• Sonuç bulunamadı

1970’li yıllarda, Keynesyen refah devletinin sosyal harcamalarının; devletin ekonomiye müdahale etmesinin ve sosyal anlamda da düzenleyici rolünün artmasının yanında işçi sınıfının da haklarının artması ve elde ettikleri yüksek ücretler de buna benzer durumlar yaşanan ekonomik krizin kaynağı haline gelmiştir. Bu bağlamda krizden çıkmak amacı ile yeni liberal politikalar ile yapısal uyum politikaları gündeme gelmiştir221. Bu anlamda, yeni liberal politikaları uygulamaya koymak amacıyla, gelişmiş ülkelerde makro ekonomik anlamda reformlar söz konusu iken gelişmekte olan ülkelerde ise yapısal uyum politikaları gündeme gelmiştir222.

Sosyal devlet yapısındaki devlet ve piyasa dengesi 1975’lerden itibaren uygulanan politikalar ile piyasa lehine çevrilmiştir. Yeni liberal politikalar ile ülkelerin bu ekonomik krizden çıkabilmeleri ancak onların yapısal uyum politikalarını uygulamalarına bağlı kalmaktaydı. Bu politikalar, Uluslararası Para Fonu (UPF) ve Dünya Bankası’nın sağladığı krediler aracılığı ile ülkelerin küreselleşen bu ekonomik yapıya uyum sağlama sürecini yansıtmaktaydı. Gelişmekte olan ülkeler 1970’li yılların ikinci yarısından sonra edindikleri borçlar sonucunda

219 BAKIRCI, Çocuk, s.26. 220 GÜLER, s. 228. 221 TEMĐZ, Sosyal, s. 76-77. 222 SAPANCALI, Dışlanma, s. 67.

53 yapısal uyum politikalarını223 uygulamak zorunda kalmışlardır. Bunun yanında borç veren gelişmiş ülkeler ve kurumlar da alacaklarını garantilemeleri, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin bu uyum politikalarını uygulamalarına bağlıydı224.

Yapısal uyum programları, 1980’li yıllardan itibaren uygulanmaya başlanan, geniş kapsamlı istikrar politikalarıdır. Bu bağlamda yapısal uyum politikaları, 1981 yılında John Hopkins Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan ve 1960’lardan beri neo-liberal bir politikayı savunan Amerikalı iktisatçı Bela Balassa tarafından ortaya atılmıştır. Dünya Bankası için hazırladığı raporda, yapısal uyum politikalarının “ulusal politikaların daha önceki büyüme trendlerini kazanabilmeleri için dış şoklara cevap verme amacına yönelik politikalar” olduğunu belirtmektedir225.

Küreselleşme bağlamında, ekonomik ve toplumsal anlamdaki değişim, ekonomik ve toplumsal yapıdaki değişimi de gerekli kılmaktadır. Bu durumda hükümetler, ekonomik ve toplumsal yapıdaki değişime ayak uydurmak adına politikalar oluşturmuşlardır. Bu politikalar ise, yapısal uyum politikaları olarak adlandırılmaktadır226.

Uygulanan yapısal uyum politikaları ile 1980 ve 1990’lı yıllarda gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler açısından oluşan içe dönük ekonomiler, dışa dönük hale gelmiştir. 1980’li yılların başında, gelişmiş batı toplumları ve Orta ve Latin Amerika ülkeleri, Uzakdoğu ve Güneydoğu Asya ülkeleri, Ortadoğu ve bazı Kuzey Afrika ülkeleri ile Türkiye’de bu sürece katılmışlardır. Bu bağlamda, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri yabancı yatırımlara açık hale gelmiştir227. Bu politikalara neredeyse hiçbir ülke gönüllü olarak benimsememiştir. Sadece borç içerisinde krize sürüklenen gelişmekte olan ülkelere uluslararası kuruluşlar tarafından destek olunabilmesi için yeni liberal politikalar zorla kabul ettirilmiştir.

223 Yapısal uyum politikaları, ilk defa 1980’li yıllarda, Meksika’nın içerisinde bulunduğu kriz dolayısıyla borçlarını ödeyemeyeceğini açıklaması ve bunun sonucunda bazı ülkelerin de benzer durumda olmaları nedeniyle uygulanmıştır. Bilgi için bkz, TEMĐZ, Sosyal, s. 78.

224 TEMĐZ, Sosyal, s. 77. 225

Mehmet ŞAHĐN, Đnsancıl Yüzlü Uyum ve Sosyal Adalet.

www.sosyalhizmetuzmani.org/insanciluyumsosyaladalet.doc - , (11-10-2008), s. 1. 226 ERDUT, s. 30.

