• Sonuç bulunamadı

2.2. Yönetim ve Kamu Yönetimi

2.2.3. Bilimsel Yönetim

Özellikle on altıncı yüzyılda başlayan, on dokuzuncu yüzyılda doruk noktasına ulaşan ve standardizasyon sürecinin dolayısıyla makinleşmenin bir görünümü olan modern yönetim biçimi, modern emek denetiminin temel mantığını oluşturmuştur.

Yetki ve sorumlulukların kurallar bütünü ile belirlendiği, soyut kuralların yönetime hâkim olduğu bu yönetim biçiminde rasyonellik de en ileri boyutlara taşınarak emek yönetim süreçlerinin bir nesnesi olarak ortaya çıkmıştır.

Fabrikalı üretim temelinde şekillenen modern yönetim biçimi, kurallar ve yasalarla karmaşık hale bürünerek emek üzerindeki kontrolünü arttırmış bir yandan da

210 http://haber.sol.org.tr/sonuncu-kavga/yeni-yuzyilin-proletaryasi-cagri-merkezi-calisanlari-haberi-97195 (20.12.2015)

ve iktidarı, otoriteyi görünmez kılarak soyutlamıştır. 211 Modern yönetimin temeli olan fabrikalı üretim olgusu Fordizm ile kitlesel üretimi mümkün kılan yeni birikim rejiminin oluşumuna zemin hazırlamış, bu sayede standardizasyon süreci üretim ve dolayısıyla tüketimi kutsallaştırmıştır. Yönetimde standardizasyon süreci fabrika temelinde inceleyen ve ortaya koyduğu fikirler ile dönemin yönetim sürecinin şekillenmesine katkıda bulunan isim Frederick Winslow Taylor’dur.

F.W. Taylor “Bilimsel Yönetim İlkeleri” ile “bir işi yapmanın en iyi yolunu”

bulmaya çalışmış ve standart kuralları koyarak emeği maksimum verimlilikte üretime koşullananın yollarını aramıştır. Taylor için önemli olan verimliliği ve kârı arttırmak adına bir işin en işi şekilde nasıl yapılacağını bulmak, iş sürecini iş gücünün gereksiz hareketlerinden arındırarak en kısa zamanda, en doğru şekilde, en çok işin nasıl yapılacağını ortaya koymaktır. Bunu yaparken fabrikada işçileri gözlemlemiş, iş sürelerini kronometre ile ölçmüş, gereksiz görülen tüm faaliyetleri iş sürecinden çıkararak bir işi yapmanın en doğru yolunu bulmaya çalışmıştır. Taylor, bu çabasını ise bilimsel olarak adlandırmıştır. Çünkü “Taylor’un endüstriyel verimlilik arayışı temelinde sistematik gözlem ve ölçmeye dayanan bir yöntem yatmaktadır.”212 Taylor,

“Bilimsel Yönetim İlkeleri” ile emek üzerinde doğrudan bir denetimden ziyade, üretime koşullanan ve sadece zor yolu ile değil ikna araçlarını da kullanarak ve emek - sermaye arasında karşılıklı iletişimi sağlayarak emek verimliliğini maksimize etmeyi amaçlamıştır.

Taylor söz konusu eserinde, kişi ve makine başına düşen üretimin artırılmasının çok önemli olduğu ve bunun için modern bilimsel yönetimin uygulanması gerektiğini söylemekte ve modern bilimsel yöntemin sadece işçilere değil tüm topluma öğretilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.213 Taylor’un ortaya koyduğu her işi yapmanın en iyi tek

211 A.A. Dikmen, 2013, s. 46.

212 ibid, s. 81.

213 Frederick W. Talor, Bilimsel Yönetim İlkeleri, Çev. H. Bahadır Akın, Adres Yayınları, Ankara, 2005, s. 30.

yönünün bulunduğu “bilimsel yönetim “modelinde; “söz konusu en iyi yolu bulma çabasının ilk aşamasında her iş önce en küçük ve uzmanlaşmış parçalarına ayrılmakta ve sonra ‘zaman ve hareket araştırmaları’ yoluyla bunlardan gereksiz olanları ayıklanmakta, kalan parçalar doğru bir biçimde yeniden birleştirmeleriyle bir işi yapmanın en iyi tek yoluna ”214 ulaşılmaktadır.

