• Sonuç bulunamadı

1.2. Yönetsel Etik ve Kamusal Etik Kavramı

1.2.1. Yönetsel Etik

Yönetim, insanların işbirliğini sağlama ve onları bir amaca doğru yöneltme ve yürütme faaliyet ve çabası olarak, başkaları aracılığı ile iş yapabilme bilimi ve sanatıdır. Yönetim amaçlara yönelmiş beşeri ve psiko-sosyal özelliği olan bilimsel ve sanatsal etkinliktir. Yönetim, çeşitli örgütsel hiyerarşinin çeşitli kademelerinde uygulanan, çok aşamalı işlemlere bağlı karmaşık bir süreçtir (Genç, 2007: 22). Yönetimin organik ve fonksiyonel iki anlamı vardır. Organik anlamda yönetim, kamu yönetimi karşılığı olarak örgüt ve personeli kapsamına almaktadır. Fonksiyonel anlamda ise, yönetimin çalışmalarını içermekte ve kamu ve özel kesimi de içine almaktadır (Peşin, 1990: 246). İyi bir yönetimin amacı, az insan, az para, az

malzeme, az zaman ve az yer kullanarak daha çok verim elde etmektir. Bir başka ifadeyle, kaynak israfına yer vermeden, eldeki olanakları en iyi biçimde kullanarak, işlerin daha basit, daha ucuz ve daha iyi yapılamasını sağlamaktır (Tortop, İsbir ve Aykaç, 2005: 6). Gerek kamu yönetimi gerekse özel yönetim olsun tüm yönetimlerin tam, iyi ve verimli olarak işleyebilmesinin vazgeçilmez unsuru insan unsurudur (Aydın, 2008a: 363). Yönetimde insan unsurunun uygun ve verimli bir şekilde örgütlenmesi, yönetilmesi, çalıştırılması ve kullanılması büyük önem arz eder. Her sistemin belli bir çalışma şekli varsa, insanda belli bir şekilde çalışır (insan gibi) ve böyle çalışması sağlanmalıdır (Aydın, 2008b: 139). İnsanı harekete geçiren ve hareketlerinin yönlerini belirleyen, onların düşünceleri, umutları, inançları, kısaca arzu, ihtiyaç ve korkularıdır (Eren, 2008: 494). İnsanın sahip olduğu bu değerler kümesinin, meslek hayatlarında karşılaştıkları olaylara verdikleri tepkilerinde ve davranışlarında etkili olduğu ileri sürülmektedir. Bu durum birçok çelişki ve sorunların kaynağı olarak görülmektedir. Özellikle bireysel hayatlarında insanları mutlu kılan veya kılabilecek birçok değer, mesleklerinin gerektirdiği değerlerle çatışabileceği göz önünde tutulmaktadır.

Bundan 30-40 yıl önce, yönetim yetersizlikleri ve kötü çalışması konuları önlenmesi ve ortadan kaldırılması gereken bir sorun olarak görülmüyordu. Bugün ise, durum farklılaşmakta ve yönetimin işleyişindeki aksamalar, yetersizlikler, bozukluklar ve topluma olan maliyeti giderek katlanılmaz bir hale gelmektedir. Artık İnsanlar, devlete vergi ödeyip yönetim önünde zaman kaybetmeyi, horlanmayı ve kalitesiz hizmet kullanmayı istememektedir (Eken, 1998: 127). Ayrıca yeni teknoloji, donanım ve bilgilerin yönetimde uygulanması da örgüt yapısında, personel düzeninde, kullanılan yöntemlerde ve yararlanılan araç ve gereçlerde köklü değişiklikler yapılması zorunluluğunu ortaya çıkarmakta, bu durumla bağlantılı olarak, hizmetleri gören personelde aranan niteliklerin değişmesine ve genellikle de artmasına sebep olmaktadır (Akın, 1998: 92). Bunun anlamı, artık yönetimin sadece belli mal ve hizmet üretimine yönelik faaliyetlerin, planlanması, yönlendirilmesi, denetlenmesi ile sınırlı olmadığıdır. Amaçların gerçekleştirilmesinde kullanılan her türlü aracın ve elde edinilen sonuçların yanında, örgüt içi ve örgüt dışı çevreyle olan

