• Sonuç bulunamadı

1.2. Yönetsel Etik ve Kamusal Etik Kavramı

1.2.3. Kamu Yönetimi Etiğ

Yönetsel etik üzerine yapılan bu araştırmalar yöneticiler başta olmak üzere, bütün örgüt personelinin eylemlerine yönelik ilkeler üretmektedir. Kamu yönetimi için ise bu ilkelerin varlığı son derece önemli olmakla birlikte, uygulamada farklı sorunlar yaşanmaktadır. Kamu çalışanları, geleneksel olarak idari tutumlarını yazılı kurallara ve emirlerin gerekli kıldığı şekilde yerine getirmekle sorumludur. Bu emirler birçok temel tavsiye içerir. Bunlar, kamu yararı için hareket et, siyasi bakımdan tarafsız ol, gizli bilgileri açıklama, vatandaşların ve çalışanların

dokunulmazlığını koru, kamu hizmetinde etkinliği, verimliliği ve adaleti sağla, sorumlu ol şeklindedir (Kernaghan, 1993: 16). Ancak bu emirlerin gerektirdikleri her zaman yerine getirilememektedir.

Diğer bir nokta, Kamu yönetiminde karar vericilerin seçim yaparken karşılaştıkları zorluktur. Aldıkları kararlar kamu yararı ilkesine uygun olabilse bile, doğan sonuçlar iki türlü olmaktadır. Özellikle toplumun hayatını etkileyecek güvenlik, sağlık, eğitim gibi konularda alınan kararlar bir taraf için yararlı, diğer bir taraf için ise yararsız sonuçlar doğurabilir. Calabresi ve Bobbit’in araştırmalarındaki konu, programlar arasında yapılacak bütçe tahsisinin, hayat kurtarmadaki farklı sonuçlarıdır. Bu seçimler birinci derece trajik sonuçlara dayanır iken, ikinci derece trajik sonuçlar bireysel karar düzeyine dayanır. Örneğin, Diyaliz makinelerinin ihtiyacı olan hastalar arasında tahsis edilmesi gerekir, çünkü öncelikle bütçe kararları ihtiyacı tüm hastalara yetecek kadar diyaliz makinesi almaya izin vermez. Calabresi ve Bobbit’e göre pahalı servis hizmetlerin karşılanması için zaman, para, personel gibi kıt kaynaklar yeterli olmayacaktır, bu yüzden ikinci derece trajik seçimler her zaman olur. Bu tip olaylardaki sorun, hizmetlere yönelik ortalama bir talep için ayrılacak yeterli kaynağın, bütçe konusunda alınacak kararlar açısından bazı ortalama bir talebi karşılaması veya mümkün olan en yüksek talebe yönelik seçim yapmaktır. Bu soruna verilebilecek ahlâki ve mali cevaplar kolay değildir (Peters, 1993: 45). Anlaşıldığı üzere, bu tip olaylarda bir kimsenin hayatını kurtarmaya yönelik verilen kararın sonucu, benzer şartlar altında ihtiyacı olan bir başkasının hayatının sonunu getirebilir. Kamu yöneticilerinden beklenen hizmetler ve onların gerçekleştirmeleri gereken görevleri arasından hangisinin daha öncelikli olduğunu seçmek sadece onlar için değil, aynı zamanda vatandaşlar içinden zordur. Genel olarak alınan sonuçlar iki türlü olmakla birlikte, sosyal dengenin korunması için izlenecek yolların neler olması gerektiği konusunda tam bir görüş birliği sağlanamamaktadır. Ayrıca, bu tip seçimler, kolaylıkla bireysel kazanç kapısı olmakta ve belli grupların çıkarlarına uygun kullanılmaktadır.