Taylor’a göre; işçi ve işverenin çıkarları birbirine zıt değil tam tersine birbirine uyumludur ve iki tarafında maksimum yararı sağlaması için sermayenin giderinin en az maliyetle oluşturulması gereklidir. Maksimum refaha maksimum verimlilikle ulaşılır.215 Bu bağlamda, Taylor’un esas amacı; fabrikada üretim kapasitesini arttırarak maksimum verimliliği sağlamaktır, bu ise ancak verimlilik düşüşünün en önemli unsurlarından biri olan işçilerin işten kaçmasının önleyecek olan bilim temelli ilkelerin yönetime uygulanması ile mümkün olacaktır. Bilimsel ilkelerin yönetime uygulanması ile emek verimliğini sağlayacak olan en iyi tek yola ulaşılacaktır. “…her bir işin her bir bölümünde izlenen metot ve kullanılan araçlardan daima bir tanesi diğerlerinden daha iyi ve hızlıdır. Ve bu en iyi metot ve araçlar, ancak kullanımdaki metot ve araçların bir bütün olarak kronometrik zaman etütleri ve hareket etütleriyle bilimsel olarak analiz ve etüt edilmeleriyle belirlenebilir veya geliştirilebilirler. Bu da rastgele metotlar yerine kademeli olarak bilimsel metotların teknik yöntemlerle ikame edilmesiyle sağlanabilir.”216

Taylor, ortaya koyduğu “bir işi yapmanın en iyi yolu” söylemi doğrutusunda, çalışanları kişisel özelliklerinden kopartarak, iş yerinde maksimum verimi sağlamayı amaçlamaktadır. Amaç insani niteliklerinden arındırılmış, makineleşmiş ve tek amacı verimliliği arttırmak olan çalışanlar yaratmaktır. Bilimsel yönetim söylemi altında işçiler üzerinde kurulan denetim verimlilik ve maksimum kâr elde etmenin temel süreci olarak işlevselleşmektedir. “Taylor’un hedefi, işçiden azami verim sağlamaktır...

214 K. Fişek, 2005, 176.

215 F.W. Taylor, 2005, s.19.

216 ibid, s. 28.

Taylor bu gerekçeyle zaman çalışmasını gündeme getirmiştir: Çalışma temel zamanlara bölünür, tüm hareketler tanımlanır ve süreleri kayıt altına alınır.”217 Bilimsel Yönetim Kuramı fabrikada verimlilik artışını sağlamak amacıyla bir işi yapmanın en iyi yolunu bulmayı amaç edinir ve bunun için ölçme, değerlendirme yöntemini kullanır. Bu nedenle Taylor, yönetimin evrensel ilkeler doğrultusunda işlediğini218 ve yönetim için amacın (verimlilik) ve amaca ulaşmak için kullanılan araçların (ölçme vb.) aynı olmasından dolayı yönetim nesnel bir süreç olduğunu kabul eder.

Taylorizmin yanı sıra Fordizm de yönetimin bilimsel dolayısıyla evrensel olduğu iddiasını pekiştirmiştir. Fabrikada verimliliği artıracak olan bilimsel yönetim ilkelerinin ortaya konması akabinde, yeni bir birikim rejimi dolayısıyla üretim ve tüketim anlayışını doğuran ve insanlık tarihinde adeta bir çığır açan Fordizm219, Fordist montaj hattı sonucu ortaya çıkarmıştır. Taylor’un Bilimsel Yönetim İlkelerinden yola çıkan Henry Ford, küçük standart parçaların bir araya getirilmesiyle bir otomobil üretmiştir.

Model T isimli bu otomobil son derece basit, gereksiz özelliklerden gereksiz maliyetlerden arındırılmış standart bir otomobildir. Hatta o kadar standart bir otomobildir ki maliyeti artıracak farklı renk seçenekleri Model T için söz konusu değildir. Bu nedenle Model T sadece siyah renkte üretilmektedir.

Ford’un Model T’yi üretmesini ve günümüzdeki üretim ve tüketimin şekillenmesini mümkün kılan montaj hattıdır. Montaj hattında standart parçaların üretilerek montaj hattında biraraya getirilip nihai ürünü oluşturmaları söz konusudur.

Dolayısıyla üretimde standartizasyonun Fordist montaj hattını mümkün kıldığı söylenebilir. Standart üretim ise makineli üretim ile mümkün hale gelmiştir. Makine sayesinde aynı üründen, parçadan çok fazla sayıda üretmek mümkün iken aletli üretimde standart parça üretmek mümkün değildir. Bu nedenle makineli üretim

217 Bahadır Nurol, “Yatay Örgütlenmelerden Bileşik Denetime: Çağdaş Örgütlerde İşgücü Denetimi”, Çalışma ve Toplum, Sayı:4, 2014, s. 103.