etkileşimin işin içine dâhil edilmesi gerekmektedir. Bunun sonucunda ise zorunlu olarak insanın ön planda olduğu bir anlayış gelişmiştir. Yönetim sürecinde insana ait değerlerin yönetimin içine katılmasına yönelik yapılan çalışmalar, yazılı kurallar, söylemler bir yere kadar etkili olmuştur. Diğer yandan, bu çalışmaların işlerin gerçekleşmesinde rol oynayan çalışanların karşılaştıkları sorunlarda hızlı ve etkili çözümler üretmesinde yeterli olamadığı görülmektedir. Çünkü insanlar ve temsil ettikleri değerler farklı olmakta ve bunun sonucu olarak karşılaştıkları olaylar karşısında gösterdikleri tutumlar birbirinden farklılık göstermektedir. Bu sorunların çözümlenmesi ve yeni sorunların önlenmesi için çalışanlara rehber olacak belli başlı standartlara ve ilkelere ihtiyaç vardır. Yönetim etiği veya yönetsel etik bu ihtiyaca karşılık gelmektedir.

Yönetsel etik, sadece doğru-yanlış, iyi-kötü ayırımı ile alakalı olmayıp, iyi ve doğru olan şeyleri yapma sorumluluğunu, emirlere ve yazılı olan kurallara uyarken karşılaşılan sorunlarda ve toplumsal, siyasi, bireysel ve yönetsel değerleri de içeren çatışmaların çözümlenmesinde uygulanacak etik standart ve prensipleri içermektedir (Kernaghan, 1993: 16). Yönetimde etkinliği ve verimi arttırmak, insan odaklı bir anlayış getirmek ve insanı değerlerin amaçlar doğrultusunda yönlendirilmesini ve değerlere ilişkin sorunların ortadan kaldırılması için bireye rehber olabilecek yönetim etiği, iş hayatında insan değerlerinin eskisinden daha iyi ortaya konması için iş hayatı uygulamalarının nasıl değiştirilip, geliştirileceği konusunda talimatlar ve tavsiyeler sunmaktadır. İyi ile kötü, doğru ile yanlış arasındaki bağlantıları, insanlara yönelimli olması nedeniyle, onların duygularını, değer ve tutumlarını yönlendirmekte, onların etkinliklerini ve verimliliklerini arttırmalarına zemin oluşturmaktadır (Bektaş ve Köseoğlu, 2008: 146-149). O halde yönetim etiğine ilişkin temel ilkeler adalet, eşitlik, doğruluk, tarafsızlık, sorumluluk ve hesap verebilirlik, insan haklarına bağlılık ve kuruma sadakati, olumlu insan ilişkileri kurma ve kaynakları etkin kullanma yani tutumluluk olarak belirlenmektedir. Yönetimde etik dışı davranışlar olarak ise, ya bir ülkenin yasal normlarına karşı olan ve hukukun cezalandırma kapsamında gördüğü faaliyetler ya da toplumun dayandığı temel ahlâki normlarla çelişen faaliyetler ele alınmaktadır

(Baydar, 2005: 104-105). Özellikle kamu kesiminde çalışanlar için yukarıda sayılan ilkeler önemli kabul edilirken, özel kesim için bu ilkelerin pek fazla önemi olmadığı belirtilmektedir. Bu durum, özel kesim için bu ilkelerin bir değer taşımadığı anlamına gelmemekle birlikte, anlam açısından farklı algılanması söz konusudur. Buradaki fark, kamu kesimi faaliyetlerinin içinde taşıdığı toplumsal sorumluluk değerinden kaynaklanmaktadır. Özel kesimde faaliyet gösterenlerin ise önceliği, gereksinim duyulan malları (mal ve hizmetleri) üretmek ve onları masrafları, yatırılan sermayenin faizini karşılayacak ve işletmenin uzun vadeli varlığını güvenceye alacak bir fiyata satmaktır (Leisinger, 2000: 76). Bu ayrımın temel nedeni olan toplumsal fayda kavramına verilen önem, yapılmak istenen ve geliştirilmesi gereken yöntemlerin temel dayanak noktasını oluşturmakta olduğu görülmektedir. Dolayısıyla, kamu yönetiminde etik kavramı birçok bakımdan önem kazanmakta ve bazı ilkeleri öne çıkarmaktadır.

