anayasa Mahkemesi önüne bireysel başvuru ile gelen davada, makul süreye uyulup uyulmadığını değerlendirmiştir. AĐHM’ ye göre, bir yargılama Anayasa Mahkemesi önünde görülse bile, bu yargılamanın sonucu bir medeni hak ve yükümlülüğü için belirleyici ise, Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının kapsamına girer. Ancak Mahkeme bu olayda Anayasa Mahkemesi’nin farklı özelliğini göz önünde bulundurarak, 3 yıl 4 aydan fazla süren karar verme sürecini Sözleşme’ye aykırı bulmamıştır222.

Ülkelerdeki yargı sisteminin yapısından kaynaklanan gecikmeler de meydana gelebilmektedir. Örnek verecek olursak, Türkiye’de 1985’de kaldırılmış olmakla beraber bazı ülkelerde halen mevcut olan. Ceza davalarındaki ilk soruşturma aşaması kendiliğinden, sistemin yapısı gereği, yargılama sürecini uzatabilmektedir.

Bu mesele Neumeister-Avusturya davasında AĐHM’nin önüne gelmiştir. Söz konusu davada, iç hukuktaki yargılama özellikle ilk soruşturma aşamasında çok fazla uzamıştır. AĐHM, ilk soruşturma sisteminin nitelik olarak Sözleşme’nin 6.

maddesinin 1. fıkrasına aykırı olmadığını kabul etmekle beraber, etkili bir biçimde işletilmesi gerektiğini belirtmektedir223.

Đdari yargı ile ilgili olarak Büker-Türkiye kararı Türkiye açısından önemli bir karardır. Bu davada başvurucunun sözleşmesi sona erdirilerek üniversitedeki görevine son verilmiştir. Başvurucu, 4 Mart 1988’de üniversite yönetiminin bu kararına karşı Kayseri Đdare Mahkemesi’nde dava açmıştır. Đdare Mahkemesi 6 Aralık 1989’da kararı iptal etmiş, üniversite bu kararı temyiz etmiş, 22 Mayıs 1990’da Danıştay önüne gelen dava 13 Haziran 1990’da 5. Daire tarafından bozulmuş, Kayseri Đdare Mahkemesi 5 Temmuz 1991’de uyma kararı vermiş, 21 Ağustos 1991’de başvurucu bu kararı temyiz etmiş, dosya Danıştay 5. Dairesine 4 Ekim 1991’de gelmiş, 18 Mart 1992’deDanıştay 5. Dairesi Kayseri Đdare

222 Sussmann ve Almanya kararı, paragraf 41-56.

223 Neumeister ve Avusturya kararı, paragraf 20-21.

Mahkemesi’nin 5 Temmuz 1991 tarihli kararını onamıştır. Başvurucu, 13 Ekim 1992’de karar düzeltme istemiş, 5. Daire, 21 Haziran 1993’de Kayseri Đdare Mahkemesi’nin 5 Temmuz 1991 tarihli kararını bozarak, kararını düzeltmiş, 2 Aralık 1993’de Đdare Mahkemesi Danıştay’ın 21 Haziran 1993 tarihli kararına uyma kararı vermiştir. 23 Şubat 1994’de Üniversite Rektörlüğü uyma kararını temyiz etmiş, Danıştay 8. Dairesi 27 Haziran 1994’de Đdare Mahkemesi’nin kararını onamış, Üniversite Rektörlüğünün karar düzeltme talebi, 23 Mart 1995 tarihinde 8. Daire tarafından reddedilmiştir. 28 Mart 1995 tarihinde başvurucu eski görevine iadesini, maaş ve diğer maddi haklarının kendisine verilmesini talep etmiş, 7 Aralık 1995 tarihinde, başvurucunun 23 Kasım 1995 tarihi itibariyle eski görevine iade edildiğine dair tebligatı almıştır.

A.Đ.H.M bu davada 7 (yedi) yıl 9 (dokuz) ay süren yargılamanın fazla uzun olduğunu belirtmektedir. A.Đ.H.M, bu belirlemeyi yaparken, mahkemelerin kararlarını verme aşamalarında ya da dosyaların bir mahkemeden diğerine gönderilmesi gibi aşamalarda gecikme olduğu için kusurlu olduklarından değil, sitemin hatalı olduğundan yola çıkmaktadır.

