• Sonuç bulunamadı

TEKNOLOJİ, E-DEVLET VE KAMU YÖNETİMİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "TEKNOLOJİ, E-DEVLET VE KAMU YÖNETİMİ"

Copied!
221
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI YÖNETİM BİLİMLERİ BİLİM DALI

TEKNOLOJİ, E-DEVLET VE KAMU YÖNETİMİ

Yüksek Lisans Tezi

Gülce YÜKSEL AKTUNA

ANKARA-2019

(2)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI YÖNETİM BİLİMLERİ BİLİM DALI

TEKNOLOJİ, E-DEVLET VE KAMU YÖNETİMİ

Yüksek Lisans Tezi

Gülce YÜKSEL AKTUNA

Tez Danışmanı

Prof. Dr. Ahmet Alpay DİKMEN

ANKARA-2019

(3)
(4)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Bu belge ile, bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan ederim.(……/……/2019)

Gülce YÜKSEL AKTUNA

(5)

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER ... i

KISALTMALAR ... iii

GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM BİR ÜST SÖYLEM OLARAK MODERN TEKNOLOJİ 1.1. Teknolojinin Etimolojik Kökeni ... 9

1.2. Üst Söylem Olarak Modern Teknoloji ... 13

1.2.1. Heidegger ve Teknoloji Felsefesi ... 16

1.2.2. Metafizik Düşüncede Teknolojinin Yeri ... 18

1.2.3. Varlık ... 25

1.2.4. Dasein ... 27

1.2.5. Téchne ... 29

1.2.6. Gestell: Modern Teknolojinin Özü ... 30

1.3. Teknoloji Felsefesine Eleştiri: Frankfurt Okulu ve Eleştirel Teori ... 33

1.3.1. Aydınlanmanın Diyalektiği ... 37

1.3.2. Kültür Endüstrisi ve Tüketim Toplumu ... 43

İKİNCİ BÖLÜM TEKNOLOJİ, İKTİDAR VE YÖNETİM 2.1. İktidarın Özü ... 50

2.1.1. İktidar Teknolojileri ... 58

2.1.2. Gözetim ve Denetim ... 62

2.2. Yönetim ve Kamu Yönetimi ... 71

2.2.1. Yönetim ... 73

2.2.1.1. Atölye Tipi Üretim Tarzı- Fabrika Tipi Üretim Tarzı ... 77

2.2.2. Yönetim ve Emek ... 79

2.2.3. Bilimsel Yönetim ... 87

2.2.4. Bürokrasi ... 92

2.2.5. Kamu Yönetimi ... 98

(6)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM E-DEVLET

3.1. E-Devlet Kavramı ... 106

3.2. E-Devletin Temelleri ve Ortaya Çıkışı ... 108

3.2.1. Küreselleşme ... 109

3.2.2. Enformasyon Toplumu ... 114

3.2.3. Yeni Kamu İşletmeciliği ... 126

3.2.4. Yönetişim ... 132

3.3. Enformasyon Politikalarının ve E-Devletin Tarihsel Gelişimi ... 136

3.3.1. Türkiye’de Enformasyon Politikaları ve E-Devlet ... 144

3.3.1.1. E-Dönüşüm Projesi ... 147

3.3.1.2. E-Devlet Kapısının Kurulması ... 152

3.3.2. Türkiye’de E-Devlet Uygulamaları ... 155

3.4. E-Devletin Varsayımları ve E-Devlet Eleştirileri ... 161

3.4.1. E- Demokrasi ... 162

3.4.2. Gizlilik ve Veri Güvenliği ... 169

3.4.3. Etkin, etkili ve Verimli Kamu Yönetimi ... 173

3.4.4. Kalkınma ... 184

SONUÇ ... 189

KAYNAKÇA ... 195

ÖZET ... 211

SUMMARY ... 212

(7)

KISALTMALAR

AB : Avrupa Birliği

ABD : Amerika Birleşik Devletileri

BDDK : Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu BİMER : Başbakanlık İletişim Merkezi

BM : Birleşmiş Milletler

CİMER : Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi Çev. : Çeviren

DPT : Devlet Planlama Teşkilatı Ed. : Editör

E-Devlet : Elektronik Devlet E-Demokrasi : Elektronik Demokrasi E-Yurttaş : Elektronik Yurttaş

E-VDO : Elektronik Vergi Dairesi Otomasyonu ibid : ibidem (aynı yerde aynı eserde)

MERNİS : Merkezi Sicil Kayıt Sistemi

MOBESE : Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu

MOTOP : Motorlu Taşıtlar Vergi Daireleri Otomasyon Projesi ODTÜ : Orta Doğu Teknik Üniversitesi

OECD : Organisation For Economic Co-Operation And Development (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü)

OYAK : Ordu Yardımlaşma Kurumu OYTEK : OYAK Teknoloji

PIAC : Özelleştirme Uygulaması ve Sosyal Destek Ağı POLNET : Polis Network

PTT : Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü

(8)

s. : Sayfa

SABİM : Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi UYAP : Ulusal Yargı Ağı projesi

T.C. : Türkiye Cumhuriyeti

TODAİE : Türkiye Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü TUENA : Türkiye Ulusal Enformasyon Altyapısı Ana Planı TÜBİTAK : Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu TÜSİAD : Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği

TDK : Türk Dil Kurumu vb. : ve benzeri

vd. : ve diğerleri

VEDOS : Vergi Denetmenleri Otomasyon Sistemi VEDOP : Vergi Dairesi Otomasyon Projesi

(9)

GİRİŞ

Teknoloji, son yüzyılda hızlı bir şekilde gelişmekte, özellikle 1970’li yılların sonundan itibaren bilgisayar, internet ve diğer iletişim araçları sayesinde gelişen enformasyon ve iletişim teknolojileri tüm dünyada değiştici, dönüştürücü, yeniden yapılandırıcı bir etki yaratmaktadır.1 Küreselleşme söylemi ve neo-liberal politikalar ise gelişen enformasyon ve iletişim teknojilerinin ortaya çıkardığı değişim ve dönüşümün ideolojik çerçevesini oluşturmaktadır.

Neo-liberal söylemin ortaya çıkmaya başladığı 1970’li yılların sonundan itibaren, enformasyon ve iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle değişmeye, dönüşmeye başlayan toplumsal koşullara atıf yapmak ve elektronikleşmeyi, teknolojiyi vurgulamak amacıyla belirli kavramların önüne “e” takısı takılmaktadır. Bu bağlamda, demokrasi, ticaret, yurttaşlık vb. çoğu kavram “e” takısı ile süslenmektedir. Enformasyon ve iletişim teknolojilerinin değiştirici ve dönüştürücü etkisi kamu yönetiminde ise kendisini “e-devlet” kavramı ile göstermektedir.

Kavramların öne yerleştirilen “e” takısı, bir yandan elektronikleşmeye vurgu yaparken diğer yandan adeta sihirli bir değnek görevi yerine getirerek önüne geldiği kavramları dönüştürme iddiasında bulunmaktadır. Başta e-devlet kavramı olmak üzere e-yurttaş, e-demokrasi, e-ticaret, e-katılım vb. kavramlar; enformasyon ve iletişim teknolojilerinin kullanılması ile birlikte kamu yönetiminini dönüştürmek ve modernleştirmek görevini üstlenmektedir.

Bu doğrultuda; e-devletin kullanımı ile birlikte; kamu yönetiminde kırtasiyeciliğin ortadan kalkacağı, şeffaf, etkin, etkili ve verimli işleyen bir devlet yapısının, yeni bir demokrasi anlayışının ortaya çıkacağı ve bu sayede yurttaş katılımının en etkin şekilde sağlanacağı, devlet-yurttaş-özel sektör arasındaki

1 Gamze Yücesan Özdemir, İletişim Emek ve Kalkınma: Ekonomi Politik Yaklaşım, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Basımevi, Ankara, 2008. s.16.

(10)

kopukluğun giderilerek e-yönetişimin uygulanacağı, müşteri odaklı bir yönetim sistemine geçişin kolaylaşacağı vb. savlar öne sürülmektedir.2

E-devlet; kamu yönetiminde, kamu hizmetlerinde enformasyon ve iletişim teknolojilerinin kullanılmasını anlatmak amacıyla ortaya çıkan bir kavramdır. E- devletin “e” si; enformasyon ve iletişim teknolojilerinin, tüm yaşamı olduğu gibi, kamu yönetimini de değiştirmek ve dönüştürmek amacında olduğunu göstermektedir. Pek tabi, bu değişim ve dönüşümün pek çok iyi yanının olduğu yadsınamaz. Kamu yönetiminde -tabiri caizse- teknolojinin nimetlerinden yararlanmak pek çok zaman kaybının ya da maddi kaybın önüne geçebilmektedir. Çoğu kamu hizmetinin “bir tık”

uzaklıkta olması, örneğin trafik cezalarının, vergilerin evden, işyerinden çıkmadan kolayca ödenenebilmesi; devlet dairelerine gitmeden, memurlarla muhattap olmadan, uzun kuyruklarda beklemek zorunda kalmadan bazı belgelerin alınabilmesi, daha az kâğıtla daha az bürokratik işlemle kamusal işlerin halledilebilmesinin mümkün hale gelmesi e-devletin yaşamımıza kattığı olanaklar olarak görülebilir.

