• Sonuç bulunamadı

ULUSLARARASI SİSTEMDE ÇİN’İN KONUMU VE ROLÜ

2. Çin’in Yükselen Güçler Arasındaki Ayrıcalıklı Konumu

2.1.2. Çin İstisnacılığı

Grand strateji arayışında Çin’in dünya görüşü ile kendi tarihsel geleneklerini bugünkü ihtiyaçlara göre yeniden yorumlama çabasının ürünü olarak şekillenen baskın eğilim konusunda görüşler farklılaşmaktadır. Çin’in düşünsel çabaları politik-kültürel milliyetçilik ile ekonomik liberalizmin birleştirilmesi239, Batı tarzı milliyetçilik ile Konfüçyüsçülüğün çelişkili birlikteliği240 veya Sinosentrik Konfüçyüsçülük ile sosyalizmin bir sentezi241 şeklinde yorumlanabilmektedir. Fakat herhalükarda bu çabaların bütününden yeni tip bir milliyetçiliğin ortaya çıkması neredeyse kaçınılmaz görünmektedir. Genel görüşe göre Çin’in birincil ulusal çıkarları üç önemli unsuru içermektedir: rejim istikrarı, ülkesel bütünlük ve ekonomik kalkınmanın sürdürülmesi.

Çin’in “temel” çıkarlarının tanımlanmasında varılan ulusal uzlaşı konusunda üst düzey bir dışişleri yetkilisi olan Dai Bingguo, 2009 yılında şu esaslara vurgu yapmaktadır:

devletin temel sistemi ve ulusal güvenliğin korunması, ulusal egemenlik ve ülkesel bütünlük, Çin’in ekonomik ve toplumsal kalkınmasındaki istikrarın sürdürülmesi.242 Bu temel çıkarlar tanımlaması içinde ülkesel bütünlük bağlamında sürekli ve şüpheye yer bırakmayacak şekilde vurgulanan en önemli husus, Tayvan ve Tibet’in ülkenin vazgeçilmez bir parçası olduğudur.

Çin stratejik düşüncesinin 1978’den günümüze üç ana dönemsel aşama geçirdiği tespit edilebilir. Deng Xiaoping döneminde Çin, dramatik bir kayış yaşayarak piyasa

239 Barry Buzan, “China in International Society: Is ‘Peaceful Rise’ Possible?”, The Chinese Journal of International Politics, vol. 3, 2010, p. 31.

240 John Agnew, “Emerging China and Critical Geopolitics: Between World Politics and Chinese Particularity”, Eurasian Geography and Economics, vol 51, no. 5, 2010, p. 570.

241 Gilbert Rozman, “Invocation of Chinese Traditions in International Relations”, Journal of Chinese Political Science, vol. 17, 2012.

242 Michael D. Swaine, “China’s Assertive Behavior, Part One: On ‘Core Interests’”, China Leadership Monitor, vol. 34, no. 1, 2011, p. 6.

100 yönelimli bir ülke olmak gayesiyle Mao döneminin ötesine geçerek ulusal gücünün konsolidasyonuna önem vermiştir. Bu dönemde Reagan’ın yeni küresel stratejisinin bir ürünü de sayılabilecek değişen uluslararası sistem dinamikleriyle beraber stratejik üçgenleri dikkate alan bir yaklaşıma kavuşmuştur. Jiang Zemin döneminde başarılı reformların kazandırdığı özgüven, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle uluslararası sistemde yaşanan önemli değişim ve içeride de 1989 Tiananmen olayı gibi ciddi sorunlarla birleşince, Çin’in, stratejik çok kutupluluğu benimsemesine yol açmıştır. Hu Jintao dönemiyle beraber ise George W. Bush liderliğinin tek taraflı politikalarının da yardımıyla, Çin, stratejik istisnacılık çizgisine gelmiştir. Bu bağlamda, Çin istisnacılığı mevcut uluslararası sistemi kabullenme ile ABD hegemonyacılığı ve ittifak sistemine karşı direniş arasında var olan stratejik dualiteyi aşma gayretinin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır.

