• Sonuç bulunamadı

ULUSLARARASI SİSTEMDEKİ DEĞİŞİM

3. Yükselen Güçlerin Direniş Stratejileri

Öyleyse, uluslararası sistemdeki materyal yapısal değişim ve normatif değişim arasındaki etkileşim gözetilerek meşruiyetsizleştirme aşamasında hegemon tek kutuba karşı ne tür direniş stratejileri geliştirilebilir? Tek kutuplu sistemde direniş ilişkileri her zaman hegemonik hükmetme ilişkileri ile beraber var olmak zorunda olduğundan, düşünce ve eylem arasındaki kompleks ilişki hegemonik otoritenin meşruiyetsizleştirilmesinin nasıl gerçekleştiğini anlamada anahtar niteliktedir. Yükselen güçler, bir yandan ABD üstünlüğüne doğrudan meydan okumadan rekabet halindeki dünya düzeni vizyonlarını öne sürerek “söylemsel direniş” ve maliyet dayatan stratejiler uygulayarak “pratik direniş” örnekleri gösterebilecekleri gibi, diğer yandan ABD hegemonyasına ilkesel olarak karşı çıkarak anti-hegemonyacılık bağlamında “gündelik

164 William A. Williams, The Tragedy of American Diplomacy, New York, Delta, 1962.

73 direniş” ve barış içinde bir arada yaşama temelinde de “haklı direniş” pozisyonunu savunabilirler.165

Söylemsel ve pratik direniş uygulamalarını “yumuşak dengeleme”166, gündelik ve haklı direniş pozisyonunu ise “çevreyi şekillendirici” stratejik tutumlar olarak görmek de mümkündür. Tek kutuplu güce karşı diğer devletlerin uyguladıkları ‘pratik direniş’ stratejilerine çeşitli örnekler gösterilebilir. Diplomatik uyumsuzluk veya ayak sürüme yoluyla angajman, ABD askeri gücünün kendi üslerini kullanmasını reddetme, ABD’ye karşı terörist saldırı girişiminde bulunma, terörist gruplara yönelik yardımcı olma, cesaretlendirme veya barındırma faaliyetlerinde bulunma, uluslararası kurumlarda ABD aleyhine oy kullanma, ABD askeri güçlerinin ileri konuşlandırılmasını engelleme veya tersine çevirme, korumacılık veya diğer zorlayıcı ekonomik politikalar izleme, ABD müttefiklerini ablukaya alarak geleneksel kuvvet kullanımı yöntemiyle angajmanda bulunma, bölgesel ve uluslararası güvenliği etkileyen pivot devletlere karşı tehditler üretme, Batı karşıtı devletler ve gruplar arasında kitle imha silahlarını yaygınlaştırma vb…

Anti-hegemonyacılık bağlamında ortak ilkesel tutumda birleşen devletlerin, hegemonik düzenin meşruiyetini ve hegemonun yönetme otoritesini şiddete başvurmaksızın eleştirdikleri söylem ve pratikler, direnişin ikinci önemli boyutunu kapsamaktadır.167 Burada ideolojik direniş ön plana çıkmış olmakla birlikte, harekete geçmiş aktivist tutum göze çarpmaktadır. Yükselen güçler, hegemon güce doğrudan meydan okumadan önce uygun koşulları yaratmak için çevreyi şekillendirmeyi amaçlamaktadır. Uluslararası politikada, hegemonya kavramı sadece materyal yetenekler ve fiziksel hakimiyete gönderme yapmaz. Aynı zamanda sosyal, kültürel ve sembolik sermayenin üretiminde hegemon gücün tekelinde bulunan ideolojik kontrole de vurgu yapar. Mevcut sosyal düzenin meşruiyeti, sosyal hakimiyet ve yeniden üretimin materyal olmayan mekanizmaları vasıtasıyla özündeki keyfiliği görmezden

165 Randall L. Schweller and Xiaoyu Pu, “After Unipolarity: China’s Visions of International Order in an Era of U.S. Decline”, International Security, vol. 36, no. 1, 2011, pp. 47-52.

166 Michael E. Brown, Owen R. Cote, Sean M. Lynn-Jones, and Steven E. Miller, Primacy and Its Discontents: American Power and International Stability, Cambridge, MIT Press, 2009.

167 Kevin J. O’Brien and Lianjiang Li, Rightful Resistance in Rural China, New York, Cambridge University Press, 2006. Martha Finnemore, “Legitimacy, Hypocrisy, and the Social Structure of Unipolarity: Why Being a Unipole Isn’t All It’s Cracked Up to Be?”, World Politics, vol. 61, no. 1, 2009, pp. 58-85. Maria J. Stephan and Erica Chenoweth, “Why Civil Resistance Works: The Strategic Logic of Non-violent Conflict”, International Security, vol. 33, no. 1, 2008, pp. 7-44.

74 gelinerek veya doğal kabul edilip içselleştirilerek, hegemon tarafından haklılaştırılmakta ve tahkim edilmektedir.168 İdeolojik hegemonyanın temin ettiği bu normalleştirici etki, herhangi bir zorlamaya ve şiddete başvurmasına gerek kalmadan, baskın gücün uluslararası istikrarı garanti altına almasına zemin hazırlar. Nihai analizde, hegemonya kavramı hem ideolojik hegemonyanın kapsayıcılığını hem de mevcut güç yapısının kaçınılmazlığını ima etmektedir.

Anti-hegemonyacı direniş pozisyonu, hegemon güç ve diğer aktörler arasında farklı sosyal bağlamlarda ortaya çıkan sürekli bir mücadeleyi tanımlamaktadır.