Ancak e- devletin hayatımıza kattığı olanaklar madalyonun bir yüzüdür. Öteki yüzü ise teknoloji kullanımının sadece imkânları, fırsatları, olanakları ön plana çıkararak teknolojik iyi kabulünün ardına gizlediği gerçeklerdir. Emperyalizm, emek sömürüsü, modern denetim ve gözetim tekniklerinin yarattığı tahakküm, mahremiyet, kişisel veriler, tüketim toplumu, şeyleşme, metalaşma, araçsallaşma vb. pek çok konu ilerlemeci ve olumlayıcı teknoloji kabulü ardına saklanarak tartışılmamakta ve sorgulanmamaktadır. Ayrıca enformasyon ve iletişim teknolojilerinin kullanımı sonucu kamu yönetiminde ortaya çıkacağı öne sürülen etkin, etkili, verimli, şeffaf devlet, müşteri odaklılık vb. teknolojik gelişmenin sağladığı olanaklar bağlamında ele alınmakta, söz konusu savların neo-liberalizm bağlamında şekillenen ideolojik boyutu ise genellikle tartışılmamaktadır. Enformasyon ve iletişim teknolojilerinin kamu

2 Özgür Uçkan, E-Devlet, E-Demokrasi ve Türkiye, Literatür Yayıncılık, İstanbul, 2003, s.46-47.

Ali Şahin, Türk Kamu Yönetiminde Yapısal Dönüşüm ve E-Devlet, Atlas Akademi, Konya 2014, s.

75-76.

(11)

hizmetlerinin sunumunda kullanılması; enformasyon ve iletişim teknolojilerinin yalnızca olumlu ya da yansız ve nötr bir gelişme, adeta tüm sorunlara çözüm üretecek bir ilaç gibi ortaya konması, neo-liberal ideoloji bağlamında kuvvetlenen teknolojik üst- söylemin bir örneği olarak karşımıza çıkmakta ve hayatımızı kuşatan teknolojiye ilişkin madalyonun diğer yüzü neredeyse hiç ele alınmamaktadır.

Teknolojik üst-söylem çerçevesinde ortaya konan kamu yönetimi yazınında teknolojik olanının yalnızca olumlu bir şekilde ele alınması ise epistemik şiddet3 yaratmaktadır. Epistemik şiddet e-devlet tartışmalarında da kendisini göstermekte, neo- liberal kalıplar içerisine sıkışmış söylemler birbirini tekrar etmekte, farklı düşüncelere kapıyı kapatmaktadır.

Bu çalışmanın temel derdi; epistemik şiddeti bir nebze de olsa aşabilmek ve e- devlet olgusuna ilişkin aynı savları tekrarlamak yerine farklı sorular üzerinde düşünebilmektir. Çünkü teknolojinin nötr ve evrensel bir kavram olmayıp, belirli tarihsel ve toplumsal koşullar altında şekillenmesine benzer şekilde, kamu hizmetlerinde teknoloji kullanımını ifade eden e-devlet olgusu da belirli koşullar altında ortaya çıkmıştır. Bu doğrultuda çalışmada ilerlemeci, evrensel bir teknoloji kavrayışı eleştirildiği gibi, kamu yönetiminde teknoloji kullanımının yalnızca gelişmeyi, ilerlemeyi, kalkınmayı sağladığı düşünceleri de eleştirilmektedir.

Teknoloji ve e-devlet olgusuna eleştirel bir şekilde bakılmaya çalışırken, teknoloji karşıtlığından ve olumsuzlamasından ziyade teknolojinin iyi ya da kötü olarak nitelendirilen bir olgu olmayıp, teknolojinin tarihsel ve toplumsal koşullar altında şekillendiği, bu bağlamda modern kapitalist döneme özgü bir şekilde teknolojinin kapsayıcı ve dönüştürücü bir üst söylem ortaya çıkardığı görüşü temel alınmaya çalışılacaktır. Egemen yazının dayattığı epistemik şiddeti aşmak ve e-devlet olgusunu

3 Özdemir’e göre; “sosyal bilimlerde egemen yaklaşımların dayandığı epistemoloji, diğer yaklaşımlar üzerinde epistemik şiddet yaratmaktadır. Buradaki epistemik şiddet, alışılmış açıklamalar ile toplumsal gerçeklikleri anlamamızı önlemekte, bizi alışılmış düşünce kalıpları içinde tutsaklaştırmakta ve farklı yaklaşımları cezalandırma tehdidini savurmaktadır. (G.Y. Özdemir, 2008, s.4)

(12)

iyi bir şekilde analiz edebilmek için e-devlet; ortaya çıktığı toplumsal, siyasi, ekonomik temeller göz önünde bulundurularak sorgulanmaya, eksileri ve artılarıyla değerlendirilecektir.

Çalışmadaki temel varsayım; modern dönemde teknolojinin -teknik olmanın ötesinde- toplumsal, ekonomik, siyasi konjonktürü etkileyen, ve dönüştüren aynı zamanda bunu gizleyen bir kavram olduğudur. Kamu yönetiminde teknoloji kullanımını anlatan e-devlet de yaygın bir şekilde kabul gören ilerlemeci ve olumlu teknoloji kabulünün ardına gizlenerek, kamu yönetimini neo-liberal politikalar çervesinde bütüncül bir şekilde dönüştürme amacında olan bir olguya işaret etmektedir.

Bu bağlamda çalışmanın temel tezi ise; e-devletin, modern dönemdeki teknoloji kabulü ardında neo-liberal politikalar çerçevesinde kamu yönetiminin dönüştürülmesini amaçlayan bir araç olduğudur.

Bu doğrultuda çalışmada; e-devletin salt olumlu yönleriyle ele alınmasının, modern teknolojinin yarattığı üst söylemin bir görünümü olduğu hususu ortaya konulmaya çalışılacaktır. Modern teknolojiye yönelik işlevselci ve araçsalcı bakış açısının yaygın olduğu e-devlet tartışmalarında e-devletin; toplumsal, siyasal, ekonomik temellerinden ayrı olarak okunmaması gerektiği, e-devletin salt teknik bir olgu olmadığı irdelenecektir. Bu bağlamda; e-devletin bürokrasiyi modernize edeceği, kamu hizmetlerinin etkin, etkili, verimli, şeffaf bir şekilde işleyeceği, daha demokratik bir topluma kapı açacağı savlarının geçerliliği ve bu savların ortaya çıkmasında etkili olan temel etmenlerin neler olduğu ortaya konmaya çalışılacaktır.

Çalışmanın omurgasını modern teknoloji eleştirisi oluşturacak ve çalışma bağlamında irdelenmeye çalışılan diğer hususlar bu temel üzerine inşa edilmeye çalışılacaktır. Modern teknoloji eleştirisi ve dolayısıyla modern teknoloji felsefesi için ise Martin Heidegger’in düşünceleri temel alınacak ve bu nedenle Heidegger’in teknoloji yorumu için ayrı bölüm açılacaktır. Dolayısıyla çalışmada öncelikle modern

(13)

teknoloji, Heiddeger ve Eleştirel Teori bağlamında tartışılacak; ikinci bölümde iktidar, yönetim, kamu yönetimi ve modern teknoloji arasındaki ilişki ele alınmaya çalışılacaktır. Son bölümde ise; e-devletin ne olduğu, nasıl ortaya çıktığı, nasıl şekillendiği, Türkiye’deki bazı e-devlet uygulamaları, e-devlet çalışmalarındaki temel iddiaların neler olduğu ve bunların çalışmanın temel tezi doğrultusunda nasıl okunabileceği irdelenecektir.

(14)

BİRİNCİ BÖLÜM

BİR ÜST SÖYLEM OLARAK MODERN TEKNOLOJİ

İnsanlık tarihinin başında, yaşamak ve yaşamı kolaylaştırmak için yararlanılan teknoloji, zamanla yaşayabilmek, yeni kaynaklar bulabilmek için başka dünyalar aramak noktasına kadar ilerlemiştir. Özellikle enformasyon ve iletişim teknolojilerinin gelişimi ile modern teknolojinin ideolojik boyutu hem yeni dünyaların keşfine imkân sağlamış hem de dünyanın içerisinde yeni yaşam olanaklarına kapı açmıştır. Teknoloji, günlük yaşamın neredeyse her alanında görülebilecek bir olgu olarak modern dünyaya damgasını vurmuştur. Akıllı telefonlar, internet, bilgisayar, televizyon vb. modern hayatın temel yapı taşlarına dönüşmüş, onlarsız bir hayatın tahayyülü bile imkânsızlaşmıştır. “Artık gündelik yaşamdaki her şey, -ekonomi, çalışma hayatı, toplumsal ve idari hizmetler, eğitim, cemaatleşme, vs. gibi- sanal bir ortama taşınırken, insanlar internete girdikleri anda ucu bucağı olmayan bir dünyaya”4 açılmaya başlamıştır.

Yaşamı kuşatması bağlamında teknoloji, özellikle son yüzyıllık dönemde adından oldukça sık bahsettirmektedir. Ancak teknoloji yeni bir olgu olmayıp; temelleri insanlık tarihinin başlangıcından itibaren keşfedilen, öğrenilen, ardından depolanan/sistematize edilen bilgi ile atılmıştır. Modern dönemde ise teknoloji, teknik olanın egemenliği altında, üst söylem haline gelerek, değişimin ve dönüşümün kilit kavramı haline gelmiştir. Dolayısıyla avcılık ve toplayıcılıkta kullanılan basit aletlerden, fabrikalara, dev makinelere, bilgisayarın bulunmasına doğru yaşanan bu büyük dönüşüm, insanlığın katettiği şaşırtıcı ilerlemenin bir göstergesi olarak yorumlanmış ve tekniğin gelişmesi ile temellendirilmiştir. Teknolojik ilerlemeyi salt tekniğin gelişimi

4 Uğur Dolgun, “Gözetim Toplumunun Yükselişi: Enformasyon Toplumundan Gözetim Toplumuna”, Yönetim Bilimleri Dergisi, Cilt:1 Sayı:3, 2004, s. 1.

