• Sonuç bulunamadı

ULUSLARARASI SİSTEMDEKİ DEĞİŞİM

1. Büyük Dönüşüm: Gücün Materyal Dağılımı ve Normatif Yayılımı

1.1. Bölgesel Merkezileşmenin Oluşumu

Yapısal güç dağılımındaki değişim, Doğu Asya’nın merkezileşme temayülünü teyit etmektedir. Küreselleşme ile güç ve refahın çeşitli kutuplar arasında eş zamanlı

66 Bu meşruiyeti yok etmeye yönelik stratejiler için: Stephen M. Walt, Taming American Power: The Global Response to U.S. Primacy, New York, W. W. Norton, 2005, pp. 160-178.

32 yayıldığını varsayan uluslararası ekonomi politik yaklaşımın yeniden değerlendirilmesi ihtiyacı doğmuştur. Çünkü Avrupa-Asya ekseninin ağırlık merkezinin Asya lehine kayması bunun en önemli göstergesidir. Öncelikle merkezileşme çok kutupluluk ile karıştırılmamalıdır. Çok kutupluluk, uluslararası sistemdeki güç konfigürasyonunda farklı güç odaklanmaları arasında oluşan bir dengeyle beraber “bölgesel birlik veya güçlü bölgesel tek kutupluluklara” vurgu yapmaktadır.67 Oysa bugün Doğu Asya dışında merkezileşme eğilimi gösteren bir bölge olmadığı gibi, Doğu Asya’da da bölgesel tek kutupluluktan daha farklı bölgesel süreçler yaşanmaktadır. Bu yüzden, Doğu Asya’nın merkezileşmesi bölgesel düzen inşasının normatif temelli gelişen süreçlerine işaret etmektedir. Ne var ki, yapısal modellerde dahi merkezi bölge tanımlaması içinde değerlendirilen Avrupa’nın bu özelliğini giderek kaybettiği, Doğu Asya’nın ise bu kategoriye doğru giderek yükseldiği görülmektedir.68 Bununla beraber, bölgenin bir bütün olarak uluslararası politikadaki çevre konumundan merkezileşme yönünde ilerlemesini sadece ekonomik bağlamda değerlendirmek doğru olmaz.69 Oluşan bölgesel güvenlik ortamının madunluk statüsünden kurtularak “bölge-dominant sistem” olma özelliğine kavuştuğunun altı çizilmelidir.70 Eğer Çin, Hindistan, Japonya ve diğer bölge ülkelerinin yükselişleri bu şekilde devam ederse, ondokuzuncu ve

67 William C. Wohlforth, “The Stability of a Unipolar World”, International Security, vo. 24, no. 1, 1999, p. 30.

68 Buzan ve Waever’a göre bölgelerin yapısal olarak değişimi, kategorik olarak farklı tipte bir güvenlik düzeni istikametinde evrilmesine bağlıdır. Fakat bu değişim (çatışma oluşumundan güvenlik rejimine ve oradan da güvenlik topluluğuna) çok nadir ve sınırlı olarak gerçekleşebilmektedir. (p. 480) Doğu Asya’nın bölge olarak özel durumuna işaret edilirken, Kuzeydoğu ve Güneydoğu Asya alt bölge güvenlik komplekslerinin giderek yüksek düzeyde kaynaşarak süperkompleks kategorisine yükseldiği ifade edilmektedir. Ancak, Doğu Asya’nın merkezileşme ihtimali, ABD gücünün bölgeden kendi başına dışarı çıkmasına veya çıkarılmasına bağlanmıştır. Barry Buzan and Ole Waever, Regions and Powers: The Structure of International Security, Cambridge, Cambridge University Press, 2003, p. 456. Oysa, bu analizde temelde yapısal değişime odaklanıldığından bölgelerin içsel dönüşümüne işaret eden düşünsel ve normatif değişkenler yeterince dikkate alınmamıştır. Bölgesel dönüşümün amilleri olarak bölgesel kurumların oynadığı önemli rol de göz ardı edilmiştir.

69 Robert Gilpin, uluslararası ekonomi politiğin doğasının sadece küreselleşmenin piyasa güçleri tarafından belirlenmediğini, baskın ekonomik güçlerin güvenlik ve politik çıkarlarından da güçlü bir şekilde etkilendiğini göstermiştir. Ekonomik faaliyetlerin amacı piyasanın giderek artan önemine rağmen, tarihsel tecrübenin de ortaya koyduğu gibi, nihai olarak sadece piyasa güçleri tarafından belirlenmemekte;

fakat aynı zamanda, açık veya zımni olarak, ekonomik faaliyetlerin gömülü olduğu normlar, değerler, sosyal ve politik sistemlerin çıkarları tarafından da belirlenmektedir. Bu anlamda bölgeselleşme, bazılarının inandığı gibi, ulus-devlete bir alternatif değil; fakat birbirinden ayrı devletlerin hayati ulusal çıkarlarını ve hırslarını kollektif olarak destekleyen çabaları ihtiva etmektedir. Robert Gilpin, Global Political Economy: Understanding the International Economic Order, Princeton, Princeton University Press, 2001, p. 11-12.