Kamu yönetiminde etik değerlerin yayılmasını ve gelişmesini sağlamak için öncelikle kamu görevlilerinin eylemlerini etkileyen unsurları anlamak gerekmektedir. Bunlardan ilki ve en önemli olanı, kamu görevlilerinin bireysel değerlerinin kamu yönetimi etiğinin en önemli unsuru olduğudur. Bu değerlerin çeşitli kökenleri vardır. Bunlar, aile durumu ve memurların önceki sosyal durumları, eğitim durumu, kariyer seçimleri ve istihdam seçenekleri, deneyim ve istihdam sonrası sosyal eğilimleri, toplumun sürekli değişen değerleri, siyasi çevrenin etkileri, anayasal değerler ve diğer anayasal unsurlara ilişkin düzenlemeler, kod ve kurallar, ulusal ve uluslararası kanunların öngördüğü koşullardır. Ayrıca tüm bu unsurlar zaman içinde değişmektedir. İkinci önemli unsur, memurların politik sistemlerdeki görevleridir. Anayasa ve ülkelerin bağlı oldukları anayasal ideallere göre, politik sistemler farklılık göstermektedir. Demokrasilerde parlamentoya karşı sorumlu olan vekiller farklı düzenlemeler yapmaktadır ve bu nedenle farklı sitemlerdeki memurlar farklı görevlere, sorumluluklara ve doğrulara sahiptir (Chapman, 1993: 168-169).

Kamu yönetimlerinin sahip oldukları bu farklılıklar nedeniyle tüm siyasi sistemler için geçerli olması mümkün bir etik anlayış ve ilkeleri geliştirilememektedir. Bunun sebebi ülkelerin ve toplumların değerlerinin farklı oluşudur ve kültürlerin kendine özgü yapıları olmasıdır. Bununla birlikte toplumun genelinin yararının sağlanması için belli bir takım davranış kurallarının uygulanması ve bazı ilkelerin belirlenip benimsenmesi gerekmektedir. Bu sebeple Kamu yönetimlerinin etiğe bağlılığının sağlanması gerekmektedir. Modern dünyadaki birçok hayat, niceliksel ve niteliksel olarak, yönetime bağlıdır. Çünkü yönetim artık çok büyümüştür ve koruma unsurlarından ve basit ihtiyaçlardan daha çok, kamu hizmetlerinde profesyonellik ile daha çok ilgilenmektedir (Chapman,1993: 170). Genel olarak bakıldığında Laiklik, İnsan hakları, Demokrasi, Eşitlik, Adalet, Tarafsızlık, Dürüstlük, Sorumluluk, Bağlılık, Hümanizm, Hukukun Üstünlüğü, Saygı, Sevgi, Hoşgörü, Tutumluluk, Olumlu olmak, Açıklık, Hak ve Özgürlükler, Emeğin Hakkını Verme, Yasa Dışı Emirlere Karşı Direnme gibi ilkeler etik bir yapı için önemli görülmektedir. Bu ilkeler siyasi, ekonomik ve kültürel hayatın toplum yararına gelişmesinde ve gelişme gösteren bir toplum olmak için önemli

görülmektedir. Bu sebeple kamu yönetimlerinin belli ilkeleri benimsemesi gerekmektedir. Kamu yönetimi içinde de bazı ilkeler evrensel kabul edilmektedir. Bu ilkeler, Hesap Verebilirlik, Eşitlik, Saygınlık ve Güven, Sadakat, Profesyonellik, Nesnellik olarak sıralanmaktadır (Güler, 2009: 189).

