• Sonuç bulunamadı

2.2. Yönetim ve Kamu Yönetimi

2.2.1. Yönetim

Yönetim olgusunun, basit bir tanımlamayla, bir eylemi gerçekleştirmek amacıyla bir tarafta eylemin gerçekleştirilmesi için yönlendiren, emir veren bir kişi diğer tarafta yönlendirilen bir kişinin bulunduğu ilişkisel durumu ifade ettiği söylenebilir. Dikmen’e göre; yönetim yazınında yönetmek edimini tanımlamak için büyük bir taşın yuvarlanması örneği verilmektedir. Bu örneğe göre; taşın yuvarlanması için bir kişi emir verir böylece emir veren sevk ve idare eder konuma geçerek yönetme edimimi başlatır. Ancak yönetme edimi tanımlandığı kadar basit değildir.169 Neredeyse ataerkilliğin170 başlangıcından itibaren egemen olan yönetim olgusunu yalnızca iki taraflı ilişki üzerinden anlamak pek tabi mümkün görünmemektedir. Bu nedenle yönetim olgusunu anlayabilmek için salt bu ikili ayrımından ziyade, bu ayrımın arkasına gizlenen gerçekliği ele almak gerekmektedir. Çünkü yönetim, yönetenlerin yönetme, sevk ve idare yetkisini nasıl elde ettiği, yönetilenlerin neden yönetilmeyi kabul ettiği, bu sürecin sorunsuz nasıl devam ettiği ya da bir sorun yaşandığında sorunun nasıl çözüldüğü, çözüleceği vb. sorular bağlamında karmaşıklaşmakta;

dolayısıyla yönetim ile birlikte iktidar ve politik olan içiçe geçmektedir. Yönetim ortaya çıktığı dönemin ekonomik, toplumsal, siyasi yapısıyla şekillenen iktidar ilişkisini

169 A.A. Dikmen, 2013, s. 19.

170 Kurthan Fişek, Yönetim, Paragraf Yayınevi, Ankara, 2005, s. 53.

yansıtmakta; yönetim ve iktidar, dolayısıyla yönetimle politik olan beraber ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla “yönetim olgusunun kendisi, başlı başına politik ve ideolojik bir örgütlenmenin eylem üzerine yansımış etkinliklerini ifade”171 etmektedir.

Tarihte ilk yönetsel yapılar, anaerkilliğin çözüldüğü ve üretim ekonomisine geçilmeye başlandığı dönemde, yani neolitik dönemde görülmeye başlamıştır. Bu dönemde ilk defa insan, dayanıklı madenlerin kullanımı sayesinde kendine yetenden daha fazla üretmeye başlamıştır. Ortaya çıkan üretim fazlası ise, üretim fazlasının nasıl elde edileceği, bölüşüleceği vb. sorunlar etrafında yönetimin maddi ve teknik temellerini oluşturmaya başlamıştır.172 Tunç, demir gibi dayanıklı madenlerin kullanılmaya başlanmasıyla, hayvan gücü tarıma koşulmuş, emek verimliliği artmış, ortak mülkiyet yerine özel mülkiyet, savaş ve talan ekonomisi ortaya çıkmış ve anaerkillikte görülen geçiçi nitelikli bölünmeler yerini kalıcı yöneten- yönetilen ayrımına bırakmıştır.173 Ataerkil yönetim biçimi kapitalizmin gelişimine kadar varlığını sürdürmüş, ancak kapitalizmin hızlı gelişimi neticecinde varlığını yitirmiştir. Çünkü ataerkil yönetim biçiminde aile reisinin mutlak otoritesi altında sınırlı sayıda kişinin çalıştığı küçük mülkiyet temelli bir yönetim söz konusuyken; kapitalizmin gelişimiyle daha fazla üretim, daha büyük ölçekli müllkiyet ve dolayısıyla daha fazla çalışana gereksinim duyulmaya başlanmıştır.174

Feodalizmin ortadan kalkması ve kapitalizmin gelişmesine koşut olarak yönetim, iktidarın sadece yönetmek amaçlı sınırlandırıcı özelliğiyle değil; ekonomi temelinde nüfusun refah içerisinde yaşaması amacıyla ortaya çıkmış ve bu doğrultuda güçlenmiş ve kendisinden önceki iktidar uygulamalarından farklılaşmıştır. M. Foucault Yönetimsellik adlı makalesinde; yönetim mantığının evrimine odaklanarak 175 yönetim

171 A.A. Dikmen, 2013, s. 17.

172 K. Fişek, 2005, s. 53.

173 ibid.