70 Muthiah Alagappa, “A Changing Asia: Prospects for War, Peace, Cooperation and Order”, Political Science, vol. 63, no. 2, 2011, p. 156.

33 yirminci yüzyıllarda Avrupa’nın temsil ettiği dünyanın merkezi bölgesi olma özelliğini Asya’nın yakalama şansı olabilecektir.71

Esasen bir bölgenin dünyanın merkezi olmasını sağlayan iki temel koşul bulunmaktadır. Birincisi, dünyadaki en etkili devletlerin bu bölgede yer almasıdır.

Başkaları tarafından model alınan düzeyde materyal ve düşünsel güce sahip bir veya birkaç devletin varlığı şarttır. İkincisi, dünyanın merkezi uluslararası çatışmaların en yoğun olduğu bölge olma özelliği göstermelidir. Söz konusu çatışmalar temelde bu bölgedeki merkezi devletler ile diğer bölgelerdeki devletler arasında var olan bir güç mücadelesinin sonucudur. Daha kestirmeden söylemek gerekirse, bir bölgenin dünyanın merkezi haline gelmesinin ön koşulu uluslararası etkinlikli devletlerin varlığı veya yokluğudur. Avrupa II. Dünya Savaşı’na kadar geçen 150 yıllık sürede dünyanın merkeziydi. Her ne kadar kolonyalizmin gelişimiyle Avrupa devletleri arasındaki stratejik rekabet Avrupa’yı aşan bir mahiyet kazanmış olsa da, Avrupa baskın güçler arasındaki savaşımın odaklandığı merkez bölgeydi. Bununla beraber Soğuk Savaş dönemi boyunca Avrupa dünyanın merkezi olma özelliğini korudu. Çünkü dünyanın iki kutubu olan ABD ve Sovyetler Birliği’nin esas stratejik rekabet alanı yine Avrupa’ya odaklanmıştı. Bu anlamda uluslararası sistemi tek kutuplu hale getiren doğrudan nedenin Soğuk Savaş’ı bitiren Sovyetler Birliği’nin çöküşü olduğu unutulmamalıdır.

Avrupa’nın düşüşü ile Doğu Asya’nın yükselişi arasında var olan korelasyonun altı çizilmelidir. Eğer ABD’nin coğrafi pozisyonundan kaynaklanan avantajının sabit olduğu kabul edilecek olursa, dünyanın merkezindeki kayışı belirleyen temel faktörün Avrupa ve Doğu Asya arasında vuku bulan göreli yükseliş ve düşüş olduğu anlaşılabilir.

2008 ekonomik krizi hem ABD’yi hem de Avrupa’yı derinden etkilemiş ve farklı düzeylerde gerileme yaşamalarına neden olmuştur. Ancak, gerilemelerinin doğasındaki farklılık ve bunun dünyanın merkezindeki kayışa etkilerindeki farklılaşmaya işaret etmek gerekir. ABD’nin gerilemesi en azından gelecek on yılda süper güç statüsünü değiştirmeye yol açacak boyutlarda değildir. ABD halen askeri bir süpergüç olarak dünyanın en etkili gücü olma özelliğini sürdürmekte ve Doğu Asya’nın uluslararası etkinliğini sınırlandırabilecek potansiyeli göstermektedir. Öte yandan Avrupa’nın nispi

71 Asya Kalkınma Bankası’nın hesaplamalarına göre 2050 yılında Asya ülkelerinin global GDP’deki payı

%50’nin üzerine ulaşacaktır. “Asia 2050: Realizing the Asian Century”, Singapore, Asia Development Bank, 2011.