Ancak, Çin istisnacılığının anlamı aynı amaca yönelik olsa da sadece bu bağlamla sınırlı olmayıp, farklı rolleri de aynı zamanda oynayan çok daha geniş bir çerçeveyi kapsamaktadır. Çin istisnacılığı, Çin’in grand stratejisinin merkezinde yer alan düşüncedir. İstisnacılık temelinde farklı stratejik düşünce geleneklerinin birbiriyle kaynaştırılarak sentezlenmesi çabasıyla, ihtiyaç duyulan stratejik kimlik üretilmeye çalışılmaktadır. Bununla beraber, Çin istisnacılığının stratejik düşüncenin normatif kaynaklarını yeniden çerçevelendirme girişimi olarak, bölgesel merkezileşme amacına yönelik yaratılan vizyona hizmet ettiği de anlaşılmaktadır.

Basitçe tanımlamak gerekirse istisnacılık, bir devletin kendisini diğer devletlerden farklılaştırdığını düşündüğü nitelikleridir. Daha net bir tanım yapmak gerekirse, istisnacılık yükselen güçlerin başkalarını da kapsayacak, içine alacak tarzda sahip olduğunu iddia ettikleri özgün niteliklerdir.243 İstisnacılığın, genel olarak, üç temel iddiası bulunmaktadır: Öz politik ve sosyal değerler açısından ulusal büyüklük, istisnai tarihsel rol ve kapsayıcılık.

Çin istisnacılığının daha iyi anlaşılması için Amerikan istisnacılığı ile mukayeseli olarak ele almakta fayda görülmektedir. Bu karşılştırma neticesinde bazı sonuçlara ulaşılmıştır. Birincisi, iki istisnacılık anlayışı arasında çok yakın, iç içe

243 Burada özgünlük (uniqueness) ile farklılık (distinctiveness) kavramları arasındaki ayrıma işaret etmek gerekir. İstisnacılık, tam anlamıyla, özgünlük konusundaki iddialara gönderme yapmaktadır. Yoksa, iki devlet arasında özgünlük iddiaları taşımayan bazı benzerlik ve farklılıklardan bahsedilmemektedir.

101 geçmiş ve giderek yoğunlaşan bir ilişkisellik söz konusudur. Bir yandan özellikle ilerleme ve ekonomik kalkınma gibi Amerikan tecrübesinin pozitif taraflarına öykünme, Amerikan modeliyle bazı açılardan benzeşme ve onu taklit etme konusunda kayda değer bir açıklık ve isteklilik göze çarparken, diğer yandan Çin’e özgü nitelikler olarak ifade edilen politik ve kültürel hususiyetlerin korunmasına yönelik güçlü bir hassasiyet bulunmaktadır. Dolayısıyla, iki istisnacılık anlayışı karşılaştırılırken algı boyutu (perception) öne çıkmaktadır. İkincisi, tarihsel ve yapısal olarak Amerika’nın yükselişi ile Çin’in yükselişi arasında bazı önemli benzerlikler ve farklılıklar tespit edilebilir.

Nitekim, son zamanlarda hem Batı’da hem de Çin’de bu türden mukayeseli çalışmaların giderek arttığı görülmektedir.244

Amerikan istisnacılığı konusunda yazılmış geniş bir literatür mevcuttur.

Amerikan istisnacılığı, diğer uluslar arasında Amerikalılığı özgün ve üstün kılan düşünme ve eylem tarzı olarak tanımlanabilir. Amerikan yaşam tarzını (Amerikan way) öne çıkaran bu düşünce biçimi Amerikan istisnacılığıyla neredeyse eş anlamlı kullanılmaktadır. Dolayısıyla, Amerikan istisnacılığı esasında başarılı bir modernite inşası iddiasına yaslanmaktadır. Burada da en temel düşünce değişimin çatışma ve uzlaşı arasında karşılıklı birbirini tamamlayıcılık özelliğine dayanması ve “çatışmanın kurumsallaştırılması” yaklaşımının benimsenmesidir.245 Diğer bir ifadeyle, Amerikan istisnacılığı düşüncesi aslında hem sosyolojik hem de dış politika alanında yakaladığı başarıyı çatışmanın kurumsallaştırılması yaklaşımına borçluymuş gibi algılanmaktadır.