54 Yapısal uyum politikaları ile ulaşılmak istenenler; piyasa ekonomisi mekanizmalarının piyasaya hakim olması, devletin düzenleyici müdahalelerinin daraltılması228, esas anlamda küreselleşme sürecinde ulusal mali piyasaların serbestleşmesi, kamusal işletmelerin özelleştirilmesi, işgücü piyasasındaki mevcuttaki koruyucu düzenlemelerin esnekleştirilmesi ya da tamamen değiştirilmesi ve böylece ulusal engeller olmadan bir ulusal piyasa oluşturularak sermayenin dünyanın her yerinde yatırımlarını kolay bir biçimde gerçekleştirmesini sağlamak şeklinde açıklanabilir. Bu bağlamda, yapısal uyum politikalarının temel karakterini kamunun özelleştirilmesi, mali piyasaların kuralsızlaştırılması (deregulasyon) ve uluslararası rekabet anlamında başarı sağlamak adına maliyetleri azaltmak özellikle de işgücü maliyetlerinde esneklik yoluyla maliyetlerin azaltılması şeklinde açıklanabilir229. Đşgücü maliyetlerinde yapılan bu azalma, çalışanların ücretlerindeki bir azalışa neden olurken, ücretlerdeki azalma da özellikle sosyal sigortaların temelini zayıflatmakta, devletin sosyal harcamalarında ortaya çıkan daralma sonucunda da sağlık ve eğitim hizmetlerinin sunulması zorlaşmıştır230. Bu anlamda yeterli geliri elde edemeyen aile reisi, çocuklarının da yeterli sağlık ve eğitim hizmetlerini alabilecek durumda olmamakta, çocuklarını okutmak yerine çalıştırma yoluna gitmektedir. Sonuçta çocuklar zamanlarını başka türde kullanacaklarına, çalışarak aile gelirine katkıda bulunmaktadırlar ki bu durumun geri dönüşümünün de aile açısından daha büyük olduğu düşünülmektedir231.

Yapısal uyum politikaları ile ulusal piyasalar feda edilerek uluslararası piyasaların oluşturulması sağlanmak istenmektedir. Böylece ulusal piyasalar tamamen liberalleşmektedir. Bu bağlamda kuralsızlaştırma, esneklik ve özelleştirme uygulamaları, yapısal uyum politikalarını gerçekleştirmek için yardımcı olmaktadır232. Piyasada oluşan bu kuralsız ve esnek yapı, çocukların da

228 SAPANCALI, Dışlanma, s. 67-68. 229 TEMĐZ, Sosyal, s. 78.

230 Recep KAPAR, “Sosyal Korumanın Yaygınlaştırılması”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. C. 5, Sa: 4, Đzmir, 2003, s. 56.

231 Eric V. EDMONDS, “Alternative Income Generation and Entry into Worst Forms of Child Labor: Theory and Evidence from Ragpickers, Porters, and Child Domestics in Nepal”, (içinde) Linking Theory and Practice to Eleminate the Worst Forms of Child Labor. (Edt. U.S. Department of Labour), November 2006, s. 73.

55 çalıştırılmasına olanak sağlamış ve neredeyse her alanda çocuklar çalıştırılır hale gelmiştir.

Benimsenen bu politikalar 1990’lı yıllardan itibaren gelişmiş ülkelerde de uygulanmıştır. Belki diğer ülkelere nazaran daha ılımlı bir şekilde uygulanmıştır, fakat ideolojik açıdan fazla farklılık taşımamaktadır. Bu yeni liberal politikalar gelişmiş ülkeleri bile etkilemiştir. Bunun en belirgin örnekleri ise gelişmiş ülkelerde işsizliğin artması, yoksulluk ve sosyal dışlanma şeklinde özetlenebilir233. Yapısal uyum politikaları özellikle gelişmekte olan ülkelerde sosyal koruma açığına, sosyal korumadan dışlananların ve yoksul ve yoksunların artmasına neden olmaktadır234. Uyum politikaları uygulamalarından sosyal grupların farklı düzeylerde etkilendikleri gözlenmektedir. Uygulanan ekonomik politikalarının düşük reel ücret olması, özellikle ücretli kesimlerin yoksullaşmasını beraberinde getirmiştir. Bunun yanında kitle tüketimine yönelik mal ve hizmetlerde sübvansiyonun kaldırılması; sağlık, eğitim gibi alanlarda kullanıcı fiyatlarının getirilmesi veya artırılması eşitsizliği daha çok arttırmıştır. Teknolojik gelişmenin çok sayıda işi yok etmesinin yanında, istikrarsız ekonomik büyüme ve daha esnek emek piyasalarının oluşturulması işsizlik riskini artırmıştır. Đşsizlikteki artış, geçici ve yarı zamanlı istihdamla birlikte, enformel sektörün büyümesine, bu durum enformel sektördeki ücretlerin daha da düşmesini beraberinde getirmiş, bu bağlamda da aile içinde daha fazla kişinin çalışmasına bağlı olarak ailenin geçimini sağlayabilecek olması da enformel sektör istihdamını arttırmıştır235. Đşsizlik ve düşük ücretlerle oluşan yoksulluktaki bu artış236, yeterli aile gelirine sahip olamamaktan kaynaklanırken, ailenin diğer üyelerinin çalıştırılmasını özellikle de temel anlamda ekonomik bazlı olan çocuk çalıştırılmasını körüklemektedir. Çocuğun çalışarak aileye bakması ya da yardımcı olması görüşü yoksulluk temelli ortaya çıkmaktadır.

