• Sonuç bulunamadı

Kamu Yönetiminde Görev Bilinci Eksikliğ

Kamu örgütleri içinde tutum ve davranışları belirleyen kural ve düzenlemeler kadar, bireysel özelliklerinde önemi büyüktür Kamu yönetim

3.2. Türkiye’de Etik Dışı Davranışların Sebepler

3.2.2. Kamu Yönetiminde Görev Bilinci Eksikliğ

Kamu yönetimi içinde siyasi veya yönetsel karar alımında görev alan çalışanların üzerinde önemle durmaları gereken ilke, toplumun ortak çıkarlarını sağlamak olmalıdır. Kişisel ilişkiler ve etkileşimler, kişileri karşısındakine karşı yakınlık veya uzaklık duygusuna ilebilmektedir. Çünkü kamu yönetiminin birinci ve en önemli özelliğinin, kamu yararının sağlanmasına yönelik eylem ve işlemlerde bulunması gerekliliği olduğu görülmektedir. Bunun sağlanması için kamu çalışanlarının görevlerini gerektiği biçimde yerine getirmeleri gerekmektedir. Weber’in bürokratik modeline göre örgütlenen kamu yönetiminde görevler açık ve belirgin olarak, önceden belirlenen kurallara uyularak ve belirlenen görevleri en iyi şekilde yerine getirebilecek olanlar aracılığıyla gerçekleştirilebilir. Bu durum örgüt içinde rasyonellik sağlamaktadır. Onun bu anlayışının temelinde, eylem kavramını bireysel eylemleri sosyal eyleme ulaştırması yatmaktadır. Weber’e göre sosyal eylem bireysel eylemin sonucu olmaktadır. Bireysel eylem bir başka bireyin eylemiyle karşılaştığında, toplum içinde anlam bulur. Bireysel eylem, davranışta bulunan kişinin subjektif anlamlarına dayanır. Sosyal eylem ise, davranışta bulunan kişinin bu anlamlarından başkalarının tavırlarına yönelmesidir. Bu durumda eylemlerin taşıdıkları anlam ve bu anlamın altında yatan önem kazanmaktadır (Genç, 2007:102- 103; Karagöz, 2003: 100-108). Buradan insanların bireysel eylemleri ve bu eylemlere karşılıklı yükledikleri anlamlarla birbirlerini etkiledikleri sonucuna varılmaktadır. İşte bu sebeple kamu hizmetinin herkese eşit bir şekilde sunulmasının sağlanması gerekmektedir. Weber’e göre bunu sağlayacak olan, gerekli eğitimi görmüş ve uzmanlaşmış olan kamu görevlileridir. Fakat buna rağmen, kamu görevlilerinin ve bürokrasinin, teknolojik gelişmeler ve toplumların

karmaşıklaşmasıyla daha etkili olacağını vurgulamakta ve bunun bazı sakıncaları olacağını belirttiği ileri sürülmektedir (Vergin, 2007: 25-26). Bunun sebeple, kamu görevlerinin yerine getirilmesinde, bireylerin etkileşiminin olumsuz sonuçlarından kurtulmak için, standartlaşma önem kazanmaktadır ve kamu çalışanlarındaki görev bilinci ve hizmete adanmışlık önemlidir. Bununla birlikte, kamu örgütleri çok yönlü ve karmaşık bir ilişkiler sistemi içinde, işlevlerini sürdürmektedir. Kamu hizmeti yapan örgütler, diğer her çeşit örgüt gibi, insanlar tarafından meydana getirilmekte ve yaşatılmaktadır. Bu durumda, kamu örgütleri, insanı etkileyen ve insanlar için düşünülebilen her türlü değişkenin etkisi içinde bulunmaktadır. Bu nedenle kamu yöneticisinin birinci sorumluluğu, amaçları gerçekleştirmek için, çok bilinmeyenli bir denklem olan insanla birlikte ve bu denklemi en kısa yoldan çözerek onu hedefe yöneltmek durumunda olmasıdır (Çoker, 2005: 2).

Kamu yönetiminin kavram olarak bazı farklı algılamalara dayandığı görülmektedir. Kamu yönetimi, siyasi organlardan bağımsız idari otonomiye ve buna uyumlu idari usullere ağırlık veren devletin ve hukukun bir aracıdır. İkinci olarak, büyük ölçüde siyasallaşmayı ve halkın katılmasını ve sorumluluğunu amaçlayan bir demokrasi aracıdır. Üçüncü olarak, idari tekniklere ağırlık veren, belirli bir felsefi görüşü olmayan bir idare aracıdır. Dördüncü olarak, kamu yönetimi ortam sağlayıcı, işletmeci, ekonomik yönlendirici ve değişik unsurlar arasında koordinatör görevleri ile donanan bir kalkınma aracıdır (Muhammed, 1990: 218). Bu yönleriyle ele alındığında, kamu görevlilerinin belli bir takım kurallara göre hareket etmesinin yanında, kamu görevlerinin sağladığı faydaların farkında olmaları gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Türkiye’de devlet memurlarının kamu görevlerini yerine getirirken uymaları gereken kurallar Devlet Memurları Kanunu’nda belirtilmiştir. Bu Kanun’da yer alan hükümler ile memurların görevlerini yerini getirirken uymaları gereken ilkeler belirlenmiştir. DMK’nın 4. maddesinde memur; “mevcut kuruluş biçimine

bakılmaksızın, devlet ve diğer kamu tüzel kişiliklerince genel idare esaslarına göre yürütülen aslî ve sürekli kamu hizmetlerini ifa ile görevlendirilen...” kişiler olarak