174 ibid., s. 65.

175 H. Bahadır Türk, “Michel Foucault’nun Yönetimsellik Bağlamında Machiavelli Okumasına Bir Bakış”, FLSF (Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi), Sayı: 23, 2017 Bahar, s. 40.

sorununun, on altıncı yüzyıldan on sekizinci yüzyıla kadar sürecek olan süreçte, feodalizmin çöküşü ve Reform hareketlerinin ortaya çıkması ile birlikte ortaya çıktığını dile getirmektedir.176 Foucault’a göre prenslere öğütler ve siyaset bilimi arasında yer alan” yönetim sanatının yerleşmesinin can alıcı noktası, ekonominin siyasi pratik alanına sokulmasıdır.”177 Yönetim sanatı monarşilerinin “idari aygıtlarının gelişmesi”,

“devlet biliminden oluşan bilgi biçimleri” ile bağlantılı olup; “hikmedi hükümet teması etrafında yükselmektedir… bu olumlu anlama göre, devlet (…) rasyonel ilkeler doğrultusunda”178 yönetilmektedir. Yönetimin temel amacı monarşiden farklı olarak yönetme ediminin kendisi değil, nüfusun iyileştirilmesi, zenginleştirilmesi, iyi ve refah içinde yaşamasıdır.179 Bu doğrultuda yönetim sanatı ve yönetim biliminin temel taşı nüfus idaresi ve nüfus idaresiyle bağlı olan ekonomidir. Bu bağlamda “iktidarın, yaşamı hesaplanabilir ve iktisadi biçimde üretken kılınabilir formlara sokarak yeniden yapılandırmaya dönük mekanizmaları devreye sokması yeni bir yönetim sanatını hâkim kılmıştır.”180

Dolayısıyla ataerkil dönemle ve özellikle dayanıklı madenlerin kullanılması neticesinde üretim fazlası oluşmuş ve üretim fazlası sayesinde yönetimin ilk temellerini atılmıştır. Ancak günümüzdeki yönetim anlayışı asıl olarak feodalizmin çöküşü kapitalizm gelişmesi, rasyonel yönetim ihtiyacının ortaya çıkması ve özellikle fabrikalı üretim sonrasında oluşmuştur. Bu bağlamda çalışmada yönetim olarak ele alınan olgunun öncelikle kapitalizme özgü; “fabrikalı üretim ile ortaya çıkan, hiyerarşi ve uzmanlaşmanın en üst seviyelere ulaştığı, otoritenin ise olabildiğince parçalanarak

176 M. Foucault, “Yönetimsellik” , Entellektüelin Siyasi İşlevi (Dördüncü Basım) içinde, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 262.

177 ibid, s.268.

178 ibid, s.274.

179 ibid, s.279.

180 E. Baştürk, 2012, s.76.

anonimleştiği bir iş yapma tarzı”181nı anlatan modern yönetim olgusu olduğunun altını çizmek gerekmektedir.

