• Sonuç bulunamadı

2. KURAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ÇALIŞMALAR

2.2. Okul Yöneticisi Seçme ve Yetiştirme Politikalarının Değerlendirilmesi

2.2.1. Yönetici Seçme ve Atama Politikalarının Değerlendirilmesi

Dünya çapında başarılı eğitim sistemine sahip olan ABD, İngiltere, Japonya, Çin ve Finlandiya’da okul yöneticisi seçme, atama ve yetiştirme politikalarının sistemli ve planlı bir şekilde yapıldığı görülmektedir. Türkiye ile bu ülkelerin yönetici seçme, atama ve yetiştirme politikalarına ilişkin farklılıkların veya benzerliklerin daha iyi incelenebilmesi için Tablo 8 oluşturulmuştur.

Tablo 8. Okul Yöneticisi Seçme, Atama ve Yetiştirme Yaklaşımlarının Uluslararası Karşılaştırması

Ülkeler Türkiye ABD İngiltere ÇHC Japonya Finlandiya

Seçme ve Atama

Yöneticilik Sertifikası Gerekli Değil Gerekli Gerekli Gerekli Gerekli Gerekli

Eğitim Durumu Lisans Yüksek lisans Yüksek lisans Lisans Yüksek lisans

Yüksek lisans Eğitim Yönetimi

Sertifikası

İş Profili Standart yok ISLLC NSfH - Ulusal Standartlar TAQ

Yöneticilik Deneyimi Zorunlu Zorunlu Zorunlu Zorunlu Değil Zorunlu Zorunlu

Öğretmenlik

Deneyimi Zorunlu Zorunlu Zorunlu

Birinci Sınıf veya

(HEADLAMP) Zorunlu Zorunlu Zorunlu

Hizmet içi Eğitim Var Var

Türkiye’de eğitim yöneticiliğine seçme ve atama ile ilgili daimi bir yöntem veya sistemden bahsedilememektedir. Başka bir ifade ile atama konusunda gelenekler ve standartlar oluşturulup sürdürülememiştir (Turan ve Şişman, 2002). Özellikle Türkiye’de okul yöneticiliği meslek olarak değil öğretmenliğin devamı olarak algılanmaktadır. Bu nedenle de profesyonel olarak gerçekleştirilememektedir. Kaya (1984, s.194), Bursalıoğlu (2002, s.15), Turan ve Şişman (2002), Şimşek (2003) ve Korkmaz (2005) başta olmak üzere pek çok araştırmacı da okul yöneticiliğinin meslekleşmesi ile ilgili bakış açısının düzeltilmesinin gerekliliğinin altını çizmektedir.

Türkiye dışında incelenen diğer ülkelerde okul yöneticisi seçmede ve atamada liyakata önem verilmektedir ve yönetici seçimleri yerel yönetimler tarafından yapılmaktadır. Türkiye’de okul yöneticilerinin seçiminin ve atanmasının merkezi olarak yapılması, Akkuş (2011), Korkmaz (2005) ve Şimşek (2003) tarafından da eleştirilmiş ve bu geleneksel modelin düzeltilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Korkmaz (2005) eğitimin örgütlenmesi ve yürütülmesinde Bakanlığın yine asli sorumluluğa sahip olması gerektiğini fakat “yerel yönetimler yasası”nın oluşturularak okul yöneticisi seçiminde, atanmasında ve yetiştirilmesinde yerelleşmeye gidilmesi gerektiğini belirtmiştir.

6 Ekim 2015’te çıkarılan ve şu anda geçerli olan Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmelerine İlişkin Yönetmelik ile okul müdürlerini görevlendirmede sözlü sınav ve çeşitli kriterlere göre değerlendirilmesi yapılmaktadır. Yazılı sınavın kaldırılması ve değerlendirmenin sadece mülakat yöntemi ile yapılması kafalarda liyakata verilen önem ile ilgili soru işareti bırakmaktadır. Çünkü mülakatı yapan kişilerin okul yöneticisi seçme ve değerlendirme konusunda ehil olması gerekmektedir ve Günay (2004)’a göre değerlendirme komisyonu üyelerinin hiçbiri okul yöneticilerinin seçilmesi ve değerlendirilmesi konusunda yeterli değildir.