tanımlanmış ve DMK 48. maddesinde memurluğa alınacaklarda bulunması gereken özellikler ayrıntıları ile belirlenmiştir. Bu ilkeler vatandaşlık, askerlik durumu, yaş, öğrenim durumu, kamu haklarından mahrum olmamak ve devlete karşı suç işlememek şeklinde sıralanmıştır. Bununla birlikte, devlet memurlarının ödev ve yükümlülükleri ise, Anayasa ve devlete bağlılık, tarafsızlık, emirlere uyma, iş başında bulunma, mal bildiriminde bulunma, uyumlu giyinme, görev yerinde oturma, resmi belge araç ve gereçleri geri verme şeklinde sıralanmaktadır (Gözübüyük, 2004: 208-211). Memurlara getirilen yasaklar ise, başka bir görev alma yasağı, grev yasağı, ticaret yapma yasağı, hediye ve menfaat sağlama yasağı, siyasi partilere girme yasağı, gizli bilgileri açıklama yasağı, ayrıldığı kuruma karşı görev alma yasağı, dernek kurma ve derneklere üye olma yasağıdır (Kılavuz, 2003: 246-249).

Kural olarak belirlenen bu ilkeler, genel anlamda memurlar için bir rehber olmakla birlikte, uygulamada benimsenmesi gerekmektedir. Tersi durumda ise, yapılan çakışmalar ve belirlenen kurallar sadece yazılı bir belge olarak kalmaktan öteye geçmemektedir. Dolayısıyla bu ilkelerin memurlar tarafından benimsenmesi ve işlem ve eylemlerinin bu ilkeleri yansıtması sağlanmalıdır. Belirlenen kuralların işlerlik kazanması, kamu görevlilerinin görevlerini yerine getirirken bu ilkelere bağlı kalması, örgütsel anlamda bir etik kültürünün sağlanmasına bağlıdır. Kamu örgütlerinde örgüt kültürünün etik anlayışa dayandırılmasının özel bir anlamı vardır. Örgüt kültürü, o örgütün çevrede tanınmasını, değerlerini, toplumsal standartlarını, çevrede ki diğer örgüt ve bireylerle ilişki biçimlerini ve düzeylerini yansıtan, bu yolla topluma bağlayan en önemli araçlardan biridir (Eren, 2008: 136). Kamu yönetimi içinde etik ilkelere dayalı bir kültür yaratmak için ise, kamu çalışanlarının belli bir takım niteliklere sahip olması gerekmektedir.

Ahlâklı bir kamu yöneticisinin karakter niteliklerinin ana hatlarını belirtenlerden biri olan Stephen K. Bailey, kamu yöneticilerinin karşılaştıkları çeşitli etik ikilemlerin üç özgü zihinsel tutum ve üç benzersiz ahlâki nitelik gerektirdiğini ileri sürmüştür. Üç temel tutum, tüm kamu politikalarının ve tüm bireylerin ahlâki belirsizliğinin tanınmasını, kamu hizmetlerinde ahlâki öncelikleri belirleyen

bağlamsal güçlerin tanınmasını, prosedürlerdeki çelişkilerin tanınmasını içermektedir. Bu bilişsel karakteristiklerin üç temel ahlâki nitelik olan iyimserlik (optimism), cesaret (courge) ve yardımseverlik içeren adalet (fairness tempered with charity) tavrı ile uyumlu olması gerekmektedir. Bunların hepsi birlikte, kamu hizmetindeki bireyler için iyi karakter unsurları olarak düşünülmektedir. Kathryn Denhart ise, erdem kavramını kamu yönetimi içindeki güncel etik eğitimine, erdem kavramını katarak, analizinde ahlâki temelin içeriği olarak onur (honor), iyilikseverlik (benevolence) ve adaleti (justice) tespit etmiştir. Ona göre, onur egemen erdemdir ve kamu güveninin dayandığı temel olduğu için, temel karakter niteliğidir. İyilikseverlik, başkalarının refahını yükseltmeyi, karşısındakinin halinden anlamayı, hizmete heves ve güçlü bağlılığı içerir. Üçüncü temel değer olan adalet ise, her bireyin değer ve onuruna bağlılık ve saygı olarak tanımlanmaktadır. Bu bireylerin onurunun, değerlerinin, eşitliğinin başkaları tarafından çiğnenmemesinin yanında, yönetim sürecine katılımın izin verilmesi ve teşvik edilmesinin sağlanması anlamına gelmektedir (Luke ve Hart, 2001: 530).

Ahlâki temellere dayanan görev bilincine sahip olan görevlilerle, kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde karşılaşılan yapısal ve bireysel sorunlarında çözümü kolaylaşacağı anlayışı öne çıkmaktadır. Bununla birlikte, vatandaşların işlerinin kolaylaştırılması için etik dışı faaliyetlerde bulunmayı tercih eder hale gelmeleriyle birlikte, Türk kamu yönetiminde etik dışı faaliyetlerin bireysel boyutlardan kurumsal bir yapıya dönüştüğü görülmektedir. (Yüksel, 2005: 90). Bu durum etik bir kültürün yaratılmasını engellemekte ve etik dışı faaliyetlerin giderek normal ve sıradan bir durum olarak anlaşılmasına sebep olmaktadır. Bu anlayışın insan aklında yer etmesi sonucunda, kamu çalışanlarının etik dışı faaliyetlerde kendilerini haklı bulmalarına sebep olabilmektedir. Örneğin, bir kişi kendisi rüşvet veya benzeri kişisel yarar sağlayan şeyleri yapmadığı veya kabul etmediği zaman, bir başka görevlinin kabul edeceğine yönelik bir yargıya sahip olduğunda, kendisini olumsuz davranışlarda bulunmaktan engelleyen değerleri, o kişi için olan önemlerini kaybedecektir.