Bu bağlamda, kamu yönetimi açısından uygulanabilecek etik anlayışına yönelik çeşitli görüşler bulunmaktadır. Bunlardan ilki tarafsızlık etiği olarak adlandırılmaktadır. Bu anlayışa göre, yöneticiler organizasyonda kendi moral prensiplerini dikte etmek yerine, organizasyonun kurallarına uymak zorundadırlar ve yöneticiler etik bakımdan tarafsızdırlar. Ancak, kurallara uyma konusunda etik değerlere uygun hareket etme durumundadırlar (Öztürk, 2003: 213). Bu görüşe göre, yöneticilerin yerine getirmekle sorumlu oldukları emir ve politikaları etkin bir şekilde yerine getirmeleri beklenir. İkinci bir anlayış ise, yapı etiği olarak adlandırılır. Yapı etiği, yöneticilerin bağımsız yargılamaya yönelik görüşleri olsa dahi, hükümetin çoğu kararından ve politikasından ahlâki olarak sorumlu tutulamazlar. Onların kişisel ahlâki sorumlulukları, yalnızca yasal olarak yükümlü bulundukları kendi kurumlarının belli başlı ödevlerine uzanır (Thompson, 1985: 559- 560). Üçüncü olarak ise “takdir yetkisi” gelmektedir. Yönetim kendisine tanınan bu yetkiyi, yasaların gösterdiği sınırlar içinde ve kamu yararı için kullanmak zorundadır (Gözübüyük, 2004: 323). Demokratik politik sistemlerde yöneticiler halk tarafından seçilir ve memurlar genellikle seçilmiş temsilcilere karşı sorumludur. Fakat modern dünyadaki deneyimlerin gösterdiği sonuç olarak yasama gücü ve takdir yetkisi

arasında kesim bir ayrım yapılamamaktadır. Politikacılar ancak zamanlarının belli bir bölümünü politikaların düzenlenmesi ve detayların incelenmesi için ayırabilmektedir. Çünkü politikacılar aynı zamanda, temsilcilik görevlerini yerine getirmek, diğer vatandaşlara tavsiyede bulunmak ve danışmanlık yapmak gibi diğer yükümlülüklerini yerine getirmektedir. Bundan dolayı, kamu politikalarına ait ana hatlar ve birçok detay memurlar tarafından yapılmaktadır (Chapman, 1993: 156). Bazı olaylar karşısında bu durum etkili olmuş olmasına rağmen her zaman istenilen sonuçları vermediği görülmekte ve yaşanılan sorunların bazılarının temeli sayılmaktadır.

Diğer yandan, memurların sahip oldukları deneyim ve ilgili konulardaki uzmanlıkları her zaman yeterli olmamaktadır. Sonuçta memurlarda üstlerine karşı sorumludur ve onlara hesap vermektedir. Bu durum özellikle iki ayrı sorun yaratmaktadır. Birincisi, memurların gerçekleşen yönetsel işlemlerde her zaman üstüne hesap verme durumu önemli konularda karar alımını geciktirmektedir. İkinci olarak, memurların yasalara bağlılık ilkesini işten kaçma yolu olarak kullandığı görülmektedir. Yasa veya hukuk, siyasal olarak üzerinde anlaşma sağlanan değerlerin bir sembolüdür. Dolayısıyla bu değerlerin, kendilerini onları savunmak, uygulamak ve kamu hizmetlerinde yürürlükte tutmak isteyenler için özel bir anlamı vardır. Ancak, kanunlar ve kurallar bir kişinin ahlâken ne yapacağını tam olarak hiç bir zaman ifade edemez ve daha çok yapılacak işlerin minimum standartlarını ortaya koymaktadır (Öztürk, 2003: 214). Bu durum özellikle birbiriyle çelişen değerlerin varlığında karar alımının zorlaşmasına, memurların sorumluluk almaktan kaçınmasına veya kararların sonuçlarının güçlü olan kesimlerin lehine alınmasına sebep olmaktadır. Memurların yaptıkları işlemlerde sıklıkla öne sürdükleri yasalara bağlılık özellikle aşırıya kaçmaktadır. Legalizm olarak adlandırılan bu durum örgütü ve çalışanları yeniliklere kapatıp, verimsizlik ve yolsuzlukların da kaynağı olabilmektedir. Sıkı sıkıya yasalara bağlılık kamu görevlilerini ürkek, verimsiz ve kuralcı yapmakta; yenilikçiliği, atılım ve kaliteyi olumsuz yönde etkilemekte; uygulamada yasaların biçimsel yönünü ön plana çıkarıp hukukun yorum zenginliğini ve çeşitliliğini yok etmekte; kamu görevlilerini yasaların kendilerine verdiği takdir

yetkisini kullanmamalarına neden olmaktadır (Nohutçu, 2004: 394). Bu nedenle yönetsel anlamda etik uygulamaların gerçekleştirilmesine yönelik, insan düşüncesi üzerinde etkili olan bazı yaklaşımların varlığı söz konusu olmaktadır. Bu yaklaşımların, insan düşüncesine ve düşüncenin sonucu olan davranışlar üzerinde, bazı temel değerlendirme yöntemleri içerdiği görülmektedir.