(15)

temelinde ele almak ise, teknolojik üst söylemi kuvvetlendirmiş, teknolojiyi kısır bir döngüye hapsetmiş, teknolojinin; ortaya çıktığı toplumsal, ekonomik, siyasi koşullardan bağımsız evrensel bir olgu olarak ele alınmasına neden olmuştur.

Teknolojik üst söylemi besleyen teknik, Coğrafi Keşifler ve Aydınlanma Dönemi ile birlikte ön plana çıkmış ve Sanayi Devrimi’nin ardından ise etkisini iyiden iyiye artırmaya başlamıştır. Bu süreçte teknoloji bilim ile birlikte ele alınmaya başlamış, bilim ise felsefeden ayrılarak, teknik bilginin egemenliği altına girmiştir. Aydınlanma Dönemi sonrası, aklın üstünlüğü söylemi temelinde, bilimin ve teknolojinin sorgusuz sualsiz kabulü sayesinde sistemin işleyişi, hesaplanabilir ve kabul edilebilir olan üzerinden daha kusursuz işlemeye başlamıştır.

Dolayısıyla ateşin bulunmasından tekerleğin icadına, avlanmada ve tarımda kullanılan aletlerden bilgisayarlaşmaya kadar süregiden binlerce yıllık deneyimler/bilgi birikimleri bağlamında teknoloji; modern dönemde bilim ve teknoloji birlikteliğinin felsefeyi dışlanması sayesinde, hesaplanabilir, ölçülebilir olanın makul kabul edildiği bir üst söyleme evrilerek ve sistemin devamlılığını sağlayan bir düşünce biçimi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle; “teknoloji kullanımı ve sonuçlarının toplum bilimsel çözümlemesi, öncelikle teknolojiyi bir ‘teknik’ olgu olarak değil, tüm bir toplumsal evreni bütünsel olarak düzenleme yetisiyle donatılmış bir ilişkiler sistemi olarak tanımlamayı gerektirir; çünkü teknolojiyle gelen, yalnızca tekil ya da bütünleşik kullanımlı ürünler ve bunların bağlı oldukları bir bilimsel bilgi düzeyi değil, aynı zamanda, başlıca işlevi, o belirli teknolojik aşamanın meşrulaştırılması olan bir ideolojik bağlamın kurumsallaşmasıdır.”5 Dolayısıyla teknoloji olgusunu ele alırken, teknolojinin, sadece teknik bilginin birikimi ile oluşmuş yansız bir olgu olmadığı aksine teknolojinin kendini meşrulaştıran bir üst söylem bağlamında ortaya çıktığı göz önünde bulundurulmalıdır. Teknolojik üst söylemin aşılıp; üst söylem ardına gizlenen

5 Ali Ergur, “Elektronik Denetimin Sınırlarında Demokrasi”, Birikim Dergisi, 1998, Haziran, Sayı: 110.

(16)

gerçeklere ulaşmak için ise Heidegger’in yöntemi izlenerek, teknolojiye ilişkin genel kabuller sorgulanamalı ve bu bağlamda teknolojiye ilişkin geriye dönük sorular sorulmalıdır.

İnsanlık tarihinin başlangıcına kadar geriye ve başka dünyalar aramaya kadar ileri götürülebilen teknoloji olgusunu geriye dönük ve egemen söylemin biraz da olsa dışına çıkacak bir şekilde ele almak ise son derece zor bir çabadır ve aynı zamanda tartışmanın içinde kaybolma riskini de beraberinde getirmektedir. Üretim ilişkileri, tüketim ilişkileri, metalaşma, yabancılaşma, iktidar, yönetim, denetim, gözetim, emek, özgürlük, özne, birey, akıl, aydınlanma vb. tüm kavramlar teknolojik üst akıl çerçevesinde okunabilecek kavramlardır. Dolayısıyla, çalışma açısından, teknolojiyi tüm yönleriyle ele almak hem mümkün değil hem de çalışmanın amacı açısından gerekli değildir. Teknolojiyi basitçe tanımlamak, teknolojiyi sadece olumlu görülen yönleri ile ya da sadece olumsuz görülen yönleri ile ele almak, kısacası teknoloji olgusunu yeterince irdelenemeden belli kabullerden hareket ederek teknoloji ile ilgili çalışma yapmak ise tarihte bu denli etkili olmuş bir kavramın doğru ve yeterli şekilde anlaşılamamasına, yaşanan değişimi ve dönüşümü doğru konumlandıramamaya neden olacaktır. Bu nedenle çalışmada teknoloji ne derinlemesine incelenecek ne egemen söylem bağlamında yapılan yüzeysel tanımlamalar ile yetinilecektir. Çalışmada teknolojik üst-söylem perdesini aralamak amacıyla bu iki uç nokta arasında bir denge kurulmaya çalışılacaktır.

Bu bağlamda; çalışmanın ilk bölümünde, öncelikle teknoloji kelimesinin etimolojik kökenine bakılacak, teknolojiye ilişkin temel kavramlar, ardından teknoloji felsefesi bağlamında Heidegger’in düşünceleri ele alınacaktır.

(17)

1.1. Teknolojinin Etimolojik Kökeni

Teknolojiyi tanımlamaya ve basit birkaç cümleyle açıklamaya çalışmak, teknoloji tüm boyutları ile ele almak bakımından oldukça yetersiz bir çabadır. Zamanı ve mekânı neredeyse tümüyle kuşatan bu kavram ile ilgili tanım yapmak teknolojiyi anlamak bakımından hem zor hem de yeterli olmayacaktır. Ancak teknoloji kelimesinin öncelikli olarak kökeni ve anlamını ele almak en azından teknolojiye ilişkin geçmişte ve bugünde yaşanan anlam farklılaşmasının genel bir görüntüsünü vermek bakımından çalışmaya katkı sağlayacaktır. Bu nedenle, çalışmanın bu bölümünde, öncelikli olarak kelimenin kökenine bakılacak ardından teknolojinin anlamları irdelenmeye çalışılacaktır.

Teknoloji kavramının sözlük anlamındaki değişme, teknolojnin zamanla nasıl teknik bilgiye, bilime indirgendiğine dair önemli bir gösterge olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle -yukarıda da değinildiği üzere- her ne kadar teknolojinin yalnızca sözlük anlamına bakmak, teknolojiyi anlamak için yetersiz bir çaba olarak görülsede, kavramdaki farklılaşmayı ortaya koyabilmek açısından önemlidir.

Teknoloji kelimesi Yunanca “téchne” ve “logia” kelimelerinden oluşmaktadır.

Téchne6 genel olarak; ‘zanaat, sanat, yetenek’; logia ‘kelime, konuşma’ anlamına gelmekteyken, kelimenin bütünü ise; iş yapma ile ilgilidir. “Antik Yunan’da teknoloji kavramı daha çok bir işi yapmanın doğru yolu anlamında nesnel bir bağlamda kullanılmıştır.”7

Kelime İngiltere’de ilk olarak on yedinci yüzyılda, uygulamalı sanat tartışması anlamında kullanılmış olup; yirminci yüzyılın erken dönemlerinde ise, “çeşitlenmekte olan aletleri, prosesleri, alet ve makinelerle ilgili fikirleri” tanımlamak için kullanılmaya

6 Téchne’nin farklı anlamlarıyla ilgili tartışmalar mevcut olup, çalışmanın ilerleyen kısmında, Téchne kavramına ayrı bir başlık açılarak, kavram kısaca tartışılacaktır.

7 M. Nuri Ural, “Antik Yunan’da ‘Teknik’: Teknoloji Felsefesi Tarihine Genel Bir Bakış,” Mavi Atlas, Sayı:4, 2015, s.138.

(18)

başlanmıştır.8 Kelimenin ilk anlamı Antik Yunan’dan on yedinci yüzyıla kadar sanat, zanaat, iş yapma ile ilgili iken; yaklaşık üç yüzyıllık bir zaman dilimi içerisinde dönüşmüş ve makine, çeşitlenen aletler ve bunlarla ilgili prosesler anlamında kullanılmaya başlanmış, yani teknik olan bağlamında tanımlanmıştır.

On dokuzuncu yüzyıldan günümüze kadar teknolojinin teknik yönü daha da güçlenerek, tanımlarda da bu haliyle yerini almıştır. Oxford Sözlüğü’nde teknoloji;

“bilimsel bilginin pratik amaçlar için uygulanması; bilimsel bilgiden gelişen makine;

uygulamalı bilgiler ile ilgili bilgi dalı” olarak tanımlanmaktadır.9 Türk Dil Kurumu tarafından teknoloji kelimesi; 1. “Bir sanayi dalı ile ilgili yapım yöntemlerini, kullanılan araç, gereç ve aletleri, bunların kullanım biçimlerini kapsayan uygulama bilgisi, uygulayım bilimi”, 2. “İnsanın maddi çevresini denetlemek ve değiştirmek amacıyla geliştirdiği araç gereçlerle bunlara ilişkin bilgilerin tümü”10 olarak tanımlanmaktadır.