Kaptitalist sistemde üretim ve tüketim anlayışı –makineleşme ve otomasyonun etkisiyle- çok hızlı bir şekilde dönüşüme uğramış, üretim ölçeği büyümüş, yığın ve standart üretim mümkün hale gelmiştir. Üretim ölçeği büyüdükçe, fabrikada çalışan kişi sayısı artmış, yapılan iş basit parçalara ayrılarak, fabrikada çalışan işçilerin her biri, bir işin basit, belirli bir parçasını yapmakla yükümlü kılınmıştır. Böylece fabrikada her bir işçinin işin basit bir parçasını yapmayı öğrenmesi ve bunu tüm iş süreci boyunca tekrar etmesi sonucu fabrikada çalışan makinenin basit bir dişlisine dönüşmüştür. Bu bağlamda modern iş bölümü; fabrikada üretimin denetlenmesi ve devamlılığının sağlanması için otorite; işbölümünü denetleyen otoritenin kademeleşmesi sonucu ise hiyerarşi ortaya çıkmıştır. Fabrikada gerçekleşen yoğun üretim sonucu işlerin basit parçalara bölünmesi, yapılacak işlerin bir plan dâhilinde ayrıntılandırılması neticesinde ortaya çıkan işbölümü, işbölümünün ortaya çıktığı biçimsel örgütlenmenin işlemesini sağlayan, onun hem dayanağı hem yaptırımı olarak karşımıza çıkan otorite ve otoritenin kademeleşmesiyle varlık kazanan hiyerarşi ise modern yönetimin özünü oluşturmaktadır.182

İşbölümü, otorite ve hiyerarşinin kurumsallaşarak oluşturduğu modern yönetim, kapitalizmin gelişimine paralel biçimde ayrı bir iş süreci olarak görülmeye başlanmıştır.

Yönetim, kapitalist üretim mantığı çerçevesinde, emeğin denetimi ile verimliliği ve dolayısıyla kârı arttırma arayışları içerisinde modern yönetim halini almıştır. On dokuzuncu yüzyılın sonlarından itibaren artık yönetim de teknik bir süreç olarak görülerek, Woodrow Wilson’un 1887 tarihli “İdarenin İncelenmesi” başlıklı yazısı ile siyasetten ayrılarak kendine ait doğruları olan bir bilim haline gelmiştir. Ardından F.W.

Taylor’un ortaya koyduğu “Bilimsel Yönetim İlkeleri”nin ortaya çıkması yönetimin

181 A.A. Dikmen, 2013, s. 29.

182 K. Fişek, 2005, s.89.

‘bilimselliğine’ katkı yapmış, yönetim olgusu kendisini siyaset biliminin değer yüklü alanından çıkararak, evrensel ilkeler etrafında temellen bir bilim olma iddiasını kuvvetlendirmiştir. Enformasyon ve iletişim teknolojilerinin gelişmesine paralel olarak ise yönetim ve iktidar güçlenmiş, neredeyse tüm nüfusun her yerde ve her anda olmasına karşın, karmaşıklaştıkça kendisini adeta görünmez hale getirmiştir.183 Çünkü

“yönetim olgusunun güçlenmesi, yönetim edimi sürecinde kullanılan iktidar tarzlarının, modern iktidar biçimleriyle birlikte karmaşıklaşması ve bu sayede kendisini görünmez kılması ve gizlenmesinin tarihidir.”184 Modern dönemde ortaya çıkan yönetim anlayışının yeni teknolojilerle toplum ve özellikle nüfus idaresi üzerinde kontrolünün artması zamanla modern kapitalist sistem varlığını güçlendirmiş, iktidar kurumsallaşmış, denetim ve gözetim sistematikleşmiştir.

Fabrikalı üretim sonucunda ortaya çıkan yönetim olgusunu daha iyi irdeleyebilmek ve bu bağlamda yönetim ile iktidar, denetim, gözetim arasındaki bağlantıyı kurabilmek adına modern öncesi yaygın olan atölye tipi üretim tarzı ile modern kapitalist devlete özgü bir şekilde ortaya çıkan ve modern kapitalist devleti şekillendiren fabrika tipi üretim tarzı arasındaki farklılıkları ele almak çalışma açısından yararlı olacaktır.

2.2.1.1. Atölye Tipi Üretim Tarzı- Fabrika Tipi Üretim Tarzı

Modern dönemden önce yaygın olan atölye tipi üretim tarzında; iş ve meslek birbirine eşittir. Sahip olunan bir meslek (örneğin terzilik) meslek ve bu mesleğin iş olarak yapılması ve bu işten para kazanılması söz konusudur. Bu üretim tarzında çırağın

183 Foucault; biyo-iktidar kavramını ortaya koyarken, feodal dönemde kralın doğrudan beden üzerinde gerçekleşen iktidarından, modern dönemde zihin üzerinde gerçekleşen ve gözle görülmeyen, ancak hayatımızın her anını kuşatan soyut iktidar tarzına doğru geçişi karşılaştırmalı olarak ele almıştır.