218 A.A. Dikmen, 2013, s. 83.

219 ibid, s. 85.

sayesinde Fordist montaj hattını mümkün kılan standart parça üretimi sağlanmıştır. 220 Makine ve montaj hattının etkisiyle aynı üründen çok fazla sayıda üretmek yani yığın üretim mümkün olmuş, bu sayede maliyetler azalırken sermaye sahibinin kârı maksimuma çıkmıştır. Bir ürünün kısa bir süre içerisinde çok fazla sayıda üretilmesi sonucu, üretim anlayışında olduğu gibi tüketim anlayışında da bir dönüşüm yaşanmış ve bu anlayış günümüz tüketim toplumumun kapılarını aralamıştır.

Taylorizm ve Fordizm sayesinde yönetim, üretim ve tüketim anlayışında köklü değişikler meydana gelmiştir. Ancak Bilimsel Yönetim, yönetimin insani yönünü dışladığı, insanı nesneleştirdiği gerekçesiyle eleştirilmiştir. Bilimsel Yönetimde işçinin makinenin basit bir dişlisi haline gelişi, fabrikanın insan faktörünü önemsizleştiren, arka plana atan kurallar bütünü ile yönetilmesi, kısacası mekanik bir model ortaya koyması Bilimsel Yönetime yöneltilen temel eleştirilerden bir kaçıdır. Bilimsel Yönetimin ardından ortaya çıkan Davranışsal Okul bir anlamda mekanik yönetim modelinin eleştirisi temelinde yükselmiş ve yönetime insan faktörünü dâhil etmiştir. 1929 Ekonomik Buhranının ardından insanı yönetimin merkezine almaya çalışan bir anlayışla Elton Mayo, F.J. Roethlisberger, Wiliam Whyte vb. düşünürler tarafından Davranışsal Örgüt Kuramı ortaya konmuş Bilimsel Yönetimin eksikleri tamamlanmaya çalışılmıştır.221 Ancak Davranışsal Okul’da da insan amaç gibi yansıtılsa da araç olarak kalmış, yönetimin temel mantığı ve teknolojik öz değişmediği için Davranışsal Okul’da bu anlamda başarılı olamamıştır

Davranışsal Örgüt Kuramına göre; emek sorunlarına söz tanınması ve önderin işçiyi dinlemesi sonucu işçinin morali yükselmekte ve böylece işçi daha iyi çalışarak iş verimi artmaktadır. Her ne kadar bu kuram kendisini, Bilimsel Yönetimin katı mekanik düşüncesine eleştirel bir konumda bulunduğunu ve merkezine insanı yerleştirdiğini

220 A.A. Dikmen, 2013, s. 105.

221 K. Fişek,2005, s. 200.

iddia etse de, verimliliği artırma amacının başatlığı ve dolayısyla Bilimsel Yönetim İlkelerinden kopamama noktasında Bilimsel Yönetimden çok da farklılaşmamıştır.

Bilimsel Yönetimle temelleri atılan modern yönetim süreçlerinde bazı değişimler yaşansa da, emek sömürüsü ve emek üzerindeki denetim anlayışı değişmemiştir. Örneğin günümüzde adeta egemen söylem haline gelen Toplam Kalite Yönetimi ile çalışanlar yönetsel süreçlere dâhil edilmeye çalışılmış bu şekilde müşteri memnuniyeti ve kalite yönetim sisteminin işleyişi garanti altına alınmaya çalışılmıştır.

Çalışanların yönetsel süreçlere dâhil edilmesindeki temel amaç, gerçekten çalışanların ne düşündüklerinden ziyade, çalışanlar yönetsel süreç hakkında söz sahibi oldukları takdirde daha iyi çalışabilmeleriyle ilgilidir. Dolayısıyla gerek Bilimsel Yönetimde gerekse Bilimsel Yönetimin ardından ortaya atılan yönetim kuramlarında kapitalist sistem işleyişi ve teknolojik ifşa etme metodu, varlığı var olana indirgeme durumu değişmediği için emeğin niteliğinde kapitalizmin ortaya çıkışından itibaren -söylemsel düzeyde farklılıklar olmakla birlikte- kökten bir değişim yaşanmamıştır.