Britannica Ansiklopedisi’nde ise; “insan yaşamı için bilimsel bilginin pratik amaçlarla kullanılması” olarak tanımlanmaktadır.11 Tanımlardan da görüleceği üzere; bilimsel bilginin pratik amaçlar için kullanılması, bir sanayi dalı ile ilgili yapım ve makineye atıfta bulunan tanımlar, kısacası makine alet ve bunun ortaya çıkması için gerekli olan bilimsel bilgi, yapıp- etme bilgisi teknolojinin teknik yönüne işaret etmekte, teknolojiye ilişkin bakış açısını daraltmaktadır. Özellikle on dokuzuncu yüzyıl itibariyle, teknolojinin teknik yanının daha fazla vurgulanması, teknolojinin günümüz dünyasında egemen olan yönünü göstermektedir. Peki, söz konusu olan bu yapıp-etme bilgisi, uygulama bilgisi, teknik bilgi nasıl ele alınabilir?

Teknoloji tanımında yer alan alet ve makineye ilişkin ortaya çıkan yapıp etme bilgisinin veya teknik bilginin, insanlar tarafından çağlar önce kullanmaya başladığı söylenebilir. İnsan ihtiyaç duydukça, düşünme yeteneğini ihtiyaçları doğrultusunda

8 http://global.britannica.com/technology/history-of-technology (Erişim Tarihi:03.02.2018)

9 Oxford English Dictionary Second Edition, Oxford University Press, 2010, s. 780.

10 http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&kelime=teknoloji (Erişim Tarihi: 03.02.2018)

11 http://global.britannica.com/topic/technology (Erişim Tarihi: 03.02.2018)

(19)

kullanabilmesi sonucunda sahip olduğu, öğrendiği bilgiler ve yetenekleri ışığında aletler icat etmiş, tecrübesi ve bilgisi arttıkça daha ileri daha farklı aletler ortaya çıkarmıştır.

Dolayısıyla ilk çağlardan itibaren insan kendisi için çeşitli aletler yaparak yaşamını sürdürmeye çalışmıştır. Yapıp etme bilgisi sayesinde ateşi bulmuş, basit kesici aletler yapmış, bu yeteneği zamanla geliştirerek daha karmaşık aletler ortaya koymaya başlamıştır. Ancak özellikle modern dönem ile birlikte bu bilgi daha farklı anlamlar kazanarak yaşamı kolaylaştırmaktan ziyade yaşamı, doğayı kontrol etme, hükmetme, denetleme amaçları ile kullanılmaya başlamış böylece teknolojik üst söylemin oluşmasına zemin hazırlamıştır.

İnsanın besin bulması, besine ulaşması ve kendini koruması, kısacası yaşamını sürdürmesi için bulduğu yapıp etme bilgisi, teknik bilgi, modern dönem ile tek amaç haline gelerek; güç elde etmek, tahakküm kurmak, daha büyük kitleleri yönetilebilir kılmak, üretimi hızlandırmak, kısaca sistemin devamlılığının sağlamak amacıyla kullanılmaya başlanmış, bu bağlamda bir üst-söylem ortaya çıkarmıştır. Özellikle Coğrafi Keşifler ile belirginleşen bu süreç, Endüstri Devrimi ile birlikte hız kazanmış, tahakküm kurma istediği modern teknolojik düşünme biçiminin temel ideası haline gelmiştir.

Coğrafi keşiflerden önce de teknik bilgi bağlamında düşünsel anlamda bir takım değişimler yaşanmıştır. “Nitekim kömür ve demir, buhar makinesi ve otomatik dokuma ile meydana gelmiş endüstriyel değişimlerden çok önce- Orta Çağ’da, değirmenlerde rüzgâr gücü ve suyun yoğun kullanımı gibi- bu erken teknik ilerlemeler, insan zihninde oldukça belirgin değişim yaratmıştır.”12 Ancak söz konusu teknik ilerlemeler yaşanacak büyük değişimin öncülü olsalarda, asıl bütüncül bir zihniyet değişimi için on beşinci yüzyılı beklemek gerekmiştir. Ortaçağda yaşanan bu teknik gelişmeler, pusula, teleskop, ateşli silahların bulunması ile birlikte yeni bir dünya algısının perdesini aralamıştır.

12 Lewis Mumford Makine Efsanesi, Çev. Fırat Oruç, İnsan Yayınları,1996, s.18.

(20)

Teknik ile bütünleşen bilim anlayışında teknik sayesinde dünya yeniden anlamlandırılmıştır.13

Coğrafi Keşifler ile tekniğe ilişkin olarak önemli değişimler yaşanmış; bu süreçte sorgulanma unutularak felsefe arka plana atılmış dolayısıyla bilim yalnızca hesaplanabilir, ölçülebilir olana indirgenerek felsefi temellerinden kopartılmış, salt yapıp etme bilgisi yani teknik ile bütünleşen bilim anlayışı tek doğru olarak görülen teknolojik düşünme biçiminin oluşumunun temellerini oluşturmuştur. Dolayısıyla on beşinci yüzyılda başlayan değişimler ile birlikte ortaya çıkan teknoloji sayesinde insan, kendine tekniğin egemenliğinde yeni bir dünya yaratmış, modern dönem ile birlikte yaratılan yeni dünyanın sınırları keskinleşmiş ve bu yeni dünyanın düşünce biçimi zamanla hayatın her anını kuşatmaya başlamıştır.

Dolayısıyla teknoloji kavramının tanımındaki farklılaşmadan yola çıkarak, teknoloji ve modern teknoloji kavramlarını ayırt etmek gerekmektedir. İki kavram arasındaki ayrım teknolojinin nasıl ele alındığına göre farklılaşabilmektedir.

Teknolojinin modern öncesi dönemdeki haliyle; sanat, iş yapma anlamında kullanılması ve yapıp etme ile teknik bilginin bu sanatın, iş yapmanın bir aracı olarak görülmesi, teknoloji kavramını modern teknoloji kavramından ayırmaktadır. Modern teknoloji ise;

temelleri modern öncesi dönemde atılmakla birlikte, modern dönemin ürünü olarak ortaya çıkan, yapıp etme bilgisini bilimsel bilgi temelinde amaçlaştırarak, toplandığı ve sistematize ettiği bilgilerle bir tahakküm biçimi oluşturan ve bunu perdeleyen bir üst aklı ifade etmektedir. Teknolojinin bilim ile bir arada anılıp felsefeden koparılarak, sorgulanmaksızın bir üst söylem oluşturması, modern dönemin bir ürünüdür. Modern öncesi dönemde teknolojiden bahsedilse bile üst söylem olarak tüm yoğunluğu ile hayatları kuşatan teknoloji, modernliğe özgü olan teknolojidir. Bu nedenle çalışmada

13 Ahmet Özalp, “Theoria”dan “Techne”ye: Tekniğin İktidarı, Kamu Yönetimi ve Teknoloji KAYFOR 2010 içinde, TODAİE, Ankara, 2011, s. 51.

(21)

ele alınan teknoloji modern teknolojiyi anlamında ele alınmakta ve modern dönem öncesi teknoloji tartışması çalışma dışında bırakılmaktadır.

Teknoloji tanımlarında görüldüğü üzere; modern teknolojiye salt teknik bir ilerleme ve gelişme ya da makineleşme olarak bakmak, teknolojik üst söylem içine hapsolmaya neden olacak ve çağımızda yaşanan değişimleri göz ardı etmek anlamına gelecektir. Çünkü modern teknoloji teknik boyutun ötesinde; düşünceleri, toplumları, ekonomiyi, siyaseti, kültürü etkileyen ve dönüştüren, yönlendiren ama aynı zamanda bunu gizleyen bir olgudur. Bu noktada teknolojinin ne olduğunu anlamaya yönelik gerçekleştirilen çaba, teknolojinin tanımından ziyade teknolojik üst söylemi açığa çıkarma derdinde olan teknolojinin özünü incelemeyi gerektirmektedir. Üstüner’e göre;

“bu öz teknolojinin, insanın doğayı ve (onun bir parçası olarak) diğer insanları kontrol etmek için ussal ve soyut düzlemde edindiği ve/veya ürettiği bilgiyi, işlerliği olan, yani bu denetim amacına erişmek için işine yarayabilecek somut bir araca, enstrümana dönüştürmek ve bu araçtan o aracın sağladığı olanak ve sınırlılıklar içerisinde

‘yararlanmak’ biçiminde tanımlanabilir.”14 Dolayısıyla teknolojinin anlamını irdelerken teknolojiye ilişkin yapılan tanımlardan daha doğrusu teknolojinin ‘ne’ olduğu sorusundan ziyade Heidegger’i takip ederek teknolojinin özünün ne olduğunu anlamaya çalışmak literatürde egemen olan araçsalcı ve işlevselci teknoloji bakış açısının bir adım önüne geçmeye yardımcı olacaktır.

1.2. Üst Söylem Olarak Modern Teknoloji

Teknoloji kelimesi telaffuz edildiğinde değişim, gelişim, hız kelimeleri de genellikle yanına eklenir. Teknoloji sınırsız bir ilerleme ve gelişimin aracı olarak algılandıkça, teknolojinin gelişiminin altında yatan unsurlar sorgulanmayarak, teknoloji yansız daha doğrusu, araçsalcı ve işlevselci yorumlara hapsolmuş bir olgu olarak ele

14 Yılmaz Üstüner, Kamu Yönetimi ve Teknoloji, Kamu Yönetimi ve Teknoloji KAYFOR 2010 içinde, TODAİE, Ankara, 2011, s. 3.