Eğitim yöneticisi adaylarının değerlendirilmesinde nesnellik büyük önem taşımaktadır (Günay, 2004). Özmen ve Kömürlü (2010) ve Demirtaş ve Özer (2014) Türkiye’de okullarda yönetici adayları değerlendirilirken dikkate alınan ödüllerde ve değerlendirme sınavlarında liyakatın söz konusu olmadığının, özellikle ödül dağıtımında siyasi ve kişisel ayrımcılık yapılırken, değerlendirme sınavlarında yöneticilerin sadece bilişsel düzeylerinin ölçüldüğünü belirtmektedir. Oysa incelenen ülkelerde de görüldüğü gibi eğitim sisteminin en önemli unsuru olan okul müdürlüğü zor ve üzerinde titizlikle durulması gereken bir meslektir ve okul müdürlerinin kendini

yetiştirmiş kişiler arasından seçilmesi gerekmektedir. Okçu (2011) ve Demirtaş ve Özer de (2014) bu konuya vurgu yaparak Türkiye’deki eğitim yöneticilerinin atanma kriterlerine dikkat çekmişler, yöneticilerin yalnızca deneyim, genel kültür ve mevzuat bilgilerinin sorgulandığının ve eğitim yönetimine ilişkin lisansüstü eğitimin inisiyatife bırakılmış olmasının eleştirisini yapmışlardır. Müdürlüğün adaylar için makam olarak görülmesi nedeni ile yapılan son sınavda da liyakattan çok Günay (2004), Akın (2012) ve Özmen ve Kömürlü (2010)’nün de belirttiği gibi siyasi unsurların mı baskın olduğu kafalarda soru işareti bırakan diğer bir husustur.

Genel olarak bakıldığında incelenen ülkelerde, okul yöneticiliğine başvurabilmek için yüksek lisansı tamamlamış olma (ABD, İngiltere, Japonya ve Finlandiya) ya da deneyimli öğretmenlik sertifikasına sahip olma (Çin ve Japonya) şartının yanında yöneticilik sertifikasına sahip olma (ABD, İngiltere, Japonya, Çin ve Finlandiya) şartı da aranmaktadır. Bu şartlar bahsi geçen ülkeler için genel kabul gören bir anlayış olmasına rağmen ne yazık ki Türkiye için geçerli değildir. Türkiye’de adayların yönetici olarak atanmaları için lisans mezunu olmaları yeterlidir ve herhangi bir yöneticilik sertifikasına sahip olma zorunluluğu yoktur. Yönetici adaylarının önceden katıldıkları hizmet içi eğitimler ile tamamladıkları yüksek lisans eğitimleri sadece atama puanları hesaplanırken adaylara ayrıcalık oluşturmaktadır (Çelenk, 2002;

Çelik, 2002; Şişman ve Turan, 2002). Fakat lisansüstü düzeyde yürütülen programların mezunlarının yönetici olmak için ciddi bir önceliği bulunmamaktadır (Akın, 2012). Bu nedenle de Türkiye’de bu tür programların özendirici ve teşvik edici olmaları için bazı tedbirlerin alınması gerekmektedir (Şişman ve Turan, 2002).

İncelenen ülkelerde, aday yöneticilerde olması gereken ortak kriterlerden biri, adayların öğretmenlik deneyimine veya en azından öğretmenlik yeterliğine (Finlandiya) sahip olmasıdır. Özellikle Çin ve Japonya’da en deneyimli ve kıdemli öğretmenler okul müdürlüğüne başvurabilmektedirler. İncelenen ülkelerde (Türkiye hariç) adayların atanmadan önce almak zorunda oldukları eğitimlerle birlikte, öğretmenlik deneyimine sahip olmaları; adayların müdürlük görevini yerine getirirken okul yönetiminde eğitim ve öğretim ile ilgili kararların alınmasında bir avantaj kabul edilmektedir. Fakat yönetici atama politikamızda okul yöneticiliğinin ciddi bir bilgi birikimi gerektirdiği gözden kaçırılmaktadır. Bu durum da Şimşek’in (2003) Bonapartist geleneğin uzantısı olarak belirttiği 789 sayılı Maarif Teşkilatına Dair Kanun’un 12. maddesindeki “Meslekte asıl

olan öğretmenliktir.” hükmünün hala en baskın şart olmasına ve “Yöneticiliğin okulu olmaz” görüşünün hüküm sürmesine neden olmaktadır.