Rasyonalitenin, tekniğin ve bilimsel bilginin etkisi ile ortaya çıkan, bir iş süreci olarak görülen modern yönetim biçimi aynı zamanda Foucault’nun ele aldığı biyo-iktidarın bir görünümü olarak yorumlanabilir.

184 A.A. Dikmen, 2013, s.19.

mesleğini ustasından öğrendiği, usta ve çırak ilişkisi temelinde işleyen ayrıca fabrikanın aksine yaşamla işin birbirinden kopmadığı, işin ritmine göre yaşamın belirlendiği değil, yaşamın ritmine göre işin belirlendiği üretim söz konusudur. Bunun yanısıra atölye tipi üretim tarzında makine yerine alet kullanımı söz konudur. Bu nedenle ortaya çıkan bir ürün hiçbir zaman diğeriyle aynı ve dolaysıyla standart olmamakta; fabrikalı üretim tarzının aksine yığın üretim mümkün olmamaktadır. Dolayısıyla bir ustanın ya da bir çırağın elinden çıkan ürün, tecrübeye, yeteneğe, aletin durumuna hatta usta ya da çırağın o günkü ruh haline göre bile farklılaşabilmekte ve böylece her bir ürün kendine özgü yapısıyla varlık kazanmaktadır.185

Modern dönemde makineleşmenin etkisiyle, fabrika tipi bir üretim tarzı ortaya çıkmıştır. Modern döneme özgü fabrika tipi üretim tarzında temel amaç makinelerin getirdiği olanaklar sonucu yığın üretim yapmaktır. Yığın ve standart üretime koşullanmış fabrikalarda çalışan her bir işçi ise üretimin bölümlere ayrılmış basit bir parçasını tüm çalışma süresi boyunca tekrarlamak durumundadır (vida sıkmak vb).

Dolayısıyla hiçbir işçi bir ürünü baştan sona kendisi üretememektedir. Bu durum iş ve mesleği birbirinden ayırmaktadır. Fabrikada çalışan işçi bir işe sahiptir ancak bu işe ilişkin mesleki unsur eksiktir. Örneğin bir konveksiyon fabrikasında çalışan işçilerin hiçbiri terzilik mesleğini yapmamakta, yani bir ceketi baştan sona kendileri dikmemektedirler. Her bir işçi ceketin bir parçasını dikmekte daha sonra bu parçalar bir araya getirilerek ceketi oluşturmaktadır. 186

Aynı ceketten onlarca üretmek bir terzi için zor olmakla birlikte, ceketlerin fabrikada çalışan işçiler tarafından üretilmesi kolaydır. Çünkü her bir işçi makine yardımıyla, bir ceketin tamamını değil, sadece bir parçasını dikmekte, en son bu parçalar bir araya getirilmektedir. Aynı ceketten çok sayıda üretmek bu sayede mümkün hale gelmektedir. Bu bağlamda; “üretimin karmaşıklık derecesiyle bireylerce görülen

185 A.A. Dikmen, 2013, s. 32-36.

186 ibid, s. 36.

işin hacmi arasında bir ters-orantı ilişkinin oluştuğunu, bir başka deyişle, üretimin giderek ‘toplumsal’ bir nitelik edinmesine (yani karmaşıklaşmasına) bağlı olarak

‘bireysel’ üreticilerce görülen işin basitleştiği”187 söylenebilir. Dolayısıyla fabrikada çalışan işçiler işin sadece basit bölümlere ayrılmış kısmını gerçekleştirmekte ve böylece işbölümü yoğunlaşmaktadır. Fabrikada yoğun çok fazla yetenek ve tecrübe gerektirmeyen işin basit parçalara ayrılması sonucu ortaya çıkan modern işbölümü yoğunlaştıkça ise otorite ve iktidar da yoğunlaşmaktadır. 188 Böylece işbölümü emek üzerinde gerçekleşen denetimin asli unsuru ve bu bağlamda modern yönetimin temel taşı olmaktadır.