(22)

alınmaktadır. Durum böyle olunca, teknoloji ilerlemenin, gelişmenin, kalkınmanın yegâne belirleyicisi olarak görülmekte, bu bağlamda teknolojiden yeterince yararlanamayan ve teknolojiyi yeterince kullanamayan bir ülke hatta birey yeniliklere kapalı olmakla, geri kalmışlıkla suçlanmaktadır.

Teknoloji gerçekten de tarafsız bir kavram mıdır? İnsanların amaçları doğrultusunda kullanım alanı değişebilir mi? İyilerin elinde sihirli bir değnek, kötülerin elinde ise bir silaha mı dönüşmektedir? Örneğin sağlık alanında teknoloji kullanımı binlerce kişinin hayatını kurtarırken, savaş alanında teknoloji kullanımı, örneğin atom bombası binlerce insanın hayatına nasıl son verebilir? Ya da teknoloji bir araçtan ziyade bir amaç mıdır? Teknoloji algısı modern dönem ve küreselleşme ile birlikte mi bu derece fetişleşmiştir yoksa her zaman insan zihninde önemli bir yer mi işgal etmektedir?

İşaya Üşür’e göre; “… teknoloji toplum(lar) üzerinde etki doğurur.

Teknolojideki değişmeler, toplum(lar)ın da değişmesi ile sonuçlanır. Bu gerçek o kadar gerçektir ki bu gerçeği sorgulamak dâhi kolay kolay akıllara gelmez/ gelmemiştir.”15 Teknolojiye ilişkin birçok soru olması fakat bu soruların sorgulanmaması, teknolojiye ilişkin belirli ve yaygın bir ön kabülün olması, teknoloji ile yaratılan bir üst söylemin ürünüdür ve dolayısıyla üst söylem bağlamında teknoloji yansız bir kavram olarak ele alınmaktadır. “Heidegger, The Question Concerning Technology (1977) makalesinde teknolojiyi “en büyük tehlike” (supreme danger) olarak görmektedir, çünkü teknoloji ve atom çağı egemenliğini kurarken bütün diğer insanlık ve Varlık biçimlerini geçersiz kılacak oranda üst bir söylem (veya ideoloji) üretmektedir ve başka her şey bu üst söylemlerin altında kalmakta, kendisini ifade edememektedir.”16

Teknolojinin, üst bir söylem olarak her şeyi kuşatmasının; bilimin yalnızca teknik yani yapıp etme bilgisi olarak ele alınmasının ve yapıp etme bilgisinin kutsallaştırarak eleştiriden arındırılmasının bir sonucu olarak modern döneme özgü bir

15 İşaya Üşür, “Teknoloji Felsefesi Üzerine ya da Tarihin Tanrısı Teknoloji Mi?” Mülkiye Dergisi, 2010, Cilt:25, Sayı:30, s.8.

16 Ahmet Alpay Dikmen, “Teknolojiyi Ararken”, Mülkiye Dergisi, Cilt: 25, Sayı:230 s. 163.

(23)

şekilde ortaya çıktığı söylenebilir. Bu bağlamda, teknolojik üst söylem sayesinde teknik olan ön plana çıktıkça, temellerinden, felsefeden koparılarak sorgulanmamakta, bu sayede kendi başına bir amaç haline gelmeye başlamaktadır. Dolayısıyla; “teknolojinin, toplumsal yaşamın iktisadi, siyasi ve ideoloji alanlarında etkin bir rol oynaması, teknolojinin her şeye kadir ve gücü her şeye yeten (omnipotent) olarak algılanmasını sağlayan bir eğilimi de beraberinde getirmektedir.”17 Teknoloji; toplumsal, ekonomik ve siyasi hayatımızı kuşatarak adeta görünmez bir tahakküm biçimi yaratmakta, sistemin devamlılığı için sömürünün, emperyalizmin, emeğin, uluslararası güç dengesinin üzerini örtmektedir. Dolayısıyla “teknoloji piyasanın konusu haline geldikçe teknolojiyi üretenlere sağladığı kâr, yapıp-etme bilgisinin, kendi başına amaç olarak bilimsel bilgiden ve felsefeden koparılmasına yol açmaktadır. Bir şeyin nasıl yapılacağının bilgisi (know how) o şeyin ne için (for what) kullanılacağının önüne geçmektedir.”18

Sanayi Devrimi ile hız kazanan bilimsel ilerlemenin yalnızca teknik boyutta ifade edilmesi ve sorgulanmadan, temelleri anlaşılmadan kabul edilmesi günümüzdeki teknolojik tahakkümü ortaya koymaktadır. Bu doğrultuda fark edilmese de adının geçtiği her yerde zamansallıktan arınmış bir ilerlemeye, gelişmeye referans verilen teknoloji ve teknolojik düşünme biçimi, günümüz toplumlarının ve insanlarının modern dönem rahatsızlıklarının temelini oluşturmaktadır.

Sonuç olarak teknoloji kavramı, literatürdeki egemen anlayışın aksine; yansız/

tarafsız bir kavram değildir. Modern teknoloji çerçevesinde ortaya konulan araşsalcı, işlevselci bakış açısı, modern teknolojinin kendi tahakkümünü sürdürmesine katkıda bulunmakta ve bu sayede teknolojik üst söylem tüm hayatı kuşatmaktadır. Modern dönemde teknolojinin bu denli hayatı kuşatması ve hep iyi olana referans ile anılması, teknolojinin bir üst-söylem olarak dünya üzerinde tahakkümünü kurması ise teknoloji olgusunun tartışılmıyor, sorgulanmıyor olmasından, pek çok alanda olduğu gibi bu

17 G.Y. Özdemir, 2008, s. 75.

18 A. Özalp, 2010, 49.

(24)

alanda da insanın düşünmeyi unutmasından kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda;

Heidegger’in özellikle teknoloji felsefesi, teknolojiye dair farkındalığı arttırmak ve tembelleşen düşünme faaliyetinin fitilini ateşlemek bakımından son derece önemlidir.

Düşünmeyi yeniden hatırlamak dolayısıyla teknolojiyi yeniden felsefeyle buluşturabilmek ve üst söylem olarak modern teknolojinin özünün ne olduğu anlamaya çabalamak için Heidegger’in teknoloji felsefesini irdelemek son derece elzemdir.

1.2.1. Heidegger ve Teknoloji Felsefesi

Teknolojinin modern dönemde tüm hayatı kuşatması, teknoloji olgusunun teknolojiye ilişkin birçok soruyu içerisinde barındırmasına neden olmaktadır.

Teknolojinin toplumla, kültürle, ekonomiyle, siyasetle karşılıklı ilişkisi, niteliği, kapsamı ve etkileri gibi birçok unsur, teknoloji olgusunu tartışmak bakımından önemlidir. Teknolojinin tüm boyutları ile tartışılması ise teknolojiyi felsefe boyutunda ele almayı gerektirmektedir. Çünkü “…teknolojiye ilişkin sorunların pek çoğunda, örtük ya da açık felsefi sorunlar mevcuttur. O halde bu sorunlarla da yüzleşmemiz gerekir.”19

Teknolojiyi felsefi olarak ele almak, gündelik tartışmaların ötesine geçerek, unutulan düşünme eyleminin yeniden hayata geçirilmesi ve bir üst-söylem olarak zihinlere yerleşen teknolojinin ardında yatan gerçeklikleri aydınlatmak açısından yol gösterici olmaktadır. Çünkü “felsefe insanın kendisini ve çevresini anlamlandırma ihtiyacının kaçınılmaz bir sonucudur. Bu anlamlandırma insan ve insanla ilişkili olan tüm alanları kapsar. Bu öyle derin bir ilişkidir ki başlangıçta tüm bilim dalları felsefenin bir parçası olarak görülmüşlerdir.”20 Bu bağlamda yirminci yüzyılın en önemli

19 İ. Üşür, 2010, s.10.

20 N. Ural, 2015, s.137.

(25)

düşünürlerinden ve teknoloji tartışmalarında mihenk taşı olan Heidegger’in teknoloji felsefesi, çalışmanın temelini oluşturmak bakımından son derece önemlidir.

Heidegger, teknolojiye ilişkin tartışmalarda Antik Yunan felsefesine kadar gitmekte ve metafizik düşünme biçimi temelinde modern teknoloji eleştirisi yapmaktadır. Heidegger’in düşüncesinde teknoloji –egemen teknoloji söyleminin aksine- teknik ilerleme ve insanlığın geldiği noktayı işaret etmekten ziyade, varlığın sorgulanmasının unutulduğu metafizik düşünme biçiminde, modern çağın düşünme biçiminin bir görünümü olarak karşımıza çıkmaktır.

Heidegger’in teknoloji felsefesi konusundaki en önemli tartışması şüphesiz teknolojik öz tartışmasıdır. “Heidegger modern teknolojiyi sanılanın aksine mekanikleşmekten duyduğu rahatsızlıktan dolayı sorgulamaz, kurgusu teknolojinin özündeki kavrayışı açığa çıkarmaya yöneliktir.”21 Dolayısıyla Heidegger teknoloji tartışmalarında; teknolojik öz bağlamında teknolojiyi anlamlandırmaya ve modernizm, endüstriyalizm ve teknoloji ilişkisini açığa çıkarmaya çalışmaktadır. “Heidegger’e göre; modern teknolojinin birbiriyle bağlantılı üç anlamı vardır: İlki, genellikle endüstriyalizmle ilişkilendirilen teknikler, aygıtlar, sistemler ve üretim süreçleri;

ikincisi genellikle moderniteyle ilişkilendirilen rasyonalist, bilimsel, komersiyalist, faydacı, antroposentrik/insanmerkezci, seküler dünya görüşü; üçüncüsü şeyleri, hem endüstriyel üretim süreçlerini hem de modernist dünya görüşünü mümkün kılan çağdaş anlama yahut açma/ifşa etme metodu.”22 Dolayısıyla Heidegger’e göre teknoloji; bir üretim süreci, modern dünya görüşü, aynı zamanda ikisini mümkün kılan bir açığa çıkma/ ifşa etme metodudur. Teknolojinin bir açığa çıkma/ifşa etme metodu olarak okunması, Heidegger’in düşüncesinin can alıcı noktasından biridir ve çalışmanın ilerleyen bölümlerinde bu düşünceye ayrıntılı bir şekilde yer verilecektir.