Dış politikada buna karşılık gelen izolasyonizm ve uluslararasıcılık geleneklerinin, aynı çatı altında Amerikan istisnacılığı ortak referansında buluşmaları şaşırtıcı değildir.246

244 Barry Buzan and Michael Cox, “China and the US: Comparable Cases of ‘Peaceful Rise’?”, The Chinese Journal of International Politics, vol. 6, 2013, pp. 109-132. Feng Yongping, “The Peaceful Transition of Power from the UK to the US”, The Chinese Journal of International Politics, vol. 1, 2006, pp. 83-108.

245 Seymour Martin Lipset, olumlu ve olumsuz özelliklerini karşılaştırmalı bir şekilde analiz ederek, Amerikan istisnacılığını “iki yüzü keskin bıçak (two-edged sword)” olarak nitelendirmektedir. Bir ulusun büyüklüğü, çatışmanın kurumsallaştırılması düşüncesine dayanan özgür kurumsal yapılar inşa edilmesine bağlanmıştır. Seymour Martin Lipset, American Exceptionalism: A Double-Edged Sword, New York, W.

W. Norton, 1996, p. 14, pp. 290-292.

246 Amerikan istisnacılığının iki farklı yorumunu yansıtan izolasyonizm ve uluslararasıcılığın çelişkili birlikteliği, içerdiği çatışmalar ve gerilimlerle beraber Amerikan pragmatizmi bağlamında sağladığı mitsel söylem, gördüğü işlev ve kullanışlılığı sebebiyle pek çok akademisyen tarafından müşterek olarak kabul görmüştür. John Kane, Between Virtue and Power: The Persistent Moral Dilemma of US Foreign Policy, New Haven, Yale University Press, 2008. Sacvan Bercovitch, The Puritan Origins of the American Self, New Haven, Yale University Press, 1975. Anatol Lieven, America Right or Wrong: An Anatomy of

102 Bu durumda Çin istisnacılığından bahsedilirken Amerikan örneğine benzer şekilde bir Çin yaşam tarzından (Chinese way) bahsedilebilir mi sorusu önem kazanmaktadır. Çinliler arasında bu tür bir korelasyon kuran ve daha liberal bir tutum sergileyenlerin olduğu söylenebilir. “Washington uzlaşısı” (Washington consensus) kavramına karşılık “Pekin uzlaşısı” (Beijing consensus) ve “Amerikan rüyası”

(American dream) kavramına karşılık “Çin rüyası” (Chinese dream) gibi kavramların türetilmesi böyle bir korelasyonun altını çizen gelişmeler olmuştur. Yine bu türden bir görüşü paylaşanlar dış politikada uluslararasıcılık yaklaşımına yakın bir duruşun benimsenmesi taraftarıdır. Öte yandan liberal tonun ağırlığına karşı bir direç olduğu da muhakkaktır. Daha önce belirtildiği gibi “Çin yaşam tarzı”, “Pekin konsensüsü” ya da

“uluslararasıcılık” gibi kavramların yanına, mutlaka “Çin’e özgü nitelikler” ifadesi eklenmektedir.

Dolayısıyla, Çin istisnacılığını anlamaya çalışırken Amerikan örneğine öykünme, bazı açılardan benzeşme ve onu taklit etme ile buna karşı direnç gösterme arasında bir gerilim olduğu ve sürecin henüz tamamlanmadığı iddia edilebilir. Eğer Barry Buzan’ı dikkate almak gerekirse Çin istisnacılığının Amerikan istisnacılığına göre içe dönük ve kapalı olmasının temel sebebi tam da bu uluslararası vizyondan mahrum olmasıdır.247 Sonuçta, şimdilik hem Çinlilerin hem de Batılıların üzerinde hassasiyetle durdukları ciddi bir tartışmanın devam ettiğini söylemekle yetinmek gerekebilir.