233 SAPANCALI, Dışlanma, s. 68. 234 KAPAR, Korumanın, s.56. 235

Şerife Türcan ÖZŞUCA, “Yapısal Uyum, Küresel Bütünleşme ve Refah Devleti”, Kamu-Đş Dergisi. C. 7, Sa: 2, 2003, s. 6.

236 Metin ÇULHAOĞLU, “Yoksulluk ve Yoksullaşma: Đpin Ucunu Kaçırmadan”, Toplum ve Hekim Dergisi. C. 19, Sa: 1, Ankara, Ocak-Şubat 2004, s. 4.

56 Yapısal uyum programının uygulandığı ülkelerde daha çok sayıda kadın ve çocuk çalışmaya başladığı görülmektedir. Nitekim Türkiye'de de 6-14 yaş grubundaki çocukların yaklaşık yüzde 5'i, 6-19 yaş grubundaki çocukların ise yüzde 18'i çalışmaktadır. Özellikle de kırsal kesimden kente gelen aileler, ancak çocuklarının çalışmaları ile şehirde yaşayabilmektedirler. Ailelerin yeni gelir kaynağı arama stratejisinin bir parçası ve firmaların maliyetlerini düşürebilme stratejilerinin bir parçası olan kadın ve çocuk çalışan sayısı enformel sektörde artış sağlamıştır. Enformel sektörün rekabete dayalı üretim yapan firmalar yönünden esnek üretime olanak tanımasının yanında yoksulluğu hafifletmede çare olarak görülmesi de; yapısal uyum programı uygulayan ülkelerde enformel sektörün daha da çoğalacağını göstermektedir. Bu bağlamda yeni liberal politikalar çalışmayı kuralsızlaştırmayı, büyüme ve yoksulluğu azaltmanın çaresi olarak görmekte, bunun sonucunda da toplumun çok daha geniş kesimlerini çok daha güvencesiz, geçici, yarı zamanlı ve enformel sektörde çalışmaya itmektedir. Böylece insanlar daha da huzursuz olmaktadır237. Bu uyum politikaları ile yeni iş imkanları sağlanmaya çalışmakla birlikte düşen ücretler doğrultusunda, aileler bu güvencesiz ve eşit olmayan ortamda kendilerini özellikle maddi anlamda koruma altına almak amacıyla çocuklarını çalıştırma yoluna gitmektedir.

Sonuç olarak, küreselleşme olgusu istihdam koşullarındaki bozukluk, gelirin eşit olmayan dağılımı, işsizlik, yoksulluk gibi olumsuz durumları beraberinde getirmiştir. Ayrıca uygulanan neo-liberal politikalar ve yapısal uyum politikaları doğrultunda da eşitsizlik ve yoksulluk ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda oluşan bu ekonomik baskı dolayısı ile aileler çözümü çocuklarını çalıştırma yoluna giderek bulmaya çalışmaktadır. Nitekim Dünya Kalkınma Raporu’na göre Güney Asya’nın en yoksul ülkesi olan Nepal’da nüfusunun yüzde 70’i yoksulluk sınırının altında iken gelir ortalaması da 180 dolar civarındadır. Bu anlamda oluşan bu ekonomik baskı, ailelerin çocuklarını çalıştırma yoluna itmelerinin temel nedenini göstermektedir. Bangladeş’te ise 1990 yılındaki verilere göre, 5-15 yaş grubundaki 1.8 milyon çocuğun sokaklarda çalıştığı ve 2000 yılında da bu sayının 3 milyona yükseldiği görülmektedir. Brezilya’da da yapılan araştırmalarda sokaklarda çalışan çocukların

57 yüzde 82’sinin ekonomik nedenlerden dolayı evlerinden ayrıldıkları görülmüştür. Bu bağlamda oluşan kuralsız, eşit olmayan, istikrarsız ve yoksul bu yapı doğrultusunda ailenin ve çocuğun kendini kurtarabilmesindeki yolun çocukların çalışmasından ve böylece aileye katkı sağlanmasından geçtiği düşünülmektedir238.