21 Zehra Tonyalı, Heidegger’in Teknoloji Yorumu, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2005, s. 1.

22 Micheal E. Zimmerman, Monderniteyle Hesaplaşma Teknoloji, Politika, Sanat, Çev. Hüsamettin Arslan, Politika, Sanat, Paradigma Yayınları, İstanbul, 2011, s.1.

(26)

Bu bölümde, Heidegger’in teknoloji felsefesini anlamak için öncelikle metafizik kavramı ve modern bilim ve teknolojideki metafizik temeli, ardından Varlık kavramı ve Varlık bağlamında modern özne kavramı, son olarak ise téchne kavramı incelecek.

Ardından tüm bu kavramlar ışığında teknolojinin özünün ne olduğu ele alınmaya çalışılacaktır.

1.2.2. Metafizik Düşüncede Teknolojinin Yeri

Heidegger’in teknoloji yorumunun temelinde, metafizik düşüncenin eleştirisi yatmaktadır. Heidegger’e göre; teknoloji ve teknolojik düşünme biçimi ile etkileşim halinde olan modern bilim, metafizik düşüncenin ortaya çıkan en son halidir. Teknoloji son yıllarda yaşamlarımıza girmiş gibi gözükse de aslında teknolojik çağ metafizik tarihin başlangıcından itibaren oluşmaya başlamıştır. Metafizik çağın temelleri ise Antik Yunan’a kadar götürülebileceğinden, teknolojinin düşünsel temellerini anlamak için geriye bakmak şarttır. Teknoloji bu anlamda metafizik düşüncenin son hali olmakla birlikte düşünsel temelleri yüzyıllar öncesinde atılmaya başlamıştır.

Peki, Heidegger’e göre modern bilim ve teknolojinin temeli olarak görülen metafizik nedir? Heidegger “Felsefenin Sonu ve Düşünmenin Görevi” adlı eserinde metafiziği şu şekilde açıklamaktadır: “Metafizik var olanı bir bütün olarak –dünya, insan, tanrı- varlık açısından, var olanların bir arada Varlığa ait olmaları açısından düşünür. Metafizik, var olanları, nedenleri veren tasarımsal düşünme tarzında var olan olarak düşünür”23 demektedir.24 Bu bağlamda; Heidegger Platon’u metafizik düşüncenin başlangıcı olarak görür ve aslında Heidegger’e göre; “metafizik, Platon’un, Varlık alanı (formlar ya da Idealar) ile zaman alanını (oluş, varoluş) ayırmasıyla

23 Martin Heidegger, Zaman ve Varlık Üzerine, Çev. Deniz Kanıt, a Yayınevi, Ankara, 2001, s. 69.

24 Platon’un Devlet adlı eserinde anlattığı mağara benzetmesinde Heidegger’in bahsettiği tasarımsal düşünme tarzını net olarak görülebilir.

(27)

başlar.”25 “Bütün felsefe tarihi boyunca Platon’un düşünmesi, değişik biçimlerde kesin kalır. Metafizik Platonizm’dir.26 Heidegger’e göre; Platon’un mağara metaforunda;

“‘saklı olanın açılması’ olarak hakikat (Wahrheit) Platon’la birlikte ait olduğu ‘saklı’

kökten koparılmış ve sadece görünen yanı olan ‘açılmasına’ (var olana) sıkıştırılmıştır.

Böyle olunca bir ‘açılış’(opening) olduğu bile unutulmuş, sadece bir ‘bulunma’

(anwesenhei, presence) ve ‘görünme’ (appearance) olarak anlaşılmaya başlanmıştır.”27 Dolayısıyla Platon’un temellerini attığı, modern dönemde bilimsellik maskesi takan metafizik düşünce, modern bilimin ve teknolojinin temellerini oluşturmaktadır.

“Heidegger’e göre, Batı’nın tarihi, kadim Greklerin “Prodüksiyonist/üretim için üretim metafiziğinin” zamanla modern teknolojiye dönüşerek dejenere olma tarzının tarihidir.”28

Heidegger’in modern bilmi ve teknolojiyi metafizik olarak görmesi ve bu metafizik düşünce tohumunun ise Antik Yunan’da Platon’un felsefesiyle atıldığını dile getirmesiyle; teknoloji, metafizik ve modern bilime ilişkin akla pek çok soru gelmektedir. Örneğin metafizik düşüncenin temeli Antik Yunan’da atıldıysa, modern dönemde farklılaşan ve geçmiş dönemlere göre dejenere olan nedir? Modern bilim ile modern dönem öncesi ortaya çıkan bilim arasındaki farklılık nedir? Ya da bilim nasıl metafizik haline gelebilir? Heidegger’in düşüncelerinden yola çıkarak metafizik, bilim ve teknoloji ilişkisini ele almak bağlamında ortaya konulan sorulara kesin cevaplar vermek mümkün olmasa da; modern dönem ve modern öncesi dönemde ortaya çıkan bilim anlayışını karşılaştırmak, söz konusu ilişkinin anlaşılır kılınmasına katkıda bulunabilir.

Heidegger her ne kadar metafizik düşüncenin Platon’dan itibaren felsefeye ve düşünmeye egemen olduğunu iddia etmiş olsa da; felsefi düşünce, bu bağlamda bilim ve

25 M. Heidegger, 2001, s. 69.

26 ibid.

27 Oğuz Haşlakoğlu, “Heidegger’in Hakikat Doktrini, eidegger’in ‘Platon’un Hakikat Doktrini Üzerine Bir Eleştiri’, Felsefe Tartışmaları, Sayı: 32, 2004, s.1.

28 M. E. Zimmerman, 2011, s. 4.

(28)

bilimsel bilgi, modern dönem ile modern öncesi dönemde oldukça farklı bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Temellerinin modern öncesi dönemde atıldığını inkâr edilmemekle birlikte Coğrafi Keşifler, Aydınlanma, Reform, Rönesans vb. gelişmelerin ardından yaşanan zihinsel farklılaşma, modern dönemdeki bilim anlayışını dönüştürmüştür. On beşinci yüzyıl ile on yedinci yüzyıl arası yaşanan ve “bilimsel devrim” olarak nitelendirilen dönemde, antik dönem ve orta çağdan farklı bir bilim anlayışı ön plana çıkmıştır. Deney, hesaplama, ölçümleme, sayıların kullanımı vb. modern dönemde olduğu kadar antik dönemdeki bilim anlayışında da yer almıştır. Ancak bu dönemde ölçümün, deneyin nasıl, hangi amaçla yapıldığı, epistemolojik olarak üst bir anlatıya dönüşüp dönüşmediği modern bilim ile antik dönemdeki bilimi birbirinden ayırmaktadır.

Modern döncesi dönemde bir bilim anlayışı vardı ve bu anlayış doğrultusunda insanlar yazarak, çizerek, çeşitli hesaplamalar yaparak üretmeye, hayatlarını kolaylaştırmaya ve yeni şeyler keşfetmeye çalışıyorlardı. Ancak bu dönemde bilim bir amaçtan ziyade amaçlara ulaşmak için bir araç olarak görülmekteydi. Üretmek, hayatta kalmak, hayatı kolaylaştırmak, yeni keşifler yapmak, dünyayı anlamak vb. pek çok amaçla bilimsel yönteme başvuruluyor; deneyler, hesaplamalar vb. yapılıyordu. Ancak bilimsel yöntem –modern dönemde olduğu gibi- kesin, hayatı yaşanabilir kılmanın, anlamanın, geliştirmenin tek ölçütü değildi ve bilimsel olarak ispatlanamayanlara kapılar kapatılmıyor, düşünce dışına terkedilmiyorlardı. “… modern bilimin esası Yunan biliminden ve orta çağların biliminden farklıdır. Yunan bilimi hiçbir zaman kesin olmamıştı; doğrusu, kesin olma ihtiyacında da değildi.” 29 Antik Yunan’da, modern dönemden farklı olarak, bir şey bilimle ispatlandığı için kesin hale gelmiyor, pek çok şey sorgulanıyordu. Modern dönemdeki bilim anlayışında ise; bilimsel yöntem üst anlatıya dönüşerek, metafizik haline geliyor; hayatı kolaylaştırmaya yarayan, hayatı

29 Belkıs Ayhan Tarhan, “Özne, ‘Ben’ ve Tarih Hakkında”, Patikalar içinde, İmge Kitapevi, Ankara, 1997, s. 35.

(29)

anlaşılır kılmayı sağlayan bir araç olmaktan çıkıp; kontrol etmek, düzelemek, kesinleştirmek bağlamında yegâne amaç haline gelmekte, bilimsel olarak kanıtlanamayanlar doğru kabul edilmemekte, var olan her şey yalnızca hesaplanabilir, ölçülebilir olana indirgenmenmektedir.

Antik Yunan dönemindeki bilim anlayışından ayrılan modern bilimi ise Heidegger matematiksel izdüşüm (mathematical projection) kavramı ile açıklamaktadır.

