• Sonuç bulunamadı

MAKUL SÜREYĐ DEĞERLENDĐRME KRĐTERLERĐ

AVRUPA ĐNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESĐ VE MAHKEME KARARLARI IŞIĞINDA TÜRK HUKUKUNDA

C) MAKUL SÜREYĐ DEĞERLENDĐRME KRĐTERLERĐ

AĐHM, makul süre değerlendirmesinde üç ölçüt kullanmakta ve şu sorulara cevap aramaktadır: a) Dava bu kadar uzun sürecek kadar karmaşık mıdır? b) Yargılama sırasında başvurucunun tutumu davanın sonuçlanmasının gecikmesinde

312 ÖZGEN, Eralp: “Adil Yargılama Hakkının Boyutları” Çağdaş Hukukçular Dergisi, Aralık 1997, s.

59.

313 Örneğin, Mylnek-Avusturya kararı, 27.10.1992, Seri A, No:242-C, 18 EHRR 581.

etkili olmuş mudur? c) Yargılama sürecinin uzamasında milli mercilerin tutumunun rolü nedir?

Şimdi yargılama hukukunda makul süre ile ilgili değerlendirme kriterlerini teker teker inceleyelim.

1) Davanın Karmaşıklığı

Milli mahkemede açılan davanın hem hukuki hem de maddi olaylar açısından tüm yönleri, yargılamanın karmaşıklığı değerlendirilirken ele alınmaktadır.

Bunun içine davanın konusu, hukuki sorunun çözümündeki güçlük, delillerin toplanmasında karşılaşılan engel ve karmaşıklık, hastalık veya tutukluluk gibi kişinin özel haline ilişkin unsurlar, maddi olayların karmaşıklığı, sanıkların veya davanın taraflarının ya da isnat edilen suçların veya tanıkların sayıları, davanın uluslar arası unsurları, bilirkişi deliline duyulan ihtiyaç, yazılı delillerin hacmi girmektedir314.

Yukarıda sayılan unsurlar yalnız başına davanın uzamasına sebep olmuyor ve başka nedenler de bu unsurlara ekleniyorsa, davanın karmaşıklığı devlet lehine haklı bir gerekçe olmaktan çıkmaktadır. Örnek verecek olursak, davanın uluslar arası unsurları olmasına rağmen devletin ilgili birimleri arasında iletişimsizlik nedeniyle bir gecikme söz konusu ise davanın karmaşık olduğu ileri sürülemez. Yine Mansur-Türkiye kararında, uyuşturucu kaçakçılığı suçundan dolayı yargılanan başvurucuya ilişkin Yunanistan’ dan istenen belgeler, devletin ilgili birimleri arasındaki iletişimsizlik ve yeminli tercüman bulunamaması ve belgelerin Türkçe’ ye çevrilememsi nedeniyle zamanında kullanılamamıştır315.

Zana davasında, Diyarbakır Askeri Cezaevindeyken Đstanbul’ da basılan bir gazetede yayınlanan röportajında kullandığı sözler nedeniyle mahkum olan başvurucunun hazırlık soruşturması Đstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından başlatılmış, söz konusu savcılık yetkisizlik nedeniyle dosyayı Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığına göndermiş, Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı suçun TCK 142/3 ve 6.

maddelerine girdiği gerekçesiyle dosyayı Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığı’ na göndermiş, DGM savcısı da sanık suçu işlediği sırada askeri bir

314 GÖLCÜKLÜ, Feyyaz: “Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi’ nde Adil Yargılanma” , a.g.m., s. 214-215.

315 Mansur-Türkiye kararı, paragraf 64.

hapishanede hükümlü bulunduğu ve askeri statüye sahip olduğu gerekçesiyle dosyayı Diyarbakır Askeri Savcılığına göndermiştir. Diyarbakır Askeri Mahkeme savcısı 765 sayılı TCK’ nın 312. maddesi gereğince Askeri Ceza Mahkemesi’ nde dava açmıştır.

Diyarbakır Askeri Ceza Mahkemesi beş ay sonra davaya bakmaya yetkili olmadığı gerekçesiyle dosyayı Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi’ ne göndermiştir316. Bununla birlikte bir dava karmaşık olmasına rağmen, belli bir noktadan sonra karmaşıklık gerekçesi yeterli kabul edilmemektedir.