Çin istisnacılığının düşünsel içeriği ve kaynaklarını daha iyi anlayabilmek için Feng Zhang’ın yapmış olduğu sınıflandırma oldukça faydalıdır. Feng tarihsel ve yapısal bir analizle Çin istisnacılığının üç farklı dönemde nasıl tezahür ettiğini belirlemeye çalışmıştır.248 Burada imparatorluk Çin’i, devrimci Çin ve günümüz Çin’i periyotlandırmasında en önemli ayrımlardan biri imparatorluk Çin’i döneminde istisnacılık değil evrenselcilik düşüncesinin yer almasıdır.

İmparatorluk Çin’i evrenselciliğinin üç önemli özelliği olduğu görülmektedir.

Sinosentrizm, Çin’in dünyanın merkezinde yer aldığı, kültürel ve ahlaki olarak diğer American Nationalism, New York, Oxford University Press, 2004. Michael Hunt, Ideology and US Foreign Policy, New Haven, Yale University Press, 1987.

247 Barry Buzan, “China in International Society: Is ‘Peaceful Rise’ Possible?”, The Chinese Journal of International Politics, vol. 3, 2010.

248 Feng Zhang, “The Rise of Chinese Exceptionalism in International Relations”, European Journal of International Relations, 2011, p. 13.

103 halklardan ve politik örgütlenme biçimlerinden üstün olduğu düşüncesini yansıtmaktadır. Bu düşünce Doğu Asya’da fidye sisteminin hakim olmasına kaynaklık etmiştir. İkinci özellik alicenap barışçıllıktır. Çin’in dış ilişkilerinde barış ve koruyuculuk iddilarını ifade etmektedir. Üçüncüsü hiyerarşik kapsayıcılıktır. Çin’in diğer tüm politik örgütlenme biçimlerini kendi dış politika alanı içinde kapsadığı ve diğerlerinin gelişimlerini Çin medeniyetinin etkinlik ve sınırlandırmaları altında desteklediği düşüncesine gönderme yapmaktadır.

1948 ile 1978 yılları arasında Mao dönemi Çin istisnacılığının özelliklerine bakılacak olursa ilk olarak devrimci Sinosentrizm düşüncesi öne çıkmaktadır. Bu düşünce, Mao’nun Çin’in yeniden dünya siyasetinde merkezi bir konum elde etmesi çabalarıyla şekillendirilmiş ve dünya genelinde Çin tarzı sosyalizmin gerçekleştirilmesini amaçlamıştır. İkinci özellik Çin’in büyük güç statüsü ve ahlaki otorite konusunda tarihsel olarak yetkin olduğu düşüncesidir. Üçüncü özellik ise bir çeşit Çin ahlakiyetçiliğidir. Bu, Çin’in eskiden olduğu gibi yeniden büyük bir güç olmanın ahlaki gereklerini taşıdığı, dünya ile ilişkilerinde üstünlük sağladığı ve diğerleri tarafından saygı ile karşılanması gerektiği düşüncesidir.

1978 sonrası reform dönemi ve özellikle 2000’li yıllarla beraber Çin istisnacılığı farklı bir düşünsel içerik kazanmıştır. Bu dönemdeki birinci özelliği büyük güç reformculuğu olup, Çin’in “büyük güç” olmasının tarihsel bir kader olduğu düşüncesine dayanmaktadır. Elbette bu düşünce Çin’in modern dünyadaki söyleminin en merkezi iddiasıdır. Fakat, bu iddia, olduğundan daha fazla bir önem arz etmektedir. Çünkü büyük güç statüsü elde etme düşüncesi artan bir şekilde Çinliliğin özgün nitelikleriyle bağlantılandırılmaktadır. Bu iddiayı destekleyecek şekilde Çin’in büyük güç olarak yükselen güçlerin tipik tarihsel yörüngesinden farklı bir yol izleyeceği, büyük güç olmanın anlamının yeniden tanımlanacağı ve kendine has uluslararası ilişkiler ilkeleri ve idealleri doğrultusunda dünya politikasını reforme edeceği ifade edilmektedir.