Metafizik düşüncenin bir parçası olan matematiksel izdüşümü kavramında

“matematiksel”, bir şeyin öğrenme biçimine karşılık gelirken; “izdüşüm” şeylerin şeyliği ile ilgili olarak temel öngörü ve beklentiler ile ilgili olanı anlatmaktadır.30 Heidegger’in matematiksel izdüşümü bağlamında ele aldığı bilim daha doğrusu modern bilim, doğa bilimleri ve fiziğe işaret etmektedir. Dolayısıyla Heidegger’in modern bilimden kasttediği doğa bilimlerini de içine alan geniş anlamda fiziktir. Ayırt edici özelliği matematik olan modern bilim doğanın matematiksel izdüşünümün özünü oluşturmaktadır.31

Heidegger, modern bilimin ve dolayısıyla modern fiziğin özü olarak gördüğü matematiği yalnızca hesaplama bağlamında değil hesaplama sonucu yeniden tanımlama, anlama olarak ele almaktadır. Antik Yunan döneminde de matematik vardır fakat bu matematik anlayışı modern matematik anlaşından farklı olarak yalnızca önceden bilinebilir olan bir şeye işaret etmektedir- beden olarak beden, bitki olarak bitki vb.- Modern dönemde ise matematiksel olarak açıklama yoluyla sorgulanan şeydir. Bu şeylerin bilgisinin temel varsayımı olarak ortaya çıkar. Bu bağlamda matematik, bilginin doğasını yalnızca metafiziksel değil, aynı zamanda epistemolojik olarak da oluşturmaktadır. Dolayısıyla modern bilimin temel varsayımı, bilimin temelinin kendi

30 David Farrell Krell (ed.) Modern Science, Metaphysics, and Mathematics , Basic Writings, New York: Harper and Row, Publ., 1993, s. 268-269.

31 Trish Glazebrook, “Why Read Heidegger On Science”, State University of New York Press, Albania, 2012, s. 15.

(30)

nesnesinde değil, nedeninde olduğudur.32 “Bu noktada Heidegger matematiğin yanlış anlaşıldığını Grekçe anlamak, algılamak, farkına varma anlamına gelen manthano fiilinden gelen mathematika teriminin neşet ettiği mathemata’nın özünün materyali açıklamadığını bu kavramın el-altında-olanları (Zuhandensein) kavramak, öğrenmek, öğretmek, üretmek için kullanıldığını belirtir. Dolayısıyla mathemata öğrenilebilen olduğu kadar öğretilebilendir, Descartes’taki gibi tüm bilime indirgenerek

‘characterictica universalis’ değildir.”33

Heidegger her ne kadar bilim karşıtı olarak gösterilse de, insanın doğayı anlamak için ortaya koyduğu bilime karşı değildir. Heidegger’in karşı olduğu şey;

modern dönemde nesnelliğin bilimsel standardı tarafından ortaya konulan bilginin diğer metadolojileri marjinelleştirip, değersizleştirerek epistemolojik olarak baskın hale gelmesidir. Dolayısıyla Heidegger’e göre; dünya için yıkıcı ve tehdit edici olan bilim değil, bilimin modernizmi belirleyen rolleri ve fonksiyonlarının sorgulanmaksızın kabulüdür.34

Modern öncesi dönemdeki bilim anlayışından modern bilimi ayıran doğanın matematiksel izdüşümü anlayışı ile yalnızca bilimsel yöntem sayesinde var olanların ortaya çıkarıldığı ve anlamlı kılındığı bir dünya resmi çizilmektedir. Bilim üzerindeki bilimsel yöntemin hâkimiyeti, matematiksel izdüşümün bir sonucu olarak, modern bilimin metafizik düşüncenin bir uzantısı olduğunu ortaya koymaktadır. Bu “yöntem”

sayesinde bilim bir amaç haline gelerek, kendisinin ve diğer her şeyin üzerinde denetim kurulmasının önünü açmaktadır. Modern bilim sayesinde ortaya çıkarılan var olanlar ise kontrol ve denetimi kolaylaştırmaktadır. Çünkü ancak bilimsel yöntemle bilinebilir kılınanlar anlamlıdır ve var olanlardır.

32 T. Glazebrook, 2012, s. 23

33 Çiğdem Yıldızdöken, “Heidegger’de Dasein’ın Varlığı Ve Zaman Meselesi”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:53, 2017, s.163.

34 T. Glazebrook, 2012, s. 18.

(31)

Heidegger’in matematiksel izdüşümü kavramsallaştımasında ön plana çıkan, modern bilimin en önemli unsurlarından biri ise hesaplamadır (reconning). Modern dönemdeki hesaplama anlayışı geçmiş dönemlerden oldukça farklı bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Doğayı, yaşamı, toplumu düzenlemek amacında olan ve modern bilimin temelini oluşturan hesaplama; düzenleme amacıyla yapılan bir eyleme işaret etmektedir.

“Hesaplama, düzenleme (organizasyon) mantığıyla işler. Yani, her şeyin hesaba vurularak düzenlenmesi söz konusudur.”35 Dolayısıyla metafizik düşüncenin modern dönemdeki dejenere olma halinin; bilimsel olan üzerinde hesaplamak, bu hesaplama doğrultusunda düzenlemek, dolayısıyla kontrol altına almak, bu bağlamda bilimsellik anlatısının altında bilimsel yöntemle kesinleşen gerçeklikler dışındaki tüm gerçekliği kapı dışında bırakarak hiç sorgulamamak olduğu söylenebilir.

Heidegger “Sanatın Doğuşu ve Düşüncenin Yolu” adlı yazısında, bilimsel yöntemin bilim üzerindeki zaferine ilişkin Nietzsche’nin söylemiş olduğu söz üzerine;

“doğru ve gerçek diye geçerli sayılan, yalnızca bilimsel olarak belgelenebilen, yani hesaplanabilir olandır. Hesaplanabilirlik (reconning) ile dünya her yerde ve her zaman insan tarafından denetlenebilir kılınır. Yöntem, muzaffer bir meydan okuyuşla dünyanın her zaman insanın buyruk ve kullanımı altına sokulmasıdır” 36 demektedir ve bilimsel yöntemin, denetim kurmanın temeli olduğuna işaret etmektedir. Heidegger’ e göre;

yöntemin bilim üzerinde bu denli egemenlik kurmasıyla şekillenen dünya düzeninin tekdüzeliği sayesinde her şey kontrol altında tutulmakta ve bu sayede dünyayı kontrol etmek ve denetim altına almak kolaylaşmaktadır.

Dolayısıyla Antik Yunan döneminde bilim kesin olma iddiasında olmayıp;

Varlık, varoluş tartışılmaktaydı. Ancak bu dönemden sonra tartışma, düşünme büyük oranda unutulmuştur. Ortaçağ ile birlikte ise din üzerinden dogma halini alan metafizik düşünce daha sağlam temeller üzerinde ilerlemeye başlamıştır. Ortaçağın dogmalarına

35 Z. Tonyalı, 2005, s.16.

36 Martin Heidegger, “Sanatın Doğuşu ve Düşüncenn Yolu”, Çev. Leyla Baydar ve Hasan Ünal Nalbantoğlu, Patikalar içinde, İmge Yayınevi, Ankara, 1997, s. 19.

(32)

karşı çıkma ihtiyacı ile birlikte ilerleyen buluşlar döneminde insan, yaşadığı dünyayı sorgulamaya başlamış ancak varlığı düşünmeyi hep geri plana ittiği ve temeli yüzyıllar önce atılan metafizik düşünce zihinlerde yer ettiği için, bilimsel ve teknik ilerlemeler metafizik bir temel üzerinde yükselmiştir. Modern döneme geçişi sağlayan toplumsal, ekonomik gelişmeler metafizik düşüncenin çok farklı boyutlarda yaşamlara etki etmesine şahit olmuştur. Modern dönemdeki toplumsal koşullar, geçmiş dönemdeki koşullar gibi olmadığı için metafizik düşüncenin temeli yüzyıllar öncesine dayansa bile metafizik düşüncenin modern dönemdeki sonuçları ve etkileri farklı olmuştur.

Kesinlik, hesaplanabilir olma, bilimsellik olarak kendini gösteren fakat metafizik üzerinde yükselen modern toplum; bilimsel yöntemle ortaya konulan doğruları tüm dünyanın belirleyeni ve tek doğrusu olarak ele almakta, bu şekilde sınırlarını keskinleştirmektedir. Bir kapanmışlığa mahkûm olan modern toplumda temel çıkış yolu/ açılma ise sorgulamaktan geçmektedir. Bu sorgulamada ise gerekli olan geriye adım atmaktır. “Geriye adımın anlamı şudur: Düşüncenin şimdiki dünya uygarlığını yadsımaksızın onun gerisine gitmesi, batı düşüncesinin başlangıcında düşünülmeden bırakılmış olması gerekirken düşünülmüş ve söylenmiş olan ve böylece bizim düşüncemize sunulmuş olanın üzerine yeniden düşünmek.”37

Heidegger yaşadığımız toplumu ve dönemi anlamlandırmak belki bir çıkış yolu bulmaya çalışmak için günümüzde egemen olan ile ilgili daha önceden sorulmuş ve sorulan sorulara verilmiş cevaplar üzerinden inşa edilmiş düzenin yeniden sorgulanması gerektiğini söylemektedir. Burada önemli olan nokta ise şimdiyi yadsımaksızın sorgulama yapmaktır. Bu noktada yapılacak olan şey metafizik düşünce ile ilgili yeniden sorular sorarak üstü örtülmüş olan varlığın geçmişine inerek varlığın ne olduğunu yeniden sorgulamaktır.