Türkiye’de 1924 ile 1970’li yıllar arasında başarılı yöneticiler ve müfettişler yetiştirilmiş ve Bakanlığın merkez ve taşra örgütlerinde yöneticilik kadrolarının % 90’ını Pedagoji Bölümü mezunları doldurmuştur. Fakat 1970’lerden sonra pek çok eğitim fakültesinde lisans düzeyinde eğitim yönetimi ile ilgili bölümler açılmış ve bu programlardan pek çok öğrenci mezun edilmiştir. Mezun olan adaylar yönetici olarak değil öğretmen olarak istihdam edilmiştir. Tekışık (2010) bu dönemi, “yöneticilerin yükselmeleri için yetenek, başarı ve deneyim gibi kriterlerin yerini siyasî tercihlere bırakması” şeklinde eleştirirken, Şimşek de (2003) bu dönemi tabiri caizse “vahim hatadan kıl payı dönmek” olarak tasvir etmektedir. Şimşek’e (2003) göre bu uygulama ile kuram uygulamaya tercih edilecekti ve 18 yaşında programa başlayıp 22 yaşında programı bitiren gençler, örgüt, yönetim, liderlik gibi bazı alanlarda belirli bir bilgiye sahip olduktan sonra yeterli görüldükleri için, okulun gerçeklerini bilmeden okullara yönetici olarak atanacaklardı.

1993 yılında eğitim yöneticisi yetiştirme politikamız ile ilgili sorunların çözülmesi amacı ile ana teması eğitim yönetimi, eğitim yöneticiliği ile okul öncesi eğitim konuları olan 14. Milli Eğitim Şurası’nda yönetici atama ve yetiştirme problemimiz ayrıntılı olarak ele alınmış fakat alınan kararlar uygulamaya dönüştürülememiştir. 1996 yılında 15. Milli Eğitim Şurası’nda da yöneticiliğin bilim olarak, yöneticinin eğitim lideri olarak algılanmasına, eğitim yöneticiliğinin uzmanlık gerektirdiğine ve bu nedenle de meslekleşmesine değinilmiştir.

23 Eylül 1998 tarih ve 23472 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Millî Eğitim Bakanlığı Kurum Yöneticileri Atama Yönetmeliği’nde şura kararlarının etkisi görülmektedir. Bu yönetmelik kapsamında seçme sınavında başarılı olan yönetici adayları üniversitelerce düzenlenen toplam 120 saatlik hizmet öncesi eğitime alınmışlardır. Programın sonunda merkezî bir sistemle yapılan sınava katılmışlardır ve bu sınavda başarılı olan adaylar (100 üzerinden en az 70 puan) puanlarına göre okullara atanmışlardır. Can ve Çelikten (2000), bu durumu Cumhuriyet tarihinde eğitim yöneticilerinin yetiştirilmesi ve atanmasında eğitim ve yeterliliğe önem veren ilk uygulama olarak tanımlamaktadırlar. Can ve Çelikten (2000) ile Işık, Akçay, Başar ve Aypay (2000) tarafından uygulanan eğitimlerin etkililiğinin tespit edilmesine

yönelik yapılan araştırmalar sonucunda da bu kursların yönetici formasyonu için gerekli ve yeterli, fakat sürenin yetersiz olduğu ortaya konmuştur.

2004’te çıkarılan yönetmelik ile 1998 yılından itibaren yapılan yönetici sınavı ile hizmet öncesi yönetici yetiştirme uygulamasına yönelik ilk geri adım atılmıştır. Bu yönetmelik ile hizmet öncesi eğitim kaldırılmış, ikinci geri adım da 2007 yönetmeliği ile sınav kaldırılarak atılmıştır (Taymaz, 2011, s.92; Şimşek, 2007). Sınav uygulaması, 2008’de çıkarılan atama yönetmeliği ile tekrar yürürlüğe konulmuştur (MEB, 2004;

2007; 2008). Okul yöneticilerinin görevlendirilmesinin yasal dayanağını oluşturan 10 Haziran 2014’teki yönetmelik ile yazılı sınav tekrar kaldırılmış, 6 Ekim 2015’teki yönetmelik ile sadece müdür başyardımcıları ve müdür yardımcıları için tekrar yazılı sınav şartı getirilmiştir.