2) Başvurucunun Tutumu

Makul sürede yargılama yükümlülüğünün ihlal edildiği neticesine varılabilmesi için devletten kaynaklanan birtakım gecikmelerin olması gerekmektedir. Başvurucunun kendi tutumundan kaynaklanan gecikmelerden devlet sorumlu değildir. Başvurucunun usule ilişkin haklarını kullanması sonucunda yargılamanın uzaması da devlete karşı ileri sürülebilecek bir hata olarak görülemeyecektir317.

Hukuk dalarında her ne kadar yapılacak işlerin takibi davanın taraflarına ait bir sorun ise de, Mahkeme’ ye göre, bu konu mahkemenin söz konusu hukuk davasını gerekli süratle yürütmesi yükümlülüğünü ortadan kaldırmayacaktır.

Bununla birlikte ilgilinin de yargılamada sürati sağlamak için kendisine düşeni yapması, geciktirici taktikler kullanmaktan kaçınması, kendisine tanınmış usuli adımlarını atarken gerekli özeni göstermesi gereklidir. Gerekli özeni göstermediğine dair kanıtlar var ise, söz konusu gecikme devletin sorumluluğunda olmayacaktır.

Başvurucunun yargılamanın hızlandırılması için başvurması, lehine bir faktör olarak görülmekte ise de, bunu yapmamasından da muhakkak bir sonuç çıkarılması gerekmemektedir318.

Ceza davalarında ise, sanık adli makamlar ile aktif bir işbirliği yapmak zorunda değildir. Bu nedenle sanık, iç hukukta kendisine sunulan bütün imkânları kullandığı için kusurlu bulunamaz319. Ancak AĐHM tarafından

316 Zana ve Türkiye kararı, paragraf 13-22 ve 78.

317 König ve Almanya kararı, paragraf 103.

318 GÖLCÜKLÜ, Feyyaz: “Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi’ nde Adil Yargılanma” , a.g.m., s. 215.

319 Örneğin, Zana-Türkiye kararı, paragraf 79.

yargılamanın uzunluğu tespit edilirken, başvurucunun tutumu, devletin sorumlu olup olmadığının tespiti açısından nesnel bir gerçeklik olarak dikkate alınmaktadır.

3) Yetkili Makamların Tutumu

Devlet kendi yargısal ve idari organlarına yüklenebilecek gecikmelerden sorumlu olacaktır. Bu konuda devlet gerekli olan dikkati ve özeni göstermek ve süratle hareket emek yükümlülüğü altında bulunmaktadır320.

Yargısal organlar, örneğin kamu davasının açılması konusundaki gecikmeler veya davanın daha sonra başka bir mahkemeye gönderilmesi nedeniyle ortaya çıkan gecikmeler de dâhil olmak üzere, dava sırasındaki tutumlarından sorumlu olabilmektedirler.

Đç hukukumuzda bu gecikmeleri önlemek için bazı düzenlemeler getirilmiştir. Örneğin “kamu davasını açma görevi” başlıklı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 170. maddesinin 3. fıkrasında iddianamenin görevli mahkemeye hitaben düzenleneceği belirtilmiştir. Bu maddeye göre cumhuriyet savcısı, iddianameyi açacağı mahkemeyi doğru belirlemek zorundadır. Eğer cumhuriyet savcısı iddianameyi açacağı mahkemeyi doğru belirlemez ise, mahkeme, savcının iddianamesini CMK’ nın 174. maddesi gereğince iade edebilecektir. Cumhuriyet savcısının görevli ve yetkili olmayan bir mahkemede dava açması halinde bu dava gereksiz olarak uzayabilmektedir. Buna mahal vermemek için kanunun bu maddesi çerçevesinde hareket edilmesi daha doğru olacak ve mahrumiyetlere sebep olunmayacaktır.

Yargı organları açılan bir davanın mümkün olabildiğince hızlı bir şekilde sonuca ulaştırılması konusunda yükümlülük sahibi iseler de, bu yükümlülük, adaletin gerçekleştirilmesi yükümlülüğünün bir tarafa bırakılması anlamına gelmemektedir. Sözleşme organları adaletin yerine getirilmesi ilkesini, dolayısıyla milli mahkemelerin önlerine gelen bir davayı adaletin yerine getirilmesi ilkesine uygun bir şekilde yürütme yükümlülüğünü göz önünde bulundurmaktadır. Bu iki yükümlülük arasında bir dengenin bulunması gerekmektedir.

320 Eckle ve Germany kararı, paragraf 84.