34 gerilemesi Doğu Asya’nın yükselişi ile mukayese edildiğinde, etkinlik açısından ciddi sonuçlar doğurabilecek mahiyettedir. Avrupa’nın düşüşü, Doğu Asya’nın Avrupa’nın merkeziliğini devralabilecek boyutlara ulaşmasını sağlayabilecektir. Avrupa’da bugün için geleceğin süper gücü olma potansiyelini gösteren bir devlet bulunmazken, Doğu Asya bağlamında Çin bu potansiyeli taşımaktadır. Kısacası, dünyanın merkezinde yaşanan bugünkü kaymanın temel sürükleyicisi, Avrupa ve Doğu Asya arasındaki

“karşılaştırmalı güç değişimi” olgusudur.72

Daha önce bahsedildiği üzere, bir bölgenin merkezileşmesi için gerekli koşullardan ikincisi de, bölgenin dünyanın büyük güçleri arasındaki üstünlük mücadelesinin sahnesi haline gelmesidir. ABD’nin Asya-Pasifik’in “yeniden dengelenmesi” stratejisini uygulamaya koyması, Doğu Asya’nın uluslararası politikanın odak noktası olduğunun ve büyük güçlerin stratejik rekabetinin merkezi haline geldiğinin önemli bir göstergesidir.

Bölgeselleşmenin artan önemine rağmen uluslararası ve bölgesel düzeyler arasındaki geçişkenliğin giderek arttığı, güvenliğin değişerek çok boyutlu bir anlam kazanmasıyla beraber ekonomi ve güvenlik ilişkisinin içiçe geçip karmaşıklaştığı yeni süreç ve koşullar altında normatif değişkenler de en az materyal güç belirleyicileri kadar önemli hale gelmiştir. Buna bağlı olarak giderek karmaşıklaşan bölgesel güvenlik ortamında, devletlerin ulusal çıkar hesaplamalarıyla çok faktörlü süreçler içinde belirlemek durumunda kaldıkları bölgesel amaçları arasında hassaslaşan dengenin titizlikle gözetilmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bununla beraber, bölgesel süreçlerdeki sürükleyici faktörler daha çok normatif unsurlardır. Mevcut barış ve istikrarın düşünsel ve normatif kaynakları yeni bir bölgesel düzen inşasına işaret ettiği gibi, son yıllarda yaşanan gelişmeler üzerinde mutabık kalınan normatif yapının giderek şekillenmeye başladığını da göstermektedir. Doğu Asya bölgesel düzenindeki değişim tamamen araçsal tipteki bir düzenden önemli normatif özellikler taşıyan yeni bir düzene doğru giderek evrilmektedir.

Bu bağlamda, bölgesel merkezileşme en temelde Asya’nın bölgesel ağırlığındaki artıştır. Materyal yapıdaki güç değişimi, normatif dönüşüm ile desteklenmekte ve daha

72 Yan Xuetong, “The Shift of the World Centre and Its Impact on the Change of the International System”, East Asia, vol. 30, 2013, pp. 221-222.

35 fazla önem arz etmektedir. Bölgesel merkezileşmenin oluşumunda Çin’in liderlik rolü giderek meşrulaşmaktadır. Normatif dönüşümde etkili olan düşünsel faktörleri Çin istisnacılığı, Çin’in jeopolitik muhayyilesi ve kurumsallaşma girişimleri bağlamında analiz etmek mümkündür. Düşünsel ve normatif faktörler ile kurumsallaşmaya dayalı, birbirini karşılıklı olarak pekiştiren hiyerarşi ve sosyalizasyon süreçleri, bölgesel düzen inşasına meşruiyet kazandırmaktadır. Düzenin oluşumu bölgesel işbirliği, istikrar ve topluluk inşası amacına yönelik gelişmektedir. Çin’in jeopolitik muhayyilesinde karşılık bulan “barışçıl yükseliş”le beraber jeopolitik istikrar ve meşru bölgesel düzen arayışı (içeriden ve dışarıdan bakışta), hiyerarşi ve sosyalizasyon süreçlerinin merkezileşme yönünde ilerlemesine yardımcı olmaktadır. Çin’in stratejileri, bölgesel liderlik rolünün ancak yumuşak bir geçişle mümkün olabileceği konusundaki farkındalığı yansıtan, büyük ölçüde bölgesel süreçlerle uyumlu bir yön izlemektedir.

Karşılıklı bağımlılığa dayanan ekonomik büyüme, merkezileşen bölgesel düzene yönelik hem içeriden hem de dışarıdan bakışta kuvvetlenen meşruiyet, bölgenin bir bütün olarak yükselişinde bölgesel ve uluslararası düzeyler arasında ortaya çıkan geçişkenlik ve uyum ve bölgesel kurumsallaşmanın amaç, ölçek ve fonksiyon olarak giderek çeşitlenerek gelişmesi bölgesel merkezileşmenin altını dolduran en önemli gelişmelerdir. Bölgesel düzenin sürdürülmesi için formal ve informal düzenlemelerde yaşanan tedrici gelişim, kısa vadede olmasa da uzun vadede amaç ve kurallar açısından uluslararası düzen üzerinde etkileri görülebilecek nihai ve köklü bir dönüşümü beraberinde getirebilir.