Bu ilkelerin kamu yönetiminin verimli ve etkin işlemesi için anahtar olarak görülmesine rağmen, her durumda ve her zaman geçerli olabilmesi beklenilebilir mi? Bu soruya olumlu ve olumsuz olarak net bir cevap verilebilmesi her zaman mümkün görülmemektedir. Kamu yönetimi sadece günlük işlerin yerine getirilmesinden sorumlu tutulursa, bu ilkelerin her zaman geçerli olması beklenebilir. Bununla birlikte kamu yönetimi sadece bu durumdan ibaret ele alınmamaktadır. Özellikle siyasi yaşamın sürekliliğinde, etik ilkelerin var olabileceği ve bu ilkelerin sürekli geçerliliğinin olabileceğinin sorulması gerekmektedir. Ahlâk, toplumsal yaşamı olanaklı, uyumlu, verimli, olumlu kılan ve toplumdaki üyelerin uymaları gereken kurallar olarak ele alınmaktadır. Siyaset ise, yöneten yönetilen farklılaşmasıyla ilgili yapılar, kurumlar, roller, eylemler ve düşüncelerdir. Siyasal ahlâk ise, siyasete konu olan bu durum ile birlikte toplumsal yaşamı olanaklı, verimli, olumlu ve uyumlu kılacağı düşünülen normlardır (Şenel,1993: 258). Bu açıdan ele alındığında, her zaman geçerli olacak etik ilkelerin varlığından söz etmek mümkün olabilir mi? Diğer yandan küreselleşme ve teknolojik gelişmelerle birlikte, insanlar eleştirici ve bilinçli beyenilerini geliştirecek öz yeteneklerine hitap edilmek yerine, tüketim yapma güdüsüne hitap eden bir dünyada yaşamaktadır (Nalbantoğlu, 1993: 281). Diğer yandan, ahlâk kavramına toplumların farklı değer yükledikleri göz önüne alındığında, siyaset ve ahlâk arasında bir ilişki kurulabilir mi? Bu ilişkinin evrensel ilkelere uygun olması gerekir mi? Bu konuda birbirinden farklı iki görüş bulunmaktadır.

Platoncu yaklaşıma göre, mutlak değerler vardır ve devlet bu değerlerin yaşamasını sağlar. Bu açıdan devlet erdemin kendisi olur ve yurttaşları ahlâka yönlendirme yetkisine sahiptir (Ağaoğulları, 1993: 284). Machiavelli’nin yaklaşımında ise, insan doğası gereği bencildir ve devlet adamlarının bu gerçeği

anlamaları ve buna uygun davranmaları gerekmektedir. Bu durumda kötü yönetimlerin etik dışı olup olmadığını sormak gerekmektedir. Siyaset alanında önemli olan başarıdır. Bununla birlikte başarı ilkesini, sadece ahlâk dışı davranışa bağlı değildir. Özellikle ülke çıkarları ve güvenliği konu olduğunda her zaman net olarak iyi ve kötü arasında seçim yapılamaz. Devletin önceliği kendi varlığını korumak ve sonra vatandaşların özgürlüklerini sağlamaktır. Bu sebeple siyaset alanında ahlâk ölçülerine ve dini temelli ilkelere uyulmasının bir önemi yoktur. Bu görüşlerinin temelinde İtalyan birliğinin kurulması yatmaktadır. Başarı bunun sağlanması olunca, amaca yönelik araçlar meşru nitelik kazanmaktadır. Din konusu dahi, onun siyasal erki kuvvete dayandıran görüşüne uygun olarak, halkı yönlendirmede siyasi bir araçtır. Hiçbir siyasi durum, kalıcı ve ebedi olamayacağına göre, her zaman geçerli olan bir siyasi mükemmellik sağlanamaz. Esas olan siyasi gerçekler ve toplum gerçekleri arasında azami yararı sağlamaktır. Bu sebeple lider, düzeni ve istikrarı gerektiği biçimde sağlamalıdır. Bundan sonra ise halk yönetimi yani cumhuriyet sağlanmalıdır. Sadece acil durumlarda iyi bir şey yapmanın önündeki engeller gerektiğinde zor ve şiddet kullanılarak kaldırılabilir. Esas olarak zamana ve şartlara uygun hareket edilmelidir. Bu sebeple, kamu ve özel hayat birbirinden ayrılır. Yönetici, özel hayatında asla ahlâktan ayrılmamalı, ama kamusal hayatın yararı için gerektiğinde görevin sorumluluğuna uygun olarak erdemsiz davranmalıdır (Öztürk, 2004b: 13-18; Şenel, 2004: 304-310). Bu iki anlayışında olumsuz yanları olabileceği düşünülmektedir. Öncelikle, devlet toplumun ahlâkına yön verebilir ise, bu durumda geliştirilen ahlâk kurallarının doğruluğu nasıl belirlenebilir? Diğer yandan, amaçlara ulaştırılacak her türlü aracın meşruluğunu kabul etmek, siyaseti ahlâksızlığa götürmez mi? Daha doğrusu, kendi amaçlarına uygun davranan bir siyasi otorite, kendisine karşıt olan gruplardan da aynı davranışları görmesi karşısında izleyeceği yol ne olmalıdır? Bu durum toplumu sonu gelmez çıkar çatışmalarına götürmez mi? Bu sorulara daha birçoklarını eklemek mümkündür. Bu sebeple, siyasetin denetim altında tutulması gerekmektedir. Bu denetim ise devlet aygıtı içinde çeşitli makamlar ve kurumlar tarafından yapılabilir. Ama bu denetimin dayanacağı ilkelerin ne olacağı sorusunun da sorulması gerekmektedir. Dolayısıyla, kişisel ve toplumsal ve hatta toplum içinde bile farklılaşan ahlâk ilkelerinden bağımsız, toplumun geneli tarafından benimsenmiş