37 M. Heidegger, 1997, s. 25.

(33)

1.2.3. Varlık

Antik Yunan döneminden beri dünyayı şekillendiren metafiziğin egemenliği neden bu kadar uzun sürmüştür? Yüzyıllardır farklı biçimlerde kendisini gösteren ve modern bilim ve teknoloji ile son halini alan metafizik düşüncenin bu denli insanlığın aklına işlenmesinin nedeni uzun zamandır Varlığa ilişkin soru sorulmamasıdır. Antik Yunan’da sorulmaya başlayan, ardından yine Antik Yunan’la birlikte üstüne bir perde çekilen Varlık sorusunun sorulmaması modern dönemde yaşanan değişimin temellerini oluşturmaktadır. Dolayısıyla Platon ve Aristoteles’in Varlık sorgularından sonra Varlık sorusunun içi boşaltılmış ve sorgulanmamaya başlamıştır.

Heidegger, Varlığın sorgulanmamasının temel nedeninin Varlığa ilişkin önyargılar olduğunu belirtmekte ve bu bağlamda Varlığa ilişkin oluşmuş olan üç temel ön yargıyı ele almaktadır. Bunlardan ilki, Varlığın tümel bir kavram olmasıdır. Varlığın tümel olmasından kasıt varlığın her şeyi kapsamasıdır. Ancak Varlık kapsadığı şeylerin de ötesindedir. Dolayısıyla Varlığın tümelliği onun açık bir kavram olduğunu değil, aksine karanlık bir kavram olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla Varlık ile ilgili sorular sorarak bu karanlık aydınlatılabilir. İkinci ön yargı, Varlık kavramının tanımlanamaz bir kavram olduğuna ilişkin ön yargıdır. Varlık bir olarak kavranamaz ancak bu durum Varlığın sorgulanamayacağını değil aksine varlığın anlamına ilişkin soru sormayı gerektirmektedir.38 Son ön yargı ise, Varlığın kendinden anlaşılır bir kavram olmasından dolayı ek bir açıklamaya gerek olmamasıdır. Varlık hayatın her yanını kuşatmıştır. Varlık anlayışı hayatımızı bu denli kuşatmışken varlığın anlamına ilişkin soru sormak bir zorunluluk halini almaktadır.39

38 Varlığın sorgulanma yöntemi Heidegger’in Varlık ve Zaman adlı eserinde yer almaktadır. Varlığın anlamına ilişkin soruyu formüle eden düşünürün bu bağlamdaki düşünceleri ayrı bir çalışmanın konusuna girebileceğinden bu çalışmada ayrıntılı bir şekilde yer verilmeyecektir.

39 Martin Heidegger, Varlık ve Zaman (İkinci Basım), Çev. Kaan H. Ökten, Agora Kitaplığı, İstanbul, 2011, s.1-3.

(34)

Varlığın sorgulanmaması günümüz bilim anlayışının ve metafizik düşüncenin temelinde yatan sorundur ve Heidegger’e göre bilim tam da bu anlamda metafiziktir.

Dolayısıyla düşünür, varlığın sorgulanmaması, metafizik arasında derin bir bağlantı kurmaktadır. “Heidegger için, modern teknolojiyi oluşturan-sanıldığının aksine- düşüncedeki yöntemsel ve yapısal değişiklikler değil, varlığın düşünülmeden terk edilmişliğidir.”40 Varlığın düşülmeden terk edilmesi, matematiksel izdüşüm sonucunda ortaya çıkan var olanın sorgulanmaksızın var olan olarak ele alınmasının yolunu açar.

Metafizik düşüncede insan, düşünmeyi unutarak yalnızca olana yönelmekte ve böylece teknolojik düşünme biçimi ortaya çıkmaktadır. Varlık geri çekilince olanlara yöneliş yalnızca bilinebilir olanı ortaya çıkarır. Düşünmenin varlığın geri çekilmesi ile birlikte sınırları daralır. Düşünme sadece bilinebilir, açıklanabilir, hesaplanabilir olanı açıklayabilir hale gelir. Dolayısıyla bilinen sadece matematiksel olarak bilinebilir. Bu nedenle sorgulanmayan Varlık, var olanın var olan olarak kabul edilmesine neden olur.

Bilim de bu anlamda, var olanı ele aldığı için metafizik düşüncenin içinde yer alır.

Sorgulanmayan Varlık anlayışı var olanı var olan olarak sabitleyerek modern bilimi mümkün kılar. Bu sayede, var olana yönelik kontrolü sağlamayı kolaylaştıran denetim mekanizmalarını kurmanın da önü açılmış olur.41

Modern bilim, var olanın (Dasein) bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla var olanın yani Dasein’in Varlık tarzı ile bilimler iç içedir. Bilimlerin varlığı var olan ile birlikte şekillenmektedir. Varlık sorusunu soran var olan, bilimlerin varlığını da bu anlamda aydınlatacaktır. Varlık sorusunu sormak, var olanın kendi varlığında açığa çıkmasını sağlar. Varlığın ne olduğunu soran kişi varlığı da bir bakıma kendi varlığı bağlamında tanımlamakla başlar. “… varlık sorusunun en öz anlamlarından birisi, sorulanın, sorulan soruya özsel olarak tesir ediyor olmasıdır.”42 Bu bağlamda Dasein kavramı, varlığa ilişkin soruların ortaya konması bakımından özel bir kavrama işaret

40 Z. Tonyalı, 2005, s. 8.

41 ibid, s. 13.

42 M.Heidegger, 2011, s. 8.

(35)

etmektedir. Varlık ise kendi zamansallığı içinde anlam kazanmaktadır. Yani evrensel ve kesin bir Dasein’in varlığından söz etmek mümkün değildir. Dasein ancak kendi geçmişi ile vardır.43 “…varlık zaman için, zaman da varlık için mihenk taşıdır. Varlığın yazgısı onun zamansallığının açığa çıkarılması ile mümkündür. Varlık anlamının asli karakterini ancak bu şekilde kazanacaktır.”44 Dasein kavramının daha iyi anlaşılması bakımından Heidegger’in bu konudaki düşüncelerine daha yakından bakmak gerekmektedir.

1.2.4. Dasein

Modern dönem, Rönesans ve Reform hareketlerinin etkisi ile özne kavramının ortaya çıkışı, metafizik düşünce ile birlikte ayrılmaya başlayan Varlık ve özne ayrımını en kesin noktaya taşımıştır. Modern bilim ve teknoloji sayesinde evrenin merkezinde konumlanan özne zamansallıktan arınarak, kendisi dışında her şeyi egemenliği altına alma kudretine sahip olmuştur. “… Sanılır ki, toplumsal olması nedeniyle insanın Ben- hali (Ichheit) aşılmıştır. Oysa modern insan o toplumsallıkta öznelliğinden ödün vermiyor… Endüstri toplumu Ben-halinin en uç noktaya çekildiği durum, yani başlı başına öznelliktir. Endüstri toplumunda insan tümüyle kendine ve dünyasının kendisince oluşturulan ve kurumlaştırılan alanlarına yaslanarak yaşar.”45 Dolayısıyla modern dönemde, Varlığın sorgulanmasının unutulması bağlamında benlik, özne halini alarak Varlıktan kopartılarak en belirgin haliyle ortaya çıkmış ve metafiziğin temel taşıyıcısı olmuştur.

Varlık tartışmalarında Heidegger; varoluş, benlik yani Dasein’ı Varlık ile birlikte ele alarak anlamaya çalışmaktadır. Çünkü Varlığı sorgulayacak ve ortaya çıkaracak olan Dasein’dır. “Heidegger Dasein’e doğrudan insan demez. Dasein insanın

43 M.Heidegger, 2011, s. 20.

44 Yıldızdöken, 2017, s. 177.

45 M. Heidegger, 1997, s. 21.

Referanslar

Benzer Belgeler

Demiri, dar~y~, aletleri teslim etti~i gibi, Çin topraklar~nda ya~ayan Türk nüfusunda Otüken'e dönmelerine izin verdi (698). Fakat bu uzla~ma uzun sürmedi. Bir evlenme

Grup tedavisi uygulamalarý: Grup psikoterapisinin felaket maðdurlarýnda uygulanmasýnýn yararlarý arasýnda akut stres bozukluðu veya TSSB için riskli vakalarý elemek, baþka

Dolayısıyla, toplu sözleşme yapma hakkı da mali ve sosyal haklar konusunda memur ve diğer kamu görevlilerinin, idare ile birlikte kullandığı kural koyma yetkisi

2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanunu Bayburt Üniversitesi Eğitim Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinin

Bakanlığımızda; taşra teşkilatındaki davaların tüm süreçlerinin düzenli olarak takip edilir duruma getirilmesini sağlayan Merkez Erişimli Taşra Otomasyon

Güvenilir tek ravinin rivayet ettiği bir hadis ile kendisinden zabt veya sayı fazlalığı sebebiyle üstün olan raviler tarafından rivayet edilen bir hadis arasında bazen ihtilaf

The objective of this study is evaluation of the Public-Private Partnerships that became prominent in Turkey during recent years, and of the Build-Operate-Transfer Model in

Yer verilen mahkeme kararları ve doktrindeki gö- rüşler çerçevesinde bize göre, 399 sayılı KHK kapsamında KİT’ler de istihdam edilen sözleşmeli personelin,