Hegemonya altındaki diğer aktörler hüküm süren ideolojinin sırrına vakıf olabilir ve ona nüfuz edebilir. Bu anlamda hegemonyanın meşruiyet ima eden kaçınılmazlığı kabul görmemektedir. Ayrıca, hegemonik ideolojiler karşıtlıklar yaratan bir idealleştirmeyi temsil ettiklerinden kendi terimleriyle eleştirilmeye olanak sağlar ve bu manada içsel bir çekişmeye müsaittir.169 Batılı olmayan yükselen güçlerin direnişi, norm yayılımı bağlamında mevcut tek yönlü soyalleşmeye karşı bir tür “anti-sosyalleşme” çabasını içermektedir. Diğer bir ifadeyle, anti-sosyalleşme olarak direniş yeni bir sosyalleşme süreci için gerekli koşulların hazırlanmasıdır. Anti-hegemonyacı bir ideoloji ile direnen yükselen güç, diğerleriyle ürettiği yeni normlarla beraber sosyalleşmeyi amaçlamaktadır.170

Aynen hegemonik düzenin kendi meşruiyetini haklılaştırmak için çeşitli mekanizmalara ihtiyaç duyması gibi, mevcut düzen içinde direniş imkanını temsil eden aktörler de pratiklerini haklı kılacak bazı araçlara başvurmaktadır. Ancak, hegemon tek kutuba karşı maliyet dayatan stratejilerin uygulamaya konulması, hegemonun meşruiyetini sarsmaya yardımcı olabilecekken, yükselen güçlerin kendi meşruiyetlerini artırmaya dönük olumlu sonuçlar doğurmayabilir. Bu yüzden aktörler, yer yer ve değişen zamanlarda, hegemonun meşruiyetini kabul etmek zorunda kalabilir. Göreli kazanç elde etme ve hegemonun bazı davranışlarına muhalefet edebilmek maksadıyla

168 Pierre Bourdieu, Language and Symbolic Power, Cambridge, Harvard University Press, 1991.

169 James C. Scott, Weapons of the Weak: Everyday Forms of Peasent Resistance, New Haven, Yale University Press, 1985, pp. 317-318.

170 Shiping Tang, “Foundational Paradigms of Social Sciences”, Philosophy of the Social Sciences, vol.

41, no. 2, 2011, pp. 227-228.

75 mevcut sistem içindeki fırsatları ve yetkilendirilmiş kanalları kendi avantajlarına kullanmak isteyebilirler.171

Ne var ki, bu haklı direniş stratejisi beklenmedik bir sonuç olarak var olan düzenin meşruiyetini derinleştirme riski taşımaktadır. Mevcut sistem içinde tedrici bir değişimi öngören revizyonist devlet, bu stratejiyi uygularken bugünkü liberal düzeni tanımlayan çok taraflı kurumlar ağı içinde farkında olmadan kendisini kapana kısılmış bulabilir ve sistemi değiştirmeye fırsat bulamadan kendisi sistem tarafından dönüştürülebilir.172 Böyle bir sonucun ortaya çıkma ihtimali mevcut sistem içinde büyük başarı sağlayan devletler açısından daha yüksektir. Bu yükselen güçler, sistemi değiştirmenin kendileri açısından da hayli maliyetli olacağını düşünmeye başladıklarında, aslında fark etmeden mevcut sistemle sosyalizasyonlarını tamamlama evresine girmiş olurlar. Elbette bahsedilen bu ihtimal kaçınılmaz bir sonuç değildir.

Bilakis, haklı direniş stratejisi kısa vadede yükselen güçlere ekonomik ve askeri yeteneklerini artıracak imkan sağlayabilir ve uzun dönemde sistemi değiştirme amacına yönelik hegemon güce karşı doğrudan meydan okuma fırsatı da sunabilir. Bu ihtimallerden hangisinin gerçekleşeceğini önceden tahmin etmek ise çok kolay bir iş değildir.

Şurası açıktır ki, mevcut düzenin meşruiyetini kuvvetlendirme veya zamanı geldiğinde sistemi değiştirme şeklinde farklı sonuçları doğurma potansiyeline sahip haklı direnişin ikircikli karakteri, yükselen güçlerin niyetlerini önceden kestirmeyi zorlaştırmaktadır. Hatta bir anlamda niyetlerin gizlenmesine imkan tanımaktadır. Zaten devletlerin niyetleri zaman içinde değişebildiğinden uzun dönemde sabit ve tutarlı kalmalarının garantisi yoktur.173 Dolayısıyla, yükselen gücün gelecek niyetleri konusundaki belirsizlik, haklı direnişin sürekli yapım halinde olan ve esnek karakteriyle beraber düşünüldüğünde, etkili bir önlem alıcı strateji için neden tercih edildiğini anlamada yardımcı olmaktadır.

171 Kevin J. O’Brien and Lianjiang Li, A.g.e., pp. 15-24.

172 G. John Ikenberry, After Victory: Institutions, Strategic Restraint, and the Rebuilding of Order After Major Wars, Princeton, Princeton University Press, 2001.

173 Örneğin Çin’i statükocu bir güç olarak tanımlayan Alastair Iain Johnston, “Çin’in genel diplomasisinde revizyonist ilginin ölçek ve seviye açısından düşüşte” olduğu tespitini yaparken, “bu trendin gelecekte tersine dönebileceğini” de kabul etmektedir. Alastair Iain Johnston, “Is China a Status Quo Power?”, International Security, vol. 27, no. 4, 2003, p. 56.

76