A.Đ.H.M Büker-Türkiye kararında şöyle demektedir: “Basit bir çalışan çalıştıran uyuşmazlığının bu kadar uzun sürmesine izin verilmesi, bu tür uyuşmazlıkların ele alınması açısından, iç hukuk sisteminin etkinliğinin sorgulanmasına neden olmaktadır. Hükümetin dediği gibi, taraflara sunulan hukuk yollarının çeşitliliği ilke olarak kişi haklarının korunması ile uyumlu gibi görünse de, bu durum, yetkili makamları Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrası çerçevesindeki makul sürede yargılama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere, bütün yükümlülüklerine uyacak şekilde yargı sistemini düzenleme görevinden muaf tutamaz...”224.

A.Đ.H.M bu karalarında hak arama yollarının çeşitliliği ile kişinin haklarına güvence getirilirken yargılama sürecini çok uzatacak bir duruma da düşülmemesi gerektiğini vurgulamaktadır. Makul süre ile ilgili sonuç olarak, Mahkeme’nin kesin bir sınır belirlemediğini, her olayın, her davanın kendisine özgü niteliklerini dikkate alarak karar verdiğini söyleyebiliriz.

224 Büker ve Türkiye kararı, paragraf 36.

C) YARGILAMA HUKUKUNDA USULĐ GÜVENCE HAKKI

A.Đ.H.S’ nin 6. maddesinin 1. fıkrası “Hakkaniyete uygun bir yargılama” yı öngörmektedir. Maddenin bu ifadesi, “6. maddenin özünü oluşturmaktadır ve Mahkeme bu kavramdan hareket ederek adil yargılamanın zımni gereklerini saptamıştır.” 225

Adil yargılanma hakkı, diğer uluslar arası belgelerle düzenlenen adil yargılanma hakkı ile ilgili tüm usul ve güvenceleri kapsamakla birlikte, onlardan daha geniş bir kavramdır. Sözleşme’ de yer alan bu hak, uluslar arası standartlara uygun olmak şartıyla, ulusal usullere uygunluğu da içermektedir. Dolayısıyla bir yargılama, bütün ulusal ve uluslar arası usul güvencelerini yerine getirmesine karşılık, yine de adil yargılanma ölçütlerini karşılamayabilir226.

Şimdi de Usuli güvence hakları olarak adlandırabileceğimiz adil yargılama içerisindeki özel hakları incelemeye başlayalım.

1) Duruşmalı Yargılanma Hakkı

Adil yargılanma hakkı, kural olarak kendisi hakkında suç isnadı bulunan kimsenin birinci derecede mahkemede yargılanması sırasında hazır bulunmasını ve dinlenilmesini icap eder. AĐHS’ nin 6. maddesinin üst derece mahkemesindeki yargılama sırasında uygulanıp uygulanmayacağı, taraf ülkenin iç hukukundaki yargılamanın özelliklerine bağlıdır. Eğer olayın özelliğine göre, üst mahkemede duruşma yapılmadan ve şikâyetçi ve başvurucu duruşmada dinlenilmeden suçluluk ya da masumiyete dair bir karar verilemiyorsa üst mahkemede de duruşma yapılması gerekir. (Ektebani ve Đsveç Davası)

Hakkında bir suç isnadı bulunan herkesin aleyhindeki iddiaları dinlemek ve bu iddialara karşı savunma yapmak için ilk derece mahkemesi önünde hazır bulunma hakkı bazı uluslar arası belgelerde düzenlenmiştir227. A.Đ.H.S açısından konuya baktığımızda Sözleşme’ de açık bir düzenlemenin olmadığı anlaşılmaktadır.

225 GÖLCÜKLÜ, Feyyaz; GÖZÜBÜYÜK, Şeref: a.g.e, s. 264.

226 Uluslar arası Af Örgütü: a.g.e, s. 171.

227 Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi m. 14/3-d, bkz.

http://www.belgenet.com/arsiv/bm/bmsiyasihak.html.

Her ne kadar duruşmada hazır bulunma hakkı Sözleşme’nin 6.

maddesinde yer almasa da, sanıklar açısından, 6. maddenin 3. fıkrasının c, d ve e bentlerinden, dolaylı olarak duruşmada hazır bulunma hakkının bulunduğu sonucuna varabiliriz.

a) Medeni Hak ve Uyuşmazlıklarla Đlgili Davalarda Duruşmada