ilkelere ihtiyaç duyulmaktadır. Örneğin, bir toplumda insan haklarına olan bağlılık ne denli benimseniyorsa, devlet de, siyasetçiler de o denli bu ilkelere bağlı kalacaklar ve başarılı olmak için bu ilkelere uygun hareket etmeleri gerekecektir (Ağaoğulları, 1993: 289).

Birinci bölüm genel olarak değerlendirildiğinde, etik kavramının, bireylerin eylem ve davranışları üzerindeki etkisinin kabul edilmesi ve buna uygun davranılması gerektiği belirlenmiştir. Ahlâksal açıdan değerlendirilen birçok eylem ve düşüncelerin, temel olarak iyi kavramına yönelik olduğu görülmektedir. Bununla birlikte iyi ve doğru kavramı arasında da bir farklılık olduğu kabul edilmelidir. Doğru kavramının toplumun geneline yönelik bir yarar sağlayacağının kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olmadığı görülmektedir. İyi kavramının ise, kişisel farklılıklardan etkilenerek farklı anlamlarda ele alındığı görülmektedir. Bu sebeplerden ötürü, her zaman doğru ve iyi olan kararların alımı sorunu varlığı devam etmektedir. Özellikle kamu yönetiminde bu konunun önem taşıdığı kabul edilmiştir. Kamu görevlerinin aldığı kararlarla, günlük hayatı etkileyebilme olanakları önemli bir konudur. Siyasi açıdan da, bu durum geçerlidir. Etik anlayışına sahip olmayan ve etik kuralların belirlenmediği yönetim yapılarında, işlerin yerine getirilmesinde çeşitli sorunların yaşadığı görülmektedir. Bu sorunlar en temel ihtiyaçların karşılanmasına yönelik uygulanmaların yeterliliğinden, devletin sürekliliğine ve varlığının gerekliliğine kadar uzanmaktadır. Bu sebeplerden ötürü, kamu yönetiminde etik ilke ve kuralların gerekliliği artan bir öneme sahiptir. Bununla birlikte, bu ilkelerin devlet içinde ne yönde gelişmesi gerektiği ve gerçek anlamlarına bağlılığın nasıl sağlanacağı tam olarak belirlenebilmiş, diğer bir anlatımla, belli bir zamanda ve mekânda geçerli olacak etik ilkelerin, her zaman değişmez olduğu kabul edilebilmiş değildir. Tarihsel açıdan, yönetimde etik ilkelere verilecek önemin artması ile bu konunun daha iyi anlaşılacağı düşünülmektedir.

2. DÜNYADA ETİK ANLAYIŞIN GELİŞİMİ ve TÜRK