İkinci özellik alicenap barışçıllıktır. İsimlendirmeden de anlaşılacağı üzere alicenap barışçıllık düşüncesi imparatorluk Çin’i evrenselciliği ile önemli ölçüde benzerlikler göstermektedir. Temel iddiası, bu anlamda farklı değildir. Ancak, günümüz Çin’i açısından yeni olan unsur imparatorluk Çin’i dış politikasının mitleştirilmesi, Batı modellerine alternatif olarak takdim edilmesi ve bugünkü barışçıllık iddialarının en

104 önemli kanıtı olarak tarihsel örneklerden faydalanılmasıdır. İmparatorluk Çin’i kültürünün barışçıl ve koruyucu dış ilişkiler geliştirilmesini sağladığı ve savaşın başvurulacak en son çare olarak algılandığı iddia edilmektedir. Bu barışçıl geleneğe dayanılarak modern dünyada Çin’in çektiği acıların vurgulandığı, benzer acıların başka ülkelerde yaşanmasına yol açacak davranışlara asla niyetli olunmadığı, Çin’in her zaman barışçıl dış politikayı benimseyeceği, asla kimseyi tehdit etmeyeceği, kendi kalkınması yoluyla dünya barışının korunmasına yardımcı olunacağı gibi söylemler alicenap barışçıllık iddiasının içeriğini doldurmaktadır. Dolayısıyla, bu söylemin hem resmi hem de resmi olmayan açıklamalarla barışçıl yükseliş ve barışçl kalkınma tezleriyle paralellik gösterdiği ve bunların yaygınlaşmasına hizmet ettiği anlaşılmaktadır.

Üçüncü özellik ahenkli kapsayıcılıktır. Bu düşünce ne anlama gelmektedir?

Doğrudan Çin’in dünya politikasında tek bir ülke, ideoloji ya da yaklaşımın hakimiyetini reddedeceğini, onun yerine çoklu ve çeşitli politik ve kültürel geleneklere yönelik açık, hoşgörülü ve kapsayıcı bir tutumu benimseyerek işbirliği ve uyumu destekleyeceği iddiasını yansıtmaktadır. Ulaşılmaya çalışılan ana gaye bir ülke veya birkaç büyük güç için değil, fakat tüm ülkeler için ortak güvenlik ve kalkınmayı gerçekleştirmektir. Bu anlamda Çin hükümeti kendi kalkınmasının kazançlarını diğer tüm ülkelerle paylaşmaya açık olduğunu, politik ve kültürel farklılıklara uyum sağlayacağını ve ahenkli bir dünya yaratmak için çabaladığını zaten resmi olarak deklare etmektedir.

Çin istisnacılığının düşünsel içeriğini yansıtan bu iddiların doğal olarak ne anlatmak istediği veya bunların nasıl gerçekleştirileceği sorusu gündeme gelmektedir.

Bu bağlamda, Çin istisnacılığının düşünsel içeriği kadar oynadığı rol ve stratejik kullanımı da önem taşımaktadır. Amerikan istisnacılığının oynadığı rol açısından, iniş çıkışlarıyla beraber, izlediği tarihsel yörüngeden üç önemli analitik kavram türetilebilir.

Diğer bir ifadeyle, Amerika örneğine bakıldığında yapısal koşulların tarihsel ve kültürel unsurlarla etkileşim süreçleri neticesinde istisnacılığın iddialarının, yani düşünsel içeriğinin, şu üç kavram etrafında somutlaştığı ileri sürülebilir: tarihsel ideoloji, bölgesel doktrin, iç ve dış politika arasındaki bütünlük.

105 Bu kavramların tarihsel ve yapısal bağlamda süreçleriyle birlikte nasıl ortaya çıktıkları ve oluştukları detaylı olarak incelenebilir. Fakat kısaca neye karşılık geldiğine işaret etmek şimdilik yeterli sayılabilir. Amerikan örneğinde tarihsel ideoloji, evrenselci liberal ideoloji olarak, bölgesel doktrin doğrudan Monroe doktrini olarak, iç ve dış politika arasındaki bütünlük ise uzlaşmacı yaklaşım ve çok taraflılık olarak karşılık bulmuştur. Eğer Çin istisnacılığı bir yönüyle Amerikan tecrübesine bakarak düşünmek anlamına geliyorsa, bu üç tarihsel izlek ve ona karşılık gelen düşünceleri kısmen takip etmek durumunda kalabilir. Nitekim, bugün Çin örneğine bakıldığında tarihsel ideoloji inşası süreci devam ederken, bölgesel bir doktrin geliştirme arzusu da kendini ciddi biçimde belli etmektedir. Birincisinde, Çin istisnacılığının gelenek ve modernlik arasındaki etkileşim bağlamında önemli bir rol oynadığı, ikincisinde ise bölgesel bir doktrin oluşturma sürecinde stratejik amaçla kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Genel olarak istisnacılık düşüncesinin ve özelde Çin istisnacılığının dış politika alanında hem birbiriyle zıt geleneklere aynı anda kaynaklık etmesi hem de iddialarıyla davranışları arasında oluşan uyumsuzluklar sebebiyle çelişkili bir doğaya sahip olduğunu söylemek mümkündür. Fakat istisnacılığın bu doğası, aslında stratejinin temel mantığı ile çelişmemekte; tam aksine stratejinin çelişkili mantığına uyum göstermektedir.249 Bu anlamda istisnacılık, stratejinin temel mantığına içsel olarak gömülüdür. Birbirine karşıt iki kavram olan savaş ve barış diyalektiği arasında yer alan stratejik düşünceye, istisnacılık gibi bir normatif kaynağın hizmet etmesi şaşırtıcı değildir. Dolayısıyla, Çin istisnacılığının yükselişi büyük ölçüde Çin’in yeniden dünya sahmesinde büyük güç pozisyonu elde etmesine yönelik Pekin’in stratejk söylem, ideolojik meşrulaştırma ve entellektüel destek sağlama arzusuna eşlik etmektedir.

Çin istisnacılığı, kökleri derinlere inen kendi geleneksel düşüncesindeki iki ana damarı yeniden yorumlayarak kaynaştırma çabasında olduğu gibi, modern liberal uluslararası ilişkiler düşüncesiyle de hesaplaşarak yeni bir senteze varmaya çalışmaktadır. Bu açıdan, Çin’de bugün mevcut uluslararası ilişkiler ekollerinde, istisnacılığın gelenekselciler ile liberallerin arasında konumlandırılmaları oldukça

249 Edward Luttwak, basit fakat çarpıcı bir şekilde stratejinin doğası gereği çelişkili olduğuna işaret etmektedir. Edward N. Luttwak, Strategy: The Logic of War and Peace, Cambridge, Massachusetts, 1987.

106 anlamlıdır.250 Çin istisnacılığı, ÇKP’nin politik ve ekonomik vizyonunu uluslararasılaştırarak Çin’in uluslararası ilişkilerini yeniden yapılandıracak bir temel oluşturmasını sağlamaktadır. Barış içinde bir arada yaşamanın daha sofistike bir şekilde yenilenmesi ve yeni koşullara göre uyarlanması ihtiyacı ortadadır. Ulusal düzeyde yaratılmaya çalışılan “sosyalist ahenkli toplum”un uluslararasılaştırılması, milliyetçilik ile küreselleşme arasındaki çelişki ve gerilimlerin çözümlenmesinde yararlı görülmektedir.251 Çin istisnacılığı, yeni tür milliyetçiliğin üretilmesinde ana çerçeveyi çizen en kapsamlı düşünsel kaynağı temsil etmektedir. Neticede, Çin istisnacılığı bağlamında yeniden değerlendirildiğinde Çin’in üç temel stratejk amacı olduğu anlaşılmaktadır: Ekonomik kalkınmanın sürdürülmesi, anti-hegemonyacılık ve yükselen büyük güç rolünün sağlamlaştırılması.